15 Ekim 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

15 Ekim 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

MASA BAŞI Uzun big muayeneden sonra doktor! pna: — Sıhhatinizin bozulmasında yaptı. 1s işin de mühim bir rolü olmuş. Se ya hemen hemen hiç yürüm! Bunuz. Az hareket ediyorgunuz. Bunun! kin bugünden itibaren sabah, akşam yürümeğe başlayınız Hergün munta- zam yürüyüşler yapınız. Bu yürürele- Fin büyük faydalarını göreceğinize eminim. Ahmed Rifkı: — Yürümek mi?... Doğru doktor. Adeta onu unuttum... Hayatım sabah- tan akşama kadar bir masa başında EçİYOR... > Ahmed Rıfkı kırk yaşında İdi, Be- kürdi. Hayatta prensibi şu idi: Atüm- kün olduğu kadar muntazam yaşa- mak, vazifesini kıl Kadar Şşaşırma- mak.. İntizamı Adeta bir hastalık ha- Yine getirmişti. Hayatın bütün zevkle- rinden uzakta kalmış, Işliden başka hiç birşey, hiç birşey onda bir ihlires ayandırmamıştı. On sekiz yaşında iken çalışmağa baş- Mamıştı, Daha henliz bıyıkları berler- ken onu hir resmi dairede, bir masa- pin başına aturtmuşlardı. İşte o gün- den itibaren Ahmed Rıfkı masaların pençesinden kendisin! bir türlü kur- tarnmamıştı. Kırk yaşına gelinceye kadar yani 22 sene boy boy, şekil şe- kil, türlü türlü masaların başinda bü- tün bir gençliğini harcamış durmuştu. Masalarla arasında Âdeta bir akraba- ak teessüs etmisti Sabahle;in saat yedide oturduğu Masadan akşamları ancak altıya doğ- ru kalkardı. Hergün tamam an bir sa- at çalıştığı masada — tabiri calzar — dizdize, dirsek dirseğe otururdu. Ve bu hal böyleer, yıltardanberi sürüp gidi- yordu. vi Bu itibarla Ahmed Rıfki şu yeryü- zürde hiç birsey ve hiç kimseye karşı masalara olduğu kadar yakınlaştığını hatırlamıyordu. Zaten hayat onun için bir masa ka- arından ibaretti. Ömrünün yirmi iki senesi orada geçmemiş miydi Yirmi iki sene hergün 11 saat devam eden büyük bir tecrübe hayaliadanı sonra şimdi Ahmed Rıfkı herkesten daha| usturublu bir tarzda masanın bâşında | otururdu. Hiç kimse bir masanin! ünde azami şeklide istirahat edecek| bir tarzda olurmasmı onun kadar be-| Geremezdi, | Doktor onun hayatını yakından bil- diği için — Artık, dedi, masa başlarından| biraz uzaklaşmanız lâzım azizim... Biraz da iş hayatının dışına çıkınız. Daha doğrusu asıl hayata giriniz, Yal-| nir kendiniz için yaşayınız. Ve bilhas-| #a yürüyünüz... Yürümek sizin için en| iyi Dâş olacaktır, Yirmi ik! sene Kucak | kucağa yaşadığınız sevgiliyi, masayı biraz ihmal ediniz canım)... Ahmed Rıfkı sıhhatine pek fazla düşkün bir adem değildi, Fakat sırf muntazam bir insan olduğu İçin dok- torun dediğini harfi harfine yapıyor» du Artık her akşam saat beşte işini paydos ediyor, masasinın gözlerini ki- Bdliyordu. Zalen son senelerde serbes mesleğe atılmış, kendi başına iş yapmağa baş- Yarıştı. Epeyce de para kazanıyordu. Karşant görüşeni yökta. Bunun için akşamları elini kolunu sa'laya sallaya yazıhanesinden, çıkı- yordu. Evi ds yamhanesi biribirinden çok uzak olmasına rağmen Ahmed Rıfkı he tramvaya, ne otobüse, ne otamabile biniyordu, Yürüyordu. Hayatında hiç bir zaman bu kadar çok yürüdüğünü, bu derece insanların, kalabalığın içine karıştığını hatırlamıyordu. o Dokto- run tavsiyesi mucibince bu yürüyüş- lerde zihnini işlerile meşgul elmemeğe çalışıyordu. Rtraflle alâkadar oluyor, dükkân camlarını, sinema ilânlarını, insanları, kadınları seyrediyordu. İşte bu gezintiler arasinda Ahmed Rıfkı ilk defa kendi kendine: «Tuhaf ş€7!.. hayatta masalardan ve onların başında okuduğum bir sürü ticaret mektuplarından başka geyler de var- Buş ha!» diyordu. Meselâ acaip kıkk- hı bir delikanlı görünce kendi kendine: «Na zamandanber) gazetelerde okudu- Bum Bob stil denilen tip herhalde bu Tefrika No. 129 süreli İk in imes f ları Ahmed Rıfkıyı mıknatis gibi çe- olacak!... İşte ceket upuzun... Pantar Tonun paçaları Muhak- kak muhakkak bu bir Bob süldir» Şimdi yirmi iki senedin yapmadığı hayatı tedkik. eder büyük bir zevk duyuyorda. Etratile meşgul olarak yapılan bu yü- rüyüşleri Ahmed Rıfkı pek tattı bulu- yordu. Artık masa başları onun zamanını #amamile dolduramıyordu. Daba doğ- rusu bundan sonra hayat onun için Yalnız masa başından Ibaret değildi. Hele her akşam ayni saatte, ayni caddede raş geldiği maviler giyinmiş, #neeelk belli, uzun boylu genç kadını tanıdıktan sonra Ahmed Rıfkı için hayatın mânası biraz daha değişti. Bazen sokakta biribirlerine ras gel- dikleri zaman, biri önde, öteki biraz arkada olmak üzere uzun uzun yürü- yorlardı, Herhalde gerç kadın da yü- rümesini pek seviyordu. Bu her akşamki karşılaşmalar, bir müddet ayn! caddede, ayn! kaldırımın üzerinde yürümek onları biribirlerile Adeta ahbap etmişti. Bir gün genç kadın yollarının Üze- rinde bulunan umumi bir bahçeye gir- di. Ahmed Rıfkı yıllardanberi bu bah- genin önünden geçer dururdu. İçeri girmek aklına gelmezdi. Lâkin o günü, o da genç kadının arkasından bahçe- ye süzüldü. Onları biribirine tanıştıaracak fırsat pek gecikmedi: Şimdi arasıra bir gazinoda, bir pas- tahanede ve gene bir masanın başın- da genç kadınla karşı karşıya oturu- yorlar, uzun urun (konuşuyorlardı. Böyle pastahanelerdek!, gaz!nolardakl masaların başında sevgilisi ile beraber otururken Abmed Rıfkı kendi kendi- ne: e kadar kaçsam masaların elin- den kurtulamıyorum... İşte gene bir masa başındayım... Fakat bu masa ba- | şı 24 sene mütemadiyen oturduğum! öteki masa başlarından ne kada?| farklı.» diyordu. Aradan birkaç ay geçti, Artık ara- larındaki macera ateşlendikçe ateş- SUBEYE DAVET İ FATİH ASKERLİK $. — Emekli yüz. | lendi. Ve nihayet Ahmed Rıfkı sevgili. si İle beraber bir masa başına daha başı Hüseyin Hüsnü Ertimin acele şu- beye müracaatı, oturdu. Fakat bu masaya bayatında ik defa oturuyordu. Nikâh memuru- nun masası... Diyorum ya masa baş- ker. Hikmet Feridan Es 00008002099930230030900906 BULMACAMIZ 12345678910 Soldan sağa ve yukarıdan aşağı 1 — Arabacı yamağı - Nakld. 2 — Ecnebiler - Eşeğin pabucu, 3 — Dil İle silmek - Nida, 4 — İnad olsun diye, 5 — Susamlı çörek İşulra eden. 6 — Kuru ayağı ile yapılan yemek - Emare, 7 — Anahtarla açılan şeyler. 8 — Lühza - Biraz istiğnalı, 9 — Şimendifer demiri - Ücreti. 10 — Meydan - Taharri eder, Geçen bulmacamızın hali Soldan sağa ve yukarıdan aşağı? 1-— Kainat, Ek, — Kırsakallı, 3 — Arsenlik, İz, 4—İse, Btasem, 5 — Nana, Erine, 8 — Aklte, Af, T — Takar, İde, 8 — Siflis, 9 — Ellen, Dişi, 10 — Kı amomesi, Esrarlı Yüzüle.. Wu Nakleden: (VA - Nü) Yanlarına aldıkları delil, onlara Kulaklarına birdenbire bir inilti bir de genç rakı (tanıştırmıştı. İçarptı. Köylü olan bu oğlan detmiş, birlikte gelmesini istemişti. Yukarda bahsi geçen mevkie yaklaştıkları vakit, genç bedevti © — İşte babamın köyül « dedi. (! Galibe heyecan içindeydi. pm delilden aldığı haber çok); m âdi: : Püler... Yanında yerlilerden a dej'an vardı. Hepsi vuruldu. Yak pız sarı saçlı ile benim (kardeşim kurtuldu. Fakat sarı saçlı da hasta” landı. Bü köye gelip sığındı> * «sarı saçlı) oGalibenin dimağı zaten teveh- (Türkü gördüm. Bizim köydedir.» |hüm içinde dediği için, Galibe ona para va-Idının feryadları olduğu için, bunu evlâ- sandı. Fakat hayır... Bir fandalığın göl gesine iki Arap yatmıştı. Bunlar kimbilir hangi meşum hastalık yaka- lamıştı. Vecalar içinde kıvrnnıp duruyorlardı. Baş uçlarında birkaç kadın çırpınıyor, yardım etmeğe çar alıyordu. Karaya çıkınca, İbrahim ellerini #— Bedevilerin tuzağına düş-| biribirine çırptı. Arapça bir şeyler haykırdı. Kulübelerden (o derhal adamlar sıktı, Etraflarını aldılar, Şeyh onla ra sualler sordu. cevaplar aldı. Ga-| libe, netice ne olacak diye merak| Nehrin üzeri“de yavaş yavaş iler. | ve heyecanla bekliyordu. Jerken hep bi cümleler zihnini ke- Nihayet, İbrahim, mütebessim bir #mirmişti. Şimdi ise, Hayrinin bulun- | halde, Galibeye döndü. ması icap eden köye vanyorlardı.| Zavallı kadın, çarpa Zavallı Kadınım heyecani tarif edik e Tu ii mez bir raddeyi bulmuştu. 4 Büyüle müşkülârla sahile çıktılar. — Evlâdımdan haber var mı? - dedi. — Hayattaymış elhamdalillâk.., | FİATLERİ KONTROL Izmirde mütemadi tedkikler yapılıyor, fakat bir türlü iş bitirilemiyor Izmirde Fiat mürakabe komisyonu şimdiye kadar hiçbir maddenin fiatini tesbit edemedi je İzmir (Akşam) — İzmir vilâyeti flat mürakabe komisyonu, şimdiye kadar yaptığı müteaddit toplantılara rağ- men hiç bir madde ve eşyanın fiatini tesbit edememiştir. Mütemadiyen ted- kikler yapılmakta, yaptırılmakta, fa- kat, kati bir karar verilip iş bitirileme- mektedir. Bü vaziyet karşısında İzmir- de manifatura, hattâ yerli derilerimiz. den yapılan ayakkabı flatlerinde yük- selişler görülmüştür. Deri, memleketi- mizde imal edildiğine göre deri fiatle- rindeki yükseliş, hayretle karşılan- maktadır. Hiş lüzum olmadığı halde, kaşar ve beyaz peynir fatlerine de ki- lo başına beşer kuruş zam yapılmmış- tır, Manmafıh, yersiz yapılan zam mü. nasebetlle alâkadarlar hakkında tah- kikat yapılmaktadır. Ticaret Vekâletinden işaret edildiğt- ne göre manifatura eyyasında ve İp- Biklerde satıcılara yüzde 8-13 nisbe- tünde gayrisafi kâr bırakılmak sureti- le fiat mürakabe komisyonlarının va- zifeleri kolaylaştırılmıştır. Vasati bir had tayini sureğile vilâyet fiat müra- kabe komisyonları kir nisbetlerini sü- ratle tesbit ederek Hn etmeli ve bu işi bitirmelidirlet, İzmir, yaş meyva ve sebze itiberile bolluk şehri sayıldığından ve İstan- buldakl gibi satışlar hAlde yapılmadığı stle, pazarların kontrolu da güç o)- uğuzdan meyva ve sebze satışları için Hat tayin cdllmemesi muvafık görül- müştür, Yangın sahasındaki metrük arsalar İzmirin yangın sahasında Rumlar- dan ve kayıp eşhastan meirük arsala- rın hazineye aldiyetinden dolayı bele- diye İla milli emlâk müdürlüğü arasm- da 1,040,090 llralık bir alacak ihtilafı mevcuttur. On dört yıldanberi devam eden bu ihtilâf, halledilmek üzeredir. Belediyenin elinde bulunan ve mühim kıtmıni sattığı bu metrük arsalar mu- kahilinda hazine emrina — yapılaci anlaşmaya göre—Yarım müyon liralik veya daba fazla bir para mukabilinde bono verilsek, bono mukabilinde bele- diye elindeki arsalardan birçoğu milli emlâk idaresine geçecek ve bu idare de, arsaları Emlâk ve Eytam bankası- na deyredecektir. Mütebak! borç, 7a- manla ödenecektir: İzmir milli emlâk idaresi işlerinin $asfiyesine oçalışılmaktadı. Yapılan tedkiklerde İnciraltı plAfı le Urla ka- zasında Paftoslu, yan! IKI şahısa ald mühim miktarda arazi bulunduğu an- laşılmıştar. Bunların iki sahibinden bi- rinin Rum veya mütegayyip eşhas ol- duğu tesbit edilmiştir. Mili emlâk ida- resl memurları, icap eden tedkiklere başlamışlardır. İzmir pamukları Muhtelif ihraç (omahaullerimizin standarize edildiği gibi pamuklarımız- da standardize edilecektir. Bu maksat- la İzmir pamuk ihracatçılar birliği ta- rafından tesbit olunan bazı osaazların, İzmir ticaret ve sanayi odası meclisin- Ge müzakere edilmesi Ticaret Vekâle- tinden şehrimizdeki alâkadarlara bil- diri tir. Tesbit edilen esaslara göre pamuklarımız, temiz kanayiçelerie ambalajlanacak, balyelerde islak pa- muk bulunmuyacak, hiç bir ecnebi madde pamuklarımıza karıştırılmıya- caktır. Ticaret odası meclisi, bu es05- lar üzerinde milaakerâlem başlamıştır. Balyelerin ambalaj feret ve daraları hakkında da bazı maddeler kabil edi- Iecektir. Bu seneki tütün rekoltesi Ege bölgesinin bu seneki koltesi 30-32 milyon kilo tahı mektedir. Mahsul, çok nefis ve nrdır, Bu söneki mahsulden Ameri- in ven İkan tülün kumpanyalarının her yıl kayıt ve kabülüne başlanmıştır. — Aman yarabbi çek şükür... — Galiba... — Haydi koşalım... Yanına gi- delim, - Bakalım... — Biraz sabredin hanımefendi... Dinleyin beni... Yerliler o gittikçe (toplanıyordu. Yabancıların etrafını kuşatmışlardı. İ Bilmedikleri bir dilden konuşuldu: ğu için merakla dinliyorlardı. Şeyh: — Bu adamlardan güç belâ bazı malümut aldım. Her nedense bize itimadamlık gösteriyor, fazla şeyler söylemiyorlar. Bilhassa fir ettikleri bir ecnebiden dolayı Başlarına bir iş açılırın diye korku-| yorlar, Zira bu gibi ahvalde mesul tatuldukları olmuş... Fakat bereket verin delilimiz buralı... O sayede bir şeyler öğrenebildim. — Allah rzasiyçin söyleyin Hayriye dair ne malâmat var? — Tarifini yaptığımız genç. ha- kikaten bu delilin anlattığı şekilde, buraya hasta düşmüş... Tamamile iyileşememiş... — Hastalığı bu kadar uzun sir miş demek... Aman yambbi... Kur- tarabilecek miyiz acaba... Fakat “İlden işine başlanmıştır. | .jcağım... Tahammülüm kalmadı. olduğu s'bi 12-15 milyon, İngiliz tca- ret birliğinin de 8 milyon kilo satın) alacakları anlaşılmaktadır. İnhizarla | rın depolarında da hiç yök deneeek| dercecde tütün kalmıştır. İnhisarlar da bu yil farla mübayaat yapacaktır. Diğer tüccarların mübayaları da fazla ol#cağı tahmin ediliyor. Bu itibarle t0- tönlerimizin iyi fatlerlo satılacağı tahmin ediliyor, Sayım hazırlığı İzmir merkezinde nüfus aayımı ha- Zırlıkları ikrnal edilmiştir. Şehir, sekiz sayım mmtakasına in sa yım, 500 kontrol memuru tayin edii- miştir. İzmir sayım hazırlıkları 6 şe- kilde yapılmış ve o kadar mükemmel bir hale getirilmiştir ki, 20 birinci teş- rinde Türkiyede en kısa zamanda İZ- mirdo sayım İşinin Ikmal edileceği kuvvelis tahmin olunmaktadır. Çifçilere tohumluk viâyetim!zda çiftçilere tevzi edilecek tohumluk buğday ihtiyacı 1497 ton olarak tesbit edilmiştir. Ziraat Vekâ- letinden tahsis emri istenmiştir. VE- âyet Ziraat müdürlüğü tohumluk buğdayları tesbit ederek Ziraat ban- f kazı İzmir şubesi müdürlüğünü hs- berdar etmiş, tohumlüklar mübayaa İ edilmiştir. Yatak arasındaki çifte ateş aldı, bir kız yaralandı İzmir (Akşam) — Torbalı kazasının Kayas köyü elvarında bir yörük çadı- rında oturan Hasan Kızı 20 yaşında E:İf; yataklar üzerinden bir örtü alır- ken yatakların arasında bulunan dolu av tüfeği ataş almış, çıkan saçmalar ve mermi, kadının göğsüne dolmuş, ağır yaralamıştır. Hayatı tehi'ikede gö- rülen Kadın İzmir memleket hasta- nesine kaldırılmıştır. İzmirde ri yandı, hastanede öldü İzmir (Akşam) — Alsancak gar şefi B. Şüzrü Akdoğanın baş yaşındaki kım Akay Akdoğan, mutfekta yanân gazocağının pombasını kurcalarken cenk üzerinda kaynayan dolma fen- teresi üzerine dökülmüş, vücudü haş- lanan yavru yere düşmüş, gatocağı- nın alevlerinden ensesi ve kulakları yanarak ağır surette yaralanmış ve) hastaneda tedavi altına alınmışsa da bir gün yaşadıktan sonra ölmüştür. Adliyece tahkikata devam ediliyor. iB. Abdürrahman Naci İ bir teberrüü | Seas (Akşam) -— Değsrli me- |busumuz Abdürrahman Naci De- mirağ yapılmakta olan bir mektebin İbiran evvel ikmal edilmesi için 200 lira teberrüde bulunmuş köylü ta İrafından bu teberrü derin bir se vinçle karşılanmıştır. | —e— !'Edirnedeki talebe yurdu maarif cemiyetine geçti Edirne (Akşam ) — Şehrimizde- ki Trakya kız ve erkek talebe yürd- larının Türk Maarif Cemiyetine dev- tedileceğini evvelce . bildirmiştim. | Bu iş için şehrimize gelen Urfa| mebusu Refet tarafından yapilan! verdiğin- her iki yurdun devir've teslim| fineelemeler müspet neti i Yurdlara yeni dere yılı için talebe İnereds?... Bulsak... İ — Birde garip macera. | Ne? — Hani şurada vecalar içinde| Tefrika No. 10$ Bu hâriften öc alamadım diye 'Yakalandığına pek mem- yıl önceydi. Gene böyle Akdenizde kor- san peşinde koşuyorduk. Bir goce yo- Tamuzun Üstünde, parçalanmış bir kü. çük yelkenliye rasladık, Hava oldukça sorti. Uzaktan bizi gören kazazedeler imdad ğa Forsalara derhal küreklerini an kaldırmalarını emrederek, kü- çük yelkeniinin yanına yaklaştık. Tek- nenin içinde neler görsek beğenirsin? Bir sürü insan kafası... Kesilmiş kol- lar, bacaklar... Oyulmuş gözler.. İçi boşalmış kafatasları, Hasılı tüyleri pertmek ve insana dehşet vermek Için ne tasavvur edersen hepsi orada, Bun- ları görünce şaşırdık... İçlerinde sağ kalan gemlellerden birine sorduk: #Bu ne hal? Bu cinayetleri iin işledi”, ize ağlayarak : eParmaksız Yuyan..» diye cevap veren gemiciyi yanımıza Almıştır. Gemide birkaç yaralı ve he- nüz ölmemiş kimseler de vardı. Onla» ri da alarak, Parmaxzız Yuvanı kova- lamağa koyulduk, Yuvan o gün, Arşi- pelden Tilosa giden bu yelkenliyi çe- virerek içindeki mallari çalmış ve yol- culardan on yedi kişiyi öldürmüştü 'Tayfalardan da ancak IXl Kişi sağ kal- dı, öteki kurtardıklarımızda yolda öldüler. Bu herifin yaptığı cinayetler; #aymakla tükenmez. Onu nasıl ela ge- çirdiğinize şaşıyorum, Hamza rels! O, kolay kolay ele avuca sığar bir mah- lâk değildi. Ben onu üş kere tuzağa düşürzmüşken, gens yakalıyamadım.. Elimden kaçtı melün, — Bu bir tesadüf eseridir, yaşam! Bize onu Tilos meyHanelerinde rakka- selik yapan bir kadın haber verdi, Ye- Eni öğrenerek, bir gece baskın yaptık ve yakaladık. — Allah razı olsun 9 kadından, Ba- ri memnun ettiniz mi kendisini?... — İstanbula gelmek istemişti. Ben de: «Yuvanı bize yakalatabilirsen, 48- ni İstanbula götürürüm!» demiştim Bu işte Âşık Garibin de yardımı vardı, Târa, pusuyu kurdu. Bu suretle Yuva nı ele geçirdik. — Bu kadın nerde gimdi? — İstanbula geldi. Şimdilik evde oturuyor. Rodosta başına bir za geldi: Gemide bir gece kendisin! bi- çakla yaralamışlardı. Bu !şi yapanı bi? türlü bulamadım. — Rezalet be! Bize bu kadar yarar- hk gösteren bir kadına nasıl el uzatı- nr? — Elendimiz, mesele şudur: Târa Aşik Garibi seviyormuş. Zaten bize Parmaksız Yuvanı da orun hatırı için yakalattı, Fakat, bizim levendler Âşık Garibi kıskanmağa başladı! Ben de Garible bu kadının fe tim, Garib bundan müteessir olarak bir gece Türayı vurmuş. Ben buna bir türlü İnanmamakla beraber, Yaj izim tahkikat bunu doğruladığı için, kondi- 3in) yolda hapsetmeğe mecbur oldum, Şimdi her üçü için de emrinizi bekii. yorum. İlk önca Yuvanın işini bitire- lima, çünkü kendisinden öc almak ista. yen denizilerimiz — eğer bu Iş uzar- sa — onu dişlerile parçalayacaklar, — Ya ötektler,. Onlar ne olacak? — Burada her iş meydana çikar, devletim? Târa, yolda baygın bir hal- da yatıyordu, kendisini vuranı bir tür. Yi gösteremedi. Şimdi ayıldı: — Beni vuran görürsem tanırım, diyor. — Şu halde Âşık Garibin bir suçu yok demektir. Çünkü, onların birbiri le seviştiğini söyliyen sensin. Târa mademki vuranı görürse #anıyacak- mış.. Bu, Ayk Garib'den başka biri olsa gerektir. — Kendisi de Âşık Garibin bu işi yapamıyacağını söylüyor, devletiim! Fakat, ben inanamıyorum onun &ög- lerine. Çünkü, bu kadın, Garibi deli- eesine seviyor. Barbaros olurduğu yerden kiddefle kalktı: — Ben seni bu dereca İnsafsız ve sörgüsüz bir adam tarımazdım, Ham- ediyorsunuz. Zira sizi birdenbire gi rürse fcna olur... Aylardanberi traplarla, hummalarla kıavrandığını unutmayın... Sizi karşısında ür sını kese Jsabalıyorda, Çocuklara ŞIK GARİP | Yazan: İSKENDER FAHREDDİN ta relsi Yuan gibi biz haydudun bi” zim elimize geçmesinde yardımı d©“ kunan böyle bir çifti derhal birbiri” ne kavuşturmalıydın! e e e meni İl teşebbüs ettim... Sizin dediğiniz j lerentlere: «Bu kadın, Âşık Garibin naslibidir..» dedim! Ve ona vermek W* tedim. Fakat Garib, memleketindeki sergilisini Weri sürerek kabul etmedi, Benim de seferde böyle işlerle uğraf” mağa vaktim yoktu. Her ikisini kodese attım. Barbaros o gün Âşık Garibi atfede* rek: — Bu kadın onun hakkıdır, doğ ki eeyi sana haher veririm. “ kim boğdurdu? Kanüni Süleyman, Irak seferinde döndüğü zaman, vezirlâzamın düş manları, padişaha koştular: — Şövketlim! Vezirlâzam İbrahim paşayı Anadolu ıslahatına memur bü” yurdunüz amma, o, kendisine: «Sul fa, beylere: tur. Hakiki sultan benim» diyerek herkesi kendi önünde eğilmeğe ms6* bur etmiş, Dediler. Eğer bunu püdişaha Dİ kişi söylemiş olsaydı, Kanuni Sileğ man ehemmiyet vermiyecekti. Fakal Irak seferinden döner dönmez, kendir sinl tebrike gelen birçok vezirler ay“ nl sözü söyleyince, Süleymanın tepesi atmıştı. Kibir ve azameile çok kimseleri | kırmış ola: İbrahim paşa, Kansi Büleymana itaatte kusur etmediği gi“ bi, her aldığı işi de muyaffakıycti# başarmiş bir adamdı. Böyle olmasın& rağmen, Süleyman kendisinden şüp” heye düşerek, .bir gece hemşiresid# sezdirmeden damadını idama karaf vermişti, Cellâd Kara Halli © gece urgan yağlamış. “padişahtan işaret bekle yordu. Zaten o gün saraya gelen yeniçsfi ağası ie böcekbaşı da padişaha: — Şevketilm, dediler, bir daha elhetine İbrahim paşayı göndermeji” nis. Çünkü orada, efendimizden 4” yade İbrahim paşaya bağlanmışlaı Kendisine: «Sultan. diye hitap edi” İ yorlar, |, Süleyman, hidâstinden ns yapacan İ ğını bilmiyordu. . Kerdisins en güvendiği bir adam, yalnız padişal"” Isra mahsus olanı bir sıfatı nasıl Kule lanabillir ve bu ünvandan nasıl, A cesaretle hoğlanabilirdi O devrin nüktedan meşahirindei Budin defterdan Halli efendinin bf | gün padişaha: «— Maiyetinizdeki insanlara fazl pılan| yüz vermeyiniz, şevketilmi Büyükl?” rin şımarması, çocuklarınkinden “da” ha tehlikeli olura Demesi meğer boş ve mânasz Dİ söz değildi. Helil efendi zeki, kurnaz bir ağ4 dı. Demek ki, bu tehlikeyi o herko” ten, hatsi padişahtan çok önce #9#” miti, Kanun! Süleyman o göce Sokoll$ Mebmed paşayı saraya davet etm” istemişse de, biraz sonra bu fikrindiğ Tazgcçmizti. Padişah, cellhda bir türlü: «Haydi işini görlu emrini veremiyordu. KAF Halil, yamağile beraber, padişah. odası önünde bekliyordu. Büleyman bir arelık, o günlerdi sarayda yatıp kalkan Nişancı Mehmeof Çelebiyi şağırttı. Mehmed Çelebi, d#” mad İbrahim pâşanin samimi ahbi larındandı; İbrahim paşa en mahrf fikirlerini Biehrmed Çelebiye açmak çekinmezdi. ; Kanun! Süleyman, Mehmed Çelesi ye sordu: E. — İbrahlım paşanın sarkta sajtsöl olacağını söylüyorlar. doğru mu” (Arkası var) | zülümtü” yordu. Gözleri yaşlarla o doluyd” Güzelliği ve hüznü Arap rına tesir etmiş olacak ki onlar İ? kıvranan iki Arap gördük ya... On- İgörmez bakalım bu kadar heyeca| Galibeye gülümsediler. l 'ar oğlunuz için öyle kıvranıyorlar- İSözde onun hastalığını üzerlerine almışlar... Onlar iyileştirilir oğlur! nuz da şifa bulacakrmış — Aman Allahım... Hayricik ne- İrelerde, ne şerait altımda... Hızır gi bi yetiştik galiba... Fakat nerede acaba?... Onun yanına bir an evvel İgitmeyi istiyorum... — Nerede bulunduğunu henüz | Sğerenemedik.... i — Şeyh elendi... Kurum... Hay- İdi şı kulübeleri birer birer arayı- İniz... Yokan ben aramağa Başlıya- ! İleri doğru atılacaktı. İ — Börle bir ihtiyatsızlık oğlunu zun İslâketine sebep olur... Dikket edin. | Kadın olduğu yerde çivilendi, | — Ne demek istiyorsunuz? « di- ye sordu. i —W : Bu öözleri söylerken, Wizlü tehlikeye mahküm | kadınlara işaretlerle de na kalbi tahammül eder mi?... İkin- <i tehlike de, bu Arapların kulü! beletine zorla girerek onları kızdır maktır... Oğlunuz böylelikle onların nazarında misafir olmaktan çıka- cak, başlarına belâ getiren bir düş- man halini alacaktır... Onu hemen öldürmenin yolunu ararlar... Onun için rica ederim hanımefendi hisle- rinize hökim olun. Benim tavsiye- lerimi dinleyin... Buna «öz veriyor sunuz, değil mi? — Peki şeyh efendi... Ne derse- NİZ onu yapacağım... Arap kadınlarından ikisinin ken- disine büyük bir merakla, azıcık da takdirle baktıklarını gördü. Bu ka- dınların omuzlarında iki küçük ço- cuk vardı. Galibe, şeyh efendiyet — Bunlara söyleyin... Ben de onlar gibi anneyim... Evlâdımı arr yorum... Şayet bunu : Bğrenirlerse bana acirlar, anlatmağa meramını | Köyün reisi şöyle dedir İçlerinden biri, omuzundan çor” Jöunu aldı. Bu çıplak münimini vi cudü, ennelik o gururile Galiba” uzattı, era Bu sirada, şeyh arapça oler# mesele i anlatıyordu. Çok geçi den, ağızdan ağıza, bu kadınım oğ” lunu aramak için uzak memleki den buraya geldiği şayi oldu. Kö yün rebi de meseleyi duy” | Uzaktaki kulübesinden çıktı — Ehlen ve sehlen... - diye 79 bancılara yaklaştı. Birdenbire herkes bir hayret “İİ memnuniyet feryadı kopardı. Galibe: — Ne oldu? “diye sordu. Şeyh, izahat aldıktan sonra Y me etti; — Otlar üzerindeki iki harts #75 ğa kalktı. Ba, hakiki hastanın olacağına alâmetmiş... Kör buna seviniyor. : (Arkası yaf) re yay mer aş “

Bu sayıdan diğer sayfalar: