Harpten biraz evvel ni e bir arkadaşım bana şu anlattı: — Avrupadan İstanbula trenle Gönüyor- dum. Vakia heniz harp başlamış değildi. Fakat ortada bir sürü, karma karışık siya» si dedikodular dolaşıp duruyordu. Hudutlar- da kontrol artmıştı. Bizim trende birinci mevki vagonların- dan birinde herkesin dikkatin! üzerine çe- ken uzun boylu, esmerce, düz siyah saçlı, gayet saratkârane bir tarzda boyanmış çok güzel, çok şık bir kadın vardı. Yapayalnız seyahat ediyordu. Bütün erkek yolcular ona, luğu için yataklı vagonda O vakitler pek yakın- 1 duyan birçok kim- gibi Avrupadan uzakla- ımandaki yolcuların hepsi ndan, yasaklı vagonda yer bulamadıklarından şikâyet ediyorlardı. O zamana kadar hiç söze karışmayan esmer » dayamış, rdum. Hakikati . ik tuhaf birşey dikkatim m kompartımanın urun burunlu, fa- n çenesine kadar uza- tavırlı | bizim SMEr kadına doğ- ru dik dik bakıyordu. Bir aralık kadın da onu gördü. Ve kıpkırmızı oldu. Hemen ba- tarafa çevirdi. «Bunda bir 1$ var amma, Bim zaman saatin kaç ol- duğunu hatırlamıyorum. Bi aralik müthiş bir gü uyandım, Kompartimandan sesler geliyordu. Bizim vagonun kondük- diyordu, ne olabilir?... Bir adan kaybölür?... Merakla yanımdakine sordum: — Kuzum kim kaybolmuş?. “Yol arkadaşım bana izahat verdi: — Hani esmer, uzun boylu, güzel kadın yok mu?.. İşte o... Bütün treni tâ Jokamo- tife kadar aramışlar... Yok, yok, yok... Bizim kompartımanın önü bir anda ka- labalıklaşmıştı. Herkes birşey söylüyordu: — işin garib tarafı genç kadın sünü de oturduğu kanapede bırakmış... Ne oldu buna? — Trenden düşmesin?... — Belki de... Hattâ belki deği muhak- Fak. — Lâkin ne esrarengiz kadındı 0.. — Sakın casus olmasın... Tevekkeli değil bağen koridorda bir erkek gölgesi beliriyor- dn, O zaman esmer kadın renkten renge giriyor, ne yapacağını şaşırıyordu. Muhak- kak casustur. İhtimal yakalanacağını sn- — Atlarken düşmüş ve ölmüştür. Trende alelâde bir adam ortadan kaybol- telişa düşmlye- bir kadın birden x merak, bir he- yecan uyanmıştı. — Sakın ara istasyonlardan birinde in» — Ne de güzel bir kadındır. — Trende nasl düştü acaba. Biz böyle yataklı vagon koridorundan ilerlerken bie kompartımanın kapısı açıldı. ompartıman... Ve aranılan Ka dan göründü. Pire onu sösterdi ler, Kadın mahcup ve şaşkındı. Sbaradan mesele anlaşıldı. Möğer bu gü- zel kadının eski, boşandığı kocası trende İliş. Karı koca uzun müddet ayrı yaşadıktan sonra irenda karşılaşmışlar. Gece geç vakli bir aralık koridorda biribirlerile konuşmuş- lar, anlaşmışlar... Tekrar hayatlarını birleg» tirmeğe karar vermişler. Hattâ uzun müd- nberi takmadıkları halde yanlarında rı yüzüklerini bile parmaklarına » Kadının yatağı olmadığı için erkek onu kendi yataklı kompartımanına gö Koridorda gördüğümüz uzun burunlu es- a tavırlı erkek meğer kadının eski Hikmet Feridun Es Nişantaşında Karakol karşısında uu İŞİK LİSESİ un (Eski Feyziye) ANA — İLK — ORTA —LİSE (Kız - Erkek) 1 — Türkiyenin en eski hususi Lisesidir. Lisan tedrisatına ilk sınıflardan başlanır ve çok ekemmiyet verilir, Kayıt için her gün müracaat olunabilir. Tarifname isteyiniz. Telefon: 80879. Eski talebenin 15 Eylüle kadar kayıtlarını yenilemesi lâzımdır. Cenubi Amerika Hava Postaları Her perşembe, RIO DE JANETRO için Romadan hareket eder ve bütün Şimali ve Cenubi Amerika için CONDOR ve PAN - AMERICAN AIRWAYS servislerle BREZİLYA'da irtibatı vardır. Line Aeree Transcontinentali İTALİANE S. A, ROME İSTİKLÂL LİSESİ MÜDÜRLÜĞÜNDEN 1 — İlk, Orta ve Lise kısımlarına yatılı veya yatısız kız ve erkek talebe kaydına başlanmıştır. ? — Eski Talebe Eylül'ün On beşinci gününe kadar gerek mektupla, gerek mektebe başvurarak kaydını yenilemelidir. Eski Talebenin Eylülün On beşinden sonra yapacakları müracant kabul edilmiye- cektir. 3 — İstiyenlere mektebin kayıt şartlarını bildiren tarifname gönderilir. Adres; Günlük Borsa 23 Ağustos 1M0 Cuma LK. ” 150 1688 Türk borcu 1, TL. EL 1945 » 1998 ikramiyeli 105 » 1993 ikramiyeli Ergani ABC. 1947 7 1894 Sıvas.Brrurum DYO 1986 » 1934 Sıvas-Erzurum 2-6 19.08 » 2 1492 Hazine hönpini 58.50 ». 188 > S0— Anadolu demiryolu tahil AL 3180 Anadolu demiryolu tahvili YOL 4630 Anadolu demiryotu mümessil senet 3480 'T. Cümhuriyet Merkez banka 102. “Türkiye İş bankası (nama muharrer) 845 Türkiye İş bankası (hamile et) o 875 Türkiye İş bankası müessis hizsesi (70— Anadolu demiryolu şirketi (< 60) (2150 Anadolu demiryolu şirketi (96 100) © 35.— Eskihisar çimento şirketi Kredi Fonsiye 1908 , > 11 , » Amorti » » o Kupon Türk altını (Reşsd) Külçe altını 24 Ayar bir gramı Atina üzerine 100 Drahmi Sofya üzerine 109 Leva erine 100 Dinar rine 190 Kura — ANKARA RADYOSU A ağustos cumartesi öğle ve akşam, 145 Türk müzigi (PL), Türk müziği (PL), Arjantin tango- ranss (Pİ), 18,60 ürk müzigi, 19,45 Ha- i, 2030 Günün me- BULMACAMIZ Ri e ay Soldan sağa ve yukarıdan aşağı: 1 — Çok büyük - Kamer 3 — Nevm - Kadın şef, 3 — Cereyan - Ün. 4 — Tersi ipekli meşlahtar. — Bir nevi tiyatro temail, 8 — Çanakkale boğazı civarında bir mevki. 7 —'Tersi masseğ demektir - Kanadı var, & — Bir işle meşgul etmek. 9 — Sinirler - Piâvla çorbanın ortası, 19 — Müceddet « Sıkıntı veren, Geçen bulmacamızın balli Yukarıdan aşağı ve soldan sağa: 1 — Amele, İade, 7 — Meraketmek, 3 — Erimek, Ari, 4 — Lâmiyap, En, 6 — Ekey, İk, 4 — Ekalliyet, 7 — 14, İlina, 8 — Ama, # — Derekenan, 10 — Ekin, Tarim, Beyoğlu Hülkevinden; 30 Ağustos Zafer bayramı münasebetile Evimizde yapılarak merasim proğramı: İ — 30/B/D40 cuma günü saat 1740 da Tepebaşındaki merkez binamızda: 0) İStiKLAl marşı, b) Zafer hakkında nutuk. €) Konser (Ev korosu tarafından), 2 — 30/8/0940 cuma günü saat 2030 da Beyoğlunda Nursiya sokağında Parti bina- sındaki temali salonunda: A) Zafer hakkında konuşma, : İstiklâl 24 Ağustos 1940 ÂŞIK GARİP Tefrika: No. 56 Diye söyleniyordu. Eski ve tecrübeli biy denişci olan Mahmud bu sözleri Âşık Ga» ribe duyurmak için söylemişti, Garib bunu anladı, sustu, Fakat, öteki denizciler Mah- mudun ne demek İstediğin! anlamıyorlar ve hayretle biribirlerine bakışarak: — Donanmanın no kadar tanınmış uğur- suzları varsa, hepsi içimizdedir. Sen ne söy lüyorsun, Mahmud dayı? Bu, uğur işi de- Bil, Bia, cesarelimize güvenerek yola çik- tık, Meyhanedeki haydudlar bizim keskin palalarımızdan başka birşeyden korkarlağı mi sanıyorsun? mud, Âşık Garibe yân görle ba- n mo dersin bu Iş9, Resul? — Ben da arkadaşlarım gibi, kılcıma gü- veniyorum, nud dayı! Bu haydulları keskin kılış darbesinden başka birşey yıl* dıramaz. ma... Hiç olmazsa ufak , Bir damla kan ukit- yapıl an dövüş dörüş müdür? Ben izde çök talihli birinin bulun- m, Acaba, Allahın o talihli ku ağam! Birincisini — tecrübesiz. ındım. Fakat, şimdi gözüm açıl yi em paşanın eski bak .“Panır misiniz siz onu? — Tanımaz müyım o kahpay!?! Bu sefer d3 yolunu bulmuş, Hamza reisin kuyruğu” na takılarak, bizimle beraber yola çıkmış, iler bayretie biribirlerine bakıştı- lar. Resul — hal bulmuş bir miğribi gibi sevinçle sordu Hangi gemide olduğunu biliyor musun, ud dayı? Bilmez miyim? Salih reisin kadırga sında... Haliçten kalktığımız günden biş gece cvrel Azapkapısında dolaşırken göre müştüm, Nereye gittiğini sordum. Salih re» nisinde çalıştığını söyledi. Ben Sali nı yerinde olsaydım, o sersoriyi grmiye dım. — Çok alçak bir adammış 0, Mahmud dayı! Beni sarhoş ederek, belimdeki kemeri çaldı. — Yeniçeri ağasına, yahud ases başıya şikâyet etmedin mi? — Şahldim yok ki, İnkâr ediyordu. Nasıl şikâyet edebilirdim? Aşık Garib boynunu büktü, Yaraş yavaş yürüyorlardı. Dümençi Mahmud, Âşık Geri- be çok acımışta; — Sen merak etme, oğul! dedi - Ben önün burnundan getiririm, Denizeilerin bir kımı önden, bir kısmı arkadan gidiyordu. Dümeneci Mahmud, Re- sul Ne konuşurken, birdenbire yüksekçe bis kayanın arkasından çekirge gibi fırlayan zayıf fakat çevik bir adalı korsan, elin- deki bıçağını sa'layarak Mahmudun üze rine saldırdı. Âşık Garib bu ıssız kayalıklardan geçer- ken sik sik etrafına bakını; onün İçine doğmuş gibi, arka — Şuradan çabuk geçsek... Diye birkaç defa Ikaz etmişti. Dümenci Mahmud birdenbire kımıldaya- mamıştı... Arkaya çekilecek yer yoktu, bir uçurumun önünde duruyordu, Kahpe düş- man onu gafli avlamıştı. Fakat, Âşık Garib tehlikeyi görünce, bastığı yerde sımsıkı du. du ve belindeki palasını şimşek süratile çe- kerek, korsanın başına indirdi. Haydudun başı bir anda gövdesinden ayrılarak, kır- muzı suları damlayan kesik bir karpuz gi- bi kayaların arasına güni Barı Mah- mud birdenbire şaşırmıştı. Aşık Garib bu işl na kadar da çabuk vene büyük bir ce- saretle yapmışlı ya. Mahmud derhal kendini topladı ve ayak- larının dibine düşen baydudun başsız gör- Yazan: İSKENDER FAHREDDİN desinden kanlar fışkırdığını görünce, geni bir nefes aldı Sonra, yavaş yavaş başi Âşık Garibo çevirerek gülümsedi: — Beni ölümden kurtardın, Resul) Seni bu kadar cesur ve atik bir adam olduğunü bilmiyordum. Bu sırada arkadan ve önden koşuşan dö” nizciler de imdada yetişmişlerdi. Mahmudun arkadaşları yerdeki kesik gi” deyi görünce birbirlerine bakışarak: — Bu adam kimdi?... Onu kim vurdu?- Dize sormüğa başladılar. Sarı Mahmud iyiliği takdir eden, unulciM* yan eski bir denizciydi. Beklenmeyen zamanda başına konan ecel kuşunu bir ves ruşta yere seren ve kendisini bu sureti ölümdün kurtaran Âşık Garibin boynuna sarılarak — Gel oğul, dedi, alnından öpeyim! Kah be adalı bize pusu kurmuş da haberimiz yok. Eğer vaktinde şmeseydin, hayduğ beni kendi düştüğü yere düşürecekti. ibin bu yararlığı Türk denizci ulmaz bir kahramanlık 'p “diyorlar. Adaya ette anlamışlardı dan ". yemlerini a nt otamiyscek. ye di Jardı, Orada birk; ki, Parmaksız Yav saklanmıştır. arak yürüyor” rılmıyorlardı. pri Iki denizci yavaş yavağ rele ne def ix olsaydık, ayrıl işi yapacaktık. — Bu texadüf keşka bizden birine raslâsf ve bakmadığımız aptal ği — Hakkı değil mi? Sen de olsan, anlatır” dın! — Ban mi? Eski savaşlarda sazwaz adamı İl başlarını yer» düşüren benim gibi bir denli kurdu, bir Tios faresini öldürmekle mi öv neçek?! — Bu, onun, palasını ilk defa kınından sıyırışıdır sanırım. Örünse de hakkıdır. ÇOğ görmiyelim. Rasul hem cesur, hem gevimi bir delikanlıdır. Sen de onun kemerine göz diktir ga” Uba? — Ne çabuk da anladın ya! Biz, kazan” dığımızı meyhanelerde yiyen Insanlari Onun gibi sersemleri de kemerlerin! doi” durup sevgililerine caka yapmak için yi” şarlar, — Kemeri boşmuş diyorlar, : — Doldurmuş amma, bahçıvan Hüseyin? çarptırmış. — Ne dedin? Şu bizim Rüstem paşanıf bahçıranına mı?... — Öyle ya. Bu işlerde onun ne kadar gö” â açık bir adam olduğunu ben bilirim. — Kemeri dolu mu Imiş? — Hem da ağzına kadar. — Nereden biriktirmiş bu kadar parayı? — Halepte. — Doğrudur. Halebe gidenler hep keme” lerini doldurup dönüyorlar. — Fakat, Âşık Garib için Halepla yeni nin yahut İstanbul ile Tebrizin farkı yok O #azına sarılınca, etrafına yüzlerce dn“ il lsyici topluyor. Arkası yaf) Esrarlı Tefrika: No. 77 efendi şayed buraya gelirse işim olduğunu söyle... Yarış yerine gidip beni orada beklesin... — Başüstüne... Misafiri Alayım, efendim? , Ev aahibi: v — Hayır... — dedi, -— Onun yanina ben gideceğim! buraya mı L ir masanın başında ayakta dus ruyordu. Oradaki bir fotograf albümü. nü tedkik ediyordu. İçi kadın fotograf İarile dolu bir albüm. Küçük, fakat zarif bir garsoniyerdi bu: Tasi... Ayaspaşanın güzel binalarından birindeydi... Şurada burada biblolar, kadınlardan alınmış hatıralar vardı... Ev sahibinin aklının fikrinin nelerle meş- gul olduğu bunlara bakınca anlaşılı" yordu. Raifin şimdi karıştırmakta olduğu al- bümün hovardalar âleminde şöhreti i şehrimizin çapkınları: Ce Yüzük Eline geçmiş ve en fazla gururunu okza- yan kadınları burada tasnif etmişti, Za- rif, yahut güzel pek çok Havva kızları burada dikkati celbediyordu. Bazları da, ne şık, ne güzel olduklarından, ma yolar içinde, vücudlerinin cazip cihet lerini teşhir etmişler, bu eri albüm- de yer alabilmişlerdi. Daha — Tesimm- leri de ihtiva ettiği için bu lüks vetâmiz albüm, gizli bir yerde akla mağı icap ettriyordu amma, Cemil — bele apartımanında — böyle kaygu- ları olmadığı için malını ortaya koy. müşter, İşte Cemil içeri girdiği vakit, Ralf Ba meşhur albümle meşguldü, Fakat Sar- şe hoşlanmışa benzemiyordu. Bilâ- ji O derece bilâkis ki, Cemil içeri gizip de misafirini karşıladığı vakit, Ralfis gözlerinden kıvılcımlar saçıldığını, gördü, Sarıvasıf paşazade, odaya girerlinni ı bir . lin üzerine yürüdü. Delikanlı sarard. o Fakat kollarını göğsünde çaprazlayarak durdu. Hasmır na müthiş bir nazarla baktı. — Beni bir tuzağa mı düşürüyorsu- muz? - diye haykırdı. Bu kolunu göğsünde çaprazlayışı, bu vakur meydan okuyuşu, elinde bastonu olan adama vurmak cesaretini vermedi. Raif, bastonunu yere attı. Hayır... Böyle mahalle beyi gibi kavga edemezdi... Külhanbeylik ona yakışmazdı. Cemil, sükünetler — Delirdiniz mi, beyefendi?... oluyorsunuz? - diye sordu, Raif, cevap vermedi. Masaya yaklaştı. Albümden bir fotograf çekip yırttı. — Bu şahsa nid bütün resimleri bana iade edeceksinir... Filimlerile beraber... O derece hiddetli idi ki sapır sapır titriyordu. Cemil gülümsüyordu. Küstah ve sakin bir hali vardı. — Niçin?... — dedi — Bu resim, metreşime aiddir... Bedriye Yelkenli. Ne hakla karışıyorsunuz?... Hayatta her istediğim şeyi yapmak hürriyetine malik değil miyim? Ne benzediğini bilmiyor musunuz?... Hem üstelik Bedriyeyi ona benzesin diye hu- sust bir şekilde giydirmişsiniz... Saçları- ıda biraz koyuya Oboyatmışsınız... Bunları anlamıyor muyum? Ve ansızın kendini tutamıyarak: — Kizim... Kızım... Bu menhus he- rifin albümünde,., Açık saçık kadınlar arasını Kaldırıp albümü odanın bir tarafına fırlattı. Koca defter, köşedeki bir vazo- ya çarptı. Sevr'in kırılmasına sebebiyet verdi. Cemil, hâlâ soğukkanlı ve müstehzi: — Beyefendi... Metreslerimden bi- ri kızınıza bu derece benzediği için tecasif ederim... Kendi noktamdan de- gil, sizin noktanızdan... Raifin gözlerinde şimşekler çakıyor- du. Dişleri gıcırdıyordu. Bu adami ne büyük bir zevkle öldürebilirdi Fakat kabil mi)... «— Ben size başka usulde ceza vi menin yolunu bulurum...> dedi. Dudakları titriyordu. Cemil Elinizden geleni — dedi. — Fakat her şeyden evvel ziyaretinizin sebebini anlatabilir misiniz? iyor muydunuz? Raif: — Hayır « dedi, Büyük bis irade gayreti sarfediyori nefsine hâkim olmağa çalışıyordu. — Hayır... — diye devam etti. yp Fakat resmini albümünüzden aldığım i#* in sebebini teşkil eder. | Elinde fotografı sallıyordu. 7 Cemi, istihza ile sordu: b — Masume hanım meselesi mi? ş — Sarvasıfların kızı ile sizin gibi herifin hiç bir alâkası olamaz... Bedrif# © Yelkenli meselesi ; Delikanlı meydan okudu: : «Herifş tabirini kullanmakta | maksadınız kavga çıkarmak için mit $ dir)... Ben, elinizde baston varken bil# döğüşmekten çekinmedim... ğ Raif: ş «— Bu oğlan acaba urmduğumdan 4” ha mı cesur?...> diye düşündü. Demin bir an soğukkanlılığını kaybet” enişti. Bu da hayatında başına gelen m” dir vakalardandı. Kendini topladı: | 5 — Her şeyden evvel Bedriye Yal kenli sneselesini halledip edemiyet mizi anlıyalımı.. Cemil kaşlarım çattır — Peki amma, bu işle sizin