otomobil yolcular arasında| bir takım hirsiz kılıklı adamlar saş- , Hepsinin de ellerinde tabanca- lar, lüks otomobildeki adamı tehdid ediyorlar... Soymak İstiyorlar... Bunun Üzerine'hemen işe karışmağa karar verdik. Lâkin tam bu sirada be- nim gözüme mühim birşey ülşti Bu hırsızlık sahnesinin biraz gerisinde 15. $ü aşık bir otomobilde büyük bip sins- ma makinesi yerleştirilmişti, Otomobi- lin içinde bir adam bu sinema zonki- nesinin kolunu mütemadiyen döndü- rüyordu. Sinema fotoğraafçisinin ya- nında bir adam da elile kolu ile bir ta- Demek bu hakiki bir hırsızlık vakası değildi. Bir im adami odak Hepimiz tabancalı ceblerimize ettiğim vapur atlantik olduğu için > şid çeşld insanlar V. “largün eynl masada “yen! mek yediğimiz iki Meksikalı ve bir çi- maall Amerikalı ile arkadaşlığı pek 18- H götürmüştük. Meksikalılar çok ne- geli adamlardı, LAxIn Âtag halinde bir tuhaflık gi Herkesten çekiniyor gibi 1d, Vapurda bütün yalcular oyun oynar yabud mü. zik dinler, dansederken O ekseriya gü- vertenin bir köşesine çekilir, gözlürini denize dikerek ve ağzındaki piposun- dan mütemadiyen dumanlar çıkara- yak düşünür dururdu. Bana öyle geliyordu ki, bu adamın hayatında mühim bir sır var, Güzel bir öğle yemeğinden sonra bir gün onunla beraber güverteye çıkmış uzun iskemlelerimize o kurulmuştu. acımızı Bir aralık önümüzden iki genç kadın Gülerek onları seyretme- geçti. İkisi de biribirlerinden güzeldi. ğe başladık. Fakat lüks otomobildeki Ayal mevkide seyahat ettiğimin için | zengin rolünü oynayan adam ne kadar onları taniyorduk. Selâmlaştık. Bu iki | mahir bir aktördül.. Onu gören ken- kadından esmer ve uzun boylu olanı bakikaten zanneder- De samandanber! arkadaşımın alâka-| di. O kadar telişla bağırıp çağınyor, gını üzerine çekiyordu. Nitekim yeni | yırlınıp duruyordu. İçimizden bu ma- 'ahtabım onların, bilhassa kendi hoşu-| hir, üstad aktörü alkışlıyorduk. ha gideninin arkasından üzün uzun, | Nihayet hırsız rolünü oynayanlar arzulu arrılu baktıktan sonra bana | lüks otomobille beraber içindeki o ka- döndü; lantor zata ayr > — Güzel kadınlar değil mi? Böyle sahneler Holi Gülerek cevap verdim: dalma raâ gelinir şeylerdi. Bunun için — Evet. Çok güzel. bu mesele ile daha fazla meşgul olma- — Hem de yapa yalnız seyhhat'edi-| dık. Tekrar yazıhsnemize döndük. Lâkin ertesi günü müthiş hakikati öğrendik. Meğer akşamki vaka hakiki bir haydutluk hâdisesi imiş... Herifler güya bu Işi yalancıktan yapıyorlarmış. filim çekiyorlarmış gibi yanlarma bir sinema makinesi almışlar... Hırsızların bir kismi melünluklarını yaparlarkeri ilişlerinden ikisi de yalandan s#insma makinesini işleilyar gibi yapmışlar... Biz de afilim çekiliyor, artistler ne gür zel oynuyorlar! ...» diye budala gibi on- ları seyredip durmuşuz. Gözlerimizin önünde yapılan bu haydudluğu alkış- Jamışız. Fakat bu vakadan sonra bü- yorlar değil mi? Bunu söylerken gözlerinin içinde tatlı bir projenin pırıltılarını sezer gi- bi oldum. Artık o dakikadan sonra Amerikalı dostum bu kadınlarla daha yakindan | dar olmağa başlamıştı. Zaman geçtikçe aralarındaki samimiyet gaşı- lacak derecede bir süratle ilerliyordu. bir gün yol arkadaşım hiddet! bir tavırla yanıma yaklaştı; — Hani o iki genç kadın yok mu?.. dedi, otlar sinema artisti deği mi| miş! Filimlerde küçük roller oynar-| İarmış.. Bumu işittikten sonra artık onların peşinden koşmuyorüm. — Sebep? — Sebep mi? Sebep hal... EBollivudun sâslü, boyalı, | eski vakayı hatırlıyorum... Hikmet rinden korkarım... Sine BFerlâm Fs Ten olur. Bük ve mütsiş bir hasa LAVKARA RADYOSU beni «llak bullak eder, zi Seyahat arkadaşımın yüzüne hay- reile bakıyordum... Sinema artistlerin? den korkan vir gdam!.. Fakn$ nişin?... Bunun sebebini öğrenmek için çok 18- rar ettim. Nihayet anlatmağa meğimir oldu. — Büyük Bahrimuhit kenarında Amerikanın Los-Angeles şehrinde po- Ms hafiyeliği ederek hayatımı kazanı- yordum. Az zaman içinde epeyce göh- ret kazanmıştım. Meşhur bir film yıl. dızının elmaslarını çalan bir haşdud çetesini ele geçirmem şöhretimi biraz daha arttırdı. # Mesleğimi çok seviyordum. Vakıf anlı gangslerlerden, hırsızlardan, ka- illerden dehşetli tehdid alıyordum. Pilânca günü, filânca 2a- atte öldürüleceğimi bile yazmaktan çekinmiyorlardı. Lâkin bölün bunlar bana ver geliyordu. Kendimi bulundu- Bum şehrin en kurnaz, en faka bas- mz, en dolaba girmez polis hetiyesi addediyordum. Hattâ bazi arkadaşla” rum bana: — Öyle yüksekten konuşma... Senin da faka basacağın zaman olur... diyor. lardı. Onlara katiyetle şu cevabı veri- yordum: en mi faka basacağım? Ben ha! Ne münasebet? Ben eğer bir vakada çürük tahtaya basarsam derha! bu işi bırakırım, Bir daha katiyen polis ha- flyeliği etmem. İşte hepiniz önünde buna söz veriyorum... diyordum. Böy- lese aylar geçiyordu. Hiç unutmam bir şubat gecesi Los-Angeles ila sinema şebri olan Hollivut arasındaki cadde. ya bakan yazıhanemde oturmuş, arka- daşlarla çene çalıyorduk, B'rdenbire dışarıdan lndad isteyen bir takım ses- Jer işittik. teşrinievvel perşembe öğle ve akşam 1230 Program, 12,33 Müşterek şar- kılar, 1250 Haberler, 13,05 Türk müzi- ği, 1320 Karışık program, OPL), 18,03 Caz orkestrası, 18,40 Fasi heyeti, 10,16 Müzik «P1), 1940 Haberler, 19,45 Sax heyeti 20,15 Radyo gazetesi, 30,45 Ke- man 8olo, 71 Dinleylei istekleri, 2130 Sıhhat saati, 21,45 Radyo orkestrası, 2230 Ajans ve borsa haberleri, 22,45 Cazband (PL) 25 teşrinlevvel cuma sabahı 8 Haberler, 830 Hafif müsk (PL), 8,15 Haberler, 830 Hafif müzik (PL), 459 Bv kadım. Ramazan 22 — Hızır 172 8, İm Gü, Öğ, İki, Ak, Yat. B.112$ 1,05 6,41 9381200 131 Va, 442 8,22 1158 14.55 17,16 18,49 — Yetişin... Haydudlar|... Hırsızlar. İdarehane: Babâli civarı Acımusluk sokak No, 19 Bir! soyuyorlar!... İmdad!.. İmdaâ!.. denildiği | dir. İnhilâl eden iki azalığa yeniden 24 Teşrinlervel 1940 Fenerbahçe - Galatasaray | Ankara - İzmir - tetanbul tenis maçlari Gelecek hafta Ankarada Uç gebir Cümhuriyet bayramında arasında oynanacak olan tenis mü- sabakaları Türkiyenin en iyi tenis karşılaşıyor gilerini bir araya toplaması itibarile Cümhuriyet bayramı tatilinden İmühim bir karşılaşmadır. istifade edilerek Fenerbahça ile Ga-| İzmir Fuar kupa mami alunda latasaray klüpleri arasında bir fut-'geçen ay oynanan ve Ankara, İz- bol maçı yapılması için devam edenİmir, İstanbul ve Balikesir tenisçile- görüşmeler dün akşam anlaşma ile!'yinin iştirmk (ettikleri maçlar açık neticelenmiştir. Her iki klüp idare-! turnuva şeklinde ve daha heyecanlı cileri arasında İmzalanan mukavele-|daha enteresan müsabakalara mey- ya göre Fenerbahçe ile Galatasaray!dan verecek bir şekildeydi. birinci takımları Cümhuriyet bayra-| Her itibarla sportif kıymeti daha mmunın son gününe tesadüf eden 30 | yüksek olan bu formülün mahzur- birinciteşrin çarşamba günü Fener-İlu tarafı kura neticesi bazı oyuncu- stadında karşılaşacaklardır. İların ve bilhassa favorilerin ezilme- Sant 15 de yapılacak olan bu'si ve üç günlük bir müddet içinde müsabakayı Beşiktaşlı Hüsnü idare | yıpranıp dömi - final vaya Finalde edecek, yan hakemliklerini Şazilezilmiş bir vaziyette oçıkmasıydı. Tezcan ile Nari Bosut yapacaklar | Netekim İzmirde tablonun aşağı ta- dar, rafında Ankara birincisi Fehmi, İz- Lig maçlarının ilk üç haftasında şümpiyonluğa namzed olan Beşik- taş, Fenerbahçe ve Galatasaray klüp Suad ve Telyan birbirlerini yen mişler ve yukarıda ise kurada hafif lerinin bizbirlerine karşı aldıkları |yakiplere düşen ve Adeta teze küv- neticeler göz önünde tutulacak! yetle finale çıkan (Lohner) in oluma bu karşılaşmanm büyük bir karşısında Telyan hiçbir mukave- alâka göreceği tahmin edilebi Müsabakanın hyeecanlı geçmesini | V. temin için ortaya bir kupa konmuş- z o günkü Telyandan da bir mukave- met beklemek büsbütün abesti. i 5 Bu sefer her şehir 6 tel Ceza heyetine yeniden | "tkr tek Kadir. âza seçilecek va bir çift kadın olmak üzere 14 Beden terbiyesi genel direktörlü- ğü tarafından neşredilen yeni ceza talimatnamesine göre İstanbul böl- gesinde kurulan ceza heyetine klüp- İer tarafından geçen hafta seçilen azalardan Burhan Felek ve eski fatbol ajanı Abdullah bu vazifeyi Kabul etmiyeceklerini | bildirmişler- müsabaka yapacak, Meselâ İstanbul Ankara ile 14 ve İzmir ilede 14 maç oynayacak. Neticede hangi $e- bir fazla puan alırsa takım itibarile Türkiye şampiyonu olacak... Ba formül üzerine İstanbul ve İzmir takımları ağır basarlar, İstan bul ve İzmir arasındaki tek ve çift erkekler maçları heyecanlı ve bir form meselesi üzerinde döner. Fe- na giden hayalar dolayısile bizim oyuncular hiç antrenman yapmıyor- lar. Bu itibarla belki İzmirin şan fazladır. Fakat buna mukabil bayan Muallâ İstanbul kadın ve muh- telit maçlarında bu açığı kapatacak İve telâfi edecek kudrettedir. Fik- rimce açık bir tarnuva finale kadar gidecek olan Ankaradan Fehmi, ve bayan Philippi bir iki maç ka- zansalar bile Ankara ekipinin bu turnuada şansi yoktur. Bu turnua için mütalâalar yürütürken birçok imkânsızlıklar içinde spor faaliyeti- ni yürütmeyi ve böyle güzel bir tur- nun tertip edebilmeyi başaran opor- tf oyunlar federasyonu başkanı ar- kadaşımız Kerim Bukeyi tebrik et- mekten kendimi alamadım. Vedat Abud seçim yapmak üzere klüp mutah- hasları öuma günü akşamı bölge merkezinde toplanacaklardır. Ankara - İstanbul maçı yapılamıyor Cümhuriyet ve Şeker bayramı tatillerinden istifade edilerek | An- kara ve muhtelitleri arasın- da iki müsabaka yapılmak üzere İs- tanbul muhtelitinin Ankaraya da vet edildiğini bildirmiştik. Haber aldığımıza göre muhtelite oyuncu verecek İstanbul klüpleri bayram tatillerinde kendi aralarında hususi maçlar yapacaklarından © Ankara bölgesinin daveti kabul edileme- miştir. Şeref stadı Beşiktaş klü- bünce tekrar kiralandı | Uzun zamandanberi Beşiktaş klü- bünün uhdesinde bulunan Şeref sta- dının kontrat müddeti o bitam bul. ati artırılarak (Beşiktaş klübünün İstadarr. kalacağı yolunda çıkan şa- yinlar Beşiktaş klübü (tarafından tekzip edilmekte ve stadın bu ay- dan itibaren üç sene müddetle tek- Umumi Meclis âzasını davet İstanbul Vali ve Belediye Reisliğinden : İstanbul Umum! Meclis $ üncü intihap devresi $ üncü yıl Teşrinizani. Açtımaının lk inlkadını 4/11/0940 tarihine rastlayan Pazartesi günü saat 14 de üktedeceğinden muhterem âzanın o gün muayyen saatte Umumi Mec- Ms salorunoa bulunmaları rica olunur. (10201) RUZNAME: 1 — Riyaset Divanı intihabı, 3 — Dalmi encümen intihabı, İhtisas encümenleri, İçtima günlerinin tayini Esrarlı Yüzük » Tefrika No. 138 Nakleden: (VA - NÖ) Buraya niçin gelmiş olabilirdi?...| «— Aptal... Seneleri (O boşuna Yüzüğü istemek için mi?... Bunun | geçirdin... Bu kadın da senindir... başka bir sebebi olabilir miydi?...| Onu ele geçmez, mağrur ve haşin Ah onu ikna etmek... İkna et-İsandın... Halbuki cüret etseydin mek!... Bu kendisi için hayat me-İbak, olacakmış...» demişti... mat meselesiydil İşte bu telkinle, kaybettiği za- Asıl bu zaferi istiyordu: Muhak-|manı telâfi etmek İster gibi, hara- kak surette Galibeyi inandıracaktı, İretle, acele ncele sevmek arzusunu Bu uğurda bütün zekâsını, dehfisı- | duyuyordu. © ni kullanacaktı. Hayır, kendi selâ| Eve girdiler... İkisinin de dimağı met: için değil, aşkı için de... Zira, hâlâ meşguldi Fakat Masume, şekil vermek iste Ağlıyordu. Ağlaya ağlaya akşa- (tiği farkediliyordu. ma kadar uğraştı. Önüne çıkan uşağına: İzmire geldiğinin birinci gününü,| — Herkesi münasip bir bahane işte bu meşgale, tamamen doldur-İile aav... Başım ağrıyor... Azıcık du. dolaşmağa çıkacağım... Bir at ha- Babası ise, bir takım işlerle kar-'zırlasınlar... Bineceğim... sılaştı: Kâhya hesap vermeğe, işçil — Beyefendi... AF buyurursü- ler avans para istemeğe, çilliklerde-! nuz... - diye uşak konuşmak istedi ki köylüler bu sene mahsulünün fena | — E... Şimdi seni dinliyemem... AŞIK GARİP Tefrika No. 110 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN — Ne diyorsun, Resul büşia kadın- yeyin, odada sönen kandı baka” eri Bu işte bit uğursuzluk var, ded çareler arıyor. beni arar. “Ol Mehmed, Âşık Garibi Türanmİ| Duvardan atladı Yavaş yavaş yürü gözünden düşürmek için birçok yalan-| dü. lar uydurmuştu. Türa, bütün bu sözler| Hüseyin acaba, çok hoşlandığı Rum içinde, hiç aslı olmayan bir noktaya | dilberini büsbütün elinden kaçırmıf mir birincisi Alyoti, İstanbuldan) çı takıldı: mıydı? — Demek ki onun burada başka bir sevgilisi var, öyle mi? Diye bağırdı ve hiddetinden dişleri- ni gıcırdatmağa başladı, Mehmed: —Peki, Beninle gelirsem, beni nereye götüreceksin? — Buradan çok Iyi bir yere, Deniz xanarında, mehtaba karşı, kuş kafesi gibi zarif bir evim var, — Bekâr musın? ki — Bekâr olmasam, Tilostanberi se- nin peşin! kovalar muydım? Allahtan başka hiç kimsam yok. 'Târa düşünüyordu. Mehmedi henüz affetmiş değildi, — Yaram hâlâ geçmedi! dedi - Beni neden yaralamıştın? — Seviyordum, Târa! Seni çılgın- en esviyordum. Senin gib! zarif ve s8- vimi! bir kuşu elimden ikaçırmak ve öyle bir asrasmâ kaptırmak İstemez- dim, Suna - yalvardım... Dinlemedin. Gözüm kararmıştı. Ne yaptığımı bil- miyordum. Beni affet! O da, aşkımın bir nişanesi olarak, hayatımızın sanu- na kadar unutulmıyadık bâtıralar arasında Kalır. Haydi gel, beni reddet- me, Târa! Yarın çok pişman olacak- sın! İstanbul, Tilosa benzemez. Büyük bir şehirdir, külhanbeyleri meşhurdur. Seni bir kere duyarlarsa, Âşık Garibin elinde bırakmazlar. Elden ele, kucak- tan kucağa dolaşırın.. Acırım sanal 'Târa, Mehmedin sözlerine andı. Başını düzeltti, Eşyasını bohçaladı.Sır- tamı örttü: — Pektlâ,.. Geliyorum seninle! ve kafesi kaldırarak, pencereden duvarın üstüne, duvardan da Mehme- din yardımlle sökağa atladı. Kaçijorlardı, Zeyrekten uzaklaşmışlardı. i Kendi kendine sönen kandil! Bahçıvan Hüseyin, Aslan dedenin kahvehanesinde abı Aradan santler geçtiği halde Çalh Mehmed dönmemişti, Hüseyin Kalktı, çirağın tarif ettiği sokağı buldu, Âşık Garibin evinin önünde durdu. Caddo- yo bakan odalarda bir hareket göre- medi, O da Mehmed gibi evin arkası- na dolandı. Duvara çıktı, Türanın çık- tığı odanın açık kalan penceresi önün- de durdu, — Vay alçaklar vuy.. Buradan kaç- mışlari Diye söylenerek başını pencereden içeriye uzattı, Odan içinde yerde se- rül bir yataktan başka hemen hiç bir sey yok gibiydi. Kenarda bi? ot minder vardı, Odanın duvarında Âşık Garibin yedek şalvarı asılıydı. Hüseyin bu şal- varı görünce şüphesi tamam!le zall 0l- muştu, Garibin odasını bulduğundan emindi, Pencerenin açık birakıldığını görür gürmezişi anlayın Hüseyin, hiddetinden dişlerini gıcırdatıyor, ar- kadaşına bu fırsatı verdiğine nadim oluyordu. Odanın bir köşesinde yanan kanai- Un yağı bitmiş olacak Kİ, birdenbire cızırdamağa başlamıştı. Hüseyin, kendi kendine sönen ve bir anda karanlıkta kalan odaya girmeğe lüzum görmedi, Bu santte kafesi ardi- n£ Kadar açık Kalan odadan belliydi ki, biri kaçmıştı. miş evin parmaklıklı kapısından uzaklaşıyordu — Böyle değildi... Niçin böyle ol4w?... Hep hiddetli... Hep asık suratlı... Diğer bir-hizmütkârt — Doğru... »— dedi. — Hiç es Hürmetlerinden dolayı fazla bir sep söylemediler... . Esasen söyle” Galibeyi, gittikçe artan bir muhab-| betle sevdiğini anlıyordu. Genç, neşeli Raifin vaktile bu ka- dına nasil âşık olduğu duvardan çıkan o mektuplarda yazılıydı. İşte öyle bir aşkla bu kadına sahip ol mak ve mukabelesini de görmek istiyordum Kendi kendine, coşkunlukla, hi yalperestlikle; «— Bu kadın olacak...» benim... Benim enberi Onu seviyordu. Fa- kat yaklaşılamaz sanıyordu. Buldu- ği, mektuplar, ona sanki; İ babasının, böyle bir anda bir kere bile, annesini hatırlamadığını eezdi. Bundan da hayli gücendi... Zira, | Lâtife hanımefendi öleli ilk defa iburaya geliyorlardı. | Baba ile kızın arası böylece biraz| daha açılmış oldu. | i Masume, önnesinin odasına gitti. avallı kadın geçen yazın nihaye- İtinde İstanbula doğru soh seyahati- ne çıktığı vakit burasını kapatmıştı. Şimdi bu odaya ilk defa giriyor- tardı. Raif bunların ifade ettiği rakam- lara bakarak, yüksek sesle: «— Yedi bin lira... Yirmi sekiz bin Tia... Kırk beş bin lira... Adam sen de... Bu kazançların bence ne kıymeti var?...» Mektupları buruşturdu, attı. Diğer zarfları yırttı, #— Mitattan hiç haber yok... Hiç... Anlaşılır dâva de- ile bash, Genç kız, annesinin sevdiği ve en (son defa elini değdirdiği eşyaya bir | İsim... olduğuna dair teminat vermeğe gel-| Süylediklerimi yap... mek, fazla muhakeme yürütmek de mişlerdi.. Başkaca da, kendisinden) — Başüstüne... isteselerdi. muammayı halledebil- menfaat Oman ziysretçiler sökün! Bununla beraber, uzaklaşan uşa: | meleri kabil miydi? etti. Mektuplar da onu bekliyorlar-İğı geri çağırdı. Raif, yoluna devam etti. dı. Hulüsa, Ralf beyin de bütün gü") .— Fennoz'lar İzmire dönmüşler) , Yelkenlilerin oturdukları köye nü böylece kaynadı, gitti, mi? doğtu ilerliyordu. Mektupların birçokları Iraktaki”" Ağa, efendisinin haşin hali ve| AZcık uzaklaştıktan sonra hay- işlerindendi. ili si Tp vanı dört nala kaldırdı. : Bedriyenin evine vardığı zaman baktı. Hiç bir insan görün- müyordu. Sanki burası boştu. Raif, atından indi, Hayvanı par- maklığı bağladı. Bahçe kapısını aç- te. İçeri daldı, Evin eşiğine vardığı zaman, iki — Pekâlâ... Haydi at hazırlan kadının orada bulunduğunu gördü. Yarın sabahtan evel de kim| Makbule nine ile mecnune de, gü- seyle görüşemem... Bunu da İcap'lrültü işitip başlarını çevirdiler, edenlere bildir. Deli kadın, yabancı bir erkek gö- Uşak, biraz sonra, efendisinin ar-İrünce bir çığlık kopardı, Dışarı — İzmire mi?... « diye sordu. — Öyle ya... Canım... Çabuk ce- vap ver... — Henüz gelmemişler, bayefen- di... Fakat işittiğime göre, yakında döneceklermiş... Aslan dedenin kahvesine döndüğü saman Âşık Garib sazını duvara sadiğ, müşteriler birer ikişer dağılmağa bağ” lamıştı. Hüseyin kahveci çırağına: — Babahcılardan kimse kalmıyof bir iki kişiyi gösterdi: — Kahve olur da sabahcım olmas mı? İşte bak, şimdiden yerlerini pay” lemişler, Yatacak yerin yoksa, sen d# üzanıver en biras. Hüseyin yaktin çok geç olduğunu anlayınca: — Çallı Mehmed bundan sonra gel” maz, dedi, alacağı olsun onun, Be- nl buraya bağladı. Tiloş yıldızını ka“ çırıp gitti O yolcu, ben bancı olduk” ça, günün birinde elbette gene kari Aslan Dedenin kahvehanesi boşal” işti. Peykelerde üç dört kişi yatıyor- du. Âşık Garib kapıdan Resul de Hüseyin! görünce yüzünü bu- ruşturarak titremişti. Dükkânı knpi- sından çıkamıyordu. Hüseyin: — Uğurlar olsun, Resul! diye 508 lendi. Bu gece seni dinlemeğe gel dim. Yerim uzak. şuracıkta sabahlis Yâğballliği ile, uzandığı, yerden doğruldu: — Vaktin varsa gel de birer kahvö içelim, Rasul! Âşık Garib yürüyemiyondu. Hüzeyis nin önünde durdu; — Vaktim yok amma, çok yorgu” Dum.. birer kahve içebiliriz. Çırağa kahveler ısmarlandı. Aslan Dede Hüseyini tanımıyordu. Rüseyinle Âşık Garibin konuşma” sından ufak bir şüpheye bile düşme“ miş Hüseyin: — Donanmadan büsbütün ayrıldın mı? İ Diye sordu. Resul; — Evet, dedi, Ben denizcilik yapa- mam, Bu ci denemeden sonra, tek“ rar denize çıkmayı Tanrı nasip eleme" sin bana, Hüseyin güldü! — Dotanmada senden rahatı yoktu. bel Senden kârlısı da çıkmadı, Üste“ ik hem kemerini dolduydun. Hem d8, bedava olarak, güzel bir kadın sahibi oldun! Âşık Garib sustu. Hüseyin devam etti: — Bana böyle bir kadın hediye ef #elerdi, vezirlerden birine salar, pi kazanırdım. Zaten, sen de böyle ya; malın, Resul! Zira, Tiisteki nişa: ın sen! bekliyor... Eğer ondan vazgı tirnse, © zaman İş değişir. Güle güle kullanırsın, Tilos yıldızını, Âşık Garib cevap vermeğe mecbur oldu; — Ben Şahsanemden hiç bir za” man vazgeçemem. Belki bu yıl, belki gelecek yıl baharında Tifiise gidip sev” gilimle evleneceği”, — Kemerini doldurdun, desen e?! — Kemerimi daldurmasam da gida” eğim. Bıktım artık bu seyahatlerder» Peki amma, gidersen, Trayı 58 yapacaksın? Resul bir müddet düşündükteğ sonra, yalan söyliyemedi: — Onu, ben de senin dediğin gibi zengin bir adama satacağım, üst” YANE İbrahim paşa hayatta o saydı. tyse, Rüstem paşa var. Mademki sa” mağa karar verdin. Rüstem paşa gü” Çına git. ağasını bul. rreseleyi anlat ve Târayı oraya satmağn bak! Şimdi Raif, Makbule nine ile kar” m karşıya idi. İhtiyar kadının açık renk ve esi” h bakışlarına o da nüfuzlu gözlerini çevirdi. l Kadın, pek yaşlı görünüyord Çehresi buruşuklar içindeydi. Yüz yaşında görünüyordu. Faksf ifadesi hâlâ azimkârdu e Belkemi — Adam sen da, İbrahim paşa git zel kadın meraklıdır. Hemen koni” © i 5 : : ş İde bükülmemişti. İ — Raif bey... Buraya niçin ge İdiniz... Rica ederim gidiniz) - dedi ! Bilhaesa «Raif beyş deyişinde bi” fevkalâdelik vardı. Erkek yalvardı: İ — Makbule nine... Rica ederi ibeni dinleyiniz... Koskoca Raif beyefendi hazret İleri miydi bu böyle... Milyonlar? İsahibi... Yüksek içtimat mevkilefi Jisenl eden adam... Zavallı bir kö” lü kadınına böyle hitap etmesi İsli izah olunurdu. Kadın, eli «Gitlz işa yaptı. Başımı da geri çevirdi. Bu adamla katiyen karşılaş” mak istediği anlaşılıyordu. — Makbule nine! (Arkas var)