Anadolunun bir köşesinde, İstanbuldan çok uzak, küçücük bir köyde dostum Rah- m! ile karşılaşınca pek şaşırmıştım. Bun- dan iki sene evvel Rahminin isen! bir aşk dedikodusuna barışmış, birçoklarının ağ- rinda çalkalanıp durmuştu. Halbuki Rahmi yaşını başını almış, pek ziyade mazbut ya- Çiy Kitaplarından başka hiç bir şey dü- şünmeyen bir adamdı. İki de yetişmiş kızı vardı, Karısı öldükten sonra kızları ile pek muntazam bir hayat geçiriyordu. Fakat onun hakkında söylenilen geyler o kadar kati idi ki, ben bile: «Tuhaf şey.. Demek bu derece muntazam, mazbut yaşadıktan sonra böyle sapıtanlar, doğru yoldan çıkan» Jar varmış.» demiştim. Lâkin dedikoduların büsbütün alevlendi- Bi bir zamanda Rahmi ortadan kaydoldu. Onun nereye gittiğini en yâkın dostları, hattâ akrabası bile bilmiyordü. İşte bu kü- çücük köyde ofünla karşılaşınca büyük bit şaşkınlığa düşmemin sebebi de bu İdi, Rahmi beni köyün bir ucunda kendisi için bilhassa yaptırdığı evine götürdü. Onu tedkik edince bu köye büsbütün yerleşmek, uzun seneler burada yaşamak kararında ol- duğunu anladım. Bir aralık sordum: —Yabu buralara çekilmenin sebebi ns- dir kurum? lümsedi: — Dedikodudan kaçtım birader... Benim gibi bir kadına selâm verirken bile kulak- larına kadar kıpkırmızı olan bir ağam hak- kında meler söylendiğini bilirsin ya... Hal. buki o dedikodu çıkmadan önce ne kadar rahat, ne kadar mesuddum, Hayatım son derecede sakin geçiyordu. Kütüphaneleri dolaşıyor, istediğim kitabın önünde saatler geçiriyordum. Akşamları evde kızlarımla ve damadımla çene çalıyordum. O zaman bü- yük kızım yeni evlenmişti. Küçük daha ni- şanlı idi. Hayatımda bir kadının kendisi değil, gölgesi bile yoktu. Artık ben çoktan unumu elemiş eleğimi duvara asmışlım. Za- ten bilirsin va kadınlara karşı da pek utan- gacımdır, Onlarla konuşurken ekseriya ne söyliyeceğimi şaşırır, alı al moru mor ke- keler dururdum. O zamanlar allece tanıştığımız genç bir kadın vardı: İsmi de Sabiha idi. Ben bu Bbanıma sokakta birkaç defa Tas gelmişim, Lükin gözlerim iyi seçmediği için kendisini tanıyamamışım ve tabil selim da vereme- mişim. Bu Sabiha hanımrbirkaç kere bana çıkıştı: — Sizi daima sokakta'ras geliyorum. Se- lâm vermiyorsunuz... dedi, İşte bu sıralarda 1d. Bir gün Beyoğluna çıkmıştım. Yanımdan bir genç kadın geçti, Gözlerimde gözlüklerim vardı, Yanımdan geçen kadını tanımıştım. Bu Sabiha idi, Bu sefer de ben ona aşinalık etmeğe karar verdim. Adımlarımı siklaştırdım. Ona ara- muzda bir iki adım kalmeaya kadar yakla- şınca kadınlar karşısında dalma kınlan c9- Baretimi toplayarak ona seslendim: — Vay efendim... Böyle selâmsiz fllâr'ne- reye teşrit?... Bu sözüm fizerine önümde yü- rüyen kadın birdenbire döndü. O zaman bayretten ağzımın içindeki dilimin ağırlaş- kını, dönmediğini, bir türlü hareket et- #diğini hissettim. Bir tek kelime söyliyemi- yordum. Çünkü karşımdaki kadın Sabiha değil, bir başkası idi Bu hiç tanımadığım kadın İnce kaşlarını — ödün dedi, ben sizin bildiğiniz kadınlardan değilim. Rica ederim peşimi bı“ rakın... Ben sersem sersem mırıldanıyorum; — Peşinizi mi? Peşinizi mi?.. Çünkü onun peşini filân takip etliğim yoktu ki. O gayet sert bir tavırla devam etti: — Evet... Peşimi! bırakınız... Hem size son derecede teessüf ederim. Ben sizin kızlarımızın arkadaşıyım. Sizi de muhterem bir zat ola- rak tanırım. Doğrusu beni derin biz sukutu hayale uğratlinız... — Vallahi şey... Pardon... Anlatayım!... di- ye mânası; mânasır kekeliyordum. Fakat o ne kadar da geveze birşeydi. Bu sefer: — İşle böyle etendim, rica ederim artık beni takip etmekten vaz geçiniz. Kızlarınız- dan benim ne derece ciddi bir kız olduğumu sorup öğrenebilirsiniz. İsmim Nermindir. Onlara beni sorunuz, size neler anlatacak- lar... Tekrar tekrar teessüf ederim... Sizden bunu hiç beklemezdim!... Böyle söyliyerek bir taksi çağırdı. Oto- mobile atladı. Ben de kaldırım üzerinde, şaşkın budala, sersemlemiş bir vaziyette ka- la kaldım. Hayatımda böyle şey başıma gel- miş değildi. Akşam eye döndüm. Soyunup dökündüm. Bir aralik kızlarıma sordum: — Sizin Nermin adında bir arkadaşınız var mı? — Evet, dediler, öyle bir tanıdığımız vap... «Dedikoducu Nermin» derler. Mübaliğacı, ağzı Kalabalık tuhaf bir kadındır. Pireyi de- ve yapar. Bu İzahattan sonra büsbütün cinlerim başıma çıktı, Hele kızların: — Niçin sordun?... Sualine hiç serap ve- remedim. Aradan bir hafta geçti, Müthiş dedikodu başladı, Nermin her önüne gelen yerde belim kendisi için yanıp tutuştağu- mu, katiyen peşini bırakınadığımı inip duruyormuş... Hattâ bazı — Bana bir akıl öğretin bu aşk yüztedün gözleri dönmüş adamın elinden nasıl kur- tulayım?... Diye akıl danışıyormuş... Bir aralık bu- nun nişanlandığını haber alınca pek mem- nun oldum. Derin bir nefes aldım Lâkin bir gün genç bir adam evime geldi Gayet haşin, asabi bir hali vardı. Benimle hususi görüşmek istediğini söyledi, Bir odaya çe- kilince büsbütün suratını astı; — Ben, dedi, Nerminin nişanlısıyım.. Net- minin! Anhyorsunuz ya... Sizden nişanlı- mın peşini bırıkmanızı talep ediyorum. Yoksa... Yoksa. Delikanlıyı zorla teskin ettim. Lâkin de- dikodu o günden sonra daha büyüdü. Her- kes Nerminin nişanlısının benim evime gel- diğini, hattâ benim boğazıma sarıldığını, beni hafifçe yaraladığını söylüyordu. Bunlar yetişmiyormuş gibi bir gün Ner- min evime gelmez mi? Ağlayarak: — Rica ederim artık alma era çekil. niz.. Saadetime engel olmayınız. ne istiyorsunuz... Eğer nişanlımdan yeli sam mutlaka sizi öldürürüm... Diye çanlasından bir de tabanca çıkar- maz mi? Düşün bir kere... İşte o günden sonra ortadan kaybolmaktan başka çare göremedim, Zaten küçük kızım da bir hafta sonra evlânmişti Kendimi buraya attım. Ooh şimdi kafam rahat!.. Hikmet Feridun Es Van belediyesinden : Van şehrinin Harita Genel Direktörlüğü tarafından tanzim olunmuş olan '1/2000 - 1599 mikyasındaki hali hazır haritalarının kotlandırılması ve 1/2000 mikyaslı hari- tanın 1/500 mikyaslı orijirnilere göre yeniden bezli vatman üzerine tersimi ve tesviye seçirilmesile inkışa! sabo olarak Intihab olunacak bir kısım arazinin nesahası 29 temmuz 940 tarihinden iibaren bir ay müddetle eksltmeye kon- muştur. diyeler İmar Heyeti Fon Se: Keşifname bedeli 3000 lira olup bu İşe ald şartname suretleri Ankarada Bele- iğine ve İstanbul Belediye Riyasetine gönderilmiştir. İhale 26 ağustos #40 pazartesi günü saat 15 te Van Belediye Encümeninde yapılacaktır. 'Ta- Hpler kanunda yazılı şekild» 225 Ilralık muvakkat teminatlarile Ankara İmar Heyeti Fen Şefliğinden alacakları ehliyet vesikalarını ve kabul şartlarını bir mektubia yukarı- da zikredilen gün ve saatte Van Belediye Encümenine göndermeleri veya bizzat gelme- leri ilân olunur. (7084) İstanbul mıntakası sıtma mücadele hey'eti satın alma Komisyonundan: 1 — Mınlaka ihtiyacı işin kapalı zarf usulile «100» ton motorin alınacaktır. ? — Teslim ve tesellüm tarihindeki resmi rayiç fiyat esas olmak üzere bu fiyattan yapılacak tenzilât eksiltmeye çıkarılmıştı. 3 — Tahmin edilen fiyat «12380» lira olu p muvakkat teminat «928» Ilra «50. kuruştur. 4 — Zksiltmeye çirebilmek şartlarını haiz olanların teklif mektuplarile muvakkat teminatlarını eksilime saatine kadar Kadıköyünde sıtma mücadele riyaseti binasındaki Komisyona vermiş olmaları şarttır. 5 — Eksiltme 2/Eylâ1/040 pazartesi günü #nat «15. de Kadıköy Moda enddesi 91 Bu- marak sıtma mücadele riyaseli binasında yapılacaktır, $ — Şartnameler her gün riyaset galaisinden, bedelsiz ula alınabilir. Esrarlı 'Tefrika No. 74 duğumu biliyor mu? bulunduğunu kendisine haber verdiler mi? — Tabii, beyefendi!... — Bir şey söylemedi mi2... ismimi bildiğinden mi? — Hayır. — Öyleyse arabamın altına kendini attığı zaman. Benim filân bahsetmedi olduğu için mi kendi- Bi altına attı sanıyorsunuz)... Zannet- .. Bunu da nereden çıkardınız? Bu tarz sunl- Zavallıcık... Üzerimde pek iyi bir tesir bıraktı... Her halde böyle sefaletler içinde çırpınmak için yaratılmış bir mahlök değil... Siz, iyi kalbliliğinizle onu kurtarırsınız, bey efendi. Raif, kapıyı vururken titriyordu. (1320) Kadıköy ikinci sulh hukuk hâkimliğin- 20 ağustos salı öğle ve akşam 1230 Program, 1235 Muhtelif (PL), 1250 Haberler, 13,05 Muhtelif lar (P1), 1320 Müzik (P1), Ji ziğl (PL), 18,39 Çocuk saati, 10,15 . yeti, 1945 Haberler, 2030 Küme 305 ve Saz saat, 2130 Radyo gazetesi, 21,4$ kestrası, 2230 Ajans ve 2245 sulon orkestrası, 23 Cazband (PL) ZI ağustos çarşamba sabahı 130 Program, 735 Hafif müzik (PL), 8 Ha- berler, 3,10 Ev kadını, 8,20 Hafif müzik (Pİ) Bu gece nöbetçi eczaneler Beyoğlu muntakasında: Merkezde (Dellâsuda), (Vingopulo), Taksimde (Limoner), (Ertuğrul), Şişlide (Maç- Ka), (Kurtuluş), Galatada (Na), Ka» sımpaşada; (Turan), Hasköyde (Has- köy), Eminönü mıntakasında! Merkez- de (Minasyan), Küçükpazarda (lik- met), Alemdarda (Surrı Rasim), Kum- kapıda (Haydar), Fasih mıntakasında; Şehremininde (Nazım), Şehzadebaşin- da (Üniversite), Karagümrükte (Ke- mal), Fenerde (Bmilyadis), Samatyada (Rıdvan), Aksarayda (Şeref). Diğer mıntakalarda: Beşiktaşta (Vidin), Us- küdarda (Merkez), Kadıköyde (öıh- bal), (Rifat), Büyükadada (Şinasi), Heybelide (Halk), Sarıyerde (Osman), Eyüpte (Arif) eczaneleri. (Ortaköy, Arnavutköy, Bebek ecza- neleri her gece nöbetçidirler.) AFRODİT RÖYÜSÜ Bürhaneddin Tepsi tarafından rövü şek- linde yazılan Afrodit, Seniye TEPSİ tara- fından yaradılacağını ve oynanacağını ha- ber aldık. Fatih sulh ikinei hakuk mahkemesi satış memurluğundan: | Alidiler ile Fatma Kızı Tevhide Sünerin | tasarruflarında bulunan uzunçarşı mer- canağa mahallesi Muradiye sokağında eski | 23/25 kapı No, ve 647 ada 37 parsel: No, 320! ra muhammen kıymetli arsa izalel şuyu zımnında açık artlırma suretile 25/9/049 tarihine müsadif perşembe günü saat 14 den 10 ya kadar mahkeme başkitibinin | odasında atideki şartlar dairesinde satıla- caktır, Muhammen kıymetin “75 ini bul- duğu takdirde ihale edilecek aksi takdirde en son arttıranın teahhüdü bakı kalmak | üzere 11/10/94) tarihine müsadif Cuma günü aynı saatde ve aynı mahalde satışa deram edilerek en çok artırana ihale edilecektir. Hudut ve mıkdarı ve evsafı: Rirtarafı bedestani Ali hanesi arka tarafı | İbrahim mürit vereseleri arsası ve birtarafı Osman vereseleri hanesi ve tarafı rabli muradiye sokağı İle mahdut mukaddoma bir bap dükkün müştemili hâne iken el- yevm kadasiro grupu plâna.ile tesbi edil- me f4 metre murabbaş arsa, Bu arsanın iki yan taraflarında bina ile çevrilmiştir. Ari- tırmağa gireceklerin “73 nisbetinde pey vereceklerdir. eo Arttırma (bedelinin ta- rihi ihaleden itibaren 7 gün içinde veril- mesi lâzımdır. Bedeli ihale mladında veril- meyeeek olursa ihale feshedilerek gayri menkul yeniden arttırmaya çıkanlacak ve en çok arllırana ihale edilerek aradaki fark ve zarar bili hüküm müşteriden alı- pacaktır. İhale tarihine kadar vergiler ve borçlar hissedarlara aitdir. 42,5 tellaliye 20 senelik evkaf taviz bedeli müşteriye alt- dir yarım hissenin taviz bedeli verilmiş olup diğer yarım hissenin taviz borcu 34 Hrağır, İşbu gayri menkulde müseccel ve gayri müseccel hak sahiplerinin tarihi ilândan itibaren 20 gün zarfında vesalkile birlikte müracaatleri lâzımdır. Aksi tak- dirde gayri müseccel hak sahipleri pay- laşmadan hariç kalırlar, Şartname bugün- den itibaren herkesin görebileceği şekilde açıkdır. Fazla malümat isteyenlerin satış 162 n, e memuriyetimize mürasaatleri lâzımdır. M. (4520) den: Akşam gazetesinin 4 Temmuz 940 tarihli nüshasiyle flâsının (açıldığı ilân &dilen ve alacak ve borçluları davet olü- nan ve yine Akşam gazetesinin 7 ağus- tos 940 tarihli nüshasiyle pay cedveli ilân edilen ölü Ahmed oğlu Muhiddinin terekesi mevcudunun paraya çevrilerek alacaklıları Afife ve Hamdiye paylaşdı- rıldığı ve iflisn kapanmamna karar ve- rildiği ve kapandığı icra ve iflâs kanunu- nun 254 üncü maddesi mucibince ala- caklılara ilân olunur. (28670) Rodos gidip gelen küçük balıkçı kayıkla” rını çevirerek, sahiplerinden Türk deniş- ellerine dalr malümat İstemiş, — Kayıkçılar bir şey söylemişler mi? — Evet, Söylemişler: «Türkler, donan- mayı bekliyorlar. Yakında Akdenizde bü- yük vurgunlar olacakmış!, demişler, Diğer bir denizci: miş. Papa, Türklerin (ekrar Akdenize çık- malarına mânl olmak için, Avrupa devlet- erine bir beyanname göndermiş ve: «Türkler Akdenizde harekete geçerse, on- lara karşı ehlisalip harbi açmalıyız!» de- mii Hamza rels, denizelleri dikkatle dinli- yordu: — Meyhanelerde boş yere dolaşmamışsı- nız, çocuklar! Şimdi bir daha anladım ki, hepiniz kulağı delik yiğitlersiniz Fakat, vazifeleriniz bitmemiştir. Parmaksız kor- sanı, etlen tumak göker gibi, adalların arasından almadan bir yere gitmiyeeeğiz Papa İle kozumuzu sonra paylaşırız. Denizeiler böylece her gün, her gece sıra 115 karaya çıkarak, parmaksız kotsanın izi- nl arıyorlar ve meyhanelerde bazen da gü rültüler çıkarıp — bu vesile ile — şehre yayılıyorlardı. Hamza reis bir akşam (Beyaz martinin dümencisi Sarı Mıhmudu #ağırdı: — Gel bakayım şöyle yamacıma! Sen, bu adaların eski kurdusun, Manmud. Adalilar eskiden shin şerrinden Kaçarlardı. Hatti «Sarı çiyan» adadan gidinceye kadar hiç kimse karısını, kızını ve kız kardeşini 80- kağa çıkarmasın. » diye kapı, #*mt semt dolaşır, ilân ederlerdi. Senden herkes yılardı. Şimdi iş sana düştü, Mahmud! Bu parmaksız haydudu senden başka kimse bulamaz. Bir korsan yüzünden Tilosta haf- talarca kalasak değiliz... Onu ne yapıp yap- malı, elde etmeliyiz, Buradan başka uğra- nacak birçok limanlar, körfezler va görüle- cek pek çok işlerimiz var, Gnliba, bu kışı Akdenizin koyunda geçireceğiz. Sarı Mahmud pala bıyıklarını bükerek, çok eski deniz ârkadaşı olan Hamza reise | döndü: — Adalıları tehdid etmeyince, parmaksız | korsanı ele göçiremeyiz... Günler geçerse, yerler onu gözümüzün önünde kaçırırlar da duymayız bile — Söyle bakalım, Mahmud, ne yapalım? Nasi tehdid edelim bu herifleri? — Bünün kolayı var: Tiloslular malları- na düşkün insanlardır. Onlara «Yuvanı bize teslim etmezseniz, bütün mallarınızı yağ- ma edeceğiz!» derseniz, umarım ki, bir gün içinde Yuvamı bize teslim ederler. — Bu, fena bir fikir değil, Hele bir iki gün daha araştıralım da. İzi bulunmazsa, o zaman senin dediğini yaparız. * Bir gece, Tilos limanının en izbe ve ka- ranlık bir köşesinde, adanın on eski may- hanesi olan Piyon (1) mezhanesinde or toplantı yapılacağını haber alan Türk de- hizeilerinden on Kişi, ortalık kararınca Pi- yona gittiler ve ikişer, üçer meyhaneye girip içmeğe başladılar, Piyon'un içi loşlu, tezgâh başında zayıf, uzun boylu ihtiyar bir Rum çalışıyordu. Bu adam, meyhanenin sahibiydi. Piyon meyhanesi deniz kenarında idi; bir ucu liman dışındaki kayalıklara kadar uzanıyordu. Burada her gece kavgalar, gö- rültüler çıkardı. Biribirile dövüşmek İst- yenler buraya gelir, hesaplaşırdı, Kötsafi- ların çok defa buradan kaçtıkları da vaki idi, Türklerle Preveze harbinden önce çar- pışan Arşipelli topal Pillip de bu meyhane- nin arkasından kaçarak, Türklerin elinden kurtulmuştu. Piyon meyhanesi halk arasında tekin de- Bildi. Orada yapılan kavgalarda haklı hak- sx belli olur ve haksız olan cezasını çeker. Ya dövülür, ya ölür; fakat herşey orada ka- hırdı. Yerliler, Piyon meyhanesine «Azrailin evle derlerdi, Piyon da bemon her gece bir kan dökülürdü. Yüzük Nâkleden: (VA » Nü) söyleniyordu. Bir hizmetçi açtı. Sonra, Tier de oda çekildiler, Raifi Bedriye ile yalnız bıraktılar. Raif ilerledi. Bir paravananın arka- sında, bir şezlongun üzerinde dünden- beri zihnini altüst eden Bedriyeyi gördü. Evet, oydu... Yanılmamıştı Makbule ninenin torunu, halsizdi. betibenzi solmuştu. Alnım bir sargı ile sarmışlardı.. Fakat diğer taraftan, “ağ! Kkümkal saçları bol bir wik tomar balie- de alını kaplıyorda. Solgnlağına ve zayıflığına rağmen, gözlerinin alev gibi bir parlaması vardı ki, yeis içindeydiler ve kalbe hüzün veriyorlardı, Bu hasta- lk, bu perişanlık güzelliğine zerrece ha- İel vermemişti. Raif durdu. Kalbi bızlı hız çarpıyordu. Masumeye de bir gün bu halin gelebi- leceğini düşündü. Odada kendi kendine imiş gibi munl- dandı: YATTA. iğ mayan Kız, derin gözlerindeki mânalı bir ba- kışla ona bakıyordu. Erkek onun yanına şezlonga oturdu. Elini avuçları içine aldı. Bir anne şefka- tile ona baktı. — Bana itimad et... Söyle... Anlat... Her gayi» anlat....Ne yapamış elaman 'el seni hor göremem... Zira kabil değil... Kız, kaşlarını kaldırdı. Son derece korkmuş gibi, testekerlek gözlerile baktı. — Niçin? - diye sordu. — Çünkü kabahatli yalnız Zilsin. Bedriye, titriyerek biraz doğruldu. Yü- zünü erkeğe yaklaştırdı: — Diğer kabahatli kim? — Mukadderat... Hayat... Ve şüiphe- leniyorum ki, orta yerde seni baştan çi karan namussuz biri veri v Kız, başını yastıklara tekrar devirdi. Yüzünü bir pembelik kaplamıştı. Kendi kendine konuşuyormuş gibi: — Söyliyecekleriniz bu kadar mıy- dı)... — diye sordu. — Başka kabahatli yok mu? — Ne demek istiyorsun ? — Babam ölmeseydi... Annem ba- bamın hayalini İri gildimmeseyd.... Bedriyenin eri soşkunlukla ve aradı. b Mi sen de Rail, titreyen göz kapaklarını örttü. Başını önüne eğdi. Sakin bir hüzünle dedi lerine müsamahayla bakıyorum... Za- yalı Bedriyeceğim... Kızın parmakları takallus ediyordu. Erkek daha müşfik bir vaziyette, onu | okşadı. — Çok mu iztırab çekiyorsun. *yar- rum... Söyle... Ne gibi bir felâkete uğ- radın da tekerleklerin altına kendini at- tın. Sustu. Bir an tereddüdden sonra, coştu: — Niçin bilhasa benim arabamı seçt 2... Biliyor muydun?... Mahsus mu yaptın. n 4— Evetiş mânasında başını salladı. Erkek: — Niçin?... — diye sordu. — Peki amma niçin? ... Ailenin hâmisi olduğu- mu, senin iyiliğini istediğimi bilmiyor musun)... Şayet kendi hesabma utant- yordu İsen, çocuğunu düşünerek bana müracaatta bulunmalıydın... Benim yar- dımımı . İstemeliydin... O yavrucuğun ölümünlü mü arru ettin?... Anne evlâd, benim pm altında çiğnenmeğe İ nasıl kai — İşte benim de emukadderat» dedi- || öim budur... Bunun için senin hareket. | 20 Ağustos 1040 ÂŞIK GARİP evlendikleri günün içmek için olsun bu karanlık meyhaneye giderlerdi. 'Tilos adasında, Piyon meyhanesinde ken” din! göstermiş ve tanınmış birçok belâlılar vardı. Bunların en büyük mehüreti, insani hiç beklenilmeyen bir zamanda arkasındarı vurmakta, Türklerde kavga yüz yüze yapılır, arka” dan vurana kahpe denirdi Halbuki, Tüos- lular; «Hasnını yen da, neresinden yene0- sen yeni, derler ve insanı habersizce hem di arkasından vurup kaçmayı meharet sayar- Jardı. Piyon meyhanecisinin, balk arasında bir iman gibi yerleşen birkaç öğüdü de bü mânasız telâkkinin kökleşmesine vesile.pi- muşta. Piyon meyhanecisi ihtiyar, fakat dinç ve tecrübeli bir Kefalonyalıydı. Hemen elli seneye yakındır ki, bu adada oturuyor” du, Adalılara: «İsa insanları şarapla takdis etti, Şarap içen kimseler çok yaşarlar. Çok yaşamanın sırlarından biri de, düşmanı arkadan vurup kaçmaktır!. öğüdünü veren bu adama yerliler bir münci gibi tapar lardı. Onun içindir ki, Piyonda çıkan kar- galar, ihtiyar meyhanecinin vereceği bir hükümle derhal kapanıp giderdi. Haklı) haksızı o ayırd eder, iki tarafı bir el işaretili çarçabuk yatıştırırdı. Türk denizcileri o gece Piyon meyhane- sine girdikleri zaman, henüz yatışfarılmış bir kavganın sonuna raalamışlardı. Mey” hanede korkunç, münalı bir sessizlik var dı. Tergâh başında birkaç adalı, başlarını önlerine sarkıtarak oturmuşlardı. Türk de- nizeilerinin girmesile meyhanede hilssedi- len hafif bir hareket belâlıların oturduklari yerde bocaladıklarını ifade ediyordu. Me hanenin içi genişti, kısa bacaklı tahta ma saların etrafında şarap içen birçok Yerliler | vardı, Türk denizcileri boş masaların önün” deki arkasız kütük iskemlelere oturmuşlar" dı. Türk denizcileri, bu meyhanenin nasıl Dir) balakhane olduğunu bilen kimselerdi. 55; sebeple, yola çıkarken hepsi ds palalarımı bellerine takmışlardı. O gece Piyona gelen denizcilerimiz ar sında (Beya: martlinin meşhur dümene. Sarı Matımud da bulunuyordu. »e hasırlı şarap destili gelmişti. Denizciler şen kahkahalarin gü konuşa içiyorlardı. Sârı Mahmud bir aralık, nan iki arkadaşına döndü ye Üç yıl önce, MÜSLİ relsle beraber, bir kere daha gelmiştir, — diye söze başlad o zaman buranui meşhur bir eği vardı, fakat Du çiçeği hiç kimse koklayamazdı. Koklamak isteysi ler buradan diri çikkmazdı. Güzel, şirin vAĞİ oynak bir kadındı. Bir tek Aşığı vardı, yais e bile İnmezdi. Denizeilerden biri sordu; — Bü gtce de burada mu o güzel çiçek? — Hayır. Dün adalılara sordum: — Piyon çiçeği yaşıyor mu? dedi Hepsi birden b0“ yunlarını bükerek: « yü önce zehirli Diğ sinek soktu, vücudü simsiyah oldu, derdi ne hiç kimse deva bulamadı. öldün dedi ler. Bu kadar belâlılar içinde canımı £9* ruyan bü güzel çiçeği küçücük bir sineği soldurmasına hayret ettim — Sahiden şaşılacak şey bu, Mahmur di yıŞimdi burada olsaydı, biraz kulağımızaN pasını alır, gönlümüzü eğlendirirdi Mahmud yavaş yavaş söylendi: (Arkası yari nda İulüe (1) Pöon > Piyow, Yunan esatirine göl güzellik mabudesinin hazık bir tabibi Şarapla bütün ihtilâfları hal ve büt: talıkları tedari ederdi. Bir gün gökyüzünü iki bulut kargaya tutuşmuştu; birbirile ç pışacaklar, bu yüzden dünyada da mühü sarsıntılar olacaktı, Piyon derhal eline kadeh şarap alarak, bulutlara verdi; ka derhal dinmişti. Piyon bir baska gün ölmek üzere olan hasta bir ihtiyar bir kadeh şarapla canlandırmıştı... İhtii ölüm düşeğinden kalktıktan sonra yirmi, yıl daha yaşamış, (Kanuni devrinde, Tİ adasındaki Piyon meyhanecisi de ayni lü oynamak istiyordu.) oldun?... Beni de helâk e çekiniz... Bu ksk kararları veri olman için kirabilir me izterab çekti sindir... Ve... Düşündüğü kelimeyi birdenbire — ... Ven nasl bir kin duymu dur. Kuzıt, elini tuttu: — Anlat... Söyle, Bedriye... Sans dediler? ... Ben sana ne yaptım? .-- Bedriye inledi: z — Çok bedbaht olduğumu hissadi” dum, — Pek; ben bunun mesulü müyüm va Bilâkis seni uçurumdan kurtarmak uğraştım... Ne kadar uğraştım... Kiz: : Ben “de deliriyorum... ARE gil Benim de gözlerimin önül onun olduğu gibi bir takım hayaller © | Tanıyordu. — Ne hayaller? Kır cevap vermedi. Fakat bir an sonra, ğe dönerek dedi ki — Sizin çok müthiş var, Raif beyefendil — Biliyorum. birdenbire düşmen Çarem ve