Enverin elinde ingilizee bir kitap vardı. Bunun son satırlarını okuduktan sonra gü- lümsiyerek kitabi kapadı: — Pek eğlenceli bir roman!.. dedi. Romanın kabında, soyunmakta olan ga- yet muntazam vücudlü bir kadın resmi vak» dı. Kitabın ismi: «Aralık kalmış banyo ka» Desi...» idi, Enverin yanıbaşında oğuran Müfld: — Şu kitabı birkaş gün için bana verde okuyayım... dedi. Enver hemen buna cevap verdi: — İstersen, dedi, bu kifabı sana hediye edeyim... Lâkin bilirsin ki, hiç birşeyimi bir- kaş gün için deği, hattâ bir kaç saat için bis başkasına verinekten nefret ederim. Hakikaten Enverde böyle garib bir huy vardı, Ondan kıza bir müddet için birşey isteyiniz. Dünyada vermezdi. İstediğiniz şeyi — pek mecbur olursa — size hediye et- meğo bile kalkardı. Lâkin onu birkaç gün, yahud birkaç saat için size emanet olarak vermek katiyen âdeti değildi, Müğldin kitab istemesi iyi bir vealle olduğu için hemen En- vere sordum: — Kuzum Enver sen niçin bir toplu iğne- nl bile başkasını muvakkat bir zaman için vermekten çekinirsin? Sanki nasırına basmışısa gibi Baver yü- günü buruşturdn: sonra bize şu hizüyeyi — Daha o zamani, ar olmuştu. Ha; m bir Mick n TE e kai yakın, çok güzel bir £ verain, Vasfi igm eğlenes ve macera düğkü; vardı. Bu Vasfi garlb bir yaradılışta bir ço- cuktu. Bugün eline toplu bir para veriniz, gece yarısına kadar bunları" bitirir, evine Gönmek için yol parası bulamazdı, O tamanlar İstanbula beyaz Runlar akin etmişti. Yeni yeni bağlar, eğlenee yerleri açılmıştı. Şehrin gece ve eğlence hayatı da- ha hareketli idi, Bir gün bu Vasfı bana geldi: — Aman Enverciğim, ani ban kardaşim- dan de fazla severim. Bana yek büyük bir iyilik yapabilirsin... dedi. Sordum: — Ne gibi? — Yarın göse eğlencb yerlerinden “birin de, gayet güzel bir kadınla randoyum Yar, Lâkin elbisemin şu kaline bak. Üstelik bugün pantalonumu giyerken ne görsem beğenirsin? Pantalonün arka tarafına gö- len kısımda kumaş inbelihiş, incelmiş, si- gara kâğıdı gibi bir hale gelmiş. Nerede ie patlayacak... Onun için şimdi bile gayet he- saplı hareket ediyorum. Halbuki #nin iki kaz yeni etbisen Bunlardan birini ba akşam için bana v minnettar olu- rum. Doğrusu Wast! irülp dolaştı rip buray getireceğini tahmin edemediğim için pek şaşırmıştım. Çünkü elbiselerime çok dikkat sder, onları kendi elimle ütüler, büyük bir itina ile giyeardim, Onu şimdi Vas. flye naml emniyet ederdim. Bir bahane büle mak için: pek »iyade yanıktır | — Benim elbiselerim sana dar gelir. de- dâim. O kestirip attı: — Katiyen... İkimiz de ayni boyda, ayni vücutte insanlarız. O kadar dil döktü ki nihayet razı oldum. Hattâ daha yeni olan açık kahve rengi el- bişemi aldı. Hakikaten vücüdüne tam geldi. Kapıdan çıkarken: — Bu akşam sen de bizim gideceğimiz 78- r> gelsene... Bir masa ötemizde oturursun, | hem de sevgilimi görürsün... dedi. en de o akşam biraz eğlenmek pia İdim: «Peki. dedim. Akşam biraz goç vakit Vasfi ile sevgili- sunduğu çalgılı gazinoya gittim. sırtında o benlin öinım Kostümüm . , boyalı saçlı, Adi, hattâ biraz da yaşlı katana gibi iri yar: bir kadınla ayni masada oturuyordu. İziat de çakır keyifti. ler. Bir aralık kalztılar, Bulunduğu muz çalgılı gazi > muşta. Sağ tarafla bir duvarın önüne, yaklaşmasın diye bir ip çekm ışlardı. Bu lâvhara: #Bo- eleri pi Hakikaten muşta. Vazti ile sevgilisi dansed temadiyen bu durara doğru . gi ayacanı görmeyiniz. Açık kahve ha boyandı, ha boyanacak... İzmirde eski erler Menemen civarında eski bir mermer lâvha bulundu İzmir 29 (A.A.) — İzmir müzesi mü- dürü Foça, Menemen ve Selçuk havali- sinde ve Kuşadasında çıkan bazı eski eserleri tedkik için yaptığı seyahatten avdet etmiştir. Gerenköy, Ulucak ve Belevin'de çıkan eserlerin Roma ve Bir zans devirlerine sit olduğu anlaşılmıştır. İçlerindeki bazı küçük parçalar İzmire Menemenin Suzbeyli kö- ir tarla kazılırken mermer bir levha üzerine kabartma olarak hak- kedilmiş bir İran süvari cengâverinin İ heykeli bulunmuştur. Bu eserin, Dârânm Anadolu istilâsi devirlerine ait olduğu zannedilmektedir. Araştırmalar esnasında Çamlıkta da ara” larında bir eş saati, kabartma bir ka- dın ve oturmuş bir erkek heykeli bulu” nan mermer eserler bulunmuştur. Bunlar | da Selçu izesine sevkedilmiştir, ( ANKARA RADYOSU | 3) Temmuz salı öğle ve akşam 1220 Program, 1235 Muhtelif şarkılağ (P1), 1250) Haberler, 13,05 Mubbelif şarkı- lar (PL), 1349 Müzik (PL), 18,95 Casband İ «Pİ. 1829 Çocuk snati, 19,15 Fasıl heye- sblse a geldi. Vaz arak boylu boyuna boyalı & m4? O canım yeme atanın zeytinyağının y5l yol 1 görüyordum. Nara den bayılasıktım. Onlar da kah ikahsdan boğularaklar.. Kadın bir aralık elbisesini kirlettiği af'mı diledi, nedir, Vasfi he- men sanki kendi malı imiş gibi cevap ver- di: — Pisa ederim, ne ehömmiyeti var... Fe- da olsun bu elbise. demez m Garsonlar bizim elbi üstünkörü sildi. ler, Aradan beş dakika geçti geçmedi. Sey- gilisi elindeki algaranın ateşini Vasfinin, daba doğrusu benim pantalonumun üzeri n3 düşürmez mi? Baktım, Aran Allahım bizim pantalon yanıyor... Halbuki orlar bi- ribirlerine dalmışlar. Konuşup duruyorlar, farkında değiller... Can havlile bağırınasını iyeceklerdir. Lâkin o zamana, antalonunda gümüş llra büyüklüğünde bir delik açıldı. Bir müddet sonra da Vasfi karşıdaki ma- sada oturan iri yarı iki adamla gırtlak girte lağa Kavgadan çıktığı saman sırtın daki ceketin iki kolu ile, yakası kopmuştu. Orada daha fazla duramadım. Eve döndüm. İşte o gündenber! kimseye muvakkat bir zaman için hiç birşeyimi vermem... «Hikmet Feridun Es Gümrük Muhafaza Genel K. İstanbul Levazım A. Satınalma Komisyonundan: 1 — ©00 tane şali Türk bayrağı müteahhidi namı ve hesabına 2/A$ustos/940 cuma günü saat 15 da pazarlıkla alınacaktır. Tasarlanmış tutarı 490 lira elli kuruş Uk te- münatı 37 lir 24 kuruş! Şartnamesi ve eb'adı komlsyondadır, her günü görülebilir. 2 — İsteklilerin teminat makbnelerilz Galata Mumhane caddesi İbrahim Rıfat han 2 nci Kattaki komisyona gelmeleri 16836» Zonguldak Sağlık Komisyonu Başkanlığından: Zonguldak kömür havzası Sağlık teşkilâtına bağlı 100 lira ücretli Üzülmez, Gelik, Kilimli dispanserlerile 100 lira Ücretli Kandilli hastahanesi ve 80 lira ücretli Merkez İşçi hastahanesi ikinel eczacılıkları münhaldir, 'Talip olanların hümühal şebadetnamesi, sıhhat raporu, bonservisi ve bir kıt'a kua tercümet hallerini 15/38/94) tarihine kadar Zonguldakta Sağlık komlıyonu başkan- Uğına göndermeleri, «6804» Belediye Sular Idaresinden: İdaremizin Cibali mıntakası müfettişliği daha merkel ve abonelerimizin gidip gelmeleri daha sühuletii olan Fatih'te Mutaf Kardeşler caddesinde 53 No.hı binaya 30503 nakledilmiştir. Esrarlı Yüzük AŞK ve MACERA ROMANI Tefrika No. 53 — Aceleyle?... Hmm... Sanırım sen de İzmirden beklenmedik bir zamanda alelâcele ayrılmıştın. Demek ikimizin de mühim işimiz varmış... Sen bana ilânı harp etmek, beni şerefimden Ye servetimden tecrid etmek için koşmuş- sun... Ben de seni, atıldığın uçurumun onarımda durdurmak için koştum, gek dim. Ve ciddileştiz — Beni buraya getiren korku, telâş değildir, Mahir... Hakikat olmıyan bir ithamdan korkulur mu?... Ermin ol, hid- detlenmiş de değilim... Çılgınlığa kızıl maz... Daha o açıkçasına söyliyeyim; G lerin yazılarını tamamile hayal “sarmmıştım... Fakat vakitsiz “edişin beni düşündürdü... Bu ünkü tevr hareketin bütün meseleyi vazıh olarak karşıma çıkarıyor... Anlı yorum, Biraz durdu. Daha hâkim bir tavırlaş — Bu vaziyet karşında me yapiyo- van, bilir misin?... Sana elimi uza Nakleden: (VA - Nü) tıyorum ve diyorum ki: Mahir!... Nasıl tehlikeli bir yola saplığının farkında mi- un)... Nereye gidiyorsun)... Sevgili Ferihamuzi da arkan sıra nerelere sürük- lüyorsun?... Ailemizin ismini hangi ça- murlara bulayacaksın?... İddinlardasi niz sen ve ben miz kalmış olan ailemize doğrusu büyük bir lütufta bulunmuş oluyorsun... Palandarlı Mahir, bu sözleri süküt içinde dinlenrişti, Ellerini göğsünde çapraslamıştı. Göz- leri, kuzeninin gözlerindeydi. İki erkek de ayaktaydılar. Aralarındaki terad vap nh surette dikkate çarpıyordu. Uzun boylu oldukları için biribirle- rine benziyorlardı. Raif hâli gençmiş intibamı veriyordu, Mahir ise vaktindesi evvel ihtiyarlamışa benziyordu. Palandarlının sükütu karşısında misafir oturdu, Sanki ev sahibine uzun uzun düşündükten sonra cevap vermek fırsar tanı böylelikle bahsediyordu. Mi H, 1945 Haberler, 20 Müzik, 20,15 Çifçinin 30 Küme sea ve saz heyeti, 21,15 at, 2120 Radyo gazetesi, 21,45 Sa» lon orkostrası, 22,3) Ajans ve borsa habef- 735 Müzik (PL), 8 Habere kadını, 820 Hafif şarkılar. Bu gece nöbetçi eczaneler Bszoğlu mıntakasında merkezde: (Della Suda), (Vingopüle) Taksimde: iimoner), (Ertuğrul), gişildi v), Galalada TOrtaköy, Arnavutköy, Babek ecza- naleri her gecs nöbeteidirler) BULMACAMIZ e EE $ — Tersi buudler - Beyan etine, 5 — Başına «De gelirse büyük babadır - Mayleden. 7 — Feryadüzak, 8 — Tersi bir nevi deridir. 9 — Kolay değid - 10 — İbriğin arkadaşı - Geçen hulmacamısın halli Yukarıdan aşağı ve soldan sağa: 1 — Relsisani, ie ei — İdesizeves, En A değ 8 Nalov, 0 — In, Entari, Mahir de, hapti bitkin bir elde ken» dini bir koltuğa bıraktı. Raif, dostça: — Kuzum, evvelâ şunu anlat... - de- di. - Bı. tarzda bir harekete geçmen için sana bu kötü ilhamı kim veriyor? — Bana bu işin membamı söyle... Ve #ayesini de bildir... duğunu sana isbat edeceğim... Gayeye varmak için de, ancak cesedimi çiğniye- rek geçebilirsin... gi ra işin bir gey biyo, değil ae e SARAN yüksek Tefrika No. 32 rakka püşu duysa bile Taydasızdı. Paşa- ! nın cariyesini, Hüseyinin elinden hiç bir İ kuvvet alamazdı. Hüseyin © akşam tekrar Zeynelin kah- vesi önünden geçti. Aşık Garibi gördü: -— Bu akşam Kol dolaşıyor. Kalan ei birini yakalıyacaklar galiba, tradaki meyhaneye gidelim seninle, Bld Zeynelin kahvesini de basacaklar. patırdı arasında buruda bulunmamış olursun! Dedi, Âşık Garib bu sözlere kanmişt. İ Çarçabuk o basırlandı, Hüseyinle bera- bor — Zeynel ustaya görünmeden — kah- veden çıktılar, Hüseyin haşari bir adamdı. Koynuna beş lirayı koyunca, dünyayı satın almağa kalk- muş. Rüstem paşanın konağına İçki !ç- meden sidemezdi, Bu vesile ile Âşık Garibi da içkiye alıştırmak istiyen bahçıvan Hü- seyin, Akbıyığın meşhur belâllar meyha- nesine doğru yürüyordu, Ortalık kararmak âzare İdi. Garib yolda konuşmuyordu. Hüseyin çok neşeliydi. Gerçekten O se çe, sevdiği kım anasının evine | | 19! kaçınıp ni- kâhlıyacak mıydı? Yoksa böyle bir hikâ- ye İle Aşık Garibi kandırıp paranı m çekmek istemişti? Burası belli değildi. Akbıyık meyhanesine yaktaşmışlardı. Burau denize bakan büyük, salaştan bir düzkândı. Asesbaşı bu dükkânı birkaş Kere yıktırmak istediği halde, yeniçeri ağa» sının himayesini görmüş ve yıkılmamıştı. Meyhaneye Türkiyenin her köşesinden saz şairleri, ve güzel sesli hanendeler gelirdi. Istanbulun bütün külhanbeyleri ve belâlı- ları her gece buraya uğrarlardı. Akbıyığın «Sarı kız» 1 meşhurdu. Bahçi- van Hüseyin yolda giderken: — Bu akşam ona dudağını değdirecek- sin! Demişti, Garib birdenbire bu sözden bi? mâna çıkaramadı: — Sen de mi beni baştan çıkarmak, ka- dın tuzağına düşürmek istiyorsun, Hüse- yin? EE Ve Bahçıvan Hüseyin lAfını ta- — pm idrceğtmle meyhanenin Içkisi mej- hurdur. Lâpseki'nin Sarı kız Üzümile ya- pılâığı Için, bu içkiye o adı vermişler. Hemi rakısı, hem şarabı vaz, İnsan onu İçerken, on dört yaşında bir İşvebazla dudak du- dağa gelmiş gibi, birden damarlarının to- tuştuğunu hisseder, — Bu zıkkımı tik defa mideme boşaltan, Osman kâkya oldu. Daha doğrusu ben, ba şımı kendi elimle yaktım... Bir gece Osman kâlyanın odasinda, şerbet diye, şarap kü- püne dayanmışım. Orada çarçabuk sarhoş olmuştum, Ah, o geveze berifin odasına gitmez olsaydım da, şarabın tadını tatma» saydım. Hüseyin kurmaz bir adamdı, Garible ko- nuşurken, onun ağından İf a'mayı da ih- mal etmedi: — Sen artık paşa kAhyalarının odaları- na da gizmeğe başladın, öyle mi? Diye sorunca, Garib pot kırdığını anladı ve kendini çabuk topladı: - Bizim kahveye arasıra uğrag da. Bir akşam beni zorla odasına götürdü... Birkag türkü söyledim ona, Meyhaneden içeri giriyorlardı. Küçük tahta masaların ve tezgâhın otrafı müş- terilaris çevrilmiş olan meyhanede ayakta duracak bila yar yoktu. O gün Haliçteki ter- Sanemizden on İki yelkenli teknesi denize Modirilmişi, Bu münasebetle tersane işçile- rine birer gündelik ikramiye verilmiş, İşçi- Ir ve ustalar o gece meyhanelere dökül- müge, Bahçıran Hüseyin, Sakızlı Koçonun dal. mi müşte rinden olmasaydı, tersi yüzüne dönüp gidecekti. Bereket versin Kİ, Koço onu uzaktan görmüş, tanımış ve tezgâh ba- şına çağırarak: — Gel bre delikanlı! Şimdi gideoek bür- daki müşterilerden bir kaçı, O zamana ka- niz. Başka bir şer daha onu üzüyordu! Maziyi düşünüşü... Hatıra Ağzını açtığı zaman, beklenmedik bir sual sordü: — Raif... Hatırlıyor musun?... Bir dar size birer sarikız vereyim de ayakta içi- i tatil mz re Bir çelenk yapıp an atı idare etmesini ... Fakat bu işi yapmağı son derece arzu ettiğini anlıyarak dizginleri sana vermiştim. Pek v.. Gülerler köyünün yanın- dan geçerken, köprü altından ansızın bir köpek çıktı... Üzerimize saldırdı. Hızlı hızlı havlamağa başladı... At da ürk. ti... Yan tarafa doğru kaçınca çarptı, sürçtü, Diz üstü kapandı... O esnada © | nin ne kadar korktuğunu, gözlerinin dehşetle açıldığını, ağiamağa başladığı nı hâlâ görüyor gibiyim... Mahir: — Evet... — dedi. — Bıyıklarım ter- “lemek üzereydi amma, ağlıyacak rad- deye gelmiştim... Sense (şayet hakika- — Babam çok severdi Ceylânı... Sen bilmiyordun. dan çok istifade eltikleri için, Koçonum meyhanesinin yerini bile değiştirmesine rü» a olmazlardı. Aşık Garib ayakta dururken. meyhaneci. nin uzattığı sarap kadehini aldı: — Elime bir ateş parçası dokundu san- dım. Bu zıkkımı hemen mideme boşaltma” — Acele etme... Bu, yudum yudum içilie. Bir nefeste içtiğini görürlerse, senden şüps belenirler, Garib bunun sebebini sormağa vakıt bu lamadı. Hüseyin ilâve etil; Dayan Dir rakkasenin etrafında lardı, Âşık Garib, rakkaseyi görünce: — Ne hayasız, namussuz bi? kadın... Heğ- — Burası İstanbul, & kuzum! Meyhanede Röbek atan kadında namus mu ariyormun sen? Şaşarım aklina... Haydi, bitir şu elin- deki şarabı da, bir köşeye tlşelimi. Tezgâh başında duran Iki tersane amelo- si hızlı hizli konuşuyordu: — Padişah Bağdada gidiyormuş... Bu ge- miler ne diye hazırlanıyor? Yoksa, Fatihin Bizansa yaptığı gibi, Kanuni de Bağdada gemi Ue mi hücüm edecek? — Budala! Hâlâ duymadın mı? Akdenis- dö müthiş bir korsan türemiş. Gemiler onun için hazırlanışormuş , — Akdenize yakında donanma çıkacak dösene 67... — Öyle ya, Vurguna gideceğiz. Senin git meğe niyetin yok mu? — Ben böyle işlere düşünmeden girişe- mem (Arkası var) ten o sen issn) sen benden azıcık kaba im... Raif, gözlerini açtı: — Şayet hakikaten o bensem... Özle mi)... Mahir, coşkünlukla: ni Devam et... Arkasını anlat... - des Misafir, kaşlarını çattı: — İmtihanı fena yapıyorsun... Bana daha müphem hatıralar sor istersen... Şayet -ol oynuyorsam ancak eski haya- ba umumü hatlarını bilmem İâzmgelir... Teferrüatı nereden bileceğim? ... Z. derece meydan okumak karşısın” da Mahir şaşırmıştı. Ne diyeceğini bil meksizin dinliyordu. Raif, devamla; — Haydi... Sor... Soruştur... Hafı- zam yerindedir... Babama diyecektim ki: «At kapaklandığı ve yaralandığı man dizginler benim elmideydi... Ka- zayı ben yaptım...» Babam, pek sevdi- ği Ceslânm bu hala | mesi üzerine fe- nü, Kızacakın Eve girmeğs cesaret edemiyordu... — Doğrüne (Arkası var)