Tavlanın kütusunu pul şakıttıları ara- sında, kapattılar. Birer sigüre daha yaktı- lar. Öteden beriden konuşmağaı, başladılar, Tanıdıklarından biri bu ay içinde oğlunu evlendiriyordu. Bir müddet bundan bahset- tiler. Sonra her bir! nasıl evlendiklerini bi- ribirlerine anlatmağa başladılar. Hamdi, arkadaşlarının anlattıklarını din- İedikten sonra gülümsedi — En tuhafı benim evlenmemdi. ben bir horoz yüzünden evlendim. Arkadaşldrı Hamdiye mer le baktılar. Biri ona iri — Amma yaptın Hamdi tekrarladı: , belki size garip gelecek am- ma ben bir horoz yüzünden evlendim... Ba- in tam ölüz dene evvel tün zevkim, eğlencem bu idi, Babam benim bu halimi iftiharla seyrediyor ara sira Tabii, Kimin oğlu o... Elbet- çekecek! n memnun gülümsüyordu. ân İstanbul hor mey- dan okuyan kırmızı ibikli bir pehlivanımız vardı, Bu dehşetli kavgacı, kuvvetli horozun ismi «Beyaz pehi: «di. Çünkü tüyleri bembeyazdı. O zamanlar Beyaz pahlivanın şöhreti bütün dilinde < tiyarlayan habamila Bek) sergi horez öne İstanbulda semt semt dolaştırıyor, onu en tehlikeli rakipterile karşılaştırıyorduk. Lü- kin Beyaz pehlivan her yerde bizim yüzü. kiplerini kan revan çinde kaçırıyordu, Hattâ horoz dövüşü me- gayet zengin bir Miurlı bizim Beyaz ivanı satin almak içla babama küli- şi. Lâkin zavallı ihtiyar baba olduğu halde bu tel i Beyaz pehlivan her dövüşe man biz, baba oğul büyük bir çiriyorduk, Pehliv Babam hayata gözlerini kapayıncaya ka- dar Beyaz pehlivan kendisini utandırmadı. Her yerden zaferle çıktı. Lâkin babamın ölümünden sonra zavallı pehlivanımız ya- vaş yavaş düşmeğe başladı. Recee biçare hayvan artık ordu. Üstelik hi toslâr arasında genç pe ye bizim «Beyaz pehliransa yaman ra- ipler çıkıyordu. Babamın ölümünden bir bala sonra idi. Edirnekapı dışında bir kah» vede Beyaz pehlivanı dövüştüreçektik. Hay- vanın karşısına kiremid cöğginde, genç, çes k öroz çikardılar. Biz klıyacağını sanıyorduk. Lâkin kavga ıktan biraz sonra “zavalı «Beyaz »ın Dele müşkül vaziyete ynam re hayvan Kaalar içinde, bile halde ve hayıunda ilk defa ol rakibinin öntünden kaçtı Bu İstanbuldaki horoz dövüşü meraklıları arasında bir hâ- dise oldu, Ben çok üzülmüştüm amma ken- dimi teselli edecek bir cihet buluyordum. «İyi ki gayallı babacığun Beyaz pehliranın bu halini görmedi. Yeksa'yüreğine İnerdie diyordum. Beyaz pohlivaü bundan sonra birkaç dö- vüşte daha dayak yeyince artık onu — ho- roz meraklılarının tabiri İle söyliyeyim — €r meydanından çektim. Tekaüd ettim, LÂ- kin be silmiyor, bilâkis seneden seneye artıyordu. Lâkin elimde dövüşlere girecek bir horoz yoktu ki... Böyle bir hayran bulmak için ne fedakürliklara razı idi. Pakat yoktu, yoktu, yoktu... Nihayet banı Yalova köylerinden birinde horuz dövüşü meraklısi bir ihtiyarı tarsiyş ettiler — Bir kere ona git bak!.. dediler, Hemen gittim. Hakikaten istediğim gibi bir horoz buldum, Kavgacı mi kavgacı, yirtici ma Yır- tıcı, atılgan mu atılgan, gözü pek mi gözü pek bir hayvan... Hemen aldım, İstanbula getirdim. Bir müddet de bizzat kendim onunla meşgul oldum. “Tıpkı büyük bir ma- deki horoz dövüştürme merakı ek-' | ça hazırlanan dünyaca meşhur bir boksö- rün meneceri gibi çalışıyordum. Yeni pah- livanıma bir de isim takmıştım: «Çelik ga- j şlcre girmeğe başladım. eÇa- lik gaga» nin ilk muvaffakıyeti pek parlak oldu. Gayet kısa bir zaman içinde rakibin! kaçırtıı. Bundan sonra yavaş yavaş «Çelik gagasnın şöhreti İstanbuldaki merakblar | arasında yapılmağa başlıyordu. Hattâ bir di ki Çelik gaga bizim sabık şam- Esrarlı 'Tefrika No. 75 — Fakat müthiş — Ateş olsalar dirimleri kadar yer yakarlar... Korkmuyorum... Fakat elile-bir işaret yaptı — Kendime aid tehlikelerden kork- muyorum... Benden bahsetmiyelim... Kendi mevzuuna avdet et, Koz tekrar büşini eğdi, Vail -— Çocuğunun babası kii sordu. LE C Yer. Kiril bir adam et evli Bedriye gene cevap vermedi. Fakat acı acı güldü. Raif: — Seni alacaktır. dirmenin usulünü Ve ben sizi evlen- ilirina, Piyon Beyaz pehlirandan bile çok meşhur oldu. Artık hiç kimse horozumu Çelik gağa- Dın karşısına çıkarmağa ossaret edemiyor- du. O zamanlar büyük, geniş bahçeli bir evde oluruyorduk. Bitişikteki komşumuzun genç bir kızı vardı. Lâkin ne yalar söyliye- yim 8 adındaki bu kız hiç de güzel de- Bildi. Üstelik bitişik komşularımız parasız kimselerdi. Doğrusunu isterseniz Ayşe İle | evlenmek hiç aklımdan bila geçmiyordu. Komşumun birkaç tavuğu vardı. Ben «Çelik gâşasmın öleki bahçye geçmemesi için çok dikkat ediyordum. Çünkü Çelik gaza pek kavgacı bir hayvandi. Öteki bahçeye geçer- se konışumun tavuklarını, horozumu öldü- ' 78 döverdi. Bir gün pencerede oturur- n bir de ne göteyim? Bizim Çelik gaga | karşıki bahçeye geçmemiş miydi? İçinden ışunları biraz syredeyime dedim. bir eda ile ona doğru ileriiyor- du. Komşunun kara horozunda küçük bir telâş bile yoktu. O boyuna toprağı gagalı- yor, acaip aeslerle tavukları yanına davet ediyordu. İşte tam bu sırada Çelik gaza dehşetli bir | tayırla kara horozun üzerine atıldı. Ben Çelik gaganın onu bir iki dakikada kapı- racağını sanıyordum. Lükin kara bhoros kendi çelimsiz manzarasından hiç uznulma- ir mukavemet gösteriyordu. Kavga rdu. Çabuk ve kolay zaferle- olan Çelik gaga da bu hale benim miş ve dehşetli kızmış gibi idL LA» kin biraz sonra büsbütün inanılmıyacak bir #ey oldu. Kara horoz faikiyeti adam akılk eline almış, Çelik gagayı âdeta sersem et- | mişti, En azılı İstanbul horozlarının gözü- nü yıldıran Çelik gagada kaçacak delik arı- yor gibi bir hal vardı. Nihayet bizim hocog kuş, kanlar işinde kaçtı, endini bizim bahçeye attı. Bu benim için | Komşuma | hayret verici bir hâdise idil. horozu bana satması İçin o kadar rica .. O inadet bir adamdı. Dün- ; nu kimseye vermek iyetinde değildi. Halbuki bu hayvanla bü- tün dünya horozlarını tehdid edebilirdim. Bu sıralarda baktım. Ayşe de hiç fena bir kız değildi. Zaten ben de eninde sonunda erlenecektim. Bu geceleri rüyalarıma giren | 0 kara hororun sahibi genç kızla evlendim. Lâkin karım sonra tahminimden de iyi ıktı, Hattâ kara horozu olmasa bile © eT- lenllmeğe değer bir genç kızdı. Şimdi me- sudum... Hikmet Feridun Es 22 ağustos perşembe öğle ve akşam 1230 Program, 12,35 hüşterek şarkı semtler, 120 Haberler, 1003 Bas emerler, 1320 Dans'parçaları (PL), 183 Oda müzi- ği (PL), 1340 Caz orkestrası, 19,10 Fasıl 1, 19,45 Haberler, 2) Türk müziği, 20,30 Konuşma, 30,45 Dinleyin dilekleri, 2115 Sıhhat santi, 2139 Radyo gazetesi, 3145 Müzlir, 22,30 Ajara ve borsa haberleri, 2245 Cazband (PL) 33 ağustos cuma sabahi 730 Program, 735 Hafif müzik (PL), 6 Haberler, 8,10 Ev kadını, 8.20 Hafif müzik (e Pota tetihadına dahli memleketler: Beneliği 3000, altı aytığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Telefonlarımız: Başmuharrir: 20585 — Yaz işleri; 280 İdare: 20681 — Müdür: 20497 Recep 17 — Hrır 109 8. Imsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yata E. 8217 1018 5.18 909 1200 19 Va, 425 GİT ISIT 179 1958 2139 İdarehare: Babrâli elyarı Acımusiuk #okak No. 18 ZYüzük Nâlleden: (VA - Nü) — Menfaat yahut korku yüzünden beni almalarını istemiyorum... Ne dete- ce sukut etmiş olursam olayım... Buna ran değilim... — — Tabiatimde bir gurar var... İste- miyorum... — Fakat düşün ki bu bir vazifedir de... Evlâdın noktasından... — Amma yaptın ha?... Seni kandır- dıktan sonra terkeden bir erkeği yük- sek mi sayıyorsun?,.. Kendinden yülk- sek ha... — O beni terketmiş değildi. — Öyleyse niçin Hip kalktin? dan ve. Bir şeyini kabul etmek ye AKŞAM GAYRİ MENKUL SATIŞ İLANI İstanbul dördüncü fera memurluğundan: Ödünç alınan para mükabilinde tpotek vrllip. Sirkecide Hocapaşa mahallesinin Muradiye caddesinde eski 30, 32, 34 yeni 15, 17, 19 kapı numaralı Ji ada 37 parsel numaralı altında iki dükkân: olan hâlen kâgir (Halep Oteli) namlle maruf otelin Cevin) 304 hissede 24 hissesi açık arttırma ve (2280) numaralı kanun hükümlerine göre açık arttırmaya çıkarılmıştır. Mez- kür gâyri menkul İstanbulda Sirkecide Mu- radiye caddesinde Tramvay güzergübinda altında 15 - 19 No. Ju dükkânları olan 17 No, taj No. lu kâgir Halep otelidirZEMİN KAT: Cepheden 77 Nolu çift kanatlı came- kânlı kapıdan girilir zemini kara semin döşeli bir taşlıkta camekân bölmeli bir ya- zıhane ve kahveye açılan câmekânlı kapı ve bir merdiven altı vardır. ASMA KAT: Mördiven başında bir oda vardır. BİRİNCİ KAT: Ulak bir sofa üzerinde sofadan böl- me Iki oda ile ayrıca üç oda vardır. İKİN- Cİ KAT: Birinci katin aynidir.ÇATI KATI: İk! odadan ibarettir. ALTINDA BULUNAN 15 Ne. iu dükkân: Tütüncü dükkânı olup cephesi istor kepenkli ve camekân ve vit- rinlidir. Ayda bu Sükkün 90 lira icar gö- tirmektedir. 19 Na, lu D tasimen döşeli olup arkada musluk ve el tulumbasını havi bir kahve ocağı maballi ile aralığa aşılan çift kanatlı demir kapı IUMİ EVSAFI: Gayri men- öşeme ve merdi- ır içeride elek- triik terkos'mevcuddur, Ve ayda 19 No. lu kahvehane ile otel kısmı 130 lira kira ge- tirmektedir. HUDUDU: Kadastro tespiti gibi 11 ada ve 37 parsel numaralıdır. MUE- SAHASI: Tamamı 1055 metre murabbaj- dir, KIYMETİ: Üç yeminli ehli vukuf ta- a on bin yedi yüz otus takdir edilmiştir. 1 —İş- ıkulün arttırma şartnamesi aren 39/4213 mu- muayyen numarazında herkesin görebil- mesi için açıktır. İlânda yazılı olanlardan fazla malümat almak ist e 39/4213 dosya numarasile ms- muriyetimize müracaat etmelidirler. 2 — rtlırmaya iştirak için yukarıda yazili kıy- | metin yüzde 7,5 nisbetinde pey veya mili bil bankanın teminat mektubu tevdi edi- lecektir, (iiadde 124). 3 — İpotek sahibi caklılar ile diğer alâkadarların ve irti- fak hakkı sah » gayri menkul üze- rindeki haklarını hususile faiz ve masrafa dalr olan iddinlarını işbu ilân tarihinden itibaren 20 gün içinde evrakı müsbiteleri He Birlikte memuriyetimize bildirmeleri icab eder, Aksi halde hakları tapu sicili We sa- bit olmadıkça satış bedelinin paylaşmasın- dan hariç kalırlar. 4 — Gösterilen günde arttırmaya iştirak edenler artlızma şarte namesini okumuş ve lüzumlu malümat al- muş ve bunları lâmamen kabul etmiş ad ve itibar olunurlar, 5 — Gayri menkul 26/0/ 1910 tarihinde perşembe günü sant 14 den 16 ya kadar İstanbul 4 üncü icra memur- lukunda üç defa bağırıldıktan sonra en çök arttirana ikale edilir. Ancak arttırma bedeli muhammen kıymetin yüzde 15 ini bulmaz veya satış isteyenin alacağına riç- hani olan diğer alacaklılar bulunup ta be- | del bunların bu gayri menkul ile temin edilmiş alacaklarının mecmuundan faz- Jaya çıkmazsa en çok arttıranın taahhüdü bak! kalmak üzere arttırma 15 gön daha temd'd 11/10/90 tarihinde cuma günü Saat 14 ten 14 ya kadar İstanbal dördüncü icra memurluğu odasında arttırma bedeli sabış isteyenin alacağına rüçhanı olân di- | ger alacaklıların bu gayri menkul ile te- min edilmiş alacakları mecmuundan İaz- laya çıkmak şartile en çok arttırana ihs- le edilir. le olunan kimse derhal veya verilen müh- le$ içinde parayı vermezse ihale hârarı fesbolunarak kendisinden evvel en yük- sek teklifte bulunan kimse arzetmiş ol- | duğu bedel ile almağa razı olursa ona, razı olmaz veya bulunmazsa hemen 15 gün müddetle arttırmaya çıkarılıp çok arttırana ihale edilir. İki ihale arasındaki fark ve geçen günler için $ $ den hesap | olunacak faiz ve diğer zararlar ayrıca hükme hacet kalmaksızın memuriyetimizee alıcıdan tahsli olunur. (Madde 133). 7 — | Alıcı arttırma bedeli haricinde olarak yal- nız tapu ferag haremi yirmi senelik vakıf | taviz bedelini ve ihale karar pullarını ver- meğe mecburdur. Müterakim vergiler, ten- virat ve tanzifat ve dellâliye resminden mütevellid belediye rüsumu ve müterakim vakıf icaresi alıcıya a!t olmayıp arttırma bedelinden tenzil olunur. İşbu gayr! men- kul yukarıda gösterilen tarihde İstanbul 4 üncü icra memurluğu odasında işbu Hân ve gösterilen arttırma şartnamesi dalre- sinde satılacağı ilân olunur. IN: Kahvö- | hane ölüp cephesi camekânlı zemini ka- | enler, işbu şart- | 8 — Gayri menkul kendisine Iba- | 22 Ağustos 1940 ÂŞIK GARİP TTefrika No, 54 — Biz buraya gönül eğlendirmeğe gelme- dik, O uğursuz yosmanın burada olmayışı bizim için daha hayırlıdır. Gözlerimizi on- dan ayırmazdık, Bizi arkamızdan varurlar- dı. Hele şu etraftaki haydud lıklı herif- Jere bir bakın! Gözleri, avcılardan hınç al- mak İsteyen kurd gözü gibi ışıldiyor. Hepst tetikte, Onlar uyanıkken, biz uyuyacak, 49- | kiye dülacak değiliz ya, «Azrailin evi» nde kanlı bir dövüş! Ayni gece. Saatler, derin bir sessizlik için— de geçiyordu, Tecgâh başında ot Jar yavaş yavaş masalara ds) ra rimca şarkıların kisa besteleri duyulu- yordu. Ayrı ayrı üç masida oturan ön Türk de- nizcisi de kafaları oldukça tütsülemişlerdi. Sarı Mahmud, mrephanedeki azı: müşte- rilerle konuşmak ve onlara «Parmaksız Yu- yansı sormak için fırsat arıyordu. Piyon meyhanesinin basık tavanı altın. dan geçen saatler o kadar uzun, © kadar zevksizdi ki... San Mahmudun masasında oturan yiğit- lerden biri, etrafına şaşkın şaşkın bakıma rak; — Aradığımız burada bulamadızsa, dö- | p gidelim, dedi, bu havasız ve tav: Mey yerde ne diye oturuyoruz? Bu sözü söyliyenin Aşık Garib olduğunu tahmin etmediniz, deği mi? Sari Mahmud: — Senin ba işlere aklın erm Biz seni, iri boylu, güçlü ku diye yanımıza aldık. Sesi vi Dm Result r yiğit çıkarma... Aradığımız haydudu ancak butada bula- bileceğiz. Parmaksız Yuvan, Azra'lin svin- dan başka bir yerde sığınamaz. Resul sustü. Sari Mahmud saten fazla konuşmasını seven bir adaş Garib bu beli değildi. Aşk lıların aramna etmemiş miydi? Apk Gari» şarap da içiyordu. İçmemesine İmkân yok- tır. Nasılsa bir kere tuzağa düşmüştü. Ga- rihin bu meyhaneye gelişi bir tasadü? ese- riydi. O gün ustasından karaya çıkmak üze- ro izin alan Âşık Garib arkadaşları gibi gi- yinmiş, sahilde heybetli vücudile dolaşır- ken, uzakta gözüne ilişen kayalıklara ka- dar uzanmıştı. Sarı Mahmud ve arkadaşla- ri da 9 sırada Piyon meyhanesi önünde do- laşıyorlardı. Garib buradaki kayalıkların üstüne çıka- cak, ve tek başına kalınca etrafı sey- rederek, enginlere karşi içini boşaltacakiı. Garib çok dolgundu, muztaripti, Denizciler arasında, fazla, konuşamıyor, manti, türkü sözliyemiyordu. ie tam bu sirada yolun Üstünden göçen ayni gemi arkadaşları, onu örün: — Garib, gidiyors nizeiler mezarlığına benmeyen tebiikesi biz Yerdir. Burada yalnız dolaşılmaz. Diyerek, onu da zorla aralarına almiştar- dı. Garih korkak bir genç olmadığı için — zaten korkak olsaydı, denizel olmazdı — | o sırada kendisile karşılaşan arkadaşlarına ütihak etmekten çekinmemişti. Onlar mey» haneye girince, Garib de birlikte girmeğe mecbur olmuştu. Garibin onları bırakıp git- mese imkân yoktu, Ortalık kararmış, sü hil tenhalaşmış, kayalıklar issiz bir hale gelmişti, Aşık Garib, bu meşum hı anda otururken, ustasının ladı: «Denizlerde dolaşan Insanların başina bin türlü felâket gelir, oğul! İnsan, çıktığı günden itibaren, kellesin! koltuğuna almış demektir?» Garih, Serdengaçtinin bu sözlerini hatır- layarak düşünüyordu: — Madem ki, kellemiri kolluğumuza ala- rak buraya geldik. Neden boş yere vakit geçiriyoruz? Neden, aradığımız adamı bul- mağa çalışmıyoruz? | Garibin böyle düşünmekte hakkı vardı. O, arkadaşlarının sarhoş olacağından ve muvazenelerini kaybtdeceğinden korkuyor. du, Barı Mahmud bir aralık homurdandı: — Hamza reis, tez canli bir adamdır. Bu- gün bana, şu haydudu yakalamadan gelmeli dedi, Halbuki Parmaksıza henüz raslaya- madık. Denizeilerden birt, bu sirada yanı başında yavaş yavaş rumca konuşan iki hayduda kulak veriyordu. Haydutlardan biri, arkada- gına şöyle bir vaka anlatıyordu: «— Geçen akşam getirdiğimiz paraları bu | gece de aramızda paylaşmıyacak olursak, mada denizci arkadaşlarila | 7-Burant dö- | Yazan: İSKENDER FAHREDDİN pârmaksızin bizi atlatmak istediğine ina“ nacağım. Ben zaten, en Büyük lokmayı onuf alacağından eminim. Fakat, bizim payımızı neden vermiyor? Biz enayi ml sanıyor yok” sa?» Böyle bir tesadüfle Parmaksız Yuvanın adüda oiduğunu anlayan 'Türk derilzelsi yâr vaşça Mahmuda eğilerek, arkadan duydu- ğu sözleri birer birer anlatmağa başladı. Zaten Yuvanın adada bulunduğundan emi& olan Mahmud bu hikâyeyi duyunca: — Şu herifle ahbaplık yapsak fana olmas dedi, Anlaşılıyor ki, Yuvan buraya ortak tenhalaştıktan sonra gelecek, Aşık Garib de lâfa karıştır — Bu kadar eki ve kurnaz bir haydud, bizl burada görür de yanımıza gelir mal s8“ Biyorsunuz? Sarı Mahmud, Garibi haklı buldu; — Doğru sörtüyorsun, Resul! Bu herifin, etfütmızda dolaştığı ve biri ( gözetiediği” muhakkaktır. Demek ki, arada paylaşılacak” bir vürgün da vür; Yuyanın bu gece burâs ya gelmesi icap eder. Fakat, bizden çekin- diğiden şüphem yoktur. Onun buraya çö“ buk gelmesi ve bizim tuzağımıza çabuk düşmesi için, bir çare düşündüm: Öleki ar“ kadaşlâra işaret verelim; kalkıp gitsinler. Kirafta dolaşarak hizi beklesinler. Biz bi şi kalalım. Yutan o zaman ken- arkadaşlarına güvtnerek, meyhas r. Bu suretle onu kıstırmış olur e baş vurmağa ka arda oturanlar İşareti alip gittiler. Şimal, Piyon meyhâ- nasinin bir köşesinde üç Türk denizetsi 'şa- rap içiyordu Mayhanedeki haydutaar, Tü rünüyordu, Âşık Garib, elindeki şarap ka- dehinin yarturdan azını içiyor, çoğunu kite seye göstermeden yere döküyordu. Biraz sonra meyhanedeki kalabalık br- denhire artmıştı. Tezgâh başında ve nasa“ İarın etrafında yirmiden fazla müşteri vap- dı. Sarı Mahmud: — Kavga çıkarsa, sakın korkmayın, çö“ Cuklar! Bir Türk denizeisi, on kişiye be dir. Allahın inayetile hepsinin hakkından geliriz, diyordu. Pa e Yuvan hâlâ meydanda yoktu. * Sabaha karşı... Adanın kanbur sırlandan #ofak sökerken, meyhanedeki havasızlıktarı bunalan haydutlar birer ikişer kalkıyor v9 kayalıklar arasına dalarak ortadan kaybo- bin gözleri mahmurlaşnış. om13” Jarı çökmüştü. Sarı Mahmud, bü sırada, are Ka masada oturan ve hâlâ Parmaksız Yu- b a döndi nasıl gidiyor, arkadaş? Vurgun yor musunuz? Haydus birdenbire şaşırdı. Bir Türk de- nizeisi kendisine, rumca, işlerin: nasl tiğin! soruyordu. Bu soruya ne cevap ver#- cekti? — Biz, Türk suları dışında kalan adalar3 gidip geliriz, ağam! Oralarda her zaman İŞ yardır. Dedi. Sarı Mahmud, korsana bir şarap 18- marladı: — Yeni mi geldiniz? — Papanin donanması sizi takip etmedi. mi? Haydut omuzunu silkerek güldü; — Papanın gemileri, kedi karşında de- lik arayan fareler gibi, hâlâ girdiği yetden çıkamıyor. Türk korkusu, papanın deniz” cilerini değil, papanın kendisini de sindiği delikte hapsetmiş. Akdenizde sizinle kün boy ölçüşebilir? Bu sözler Türk denizeilerini avlamak için söylenmişti, Sarı Mahmud bunu aniarmamıf değildi. Fakat, korsanın zekâsı Mahmudun hoşuna gitmişti. Mahmud kavgaya bahan? ararken, korsanlar onu tatlı sözlerle yatıp“ arıyorlardı. O gece, garib bir bondüt eseri olare (Azrailin eriinde bir damla kan dökülme- den sabah olmuştu. Barı Mahmud hayduda yaklaştı: — Vurgunu aranızda. paylaştınız mı? — Hayır, Biraz gecikti anma hakkımığ kaybolmaz. — En büyük payı kaptanınıza mı ved” yorsunuz? (Arkası var) — Seviyorsun demek?... Peki öyley» se)... Kalbinin esrarını anlat... Ben de eneyim... Neymiş?... Kız cevap vermiyor, ağlıyordu. Terkedilmemişti, evet, fakat ihmal edilmişti. Bu acımna başka o iztireb- nr katılmıştı. Bunları Raife söyliyebi- lir miydi? Sevdiği adam, Raif ee yaman düşmanı olarak işti, Bundan doları da vicdanı —— #mdeki Benzerlik şimdi artık pek büyük bir delil teşkil ediyordu, İki kızım kardeş olmalari (cap ederdi. Biri, Bedri Yelkenli hakikt gahekyetinde Cemille Esad, bu izleri keşfeder etmez. sevinçten çılgına dönmüşlerdi.. Artık muammanın anahtarını ele geçirdikleri” ne kal olmuşlardı. Bütün teferrüat te- tabuk ediyordu. Ve Bedriye, böylece, öz babası aleyhine düşmanlık yapanlara ölet olmuştu. Bunları düşünüyor, içi içi ne sığmıyordu. İlkönce Cemile Esad, bu işin içinde bir tenakuz görmemişlerdi. O derece se- vinmişlerdi ki, hislerini ve düşüncelerini Bedriyeden gizlemek (lüzumunu bile duymamışlardı. Bu kız, onlara, pek is tifade edecekleri bir takım tafsilât vere- bilirdi. Evvelâ şu mahud döğme hak- — Babanda da böyle bir döğme var mi7... - demişlerdi. riyez — Tabit... — cevabım vermişti — Ailenin bütün erkeklerinde vardı. Onda da olmak icap eder. Sonra: — Babanla Raif bey biribirine ban- zer miydi)... — diye sormuşlardı. — Buna dair ailede bahis geçmez miydi? Kız, müsbet bir cevap vermemişti. Derken bahsi, babasının battığı gemi- Bedriye, bu suzllere maruz kalınca şübhelenmi — Mestantik misiniz, ne oluyorsunu# yahu?... Babamın hayatta bulunuşun” dan şübheleni; gibi konuşuyorsunuz > demişti. Cemil, onu kendilerine bir şerik yap” mak istemişti. Meseleyi baştan aşağı ka” dar anlatmıştı. Aşkın ve ilerleyen hum” Teliğin bu kızı kendisine herkesten fazl# bağladığına kanidi. O ana kadar davadan filân haberi olmıyan Bedriye, böylelikle, meseleni” bütün inceliklerini haber almış balunu” yordu. &— Naml?... . diye hayretlere kap” yordu. - Raif bey, o yüksök şahsi ihtimal benim babam ha?...» Ve bu düşünce, başını döndürüyord Fakat hayır... Şayed bu hakikat” geyed o anlı şanlı adam babası ise, hakikat tezahür ettiği andan itibaren İ€ lâket baş gösteriyordu. Raif, derhal s€f” vet ve itibar zirvesinden hacalet uç muna yuvurlanıyordu: Sefi, alçak gasp, bıraz, belki de katil oluyordi” Kendisini mahküm edeceklerdi. re bilir, ne feci hükümler giyecekti Bedriye, babasının başına bu felâketi",