İ HER AKŞAM İ BİR HİKÂYE Ahmed Muhtar bana hikâyesini şöy- le arlattır — Vaktile büyük bir srnayl müesse- sesinde çalışıyordum. Gayet sert, tok sörlü, asık yüzlü bir müdürümüz var- dı, Ben onun sekreterlitiri yapıyor- Güm. Müessesenin başktı geri mü- Gürün çok Iş: arkadaşı rektörümüz başkimyagerden buşka kimseye yüz ver: hiç kimst He ko- Buimazdı Haftada birkaç kere direktörle baş- müdüriyet” odasında, bulu- £ ğ Biz bazı mühim meseleler” hak- kında müzakerede bulunacağız. Siz çekilebilirsiniz... derlerdi. O zaman onları yalnız bırakırdım. s ıkmazda oda- larına girmezdim. Saatlerce konuşur- “lardı. Bazen o kadar aşka gelirlerdi ki #öslerini pek ziyade yükseltirlerdi. O gaman ben bitişik odada olduğum hal- da onlürin sözlerinden parçak purçak barı cümleler işitirdim. Meselâ bir gün büşkimyaşerin: — Azizim pek mühim birşey keşfet tim... Amma son derecede ehemmiyet- Mi... Bak anlatayım da dinle... Dediğini duymuştum. Ne yazık ki bundan öte- bini işitmek kabil olamamıştı. mişti?.. Onun bazı İlmi tedkikatla meşipul olduğunu işitmiştim. O sıralar- birinde yeni Bir tip elektrikli çıngırak mal edilmek isteniyordu. Bizim baş- körfetmişti? Kendi kendime: aBu keğ- fin ne olduğunu yakında anlarım. Bi- bette bunu tatbikat sahasına Koya- çazlar. O zaman görürüz.» diyordum. Lâkin aradan aylar geçtiği halde bi- yeni dirşey öğrenmek ka! Umumi direktörle başk! tım meseleleri müza Şaptıkları toplantılar devam edizor- gr Onların böyle başbaşa verip snatler- erden baksediyorlardı. bir gün müdüriyet odasına ka- panmışlar konuşuyorlardı. Bir aralık Bene coşmuş olacaklar ki bizim direk- törün sesinin yükseldiğini işittim. Baş- kimyağere; — Azizim yeni bir icadım var... Öyle bir icad ki... Bak anlatayım da, dinler- Ken afzinın vuyu aksmn!.. diyordu. “Müdürün bu sözleri ben! fena halde hayrete düşürmüştü. Çünkü odu şim- diye kadâr yalnız bir İdareci olarak tarırdım. Öyle keşiflerle, teadlarla biç bir alâkası yoktu. O ne icad edebilirdi?.. Halbuki baş- bimyagerle umum! direktör arasında kesiler, icadlar gırla gidiyordu, Şimdi müdürle Kimyâgerin karşi karşıya geçip usun uzun kon: #rleri büsbütün merak etmeğe haşla muştım. Onlar müzakereye başlama” dan avvel benli adadan dışarıya çıkar- dıklanna nazaran mücssesöde, hiç mühim şeyler konuşuyorlardı. Halbu- «&i bana oldukça emniyetleri, İlimad- ları vardı. Müsssesenin birçok işlerine a evrak, bütün müamelât benim elimden geçerdi. Lâkin şimd!7.. De- mek du müesseseye ald son derece bü- yük bir sırdı. Ve belki da ben hayatı- cektim. Lâkin bir müddet sonra tahminimin Gcğru çıkmadığını gördüm ve bu sir- rın mahiyetini öğrendim, Bakınız bu nasl oldu. O günü gene başkimyazer direktörün odasına gelmişti. Ben üze- tinde çalıştığım dosyay: koltuğumun altıma sikıştırdım. Müdüre; - Bendeniz ötek! odaya geçiyorum!. dedim. Hakikaten de öyle yaptım. Biraz sonra dosyanın Üzerine eği miş, çalışmağa devam ediyordum. Bir- Genbire hafıf bir kapı gicirtim duy- dum. Direktörün odasile benim tiğım yerin arasındaki kâpı açık pen- fitçe aralanmığtı. O Zaman ne yapacağımı şöşirdim. © Kapıya yaklaşıp onu kapamağa teşeb- ” — büs etsem belki de bizim aksi tabiat. © M, öert. tok sözlü direktörü kızdıra- Acaba bizim başkimyuger ne keşfet | da bizim milesseseye ald fabrikalardan | kimyager acaba buna aid birşey mü! sim taşkimyagörin mühim keşfine pit! kimsenin duymamasını istedikleri çok! win sonuna kadar bunu öğrenemiye- | gerelörden giren rüzgür tesirlle ha-| caktım. İhtimal ki bana şöyle bağıra caktı: — Canım efendim, çekilin kapının yanından... Size kaç kere söyledim. Başkimyagerie görüşecez mühim şey- lerimiz var... Kapıyı kapatmasam oda ayn bir dert... En İyisi kapının kendi kendine asralandığınm hiç farkına varmamış gibi davranmâktı. Hem de bu suretle aylardanber! bir kurd gibi beni yiyim merakımı da halledebilecektim. Neta- kim aralık kapı dolayıs'le içeride ko- nuşulan herşey tâ kulağıma kadar g*- liyordu. Bizim direktör: kimyager sordu: — Yeni bir keşfin mi var?.. — Evet... birgeyt... Şimdi bir kapı aralığından başka- sının sözlerini dinlemenin iyi bir hare İ tepeden tırnağa kadar kulak kesilmiş- tim. Nihayet bizim müdürün kı | olacaktım. Direktör yeni keşfini * şörle anlatmağa lcan beğendizin! bilirsin değil mi? Bu sözleri işitince müdürün delirdi- beti vardı. Lâkin kimyager müdürün sözlerine benim gibi hayret etmiş ol- mamalı ki, gayet büyük bir sükünetle cevap verdi: — Evet... Patlican beğendisin! bili- rim... Sonra? Keşfin buna dar mi7 — Tam üstüne bastın... Patlıcan be- Bendisi kebapla pek Iyi yenir değil mi? — Öyle... bayılırım... — Lâkin kebapsız yenildi mi bu ye- bunda eksik olan birşey vardır... Be- inim keşfettiğim şey şu... Pathcanm içine biraz gravyar peyniri karıştır. m yemek oluyor... Nasıl keşfim?... — Fevkalâde... Lâkin ben yeni bir yık azizim... Ağzınız.. Haaaa sen us- kumru dolmasının nasl yapıldığını öğrendin mi? terirme do kaydettim. muş gibi devam ediyordu: üzüm,. Biraz kimyon, biraz tarçın... Gülmemek için kendimi zor saptet- miştim. İşte nihayet aylardanberi eld- toplantıların, keşiflerin, (eadların ma- hiyetini öğrenmiştim. Midesine düşkün iki arkadaş bir odaya kâpanip saat- İ geçirmek için meşhur Büyük ve heyecanlı roman serisini okuyunuz! e Bu seri 6 büyük ve tesimli cilttir. Beher cildin Rati 80 kuruş. 6 Cildlik takımı birden alanlar için fiati: 4 liradır Tevzi yeri: AKŞAM matbaası tel: 20681 Yüzde yirmi iskonto kuponu Bu kuponu kesip «AKŞAM Matbaası Kitap servisine? ge- tirir veya gönderirseniz. fiat üzerinden size yüzde 20 iskon- to yapılacaktır, | | | izi ifaya hazır oldu- © ğumu, hatti ölmeğe bile rıza göste- receğimi söylersem sizi tatmin ede- hilicim... Ne dilerseniz söyleyin, ya- © payım... —?” — Hislerimi istihfaf ettiğiniz için ölümü bile tercih ederim... Bu va- Ziyette hayata artık bağlı olduğumu © zanneder misiniz?... Natnus bahsi- Esrarlı Yüzük Tefrika No. 148 duğunu mu sanıyorsunuz)... Mev- zuu bahsolan bizim mevcudiyetleri- miz midir?... Benimki mahvoldu: Orada kazdığınız mezara gömük dü... Sizinki ise zaten yoktur; zira yalandan ibarettir. Sizinle yapacak hiç bir şeyim kalmadı... Hattâ mah- küm olmanız için bile uğraşacak de- ölim... Aklımdan intikam bile geç- miyor... Cezanız Allaha kaldı... Bured. bulunmamın sebebi, kızınız — Aritim bakalım bu seferki koş-| kara yolile yapıldığı için İtalyan | fim için ne diyeceksin... diyordu. Baş-İmalları transit olarak Yunan ket olmadığını düşünmekle beraber! İfhalât tacirleri, bu malların tabi allı #lmYaSer?| leri girdiğinden tacirleri tamamile — Efendim benim Keştim şu... Pat-İtatmin etmek mümkün olama- ginl sanmıştım, Ciddi bir keşifle pat-|Kamlar, tüccara verdikleri cevap- Ucan beğendisinin ne gibi bir münase.!ta, süccarın hukukunun ziyaâ Italyan - Yunan harbi yüzünden Halya ile ticaretimiz Tuna yolile yapılabilecek Yuranlstan - İtalya muhare-Jluna nisbetle daha uzun, da besi piyasada yeni yeni meselele-İha dolambaçlıdır, Haftalık dış ti- rin doğmasına söbebiyet vermiş-İcaret hAdiseleri arasında Ankara» tir. Bunlerdan biri şudur: İtal-|da bulunan Finlândiya murah- ya ile ticari münasebetlerimiz,|haslarile yapılan müzakereleri | ee lâzımdır. Bayram ta- ti münasebetile kısa bir müğ- topraklarından geçiyordu. Harpldet tehire uğrıyan ayni müzake- Evet... Hem de pek güzel! başladığı zaman, İtalyadan sipa-İrelerin şimdiye kadar müsait bir Tİş edilen malların bir kısmı da) şekilde cereyan etmiş olduğu an- Yunan topraklarında kalmıştı. |laşılmaktadır. Geçen hafta da yazdığımız gibi Finlândiyanın olacağı şartlar hakkında ticaret |harp yüzünden Garp memleketle. ! rinden birini öğrenmeğe o muvaffak müdürlüğünden izahat İstemiş-| si, ticari münasebetlerde bulün-! lerdi. Araya bayram ve tatil gün- masına imkân yoktur. Bu suretle şaş ticaret münasebetleri daralan |Finlândiya, Balkan memleketleri- mıştı. Fakat alâkadar resmi MA- le ticaretini artırmak arzusunda dır. Bunun için Sovyet Rusya ile, uğramıyacağını temin eylemişler- b dir. İtalyaya sipariş edilen bir kı- sım mallarm bedeli ödenmektedir. Döviz! verilen bir listifade edecektir. Sovyet Rusya şile Finlândiya arasındaki anlaş- de dövizle! larının Okendi o topraldarından! Almanyanın transit yollarından| malara göre, Sovyetler, Pin mal-| 'Tefrika No, 117 Çallı Mehmed Jâfa karıştı: — Haydi şarap içelim be yahu! Şim- di, Koço nerdeysa seslenir. (Sarı Su- sm) elinden çoktanberi şarap içme. miştik, Sarı Susama şarap ısmarladılar. Ve üçü birlikte içmeğe başladılar, San Susam bü aralık Çalı Meh- metle — göz işaretile — anlaşıvermiş- #. Mehmed, Garibin belin! göstererek, kemerinin dolu olduğunu anlatmıştı. Sarı Susam, Âşık Garibi sarhoş etme- Be karar vermişti. -— Sen şarap içmesin! unutmuşsun, aslanım! İçki yasağı şiddetlendiği gündenberi, şarap düşkünlerinin sayısı arttı. Çıraklar, müşterilere içki verme- Be yetişemiyorlar, Öbür taraftaki kahvede oturan takkeli müşteriler bi- le kahrey! biralap içkiye başladılar. Padişah bu yasaktan vaz geçse de, Berkez eskisi gibi keyfine baksa. Âşık Garlb elindeki kadehi midesine İ başalttar — Hakkın var, sonbahar çiçeği! Ya- sak olsa da olmas& da, içenle içmeyen her zaman belli olur. İçen, içeceği iç- &iyi ne yapıp yapar, bulmağa çalışır. Zevk erbabını bu kadar işkenceye sek- makta mâna yoktur. Umarım, bu ya- sak, padişah yeni bir sefere gittikten sonra devam etmez. — Padişahın yeni bir sefere hazır- tandığını duyduk. Çabuk yola çıksa da işlerimiz düzelse. Ne de olsa, yasak yü- günden sıkıntı çekiyoruz. Yasak ağa- | mal, İtalyan malı olmaktan 2zi- yade, Türk malı olduğuna göre, Yunan topraklarında transit ola»! mek insana bir yavan gelir. San&ilrak bulunan İtalyan mallarının! jiransit suretile geçmesine müsa- İade etmişlerdir. Finlândiya, bu müsaâdeden İstifade ederek.Tür- Bir kere tecrübe ef de bek... En-İtren nakliyatı Uzunköprüye Ka- kabak yemeği Icad ettim... Ağzına iâ-| mütaleanın da bir kıymeti yoktur. Öğrendim... Öğrendim... Bak def-| arasındaki ticaret münasebetimi» Direktör defterden birşay okuyor. |70 tesir etmiyeceğine şüphe yok- — Beş kuruşluk fıstık, beş kuruşluk |kısmı kara yolile yapılmaktaydı, di müzakereler için yapılan mühim mek kabildi. Netekim Yunan mo-! lerce sevdikleri yemeklerden bahsedi- | nakledilmektedir, Bilhassa tuzru- yorlar, bu sahadaki kendilerinin icad- tarmı, keşiflerini biribirlerine anlati- yorlardı. Hikmet Feridun Es |bâlık, kepek götürmekteydiler. Uzun kış gecelerinde hoş vakit | | vüzü üzerine motör seferlerinin “ne gelince, onu da kurtarın... |ve oğlum içindir... Kızınızın cü- Gerçi adliye beni mahküm eder; fa- kiyeye ihracat imkânlarını araş- *tarmaktadır. Finlândiyadan birin- ici derecede İstediğimiz kâğıttır. !i Finlândiya da bizden tütün talep etmektedir. Bundan başka Finlân idiya firmaları, memleketimize zi- İraat öletleri, krom eşya satmak iiçin İstanbul ticaret odasına da jmüracaat etmişlerdi. İhracat ve ithalât hareketleri geriye kalan kısmı da küçük VE| Geçen haftanın büyük bir kısmı büyük deniz motörlerile temin ©!- tatil günlerile geçtiği için ihracat &t hereketleri pek fazla Yörlerila çam, saŞyağı, > bukruhü, tar, Hatlanın ithalât ha. boya ve diğer kimyevi maddeler | xeketleri başında, arife günü Amerikadan gelen eşyadan başka ş kaydedilecek bir şey yoktur. Bu esya arasında Beykoz deri fabri- kasına âit ham deriler de bulun- maktadır z eskisi gibi intizamla yapılamama: | İhracata gelince, hafta içinde 9 ihtimali vardır. Fakat Yuna- |ihbraç edilen maddelerin başında nistanla Türkiye arasında deniz fındık, yağlı tohumlar, barsak, ta- nakliyatını otamamlle uğrıyacağı katiyen varit olamaz. |lârın ekserisi de İsviçre ve İsyeçe Yunanistanla İtalya arasnda , gönderilmiştir. İsveçten de keten» başliyan harp, daha ziyade İtal. 'tohümu, susam, tütün talep edil- yanın Yakin Şarkla olan tcareti mektedir. İsveçte bulunan bir ti- felce uğratacaktır. Halbuki İtaj- caret heyetimiz, bu mallara mu- ya Yakın Şark ticari münasebet Kâbil madeni eşya ve demir mal- lerini artırmak arzusunda idi. Ne- 79m€ almak için İsveç firmalari tekim İtalyan firmaları, Türkiye le müzakerelere devam etmekte- ihracat tacirlerine de müracaat Öİr. Hüseyin Avni ederek köpek, keten tohumu, st- sam istemişler buna mukabil kâ- gıt, kimyevi maddeler vermeği *a- Jep Itmişlerdi, İtalyaya ticari mü- memleketimize gelmesinde bi mahzur görülmemektedir. Fakat dar yapıldığı için şimdilik bu Yunanistanla İtalya arasında- ki harbin, Türkiye - Yunanistan fur. Esasen Mhracatin mühim bir ie ithal hu yelkenli motörlerle gelmekte, Yunan motörleri, buradan taze İtalyanm Yunanistana teca- —Emlâk iş— Bu hafta irad bakımından badeleleri ancak kara yollle yap- İ çok şayanı dikkat emlâki mak mümkün. Bu yolun eri kısâsı | satışa çıkarmıştır. Yunanistandan geçer. Şimdi İlai- | Galatasaray o lisesi karşısında ya Üe ticaret Tuna yolile yapıla- | 184 No. Emlâkiş, Telefon: |, 490109 bilecektir. Bu İse, Yunanistan yo- i | da buluştuğumuz vakit her şeyi xımla oğlunuzun evlenmelerine raz:” oluyorsunuz? Gseydiniz... Şimdi ise, oğlum — Evet... hakikatleri biliyor... Bizim! NO) |cak o çocukların safiyetile kefareti- |ikimizden başka biri daha biliyor »i bulabilir. n İ Sahte Raif bey, bir müddet dü-, — Başka biri daha mı? şüncelere daldı. Zaman zamân Ga-; — Evet... Hafriyat esnasında ya- Nibe hanımefendiye bakıyordu. Kar nımızdaydı. dıncağız, maddeten bütün kuvvet-! — Kim? lerini kaybetmişti. Dizletinin bağı — Bir şeyh... Fakat ağzı siki: çözülmüştü. Oturdu. Idır... Şayet şehadetine müracaat lü- Şimdi artık aşk meselesi mevzuu zumunu duymazsam ağzını açmaz. bahıs değildi. Erkek soğukkanllı.; — Kimdir?... Nerede? ğini toplamıştı, O Azimkâr tavrile o Kadın kaşlarını çattır orada, ayakta duruyordu. Hayrinin — Öyle kolaylıkla cevap verece- annesi, her şeye rağmen bu irade ğimi mi sanıyorsunuz)... Kimsenin kuvvetini takdir etmekten kendini hayatını tehlikeye atamam... Sırla- inkıtaa 'ze balık, deri gelmektedir. Bu mal-| gı | nun kısık sesi yükseldi. Meyhane sa- kat. hayattaki muvaffakıyetlerim öy- > le büyüktür ki, zekâmı ve kabiliye- © simi bütün insanler tasdik ve tak- “dir edeceklerdir. Öyleyse korkacak nem var?... Fakat şu bulunduğum voziyette neler yapmağa müktedir liğini zünden kızmam icap ederdi, ha- © öimefendil İrümlerinizden ve oğlumun kaba- (hatlerimden hiç bir mesuliyeti yok- tur. İşte onları düşünerek karşımızda bulunmamdan hasıl olan nefretimi yaniyorum, Şunları söylemeğe gel- dim: Ya onların saadetlerini temin edersiniz, yahut da öbür dünyada , üzerinize yıkılacak belâları ve felâ- İketleri Es'dünyada başınıza yağdır) i7) İrmm... İ Masumenin babasi: — Nasl?... — diye hayret! © — Ben de size bilmükabele şu sua- etti, — Nazarınızda ucube gibi bir'kât elmek için vakit gecikmi © Misorarımı Hayata bir bağlılığın ol-Jadam olduğum halde, demek ki kı-'Şayet » gün, deniz kenarında ma, |diklerinize rağmen, bütün zanlar- him dedi. — Bu iki çocuğun saa“ İdetini düşünüyordunuz, öyleyse bu|nz... Tehlikelere göğüs gereriz... İmeseleyi niçin bu kadar kurcaladı. | Fakat o dost mukaddestir... Esasen İraktadır... Ben çağırmadıkça Tür-|T, alamıyordu. Erkek: | Yalnız bir şeyi anlama! ... Zavahir mamlea hakikat de yle bilinseydi daha iyi olmaz mıy- Galibe: -— Zira öyle bir rol oynamağı vizdanım kaldırınazdı, .. Hem de sü» | | nnızı bilenler bu dünyadan pek ko- lay ka; orlar. — Hanımefendi. — Oğlum ve ben her şeye hazı- kiyeye gelmiyecektir. Raif bey susuyordu. Yüzünden düşüncesi asla belli olmuyordu. Taş gibi camiddi. Nihayet dedi ki: — Hanimefendi... Şimdi size|derece derinlerine daldığı bu esra-|benim... östereceğim ki, bana bütün söyle: İlari sık sık baskınlar yapıp para çek- mesini çok iyi biliyorlar. İ Çallı Mehmed kadehleri doldurdu: — Sarı Koşo bu işlerde pişkindir. Adam atlatmasını ço bilir. #rı Susam bu arada, kendi türküle- rinden bir parçayı dudağının ucu İc rurildanır gibi söylüyordu «Cok kısadır insanların ömrü.» sÖlüm, bir muammaya benzer.» sKaranlıktır bu perdenin arkası» «Ölmek, kurtuluştur diyorlar.» Âğık Garib başını salladı: Çok doğru, Ölüm. bazen, insanı uzun ıztıraplardan, sonsuz felâketler- nen kürtarır. Fakat, muztarip olma- yan ve feüketlerie (karşılaşmayan Kimseler için, ölüm, felâketin en bü- yüğüdür. Böyle bir adam, ölümü ister mi? (Sarı Susam) düşünceli bir tavırla sordu? — Yeryüründe adam var mıdır Asık Garib elile kendini gösterdi: — Iste ben, — Hiç bir ıztırabın yok mu? — Hazır... Şimdiye kadar hiç bir felâketle tarşılaşmadın mı? — Hayır. Çünkü ben, ömrümde bir tek föliket tanırım: Ölüm. Ve gülerek ilâve etti: — Madem ki yaşıyorum... Karşılaş- madım demektir. Bu sirada Çalı Mehmed düşünüyor- lu. Acaba, (Sarı Suzam) bu türküslle Çallıya ne demek istiyordu? «Perde- nin arkası katanlıktır!s demekle, bU İşin aonü tehlikelidir we demek İsti- yordu? Âşık Garih, batakhahs yıldızile ko» nuşurken, Çallı Mehmed de bir deniz- * türküsünün aklına gelen şu beytin! mırıldanmağa başladi: Hava açık, dindi artık fırtına, Tehlike yok. Gidiyoruz Bartına. böyle mesüd bir Çok neğeliydiler... Mütemadiyen iç yorlardı. Birdenbire tezgâh başından Koço- hibi; Sarı Susamı çağırıyordu. Ratakhare yıldızı koşarak tezgâh nanmanın nereye gideceğini öğren mizi istiyor, Aman yavrum, seni, şu konuştuğun adamların dan biraz havadis (San Suzam) ustasına: — Merak etme! <İ Diye cevap verdi, tekrar Âşık Gali bin yanına döndü. © Garib şüpheye düştü: — Ustanla neler koruştun? i — Belâhlardan birl beni çağınyof” cu. ” — Gidecek misin? — Hayır. Ustama bir tek kelime (8 «Gidemem!» dedim. Döndüm, geldink Âşık Garib gülümsedi: — Niçin gitmedin? Belki zengin” bir müşteridir. Parasmi alırdın! — Ben para budalası değilim. insa âşıkıyım, Bu belâlılara kavuk salin maktan usandım. Onlar, bir kadın gö” rTünee, aç kurdlar gibi, derhal "lemek isterler, Halbuki aen... Bir Hi İrellmeklen, kalbini kırmı i çekinirsin. Tatlı atlı konuşmasını bis Jen bir erkeksin! Seni, buradaki mö3” terilerin hepsine terelh ederim. Çallı xadehe sarıldı: — Eh, artık sırtın yere gelmez, Gö” ribeiğim! (Sarı Susam) gibi, p yıkılmaz bir desteğin var... Hiç mersk # etme! Haydi içelim... Zevkimize baka” him. Hep birlikte içiyorlardı, (Sarı Susam) gözlerini süzerek, Aşık Garibe döndü: a — Sen, yeni hazirlanan donanma” e neden gitmiyordun? 4 — Bu sefer Akdenizde kızılca Kıya met kopacak. Ölm im yok. Za” ten ben denizci değilim, Geçen sele nasılsa kirknç kişiye uyucuk yola çk” tım. Bu âefer, daniz cürblüşlerini uzak” tan seyredeceğim. — Demek Ki Akdenizde kan döküle vak, öyle mil? : « Öyle ya. Venedikliler sözlerinde dürmamışlar... Padişahı güsendirmiğ” * ler. Donunma Akdenize boyuna gitmis yör ya, — Venediklilerie çarpışacaklarındal emin misin? > — Geçen gün (Beyaz barti)den gö” len bir levend ârkadasım, Hamza rsi” ten duymuş... Bu sefer Venediğe KA“. dar uzanacaklarmış, Bütün denizeler sevinç içinde İmiş. — Padişah harbetmeğe karar ver” mişse, onu bu kararından hiç kime çeviremez. Fakat ben, ortada / için bir sebep görmüyorum. Desen © gene herkesin ağzının tadı kaçacakle — Venedikliler rahat durmuyorlar” sa, kabahat padişahın değil Romads © oturan papa, hiristiyanlık — âle mütemadiyen kışkırtıyormuş, Ven" dikliler el altından hem Fraysa krali” ni, hem Almanya Impâratorunu ayak” landırmışlar, — Bana kalırsa, onlar Oğmsnt dee leti ile dalma dost kalmak isterler. 34 Süylediklerin, dedikodudan'başka bir“ şer değilair. ; — Ne dedikodusu, a canım? BER bunları kaplan paşanın kâbyasındaf duydum. Vezirlâzam, kaptan paşıya anlatırken, kâbya kulak misafiri ol? Biüş, Geçen akşam bizim kahveye göl” diği zaman, bana birer birer anlatği. Âşık Garib sarhoş oldukşa, bütüm” bildiklerini ve duyduklarını, bülbül giz. bi anlatıyordu. Gerçekten, Garibin ç0$ dostları, tanıdıkları vardı. Ona her #8“ man dünya ahvalini anlatırlar, onunl& dertleşinekten haşlanırlardı. Âşık Ga“ © rib söylediği sözlerin nereye varacağı" ” ni bilmiyor, düşünemiyordu... Düşü” neöek halde değildi. Batakhane yıldız” Garipten bir hayli malâmat aimışik. Çallı Mehmedis birlikte, Âşık Garibi soymak mexelesi ikinci derecede ksTii yordu. (Sarı Susamla ustasının verdi" başına gitti. Mejhaneci, genç kadının Kulağına çunları fısıldadı: »— Venedik elçisinin adamı şimdi ge- ne geldi, Denizellerle temas ederek do-' mza rağmen ben hâlâ mukaddera- hama hâkim bulunuyorum... Ancak siz, bu hayatı mahvetmeğe kalkma- dan evvel onun neden ibaret oldu- | öğrenince, yerinde oturamadı... 8 vazife, soygunculuz işinden çok di ha mükradi, (Sarı Susamı bunlari pir denbire kalktı: - CArkası var? ,Manmafih dedi kiz — Ne faydasi var?... Buna bif 1oman anlatacaksınız... Masumenif doğuşu hikâyesi gibi bir roman.“ gunu anlamak istemez misiniz)... Siz şu dünyada, o düşüncesine ehemmi- yet verdiğim biricik insansınız, Sev- gimi odinlemek — istemiyorsunuz. Bunu tekrarlamadan hakikati size bildireceğim... Bundan büyük bir zevk duyacağım: Beni olduğu gibi bürnenizi diliyorum... Emin olun, tahmininiz gibi fena bir adam de ilim. Galibe hanım, bu haşin karakte- rin birdenbire büründüğü tatl ia- de karşısında hayrete düştü, Şüphesiz bu iblis zekâlı adam kendisini bir kere daha aldatmak istiyordu. O türlü mağlâp edeme- miş, arzularına Oo ramedememişti; şimdi bu türlüsünü tecrübe edecekti. Fakat Galibe nefsinden emindi. 'uzağa yakalanmıyacağını düşünü- yordu, Muhatabını dinlemekte mah- zur görmedi. Zira her şeye rağ men bu itirafların içinde bazı sami- mt düşünceler bulunabilirdi. Bu sm mütebaki kısmını bilmek arzu- suna nasl mukavemet edebilirdi? i Hatırlıyor musunuz?... Sözde Mite Yelkenlinin kızı imiş... O zavali Mitrt ki, maceralarınıza kurban du... Öldü... Onun da suçu boynunuzdadır... ü Raif, titriyerek — Öldü mü?..: - diye haykırde Galibe, başını eğdi. Raif; — Bun ben de tahmin etmi”. tim... Mademki teşebbüsünde mü” vaffak olamamıştı; bu işte hayatı mahvedecekti... Zavallı Mitatet Çok karakterli bir insandı... O ann kadar sakin duran Rl beyin yüzünü bir hüzün Sonra Galibeye bakarak: — Mita: kardeşimdi! « — Kardeşiniz mi?... kenli?... — Lâakal üvey kardeşim... ii dedi si — Hakikaten Masumenin babs* o muydu? 2 — Hayır... Masümenin bebnii — Demek vaktile yalan söylemi üniz... Şimdi itiraf ediyorsunuz. (Arkası var)