17 'Temmuz 1040 AKŞAMDAN AKŞAMA “Kartal,, tabelâlı otomobil i ; i f ir... arahk otomobil fena halde sarsıl- izi «Kartal» Demin binerken gözüme ilişmişti. Ha... Vergi için öyle yaptırdım... kurnaz gözünü kırptı: > verec: . İalbuki orası bari: Senede 10 lira... daha otomobil çelik yayları üstünde bir vet, şu belediye bir türlü yolla” denizinden gelemiyor. — diye, onun tekrarladım. rağmen Bali yenin ve devletin beş on. liralık bu yemeği marifet ve zekâ sanan alg damın © geceki ziyafeti bana zehir a. (Vâ - Nâ) —..., Miz kkk eee lke Teşekkür bam gin cenaze merasiminde İye göndermek suretile de- Muhtepız istirak etmek lütfunda bulunan zevatın yüksek alâkalarına bü- arlıkiaıyasna sonsuz teşekkür ve minnet Gümrüklerdeki mallar Uzun müddettenberi ithal edilmiyen eşya var Gömrtklere geldiği halde uzun müddet- tenberi ithal edilmemiş mühim stokla vardır. Ticaret Vekâleti, şehrimizdeki alâ» maria rm bir emirde bunun #e- asını bildirmiştir. Mın- taka ticaret müdürlüğü ile İstanbul güm- rükler başmüdürlüğü bu hususta tedkikat yaparak müşterek bir rapot hazırlıyacak- İthalât ve ihracat için yen! bir yol bu- Tunmuştur. Bu yol Basra körfezidir. Toros ekspres hattı, Basra körfezine kadar tem- did edilmiştir. Bundan sonra, bilhassa it- halât eşyası için Basra körfezi - Toros ekspres yolundan istifade edilecektir. Bü- yük nakliyat şirketlerinden biri, Basraya derhal bir mümessil göndermiştir. Kömür satışı Sömikok satacak depoların yerleri tesbit edilmiştir. Semt depoları Fındıklı, Pan- galtı, Asmahmesçii, Aksaray, Fatih, Ada- lar, Kadiköyde açılacaktır. Bu depolarda kok kömürü satışına başlanmıştır. Diğer semtlerde âçılacak olanlar da dahil ol- duğu halde on beş depo açılacaktır. Bun- dan başka Arnavutköyünde de dört tali depo açılacaktır. Depolardan kömür alacaklara ihtiyaçla- nna göre sömikok, Karabük ve Gazhane kömüründen müsavi mikdarda verilecektir. Sevgilisini yaraladı Sebep, kendisile oturmaya razı olmaması... Ziba sokağında Öj isminde bir kadı- nın evinde sermayelik eden Nazmiye adın- da bir kadın, bir müddettenberi Erzurum- Yu All isminde bir!le tanışmaktadır. Ali, dün kadına giderek, artık bu hayattan çeklime- sini ve beraberce bir ey tutup yaşamaları- ni teklif etmiştir. Nazmiye, bu teklifi red- Gedince, Ali, üzerinde bulundurduğu ta- bancayı çekerek kadını muhtelif yerlerin- den yaralamıştır. İşe el koyan polis, Naz- miyeyi Beyoğlu hastanesine kaldırmış, Aliyi de tabancasile birlikte yakalamıştır. Yalnız lüzumlu yollar yapılacak Belediye, henüz münakasası yapıhp Iha- le edilmemiş bir kastı yolların inşasından vazgeçmiştir. Sultanahmed ve Beyand meydanlarınm asfalte çevrilmesi, “Taksim kışları arsasile Sürparop mezarlığı saha- sındaki yolların tanzimi geri bırakılmıştır. Ancak çok lüzumlu olan yolların devâm edilecektir. Bu arada Galstada Tü- nel - Azapkapı arasmdaki yol ile Hale oğlu - Kasımpaşa arasındaki yol müzaye- deye çıkarılmıştır. Mahküm edilen Belediye memurları hakkındaki kararı temyiz bozdu Galatada bazı esnaftan haraç aldıkları iddiasile evvelâ mahküm edilip sonra nak- zen davalarına bakılan ve tekrar mahküm edilen Belediye zabıtası memurlarının #on mahkümiyet kararları da Temyiz muhke- mesince bozulmuştur. Ayın yirmi beşinde yeniden muhakeme edileceklerdir. Yunanistana gitmek üzere Sovyet Rusyadan 337 Rum muhaciri geldi Sovyet bandıralı Svanetla vapurile Ilma- nımıza Rusyadan 337 Rum muhaciri gelmiş- tir. Bunlar, Yunanistana gitmek için Uma- numızda bulunan Yunan bandıralı Vivi va- puruna aktarma olmuşlardır. Çanakkaledeki şehitlikler ziyaret edildi Çanakkale 18 — Halkevi köşcülük kolu tarafından tertip edilen, Arıburnundaki şebitlikler! ziyaret seyahati pazar günü yapımı. Seyahate 500 kişi iştirak et- miştir, Âbide başmda nutuklar söylenmiş, Mevlüd okunmuştur. Genç bir teğmen Ça- nakkale deniz ve kara muharebeleri hak- kında konferans vermiştir. sonra ede üş olan Fran- sız ve İngiliz mezarlıkları da ziyaret edil- miş ve çelenkler konmuştur. ŞEHIR HABERLERİ | ». Yahut sadece sıhhatli koca.., Haklı şikâyetler Kibritlerin cinsi bozuldu Kibritler gittikçe bozuluyor, het ya- kışta eczalı kısmından birçok parçalar fırlıyor ye ellerimizi, yüzümüzü elbise- lerimizi yakıyor. Kğer bu hal herhangi bir maddenin memleketimize gelme- mesinden neşet etmiyorsa, kibritlerin imalinde büyük bir dikketsızlık var demektir. İnhisarlar idaresinin dikkat nazarını t çekmenizi rica ederim, — C.K. j İhtikâr davası Bir demir taciri tevkif edildi Kilosu sekiz kuruşa satılması icab eden demiri yirmi üçe satmaktan suçlu olarak Baki isminde bir demir taciri dün asliye yedinci ceza mahkemesine verilmiştir. Suçlu, demir cinslerine kati fiat konulma» dan evvel bu satışı yapmış olduğunu, hat- $â Vilâyetin bile ayni tarihlerde bir demir tacirirden yirmi üç kuruşa demir aldığını sörliyerek kabahatli olmadığını anlati. Mahkeme, Koruma kanununun #arahatine binaen, Bakinin mevkufen muhakemesine ve keyfiyetin Ticaret müdürlüğünden 50- rulmasına karar vererek muhakemeyi ta- Bik etti. $ Kilosu on buçuk kuruştan çivi satmak suretile ihtikir yaptığı iddlasile asliye al- tıncı ceza mahkemesinde muhakeme edilen Agapyosun davası dün bitmiş ve beraetine karar verilmiştir. $ Cihangirde sahibi bulunduğu bir dük- kânı, Koruma kanununa muhalif olarak eski bedelinden farlasına kiraya vermek istemekle muhakeme altına alınan Muzaf- terin muhakemesine dün devam edilmiştir. Suçlu, bu keyfiyetin, Korumu kanunundan «evvel vukua geldiğini iddia ettiği cihetle, bu hususta şahidler dinlenmesi kararla muhakeme başka güne bırakılmıştır. KÜÇÜK HABERLER: * Tienret odası idare meclisi, dün tek- yar toplanmıştır. Dünkü toplantıda kırma» cılar meselesi tekrar görüzülmüştür. Mec- Mis, kırmacıların haklarını müdafaa yo- ilanda “Ticaret Vekâleti ile belediye nezdin- de oda namina teşsbbürte bulunmağa ka- rar vermiştir. Belediye Iktâsad müdürlüğü, kırmacılara un verilmemesini istemişti. Oda, bu kararı ile, kırmacılara un verilms- sini terviç etmektedir. # Akdenizde bulunan Türk vapurların- dan Mete de bugünlerde limanımıza gele- cektir. Meteden sonra Demir şilebi kalmak- tadır. Demir, Barselen ilmanındadır. Ya- kında getirilecektir. # Büyük bir Türk firması, Ticaret Ve- kületine müracaat ederek, hariçten tel ve demir çubuk getirtmek imkânını bulduğu- nu, kendisine leap eden kolaylıkların gös- terilmesini istemiştir. Vekâlet, bu teşebbü- sü tedkik ettirmektedir. A Vali ve belediye reisi doktor Lütfi Kır- dar, Eminönü meydanının bir an evvel Jk- malini emretmiştir. Bunun üzerine bele- diye rels muavini B. Rıfat, fen heyeti mü- dürü B. Nuri !le birlikte meydanda tedkik- ler yapmıştır. Köprü ayaklarının yükselti mesi ağustos haftasında Ikmal edilecektir. #4 Ticaret Vekâleti, yapağı ihracını ser- | bes bırakmamıştı, Halbuki Rumenler ile varılan anlaşma neticesinde Rumen alcı- larına tiftikle beraber mühim mikdarda yapağı da salilmiztır. Bu satılan yapağılar, vapura yüklenmek üzere mavnalara kon- duğu halde gümrükler idaresi, ihracma müsaade vermemiştir. Mesele, Ticaret Ve- kâletine yazılmıştır. 4 Taksim gazinosinu kiralıyan Roman- yalı Yorgolesko dün şehrimize gelmiştir, Gasinonun yeni ilâve edilen paviyonları da dahli olduğu halde bir baftaya Kadar açılması temin edilecektir. A Osman isminde biri dün Beşiktaşta fasulye ve yoğurt yemiş, bir müddet sonra sancılar içinde kıvranmağa . başlamiştir. Osman hastaneye kaldırılmışlır, Yoğurt kabi tahlil edilecektir. k Mahmudpaşada oturan on yaşlarında Foti ismindeki çocuk, eline geçirdiği bir Kap sicak suyu pencereden aşağı fırlamış, bu sırada oradan geçmekte olan kahveci Kâmilin yüzüne isabet ederek yanmasına sebep olmuştur. Çocuğun velisi hakkında kanuni takibata girişilmiştir. A Polis mektebinin 53 üncü devre me- zunlarına 19 temmuz cuma günü diploma- Bay Amcaya göre ... akilli adl lk ni 'Tefrika No. 19 Osmanın elinden kaçmaktan başka ne ya” pabilir, nasi kurtulabilirdi? Osman kâhya, dört yol ağzına yakla- şinca: — Oğul, çok koşturuyorsun! Kemikle. rim sızlıyor... Atın üstünde şimdi bayıla- m... diye bağırmağa başlamıştı. ik Garib, şehre yaklaştığını görünce, Birdenbire atınm karnına ayaklarının uci- Je vurdu, Garibin atı yıldırım süratile se- ğirtmeğe başladı. Osman kühya birdenbire Garibin ne yap- tağını, nereye gittiğini anlıyamadı: — Garib... Oğul! Sesimi duymuyor mu- sun? Sözümü neden dinlemiyorsun? Seni işkenceden kurtardığım için mi, beni Üzü- yormn? Yel, kayadan ne alır? Garib, bu sözleri duymuyordu bile. O, bir hamlede hendeklerden atlayarak, yolun karşı yakasına geçip, bir bahçenin hurmalıkları arasına dalmıştı. Osman kâh- ya, gür sesile haykırıyordu: — Nereye gittin, Garib! Beni neden yol üstünde bıraktın! Atım zaptedemedin mi yoksa ?... Garibin oynak atını gören paşanın kâh” yası: — Onlar iyi ata binerler diye, fazla dü- şünmemiştim. Halbuki, altındaki hayranı zaptedemedi. At, sırtındaki adamın aptal olduğunu sezerse, onu yerden yere Yurur- muş, derler, İşte, bu da öyle. Etrafına bakındı, yola çıktı, tekrar ba- Bırdı: — Garib! Neredesin, oğul? Hamam vakti geçiyor... Zübeydeyi tekrar kızdırırsan, bu sefer (Meşum köşk)ün zindanlarını da Ararsın amma... Bulamazsın! Ensene cellâ- dın palası yapışır... O zaman seni hiç kim- se kurtaramaz!... Garib... Garib... Haydi, çık meydana! Osman, yollarda, hendeklerde saatlerce Garibi aradı. Acaba, bu aptal çocuk bir uçu- ruma mi düşüp gitti? diye endişe eden pa- şanın kâhyam, ortalığı akşam karanlığı sarmcaya kadar aradı... Gelene geçene mr- du. Âşık Garibi bulamadı. Oysa ki, onun aptal sandığı Âşık Garib, Halepten çok uzaklaşmış ve İstanbul yolu- nu tutmuştu. Osman Kâhya, şehre döndü... Garible beraber, üstelik bir de at gitmiş- 9 Osman: * — Garibe mi yanarsın... Atın da Üste git- tiğine mi?.. Diye homurdanarak saraya döndü... İyi amma, paşanın kâhyası, Zübeydeye ne cevap verecekti? Zübeyde, Garibin yoldan Kaçıp gittiğine inanacak ? Önüne gelenden rüşrei alarak, ortalığı kasıp kavuran kâhyanın ne mal olduğunu çok iyi bilen Zübeyde, bu haber! duyunca, hiç şüphe yok ki: — Sen, Garihten de para almışsındır, O yol, Iz bilmez ki, e Diyecek ve Osmandan intikam almağa çalışacaktı. Osman saraya gelir gelmez, kendi sadık am dan iki muhafız atlısına işi aça- — Haydi yiğitler, dedi, şu aptal bulunuz... Yakalayınız.. Onun izini bulursanız, Iki. Bize de birer aylık ihsan çıkartacağım. Osmanın adamları gece yarisına kodar şehrin etrafında esaslı araştırmalar yaptı- Jarsa da, Âşık Garibin izini bulamadılar. Os- man kellesini koltuğuna alarak, Zübeydenin odasina gitti ve hakikati olduğu gibi an- lalanağa mecbur oldu. Âşık Garip İstanbul yolünda.. Zübeyde, Halebte, Osman kâhyayı sıkış-” tıradursun... Biz gelelim, İstanbul yolunda giden Âşık Garibe, Garib, Osmanın yanından aynlır ayrıl- max, bermen hemen hiç durmadan, gece yü» rsına kadar atını koşturmuş, nihayot bir köye gelmişti. Âşık Garib, (Meşum köşk) den ve Osman kâhyanın elinden bu kadar kolay kurtula- cağını aklından bile geçirmemişti. Garibin görü o kadar yılmıştı ki, gideceği yerde Zübeyde gibi bir fettana raslamaktan kor- kuyor ve yolda giderken, kendi kendine: — Zübeydenin düryada eşi yoktur, di- yordu, Haleb paşasını bir çocuk gibi avucu- nun İçine alan bu kahbeye İbrahim nasi kendini kaptırmış... Şaşıyorum doğ- Tusu. Güya bu adam, padişahın da emin ve #adık bir veziri imiş, Kadına yularlarını ve- ren böyle bir vezire memleket basi teslim edilmiş? Osman kâhya, bana birkaç kere, "| Aslan dedenin kahvesinde: «İbrahim paşa» nın beyni sulanmıştır!s demişti. Halbuki ben şairlere sordum. yüleyerek elde etmiş olacak. N ÜAK gayr Aİ meğe kâfi gelmiyorl.. ÂŞIK GARİP Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Böylene söylene slından indi. Vardını köyde, bir kulübenin önünde iki çoban otur« muş yemek yiyofdu. Gerib, çobanlara 88- Jâm verdi: — Ağalar, bana biraz su verir misiniz? Çök susadım. Deyince, çobanlar bir bakraç göstererek: — Kârnın açsa, yemeğimiz de var. Hele gel olur bakalım, Dediler, Garibe yol gösterdiler, Âşık Garib o kadar susamıştı ki... Bakraç» taki suyu yarı yarıya içmişti. Garibin hay- vani kişmiyordu... Garib: — Hayvanım da susuzdur, dedi, bunu da ata verirsem, siz susuz kalmaz mısınız? Çobanlar gülüştüler, — Haydi, iç de keyfine bak. Pınar yar kındır buraya. Şimdi gider doldururuz. Garib sevinçle suyu içtikten sonra, ar- tanını da hayvanına verdi. Ona — küçükken — babam demişti ki: — Oğul yolculukta sana kim suyunu ik- Yam ederse, onunla dost ol! Zira, yolda, su, bazen bir çuval altından daha kiytnetiidir. Gerçek, Garibin babası doğru söylemişti. Garib yolda o kadar susamış, İçi o derece yanmıştı ki, çobanlara raslnmadan yolu biraz daha uzamış ve su bulamamış olsay- dı, bir bardak su için, koynundaki bütün parasını, hattâ atını ve sazını vermeğe ra- sı olacaktı. Çobanlara: — Allah razı olsun sizden... Ve Allah rah- met eylesin babama... Diye mırıldandı. Çobanlar bundan ötesi- ni anlayamadılar. Garib neler söyleniyordu? Babasina neden rahmet okuyordu? Çoban- lar merak ettiler: > Babanı neden hatırladın? Eğer bunun sebebini bize söylemezsen, sana bir daha su vermeyiz... Dediler. Garib başım sallaya» zak, önüne baktı: — Siz çok İyi insansınız! Ben bir kişi- yim, siz Iki. Benim alım var, siz yaya, Be- nim sazım var. Sizin kavalmız bile yok. İyi ki, beni soymadınız! Çobanlar hazretle Âşık Garibe sordular: — Sen nerden gelip nereye gidersin? — Halepten gelirim... Kısmet olursa, İs- tanbula gideceğim. — Halebli olmadığın, konuşmandan beli Oraya nerden geldin? —“riflisten.. — İstanbul buraya çok uzaktır, diyecek- tim amma.. Sen Halebe, Istanbuldan çok daha uzak bir yerden gelmişsin! Bu kadar uzun yolu tek başına mı çiğneyip geçtin? — Öyle ya. İnsan dağlarda, kayaları ba- gına yastık yapip yatarsa, yoldan ve yol kes siölden korkar mı?! Yobanlar, Garibin, bir küçük çocuk saf- fetile konuştuğumu görünce: — Bu, saf bir adama benziyor. Kendisine emin yotu gösterelim... Dediler ve Garibe döndüler; — Biz, bu yollarda hırsızlık yaparak ge- çinen adamlarız. Fakat, sana acıdık. Ne sırtındaki elbiseyi, ne de altındaki atı ala- cak değilir. Hele bu gece şuracıkta konakla.. Gel, karnını doyur. Yarım sabah seni İstam- bula giden yolun üstüne çıkarırız. Geçer gidersin! Âşık Garib birdenbire kendini topladı, Demek ki, âsmindenberi konuştuğu insan- Jar birer dağ hıruzıydı! Fakat, Garib bu- nu neden vaktinde âezememişti? — Peki ağalar! - dedi - Yemeğin başına oturdu ve karnını doyurdu, Çobanlardan biri, boş bakracı alarak, pı- nara gitti, O dönünciye kadar, Garib sazını eline aldı... Çobana birsaç mani söyledi. Çoban çok hoşlandı: — Halepten İstanbula niçin gidiyorsun? Halep gibi bir yerden ayrılır mı hiç senin gibi bir insan?.. — Doğru, Parası, kadını, meyvası bol bir memleketten kaçışım, delilikten başka bir şey değildir. Ben Halebi, akıllara bırak- tım... Benim gibi Bir mecnuhun, öyle güzel bir zevk ve şilr beldesinde ne işi var? — Sen bir âşığa beziyorsun? Galiba, sen de Halep dilberlerinden birine vurulup dağ- Jara düştün... Öyle mi? — Hayır. Ben, o dilberlere gönül verme- diğim için, Halep bana zinda noldu. O şi- rin şehirden kaçmağa mecbur oldum. ğ gn derin bir hayranlıkin Âşık Garibe aktı: — Senin gibi yakışıklı bir yiğite hangi kadın vurulmaz? Fakat, yağinurdan kaç- tın amma, İstanbulda doluya tutulmıyaca- ından emin misin? — Evet, Eminim. Bana yağmur, dolu de- 8il; kasırga bile vız gelir. Ben kalbimi, yola çıkarken, Tiftiste bıraktım. — Neyse, Lâfı burada keselim. Arkadaşım geliyor. — Ne 0, korkuyor musun ondan? — Evet, Fakat, senin hesabına korkuyo- rum. Zira, o, benim kadar merhametli de- B. A, — Evet biraz da «Banker? ok mak icab ediyork. © mind -