18 Kânunuevvel 1949 BER AKŞAM BİR HİKÂYE Dayının komşusu Genç sanatkâr Mahmud Maeld bu| yani komşunuz Kadriye haber veriniz. gtceyi tamamile evinde geçireceği için Adetin içinde küçük bir saadet hiasedi- yordu. Artık gece yarılarından çok sonralara, kadar devam eden eğlenii âlemlerinden bıkmıştı. Hele ziyafetler- den, saatlerce süren poker partilerin» den tam mânssile gına getirmişti. Bunlardan ne kağar elini eteğini e mek istese arkadaşları onu rahat bi- rakmıyorlardı. Daha hava kararırken muhakkak gelip kendisini alırlar, ora- dan oraya sürüklerlerdi. Mahmud Na- ld onların elinden ancak sabaha kar- a kurtulabilirdi. O zaman yorgun ar- gın bir otomobile atlar, evine döner, ele ile göyunurdu. Ceketini bir tara- fa, pantalonunu başka bir tarafa, ken- dini de yatağa atardı. Ertesi günü ancak öğleye doğru mi- desinde ağrılar, başımda müthiş bir sersemlik olduğu halde gözlerini açar ve tik işi: «Bir daha mı arkadaşlarıma uymak... Bir daha mı?.. Allah ver- mesini» diye söylenmek olurdu. Fa- kat akşam karanlığı basınca gene AYy- ni şey başlardı. İşte bu akşam evinde rahat bir g8- ce geçireceği için pek ziyade memnun» du, Arkadaşlarından biç birine görün- memeğe, kimseye kapıyı açmamığa karar vermişti. Eğer kendisini tele- fonla arayan, bir yere çağıran olursa «Rastayım! Gelemem...» diyecekti. Çoktanberi evde bütün bir gece ge- girmeğe âdeta hasret kalmıştı, Hem Du akşam adam akılı soğuktu. Kar yağıyordu. Mahmud Maeld evde geçi- receği geceyi büsbütün güzelleştirmek için kendisine iri iri mandalinalar, portakallar aldırtmıştı. Henüz okuma- dığı bir sürü mecmuası, kitabı da var- di. Geçe ev ölbisesi sırtında, rahat, g3- aliş koltuğuna gömülüp bir yandan ye- mişlerini yerken, bir taraftan da za- zetelerini, kitaplarını, mscmüalarını okumak çoktanberi unuttuğu saadet- lerdendi. Genç adam kendi kendine: «Hayatta böyle iddiasız, masrafsız, gü- rültüsüz, patardısız, külfetsiz saadet- ler varken bizim avuç dolusu para sar- edip, gece yarılarına Kadar bir takım garip yerlerde zevk ve eğlence arama- miz hakikaten tuhaf birşeyi. diyor- du. Dışarıda perde perde hava kararır- ken yağan kar da fazlalaşmıştı. Genç sarlatkdr penceresinden dışazıpı sey- rediyordu. Oturduğu apartıman daire. # beşinci katta idi. Bir kartal yuvası kadar yüksekti. Mahmud Macid bura- dan şehri kuş bakışı seyrederdi. Şim- di buğulanmış pencereden dışarıya bakarken genç adar karşıdaki etlerin. *â uzaklardaki binaların pencereleri- nlh birer birer ışıklardığını görüyor- du. Uzuklürdaki evlerde ışıklı Banı seyrederken içine 141 çökmüştü, Şımdi kars, manında ayet kendi oğa- yaktı. Perdelerini Oturdu, önüne bir roman &5- tı. Okumağa başladı. Kitabın cn he- yocanlı yerine gelince , telefon . çaldı. Mühmüd Mecid o kadar dalmiştı ki, birdenbite telefonun sesile yerinden sıçradı. İleriledi. Telefonu açli, Ko- nuşmağa başladı. Tatlı bir kadın şesi| kendisine söyl soruyordu: Altfedersiniz efendi Meşhur ressam Mahmud Mac konuşabilir miyim? Buyrunuz (efendim.. Mahmud Mevlid benim.. — Sizi bu zamanda rahabsız ctti- Bim için affedersiniz, Fakat büyük bir mecburiyet karşısında kaldım. Siz be- nim dayım Kadrinin komşusu Imişai- niz. Ayni sokakta, o 47 numarada, siz âe 40 numaralı apartımanda oluruyor muşsunux. Öyle m elendim?.. Kendisi bata söz arasında: «Meşhur sanatkâr) Matımud Macidle ayni sokukla oturu- yorur. O 49 numarada ben 47 numa- rada.» demişti, İşte buradan hatırım- da kalmış, Şimdi ben ânl surette, da- yıma haber vermeden Adanadan gel- Şu saatte Haydarpaşadayım. Da- ma haber vermediğim işin çok mü- teessirim. Demin birdenbire siz aklı- ma geldiniz. Telefon rehberini astım, Baktım, ornda sizin isminiz var, Şimdi size rica ediyorum, 47 numaralı eve, ğ E ç Ge, busını kaldırdı. Mavi gözleri, gü- zel olmakla beraber cazipti de. Konta baktı. Derken, hâtiraları an- zır. canlandı. e Çağırıldığını da farkederek | mezdivenli yükseltiye / oturmaktansa bü tarzı tercih ediyo-| işinden çikardı, Kızcağız bir çiçekçi ı jrum, Paris hayatına alışmışım, On-| dükkân açı çıktı. Gelip beni Haydarpaşadan alani... Mahmud Maeld: — Peki... dedi, telefon başından ay- 'Geng adam böyle söyliyerek büyük bir süratle giyindi. Apartımandan dı- şarı fırladı. 47 numarada oturan sali biraz tanırdı. Gitti, Evin kapısını çal- dı, Fakat nafile, Kapıyı kimse açmi- yordu. 47 numaralı ev bir ölüm sükü- neti içinde idi Nihayet bitişik evin kupsı açıldı. İhtiyar bir adam; — Nafile çalmayınız.. dedi, onla? evde yok... Mahmud Macld bu cevabı aldıktan sonra apartımanına döndü. Açık tele- #onu eline aldı. Karşısındaki meçhul kadına: — Rtendim maalesef dayınız evde yokmuş!... dedi. “Telelondakl ses: — Eyvah... Şimd! ben ne yapacağım? Dünyada buradan oraya kadar gelme- ği beceremem... Dayım nereye gitmiş scaba? O bekir yaşar amma evinden hiç ayrılmazdı. Felâket.. Ban ne ya- pacağım şimdi? Mahmud Macid birdenbire yüzüne görmediği kadma taz — Bilmem ki efendim, dedi, isterse- niz ben sizi gelip alayım. Buraya gei- Teyim. Öyle ya... Madem ki arada kom- şuluk hatırı da var. Telefondaki 3es: — Vallahi, dedi, #ize çok zahmet ola- cak!. — Ketağfurullak,.. Şimdi geliyorum. Yalnız ben siz! nasil tanıyacağım... — Sizin beni Tüzum yök, Een sil aşklarla gok iyi tani- rım. Bir saat sonra Mahmud Macld Hay- darpaşa garına giriyordu. Genç, zayıf, urun zoyla, fakat çok güzel bir kadın ona gülerek yaklaştı: — Affedersiniz. rica ederim, dedi, size ne büyük zahmet oldu... Mahmud Macld: — Riça ederim... Ne zahmeti?.. ce- vabını verdi, Sanatkâr bir taraftan da hamalları çağırıyor, gın; kadının bavullarını naklettiriyordu. Vapurla köprüye ge- İlnceye kadar öledenberiden konuştu» lar. Nihayet oturdukları semte gelmiş- lerdi. 47 numaralı evin kapısını bir ke. re daha çaldılar. Maalesef dayı hâlâ gelmemişti, Mahmud Macid: — Bizde oturup dayınız gelinceye kadar istirahat ediniz. dedi, Kadın büyük bir tereddüd içinde ce- vap verdi: « Naml olur?.. — Baksantan gece çok soğuk... yağıyor.. Ne yapacaksınız? Kar r amma dayı sabaha ka- dar görünmedi. Ertesi yünü onun Bursay 20-25 gün sonra döneceğini ler. Şimdi ne olacaktı. Lâkin neyi Çaresi bulmaz kil.. Dayı döndüğü zaman onlârin evlenme küğidlarin askıda buldu. Hikmet Feridan Es 18 kânunuevrel çarşamba öğle, akşam 1230 Program, 1233 Yeni şarküar, 12509 Haberler, 1305 Halk türküleri, 13,20 Salon orkestrası, 1303 Konçerto (PL), 1830 Dış politika hüdiseleri, 1345 Çocuk saat, 1930 Haberler, 19,45 Karışık şarkılar, 20,15 Radyo gazetesi, 45 Fasıl heyeti, 21,10 Ulusal #kong- mi ve arttırma kurumu adına C, H. P. idare heyeti âzasından B. Sir Day tarafından konuşma, 21,25 Saz eserleri ve oyun havaları, 2230 Ajans ve borsa haberleri, 22,45 Cazband (PL) 19 kânunuevvel perşembe sabahı 8 Program, 8,63 Haberler, 8,18 Hafit mürik (PL), 845 Ev kadını, Tercüme eden: (Vâ - Nâ) Bay de Limeray: — Nasıl olduda sana burada rasladım!... — dedi — Paris civa- bir köyde iradların olduğunu, refah içinde yaşadığım sa- mıb... Benim iradlarım kont. ki)... Ancak kazandıkla- ... Yeğenim olan rum. Kazancımın yüzde yirmisini de alacaklılarıma vermeği vadettim. — Nerede oturuyorsun? — Sannois'da... “— Bütün geceni bu cehennemde mi geçiriyorsun? — Evet efendim... İlk tren zama nma kadar burada kalırım... Sa- bahleyin erkenden giderim. — Güç iş. — Bir koltuğa çivilenmiş gibi e) Son tecziye kararı ve istifalar dolayısile Futbolümüzün yükselmesi için hakem ÂŞIK GARİP Tefrika No, 154 Yüran: İSKENDER PAHREDDİN Halbuki ben, bir sart sonraki ha- ; — İşte, belli ki, seni aldatmışlar. yatımdan emin değilim. Acaba, akşam! : — Ya bu gömleği nereden buldular? güneşi batarken, benim hayatım da! — Çarşıda Tifis işi gömlek mi yok? onunla beraber gurub etniyecek mi? Erzurum işi, Erzincan işi, Adana, Bunu kim bilir? Konya, Aydın... Hepsini bulursun! —sen çök derin düşünüyorsun, — Ya kan lekleri?.. Garib! Miskinlerden sana geçen bir) Müşteriler hep birden gülüştüler: -İ müşkül şerait ve ahval tahtında arkadaşlarla Hakemler, spor muharrirleri, Bugün; senelerdir ber türlü icab ve kararlarile yükselmesine büyük emekler sarfettiğimiz futbolümüzün, acı olduğu kadar bizi düşündürmeğe değer bulduğum bir cilvesine daha şahid olmakla teessür duyuyorum. Oynadığı günlerde milli forma- mazı yurdda ve yurd harici diyarlar- da omuzlarına taşıma şeref ve mes- uliyetini emanet imi de hakemlik mesleğini lâyık görmek İstediğimiz bir arkı daşın tecziyesinden ve bundan mü- tevellid bir noktal nazar ibtilâfının doğurduğu neticeler yüzünden dü- rüst ve tevkilâtır. heran ve zaman için daha uzun seneler kendi bilgi ; ve.ihtisaslarından istifade edeceğini İ düşündüğümlüz iki kıymetli arkada- İşn mesailerinden — velev mavak- İkaten de olsa — mahrum kalmış ol İmakla bir sızı duyuyoruz. İ Uzun yıllar smatörlüğün temiz duyu ve beyecanlarından zevk duy- muş, on yedi senelik Cümhuriyet devrinin #porumuza bahşetmek lüt- funda bulunduğu (sonsuz nimetler- den mütene'im olmuş bir Türk spor- cusu sıfatile, epidir zaman; zaman nükseder. be acı ve elem veriki hâdi- seler karşısında uzunca durmak, bu- nun sebeplerini teşrih etmek ve bu üzücü hâdiselerden kurtulma çarele- araştırmak o mecburiyetini hisse- diyordum. Son karar v falar meseledeki düşüncelerimin yazılma- sın tacil ettiler. — Bu, neden böyle devam edip gidyor? 923 den bugüne kadar spor teşki- lâtımızm futbole taalluk eden her| kademesinde tavzif edilmiş © Yur- dun her tarafında ve'bazen de en hiç yılmadan iyi kötü hakemlik e miş bir odam sfatile bu işin d mesinde ilk merhsleyi | teşkil ettik. ne kani olduğum hakem arkı. aşlarla aleni bir hasbihalden baş- lamak istiyorum İman etmişimdir ki: hakemli ağır vazife ve mesuliyetini o mes Hin şeref ve vakar derecesile bir ö çüde tutmıyan, karar ve icraatile oyuncular Üzerinde tam mânasil otoriter olmıyan, oyunun idare ve yuncuların hareket tarzlarını her hangi bir tesir altında olursa olsun alâkadar heyetlere minelbab ilel- mihrab raporlarında zikretmekten çekinen hakem, o benim anladığım, benim bildiğim ve bütün spor se- venlerin hürmet etmeğe mecbur oldukları meslekdaş bir hakem de- #il bir maç «idarecisi seviyesinden yukarı çıkamaz. Gene iman etmek gerektir ki memleket futbolünün yükseln Jp bulmasının en büyül Ainili hakem bilgisi, hakem otoritesi İve tarafgirane hereketine sebep teş kil etmesi bakımından hiçbir âmiri imücbir tanımayan o Türk sporcusu” nun ruhunda meknuz em wicda» bir suz yapamıyorum. Hattâ böylesine bile razıyım... Sonra, çiçekler... Çi- İayır efendim. likanlıla” kumarda ve yahut aşkta sândete kavuşunca, bir demet çiçek için insana e — ei Bu- günde ette simrileştiler... İsabelle — Cimri oldular, simril... - diye istihfafla tekrarladı. Kont, gülümsemekten (kendini haydi bakalım, bu akşam alamadı. bize çiçek getir... Biz cirrilik et- Sonra, Dora'ya dönerek: — İyi tahmin etmişsiniz, matma-/ ü zel... Bu kadıncağızın gerip bir hi- kâyesi vardır. Vaktile Jockey Club'ün çiçekçisiydi. O sene birinci- lik kazanan cokeyin renklerini gi- yerdi. Güzeldi, namuskâr sayılırdı. Avuç dolumi para kazanırdı, Bu hal, sileninde hırs uyandırdı. Annesi, akrabasından birinin kışkırtmasile aleyhine bir davaya kalktı. Sözde, kendisini açlıktan öldürüyormuş di- İye. Bunun üzerine, klüp de onu eti O zaman bir hasbıhal Beden Terbiyesi klüp idarecileri ve oyuncularla has- bıhal isimlerini taşıyan bu makalelere (Futbolümüzün yükselmesi içi hakem arkadaşlarla bir hasbıhal)yazısı ile başlıyoruz. ” e B. Kemal Halim Gürgen nıdır. Hakemlerimiz bu noktaya dikkat etmedikçe ve rla beraber bütün seyircilere de âdilâne karar ve icraatile dürüst oldukları! kanaatini vermedikçe elde edecek- leri neticenin menfi ve emeklerinin hüsranla karşılaşması mukarrer ve mukadderdir. Bu itibarla, memleket futbolünün terakkisi çarelerini, hakem yetişi me usullerinin tekâmül ettirilmesi sebeplerinin araştırılmasını alâkadar fede. syonumuza bırakarak bu spor şubesinin bölgemizde yükselmesini| edebilmek o bakımından ha- temin kemin sahadeki değişemez kararla» | $ rınm kati ve nihai olduğu hakkın- daki beynelmilel futbol Okavaidi nin hâkemin vazife ve tayin eden «133 ön maddesini ele alarak hasbıhale baş yorum Madde: 13 — Hakemin ve salâhiyeti” VUrnumi kaideler ahkâmını infaz ve mucibi münakaşa noktalar hak- kında kara. itasile mükellef olarak vazile "bir hakem tayin olunur ki bunun, oyuzıla alâkadar olan ve müsabaka Deticesini bit eden mukarreratı kati ve nihaidir.) Hakemlerden başka spor muhar- rirleri, idareciler ve oyuncularla #le- ni görüşmelerim takip edecektir. Mektep futbol maçları İstanbul erkek mektepleri fulbol lig heyeti başkanlığından! 18/X11/940 ba günü Beşiktaş Şeref stadın- Komiseri: Z. Koplu Ticâret lisesi — Işık Jisesi, saat 14. i hakem: Bahaeddin Uluöz. Muallim mektebi - Sanat okulu, saat 13,15, hakem: Bahseddin Ulnöz. danberi kendisini nazardan tama- mile kaybetmiştim. İsabelle geldi. Üç gül buketi ge- örerek kadınlar takdim etti. Son- ra ihtiyar adama yaklaşıp ceket ya- kumun deliğine bir beyaz karanfil taktı. Nizuketlet Kont, çi lik bir kâğıd sıkıştırdı. Dostlukla: — Zaman zaman uğrar, me ya Pip ne ettiğini sorarım... - Markiz Verga: — Prenses mi?... Beni hayrete'ri düşürÜyorunuz! - dedi. Dora, tuhaf bir yüz ifadesile: — Tahsil ve terbiye dedikleri ne mühim şeydir!... — dedi. — Sizin fikrinizce böyle şeyleri yapabilecek insan, ancak «Amerikalı bir pren- sestir» ,.. Fakat nezaketiniz mâni,., Söyliyemiyorsunuz.... — Yanıleyorammuz, matmazel... Benim tahsil ve terbiyem satıhta değildir... Amerikalı bayanların ha- çiçekçinin eline yüz frank- hastalık olsa gerek ba. Gel, vaz geç bu kuruntulardan, Biraz geniş ol! Temizlendi... Yeni elbiseler giydi ve gine çıkmağa karar verdi. Zübeyde, Âşık Garibi hem yalnız bırakmıyor, hem de fazla sıkmak iste- miyordü. Garibin başına — şü yalan. ci dünyada — bakalım daha neler ge- lecekti! Garib: — Pencereden görüyorum. Şu karşı» ki köşede bir kahvehane var, Demiş ve otaya gitmek İstemişti Osman kâhya: — Hay hay, gidelim. Zaten mü ti de seni görmek istiyor. Dedi... Zübeydenin müsandesiie ev- den çıktılar. İe- İ Kahvehanenin müşterileri oldukça kibar kimselerdi. Zaten bu mahallede İ istanbulun tanmmış kibar ve zengin- leri oturuyordu. Mahalle kahvehane- #iln önünde etrafı yeşil güzel bir bahçesi vardı. Âşık Garib kahveheneden içeriye girer girmez, İ bütün müşteriler, hep birden: | — Baş geldin, Aşık Garibi Tebrik ederiz... Mahallemize uğurlar, şentik- ler getirdin! Dediler ve hatırını sordular. Âşık Garibin bütün ömrü kahveha- İ nelerde geçtiği için, müşterilerin söz- İleri onu sıkmamıştı. Hepsine ayri ayrı selin vererek gülümsedi. Âşık Garibin Ziibeyde ile evlendiğini bütün, mahalleli biliyordu. Osman | kâlıya bir kahve içtikten sonra, Âşık Garibe: — Sen burada otur. Ben şimdi ge- Heim. Diyerek, ere dönmüştü. | Osman kâhya çarçabuk, kahvedeki vaziyeti Zübeydeye anlatmağa o kop- maşa. Osman kâhya konakta hanimile ko- nuşadursun... Kahvehanedeki müşlerilerden — biri dasılsa o Zübeydeden tâ? olsun diye — Âşık Garfbe sor- du — Yahu! Biz seni Tiflise gidecek | sanıyorduk. Halbuki s*n, yedi sene döneceğin sırada lendin! Bu na- Kinsenm Bir kadın Maksa- in nasi sü iş? Allah mmesuğ eisii saadetinde gözümüz yok bin kişi ister... Bir kişi al dım bunu söylemek, değ olup da burada erlendiğin. tir, Âşık Garib birdenbire sendeledi. Biraz öleden bir şişman adam da: — Demek ki, Şahsanem'in aslı yok- muş. Bu, uydurma bir masalmışt... Deyince, Garibin sabrı tükendi, w Yok eru bana bir sae?... İçimi bo- galtlayım Diye bağırdı. Kahvehanede saz yok- ibn. Âşık Garib koynundan bir kanlı gönlek çıkardı: gilimi Tifliste kurdlar parça- nış, dedi, ben artık oraya gidemeri. İ Ve gömleği yüzüne görüne sürerek ağlamağa başladı. Su sözleri söyleyen adam kahka- hayla güldü: senin gibisini görmedim. iyerde söylediğin gibi, sahiden erenler ; basından aşk şarabını İşmişsen, bu | sevgilinin | kokusunu .almalıydın! Haydi, iyice İ kokla şu gömleği bakalım: Şahsnne- min kokusunu duyuyor musun? Âşık Garih içini çekerek kokladı... Vo aklı başına ge.di: — Hayır... Sevgilimin kokusu yok ba) i gönslekte gır bulundukları bir mecliste böyle bir fikir aklımdan bile geçmez... Genç kız, neşeli neşeli itirafta bu- lundü: — Anlaşılıyor ki, ne desem sizin yarıya boşalttığı kadehi indekini zorla içirdi. Diğer biri de, isolundaki erkeğin boynuna kolunu doladı. Yanağını yanağına sürmeğe i başladı. Üç Amerikalı kadın, yavaş yavaş işin tabil mecrasnma girdiğini görü- yor, için için memnun oluyorlardı. Bayan Ronald, başını azsmetle kal dınp — kendinin bütün sahnelerin fevkinde olduğunu nalatmak istedi. İlk bakışta, kont, zarif giyinmiş rmak'ıklı | yakalarına gardenya takmış bu er” ücevherlerle - — Yahu.. Bir güvercin kanile 65 gömlek boyanır, Bunu yapmak da bi£ Iş mi? Kadının fendi erkeği yendi, der- ler. Ne doğru sözmüş Âşık Barip birdenbire aksırdı.. UY” 'kudan uyanır gibi esnedi.. Gözlerini — Beni uldulap uldatmudıklarını bü Gürğen gazetemizin | Ozman kAhya ile mahalle kahvehane. | gece anlarım. İstihsreye yatar, Şahsa“ Bemlç Konuşurum. Eğer ölmüşse, ba- n8 hakikati söyler. Ölmemişse, kims#- ye görünmeden İstanbuldan çıkar vi” derini Dedi, Bu sirada Osiar kunaktan dönmüştü Osman gelir gelmez, Garibie konü- şan müşteriler lâfı değiştirdiler Aşık Garibin içine bir kere şüpbö girmişti, O, dört gözle aksamın olma” #inı bekliyordu. Gece istihareye. ya” tuner, hakikati kolayca öğreneeğinden emindi xahya da | Âşık Garibin rüyada i sevgilisile dertleşmesi! İ GÂsık Garip o gece Zübeyde ile erken yemek yedi: - Başımda birağrı var, Bau (| müsade et de hemen yalüyım. Dedi Zübeyde, Âşık Garibi soydu, tajım açtı. Kocastn elile yatırdı. Biraz sonra kendi de yat'ı Fakuk, Âşıx Garib uykuya dalmıştı Guzib » gece süyada Kendini Tillis- *e gördü, Kemeri: imla doldurarak Şahsanemin babasına koşmustu, BU arada Garip, sevgilisile karşılaşıyor. Aralarında şöyle bir konuşma © geçi- yor: (0) — Seni bekliyorum, Garibim.. Ya- kında gelecek misin? - Ben seni öldü sanişordum. Kod8- rimden vatanımı berketmeğe karar vermiştim. — İşte ben karşındayım. Beni aida- tayorlar.. Ben sensiz ölür müyüm? Erenler meclisinde aşk şarabını bers- ber içmedik mi? — Demek beni aldattılar, öyle mi” — Şüphesiz. Sana verilen koni gömleği, bir kere beni düşünerek kot Jasaydın, o gömlekten berim kokomi değil, kendini her gece başka erkeğe min bir aşiftenin kokusunu bulacok- şüphelenerek) ten, — Beni mazur gör, Şatısane idi in hasretini çeker | vaz rek diyar diyar de j3 leştim. Yedi kor tirdim... Yedisini de çul İ para toplamağa no val | mecalim. Babana gelecek | Bu sebepie terki diyar ederek, İsten- | buldu kalınıniEa mecbur oldum. Tiflisi nnemi, kız kurdeşim Zeynebi görür- sen benden selâm söyle, Artık beni unutsunlar, Şahsinem suçlarını yolarak ai ga başlıyor: Sen çıldırdın mı, Garip? Senin gibi akıllı bir isa, vatanımı, ailesini ve sevgilisini nasıl terkedebilir? Bon artık senden para beklemiyorum. Yal- müz senin yolunu bekliyorum. Babam Gleli iki yıl oldu... Bütün malları bana kaldı. Hemen yol parası tedarik edip Tiflise gel. (Arkası var) (1) Tiflis civarındaki köylerde hâlâ söylenen halk şarkılarından toplan- durduran kadın keklerin ve e mi süslenmiş bu kadınların hangi sınıfa mü meğe başladı. N — Hey gidi hey... Ne iş, ne iş... Fakat efendim, bu para ile tutulmuş... rolü prensesinizin de aynsa böyle pars ile tatulmuş olduğu anlaşılıyor, ba” Amerikalılar, Hollandalılar, Nor veçliler, Parisin hayat.rdun bir sah ne gördüklerine kail olarak buradan omemleketlerine idetlerinde, şehrimizin bütün dünye i arasında en ahlâksz oldu” Zunu ileri sürecekler... Âlemin için” de şapır şupur öpüşülen lokantalar iddin edecekler... (Arkası var)