ie gs ER mA Lı EK HER AKŞAM BİR HİKÂYE Genç adam birdenbire arkadaş- larına sordu: — İçinizde çok seyahat edenler Hiç yolunuz Meksika kör- oradaki adalara, Birleşi a cümhuriyetinin cenup sa hillerine düştü mü? Arkadaşları zi oralara kadar Genç, adam sözüne yedi sekiz sene evvel Amerikada iken benim yolum ora- Bakınız nasl?... Ame- rikada Lo: a eyaletinde tahsil ediyordum. Bir gün elime göçen bir gazetede bir ilân gördüm, Bu ilân- da yakında gayet güzel, uzun bir gezintisi yapılacağından bah- Bu vapur gezintisine muayyen bir para veren herkes ir ttak edebilecekti, Gezinti şöyle olacaktı; Meksika körfezi sabillerin- den kalkacak bir vapur Küba, maica, Antil adalarına birer birer uğrayacaktı. Zaten benim tahailde bulunduğ Lowisiana vilâyeti de Meksika körfezine bakar. Bunun için bu güzel gezintiye iştirak et- meğe karar verdim. Bir ay sonra gayet lüks bir vapurun küçük ka” marâsıma yerleşmiş, dünyanın en güzel seyahatlerinden | birini yapı yardır fezine, » Hişbi iki körfezindeki adalar denberi merak etti trdeki her gü yudum yudum İe vapurda bu ufak tefek kum- ral, uzun uzun gözlü genç bir dı son derece meşgul ediyor- du. İsmi Meri idi, Onun An mın Texas vilâyetirden olduğı Tehiyordu. Seyahatimiz mehtaplı zamana sadüf ettiği için geceler son derece- de gürel oluyordu. Meri ile güver- tenin “en arkasında demir parmak- lıklara dayanıp yanyana sigara İçi yorduk. Çok hayalperest, hassas bir kadına benziyordu. Geceleri ay ışığında yaldızlanmış gibi dalgalara bakatak şiirler okuyardu. Öyle şairane arzuları" vârdi ki bunları onun kendi ağzından din- te- lerken şaşıp kalıyordum. Meselâ bir| gece bana: ha kadar uyunuyalım... dan fazla da ştım. Kendi k bu dere Hani olur ok maz #ey aşı döken, kele- bekleri» ölümü için ağlayan hasta ruhlü bazı kadınlar vazdır. Galiba bu da onlardan... Şiirden, güzel manzaradan, denizden, mehtap- tan, musikider. başka hiçbir şey düşündüğü yok... Adeta maddi dünza ile alâkasını kesmiş gibi, diyordum. lüzumsuz. lâkin bir taraftan da hayat uolu, şeytanlık dolu gözleri- ne bakıp murıldanıyordum: #Göz- lerinin mana ne kadar başkai> Seyahatimiz #on gü tıkça aramızdaki arkadaşlık, sami- miyet de gittikçe artıyordu. Güzel yol arkadanm memleketi olan Texasa çıkmak istiyordu, Bana da: — Siz de'oraya çıkınız... Çok enteresan yerdir. Bir kere Texas kosboy memleketidir. Kovboyların hayatlarırı, eğlencelerini yakından görürsünüz... diyordu. Bunları söylerken o idi ki dayanamadım: — Peki dedim, ben de sizin memleketinize çıkacağım!... Hakikaten birkaç gün sonra Me- Eğanlı derece tatlı devam ettiz/i ka- | duran |” Merinin | ri ile birlikte Texasa çiktik. Burası hakikaten görülecek bir yerdi. Ora- da on beş gün kadar kaldım. Bu sırada Meri ile ahbaplığımız gittikçe artıyordu. Bir gün duvarlarda bir ilân gör- düm. Burada birkaç gün sonra ya- pılacak kovboy müsabakalarından bahsedil yordu. Bu arada Mariposa 8 cesareti ile meşhur bir ka- yapacağı marifetler ballandıra ballandıra yazılıyordu. İ «Şu eğlenceyi göreyim» dedim. | Malüm günde, eğlencelerin yapıla- cağı yere gittim. O günü telefon Meriyi birkaç defa aramış, fakat bulamamıştım. Bunun için eğlencelere yalnız gitmiştim. Eğlenceler büyük bir maydandu. yapılıyordu. Evvelâ kov- baylarıu en azgın birkaç atı nasıl zaptettiklerini seyrettik. Bundan sonra orlaya gayet azgın bir at ge- tirildi. Bır adam ses büyültücü âlet- le bütün seyircilere şunu ilân ettis İ — Gördüğünüz hayvan Texasn en azgın atıdır. Bunun üstüne hiç- bir binici atlamağa cesaret edemez. İ Maripona... Ortaya kovboy elbisesi giymiş başında geniş şapkası, bol paçalı ve kenarlarına şangır şangır paralar dikilmiş ufak tefek İretler içinde kaldım. Bu kadın be- » yol arkadaşım Meri değil mi İidi? O hassas, o ince, İkadın bu kiyafettel.. o çıt kırıldım . Ve bu azgın “İatın yanında!... Demek o Mariposu “je idi hi . Bu müstear ismi kulle- niyordu. Ben aptal aptal ona bakıyordum. Bu sırada azgın at şaha kalkmıştı. İlâkin bizim Meri biran içinde az- gın atın üzerine sıçradı. Hayvan evvelâ bütün huysuzluğunu göster- mek istedi. Fakat üzerindeki kadın na o derece hâkimdi ki, biraz son- İra o azgın at kuzu gibi olmuştu. Et “İraftan dehşetli bir alkıştır başladı. Meri alkışlar arasında önümden İğeçerken beni gördü, Elimi sıktı, Hâlâ: — Hayret... diyordum, ki o hayalperest kadınla, şu kar sımdaki kovboy kılıklı kadın sra- sada e büyük fark varl... İşte o günden sonra hiçbir kadın hakkında en bir hü- ki | vapurda» İ Abone ücretleri Türkiye 1400 kuruş 700 kuruğ 70 » 1480 > 3 Ayhk 400 80 » 1 Ayık 150 » Posta ittihatına dahi) olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği: 3800. altı aylığı 1900, &ç aylığı 1000 kuruştur. Ecnebi Senelik il 6 ayi Başm, Yam işleri: 20765 — İdare 20681 | Mi 20491 8. İm Gi ÖZ İk Ak Yat B.1231 215 T1T 9451200 136 Va. 515 6,59 1201 140 16,44 18,21 İdarehane: Babıli civarı Acımus'uk sokak No. 13 Tefrika No. 5 Ressam Pierre Louys'in L'Homme de Pourpre İsimli bu bü- yük hikâyesi Vâ.NÜ tarafından tercüme edilmiştir. Mağlüp bir müttefikimiz?... Peki amma, bu tabloyu nerede yapmak hiyetindesin) — Atinada. — Atinr toprağında esirin hür- riyete kavuşur. — Benim irademe tâbi kalacak- tar. — Şayet kendisine esir müzmele- si edersen kanunlardan korkmaz misin? Parrhasios, gülümsiyerek: — Kanunlar mı)... » dedi. - Ka- munlar, omuzumun arkasına attığım $u möntomun kıvrımları gibi, avuç” mi Olyathien'lerin satıldıkları çarşı, önümüzde uzanıyordu. Göz alabildiğine ve alt hdüvazi Yolun uzunluğunca, diz boyu hiza sında kalaslar konulmuştu. Esirler kalasların öte tarafındaydı. Koskoca bir şehrin ahalisi, diğer bir kalaba- liğin önünde İşte bu suretle teşhir olunuyordu. Bir kısım insanlar mak dılar; ötekiler müşteri Seksen bin erkek, kadın, çocuk, elleri arkala rına bağlı olarak, ayakları köstekli bekliyorlardı, » Ekserisi ayaktaydı. Kimbilir, hangi meçhul sahip her birini satın alıp Elen toprağının han- gi esrarengiz tarafına (o götürecekti. Kırk tanesinin başında bir asker bekliyor ve satıcılık vazifesini görü- yordu. Kalas masnların arkasında, şehir varoşlarından tedarik edilmiş! hizmetkârlar esirlere icabeden su va ekmeği tedarik için çalışıyorlar dı. Bayram yerlerinde olduğu şekil de müthiş bir gürültü yükseliyordu. Parrhasios başlıca yola girdi. Bu- rarın iki yanında, mermer gibi vü- cutlarila, çırıl çıplak delikanlılar ye Fakat işte şu genç kadın şimdi ba| cesareti gösterecektir... İşte meşhur | dana çıku. Dikkatle J| Trabzon li sesi Şarkın en büyük ilim ocağıdır 400 yatılı ve 1500 gündüzlü talebe alan yeni lise binası açıldı — Yurdun kültür ve me- Trabzon (Akşam) her tarafını imar edi gaye edinen Cümhuriyet hükömeti- nin Karadeniz kıyılarında da inşa i âbideler son senelerde hızla inkişaf edip yükselmektedir. B. meyanda 938 yılında, Tzah- zonda temeli atılan 350 yataklı nü- İmüne hastanesi ile birlikte başlanan yeni lise binasının inşası ikmal edi İrek muvakkat kabulü yapılmış ve bu nene zarfında, bu binada tedrisa- ta başlanmıştır. Açılış töreni Cümhuriyet bayra- İmında parlak bir merasimle yapılan yeni lise binası Karadeniz kıyılarm: dan manda şark şilâyetlerimizin de en büyük kültür merkezini teşkil etmektedir. Dünyanın en yüksek mektep mi- marlarından profesör Tavt'ın ha zırladığı plân üzerine inşa edilen ye ni lise binası bugün içinde 400 ya: tık talebeden maada 1,500 kadar gündüzlü talebeyi barındıran muaz- zam bir kültür âbidesi halinde ge- rek şarkır.," gerekse Karadeniz kıyi- lerinin engin ufuklarını Cümhuriye: r irlar. ve feyiz ışığı halinde atmaktadır. tahsilden mahr zlerce memleket çocuğunun »asına medar olduğu gibi, ayrıca üç senedenberi; gene binasızlık yüzünden ortamek- teplerde zaruret dolayısile tatbik edilen çifte tedrisat usulünün orta" dan kalkmasını temin etmiştir. Trabzon gibi yalnız ilkmekteple- rinde 9,300, İse ve ortamekteple- rinde 3,000den fazla talebesi bulu- nan bir şehir için bu bina yalnız bir kültür âbidesl olmakla kalmıyor, ayni zamanda bir cankurtaran va- zifesini de görmektedir. İçindeki bazı nokaanları ikmal edilir edilmez kati kabulü yapılacak olan bu ir fan müessesesi 129,5 metre uzun- luğu, 43 metra genişliğinde, bod- yum katından manda üç kattan iba- ret olup 24 dershane, jimnastik ve konferans salonlarile (o kütüphane, kalorifer, lâboratuvar, mutfak, ye- mekhane ve yatakhanelerile bir bütün fennf tesisatı havi bulunmak- tadır. Binanın bodrum katı hem kışlık teneffüshane, hem de ileride sığınak vazifesini görebilecek bir İmani genç kızlar teşhir olunuyordu. En yüksek fiate satılacak olanlar bun- lardı. Hayrette kaldım. Bu insanla” rın gözlerinde hazin hiç bir ifade yoktu, İztırabın da bir haddi var- mış. Evleri yıkıldığı gündenberi ar-! tak o hadde varmışlardı. Yüzlerinde artık bariz mâna yoktu. Bu gençler, şüphesiz artık istikbalde kendilerini bekliyen o âkibei (o düşünüyorlardı. Kızlar belki de tatmadıkları aşkı ta- tacaklarını akıllarından geçiriyor- lardı. Hülâsa, kaygısızlık yahut ce- saretle neşeli idiler, Etraflarında, ahali biribirlerini Itiyordu. Satılık adamları muayene ediyorlardı. Bu kadar mütenevvi mal arasnda müşterinin çabuk ka- rar vermesi kolay iş değildi. Esir lerin vücutlarına temas ediyorlardı. Bacağın adalesini, derinin merminli- ğini yokluyorlardı. Orada daha iyi bir mal var mi diye görmek istiyorlardı. Parrhinsios, biran, o mevzün em damlı bir kızın önünde durdu. — İşte güzel bir yavrul « dedi. Satıcı derhal atıldı: — Efendimiz! Bu kız, bütün çar- iyorum. İsmi Sonra, öteki sergiye geçiyorlardı. | Yeni lise binasının” Lise binasindan mâada vilâyet dahilinde bir yılda inşa edilen ve Cümhuriyet bayramında açılış me- rasimi yapılan yeni binalar meya- rında Şalpazarı, Tonya, Kadahor, Dernek, Maçka, Yomra hükâmet konaklarile yeni borsa binası da bu- lanmaktadır. 1230: Program, 12,33: Muhtalıf şar- kilar, 1250: Haberler, 19,05: Sas eser- 19,20: Karışk program (plâk), 11803: Caz orkestrası, 18,40: İncesar, 10.15: Hafif melodiler (plâk), 193 | Haberler, 1945: Şarkı ve türküler, 20,15: Radyo gazetesi, 20,45: Cenubi Amerika havaları (piâx), 21: Dinleylet dilekleri, 21,30: Konuşma, 21,45: Rad- İ yo orkestensi, 2230: Ajans ve borsa | haberleri, 2248: Cazband (plâk). İ 26 Teşrinlsani sah sabahı 8,15: Haberler, 230: .Hafif (pihK), 845: Ev kadını. BULMACAMIZ 12345678910 müzik Soldan sağa ve yukarıdan aşağı: 1 — Yenilik. 2 — İsimler - Görülen şey. 3 — Malümatsızlık. 5 — Lisan - Azerbaycanlı. İ 6 — Tersi bir motör markasıdır - Tersi olmaktan emirdir. 7 — Ümide kapılan. 8 — Bir kedi rengi — Bir erkek ismi, 9 — Keskinleştirmek. 10 — inee ekmek - Bir düzine, Geçen bulmacamızm halli Soldan sağa ve yukarıdan aşağıt 1 — Bombalamak, 2 — Oda, Kabâ- re, 3 — Mahcubiyet, 4 — Cavid, 3 — Akuvariyom, 6 — Labirint, 7 — Abi- din, Asy, 8 May, Ytem, 9 — Are, U — Katumiyet, | ! ! , A şinın en güzel tazesidir. Bak, ne dopdoğru endamı var. Na kadar da beyaz. Dün on altısına bastı. Genç kız, kendiliğinden: — On sekiz! « diye doğrulttu. — Yalan söylüyorsun, o Dzew hakkı için! Ancak on altısında, efen- dimiz. ma kendisine... Tarakla kaldırılmış siyah saçlarına bak, Şa- yed açarsa aşık kemiklerine kadar düşerler... Şu ellere, şu uzun par- maklara bak... Örekeye bile değ- memiş... Kendini senatör kızıdır. Kız ciddt eiddtı — Babamdan bahsetmel - dedi. Satıcıt — Ben söylemesem bile anlaşı bır! - diye devam etti - Bu kız. Nereide gibi güzel, kılıç gibi çalâk, ormandaki ceylân gibi tatlı, Hem kire, Ellerini kıza doğru uzattı, Parrhasioe, tannan asaşile yeri dövüyordu. — Bakire olduğuna ehemmiyet vermiyorum, Güzelliği elverir. İtâfetina halel getiren şu bağları çöz. no? « ! İ ANKARA RADYOSU | |25 Teşrinisani pazartesi öğle ve akşam 8: Program, 803: Hafif müzik (pâk) |, Ve çabuk, elbisesini giysin. Satın alı bir tünik giymiş, sonra, Jalına bir bekiret keieri Tefrika No. 133 — Ya ona kavuşmadan ölürsen?... — Kabil değil, Şahsaneme Kavuşa- cağım, Düğün demek yapacağım. Di- lediğim gibi evleneceğim... Hasımları- mi çatlatacağım. — Gökten melekler mi müjdeledi sana bunları? — Evet, Şühsanem! erenler vadeti! « (San Susam) etrafı- Keşke onu masamıza daha yakl muzda, dolaştı davet etseydik. Garibin de dudaklarının ucunda hafif ve müstehzi bir tebessüm belir- di — Ateşle oynamanın doğru bul- mam. — Öyle bir orospudan korkacak mı- yız be? — O bir ateştir dedim ya, Çabuk yakar sizl. Pişman olursunuz. Hüsmen dayının & mağa başlamıştı. Garibin sözleri kula ğına girmiyordu. Ellerini biribirine vü- rarak bağırdı: — Sarı Susam... Biraz da bizim ya- himiza gel bakalım. Türkçe bir sürkü dinliyelim o hokka ağzından!.. Koço tezgâh başından batakhane yıldızına seslendi: — Kiveli! Deniz Kartalları seni ça- yor... Haydi, koş oraya, İ O gece acaba kimin yıldızı sönecekti? Büsmen dayı, Kiveliye sordu: — Bizanslılardan 5 çok güzel okuy Şimal, bize da JA güzel bir deniz İ misin? (Sari Suğum) oturmuştu. — Sir fırtınalardan, coğkun dalga- an ne kadar hoşlanıyorsunuz? İ Okuduğum şarkılar sizden başka her- kesin hoşuna gidiyor. Fakat, sizi de metnnun etmeğe çalışacağım. Hele bit kere, sofranızda bulunan Âşık Gari- bin hazin sesini duyayım. Onun ma- nilerini deniz türkülerine tercih etmez müsinie? Hüsmen, Aşık Garibin yüyzüne ba- Âğık Garib, San Susamı : görünen istediğini yaplırmağı mu bir kadındır. İyi ki bir kazısı , ce olurdu? kanı yaşasaydı, buralara düşmezdim, wn büyük şahidim sen- 6 iyliik yapmasını s0- sanım. Hattâ bu dakikada e, beklemediğiniz bir iyili- irğ -— Ey, söyle balralım, dedi tığın iyilik neymiş? (Sari Susam) kaşlarını çattı: — Şimdi söyliyemem, Biraz sonra anlarsınız. Bu dakikada aizi eğlendir- e, neşelendirmeğe mecburum. Faz- la konuşmağa gelmez, uzuklan bizi gözetliyorlar. Ve şen sesini duyurmak için, Âşık Garibi beklemeden hemen türküye başladı: Asma dallarının her zerresinde, sİnsamı uyuşturan bir damla zehir vardır. «Vücudümüzü o zehir besler. 40 zehirle imtidad eder hayatımız, Bu yap- Kıvırcık saçlarını düzeltti, Şen s0- İ sile devam etti: | sHaydi içelim. «Yaşamak için, «O rehirden içelim.» (San Susam) birden sesini kes! Kızı — Artemidoral - dedi. — Pekâlâ, Artemidora, öğren ki, bundan sonra artık o Parrhasios'un| maiyetindesin. kocaman gözlerini aç- let Ve yanındaki insanlara onu ter lim ederek ileri doğru yoluna de-| vam etti, İ Sonra, bana şu izahatı verdir — | — Bu kız, lâüf bir manzara tep kil eder. Fakat onu bahsettiğim Prometbe lâvhast için satın almış im. Boş santlerimde açık saçık küçük tablolar yaparım da zihnimi İmedel diye kullanmak üzere satın Jaldım, i Bir müddet'daha yürüdük. Halk| İdaha kesifleşmişti. Bu gölgesiz va- dide, hele kalabalık ortasında güne“ harareti artık dayanılmaz bir hal falıyordu. Artemidora sırtına evvelâ göğsünün denizciler gülüştüler, İçlerinden bi-! zleri dumanlan- | söylemez | denizcilerin yanına | Y «Neşelenmek için, | şunutmuş gibiy ÂŞIK GARİP) Yazan: İSKENDER FAHREDDİN şarap kadehin! eline alarak, geni lere bağırdı: v — Ne duruyorsünuz?... Ne ei Sunuz?... Yarın sabah, güneşi ve Gİ. yayı bir daha göreceğinizi size vi temin eder? Bu güzel fırsatı l manm abdallık olduğunu hâlâ si dırız mi? i smen Dayı da kadehini doldurâfi Haydi çocuklari Kiveli doğra lüzor... Yaşamak için, neşelenmek şarap içelim, Yarın, belki bu dı i bulamayız. Bu fırsatı kaçı < içelim... i Hepsi birden kadehlerini doldurd iar.. ve Kivelinin söylediği şarkıyı > bir ağızdan tekrerliyarak, gen halarla kadehleri boşalttılar. Garib, bir aralık, bir şeyler söylen istedi; fakat hâfızasını toplayıp dö” Tanamadı. gözlerini kapadı: — Ben, sarhoş olmuşum, Sarı SÜ” sam! Benden salın bir gey isteme, enden, yaktile sonl istemişti Kendini bara vermedin. « sövgilim var» dedin. Fakat, halk PE | ralardasın! İstanbul seni büy olmalı ki, buradan bir türlü ayrılan” İ yorsun! Bu sırada, Sarı Susam, Hüsmen #ö se döndü: , Âşık Garibi bu gece yalnız birli” miyacaksınız. değü mi? — Evet. evine kadar götüreceğiğ — Çok sarhaş olmuş. Vaktinde Bİ türseniz, ne İyi olur. — Ne 0? Bizi koyuyor musun buff dan? ğ — Hayır, Siz meyhanemizde ne Sİ dar fazla ka , biz o kadari! fade odoriz. kazan wz artar. İ kat, Aşık Garibe acıyorum. Onun Şi hoşluğu çok fenadır. Vakit geçi siz de - sarhoş olursanız, birbirini | inis. — Sen merak etme, Kiveli! 'Türk d nizelleri ne kadar İçki içerse İŞİN solasıru şaşırmaz.. gideceği yere Vİ iinde gider, Konuşuyorlardı. Birdenbire tegiğ başında bir gürültü koptu. Tavani asılı duran büyük lambanın bir #€ kemle ie yere düşürülmesi O altüst etmişti, Hüsmen rels derhal bıçağına rildi: — Hazır olun çocuklari Burada pallkaryalar çok gaddardır.. Karsi lıkta bize kıyarlar, (Sarı Susam) zi ğ Jj birdenbire ortada n sadece gu sesi duydu: nen arza kapıdan 1 kurdanıma! arkadaşlarından biri: dedi, tezgâh başında Bi yorlar. Gldip kurtarslfi yerde bıraktılar; - Sen kımıldama buradan, seni alıp eğiz. Âşık Garib zaten kımıldanacak ia bıçaklarını çekerek te” gh başına koştular, kavgaya iller, Hüsmen yaman vurueulardandı. Bİ ahılışta ki tp kişiyi yero serereiz, DO” ulan adamı kurtardı. Bu, otuz larında genç bir Rum balıkçı iki palikarya, balıkçının parasın: Vi mak için, ilkönce ortadaki iâmi söndürmüşler, ondan sonra sarhoş bö lıkçının üzerine çullanarak pa j almışlardı. Kavga arasında (Sarı Snsam) uzaktan sesi işitiliyordu: ç «Bu gece, Tijellen'in Romaya has «yaptığı gecedir, a «Ru gece, gökteki yıldızlardan bi: k «müebbeden söndüğü gecedir,» Hüsmen bıçağını savururken, 9 desi duydu; — Bakalım bü gece Koçonun b takhanesinde kimin yıldı sönecek? Diye söyleniyordu. Yerde yatan balıkçıya sordu; (Arkası var) Başnini üzerine de mayi bir öEEİğiİ jalıp saçlarını gizlemişti. a Arada sırada dönüp dönüp b | bakıyordu, O zaman farkettim Kh © giyinirken yepyeni bir ruh da edi” mişti. Yüzünün ifadesi değişmiş | Bütün bu adamlardan hangisine #i olacağını anlamak istiyordu. Kendi sini biraz evvel çıplak gördüğümüğ . Uzun baş örtüsüyi? | mümkün mertebe vücudunun b İlarını gizlemeğe çabalıyordu. N Anayolun yansından fazlasını k tetmiş bulunuyorduk. Parrhasion durdu. — Hayır! - dedi. - Benim rf” dığım burada değildir. Vücudu gençliği ile alnın güzelliği birle” mez, Sağa sapalım, İkinci derece? de doğduğu gün naslan öyle ba-leğlendiririm. Kendisini bunlarda) pahalılıktaki esirler arsında aradi” mi bulmam daha muhtemeldir. Üç beş adım yürümüştük, kolla” nt kaldırdı ve haykırdı — İştel Merakla yaklaştım. Gösterdiği adam, elli yaşlarınd kadardı. : ş (Arkası var)