Mahallenin kaynanası döküyorlardı. Mahallede Bobatii'ler ft- Kimsenin Akif amca bizim mâhallenin âdeta kâhyası gibi bir şeydi Onun bütün gerki kendisin! hiç alâkadar etmeyen, Üzerine vazife olmayan herşeye karış- mak, mahallenin yaramaz çocuklarını paylamak, ona buna kafa tutmak, Semtleki kadınlar ona «mahallenin kaşnanası» adını takmışlardı. Hakika- ten de öyle 141. Akif amca tekalid olr duktan sonra kendisini âdeta mahal- leye vakfetmişti, Hele karısı da Vkl 38- e evrei hakkın rahmetine ulaştıktan sonra artık Akif amcanın bütün meş- güliyetini Zincirliçmar mahallesi teş- Kil ediyordu. Lâkin çok seri bir adam- dı, Semtin en haşarı, en ele avuca sığ» maz çocuklarının bile ondan ödleri patlardı. Küçük yaramazlarla evlerde başa çıkamayan ânslar babalar: «Şimdi Akif amrayı çağırmağa gidiyo rum... Gel Akif amca.. Bunu al gö- tür.» diye onları korkuturlardı. Ondan çekinen yalnız çocuklar miy- dı?.. No münasebet!... Ak!f amca ak- şamları semtin kahvesine çıktığı 2a- mân herkes: «Acaba hangimizin bir kusurumuzu yüzümüze çarpacak?... haş:! Jayacak? Hangimiz! payiayacak..» di- ye heyecanla beklerdi. Akif Amca kahyedekilerin hürmetli ##lâmlarım sinek kovar gibi bir hare- ketla iade ettikten sonra geçer, en baş köşeye kurulurdu. Oturduğu yerden mesell genç biz adama pârmaklar'le tehâidküe bie işa- 104 yaparak: — Kabahatın büyük... Anlsrsn ya... Bir daha o gibi hareketlerini gürmi-| yeyim?., diye homurdanır, kendisine böyle söylenen delikanlı" | — Amedbığım.,. Bir suçumu mu gör-| dünüz rlendim?.. Demeğa cesarek| ederse o hiddetle bağırırdı: — Kes.. Kes.. hepal delikanlıyı: — Sussane birader... Sus İşte... Eğer mübim birşey bitmese amca sana bir-! 7 söyler miydi?... Diye dürtükleşti. | rirlerdi. | Âkit Amca mahal nen derin; hususiyetlerine Ka ışırdı. Mese-| Mi bazen orta yaşlı bir erkeği bir kö- şeye çekerek: | — Bana bak birader... Validen dün bana gelip senden gikiyet etti. Ona hiç yardım etmiyor muşsun.. Varını yuku karının eline verİyormuşsun... İyi hoş amma öleki de senin nnnen | boya getirmiş... Senin uğrunda kolunu kürek, saçızı süpürge yapmış, . Madem Ki, ayrı oturuyorsunuz. Aydan ayâ onA yardım etmelisin... Anladın mı? Bizi kendinle uğraştırmağa mecbur etme. Diye bir ültimatom verirdi. Yah daha ileri giderek gene mahalle, erkeklerinden birini tenha bir tarafa sürükl — Hazret... Dür senin refikaya Ka- Palıçarşıda tesadüf ettim... O ng bo- yat... O ne süs!,. Ben senin büyük bi- raderin makamında olduğum için bunları söylüyorum, Hem ben sörle- teyim de kim söylesin... Bu semtte en büyüğünüz, ağabeyiniz ben değil miyim?.. O yaştaki Xadınlara böyle boyalar, süsler yakışık almaz... Bunun örtüne geç birader. Bu sözleri dinleyen adam Karısını 5öz geçtremiyeceğini bildiği halde: « Peki Alsif amca... Söylerler... Doğ- rü,. Halkzıdliniz diye. kekeler dururdu. Akif amca mahallenin züppe geli- kanlılarına, şıklık meraklısi genç kız- Jarına da çatardi, ekserya: — Babanızla senelerce diz dize öfur. duk, sizlerin ehralinizden Ben mesu- lüms. Onlar öldü ise ben hayattiyım İ Ya... Bu ne hal!... diye söze başlardı. İşte o böyle bir Akif amca idi3Ço:| cukluğumdan beri beriim bile olidan| gözüm yılnıştı. Bir İki sene esi! ma-| hallemieri usnx yaşımağa aecbar ol-! muştum. Çocukluğumun ve gençilgi-| mis geçliği mahalleye tokrar döndü-| Büm zaman müthiş bir değişiklik kar. şömda kaldım. İ Mahallenin çocuklari fena halde az. muşlardı, Herzjin birkaç cam kırıyor- lârdı. Hizmetçiler sokak ortalarına çöp kır fıkır kaynaşıyordu. Akit amtadan korktuğu, çekindiği yoktu. Nihayet bir komşuma sordum: — Ns o? Akif amca hasta mi yok- #27... Komşum mânalı mânah gülüm- di, Bana şunları anlattı; — Akif amcanın evinde genç bir kadın var, Amca bu yaştan sonra bu kadıncağıza gönlünü kaptırmış. Bera» ber yaşıyorlar. Aralarmda nikâhda yok galiba. Kadın edepsiz mi? Edep- siz.. Hergün Akif amcanın üzerine sopalarla yürüyor. Sakalından tutun- ca yare yatırıyormuş.. Kadındaki sü- sü, boyayı görsen eski Galata tiyatro- larından birinde şanoya çıkacağını sü“ hirsin... Akif amcanın ona sözünü gö şirmesine imkân yok... Kadını deli gi. bi seviyor ve ondan son (derecede çekip onlara bazı mahrem öğüdler veremiyor. Kom. şum bana bunları anlatırken mahalle- nin köşesinde toplanan çocuklar ara- sında bir bağrışma oldu. Çırlak bir — Çocuklar koşun... Aklf amca da yak yiyor, gidip seyredelim... diyordu. Zavallı «mahallenin kaynanasıs!... Hikmet Feridun Es ——g— Von Papenin Sözle- rinden cıkan mâna (Baştarafı 1 inci sahifede) Yen! Türkiye ile iyi münasebet İer idame etmekten başka bir şey temiyen o Almanya ve İtalyanın iyeden herhangi bir talepleri yoktur. Bu münasebetler için, İ820 denberi temadi ettir. münasebetlere uygün bulürmü! Almanya ve İtalya Türkiyenin tiklâlini, o Avrupa O müvazenesinin esasıarından bisi olarak telâkki ederler. Sovyet Rusya, harici siya- setini tahakkuk ettirmek için muğ- lâik Boğazlar meselesinin kendi lehi-| ne hal ve tesviyesi haricinde, başka limkânlara güvendiğindenberi O Bo-| muvaftakıyeti i azalmış ise de! Dokur ây seni karnında taşımış. Bu| Jrkiyenin kati siyaseti her zaman| gazla, ehemmi; olduğu gib: bugün de Boğazlar et- rafında dönmektedir. Rusya B körfezine çıkmak wn tepdit ettiği takdirde Türkiyenin takınaca” ğı vaziyeti tayin etmek lâzım gı Bu mesele di politikası mi hitleri için gözlerin dikilmiş olduğu bir noktadır. Nihayet Türkiyenin Yunan - İtal. ya muhasamatına karışmamak hu susundaki variyetinden ayrılacağın- dan korkmağa mahal yoktur. Zira Alman diplomatının da tebarüz et- diği gibi, Türkiyenin bu muhasa mat haricinde kalmak arzusu aşi- kârdır. Tampiko limanındaki Alman gemileri Mexico 13 (A.A.) — Cuma ge Gesi Tampico limanmı terketmeğe teşebbüs eden dört Alman gemisi nin hakikaten bir İngiliz harp gemi- sine mi, yoksa bir Amerikan devri- ye gemisine mi tesadüf ettikleri ef- kâr umumiyeyi alâkadar etmekte- Üç Alman gemisinin Tampico'ya avdet etmir olduğu ve dördüncüsü- nün de mürettebatı tarafından ya- kıldığı hâtirlatılmaktadır. Almanların bir Amerikan devri-) 3 yesine râsgelmiş olmaları hakikate daha yakın ise de kaptanlar, tahki- kat komisyonunda bir İngiliz gemisi gördüklerini beyan etmişlerdir. AKŞAM B. Mussolini: “Yuna- nistanın ciğerini sökeceğiz, , diyor (Baştarafı 1 inci sahifede) «Arkadaşlar, Faşist partisi taşra erkânını buğün Romaya gelişi günel davet etmediği- ml anlıyacaksınız. Bugün faşist par- tisl için bir zafer gününün, Milletler Cemiyetinde Aza olan 32 devlet için de bir hezimet gününün yıldönümü- dür» B. Mussolini, harp mesuliysün! münkasiran İngilterenin yüklenmiş olduğunu işaret ettikten sonra İtalya- on harbe girdiği 10 hazirandan bu- güne kadar beş aydan fazla geçtiğini söylemiş ve: «Bu harp uzak ve muhtelif cep- belerde karada, denizde ve havada, Avrupada ve Afrikada eldel surette sevk ve İdare edilmiştir.» Dedikten sonra İtalyanlar hayranlığını bildirmiş, Alp ve Afrika cephelerinde bulunan ordunun rane- viyatının mükemmel olduğunu isbat etilğini söyliyerek demiştir ki: «Donanmanın subayları ve müret- tebatı da, Hind denizinden Atlas de- nizine kadar Dir çok denizlerde ve Okxyanuslardn sükünet içinde ve ek- seriya kahramanlıkla vazifelerini ifa etmektedirler. Düşman bahriyesine çok çetin darbeler indirilmiştir. £ denizde ve Adriyatikte düşmanın kıtaa uğratmağa ve halel verme) olamadığı münakale yolli rmızi müestir surette himaye eden donanmamızdır B. Mussolini, İtalyan haya kuvvet- lerinin her zamankinden yüksek bir seviyede olduğunu, fabrikaların harp- ten evvelki tstihsnlin dört mt diğini söyliyerek İtalyan milletinin inzibat vazife ve asrsılmaz azmini büznü aten korkmar« demiştir, İyi veya fana ne olursa olsun hiç bir hakikatin gizlenmiyeceğini söyle- yen B. Mussolini, cephedeki kuman- danlarla alâkadar sivillere şah: kontrol edilmeyen haberler gönde: memelerini emcettiğini kaydederek İngiliz tayyarelerinin Tarantoda yal- nız üç gemiye bomba isabet ettirebil- diklerini, bunlardan bir tanesinin ehemmiyetli diğer ikisinin ise hafif surette hasara uğradığını, Taranto in İngilizler tarafından ti söylemiştir. altı tir ki: Churchili tablosunu tamami mak için muhterem Ayam kamarası Azasına Liverpool'un, Kent'in ve ahi- ren orta Akdenizde, İskenderiye 1i- rsanında İtalyan tayyareleri tarafın» diğer büyük gemilerin verebilirdi. Hazirandan bugüne” kadar Almanya ila teşrik! mesaimiz hakikaten arka- dag teşrikl mesaisi olmuştur ve tam bir teşrik sidir, Yanyana yürüyo- ruz. İxi milletin bu biriipi her gün daha bariz » gelmekta va sakeri, iktizadi, siyasi ve fikri bütün fanliyet sahalârına, şamli olmaktadır. Hal ve istikbal hakkında görüş mutabakali tamdır, Führeris mülâkatlarımız an- cak telâkkilerimizin bu tam birb$inin temhiridir. Üç taraflı paktın batıda veya Tuna havzasındaki inklşafına taallük eder her şey müştereken takib edilmekte- dir. Fransanın vasiyeti hakkımda da böyledir. Mihverin bir misiilemi ya kin sulhü yapmak isteme, dan böyle Aşikârdır. İtalyan - Alman silâh kardeşliğini temhir için Fiühr: den tayyarelerimizle deniraltılaımı- zın İngütereza karşı muharebâye iş- Hrakin! istedim ve muvafakatini elde ettim. Derhal ilâve edeyim ki Alman- yanın bizim müzaheretimize ihtiyacı Yoktu» İtalyan - Yunan harbi Uzun müddet - sabrettikten sonra, we tarafından garanti edilen bir memleketin, sinal bir düşmanın maskesini yüzünden attık: ARİŞ tan. Tasfiye beklizen bir kasap. Za manâ nazaran geş kalmış olan bazı Halyanları balk! de hayrete düşüre. m karşı) boş yere , | atabiliriz. Bu şartlar altında parti ANKARA RADYOSU 19 teşrinisani salı öğle ve akşam 1220 Promram, 1233 Karışık şarkı ve türküler (PL), 12,50 Haberler, 1305 Karışık şarkı ve türküler (PL), 13,20 Karışık (PL), 1808 Caz mü- zigi (P1), 18.30 Çifçinin sanati, 19 'Tem- #il, 10,30 Haberler, 1945 Fasıl heyeti, 20,45 Küme heyeti, 2130 Konuşma, 31,45 Salon orkestrası, 2230 Ajans ve borsa haberleri, 22,45 Salon orkestra- &, 33 Cazband (PL) 8,15 Haberler, 830 Hafif müzik (PL), vi 845 Ev kadın —————— —— çek olan bir şey söylemek Icab eder. Yunanlılar İtalyadın, bütün relilet- lerden ziyade nefret ötmektedirlef. Bu, ilk bakişte izahı imkânsız gib! görünen fekat umumiyet !tibarile bü- tün sınıflar arasında, şehirlerde, köy- lerde, her tarafta derin ve tedavi ka- bul etmez bir kindir. «Niçin?» Cerap- sız bir sırdır. Belki da Santarosa'nvın ve kahramanca Yunanistan Için öldüğündendir. Belki de, ve For- WH bir garibaldiyen olan Antonlo Fratti'nin, Dom'kos'da şehid düşmek sureğile aynı ulvi barekesi yetmiş 88- hâ sonra tekrar ettiği içindir. Esra- rengiz de olsa, vaka mevcuttur. İşte Yunanlstanın bu son yıllardaki slya- seti bu kin üzerine dayanmıştır: İn- giltere He mutlak bir suç ortaklığı siyaseti, Muhtelif tarzlarda izhar edi- ien ve zamanı gelinee itiraz götürmez bir surette vesikalarla isbat edilecek olan bu suç ortaklığı İta'raya karşı devamlı bir düşmanlık bareketi idi Aldan genel kurmayı tarafından Fransada bulunan vesikalardan anla- şıhyor kl, Yunanistan mayıs ayından» bari Fransız ve İngilizlere bütün de- niz - hava üslerini teklif eylemiştir. Bu vaziyete bir nihayet vermek icab di. İşte kıtaları 28 teşrinlev- Yunan - Am k hudüdu- rekle bunu yapmışlardır. Arkadaşlar, aranızda Habeş harbin- den evvel 1985 de Eboli'de söylediğim ve meşredik nutkumu hatiriiyan- Yar var mi? O zaman Necaşinin elde- rini #ökeeeğimi gözler Şimdi ayni mutlak katiyetle size diyorum ki, Yunanistanın elğerini sökeceğiz. İlgi veya 12 ayda... Ne ehemmiyeti var? Harp ancak başlamıştır. Bütün Yu- nan mukavemetini imha etmek için pkası insan ve vegaitimiz var, İngiliz yardimi bu kati kararımızın sahak- kukuna ve Yunanlıların telâkete düş- mesine mâni olamıyacaktır. Yunan lâr bunu istediler ve baketliler. Bu- Dun dışında bir şeyden şüphe etmek veya bir şey düşünmek kendi kendini bilmemek demektir. Bir defa başiadı- am İşi sonuna kadar bırakmama. Bunu şimdiye kadar isbat ettim, Ne olmuğda, ne olacaksa ve ne olabilirse İotrun. tekrar isbat edeceğim. İlk on günde Epir cephesinde veriler! 372 ölünün, 1081 yaralının va allı yüz İ ali kayıbım intiksmi , İ Arkadaşlar, * Dünya te satlarında $ büyük olan bu tarihi saatte iniruübin! müdafi! ve devamcısi olan parti, faa- ilyetinin bütün safahatını kuyvetlen- dirmelidir. Harbin başında pafti faa- İliyetinde bazı yavaşlamalar olmuştu Bu yavaşlamalara sebeb bütün gefie- rin gitmiş olmasıydı. Şimdi artık böy- 1s olmayacaktır. Umumi seferberlik) yapılmamıştır ve yapılmıyacaklır. Si- İkh altına ancak Iki sini Sudn sit kadar sınıf vardır. BUAh ali milyon askerimiz var, İhtiyaç halinde daha seki# milyon asker silâh altıma değişmiyen ve artan bir hararetle va-| Mfesino tekrar başlamak ve dahili, cephede, alyasi, iztisadi ruhi vo faz) sizm sahalarında mücadelesine kah-| ramanca derarı etinelidiz. Parti ken- dini ve mlileti üçük burjura dediği-! miz sımfın geri kalan tesirinden kur-| tarmalıdır. Halkın manevi sıhhaşi ve maddi varlığını himaye etmek için ona doğrü daha çok yaklaşın ve eşki-| sinden iyi yaklaşın. Zihni yâ cihangü-| mül bir mahiyete giren sulhperverli; diskatle nezaret altına alınmalı ve ohunlü mücadele edilmelidir. Böyle) Y.bu demir ve top dev vas is mevzuu olamaz. Elimize si al ÂŞIK GARİP| Yazan: İSKENDER am EDDİN | Tefrika No. 130 Konuşuyorlardı: — Ben bugün buraya niçin geldim, Yiliyor musun? — Hayır, beyln... — Beni dinle, Garibi Sen, temiz yürekli bir insana benziyorsun! 6i- Onu herkes unuttu amma, ben unut- madım., — O halde, İstanbul çok büyük bir şehirdir, mütemi, arayadurun! Kâmli bey, Garibin kolundan çeke- rex yanma oturttu; — Bu işin içinde ben bir orasto- polluk görüyorum, Âşık Garibi Meh- Ila diye ortaya alan kadın, hakikat- te bir Ram dilberi imiş, Aşık Garib birdebire şaşaladı: — Demek ki, Mehlikanın izi bulun- muş. Öyle mi? -- Hayır, Adamlarımdan biri bana dedi ki; «Vaktile Rüstem paşanın evine hediye edilen Târa İsminde bir Rüm kızı vatınış. Koçonun meyhane- sinde görülen kadın, o imiş. — O halde neden yakalamamışlar onu? — Rüstem baştya haber vermişler. Paşa efendimiz: «Meyhaneye düşen Dir kısın tekrar evime dönmesini i$- temem. Zaten o Kızın nereden geldi- $l helirsizdi. Varsın o balakhanede .| gebersin.» demiş. Âşık Garib bu sözleri hayretle din- yor ve kulaklarına inanamıyordu. Acaba, Akbıyık meyhanesinin mah- zeninde gördüğü kir Tlos yıldı çTâza) miydi Garib, asesbâşıya telâşla sordu: — Yeniçeri ağasi neden Parmaksız. Yuvanla meşgul olmuyor da, Slzan Paşanın torununu araştırıp duruyor? Kâmil bey mâna bir tebessiimle başın: sa — Bunun öebebini hilâ anlıyama- din mı? — Bayır, Kulunuzun biyle mühim ve çapraşık İşlere aklım ermez. Asesbaşı kahvesini içerken anlat- mağa başladı: — Parmaksız Yuran vaktile idam edilirken, yeniçeri ağası Şabar ağa, cellâdin başında bulunuyordu. Böşle Idamlarda ya böcekbaşmın veya ye- Biçer! ağasının hazır bulunması şart- ar. O gün bu vazife Şaban ağanın iâi, Eğer hakikaten Yuvan cellâdı kandırarak, yerine başkasının başını rurdurmuşta, Şaban ağa Du hadiseyi kurcalamamağa ve örtbas etmeğe mecburdur. Akai takdirde padişah onün kellesir! vurdurur.. Cani tehli- meşgul olmak Iğ- leri sürenlerle her gün kavga etmektedir. Anladın mı şimdi işin iç yüzünü?.. Âşık Garib şaşkın şaşkın olrafına bakınarak düşünüyordu. Asesbaşı Du malümatı verdikten sonra, Âşık Ga- ribe döndü: — Ben seni almağa geldim, oğul! Sen, Tiot yıldısı denilen 9 yosmayı yakından tanırsın, değil mi? Evet, çok İyi tanırım. Hattâ Ham- is onu bana hediye etinişti, — Basra neden kaçırdın böyle bir yosmayı elinden?.. — Benimle durmak istemedi, Zen- ;| Tin konaklarına göz dilenişti, Benim Dir odalık evimde elbette olarmazdı, Asesbaşi — Bugün her *ürlü tertibat; al- dım. Koçanun meyhanesini — Şaban ağadan habersiz olarak — bastıraca- ğım. Ve meyhanedeki kızın kim ol- duğunu #min yardımınla meydana çikaraşağım, Haydi yürü bakalım! Âşık Garibe bir a$ buldular, Kümll bey de atına bindi, ll ai ee Grtan yüksek gaye dışında hiç bir tey mevcud değiklir ve olmamalıdır. Almanlar vo biz İtalyanlar Morveşten luagarbe kadar Avrupanın kal- yüz elli milyonluk sağlam, azim kâr ve müttehid bir kitle teşkil et- mekteyiz. Bu blok zaferi ölde tutmaklad, Esrarlı Yüzük" ©“ 8 uzun seneler büralara hâkim'da, kardeş olduklarına kati surette /ğildi. Cemil kabul etti. Karısını ve Tefrika No, 162 Makbule nine, haykırmak, ağla” mak, kendini yerden yere atmak istiyordu. * Buruşuk derili ellerini ssrmak su- retile iradesine hâkim oldu. Ellerin- den kan fışkırdı. Sonsuz ıztırabı içinde ona bir kir kuvvet ve cesaret veriyordu. — Bütün yaptıklarının ceremesi- ni bu akşamki elemile ödedi... Za- vallı yavrucuğum... Allahın karşı. #na temiz çıkacaktır... Allah zalim değildir... Bu tabiattn yarattığı bir adamı, böyle bir şaheseri ahrette verden yere çalmaz... ”.. Bedri, köyden ayrıldı. Adımlarını acele atmıyordu. Sa- kin sakin yürüyordu. Güyesine var Bsası için zaman müsaiddi.., Önü de koskoca bir gece vardı. Deniz kıyısında gidiyordu. Gilibe ile randevu verdiği mağa- adar ilerledi. Nakleden: (Vâ - Nü) çatılmıştı... Kumların üzerine otur du... Gözlerinin önünden, bir sine ma şeriti gibi tekmil hayatı geçti. Ansızıı düşüncelerinden ayrıldı. Etrafına baktı. Titredi. Şafak sök- meğe başlamıştı. Deniz sakindi. Fakat öyle bir sü- künet ki, muazzam bir fıtrnanın Küşların halinden, bulutlardan, boğucu havadan, bu anlaşılıyordu. Raif; «— babet... — diye düşün dü, — Cesedimi bulamazlar...» Beş on dakika sonra, büyük güm bürtülerle, büyük rüzgür dalgalarile fırtına başlamıştı. Öyle bir fırtına ki, yosunlu ma farada patlıyan tabanca sesi etraf- Jolmuş Raif beyin ne tarafa doğu 'k İgittiği bir türlü anlaşılamadı. Bu denizcinin gırdı. i, denize yara- ... Aradan kısa bir zaman geçti... bule ninenin evi... iki genç ve güzel kadın ayakta du- tuyor, biribirlerine soku- luyor ve — — Zavallı büyük annemiz... - di yorlar... de Cemil beyin zevcesi Bedriye; &bürü de Fennozların yemi gelini Masumeydi. Bedriye ile Masume, ihtiyar kadı. nın sakin sakin ölebilmesi için, onun yanına gelmişlerdi. Hastayı başka tan duyulmadı... Dalgalar, bütün|tarafa götürmek istemişler. de sahiki yalayıp yütüyorlardı. Müthiş hücumlarile dillerini mağaranın içi ne de uzattılar. Oradaki kayanm Makbule nine bunu olmadığın dan, enleri maafi; kalmışlardı. İkisi de” sevdikleri adamlarlğ ev- Zihninde bin bir mejgile..: Alnı üzerine yığılmış yatan gesedi aldır |lenmiş bulunuyorlardı. Babalarının Jağradığı felâkete mukabil, teselli İleri de buydu. Ve ancak son zaman | it getirmişlerdi. Büyük mace-! raperest bir vasiyetname birakmıştı. Servetini müsavi surette iki kızı ara-| kendine nit olan kısımların vesika- larla isbat ediyordu. İpsiz Ahmed, muhakeme netice- sinde idam cezasından (kurtulup ebedi küreğe çarpıldı. Palandarlı Mahir de, hastalığı va- himleşerek öldü. gö- rünce, Bedriye da, bu redda İştirak eti Bedri Yelkenli, vefatından bir mile şöyle bir teklifte bulundu! yır cemiyetine bırakınız. müreffeh olursunuz. Bu teklif, reddedilecek gibi de- çocuğunu al derhal Bağdada gitmeğe hazırlandı. Fakat bir se bepten dolayı geri kaldı: Makbule da taksim ediyordu. Vi tin |nine ölmek üzereydi. Torununu ya» kendi ayi re nında görmesini istiyordu. Bedriye: — Bırak, son nefesini verirken yanında bulunayım... Sonra apne mi de alır, Bağdada götürürüz... Belki öklim ve hayat değişikliği ona | Ikdilar. şifn verir... Ah, inşallah o Cemilei- ğim, inşallah kendine gelir ve etra- fında mesud bir sile görerek kendi — Nasil istersen öyle yap... » ce- vabını vermişti. Ve işte, Makbule ninenin cesedi müddet evvel esaslı bir şirket kur İbaşında iki hemşire ağlaşıp durur. muştu. Bunun meclisi idare reisi, Ce-İlarken hikâyemizin geri kalan kah- ramanlarının hayal, böyle tabit bir — Refikanızın himelerini bir ha-| mecraya girmiy bulunuyordu. va 19 Teşrirrsanı 1040, Ayasofyaya doğru yola çıktılağ Bu baskın, Yeniçeri ağasının baskına Asoabaşıya benzemiyordu. li et teklif ediyorlar Knl bey ba adamları beer pref i Asosbaşıya: — Haydi, alt kata inelim, deği, maksız Yuvanın sığındığı saray DU takhanenin alt katındadır. — Ne diyortun, Garib? dedi. takhanenin altında saray mı var? — Öyle ya. Akdeniz canavar, katta saray gibi mükemmel dö bir yerde oturuyor, Koynunda nanı'da var. Bu işe benli aklım eri yor, Kâmll bey! ardı, Ortalığı asıp kesmeğe, meyf neleri soymağa başladı. di — Siz bunun önüne geçemez niz? — Kolay bir iş değildi, Ancak adamlarmı o hazırlayabildim. ağa yalanın ülâsını kıvırır.. Ben ” yalan söyllyemem. O bent birkaç E atlattı. Fakat, bn sefer atlam Jj — Eğer siz Parmaksız Yuyanı li iJarsanız, memlekete büyük bir : etmiş olutsunuz, velinizyetim! EAFİ mubaz Yapa, Azdemisle padişik | Osmanlı devletine meydan okuya 1 canavardı. Onun izini bulmak JgiM© şimdi, İstanbul halkı biribirine girmö” İl, yer yerinden oynamalıydı. Asasbaşı kamçısırı. ealladiz yi — Şimdi bu dediklerinin hepsi ol cak, Garibi Sen hemen bana o mabif nin yolunu gösteri öğ Âşık Garib ait kata inen gizli mi” diveni gösterdi: ji — İste buradan ineteğiz. İlk önce dekiz on memur di, ark dan meşaleler yanarak bir sürü 7 mur arasında Kâmil beyle Aşık Gö bin de başları görünmüştü. t Ait katta kimanler yoktu. di; meyhane Koçonun adamlarii8 Taydu. ğ Âşık Garib, Yuvanın — gizler mahzenin kapısı önünde durdu. payı zorladı, — Kin. Kâmil bey bağırdı: — Kıralım — Kırmadan, teslim olmasını edelim. Teslim olmaz ve kapıyı tat” kkla açmazsa, o zaman baltalarıZ. Bu aörü söyleyen Âşık Garib hemi. kapının #nabtar deliğine ağzını JUN i löşkizdi: si © Teslin ol, Yuva! Kaçacık değ 2 yoktur. Kapıyı tatlılıkla açmazsaii.. 1 etini lokma lokma yapıp purçalağiğ © cağız. 4 -ğ ikberi ağzını çekti. j Tekrar kapıyı zorladı, pi Ses alamadı. di Agiz Garib bu sefer gözünü deli uydurarak odanın içini gözden ge” di. — Pencerenin kanadları ardına Ke dar açık amma, pencerelerden kayn b ga imkân yok.. Çünkü kalın def parmaklıklar var. Tavan yüksek. raftı, başka kapı görünmüyor. - Asesbaşı, Garibin kolundan çekti ! ki baktığı deliğe gözünü yerleştirerek” - Hele bir kere de şu mahzeni 9 gözden geçireyim. A Dedi, kapiya sokuldu, baktı, ia — Hakkın var, Âşık Garibi İçeri “ kimseler yok. Duvarda süslü bir Kala Histamı asıl, Yerde hemen terkediliii bir içki söfrası, Tepsinin üstünde “e kadeh duruyor, Belli ki, bura, Önez iki kişi içki işiyarmı — Ben yalan söylem: Un! Yuvanın saklandı; dir! j İ — va Mehiiza.. O nerede acaba? (E — Onu ben tanımam. Bunu biri kere söylemiştim size. 3 — Kapıdan onları seyrettiğini si“ İcyen sen değil miydin? 1 — Yalan değil. Ben söyledim arr” Pencere önünde duran kızı iyice his edemedim. Tanıyamadim... Bosi paşanın torunu mıydı, başka bir X miydi? Bunu ancak kapıyı gi Uk söylediği mısra şu idi: Dünşada ne kadar çok bakar vardır! y Âşık Garib ali tarafını duyamaii bu türkünün kimin tarafından söyl” dizini anlamıştı: 5 — (Sarı Susam), bisi türkü ie ik4İ ediyor. 2 Diyerek, tekrar kapıya sokuldu. | © Kâmil bey birdenbire şaşaladı; A Garib: ör — Beni ikaz eden bü kadın kimdir?- Ve neler söylüyor? iğ Diye bağırdı. Carkası ve)