Sahife 6 HER AKŞAM BİR HİKÂYE Köprüden bindiğim Boğaziçi vapuru yek kalabalıktı. Üst gürertede kendime küç urdum. Pek sıcaktı. Meri e ümü özümü; âdeta uğuştururcası- na sildikten sonra etralımı tedkike başla- dun. Vapurun üst güvertesindeki tahta si- a değil midir? Bu karşı- la anlar biribirleri de tadkike fırsat burlar. Gerek b e gerek onun karşısı, zanın yolcularından, yalniz biri müst ilerin hepsi erkekti, Hem de veya orta yaşlı adamlari oturanlardan biri ix1 di genç bir kadındı. Hem ç şi yeşli gözleri insana ırlatıyordu. Nisan ayında henüz çiçeklen- miş bir kiraz fidanı kadar geriçlik ve taze- İikle dopdolu idi. Ayâklarına altları gayet yüksek.mantarlı kırmızı; ayakkabilar giy- rnişti. Karşı karşıya Olan iki sıradaki erkek ular hayran bakışlarını ona dikmiş cnç kadır başını denize çeviri, ö miz Boğaz polarını seyrediyordu; Zaralı şismda her hareketini göz b n İki arkadüğ vardı.*A; nükteler yaparak di e dı. İki * arkadaştan biri e benim cicim vat e renk röpk bir taku bütün bu gözlerden #tkilmış aden geçti , tütün de- bu bir k derece beğenmişti ki; hep ayaklarını müm- kün olduğu kadar ileriye doğru uzatıyordü. Bu hâreketi ile son gderişe gık sandığı is. ni'âdeta gönç Kadina or gib idi. Hunlâpn Yanında ahbap çavuşlar vardı Ölekilerin» nazaran b ınlar daha babacayt İhsanlard. k ikisinin srağğı a Burilmiş küçük bf paket dikkat me n öteki işaret imaz!e gibi bir manada başını ıyordu. Tuhaf 467... İki arkadaşın ara- sındaki bu incecik kırmızı kâğıda sarılmış küçük paketi ile bu güzel, zarif kadın ara» sında ne gibi bir münasebet vardı?.. İşte bunu arlıyamamıştım. Onların yanında benim gibi tek başına olan bir adam vardı... Bu zat da hasta mıydı ne idi? Sık sık cebinden küçük bir mendil çi- ka ve burnunu siliyordu. Lâkin ada- burun silişinde bile bir zerafet vardı. 1 mendili arasına soktuğu burnun- bile gıkarmı- bir tarzda işini görüyor- Maamafih otun da gözleri ötekiler gibi genç kadının üzerinde idi. enim yanımda ie gayet gürültücü iki genç oturmuştu. En yüksek sesleri ile ode- biyattan, yeni şiirlerden o bahsediyorlardı. aki şairlere abp butüyorlardı. Ştir için 80- cek bir yenilik tır ihtiyarlamış buluyorlardı, Şiirden sönra musikiden, heykelden, re- $imden, danstan, tiyatrodan, sinemadan ıdılar, Kendi kendime; «Ne yüksek ruhlu İnsanlar... Hep güzel sanat- bahsediyorlar. Hiç maddi şeylerden kları yok...» diyordum. İnee ruhlu iki arkadaş konuştukları her bahsin niha- yetinde kaçamak bir tarsda güzel kadına bakmağı da ihmal etmiyorlardı. Pakat genç, $ık, yeşil görlü kadın bun- hiç birine ehemmiyet vermedi, Va- pur bir aralık bir iskelede durunca yerin- den kalktı, Çıktı. Gitti, İşle o arsitk karşılıklı iki sırada oturan erkeklerin ki, hayretler içinde kaldım. Ayağında renk Fenk, parça parça derilerden yapılmış yeni Aman birader... dedi, bu yeni tkarpın-| ler içinde ayaklarım bitti, mahvoldu. Cen- dereye girmiş gibi birşey... Ne olursa olsun şunu biraz çıkaracağım... Esrarlı AŞK ve MACERA ROMANI Tefrika: No, 14 — Dikkat edin, Hacı beyi... De min diyordunuz ki böyle bir davayı açmak salâhiyeli yalnız bende imiş. Şayet bunu başkası dahi açsa, ben beraber yeliştiğim ve kardeş gibi sev- diğim Râifin taraflısı olurum... Za. ten eniyi şehadet de benimkidir. Zira ailemizin en eskisi benim. Onu benden daha iyi tanıyan yoktur, Pro Jelerinizin tahakkukuna mâni olaca ğım. Bu hiddetli lâflarının bıraktığı te- sire ehemmiyet bile vermiyerek Pa- landarlı Mahir hızlı adımlarla uzak- Jaştı. Ayni yollardan Sarıvasıfların mali- kânesins doğru yürüyordu. Arkada bıraktığı adam sahiden gidip gitme- diğini anlamak ister gibi nazarlarile onu takib ediyordu. Tatlı vaidlerin bu asil ruhlu zeybek oğlunu baştan çikarmadığına esefleniyordu, Böyle müthiş bir serveti tepmekteki inadı onun haris havsalası bir türlü alamı- yordu, Evet, güç bir vaziyetteydi. Fakat ne yapıp yapıp bütün müşkülâtın üste- halinde öyle bir değişiklik oldu | kocaman bir mendil çıkardı. Bu 50- rnunu silerken hayretimden ağzım mıştı. Adam burnundan ne gürül- tü çıkarıyordu. Ne gümbürtü!... Bu bando muzika, yahud vapur düdüğü çal yor gibi idi. Nerede biraz eyv bile çıkarmadan, min mini ipekli n aarifane bir larzda burun siliş.. Nerede şithdiki gümbürtüler, gürültüler. Hem adamcağızın Âdeta rahalsaz bir vaziyetten kurtulmuş, ferahlamış gibi bir hali vardı. Burnundan gürültü çıkarırken rahatına kavuşmuş insanlar gibi zevk içinde tdi Biraz evvel karşımızda oturan genç ka- dın gider gilmez aralarında İnce kâğıda sarılmış küçük bir paket bulunan iki ar- kadaştan birt gülümsedi: — Ecec.. Haydi artık!.. dedi Arkadaşı da paketi açta, Yağla pembe kâğıdlar arasından p: İştiha ile yemeğe başladılar. kadının karşında bu soğanlı Poğaça arı yemeğe sıkılmışlardı. Şimdi rahattılar. İşin en garibi demin şiirden, gü: lerden bahseden arkadaşlar şimdi konuş- ma tartar derecede değiştir- akamında biribirterine u erki ederek: mış, İnce rakı ziyafeti çektir tesle uima da Kıyak kaçar ha! ün bunlar biraz evvelki genç çikip gitmişti. Vapur bir İ. yanaşmıştı, Buradan binen yolculardan r-| #vlcs bir kadın geldi, bir iskele e mızda boşalan yere oturdu. Bunun üzerine hamen bizim yol larına bir faaliyet çöktü. Poğaça küçük paketlerini kapadılar, Ağızlar : iskarpinin sahibi telâş için- de idi. Derhal İskarplni giydi, Bağlarını bağ- ipekli mendilini çıkarmıştı. Şimdi burnunu biç gürültüsüz ve pek zarifane bir tarzda siliyordu. Yanıbaşımdaki gençler ise tek- rar şiirden, musikiden, sanatlen bahset- | meğe başlamışlardı... — Hikmet Feridun Es Mini Tayyarecilik bizde mili ordu gibi, doğrudan doğruya milletin - alâkasile ve milletin doğrudan doğruya kendisinin te- darik etmesile meydana gelmişlir. İSMET İNÖNÜ AKŞAM Abone ücretleri Türkiye Ecnebi SENELİK © öp Kuruş © 2100 kuruş SAYUK O 70 >» 40 » SAYLIK © >» 800 » JAYLIK o 150 >» —. Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Senetiği 3600, altı aylığı | 1800, tüp aylığı 1000 kuruştur. İ Telefonlarımız; İ Başarıharrir: 20565 — Yarı işleri: 20765 — İdare: 20681 — Müdür: 20497 Cemazilevvel 14 — Hizir 47 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yata &. 629 8,M 431 532 1200 20 Va. 208 428 1216 1616 1944 2148 aarehara: Babrlli ciyarı Acmusluk . | sokak No. Yüzük Nakleden:; (VA - Nü) sinden gelecekti, İ « — İnadçı herifi... * diye söylen | | di. - Yakanı bırakmıyacağım... Çün- İ kü kızını âlet gibi kullanacağım!... O seni istemediğin taraflara doğru sü- rükler!,.. Hem başka bir müttefikim daha olacak: Cemil Veli!..> Raif, yirmi senedenberi duvarda gömülü duran aşk mektuplarını uzun uzadıya okudu ve düşündü. Düşünmesi, okumansındin fazla sürmüştü, Böylece yalnız başına sâ- atler geçirdi. Zihinde kurdu, kurdu... Zihninin o meşguliyetinden dolayı Adetâ uyuşmuş gibi harektesiz kalan vücudu nihayet kımıldandı, can. | landı. Kâğıdları toprladı. Hepsini büyük bir zarfın içine koyarak, zarfı da bal- mumuyla mühürledi. Sonra yatağı nın baş ucundaki tahta aksamda altı çivi saydı; bu altıncıyı söktü, Oraya ufacık bir anahtar soktu. Gizli bir göz açıldı. Bu ufak bir kasaydı. Masumeye aid odanın duvarından yapıcıların çıkardıkları gizli göze hiç ANKARA RADYOSU 21 Haziran Cuma am ve haberler, 1250 Alatur- ka plâk, 1330 Alafranga plâk, 18 Program ve alafranga plâk, 19,10 Türk müziği, 1945 Haberler, 20 Türk müziği, 2030 Konuşma, 2045 Türk müziği, 2110 Konuşma, 2180 Küçük orkestra, 2230 Ajans ve borsa ha- berleri, 22,50 Alafranga plâk. BULMACAMIZ 1 emir - Taharri Z İnce helenoni oluk - “Tersi pılan yemek. 3 — Gemi techizatı - Mısırda bir ni 9 — İplida 19 — Takdim edilmek. Yukarıdan aşa, 1 — Bir süs ağacı - Üye, ? — Bir larikala mensup dervişler, — İstimdad kabul etmez. 4 — Yalanın başı - Tersi evrellerdir. $ — Aşı yapınak - Tersi dedenin başıdır. 5 — Küşad eder - Br erkek ismi, 7 — Tersi fuardır - Kırmızı, ii 8 — Ahzedemiyen. 9 — Ağırın yan duvarları. 10 — Güzel sanat - İncelik değil. Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Baltalamak, 2 — Edirnekapı, 3 — Şekilvereri, 4 — Tte, Ah, 5 — Niçimaryab, 5 — Cüzda, İane, 7 —İzaa, Eh, Ar, 8 — Ker-| mes, Ani, 9 — Ori, Burçak, 10 si. Yukarıdan aşağı: 1 — Beşineikol, 2 — Adetiüzere, 3 — Li- koçzarib, 4 — Tri, idam, 5 — Anlama, Ebe, 8 — Levhu, Bsub, 7 — Ake, Rih, Ri, ya, Aç, V — Ape, “Ar 0 Leblebi, Bu yece nöbetçi eczaneler Beyoğlu mıntakası: Merkesde (Be- yoğlu), (Hayreddin), Taksimde (Tak- sim), Şişlide (Necdet, Galatada (Ka Taköy), Kasımpaşıda (Turan), Has- Köyde (Hasköy), Eminönü mintaka- sında: Merközde (Minasyari), Küçük- pazarda (Hikmet), Alemdarda (Sim Rasim), Kumkapıda (Haydar), Fatih mıntakasında: Şehzadebaşında (Üni- versite), Şehremininde (Hamdi), Ka- ragümrükte (Kemal), Yenerde (Emii- yadis), Samatyada (Ridvan), Aksarıy- da (Şeref), diğer mıntakalarda: Ka- dıköyde (Muhtar), Sarıyerde (Osman), Üsküdarda (Merkez), Beşiktaşta (Vi- din), Büyükadada (Şinasi), Heybelide (Halk), Eyüpte (Hikmet) eczaneleri, TOrtaköy, Arnavutköy, Bebek ceza- neleri ber gece nübetçidirler.) benzemiyordu. Çok daha büyük bir timamla ve sanatla, hakiki bir ha- zinenin saklanması için yapılmış gizli bir kasaydı. Galibenin mektuplarını ihtiya eden zarfı erkek buraya koydu. Tahtayı Açtığı gibi kapattı ve dışarı çıkip ki- anı aramak için onun dairesine gitti, fakal orada bulamadı. Bu sırada Masume bahçenin öte tarafında sevgilisiyle konuşuyordu. Bizmetçiye: — Küçük hanım nerede? - diye sordu. — Bahçeye gitdi efendim, — Yalnız mı? — Evet efendim. — İşçiler kütüphane odamnda. hâlâ çalışıyor mu? — Bir tanesi orada... Lâkin çilış miyor; birşeyler ölçüyor... Herkes dün gece geç yattığı için Hacı bey çekiç gürültüsü olmasın diye tenbih etti, Hiç bir hüviyeti olmaksızın Hacı Esad, bu ailenin içinde pek çok şey- lere burnunu sokar; öteye beriye ni. zam, tertip vermeğe çabalardı. Hakiki şahsiyeti neydi? Dalkayuk mu? Dost mu? Bir işle muvazzaf mı? Kimse bunu bilmezdi. Lâkin hizmet- çiler ona itaat ederlerdi. Hizmetçinin verdiği haber üzerine, Raif derhal tamir halindeki mahud. odaya git. “Tefrika: No. 99 Yazan: İSKENDER FANREDDİN | Sultan Mehmed Mazendiran kalesine vardığı zaman hemen herşeyden mahrum bir haldeydi, gocuğunu bile kaybetmişti (Belh)den sonra Herat ve Nişabur vilâ- yetlerini istili edeceklerdi. Bu yolun üstün- de (Zave) adli küçük bir şehir vardı, bu | şehir yüksek duvarlı surlarla bir kaleye ma» Hikti. Yerliler bu kaleye güvenerek kendil rini müdafaaya karar vermişler ve 2oğoil ru, teslim olmamışlardı. Kale kapıları iyice kapak almuştı. Sultan Mehmed, bü; oğluna iltica ediyor Moğolların burayı muhasara etmeğe hi- yetleri daha doğrusu vakitleri yoktu; seçip gidyiorlardı. ukat (Zave)liler, kale duvar- ları üstüne çıkarak, Mop «— Alçaklar... Korkak yorsunuz?» Diye, hep bir ağızdan küfretmeğ yınca, Moğollar kırdılar, yolarında: düler, Üç gün, üç gece şiddetli muhasara ve tazyikten sonra bri aldılar, ahalisini mile kestiler. Şehre bir miktar muha- p iğru Herilediler, şaburdan ayrılınca, ezir, kadı ve mi Sultan Mehmedin bu 1 ettiği yeni vali Hadımağası mis dinin Harsemden gelmesi bekleniyordu, | Halbuki, Şerafeddin yolda hastalanıp öl- müştü. Şi feddin Maiyetindeki zabiti adılar, Fakat dinin ölümü târ askerle geliyordu. valinin ölümünü sak- bura yaklaşınca ber aldı, şehre gi- | Sultan Mehmedin | süp gitti, Bu Ja idi. Hal- rine yü- larla karşılaşarak hop- çirdiler... Ancak dokuz ms- kerie bir 2ai p sulta kaçabildi. Sultan Mehmed bunlard yeti öğrenince Nişaburun da tehilkeye düş- tüğünü anladı. Moğol piştar kolu gelmez, şehre & sini önlerine gelir teklif esti, Şe- olmadı. Nihayet Gebe ye- tişti j — Teslim olmazsanız, şehri yakarım, He- piniz geberirsiniz! Diye haber gönderdi. Nişaburlular kalelem rine ve ersaklarına güveniyorlardı. Ka Motolları aldatalım.. dedi, Moğol komu- tanı, kadı ve veziri çadırına çağırmıştı. Bunlar kendileri yerine müftü, kadı ve ve- zir namı altında üç kişi ile alelusul birçok hediyeler gönderdiler. Heyet dününceye ka- dar şehir içinde müdafaaya geçecekler ve heyet döner dönmez ok yağmuruna başla- e, heyete, Cengiz hanın uy» danları, zengin - ; biliniz ki, Tan bana şark e garp yeryüzü Imparatorluğu- vu verdi, Ordul na İtaat edenler ölüm- den kurtulur, Yazık onlara Ki, mukavemet ederler... Onlar yani bize karşı geler ile, kadınlarile boğazlanacaktır Heyet beyannameyi aldı — Ahaliye ve müdafilerimize götürüp okuyulum, dedi, Şehre dönünce kapıları ka- Dadılar ve Moğollara ok yağdırmağa başla dilar, Moğolların bir kimi Nişabur önlerinde uğraşırken, bir diğer Moğol alayı, Trak yo- Tuna giden ve (Trakı Acem) in ilk şehri olan «Ray» kalesini hrini zaptettiler. Har- burada da bir hayli telefat vermiş- Sultan Mehded Nişaburdan çıkınca, (Kaz- vin)de asker toplamış ve ma hazırlan mış olan büyük oğlu Rükneddinin yanına atabilmiştt, Rüknaddinin mürekkepti, seddin bu askeri Kazvinde birçok tuklarla bir araya toplayabilmişti. Baba- e, aâakerin manevi; Mavi iş elbisesi kireç ve alçı lekeleri içinde g rt &mele hakikaten o: da bulunun , Taşların arasına guldü Ev sahibinin girdiğini görünce doğ- ruldu. Sarıvasıf paşazade, kapıyı itina ile kapadı, Damdan düşer gibi: — İsmin ne seni bakayım? - sordu. — Ferid, efendim, — Burâlı mısın? — Hayır, beyim. yım, İ — Uzun zaman İzmir taraflarında kalacak mısın? —Hayır efendim... Zaten İstan- bulda, bir iş için çağrılmıştım. Tesa- düf olarak buraya düştüm. — Öyleyse memnuniyetle teklifimi kabul edersin... Buradan gidersin... — Zaten mecburum gitmeğe, çün- kü âsker olacağım. Raif, nafiz nazarlarile “bu işçiyi baştan aşağı süzdü. Çocuk halli olan Ferid, yüzünü gözünü bürüyen kireç tozları içinde, bu tedkikin sebebini an- layamıyor, kızarıyordu. — Yüz Ila kazanmak ister misin, oğlum? diye Karadenizli- düzelecek sanıyordu. Halbuki, o sıradi, «Rüy» kalesinin Moğollar eline düştüğü bö“ beri gelince, âskerin maneviyatı kırılmıştı. 8 Mehmed Kazvinde kalarak orduyü genişletecek ve etraftan toplyasağını um* duğu gskerlerle kuvvetin! yüz bine çıkartıp bütün Irak geçldlerini tutacak, yani Semer“ kandda kendisine tatbikini tavsiye ettiği İmadın-plârıma göre hâreket edecekti, Ne yazık ki, sultanın Ümdileri boşa çıkli; «Ray» ın sukutunu duyan Harzem pren$ ve znbitleri; — Artik kurtuluş yolu kalmâdı. Moğollar yarn buraya da gelecekler, Diyerek dağılmağa başladı. Bir günde bü- tün kuvvetler kendiliğinden çözülüp gitti, Bultan Mehmed Yalnız kalınca, oğullar!lğ beraber (Kâzyan) kalesine iticaya mec- bur oldu. Bu ne talihsiz bir hükümdardı; kısa zamanda kaç kere ordusunu düzmüş, tekrar dağılmıştı. Demek Ki, bir orduyu 4s“ ker ve kumand: asker ve kumanda Sultan Mehmedin, oğullarile berabef (Kâryan) kalesine kaçtığını 1 duyan Me dular, Sultan Mehmed nereye kaçaca- sı şaşırmıştı. Yolda bir Moğol, sultanın yaraladı, Moğol, yazalana i tanımıyordu. Sulta rak (Kâryan)a müşkülâtin g # bir gece kaldıktan sonra yeni bir Bağdad yolu m n kusurları ni leketteki kuvvetini kalelere dağıttığı için, şemdi Bir avuç Moğol akıncısına karşı ko- ıyordu, (Küryanidan çıkarken: Şimdi İmad yanımda olsaydı, bu f3- lükete göğüs gerebilrl, Diyordu. Halbuki, artık iş işten geçmiş, ök yaydan çıkmıştı, Sultan Mehmed Baf- dada gider gibi görünerek, yarı yoldan te rar, kimseye görünmeden döndü. Moğol- lar, sultan Mehmedin oralar. öğrendiler, yollardaki kılavu: lâr. Kılavuzlar yalandan: «Sultan Bağda- da doğru gitti.» dediler. Moğollar bu sırada sultanın İzini kaybetmişlerdi. Tarihin dönüm noktası ve Sultan Mehmed'in ölümü Sultan Mehmed, OKazvin)in. birkaç mil şimalinde bulunan (Serelhan) hisarna doğe ru kaçıyordu. Mehmed buraya gelirgelmez yabnızlığını ve savallılığını hissederek, yes di gün ağladı. Fakat, yapılaçak bir şey yok- tu. Moğullar her tarafı sariyordu. Mehmed, #lndi, hiç bir işe yaramıyan bu yüksek du- varlı kalelere sarfettiği para ve emeklere acıyordu. (Sercihan)da da fazla kalamadı, kale ka» pisından atına binerken, yanında İki üz sa» dik nartısından başza kime yoktu. Ki- lerini göğe -kaldırdı: lekete, kaleden kaleye sürüklyece Diye yalvardı. Yedi g rel hisarından ayrıldı. (Geylân) yolunu faltu, Geylânda farla kalamadı, burası mahfuz bir şehir değildi. Oradan (Mazendiran) ka- lesine verdı. Buraya geldiği zâman he herşeyden mahrum bir halde idi, yiyeceği kalmamış, sırtındaki kocuğunu bil? kay- betmişti, Felâketier yıldırım süratile birlbirini ta- kip ediyordu. Sultan Mehmed burada bir müddet barmabileceğin! umuyordu, Halbu- ki, OMazondiran) valisi, Moğolların şehrs yaklaştığını ve geçtikleri yerlerde dalma sultanı uradıklarını söyledi Sultan buraya geldiği zaman pek yor- gundu. Şehir valisine sordu: s— Moğolların takibinden kurtulmak içim hangi kaleye sığınabilirim?, (ârkası var) gözlerini açarak Yüz lira mı, efendim? ' kelime söyliyecek- Ve buradan ipi kıracaksın... arlık bu taraflarda kimse gör“ miyecek. — Allah Allah... beyefendi? — Dinle, bak... Duvarda gömülü kutuyu bulan sen misin? — Hayır, arkadaşım. — Vah vah... Ne demeğe bu taraf- ta ondan evveli sen çalışmadın?... — Çalıştım, efendim... Zaten O taşı da ben söktüm... Şayet yerin- den kımıldatsaydım kutuyu ben bulmuş olacaktım... Halbuki arkada. şım harç getirmeğe dışarı çıkmıştı. Dönüşte taşı duvardan o çıkardı. — Pekâlâ... Arkadaşın dışarday- mış..." Sen de bu esnada alay olsun diye oraya koymuş olursun... Böyle bir oyun olabilir miydi?... Sen koy- muş olsan ne çıkar? Karadenizli Ferid, riydi. Biran düşündü ;sonra cevap verdi: — Koymuş olabilirdim, beyim... Fakat o taşın arkası da delik olma. liydı ki koyayım... — Raif gülümsedi. Nedir bu böyle, açıkgözün bi- (Arkası var)