Yeryüzünde ne garib Insanlar vardır. Me- 'Belâ Miehmed minde birini tanırım. Eski jbir tabirle bu zatın sağzında bakla islan- İnna, Kabil döğü sr saklayamaz. Halbuki “kendisine sorunuz. Siğ8 hemen: — Azizim, dar, benim ağzım klütidir. Kimsenin sırrını kimseye söylemem. . Keehi, Gırllak dediğin de tam yedi düğümdüz. Bi ser veririz, sır vermeyiz. Akh olan “sırrını bana döksün... Herkes onun bu sözlerine kıs kıs güler, fa- kai Mehmet kendisini dehşetli sıkı ağızlı bir insan zanneder. Geçenlerde onun dilinia altından çıkan bir dedikodu yüzünden bir- kaç tanıdık biribirine girmişti. «Bülbülün çekiği dilinin belâsıdır» derler. Bu dedi- kodu meselesi da Mehmedin başına az da- ha bir takım can sikici İşler açacaktı, Bere- ket ki araya arkadaşları girdi de işi çabu- cak örtbas ettiler. Bu vakadan sonra Mehmed bir müddet Ortadan kayboldu, Artık ottun boş boğazlık etmemek, dostları hakkında dedikodu yap- mamak için yemin ettiği söyleniyordu. Bir gün birkaç arkadaş bahçede oturmuş öteden beriden konuştyorduk. Bir aralık Mehmud çıka geldi. Uzun zamandanberi onu görmediğimiz için kendisine sormağa baş- ladik: — Vay Mehmodciğim... Ne âlemdesin ya- hu)... Galplere karıştın. Kimbilir gene sen- de na yakası açılmamış dedikodular vardır. Mehmed elddi bir tavırla; lah Allah... dedi, bende ne dedikodu olacak... Kendi âleminde yuşayan, kendi yan &ı ile kavrulan bir adamım... Arkadaşlar israr ett « Canım aramızda yabancı r vardır. Şöyle biraz çıtlat canım... Mehmet Hiddetlenmiş gibi: & hakkında hiç birşey Çünkü siz benim gibi sır sak- insanlar değilsiniz ki.. Size rum. Ertesi günübirde m Söylediğin şey herkesin ağzında. ndi?.. Ne zaman benim ek» pren- sibi tie eği öğrenirseniz size 6 zaman be 2 şimdi?.. Arkadaşları: — Peki, peki, dediler, Ayşenin yeniden nlşanlanmasından bahsetmiyelim.. Lâkin canım Zeynep hakkında da birşey işitmedin. Memduh ila yeniden barışmış... Ayda ç kere barışıp danılıyorlar bunlar?... Mehmed inadcı bir tavırla başını salladı: — Nafile... Naile... Ağzımdan bir tek söz alamazsınız. Ben o aptallığı bir köre yapa rım, Artık ağzımdan kelime değil harf çık- maz harf. Ben Ayşe hakkında duydukları mi söylemedikten sonra Zeynep için hiç ağ- zımı açmam..; Çünkü asıl mühim olan Ay- meselesi... Lâkin Allah göstermesin söyler miyim! Bildiklerimi anlatır mi- den bahsedebilirim. yak... ti eyleme... Şunun şurasin- da birkaç lAf edip güzelce vakit geçirmek niyetinde değil miyiz... Anlat kurum Meh- med — Yono... İmkân yok. Geçti Bor'un paza- rı artık... Boyumuzun ölçüsünü aldık. Bir duyduklarımı söyler miyim hiç?.. din tabiatını bildiğimiz için fazla medik. Çünkü o birisine ald bir des dikadu işitip de bunu tanıdıklarına anlata- mazsa Adeta hastalanır, rahatsız olurdu. ğu fakat ere anlatamadığı bir kendisine arap sonra âdeta , kim o günü de Ayşe ismindeki bu güzel fa kat biraz yaşı Herlemiş kadın hakkında pek çok meraklı şeyle: biliyordu. Eğer bun- ları oturup da birer birer anlatamazsa Za- vallı muhakkak ya ölür, yahud bir yerine inordi, Bunun için ona uzun uzun yalvarmağa, rica etmeğe hiç de lüzum yoktu, Biraz sonra biz Mehmed! de, onun anlatacağını da unutmuş gidi tamamile başka mevzular etratında konuşmağa başladık. Biz sözlerimize biraz ara verince Mehmed esrarengiz bir tavırla başını sallıyor, ağın İla « çik çık çık» diye stsler çıkarıyor, 00- rada — Şu dünyada be inanılmaz şeyler olu- yor!,. diyordu. Biz onun artık sabrinin tükendiğini, bil- Siklarini, duydukları! hi anlatmak k için daha, Esrarlı 'Tefrika No. 62 Bedriye bu muhaverenin mânamni kavrayamamıştı. Zira şu İstanbul şehrin- de cereyan eden birçok şeyler onun id- rakina sğmıyordu. Yalnız hâmisile kar« şılaşmış olmak onu heyecanlandırmıştı. Memleketi gözlerinin önünde canlan- mizi. Bedriye, Raif bey aleyhine açılan da- vaların farkında değildi. Sanvasıf pa- şazade onun nazarında takriben fevkal- beşerdi. Kendi küçük kayığı dalgalar üzerinde bocalayıp dururken Raif be; de azametli gemisi büyük bir kasırgaya yakalanmıştı; kızcağız bunu bilmiyordu. öazete ukumuyordu, Cemilin onu yerleştirdiği evin sahibesile konuşurduj işte o ke Cemil Veli ise, ihtiyatkâr davranmış? Bedriyenin gayet yüksek gördüğü Raif bsy hakkında açılan davadan bu saf mahlâka asla bahsetmemişti OHulâsm Lötün memlekette çalkalanan bu iskan- âsi kızın kulağına henüz varmamış bu» h i rede İse boğazıma sarılacaksı yan mahlüklar... Halbuki basen bize ne ka- dar dümdüz, ns kadar sade ruhla görünür- ler değil mi7... Meselâ gu Ayşe... Meğer o 56 İçin için yanan bir volkanmış.. İşte ni- hayet feveran etti, Biz gene onun sözlerini duymamazlıktan geldik. Hattâ arkadaşlardan biri sordu: — Çocuklar göçen âene miidi, evvelki sene ml idi bilmiyorum.. «Büyük vala is- minde bir filim gelmişti. Gördünüz mü?... Mehmed böyle havadan sudan bah- setmemize, büyük vals filmi hakkında ko- nuşmamıza Adeka kızıyor, lâkin belli de ete miyordu. «Büyük vals. hakkında konuşmamız bi- tince Mehmed hemen atıldı: — Yer yüzünde öyle vakalar oluyor hd, bunların yanında birer hayal mahaulü olan, sinemalar bile yaran kalıyor... Ayşey! bepi- niz tanırsınız değil mi?., Bunu söyledikten sonra münalı mânalı gülümsedi. Biz bu s9- fer da onun sözlerini duymamış gibi yaptık ve Mehmedi büsbütün üzmek için: — Haydi çocuklar... Artık gidelim... He- pimizin Işi gücü var.. Diys ayağa kalktık. İşte o zaman artık sabri elinden giden Mehmed: — İltilah sizden yahu... dedi, yakamı bi- rakmıyorsunuz ki... Ne kadar dişimi sıksam beni zorla söyleteceksiniz... Sizin elinizden kurtuluş yok... Bildiklerim! söylemesim no- Bart oturum da size şu Ayşenin hikâyesini anlatayım... Haydi hayd! birer kahvede benden içiniz... Diyerek Ayşe hakkında bildiklerini Adeta Kendisinden halde anlatmağa başladı, Hikâysatni bitirince: — Aman kimse duymasın bunu.. dedi, siz de benim gibi hareket etmesini öğreni- nir... Malöm ya benden sıf çıkma. Hikmet Peridan Ks ( ANKARA RADYOSU | 8 ağsutos perşembe ökle ve akşam 1230 Program, 1235 Türk müzik, 1250 Haberler, 13.05 Türk müziği, 1320 Hat? müzik (PL), 18,05 Müzik (Pİ), 18,4) Caz or- kestrası, 19,10 Fasl heyeti, 19,45 Haberler, 20 Türk müziği, 20,39 Konuşma, 245 Din- Teyiei dilekleri, 21,15 Sıhhat “saati, 2130 Radyo gazetesi, 21.45 Müzlir. 2230 Ajans ve borsa habreleri, 22,45 Cazband. (PL). B ağustar cuma sabahı 730 Program, 75 Neşeli parçalar (PLY, 8 Haberler, 8.10 Ey kadını, 8,20 Oltar Ha- vayen, Hava kurumuna teberrü Türk hava kurumu İstanbul şubesinden: Kadıköyünde Göztepode mukim İsminin meşrini istemeyen vatanperver bir Türk va tandaş şubemize mürhcaalla hava müdafa- amına ve milli havasılığımızın inkişafına bir yardım olmak Üzere veznemize 1300 Ura yatırmış ve bu parayı her yıl vetmeği ta- ahhüt ederek aza kaydedilmiştir. Kurumu- muz kendisine takdir ve şükranlarını are- der, İttihadı mill! sigorta şirketi da kuçumu- muza yılda (150) lira vermeği taahhüt et- miş ve parayı veznemize teailm etiniştir. Kurum kendisine teşekkürlerini sunağ Mersinde sicaklar ve plâja tehacüm Mersin (Akşam) — Mersinde yirmi beş senedenberi görülmemiş derecade meaklar vardır, hali vakti yerinde olan aileler yay- Jalara taşındılar, Merainde oturmak meç- buriyetinde bulunan memur, canaf ise me- 301 saa'leri haricinde plljda vakit geçir- mektedizler. Mersin, Tarsus, Adana ve diğer ctrar 99- hir ve kasabaların yegâne plâjı olan Mer- #in pijı mevcut tesisatilş halkın ihtiya- canı karşılamamaktadır. Böyle olmakla be- raber plâjda bir mayo 30 kuruş mukabi- Unde verilmektedir ki bu da buğün Mefsin için çok fâhiş bie Belediyenin ali vennidir. işde medhaldar bulunduğunu farkede- mezdi, Esasen Cemilin ismi, bu dava münasebetile gazetelere geçmiş, dedi- kodu mevzuu olmuş değildi. Olan bile, şüphesiz, Cemilin Bedriyeden bu mese leyi gizlemesi Mizım gelirdi. Zira, Feri- hayı kıskanacak, i «— Yere batan Bu kadınlarla iş yap- mak istiyenler... Cidden akılları kısa...» diyordu. Mubavereyi dinledikten #otra, Bedri- ye, tahta kanapeden kalktı, Düşünceli düşünceli Tozkoparandaki evine doğru yürüdü. Bu sırada, Cemil de oraya doğ- ru gitmekteydi. Delikanlınm kalbi uzun zamandır aşka karşı uyuşup kalmışken o gün her nedense birdenbire hissiyatı uyanmıştı. Sevgilisini özlemişti, Kimbi- lir helki du biraz vicdani azabına düş- müştü. Kaç gündür Bedriyeye uğrama- mıştı. Zavallı kız belki terkedildiğini sa- Biy orda. İ ile nihayet bulmuştur. Bu haftadan iti Bütün yelken teknelerinö serbes olan yarişlar pazar günü yapılıyor Mevsim bideyetindenBeri her halta #u sporları kısmının yüzme, kürek veye yelken müsabakalarından birisini mu vaffakıyetle tatbik sahasma koyan İs tanbul sw sporlati ajanlıği bu bafta da ikinci yelken teşvik müsabakasını yapacaktır, i Geçen hafta yapılan yarışlarda çok» tanberi görmeğe alışmadığımız büyük bir zağbet kaydedilmiş ve muhtelif klüp- lerden tam 17 Şarpi Moda koyunu kap- lıyarak biribirlerile çekişmişti. Mevsimin ilk yarışında bu kadar fazla alâka bulan yelk sm müsabakalarının zaman İlerle dikçe daha çok rağbet göreceği muhak- kaktır. Türk gençliğini mümkün olduğu kadar denize ve denizciliğe (alıştırmak va yalnız şampiyon va rekordmen değil sporcu adedini fazlalaştırmak gayesile çalışan b:den terbiyesi su sporları fede- rasyonunu Ye onun İstanbuldaki mü- massihi olan su sporları ajanını bu müs- bet mesaisinden dolayı tebrik ötmek vazifedir. Bu pazar günü Modada yapı- lacak olan mevsimin ikinet yelken teşvik müsabakası bütün amatörlere açık oldu- #undan her nevi yelken teknesi iştirek edebilecektir. Şarpilerden manda Yole, Dingi ve küçük kotralarla büyük kotr lar yarışlara gireceklerdir. Müsabakalara saat 15 de başlanacaktır. Pentatlon-müsabakası İstanbul izm ajanlığı tarafından takımlar arasında tertib edilen müsaba- kalar geçen hafta yapılan birincilikler baren ferdler arasında tertib edilen ym- tular başlıyacaktır. Bu kabilden olar Pent.tlon birinciliği cumartesi günü saat 17 de Fenerbahçe atadında yapılmcak- tır. Bu müsabakalar 200, 1500 metre | koşularla uzun atlama, disk ve cirid at malarından ibarettir, Bu müsabakada &ski rekerdmenlerden bahriyeli Tevfik ile kiymetli sporcumuz Fenerbahçeli fatbolcü vs atlet Melihin çekişecekleri tahmin edilmektedir. Bu sicaklarda hâlâ mi futbol! Dünkü sabah refiklerimizden birisi İzmitten aldığı bir havadisi neşetmekte v İnpazar ile İzmit sporcuları arasın. İn yapılan bir futbol maçında kavga çıkaran oyuncuların biribirine girdikle- rinden bahsetmektedir. Bu sporda sez0- dün nazarı itibare alınmıyarak bunaltıcı mcaklar altında hâlâ futbol oynamanın ne kadar zararlı olduğu geçen seneki müewif vakaya röğmen bu hadise ile bir kere daha meydana çıkmış olmakta» dır. Al'âkadarların bu badiseler karşımn- da dikkat nazarlarını çekeriz. i Bu gece nöbetçi eczaneler Beyoğlu muintakasında o merkezde; (Kanszuk), (Güneş), Taksimde: Oi bad), Şişilde: (Porter), Galatada: (Yi- çopulo), Kasımpaşada: (Turan), Has- köyde: (Hasköy), Eminönü mıntakasın. da merkemle: (Beşir Kemal), Küçükpe- rârda! (Bensason), Alemdarda: (Esad), Kumkapıda: (Haydar), Fatih muıntaka» sında Şehremininde: (Nâzım), Şehsa- dehaşında: (Hali), Karagümrükte; (Kemal), Fenerde: (Emlilyadis), ; (Ridvan), Aksarayda: ref), Diğer mıntakalarda Beşiktaşta: (Vidin), Üsküdarda: (Merkez), Kadi- köyde: (Büyük), (Yeldeğirmeni), Sarı- erde, Büyükndada: (Şinasi : (Halk), Eyüpte (Arif) (Ortaköy, Arnavutköy, Bebek ocza- heleri her geoe nöbetçidirleri man, Cemil, daki garsoniyerinde bulunuyordu. Far kat buraya, ihtiyat icabı, bir kere bile Bed:iyayi çetirmemişti o Mahirin müs- takbel damadı, onunla mütemadi te masta bulunduğu için, Masume'ye ben- zeyen bu kızla Mahiri karşılaştırmak istememişti. Benzeyişi, Palandarlının ek bette dikkatini celbederdi Bu kiza dair Cemilin yegâne sırdaşı Hacı Esaddı. Hacı, evvelâ Cemile ga- yet karışık bir şahsiyet halinde görün- müştü. Onu, servete kavuşmak için bir Alet olarak kullanmağı leme, Far kat raman geçtikçe şeriki ona sempatik görünmeğe başladı. Yavaş yavaş içli dışlı oldular. O da, öteki de kumardan hoş lanıyordu. Delikanlı onu gün geçtikçe daha fazla hususüyetine soktu. Birlikte, kumarhaneleri dolaşıyorlar, ahbaplarda poker oynuyorlardı. O gün, akşama doğru, iki erkek, kol tuklara gömülmüş, sigara içmekteydiler. Canlarının hayli sıkılmış olduğu belliydi. Cemil, sinirli sinirli: — Bu ölüm, bizim için felâkettir! - di Ayaspaşada 5 katın 8 Ağustos 1 ÂŞIK GARİP | Tefrika No, 41 Zeynel, bin kore feleğin çemberinden geç- tecrübeli, soğukkanlı caksın... Haydi vaktinde yat, Şarap içersen, erken kalkamazaın! Diye söylendi, Garib, fazla birşey söyle- medi. Zeynelin anlattığı hâdisenin aslı vağ mıydı, yoksa Garibi korkutmak için mi söy- lemişti? Belli değildi. Garib suzmuştu. — Bu sırada sokakta uzayan bir iki göl. ge göründü. Zeynel başını kaldırdı; — Mahallelilerden biri olsa gerek. — Aşağıdan geliyor. Hem da iki kişi Yürüyen gölgeler kahvenin bahçesinde durdular, Birdenbire boğuk bir sos yükseldi; — Zeynel usta burada mı? Zeynel yerinden fırladı: — Buradayım, ağam... Buradayım. Buyü- run... Bu sesi Garib da tanımak istedi; — İbrahim paşanın kâhyasına benziyor... Osman kâhya çardağın altına doğru yü rüyünce, Garibi gördü: — Ulan Allahın belâşı, Senin yüzünden bu saatte sokak sokak dolaşıyorum. Nere- yalpa! Neden kaç gündür görünmüyor. sun Garib, Osman kâhya İle karşılaşınca, vü- cudünde bir ürperme duydu. Başımdan kay- namış sular dökülmüş gibi terledi: — Benimle bir alış verişiniz var mı, ağam? Beni ne diye arıyorsunuz? Ben bir garibim... Bugün buradaysam, yarın kimbilit nerede olacağım? Kâhya yorgun bir tavırla çardağın altın. da oturdu: — Merak etme... Yarın da, öbürgün de ayy İstanbuldan bir yere gidemeş- ! Zeynel başını salayarak güldü: — Onu kaçırıyoruz, ağam! Garib, donan- mada iş aldı. Bir iki güne kadar Akdenize gidiyor. Osman kâhyu göbeğini hoplatarak gül- dü: — Donanmada ona bulaşık bile yıkasmaz- lar. O ancak, canan dizinde saz çalmasını, maniler söyleyip gönül aviamasını bilir, Garibin yüzüne bakarak sordu: — Öyle değil mi, delikanlı? Garib kaşlarını çattı, O artık hiç kimse. den korkmuyordu. Zaten Osman kâhyayı görünce, Zübeyde tarafından geldiğini der- hal anlamış, yüreği hoplamışta, — Öyle değil, dedi, sen beni hiç tanı- yamamışsın! Benim Kalbimde yalnız Şah- sanemin sevgisi vardır. Bsn, ondan başka bir kadın sevmem ve ondan başkasının di- zinde yatmam. — Haydi canım, gevezeliği bırak. Zübeyde sultanın dizinde içip sızdığın geceyi unut- tun mu? — Unutmadım ağam, unutmadım. Odan- da beni sarhoş ederek, Zübeydenin yanına çıkardığını, ertesi sabah bir çaval içinde viraneliğe atıldığımı unutmuyorum. Paye kâhya bu sözleri duymamış gibi — Haydi, hazırlan bakalım... Seni paşa efendimiz çağırıyor. Almağa geldim, Gertbin rengi attı... Dizlerinin bağı çö- — Ne diyorsun, ağim Paşa efendimiz ba saatte uyanık bulunur mu? — Eret, Konakta eğlenti var... Sen! bek- — Zübeyde çağırtaaydı. yerimden bile kı- mıldamazdım, Fakat, paşa efendimizin ha- tarını kıramam.. Gelirim amma, sazımi ge- ralde bıraktım. Bir haftadır. çalmıyorum. Yarın sabah da erkenden (Beyaz marti)ye gideceğim. Orada vazifera Yar, — Bahimi söylüyorsun, Garib? Seni do- nanmaya kim aldı? Orası tembel, serseri, Aşıklar yatağı değil Donaumaya Ccesuf, atılgan, düşmanla döyüşmesini bilen yiğit- Hattâ biricik şahidimiz? Arap başını salladı: — Yok ya seydi yok... Bizim en ehem- değüdir... Abdürrezzağın sarrafiye mü- esesesnide bulunan yazılı bir vesikadır. andaki benzerliği anlatan mektup... — İyi ya efendinâ... İşte o mektup emin bir vanta ile bize gelecek... Aptal ihtiyar Ebürruhi gibi yolun ortasında | > uğramıyacak; denize düşmiye- | — Ne oluren olarınğ yazık... Şu ihs- | yar muhasebeci iyi bir şahiddi. İki Raifi | de, hakikisini de, sahtesini de görmüş... İs amma, o seksenlik herifin de hâfızasında ne kaldığı malâm değil... Belki pek çok şeyi unutmuştu bunak. Şimdi denizin dibinde yatiyor... Neyse... O öldü... Şehadeti faydalı olurdu. el. mazdı; mesele değil... Şimdiki halde kozumuz gene kurvvetliir. Bir müddet ikisi de sustular, Sonra Cemil devamla: — Esad efendi... Bu ihtiyarın bir- denbire ortadan kaybolması ve kimas- nin kazayı görmemesi size garip gelmi- yor mu? | sadik — Garip gelirdi, gayet şüphelenecek Yazan: İSKENDER FAHREDD. Zeynel usta, bu konuşmanın sonu KA odin de, yeni işine gitsin. — Peki amma, paşa efendimiz banA almadan gelme!» dedi. Ban konağa mi sallayarak mı gideceğim? — Bulamadım. dersin... Biter gider. “e ten paşanın unutkan tablati vardır. © düşme şu delikanlının üzerine. Yolcü ludna gerektir, derler, Bırakalım gitsin BA... Osman kâhya, Garibi götürmeğe #5 mişti, Onu ele geçirmişken, kollarını döneceğe — Çaylak... Buraya gel. Garib, paşa dimizin emrine karşı geliyor. Haydi, yak gu teresi... Kühyanın adamı, dişleri dud arasından dışarı fırlamış bir sırtlan le Heriledi ve Garibin yanında durdu: — Kalk bakalım, delikanlı! Garibin inadı tuttu: — Kalkmazsam, ne olacak? — Zorla götüreceğim. — Sazım gemide kaldı, Söz söylemeği mecalim, ve İsteğim yok amaa... Yerini kalkarsam, dövüşebilirim, Osman kâhya, çardağın altında otun du. Garibin sertleştiğini görünce: — Kafa tutmasını da öğrenmişsin, & bu dersleri sana kim veriyor? Garib hiddetle bağırdı: — Benim hiç kimseden ders almağa yacım yol. Yakami bırakın... Şurada bir” saat uyuduktan sonra, güneşle beraber #X miye gideceğim. Beni hiç kimse yol alıkoyamaz. Haydi! gidin işinize. Ozman kâhyanın, Garibe şiddetâi dav” nşına Zeynel de içerlemişti. — Ağam, bırakın şu delikanlının nı. Çuval ila viraneliğe atılan bir tekrar paşanın konağına gider mi? Osman kâhya birdenbire yerinden rap rak, elindeki sopasını — Bir tane yapıştırırsam, bçyaln p rım, Sen, benim karşımda söz söj adam mı oldun? Garib şaşırdı: — Yahu, benim yüzümden kavga mi ceksiniz? Ayıp değil mi size? Aklı gün görmüş insanlarsınız. Sözle yolu varken, sopaya ne hacet?... Osman kâhya: — Ulan teres, dedi, senin yüzünden © miyenin hakkı elbette kötektir. Ve sopayı Gartba çevirdi. Pakat dı, Garib, birdenbire patlayan bir fişek bi yerinden zıpladı... Kâhyanın elindeki payı kaptı: — Ben şimdiye kadar hiç kimseden de yemedim. Ne diye bana el usatıyorsun? a gan da emrekse, bir yere kımıl Ve yarın sabah bütün rezaletinizi mef na çıkaracağım. Kâhyanın hiddeti topuklarına çık Adamına döndü: — Bre Çaylak... HALA ne duruyorsun? serseriyi yakalasan &. Kâhyanın adamı, Garibin Üzerine Jsfedi. Garib, yayından fırlayan bie ok k viktiğile kollarını salladı ve iri boytü Öyle şiddetli bir yumruk indirdi ki... dan yere devrilen bir kavak ağacı gibi, yanın adamı biz anda toprağın üstün? rilivermişti, Garibin kuvvet ve cesaretine Zeynel bile şaşmıştı: — Oğul, sende ba kuvvet varken, d0 mada kendini çabuk tanıtırsın! Allah dimcin olsun. Şimdi inandım ki, ari re gelmiyecek. Diye söylenerek, fenerin yanına gitti — Haydi, çekin arabayı, Gece yansı. du. Kahvenin kepenklerini p Ve feneri söndürüp yatacağım. Zeynel bu sırada Garibin kolundan © kahveden içeriye sokmuştu. (Arkası mekten menfaati olacak kimse Ha... Şayed Raif ayni vapurda — Saçma söylemeyin, azizim.» Iraklı artık böyle lâübali tabirler lanmak hakkını kendinde bulu? Fakat Cemil, elile bir işaret yaptı. öl da haddini aştığını anlıyarak itizar © — Yok efendim, ne mü Ebürruhi'yi buraya davet ettiğimiz. man, Raif bey, başı üzerinde k fırtınanın farkında bile değildi. Bir” i tedarik edip ihtiyarın peşinden ması nasl kabil olur? Her halde ” da durup oturduğu yerde böyle becersmez... Kehanette bulunu? katils öelgrai çekeceğini mi o nuz)... Fakat şöyle bir telgraf Ebürruhi efendi gi kip ediniz. Vapurdan denize #9 hah hah bah... İmkânsez, değil ir Hayır, bu, tamı i öl Cem — Evet... Kötü tesadüfler Cidden bu da teşek iri için cidden menbus ÇArkasi