, evliliklerinin Hk se- nelerinden, parasız, sıkıntılı Za“ manlardan bahsediyorlardi, Şimdi halleri vakitleri çok iyi İdi, Hemen bemen zengin olmuşlardır. Evleri, otomobilleri, hizmetçi“ leri, uşakları vardı. Talih onlara sonradan gülümsemişti, Büyük bir yoksulluk içinde haytlarını birleştirmişlerdi. Hattâ bir gin gelip böyle zengin olacakları akıllarından dile geçmemişti, Rana dondurmasından bir kaşık daha al- dıktan sonra kocasına: — Likin Mehmedelğim. dedi, o günlerde © derece mügkülât içinde bila hayat bize ne kadar tatlı geliyordu. Meselâ hatırlar mi- sın? Seninle gayet ucuz gezintiler yar dık. Şişliye Hürriyet tepesine kadar yü: dük, Orada bir hovardalık, bir sefahat yas par gibi kâğıt helvası alır, gazoz içerdik. Aklıma geldi değil mi? Hani iki kuruşa sa“ fılan şişesinin ağzında tıpa yerine camdan birer zıp zıp bulunan ucuz gazorlar vardi. İhtiyar gazozcu da ahbabımızdı, Adam 8W dolu bir kovadan bu zıp saplı şişeleri çıka rırdı, Parmağımızla zipzpa basır basmaz köpüklenen #azocu, bardaksiz filân diker içerdik. Sana yemin ederim ki, Hürriyet te- pasinda Içi * bu iki kuruşluk gazorların İszzerini hayatta hiç bir şeyde bulamadır. Hattâ şampanya bile bana O kadar leseatii gi HAA tadı damağımdad sın üserine o güstözlar de Hey sidi hay... oca durdular, P: klar g rı rında yapi ünüyorln sına — Hakikaten a yaptığımı tini sonra hemen Hem biliyor musun? Biz 0 parasızlık zama- dâ ne mikroptan korkardık, ne haş- an korkurdık. MU » geliyor. Sen ra giderdik. Hatırlı Bu turşuları de Hünkir sular &. Davul gibi midelerle şehre dönerdik. Ne dersin yediğimiz o kadar abur cubur bime katiyen dokunmazdı. Ne bir mide ağrısı, ns barsak sancım... Halbuki şimdi bunları yiyip üstüne bardak bardak su işek apeme kalkamayız. Ne mide varmış biz- ie... Rana, en tatlı halıralarından biri canlan- miş gibi: — Aman Mehmed, dedi, sahi ne iyi halır- latlın.... Ne âlemierdi onlar... Çok gu içelim diye salatalık o Gurşularımı, O tuzlu tuzlu sardalyeleri ne büyük bir işliha e yerdik deği mi? Bir müddet de sulara nami gittiklerinden, iki kişi bir tek lira ile koca bir tasil gününü sevk içinde nasıl geçirdiklerinden bahset- &iülsr. Mehmed birdenbire dahiyane birşey hatirlamiş gibi; Rana!.. Biz sanki niçin o eski güzel günleri, parasız eğlenceleri İhya etmiyoruz... dedi, Rana mesud biz gülümseme ile tasdik et- ti: — Evet... Sanki niçin?.. Meselâ bir gün yaya Hürriyet tepesine kadar yürürüz. Hap- halde oralarda kiğid helvacılara, belki da gazozculara ras geliriz... Ayda bir gün «ha- el biz fikir doğrusu... Messi bu pazar Hürriyet tapesiriş gideriz değil mi? l — Tabii, sabi, Arama otomobil almıya- Tim. — Elbette... Otamobıli alırsık onun ne zevki çıka Bu pazar Lipki eski parasız günlerde tik olamobildan de midemi bulandırıyor, oi em biliyor musun? Biz âdeta yürümeği usuttuk canın Bu yüzden vü- cudümz şeklini 'de kaybediyor. Bu pazar ayla bol bol yürüyeli — Evet Art » yürüyelim” pazarı İple çekmeğe başladılar. O meğindes bir saat sonra e7- 47. Raha gayet basit bir keten elbise, topuksuz İskarpinler giymişti. Meh- medin sırtında en eski elbiseleri vardı. Fa- kat mesuttular, Yöni müsetfeh bayatların- dan, kibar dostlarından anki e İeri bugün, kendilerini Esrarlı yük kalkmış gibi hafif hissediyorlardı. Şiş- lys kadar mütemadiyen eski günlerden bahsederek yürüdüler. Nihayet asfalta çıktılar, Rana: — Beni hararet basmağa başladı. Allah vere de oralarda gazozcuya ras gelsek... — Acaba adamın gazozları temiz midir? — Eskiden bu sual aklına gelmezdi değil ml? Maamafih ben o kadar susadım Ki, te- miz olsada İçeceğim, olmasa da,.. Hem eski günleri yadetmek için Hürriyet tepesine gizmiyor mıyız? — Bak görüyor musun? Yaya yürümenin da ayrı bir zevki varmış deği mi?.. Hal buki birçok parasız insanlar İlks otomobli- lere bakıp bunların içinde oturanların me- sud, gammaz mahlüklear olduğunu tahayyül ederler... Fakat görüyorsun Xi otomobil bir saadet vasıtası değildir. Ne iyi ettik de bu- gün otomobilâiz sokuğa çıklak.. Hey gidi siki günler hey... Böyle konuşarak Hürriyet tepesine yak- laşmışlardı. Rana sanki sevgilisini görmüş gibi heyecanla kocasına: — Mehmed... dedi, işte gazozcu!, Eret, uzak olmakla beraber gazoscuyu fazketmişlerdi. Şimdi ona doğru daha hizli yürüyortardı. Fakat tam bu sırada yanlas rında kocaman bir lüks ötamobil durdu. Otomobilin içinde genç bir karı koca vardı. Bunlar Mehmetle Ranayı çok iyi tanırlardı. Otomobilden seslendiler: -« Aman alzi gördüğümüz ne iyi oldu. Biz de arkadaşsizlıktan şikâyet ediyorduk. — otomobile binin, bep “berâber gezi nlar özür dileyecsk oldular, Fakat ah- bapları dinlemiyordu. Bir azalık Bahmed; — Hiç olmazsa şuradaki gazozcudan İl» ,,, deği, Lâkin otamabilde- Haydi canım... Şaka etmeyiniz. O ga- zw'ar içilir mi? Onlar fabrikada tin dol muyor, satan adam kendi elile hem de kim- Bilir nasl dolduruyor... Bundan sanca hemen zorla onları otomğ- »ile bindizdiler. Mehmedle Rana biribirlari na mahzun mahzun bakıştılar, Yeni m ileri onları eski günlerin hatırasına meğe bırıkmıyordu” Mikmet Ferldün Es | ANKARA RADYOSU | 25 temmuz perşembe öğle ve akşam 11,30 Prvgram, 1245 Türk müsiği, 1250 Haberler, 1393 Türk müziği, 13.20 Müzik (PL) 1805 Milzlik (PL) sı, 19,10 Saz eserleri ve oyun havaları, 19,25 Şarkılar, 19,45 Haberler, 20 Fas he- yeti, 20.30 Konuşma, 10,45 Dinleyici dilek- leri, 21,15 Sihhat saati, 2130 Radyo gaze- #est, 2145 Radyo orkestrası, 222) Ajans ve borun haberleri, 2245 Cazband (Pİ), 28 Temmuz cuma sabahı 730 Program, 7,35 Müzik (Plâk), 8 Ha- berter, 8,10 Ev kadını, 830 Müzlik (Pi) AKŞAM Abone ücretleri rotler 1800, 0; aylığı 1000 Kurüstur. Başmuharir! 20565 — Yam işleri: 20745 — İdare: 20451 — Mödür: 20497 Camaziliher 19 — Hzr S1 S. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yata E. 740 016 447 R44 1200 153 Va, 248 450 1220 İSIT 1937 217 İmarehare: Babıâli civarı Ağımusluk sokak No. 13 Üzüm sergisi İzmir (Akşam) — Bağlarda istihsal edi- Jen üzümlerin kurutma mevsimi geldiğin- den ziraat müdürlüğü; üzümlerimizin şer- gilerinin temiz, taşsız hazırlanması, üzüm- lerin tahta tepelerde ve sergi kiğıdarn üzerinde kurutulmasının tercih edilmedi hakkında bir tamim hazırlamış, üzüm mun- takalarına göndermiştir. Yüzük AŞK ve MACERA ROMANI Tefrika No, 48 Nakleden: (VA - NÖ) Bulki'de Coil oc bir daha görmeden İstanbula giderdi... Bütün hayatı için kurduğu hayal, bie an içinde yıkılmış olurdu. Ninesimin şüphesine karşı soğukkanlı davranmağa, onu teskin etmeğa bir an içinde karar vermişti, Kız, yatağında döne döne şöyle dür şünmüştü. «— Yarın pek erken evden çıkarım... Otomobilin beni bekliyeceği yere daha evvel varırım... Akşama da eve dön- mem.,,. Cemil beni alıp İstanbula götür- sün... Zaten Cemil beni istemiyor ma?... Hem ona da bâr olmam... Her- koa bana; «Bileğinde altın bilezik varlş diyor... Çalışır, el işleri yapar, hayütı- Sevgilimle Kız, yürüyordu. Aşk ve ümüd ilerdeydi. düşünmemek için zihnini yoruyordu. 30 Car orkestra Askerlik işleri Fatih askerlik dairesinden: 1 — Aşağıda adları yazılı zatların ya bis- zat veyahut mektupla Şehzadebaşında Mah- sokağında Fatih askerlik dairesine müracaat etmeleri, 2— Bizzat müracaat edenlerin 2575 sayılı muamele için müracaat ettiklerini bildiş- meleri mektupla müracaat edenlerin de ge- Be aynı No. yı mektuplarında yazmaları ve hangi aakerlik şubesinde kayıtlı olduklarını ikametgâh adresile birlikte bildirmeleri ri- ca olunur. 348 İhrahim oğ. Mehmet Recep Seydiköy 320 Eminsinan Camul Gedik Pa. No, 10, 161 Süleyman Oğ. Mustafa Raşat Kıbrıs J913 Kuzguncuk iakele caddesi, 237 Şerif OR. Mehmet Mümtaz Ödemiş 1329 Fatih Kızta- 41 Dolap sokak 6/3, 260 Abdullâtif OZ. Ah“ met Suat Erk 1129 Fatih Çarşamba Koca» dede camli sokak No. 8, 42Hayrl OB. Hik- met Sonal İstanbul 1329 Azsaray Çakırağa mahallesi Asım bey Ma, No. 14, 194 Ömer Oğ. Ali Krm Afyon 1328 Pendik, 799 Hü- seyin OZ. Galip Ongün Muğ'a 1331 Kadi- köy Mühürdar Riza paşa #rası Kemal bey apartıman, 511 Hayrettin OR. Kmiran İs- tanbul 1339 Aksaray Tütüncü sokak No. 1, 520 M, Cemalestin OZ. Baver 1334 Fatih İt- faiya caddesi No. 31, 556 Blahmuk Oğ. Nev- zat Şimay 1320 Şehzadebaşı Yüce çeşme 80- kak, 558 Hasan Tahsin OR. Mustafa Zati Gemlik 329 İst, Halkevi telebe yurdu. $61 Methi OZ. Muammer Gelibolu 1332 Üskü- dar Tunusbağı hucı Emi Pş. No. 10, 414 Cevdet OB. Sipahi Zekâl Korca 1912 Yük- sek muallim, 245 Bekir OĞ, Muhsin 1314 Beyazıt İramvay caddesi No. 24, 724 Ahmet OZ. Salt Dağdeviren 1326 Lâleli şair Haşmet sokak No, 43 Gönüllü yardımcı hemşireler kursu Eminönü Yab, As Şubesinden: 1 — Ey- 181 940 tarihinden itibaren Gülhane, Gü- müşsuyu ve Haydarpaşa hastahanesinde | açılacak gönüllü yardımcı hemşireler kursu | için şimdiden kayda - başlanacaktır. 2 — 20 — 4) yaşları ar: aki okur yazar olan bayanlar terelh edilecektir. $ — Kurs müd- deti Iki buçuk aydır. Deram saatları öğle- den sonra saat 14 ten 17 ye kadardır. 4 — İsbekii yabanet bayanların 5/Eyi01/840 gü- nün kadar (Cumartesi günleri hariç) hes günü ökleden sonra askerlik şubesi binasın- da kayıt ve kabul muameleleri yapılacağın- dani Iki adet vesika fotoğrafile nüfus cüz- danlarila beraber müraenatları ilân olunur. Eminönü yerli Aş“ şubesinden: Adli müşavir Mustafa Niyazi oZ. Hasan Hüsamettin, adli müşavir Şemsettin oğlu M. Sukt gil müşavir Süleyman oğlu M. Rahmi, adli müşavir Abdullah oğlu Mus- tafa İhsan, adli müşavir Aziz oğlu Musta- fa, adli müşavir Hasah oğlu Ali Haydar, adil müşavir Al oğlu Sabri, adil müşavir Yusuf Ziya oğlu Seyit. Kisa bir zamanda Mİ gelmeleri JâAn olunur, Beyoğla Yabancı Askerlik Şubesinden; 15 eylül 940 da açılacak gönüllü yardım- cı hemşireler kursunun ikinci devresine İs- teklilerin kayış kabulüne başlanmıştır. Beyoğlu ve Beşiktaş mıntakasında bulunan yabancılardan kursa gireceklerin şimdiden şubemize müracaat etmeleri Un olunur. ... Beyoğlu Yerli Askerlik Şubesinden: 1 — 317, 328, 399 doğumlu İslim (Jan- darma hariç) ve gayri islâm sağlam ve sa kat bütün !htiyat erat askerlik kanununun. 58 inci maddesine göre telim ve terbiye için askere sevkedilmekledir. Bunlardan henüz gelmeyenirin şubemize hürtyet cüzdanlari- » darı yerlerdeki askerlik şubelerine müracdat etmeleri ilân olunur. Sivasta bir konferans Sivas 24 (A.A) — Şehrimizde bulunan İş- tanbul ünivçdeitesi profesörlerinden Mük- rimin Halil Yınanç, dün Anadoluda Türk milliyetinin teşekkülüne dar bir konferans vermiğiir. Eminönü Halkevinden: 1 — Orta tahsil talebasinden ilkmale kalanlara mahsus ol- mak üzere 29 Temmuz 1940 pazartesi gü- nü Evimizde Matematik, Tabii ilimler, 'Tarih ve Cografya sümreleri Için birer kurs açılacaktır. 2 — Ameli olarak motörcülük öğrenmiş olanlarla yeniden bu mesleğe in- tisap etmek isteyenler için 15 Ağustas 1940 perşembe günü Evimizde muhtelif dere cell mo'öreülük kursları açılacaktır. İk- mal kurslarına devam edeceklerin 27 Tem- muz ve motörcülük kurslarına iştirik ede- ceklerin 10 Ağustosa kadar Üçer vesika f0- tografı He Ey Bürosuna müracaatları rica olunur. Epeyce vakit geçmiş olacaktı Güneş epey dinlendi Az sönta, uzaktan, yolun üstünde si- yah bir noktanın hareket ettiğini gördü. Dudakları heyecanla titredi. Siyah nokta büyüyordu. Bunun bir açık otomobil olduğu çok geçmeden farkedildi.. İçinde kimse görünmedi. Genç kızın kalbi çarpıyordu, Fakat ara- ba yaklaşınca sevgilisinin şapkasını sezdi. O kadar müteheyyiçti ki bir el işareti yapamıyor, bir tek hece söyliyemiyordu. Az daha otomobil geçip gidecekti, Tam o esnada: — Durun! - diye haykırdı. Cemil de onu gördü. — Bedriyel Otomobil durdu. yola atladı. Bedriye: ir gli masına Baki için buralara kadar geldi Benim için bu derece med görünüyor! diye ÂŞIK GARİP 'Tefrika No. 27 Zübeydenin yüreği nerdeyse ağına gele- cekti, Birdenbire kâhyanın müjdesine o ka- dar sevinmişti ki.. — Ne diyorsun? dedi - Buraya mı getirdin o benim filiz bıyıklı, ahu bakışlı, yanık ses- u Osman kihya, Garibi nerde bulduğunu, nasıl yakalayıp getirdiğini anlattıktan son- ra — Siz onun, Halebta, yıkanmadan getirii- memesini emretmiştiniz, dedi, fakat Garib gök temizdir, İstanbulda hamama gitmiş, Alnı ak, yüzü pâk, ber hali kıyak bir deli- kanlı, Eskisi gibi serkeşlik yapacağını da sanmıyorum. Efer gene eski küstahlığında devam ederse, bu s*ler onun cabuk yola gelmesi işini bana havale ediniz, olmaz mı? Yazan: İSKENDER FAHREDDİN: tuzak hazırlasalar, bu derece muvaffak 013“) mazlardı. Garib bir hayli sarhoş olmuş, gö leri mahmurlaşmıştı, Hattâ, vakit geçtikçe; Zübeydenin yanına geldiği halde gözleri Osmanı arıyoğ ve O8- man yanında, imiş gibi: i — Sen, Zübeydeye neden sultan diyof- sun? Haydi kânyacığım, şunun sebebini sö) T le banal Diye yalvarıyordu. Odada Zübeyde Ve Garipten himen DİR Ger glinden ME etçilerini Gal gelişinden has berdar etmemişti. Garib, sşatler geçtikçe neşsleniyor? — Sazımı kim aldı? Bağınp çağırmak 15- tiyorum... Zübeyde o gvce her ıztıraba, hattâ Garib-| © Diye söyleniyordu. le sabahlamak için, paşadan ayrılmağa bile razıydı. — Haydi, çabuk götir onu buraya, kihya- cığımı Diyerek, elbisesini değiştirdi... Dökülmüş saçlarını topladı... Göğsünü düzeltti. Göz- lerine siyah sürmeler çekti... Kollarına #ltın bileziklerini, boynuna zümrüd ve inellerie süslenmiş kıyınetli gerdanlığını taktı, Ya- #ariksn söndürdüğü büyük şamdanlardan birkaşını birden yaktı, Kiya odadan çıkar çıkmaz, Zübeyde bir taraftan süsleniyor, bir taraftan da odanın bir köşesinde kurmağa çalıştığı küçük gü- müş tepsi içinde içki hazırlıyordu. Zübey- de şarap İçmeden duramazdı. O, sarayda bütün cariyeleri şaraba alıştırmıştı. Arap dilberi içkiye ve eğlenesye o kadar düşkün- dü ki. İbrahim paşa gibi yaşı ilerileraiş bir erkek, böyle ateşli ve genç kadını elbette tatmin edemezdi, Zübeyde herşeyi harırladı... Dollca seye diği Türk şairine o gece kavuşacak, onu istediği gibi öpüp sevecek... Ve Garibi ça- buk çileden çıkartmak için, ona eski, baş döndürücü şaraplar ikram edecekti, © Osman kihya yavaşça odasına döndü, Hareme giden bu gizli yoldan paşanın kâh- yasından başka hiç kimse gidip galamezdi, Osman odasına döndüğü zaman, Âşık Ga- ribi meydanda göremedi. O na?! Garib na- reye gidebilird!? Kapıyı — çıkarken — ken. dı elila kilitleyen kâlıyanın az kaldı aklı z- vanadan çıkacaktı, O güne. kadar böyle muammaya benzör bir iş da başına gelme mişti. Büyük odanın her köşesini aradı: — Garitelğim... Nereye saklandın? Diye bağırmağa başladı. Oşmanın oğası- nın arkasında birçok yükler, dolablar, ki- lerler vardı, Osman bunları birer birer yok» tadı, Ve nihayet dolablardan birini açınca, geniş Bir nefes aldı, Garib, Osmanm geciktiğini görünce sa- nı sıkılmış, ve dolabları karıştırırken, reçel, turşu kilerine girip sızmıştı. Osman kâhya, Gurşu küplerinin yanında boylu boyunca yatan Garibi paçasından tutup çekti: — Kilere giren fareleri kediler böyle yas Kalar. Yatacak yer bulamadın mua Ser sem? Aşık Garib gözlerini uğuşturarak söylen- dı: Susadım ağam, hararetten yandım, Gül suyu içimi söndürür sandım. | Vezirin gözdesi derhal bir kadeh şarap doldurarak Garibe uzattı: — Sazını kahvede unutmuşsun! Onu şir“ di getirecekler. Haydi, sen şu şerbeti iç d9 Için serinlesin. Garib bardağı aldı... Bir yudum içti: — Oh.. Na nefis şerbet, Tıpkı Osman kAhyanın kilerinde içtiğim gibi, mis kokulu, baş döndürücü. Hele duruşu no cazip! Bardağı kaldındı, bir yodumda midesine. boşalttı. Sonra birden süzgün gözlerini açâ» rak Züteydeye baktı: — Ah.. Sen mizin? Senin odanda mi yım ben? Zübeyde, Garibin yanına sokuldu: — Sen, kendin geldin! Seni buraya zorlâ kim getirebilir, Garibim? “— Hayır, hayır... Ben buraya kendiliğim- gelmedim. Yolda giderken ayakların biribirine dolanıyor, yüreğim Koparonmn& çarpıyordu. İbrahim paşanın sarayına bir daha adım atmamağa Halepte iken yemin; | etmiştim. Anlıyorum... Beni buraya Orman getirdi. Başımı, gözlerimi döndüren, beni İ sarhoş eden de o dur. | — Dünyada sarhoşluk kadar zevkli bire y var mudir, Garib? Helş bir düşün, Dü“ bün derdierini, ıztıraplarını bir anda unu” tuyorsun! Dalma gülüp eğlenmek, türkü söylemek, canan kolunda yatıp uyumak ise tiyorsun! İnsana bu zevki şaraptan başzm kim verebilir? Dünyanın bütün güzel kadı ları otrafında taplansa, bir kadeh şarap ol- marsa, başını şarapla döndürmezsen, o ks- dınların varlığından ns çikar? Aşık Garib yumuşak bir minderin ürtü- ne olurmuştu. — Ne güzi konuşuyorsun, Zübeyde! N9 tatlı sesin varmış senin! Diyaraz, gözünü, yanıbaşında boş durak şarap kadelilne dikti, Zübeyde; — Ben hiç değişmedim. ini, dedi « Sen o zman kördün, sağırdın, Şarap içince gözlerin gördü... Beni i gördüni Kafan düşündü... Beni hatırladın! Dillen- din.. Benimle konuşmağa başladın! Görüs yorsun ii, ben de güzel, hattâ belki de sere güluden çok daha güzel bir karınım. Ben de seni onun kadar, hattâ belki de ondan gok daha fazla seviyorum. Benim aşkım neden hakaretle, nefretle mukabele edi- yorsun? İnsan, bir güle muvaffak olmak Turşuyu çok sevdim, küpe dayandım. için, gülüstandaki bütün gülleri yolup ç12* Dalmışım şurada, Şimdi uyandım. Osman, Garibin ağzını kokladı ve gül- dü: — Sen sahiden çok aptal bir adamsın! İç- Üğin turşu değil, tükenmezdi, Meyvaları bir araya koyup köpün içinde ekşitiriz... Şarab olur, içeriz. — Şarap dediğin zıkkım, bu kadar lez- setli midir? — Ne sandın va? Ben sana Halebte de, dünyanın şarapla döndüğünü söylemiştim. Şarap içmeyen insan, dünyanın nasıl dön- düğünü görebilir mi? Garib başını uğuşturuyor ve dizlerinin üstünde duramıyordu. Belliydi kt, bilmiye- rek su veya barşu suyu yerine şarap içmiş- ti, Garib: — Başımı koyacak yer arıyorum, ağami Allah rizas için bana bir yer göster de s- zayım. Gözlerim neden dönüyor? Başımın İçindeki bu uğultular nedir? Bana ne oldu? — Kendi düşen, ağlamaz, yavrum! Elin- le koymadığın bir şeyi nasıl içtin? Haydi, yürü bakalım... Zübyde sultan seni bekliyor, Şöyle bir çeki düzen ver kendinel Âşık Garip, Zübeyde ile başbaşa... Gartbin başı dönüyordu. Ona böyle bir * Cemil Veli, tatlı bir sesle sordu: geldiniz?... eğdi. Gözleri büzün içindeydi. Fakat du- daklarından bir sevinç taşıyor gibiydi. Bu dudaklar öyle canlı ve güzeldi ki, dayanamayıp onları coşkunlukla Ns iyi talihi... Ah, ne mükemmel bir metres olacak» tu bu... Gayet mütevazı... Pek az mas raflı... Hattâ masrafsız... Öteki kadın. lar gibi onu istemiyecek, bunu istemi- yecek! pek çekik bir şekilde yaşıyacak; Cemili hareket! aka, mr gözlerinden, ansızın yaşlar bo- | nerse, buna delilikben, duygusuzluktan baş” ka ne denir? Hele şöyle yüzüme dikkatit bak: Eğer beni Şah&inemden çok daha gü“ zel ve sevimli bulmazsan, eğer beni her cis hetçe ondan Üstün görmezsen, o zaman 83“ sa hak verecoğim.. Garibin sevgülal ben den üstünmüş, diyeceğim. Ve yakamı biras İ kacağım. Fakat, ben soruşturdura: Şahsa? | nez denilen Kızım bir bacağı topalmış... Gö* nin karşında düzgün ve sokmedin güre ği Için, sen onun aksaklığını görememişsini Gözünün biri şehlâ imiş.. Ben onun kar- gisında gözlerini kapadığın İçin, gözünüt sakatlığını farketmemişsin! Daha sayılacak pek çok kusurları varmış. Şahsanemi gözlü görenlerden biri, onun topuklarına kadar sü“ rünen uzun saçlarının da takmâ ve başını. kel olduğunu söyledi. Bugüne kadar evis- nememesinin sebepleri bunlar imiş, 8*8 onun baygın bakışları, edalı yürüyüşü, uzu saçları için birçok koşmalar, türküler dö£“ müşsün amma... No yazık ki, o seni müts- madiyen aldatmış. Ve sen nasıl olmuş dâ onun iç yüzünü kaşfedememişsin? Zübeyde bu sirada Gazibe bir kadeh şa“ rap daha uzatta; — Şahsanem bu kadar kusurlu bir kiz o! massydı, senin gibi güzel ve yakışıklı bİf delikanlıyı elinden kaçırır mıydı? (Arkası kliyecekti. Mastüme'ye karşı olan hevesini de alacaktı... Ne âlâl... Bir taşla kaç kuş birden Yuruyordu. Bedriyeye gelince, şu dünya yüzünde bu derece çok kombinezonlar, ba de | rece çok entrikalar olduğunun farkın | da bile değildi biçare... Cumil onu arabasma bindirince, ken” dini masallardaki sihitli halı üzerin? oturmuş sandı, Uzaklara, çok uzaklar# uçacak, gidecekti. Sevgilisi güzeldi, kendi de güzeldi Sevişiyorlardı, Bu sevişmenin ebedi ola” sağına samimiyetle inanıyordu. Yakında: karım olacaksın! - diye” — Benim cekti Her an böyle bir teklifin delikanlıd0"* gelmesini bekliyebilirdi. İşte Bedriye hayatı böyle telâkki edi” yordu. Ebedi sükün ve saadet, şayet bu bü” yük aşkta da olmazsa, dünyanın ner sinde ve ne zaman olacaktı? Ay günün aliağa; İemirin en İİ otelinin bir odasında bulunuyorlard” | İ Otomobille bütün gün gezmişler, Mens” mendeki avcı ahbaba uğramışlar, #0n** | İzmire, otele gelmişlerdi. l (Arkası var)