Rüzgürsız, sıcak bir gece !d!. Vakit epey İlerlemiğii, Lâkin bir türlü uykum gölmi- yordu. Kalktım, Odamın pencerelerini 8ç- tam, Elektriği de söndürdüm. Açık bir pen- care kenarındaki iskemleye olurarak dışa- rıyı, karanlık sokakları seyre başladım. Lâ- kin tam bu esnada birşey dikkatime çarptı. Karşımızdaki odalarından birinde ışık vardı. Pencerenin pergelerini de kapatma- dıkları için bu ışıklı oda oturduğum yerden olduğu gibi görünüyordu. Odanın geniş penceresinin kenarına bü- yük bir musa konulmuştu. Masanın başında karsıki komşumun genç oğlu oturmuştu. Lüx kin benim hayçetimi uyandıran şey tama- mile başka idi. Masarun üzerinde bir takım, kâğıtlarla beraber kocaman, uzun bir fran- cala vardı, Genç adam arasıra bu frartçalanın için den bir parça koparıyor, bunu parmakları arasnda ovaladıktan sonra alnının orta- sına yapıştırıyordu. Delikanlı kafasına bir takım havlular da sarmıştı, Onu, yüzünde ekmek içleri yapışık, başında havlular sa- nk bir halde uzaktan seyrederken içime bir endişe çöktü; Acaba zavallı çocuk delirmiş mizdi?.. Çünkü gecenin bu İlerlemiş saa- tinde yaptığı şeyler akıllı bir insanın harcı değildi. Delikanlı bir aralık yerinden kalktı, Al- nında yapışık olan ekmek içlerini çıkardı. Başındaki havluları attı. Beş on dakika or- tadan kayboldu. Herhalde odadan dışarıya çıkmıştı. Biraz sonra masasının başına dğn- müştü, Fakat bu sefer elinde bir kova, ile- ki elinde de bir kâse vardı. Genç adam vayı yere koydu. Elindeki kâsrden küçük küçük dört köşe buz parçaları çıkardı. Bun- lari kovanın İşine attı. Bu iş de bitince de- Kanli ayaklarını buzlu su dolu kovaya sok- “tendi kendime; «Bu çocuğun bir derdi var amma ben anlamıyorum.» dedim. Uykum da olmadığı için oturduğum yere den onu merakla Seyre devam ettim. Genç adam ayakları kovanın içinde oldu- Bu halde masanın başında oturuyordu. Önü- ne bir tutam kâğıd çekti. Bunlara birşey yazmak İstediği halinden belli idi. Lâkin bir müddet sonra hiddetle yerinden kalktı. Biraz evvel içine buz parçaları attığı kova- ya bir lekme yerleştirdi. Fena halde kızgın görünüyordu. Acaba ne olmuştu? Niçin bu derece hiddetlenmişti?... Bir müddet odanın içinde bir aşağı, bir yukarı dolaştı. Bir aralık genc ortadan kay- boldu. Tekrar masasının başına döndüğü zaman ben hayretlen az daha küçük biç çığlık koparıyordum. Delikanlının üstünde bu sefer kocaman, gayet tüylübir kürk yardı. Bu sıcak gecede sanki son derecede Üşüyormuş gibi sıkı sıkı bu kürke sarılmıştı. Lâkin biraz sonra şaşkınlığım büsbütün zi- yadeleşti. Çünkü komşumun oğlu eilerinş kocaman eldivenler giyiyordu. Kafasına da Alazkalı kerestecilerin giydiği cinsinden pek fazla tüylü, kürkten bir külih geçle- di. Artık şüphem kalmamıştı, Biçare genç iyiden iyiye kaçırmıştı. Eğer aklından zoru olmasa böyle herkesin sıcaktan buram bu- ram terlediği bir gecede kürklere bürünür müydü? O gece geç vakte kadar komşumun oğlu garib garib bir takım hareketler yapıp dur du Ben uykum gelince yattım. Uyudum. Ertesi günden sonra karşımızdaki evde oturan genç adamdan mümkün olduğu ka- dar çekinmeğe başladım. Eeee... Ne olur, De olmaz. Tenha bir yetde onunla karşılaşır. dık, birdenbire sarılabilirdi. Lâ- kin bir gece müthiş bir tesadüf oldu. Geç vakit evime dönüyordum. Bizim semte gile mek için bir takım tenha yerlerden geç- mek icap ediyordu. Bir aralık arkamda bir takım ayak sesleri işittim. Dönüp baktım. Bir gölge... Bana doğru geliyordu. Yaklaş- ta. Yaklaştı. Yanıma kadar sokuldu. Bu koraşumun deli oğlu id:, Yolun en tenha, en ssaz yerinde idik, Delikanlı; — Aman, dedi, Iyi ki size ras geldim. Si- tanıdıklarınız vardır? zin Meselâ Yabya Kemali samir mısınız? Bunu işitince kendi kendime; «Felâket!... dedim, gene başladı. Gece yarısı sokukta insanın yanına yaklaşıp Yahya Kemali ta- niyıp e yo, — Yahya Kemal'i tanır mısınız? Tereddütiz cevap verdim: — Eveti.., — Acaba şiirlerini nasıl yazıyor?.. Bil yör musunuz" Esrarlı Şaşırmıştım: — Şey... dedim... Şiirlerini naml mu yazı- y0r? Vallahi bilmiyorum efendim... Yanımdaki genç: — Ah, dedi, bunu öğrenmek isterdim. Be- milim de edebiyata çok merakım var... Geçen- lerde elime bir kitap geçti. Bu eserde büyük Şairlerin nasl ilham aldıkları anlatılıyor- | du. Bunların içinde gayet garib bir tarzda Uham alanlar da varmış. Bfeselâ kimi ai- nına ekmek içi yapıştırır, Kimi ayaklafını buzlu suya sokar, kimi de yazı yazarken sırtına kürk giyermiş... Geçen akşam ham gelsin diye bütün bunları yaptım.. Fakst nafile!.. Birşey Acaba bizim şairler nasıl yazı Nasıl ilham alıyorlar? Bir kere bunu öğrensem onla- rın yaptıkları şeylere de baş vüracağaım..» Moğer komşumun oğlu deli değil, sadece edebiyat meraklısı rgiş... Hikmet Ferlda Es Devlet Demiryolları ve Limanları İşletme Umum idaresi ilânları l Erzurum - Sarıkamış, Mudanya - Bursa, Samsun - Çarşamba hatları hariç beynel- milel münasebetlerds #atılan müşterek biletler ve Avrupa hattında Semplon sürat brenileri bariş olmak üzere bütün şebekeye mahmüs D. D/101, halk ticaret biletleri için D.D/02, amele için D, D/103, şebeko ve İzmir - Denizli D, D/104, Sirkeci - Edirne - Kırklareli D, D./105, Samsun - Siras D. D/106, Mersin - Mamure - İskenderun D; D/İO Ko, lü mıntaku tarifeleri ihdas edilmiştir. Bu tarifenin tatbikine 16/8/940 (tarihinden “iübaren başlanacaktır. Mezkür tarihten itibaren D.D/T, 59, 68, 67, 71. 74, 84, 88, 07, 105, 110, 111, 123, 126, 134, 96, 116, 115, se ST, 73 No. lu tarifeler Jâğvedilmiştir. Yeni tarifelere göre şimdiye kadar gidiş seyahat tenzilât yapılmamış mıntakalarda mühim miktarda tenzilâb yapılmış ve uzun DOMLe lerde gidiş ve yüz kilometreden İtibaren de gidiş - dönüş tenxilât ve halk ticaret bileti Ücretlerinde tadilât yapılmıştır. Tarife şartlarına göre bin kilometreden fazla mesafe için bilet alan yolcularına tik tevakkaf edecekleri iztasyonu azimet istasyonunda bilet alırken, müteakiben tevakkuf ecğecekleri istasyonları da tevakkuf ettikleri İstasyonlar- dan hâreket ederken tayin etmek ve tevakkuf edecekleri İstasyonlarda biletlerini biri muvaxalatı müteakiben diğeri de hareket edecekleri gün olmak üzere Iki defa vize ettir- mek şartlarile tevakkuf hakkı verilmiştir. Bu şartlara riayet ölmeden tevakkuf edecek yeniden bilet almaları icabeder. muyasaktır. miryol yolcu rehberlerinde Eksütmeye konulan İş: 1 — Bursanın M. Kat alabilirler, 4 — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin (16897) lira (71) kuruşluk muvakkat teminat vermesi ve eksiltmenin yapılacağı günden en az sekiz gün evvel ellerinde bulu- nan vesikolarla birlikte bir dilekçe il Nafia Vekâletine müracaat ederek bu işe mahsus olmak üzere vesika almaları ve bu vesikayı ibraz etmeleri şarttir. Bu müddet içinde vezika talebinde bulunmuyanlar eksllimâye iştirâk edemezler. 5 — İsteklilerin teklif mektuplarını ikinci maddede yazılı saatten bie saat evveline kadar Su İşleri Releliğine makbuz mukabilinde vermeleri lâzımdır. Postada edilmez. olan gecikmeler kabul Türkiye Demir ve Çelik Fabrikaları Müessesesi Müdürlüğünden: 20 Memur ve 8 Makine Ressamı alınacaktır Müessesemizin muhasebe, zat İşleri, ticaret, muhsberat şubelerinde istihdam odii- alınacaktır. İsteklilerin; mek üzere 20 rasmurla 8 makine rossamı 1 — 3658 veya 3060 No. Fi Kirli Şak daire veye iidammiln kedi 3 cena Ge 1— yapmış olmaları, 3— orta tahsü görmüş bulunmaları, 4 — Yaşları 40 dan forla tiği e 8 — Polis hünsühal 1 — 3 boy ve T vesika £ e Vİ RM Gl DE O AL hilirde sinat işletme zammı ile iki üstün dereceye tekabül eden ücret ve 3059 No.lu ka- rin TAM elin GAMİSLAML erek #nOlEL2 KANADA kk debili, PİN sanal işletme zammi verilecektir. 2 — Evvelce memuriyet Için müessesemize müracaat edip hayel cevap “m hiden müracaat etmemeleri, Yüzük AŞK ve MACERA ROMANI 'Tefrika No. 46 «— Her halde gençken pek süzek diye düşünüyordu. Tatlı bir sesle: — Üzülmeyin... Alnımızın yazısı ney- se o oluruz... Mukadderat değişmez... #'dedi. - Mazinizde pişman olduğunuz geyi nasıl eniz benim de is- tikbalimden bir şey değişemez. Nine, bir müddet — İradei cüziye. sddandı. Uzun düşüncelere daldı. Sonrat — Anlaştık... Değil mi?... - diye sor du, « Yarın Menemene beraber gidiyo- * diye bir şeyler mı- Kız, titredi. — Pekâlâ, büyük anne... Ve kendi kendine: «Kararım karar...» Büyük anne kaşlarını çatarak; — Ne homurdanıyorsun? — Hiç. Bedriye kalktı. . Ninenin elini öptü. Başına koydu. — Allah rahatlık versin sina, Nâkleden: (VA - NO) — Sana da yavruma, Kız, bir coşkunluk hissetti. Ninesine sarılıp taze dudaklarile onu öptü. — Ne oluyorsun bu akşam, yaha?... — Büyük anne... Büyük anne. Ha- tırlayın ki hayatta sizin de sevdiğiniz in- — Ne demek istiyorsun? — Bizleri... Yani... « diyerek kız lâf çevirdi. Bedriye, bunun üzerine odasına ço kildi. Büyük anne, tesbih çekerek: — AMah bizi korusun... - diye söylen- di durdu, Ertesi sabah dörtte, bütün köy derin bir uykudaydı. Yelkenliler silesinin evinden ince bir ölee belirdi. ve arada sırada korkak korkak eve bir nazar atarak uzaklaşıyorda, yolcuların tevakkuf ettikleri istasyondan itibaren gidiş veya dönüş istasyonuna kadar Grap've aile bileğleri kafarın hareketinden on beş dakika evvel todartir edilmelidir. Anadolu Toros ve Semplon sürat trenlerine binmeden evvel bu trenlere mahsus munzata Gereti biletini almıyan yolcuların bilet ve halk ticaret biletleri muteber tutul- Tanı ücretli halk ticaret bileli hâmlllerinin meccanen bagajları arasında kısmen veya tamamen nümunelik ticaret eşyası da caki sarifelere göre konulmuş olan ücret ve şartlar yeni tari- felerin meriyete girdiğinden itibaren hükümsüzdür. Fazla tafsilâş için istasyonlara müracaat edilebilir. Nafıa Vekâletinden: kasabasının feyezan yapılacak rıhtım dıvarı inşaatı keşif bedeli (328.692) Ura (78) kuruştur. 2 — Eksiltme 1/8/1940) tarihine rastlıyan perşembe günü saat 15 de Nafia Vekâleti Su İşleri Relsliği Su Eksiltme komlayonu odasında kapalı zarf usulile yapılacaktır. 3 — İstekliler, ekslitme şartnamesi, mukavele projesi, bayındırlık işleri genel şartna- mesi, fenn! şartname ve projeleri 16 lira 43 kuruş mukabilinde Su İşleri relsiiğinden İŞLETME ZAMMM) ilâve edilir. Bu kayıdlarla, memurlars 85 ilâ 140; ressamlara 140 1Â 210 raya kadar Ücret veri- Taliplerin, Ankarada Sümer Bank Umum! müdürlüğü ve Sümer Bank İstanbul şu- Karabükte Mü ekleri nakledilecek 30 kiloya kadar bulunabilir. De- 3058 5298 sularına karşı müdafaam için Gn m8) , aşağıda ya- Muayyen bir mesafeye vardıktan son- | ra koşmağa başladı. Birkaç yüz metre gitti. Sonra durup göğsüne elini bastı. Yüreğinin çarpıntısını durdurmak istiyor gibiydi. v Takip edilip edilmediğini anlamak için bir daha geriya baktı, Rahatladı. Şöyle düşündü: Büyük annem altıya kadar beni uyan- dırmağa kalkmaz... Demek iki saat müd- | detle bir şey farketmiyecek... Kalbi burkuldu. annesinin onu odasında bula- mayınca nasl üzüleceğini düşündü. Üzül- dü. Gözlerinden yaşlar fışkırdı. «Zavallıcık... diye düşündü. - Fakat kabahat da onda... Neye beni bu kadar sıkı baskıya koymak istedi?... Yirmi bir yaşındayım... Ben de kendime göre bir hayat sürmek istiyorum...» Ve yürüyordu. İdealine doğru gidiyordu. !İ Garibin sas nağmeleri, onu evvelce dinle- Â 'Tefrika No. 25 Zübeyde, Nilüferin bodruma otıldığını duyunca, Caferi buldu, Hartmağasına kıy- metil bir mücevher verdi: çek hareı sini Ey, söyle bakalım, paşayı nasıl kan- dırdın? Y Cafer anahtarı zösterecek: — Nüüferin canı koynumda, dedi, ona ben nezaret edeceğim. Ve paşaya söylediklerini tekrarladıktan sonra, yavaşça Zübeydenin kulağına eğildi: — Size bir hakikatten bahsetmeden ge- çemiyeceğim, sultanım! Paşa efendimiz, Nilüfere ağır ceza vermeğe kıyamıyordu.. ona karşı büyük zaafı vardı. Eğer ben ol- masaydım, bu işi hiç kimse beceremez ve Nilüfer göne eskisi gibi gözde kalırdı. Ona, ulahı nefis edinceye kadar kulunuz baka- cağım! Züzeyde, Nilüferin zindana atılmasına sevinmekle beraber, paşanın ona karşı faz- la zaafı olduğunu anlayınca da müteessir olmuştu. — O halde bu şıllığın vücudünü ortadan kaldırmak lâzım, ağacığım dedi -dahadün gece paşamız beni dizine yatırmış ve: «Ben, senden başka hiç bir kadın sevemem!» de- mişti, Demek ki, ona da gönlünü kapır- mış... — Ah sultanım! Paşa efendimiz böyle körpe Bir işrebazı elden çıkarmak ister mi7? Elbatta ona da İltifat edecek, Zübeyde kıskançlık hislerini yenemiyor- du: — O halde önün canını Şabuk cehenneme göndermelişiz, dedi, sen bu hususta da ba- na yardım edebilir misin? — İşte bunu yapsmam, sultanım? O za“ man paşa efendimiz benim derimi yüzdü- rür. Hele biraz sabrediniz... Belki büsbütün unuturlar. Siz de bu üzüntüden kurtulur- sunuz. — Paşa onu unutursa, na olacak? — Nilüfer mi ne olacak?! Onu siz düşün- meyin, sultanım! Kulunuz dalreme oda hiz- metşisi olarak alırım. Bu suretle bir daha Nilüferin yüzünü hiç kimse göremez, Cafer, Zübeydeyi kandırmış ve sükünetle odasına göndermişti. Sarayda birkaç gün böylece geçti. İbrahim paşa çok meşguldü, Nilüferi düşünecek halde değildi. Cafer, Nİ- lüfere bakıyor, onu teselli ediyordu. Zübay- de müsterihti. ... Âşık Garip yakayı ele verdi. Bir akşam Zeynel ustanın kahvesinde gö-. se çi bir kalabalık vardı. Birkâç sax şalri, Garible #ntihana girişmek üze- te kahveye gelmişti. Fakat, o içün Âşık Ga- rib o kadar heyecanlı, o derecs mfeyustu ki Karşisinda kim olursa olsun mağlüp edebi- Erdi. s — Şu dakikada ECitunu cihan gelse, inat ederim. Diye söylenen Garih, hasımlarını, dallar- dan dökülen hazan yaprakları gibi, birec bi. ter yere seriyor, susturuyordu. Dinleyiciler den birçoğu: : — Biz bugüne kader böyle bir hak âşığı ve saz şairi görmedik. IK GARİP Yazan: İSKENDER FAHREDDİN dokuz on kahveye gitilm. Garibi tanıyan yoktu. Eğer onu bugün de bulmasaydım, Zübeydenin elinden bu gvce kimbilir neleğ çekocektim?! Kızgın kaltak... Gönlünü eğ- lendirmek için — bu yaşta sonra — beni de oyuncak gibi kullanıyor. Hela şükür, bul dum şu sersemin İzini... Bir kenara ilişti, Bir müddet kendi ken- dine söylendikten sonra, Garibe görünmek ve daht fazin beklemeğe vakti olmadığını anlatmak İstedi: — Bu zavallı çocuk da Halebte Zübeyde- nin yüzünden az mu ıstırap ve işkence çek- #1! Eğer gene serilenir ve gitmem deric, n9 yaparım? Fakni, buram İstanbuldur.. İn- Banı çabuk yola getirirler. Halebte yaptık- İarımızı bile kimse duymamıştı. İstanbul Bibi, bir başından öbür ucuna üç günde gi- dilen böyle büyük bir şehirde dönen fir» dakları kolay kolay kimsa duymaz. Ortalık iyice kararmıştı. Meşaleler yan- dıkça, kahvenin içini boğucu bir duman sarıyordıı. Kalabalık arasında, Garibin söy- lediği maniler üzerine niyet tutarak: — Hak Aşığı olduğu nasl da belli Tam üstüne uğradı. Diye sevinen ve yahud; — Ah, şu Garible meyhanede başbaşa verssm de, derdimi ona bir açsam.. Diye söylenen delikanlılar sayısızdı. Os- man kâhya bu dedikoduların, bu boğucu havanın içinde daha fazla kalamıyncağını anladı. Yerinden kalktı, yayaşça Garibin yanına soktldu: — Oğul! Biraz gözünü aş da, şöyle bir strafına bak! Deyince, Garib sazını ve sözünü kesti; gözlerini açtı... Karşısında çam yarması gi- Di iri gövdesile paşanın kühyazinı gördü: — Ne 0? Burada da mı çıktın Şarşıma? — Ben seni severim, oğul! İnsan, sevdiği © nl arar bulur, — Gene paşanın yanında müsin? — Öyle ya, Bizim gözümüz orada açıldı. Başka nereye gidebiliriz? Aşık Garib, Zübeydeden Bahsctmmdi, Osman kâhya gülümsedi: — Seni zindandan çıkardığım zama, iyi» Uğimş karşılık yaptığın fenalığı unutmadın, değil mi? S Garib, maheup bir tavırla önüne baktı; — Beni mazur gör, ağam! Kaçmağa mec burdum. Eğer kaçmasaydım, beni Zübey- denin yanma götürecek değil miydin? — Öyle ya. Bana zindanın anahtarını veren 9 idi, Seni hamama götürüp temizla- dikten sonar onun koynuna sokacaktım.... Daha ne istiyordun, a budala? Garib birdenbire sarsıldı... Ürperai. — Benim gibi bir dağ çalısı, sarayın bil« lür saksılarına mi, ağam? Benim yakamı bırak!.. İstanbulda bir müddet der- dimi döküp kalayım. Zübeydeye söyle, var- sın nasidini başka yerlerde arasın. «Osman kâhya, günlerce aradığı Garibi nasılsa ele ermiş. Kolay kolay bırakıp kâhyasını görünce: — Garibi nihayet yakaladılar. Artık bize Dundan ekmek yok. see MN i tanbul kahvelerini — Odman ya, Ayasofyadan geçerken, kalabalık gör“ düğü bu kahvenin önünde durdu. İçeriye girmek kabi! değildi, Dinleyteller üstüste Yi-| Bulmuşlardı. 3 Paşanın kâhyası, kapıda duran delikan- kılardan birine yaklaştı” — Koşma yarışı mı var gine? Yoksa . irler imlihanı mi?.. — Ne yarış... Ne imtihan... Biraz öncö gö- Mp de görmeliydin, ağaml Genç bir'şair; aksaçlı, çilekeş şairlerin hepsini. mat etdi, kaçırttı. Şimdi kendisi coştu, çalıp söylü- yor. Osman kihya şüphelendi; aradığını bal- yen kulaklara nasl yabancı gelebilirdi? Os- man girer girmez Garibi tanıdı: — Bugün talihim varmış. Sabahtanberi genç kızların çıldırasıya seve- bileceği bu genç... Kendisile meşgul olan bu genç... Meşhur Veli paşanın oğ- luydu... İzmirin, hatta İstanbulun bel- kide en cazip delikanlılarındandı. Kendi kendine: du. — Elbette zengindir. otomokilleri, vapurları, sarayları var dır... Beni buradan alıp götürecek... Uzaklara... Uzaklara... Orada ne mesud bir hayal yaşıyacağız... Şehzade ve peri kızı masallarında olduğu gibi, Ver «— Yalan söylemez... — diye emin bulunuyordu. — Çünkü Veli payazade Cemil beyir yalan söylemesine imkân var mı?... Gözleri de güzel bakıyor... | Vandlarde bulunuyor... Bunları yerine — diye” işecek- ti... Fakat şimdi, Cemil seviyorda... Sırf kendi şahsi için de sevebilirdi..: Cemil de onu pek beğeniyordu. Pek. bu kızla benziyen, avunacaktı. Bu, bir meri int | Diyerek telâşâ düşmüştü. Osman Kihya- “dan bütün esnaf çekimirdi. Osman, Garibin yanında durdu: «. —, Haydi yürü diyorum sana! Bu sefer elimden güç kurtulursun! Eğer gelmiyeetk olurlan, haber veririm. Ge. - nİ ikamçılayarak, döverek, yerden yere çar- * parak götürürler, Osman bu sözleri yüksek sesle söylüyor- du: Zeynel.usta, Garib biraz daha sertlaşir- 8», Ila sonu (onaya varacağını anladı, yan- larına sokuldu: silim » dedi - ağa hazretlerine neden düruyorsun? Bu iltifat herkese nasib ali Haydi yürü... Darıltma ağamızı. Zeynel bunu söyleyince, Garib kalktı. Saznı kahvesiye teslim etti, Ve Olmana |, dönerek sordu: — Şimdi nereys gideceğiz? — Saraya... — Gens mi saray? Gene mi konak? Sis hep öyle büyük binalarda mı oturursunuz? — Ne yapalım? Allah beş parmağı bir * yor. Hem bundan #ana ne? Sen keyfine bak! Bir çoban kulübesine davet edilirsen, , oradan ne alırın Halbuki, sarayda Ikram Gİ kucak kucak bahşiş alırsın! i (Arkası var) kam gibi de olacaktı. Bedriye onun olursa, Masume'nin gurür ve azametini de - yendiğini hazalen tasavvur eda- cekti, Masume bunu bilmiyecekiiş... Na Kıymeti varl... O, bütün bu macerayı li li yaşatacaktı ya... Cemil Veli için şimdi hayatta birinci > ehemmiyeti haiz mesele, bu olmuştu. Hattâ bu sebeple, Hacı Esadla birlikte başladığı işi ikinci plâna atmıştı, Hoş şimdiye kadar gizliden gizliye Raif bey aleyhinde kazdıkları kuyu, birkaç gü- ne kadar meydana çıkacaktı, açığa vuru” lacaktı. O da başka... Feriha sayesinde, Cemil, Palandarlı Mahir bey üzerinde müessir olmuş bir dava açmağa onu razı etmişti. Kızının arzular, dışına çıkamıyan Mahir, — ken di bir sahteliğin mevcudiyetine için için inanmamaklı beraber — kuzeninin aley* bine adliyeye tmüracaata riza göstermişti. Esadla Cemil, bütün meharetlerimi kullanmışlar; Mahir'in endişelerini, kay gularını yenmişlerdi. Düha şimdiden, kaba kız. zengin ak” rabalarının İzmirdeki ihtişamlı evindeki #nisafirlikten > vazgeçmişler, oradan ay —cılap İstanbula dönmüşlerdi. (Arkası var)