derin bir iştiha içinde, nasıl ağın su- lana sulana seyrederdi!.. Hele o gün öğleyin işinden çıktığı için karnı da pek açti. Bir sralık büyük bir lokantanın önünde hafifçe durumsadı. Bu 18 ne- fis bir manzara idi!,, Cemal Ferdi hiç bir mehtap, hiç bir gurub, hiç bir tu- İh karşısında şu lokanta camının önünde olduğu kadar kendisinden geç- memişti. Camda kıskaçları, her tarafı tamam büyük bir istakoz vardı. Onun yanin- da kocaman bir levrek balığı... Bir ke- narda, büyük bir kayık tabağın İçin- de yumuşaklığı ve lezzeti uzaktan in- sanın dilinin ucuna kadar gelen pat- bıcan dolmaları... Onların hemen yanı- başında domates parçaları İle birlikte #iğlere geçirilmiş, mesvd müşteriler #çin pişirilmek üzere sıra bekleyen kaş başı kuş başı kılıç balığı etleri. Bir) yı tarafla büyük bir tepsi beyaz bakla- va. Cemal Ferdi bu manzara karşısında kendisin! tutamayıp az daha lokanta- nın kapısından içeriye dalacaktı. Fa- kat bir hamlede arztlarının dizginle- rini eline aldı. Cebinde bu lokantaya girecek kadar parasi yoktu. Çünkü Ce- mal Perdi karısından hergün gündelik alırdı. Bu gündelik de ancak onun al- garasma, yol paralarma kâfi gelirdi. Halbuki Cemal Ferdinin hayatta en| büyük zevki midesi idi. O iyi pişmiş bir patlıcan dolmasını, en güzel, en sıcak a, bir tabak cevizli bir gülüşe değişmezdi. Halbuki gel gelelim karısı Neclâ Ce-| malferdinin tamamile aksi yaradılışta 1d. Onun midesine karşı hiç bir düş- künlüğü yoktu, Hele son zamanlarda ince, zarif bir halde kalmak için'per- hizlere de başlamıştı. Bunun için Ce- mal Ferdilerin evinde yağsız, tatsız, tuzsuz ve gayet de az miktarda yemek- Yer pişiyordu. Cemal Ferdinin o çok sevdiği hamur işleri, patlıcan dolmaları, irmik helva- İnri ve saire artık tamamile maziye arışmıştı, Cemalcik bunlari rüyasın- ile göremiyordu. Zavallımın sevdi. emekleri dışarıda yemesine de im- ân yoktu. Çünkü malüm ya, günde- Mik meselesi!.. Cemal Ferdi o gün lo- kanta camlarındaki yemekleri uzun uzun seyrettikten sonra mahzun bir kendisine dabi-| dı z ım bu akşam Şeha- boddin bize misafir gelecek... Yemeğe... Şehabeddin onlara büyük iyilik ot- d Karı kocanın vardı. Bunun hemen faaliyete geçmeli. | ği yemekleri yapimalı.. Ne sever Şehebtddin?... lata. dini gördüm. Bu bir mektup uzatarak: Yedi aydanberi Adanada imiş!... sını çıkardı. Hiç ağını açmadan oda- lar (PL), 13,50 Haberler, 14,05 Muhte- Uf şarkılar (PL), 1420 Riyaseticüm- bur bandosu, 15 Ankara sonbahar at! yarışları tahminleri, 15,10 Filim şarikı-| lari (PL), 1803 Caz orkestrası, 1840 Şarkılar (P1), 19 Konuşma, 10:15 Halk oyun havaları, 1930 Haberler, 1945 meseleleri, 2130 Salon orkestrası, 22,30 Ajans ve borsa habe: band (PU), 20 taşrinlevrel pazar gündüz programı berler, 830 Riyaseticümhur bandosu, 9,15 Ev kadını 9,25 Hafif parçalar (PL) 10 Çocuklara karagöz, 1045 Münir Nureddin konseri, 1145 'Temai, 1230 Haberler, 12,45 Salon orkestrası, 13,15 Halk türküleri, 13,20 Faml heyeti, Temsil, 14,45 Orta oyunu, pehlivan havaları, 15,05 Caz orkestra- s1, 15.30 Geçld konseri, 18,15 #lânı, 16,45 Marşlar (PL) gelmiyeceği- , Ges m Ne 'Birkaş gün sonra Cr:rx! Verdi gene eve telâş içinde geldi: — Aman Neolicığım... dedi, bugün gördüm... Geçen al gehabeğdini gelemediği için özür diledi. Bu akşam gelecekmiş... O akşam da yemekler pişi. Yakat Şehabeddin tabi! gene gelmedi. Cemal | müteşekkil mücevheratı Ferdi ile karısı bu yemekleri yediler.| Maraş zabitası derhal vak'adan ha- Aradan bir ay geçti. Gene Cemal Pef-| berar edilmiş ve tahkikata geçmiş inin cani güzel yemekle? Acaba bu sefer de karısını Şehabeddin bikâyesi ile kandıramaz mıydı? Evine geldi. Kapıdan girince: — Ah Nesid... dedi, bugün Şehabed- Kars onun sözünü esdi Kendisine — Bak dedi, ehabeddinden mektup. Cemal Ferdi süklüm püklüm şapka. a girdi, Hikmet Feridun Ps 9 teşrinlevvel cumartesi öğle, akşam! 13,0 Program, 13,33 Muhtedif garki- Radyo gazstesi, , 2118 Günün , 2250 Caz- 8 Program, 8,03 Konuşma, 8,15 Ha- u düğün ve ârküleri,. 1840 Sayım neticelerinin Maraşta 1,5 yıl evvel yapılan bir hırsızlığın failleri bulundu Sarı iü: Çalınan 8 - 9 bin lira kıymetindeki |sdt” 4 atan be Resi inan bul “a mücevheratın muhtelif yerlerde satıldığı Biz buçuk sene evvel Maraşta mühim bir harsızlık olmuştu. Bu hır sızlıkta alâkadar (olanlardan şimdi Adanada yakalanmıştır. Bu- gün gzetesi bu hususta şu malümatı veriyor: Maraşta oturan temyiz mahke- mesi azalığından mütekait Ata Bay- at'ın evine bir buçuk sene evvel| meçhul hırsızlar girmiş, yatak oda- sında saklı küçük mücevherat san- dığından 8 » 9 bin lira kiymetinde, pırlanta yüzük, küpe ve elmastan ışlardı. tir. Fakat bütün araştırmalara rağ- men tam bir buçuk sene, hiç bir ip usa ele geçirmek kabil olamamıştır. Maraş zabitası vakaya ilk el koy- duğu tarihte, oAta Bayntfın ev halkı, bitişiklerinde bir evde otu- ran Zahide ve Davud isimlerinde bir kan kocadan şüphelenmekte, fakat ortada delil bulunmadığından tahkikatı dikkatle takip etmekte idiler, İki evden birbirine geçme: kabil olması, Ata Bayzıt silesinin Zahide ve Davuttan şüphelerinde yegâne İstinat ettikleri nokta idi Sualler anlaşıldı Bir müddet sonra Zahide Davut- tan synlauş Adanaya şoför Niyazi isminde birile evlenmiş- tir. Aradan aylar geçmiş, Maraş za- bitasi incelemelerine devam etmiş- tir. Bundan on beş gün evvel Zahide | Adana''aki yeni evinin kışlık zahi- resini düzmek üzere Adanadan Moraşa gitmiştir. Bu, Maraş zabıta- #ıhin nazarı dikkatini celbetmiş, Za- kide, Adanaya dönerken Maraş si- vil memurlarından bir kaçı kadının peşine düşmüştür. Burada mesele Adana emniyet müdürlüğüne aksettirilmiş, zabıta memurları Maraşta bir buçuk yıl ev- vel vukua gelen hırsızlık tahkikatı” na el koymuşlardır. İlk olarak Za” hide ile şoför Niyazi merkeze celbe- İk Yapılan isticvaplar netice- idenin bu mühim sirkatte dahil olduğu anlaşılmıştır. Mücevherattan bir kısmının Ada- nada ve diğer vilâyetlerde parça parça satıldığı tesbit olunmuştur, bir kısmının altın burma bileziklerle İ değiştirildiği görülmüştür. Tahkikat İdevam etmektedir. Sayım günü sorulacak sualler Cevaplar vilâyet ve kaza adı Erkek mi, kadın mı? Kaç yaşındadır? hıktar? miş mı? Abone ücretleri Türkiye Ecnebi 1400 kuruş 2700 kuruş 8 Aylık 1 > 3 Aylık 1 Ayık Posta ittihadına dahli olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği: 3600, altı aytımı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Telefonlarımız: Başmuharrir: 2066: Yazı işleri: 20765 — İdare 20651 Müdür: 20497 Ramazan 17 — Hazır 167 8. İm Gü Öğ, İki Ak Yat E.11,47 1252 635 9371209131 Va. 437 616 11,50 15.01 17,24 18,56) ——— İdurehane: Bablâli civarı Acımusluk sokak No, 18 ve vilâyet ismi yazılacaktır) Bi? yaşından küçük ise kaç ay-! Bekâr mi, evli mal, dul mu, boşan- Yeni harflerle okumak billyor mu?) Yeni harflerle yazmak biliyor mu? Nerede doğmuştur? (Bicnebi mem. leketlerde doğanlar için memle- kot, Türkiyede doğanlar için kaza | Görünür vücut sakatlığı var mi va nedir? Ana dil nedir? lan dildir) Ana dilinden başka hangi dili ko- Duşmasını bilir? Hangi dindendir? Hangi devlet tebaasıdır? Muayyen bir mesleği, san'atı vap mıdır, varsa Yoksa ne ile geçinir? Çalıştığı müessesenin nedir? (Mahivetten maksat essesenin yaptığı iştir) ZE raat veya ti- Bibi) mi, işçi mi, usta (kalfa) müdür mü, mühendis mi, Hayri, yüzünü ellerile gizli (Ana dilinden) maksat aile ve ev içinde konuşu- azifesi veya nedir? mahiyeti mü-| ek) ! peg ikişer dağılmağa başlamıştı. İ nından ayırmazdı. Gemiden çıkar kadar detin düşünürse çabuk iht- yarlar. Bu kadın senin malındıri Memlekete gideceğin zaman, onu ve- zirlerden birine yüksek flatle satar, kemerini atınla doldurursun! Aşık Garib hayretle Mahmudun yüzüne baktı: — Kadın satılır mi biç, « Mahmud dayı? — Ne diyorsu be? Sen Cinelmeyda- nında yahud Fatihteki esi pazarına gitmedin mi? Oralara getirilen esir kadınların nasl satıldığını görmedin. mi? Onların içinde ben böyle güzel bir kadına da raslamadım şimdiye kadar. Onların çoğu Çerkes halayığı- der. Halbuki seninki Akdenizden gel- miş bir ada güzeli, Vallahi, İbrahim paşa s<£ olsaydı, Go misfi fintlş alır- dı onu senin elinden! Aşık Garib yavaş yavaş Rum dilbe-. rinl benimsemeğe başlamıştı. Mahmud bundan sonra Âşık Gari- be öğüd verdi: — Sakın onu yalnız olarak dışarıya çıkarma! Gündüz pencerenin perde- leri inik dursun. Zeyrekte tanınmış külhanbeyler yoktur amma, Aslan dedenin kahvesi İşlemeğe başlarsa, Azapkapılı belâhlar buraya da gelip gitmejte başlar ve onu olinden almağa çalışırlar. Dikleat et. Sonra pişman olursun! — Teşekkür ederim, Mahmud da- yıl Beni sevdiğini bilirim, Öğüdlerini unutmıyacağım. Sarı Mahmud ayağı kalktı? — Ben gidiyorum, Başım sıkılırsa, bana haber gönder. Sana yardım et- mek borcumdur. Sen Tilosta benim canımı kurtardın. Gösterdiğin yarar» liği hiç bir zaman unutamam, — Seni nerde bulurum, Mahmüd dayı? — Azapkapı bamammın karşısıp- daki Kahvede. İçki yasağı var, ma- lâm ya, Biz şimdilik, gizli gizli orada demleniyoruz. Sen bilirsin ki, ben iç- meden duramam. Yasak masak bana vız gelir. * Dümenci Mahmud gittikten sonra, Âşık Garib birkaç Anadolu koşması çaldı. Vakit epeyce ilerilemiş, gece yarısı olmuştu. Müşteriler kahveden şik Garib de sazini Aslan dede- ye teslim ederek erine dönmek İste- di. — Ben gidiyorum, dedeciğimi Çok yorgunum... Uzun zamandanberi eni- ne boyuna yatıp uyuma Aslan dede, Âşık Geribin kulağına eğildi: - Bu konuştuğun adamla seferde m! ahtap oldan? — Evet, Bana çok iyilikleri vardır. Kabadayı, merd ve cesur bir adamdır. Onu, Hamza rels de çok sever ve ya» çıkmaz ben! aramış, bulmuş. Allah razı olsun ondan, bana bie hayli öğüd de verdi, Aslan dede dünya görmüş, tecrübes li bir adamdı. Âşık Gariba: — Okul, dedi, bunlar belAlı adam- lardır. Denize çıkınca, kafese girmiş aslan gibi, sana zararları dokurtmaz. madan ayrılınca, her bi ” kesilir. Eğer onun ça- ğ yere ayağın alişırsa, bir daha sen de otlar gibi düşer ve yakanı o esrarkeşlerin elinden kurtaramazsın! — Aiahmud dayı o kadar fena bir adam olsaydı, bana iyi öğüdler verir miydi? Ben şimdilik bu kadar söylerim, m elinden yavukluğunu al- larsa, o zaman şapa olu" Şeyh, muhatabını susturmak iste-İlum... — Benim sevgilim onlara çok uzak- tadır. | Şahsanemden (o bahsetmiyorum. Hem onu burada. kimse tanımaz, Şim- di senin, herhesin dilinde dolanan bir sevgilin var: Rum diberi, Herkes onu bir kere olsun görmek âsydasna düşe- cektir. Kaptan paşanın sana hediye mişti, onun uykusu geldi, borlamağa başladı. Ben de: « 5 nine, sen git, yatta dedim, onu cdi na gönderdim. mek için çalışmağa mecburuz. Şi yordu. * Gece yarım. Âşık Garib, evinin kapi sın çaldı. Ev sahibi kapıyı açtı: — Nerde kaldın, oğul! ea ni beklemekten usandı Galiba —- Yavuktum mu dedin, teyze İhtiyar kadim kulakları ax işi” yordu, Garibin sözlerini duymadis Kapıyı kaparken kendi kendine sö” tendi: — Vakit gece yarısını geçmiş olm8” almışım bı. Uykumu Aşık Garib: — Târa, uyudun mu? Diye seslenerek odadan içeriye gi” Rum dilberi, ev sahibinin verdfi yatağı odanın ortasına sererek üstüd” Uzanmışlı. Uyuyor muydu, uyanık mıydı? Garib birşey anlıyamadı... Kİ çıkarıp yatağın kenarına oturdu. Tekrar seslendi: — Uyüyor musun, Türa? Ben de gif kaldım amma... Ne yapayım, Kat balıktı... Herkes beni dinlemeğ” gelmişti, Müşterileri bırakıp gelene” dim. Türa gözlerini açtı: Saatlerce geni bekledim, Titonoi Kum! Eğer her akşam böyle goes Y: geleceksen, ben burada şeytanlar mı arkadaşlık yapacağım? — Ev sahibi çok iyi bir kıdıncağı”* Onunla oturmadın mı? — Akşam ezanından biraz snf oturduğu zg Aşık Garib, karına özür diler gif kahvede ne yaptığını, neden geciktiği" Bi anlattıktan sonra: — İstanbulda parm kazanmak Çöğ güçtür, Türa! dedi, Benim elimden dt miretlikten başka birşey gelmez. O az kazançlı bir iş. Halbuki, halkın 8 ga çok merakı ve temayülü var, BU de benim elimden gelir, Ben, çıkmadan da İstanbulda saz şairiöfi” cin çalıp aöylediği kah 1g” dım ve çok para kazan lerde ça m, 'Türa birdenbire yattığı yerden doğ — Demek kl sen bir saz şalrisin, öf ruldu, şen bir sesle sordu: e mi? — Evet... Anadolu manilerim çok b” ga şidiyor. — Neden bana şimdiye kadar b” dan bahsetmedin? — Deniz üstünde dolaşan bir Göl imi şehirdeki geçim yolunu bah mesinde bir mâna var mıydı? Şii bayasa atıldık... Rahat etmek, bri fırsat düştü de söylüyorum: Ben İŞ rlâzamın huzurunda bile saz çalmii koşmalar, türküler söylemiş bir nim. — İbrahlm paşanın eğlenceye &ün bir vezir olduğunu Tilosta Sa muştum. Senin döndüğünü duy! belki gene çağırır. Garip, Târanın di; gör nt kesmek Yi“ — Biz Ak: akılları durdi değişiklik! — Ne gibi — Padişah, İbrahim p: müş. Yerine başkası gelm 'Türa dağınık saçlar lamağa çalışarak: iyorsun, dedi, İorahim 9 izde Iken, tans n korkunç hAdisf olmuş. * — Evet. Onun yerin tayin edilmiş. zırlamış bulunamaz... Kabil deği Hakikat mutlaka başka türlüdü ei SAİLEESEP LEŞ ŞİLEĞĞN: NEEEZİİ, FELEZİLİ Ez Esrarlı Yüzü. e. kalan ia em ün dinledi ve öğrendi: Baba bildiği yal “Tefrika No. 133 Nakleden: (VA - NÜ) (ismini taşıdığı adamın kanın da- düşünceler fena yi Ben de! Delikanlı başını sakin sakin sal R marlarında taşımıyormuş... Ona fe-)kendi kendimi itham ediyorum... Jladı; m mi anda dar“ İnalıklar veren, bunu öğrenmesi do-|Sevgili anneme bu derece eza cela| — Hayır, katiyen. Salan yalı onunkinin yanında |ildi, hayır... Başka şeydi... Mas|eden adamım kanını damarlarımda gil. Ve tok bir sesler meye karşı olan vaziyetini dügünü-| taşımadığım için şa anda mesudum| — Kabil olmıyan nedir? Renim tanıdığım Raif bey, 000" ebedi aşk vadeden şahsiyet İİ Biz eklidir tanıdığım Raif beyin oğlu değiiği Damarlarımda döndüğünü #im kan bunu bana haber Kabil de- A Şeyh İbrahim titredi. Kadının ağzına doğru elini uzat- v N tt, Sanki bu müthiş cümlenin fışkır- masına mâni olmak istemişti, Hayriye gelince, o derece sarar- mıştı ki, annesi, oğlunun füc'eten ebebiyet vereceğim... Ne yaptım? - diye inledi. Ayağa kalkmıştı. Sendeledi. Kendini affettirmek için oyalva- rr gibi oğlunun önünde diz çöktü Orun bacaklarına sarıldı. Beni affet. hb, bu heyecanlı anda araya i.v İradenize bâ- Kendinizi daimi su- rette İânetle € .mğalanmış sayma yırız... Sen de evlâdım... Kollarını aç, anneni kuc Hayatta ona — Hasimefe kim o &iğinin hayatta ıztırapları pek bü- rd. — Annen çok temiz bir kadm) Şeyh büyük bir mezaketle cümlele- rini işliye işliye hikâyeyi anlattıktan |boşandı. dırl - dedi. Hayri bu sözlerin söylenmesine |ve sözlerini bitirdikten sonra, Hay» Galibe birdenbire kendini oğlu-| Om: buraya getiriniz... Getirmeden nun kollarından kurtardı. — Evlâdıma herşeyi anlatın... Rica ederim Şeyh efendi... latın... yol İtiraflarm dehşetinden kaçmak istiyor gibiydi. Hayrı — Anne... Gitmeyin... Yanımda kalın... Bana birşey söylemeyin.. Hiç bir şey öğrenmek istemiyorum. Lâkin kadın dışarı çıkmıştı bile... Şimdi şeyh ile delikanlı kargı karşıya idiler, ..- Zira benim tahammülüm — Efendi hazretleri... - dedi -| Çok rica ederim, anneme gidiniz... | Delikanlının gözlerinden yaşlarigil, — Sizi takdir ediyorum, ediyorum, çocuğum... - dedi. fona bir insan olsaydınız ânnenizden nefret bile edebilirdi-isidir. hareketile ga anda evvel de deyiniz ki, o, benim naza-|nir... Zira, o, mazideki onun gençliğinde ne büyük feda- kârlıklara, badana şahit ok dum. Kendini kör İskender beyin) ssiresi, halayığı haline getirmişti) Ben, İskender beyin çok hodbin ve| kaba olduğunu hissediyor; fakat babam olduğunu düşündüğüm için sİkendisi aleyhine mekten kaçmıyorum. Şimdi bırakın .İda söyliyeyim... Size ne derece fo na tesir ederse oksin yine beni din- vİleyise se — Nasıl) Hayri hazin hazisi — Beni korkukuyormunum O oğ|bana böyle korkunş biç taşak ba-İediyorlardı. rımda her zamankinden daha kıy-/9ii gençliğinizin hayalinden ve etli ve daha mukaddestir. Ben |omelinden mahrem ediyor... sa Masume hanımla (o evlenemezsi- niz... Onm sevemezminiz bile... Aş- kımız şa andan itibaren o merdud, meşam bir aşk haline gelmiştir... Düştinmesi bile tiyleri diken diken bir hüküm ver. 9yağa kaldırır... gülümsedi takdis | mi - Siz, | me. — Bence bu hakikatin ta kendi — Anneniz bile buna kali değil. — Onu inandırırım. — Nasıl? — Nasıl olacağını kendim de bil- — Manmafih izah ot, — Bir şeyden çekinmeyiniz, efendi hazretleri... Merak etmeyi- niz... Masume ile, ancak, hemşirem olmadığına kanaat getirince yüz yü- ze geleceğim... Bu kanami de bir keşif sayesinde elde ödeseğim... Hayatımın birinel ve sonuncu aşkı müthiş Bir günah olamaz... Felek Ancak düşününüz, şayet o dü AR en sefil, en ahlâksız insanı bi tapınırcasına sevdiği kızı Marti oğlu olduğunu bildiği bir İ gvlendirir miydi?... Hayır. hazretleri, hiçbir müerim bu bir denaete kadir değildir..- katillerini, evlâd katillerini bile le bir şeyle itham etmek haiz olamayız... İbrahim: — Mülâhazaların doğrudur. rum... — dedi, — Fakat bi ahvalde mülâhaza, mütalâa ki Eldir. Esaslı delil lâzim. — Bu esaslı delili elde boynumun borcudur. Bundan hayatımı bu gayeye vakfedi va” Üç ahbap, yani Galibe, ve Hayri Kanlıkaya denen “ bir an evvel ulaşmak üret€ (Arkası v kk 2 A VA Ak IN ELİE SELE ELELL e