— KARAMA Ava Bir şehidin aşkı — Hanımefendi! Rüştü bey sizinle görüşmek istiyor. Feriha hanım, hizmetçisine: — Hay hay.. Buyursunlar! » dedi. Kapının eşiğinde genç kıyafetli, yakı- pk bir erkek belirdi: rahatsız etmiyorum yö... SE Bağtrullek.: Hiçbir zaman... Şöy le teşrif edin.. Oturun... Kocası yirmi yaşındayken şehit düştüğü için çoktan- dır dul olan Feriha, "zarif, güzel ve €s- #rner bir kadındı. Soluk yüzünün en ca- zip yeri, kırmızı bir çiçeğe benziyen dol- gun dudaklarıydı. Karşısındaki erkeği, hafiz nazarlarlie süzüyordu. Gayet çekik bir hayat yaşıyor, zevci- nin hatıralarile oyalanıyordu. Ender ah- “bapları içinde merhumun arkadaşı olan bu Rüştü bey vardı. İstanbuldaki maruf şirketlerden birinin müdürü olan genç i erkek biran bile dostluğa vefasızlık gös- * termemişti. Evvelâ şehid Feridin meziyetlerinden bahsetmişlerdi: Biri aşkı, öbürü arka- daşlığı sebebile onu unutamıyordu. Fa- kat yavaş yavaş Feridin lâfını eden yal nz Feriha kaldı; Rüştü ise mümkün mertebe bu bahsi Eğik taraflar görünüyordu. Bu konuşulduğu sırada, karşısındaki kadını dinlemiyor, sadece seyrediyordu sanki, Yavaş yavaş eski dostunu Feriha ile kendi arasında dikilen bir rakip telâkki etmeğe başladı. Arkadaşının hatırala- tndan nefret ediyordu, Bu kadını sev- diğini anlıyordu. Kur yapmağa başladı. Gerçi pek ne- #ih bir şekilde... Kadıri ise; bu hallerden kibarca kaçınıyordu..! * Oyun hayli sürdü. Nihayet genç erke- ğin tabammülü kalmadı, Rolünü sonuna kadar büyük bir azimle oynamağa karar verdi. Ya hep, ya hiçl Onun için, bu'| gün ,koltuğa yerleştiği sırada, titrek bir sesle söze başladı: — Sizden bir nasihat istemeğe geldim. — Benden mi? | — Evet, — Allah sAllah... Siz ki çok akıllı bir erkeksiniz, size ne nasihat verebilirim: — Bununla beraber, manen aığınaca- | ğim bir tek insan var, O da sizsiniz. — Anlayamıyorum. — İzah edeyim: Trabzonda iyi bir vazife teklif ediyorlar, Bunu kabul et- meden evvel size soracaktım. Ümitleri- min he dereceye kadar mümkün oldu- ğunu öğrenmek istiyorum. Bu son cümleyi yavaş yavaş, sindire sindire söylemişti. Gözlerini biran bile Mmuhatabamdan ayn — Şimdiye kadar Keşfddemediğinir hissiyatımı böylelikle anlatmakta ihtimal acemilik göstermişimdir. Lâkaydli ne samimiyeti, ne de ümidimi sarstı. Son seyahat kararımı vermeden evvel işte size haber veriyorum. Bir «Evet», yahut #Hayır» demenizle dünyanın en bahti. yar yahut bedbaht erkeği olabilirim. Feriha birdenbire ayağa kalktı. — Aman hanımefendi... Ters anla” mayın... Ben size, evlenmek teklif edi- Yorum, Genç dul, şaşırmış, heyecanlanmıştı. Maamafih kendini tuttu, ze karşı derin bir muhabbetim yardır. Matemimin irziyası içinde koca» mun dostlarından bir siz beni yalnız bi rakmadınız, Derin bir Dudakları titriyerek, Feriha: — Son derece sevilen bir ölüye iha- net etmemi benden niçin istiyorsunuz? Iztirabım pek büyüktür. Size ancak ted cevabı verebilirim. Rüştü de ayağa kalktı. 7 Bu nazik fakat kati cevapla sarsilmişti. — Ah... Onu me kadar sevmişsiniz... - dedi. - Zaman aşkınızı biran soldurmadı. Fakat bu sevgi neye istinat ediyor?.. O- na İtimadınıza mı?... Onun da sizi, ayni muhabbetle mi sevdiğini sanıyorsunuz? Genç erkeğin gittikçe artan asabiyeti karşısında telâşa düşen kadın: — Tabii.. - dedi. Akı reddedildiği için yaralanan Rüş- tönün deruni hamlesi önünde artık hiç m duramazdı, Gözleri sabit bir na- zarla kadının yüzüne dikilerek bir soluk» ta dedi ki: — Tapındığınız erkeğin ihanet vesi- kalafını yanımda getirdim... — Haydi oradan... Kabil değil... İF tira ediyorsunuz. — O seyahatleri hep bahaneydi.. Sizi aldatmak için dolap çeviriyordu... Kaç kadınla münasebeti vardı. — Yalan söylüyorsunuz, yalan... E- linizde hiçbir delil bulunamaz. — Bulunamaz mı?... İşte... Ve yavaşça, portfoyünden bir paket mektup çikardı. Bunları Ferihaya uzattı. Sırtımı duvara dayamış, elinde kâğıt- lar, genç kadın düşünüyordu: «— Bütün manevi mazim, bu ada- mın haşin hareketile ezilip mahv mu ola- cak?... Benim kocama karşı aşkim, ye- rinde ve lâyik bir aşk değil miydi?...> Ve ansızın vaktile aldığı garip bir mektup aklına geldi. Kocası şöyle yazıyordu: «Güzelimt Her an şehit olmam kabildir. Böyle bir anda, insan daima nefsini murakabe eder ve kendi kendinden cevaplar alır. Ben melek değilim. Başkaları kadar be- nim de suçlarım vardır. Fekat ne oluma olan, sana ne derlerse desinler; unutma ki tapınırcasına seni sevdim. Şayet geri dönersem bütün hayatım senin olacak- Fakat eğer memleketim için ölür- sem fedakârlığımı saçlarımın kefareti say.» Vaktile kendine © derece muammalı gelen bu mektubun ne demek olduğunu şimdi anlıyordu, Kocam onu aldatmış olabilirdi. Fakat sevdiği yezâne kadın kendisi idi. Zira, ölümün eşiğinde Feri- hayı bu şekilde düşünmüş ve anmıştı. Ayakta duran Rüştüye dedi ki: — Beyefendi! Dünyada işlenecek al- çaklıkların en büyüğünü yapıyorsunuz. Hayattaki bir insana ihanet o namussuz- luktur; bir ölüye ihunetse, manevi cü- rümlerin en büyüğüdür. Kocamın mazi- sine dair söylediklerinizi bilmiyordum. Gayet büyük bir huzur içinde yaşıyor- dum. Tesellim buydu. Halbuki siz, ge- gici bir hissinizi tatmin etmek istediniz. Zira beni sevmiş olamazsınız. İnsan sev- diği bir kadını böyle en ince yerinden yaralamaz! Kocam beşeri suçlarını en yüksek bir mertebede ölerek ödedi. Son düşüncesi de bendim. Şimdi de onu se- viyorum. Eskisi gibi, eskisinden | fazla seviyorum. Matemini ebediyen çekece- Him. Ve kapıyı parmağile gösterdi: — Gidiniz. mma X Topkapı Spor klübü başkanlığından: Klübün senelik âdi kongresi 9 Haziran 940 pazar günü, saat lü da klüp binasında toplanacağından kayıtlı bilümüm âzanın teşrifleri rica olunur. #4 Tüberküloz Cemiyeti toplantısı: Tü- berkiloz Cemiyeti bu senenin son toplan- tasını 5 haziran çarşamba günü saat altı buçukta Cağaloğlunda Etibba odası salo- nunda yapacaktır. Tuzak içinde Tuzak TTetrika No, 176 Nakleden ; (V4 - WAJ) Eskiden bazı bazi Hidayet hanım buraya gelirdi, amma yalnız... O za- man pencereler, pancurlan bile pek açılmazdı. Yalnız, küçük bir daireden geceleri hafif bir ziya sızardı. Fakağ bu seferki ziyaret öyle değildi, Efen- diler ve hizmetçiler hep burada... Hem de uzun bir zaman için gelmiş. lerdi belli... Ne kadar da çok misafir. leri vardı... O gün Ragıb, Kaptanla beraber kayalar üzerinde dolaşıyor, mutad hilâfını heyocanlı heyecanlı birşey- ler konuşuyordu. Mevzuları neydi? Sevdikleri insan- nın sâadetini temin etmek... Dostu- nun oğlu olan Ragıba, Kaptan, içini istediği gibi açabilmişti. Bu merd yü- rekli delikank da, namusu, ekseriye- tin anladığından pek başka — ve ha- kiki mânada — anladığını isbat et- mişti. Gezintileri esnâsırda duruyorlar, kalenin o penceresine o bakıyorlardı. Orada sevdikleri hâyali görmek isti- İ yorlardı. Bu sırada ise, bütün davet- Mer, yeni kısımdaki odalarına çekil- mişlerdi. Anne » kız da, mahud facin- rın cereyan ettiği meşum odâdaydı- lar, Hidayet, Şermine tafsilât veriyor- du. Kocası tarafından işte şurada ya- süyordu, İstikbal için evlâdına nik- binlik aşılıyordu. Bunda da muvaf. fak oluyordu. Kocasına karşı muhab- bet beslediği için bu işle kendini suç- Tu gibi gösteriyordu. Nakleden: Hatice Süreyya nas aa - ANKARA RADYOSU 4 Haziran salı 1230: Program ve haberler, 1250: Türk müziği, 14: Alafranga plâk, 18: progrüm vo alafranga plfik, 1830: Çocuk saati, 19: 'Türk müziği, 1945: Haberler, 20: Çifçinin suali, 20,15: Türk müziği, 21: İktisad ve hukuk saati, 2139: Küçük orkestra, 2230: Ajans ve borsa haberleri, 2250: Alafran- plâk. BULMACAMIZ 1 — Evlenme 2 — Lekesiz. 3 — Ters çıkıntının aksidir - Tersi ka- in sielmdir. 4 — Tersi şiddetlendirmedir - Kırmızı. $ — Sonuna eR» gelirse tahriren bildir- medir - Bir kavim 8 — Çerh etmeme. 7 — Şu vaziyetine bak, 8 — Teral tam arı büyüklüğünde. 9 — Başına «T» gelirse Avrupada büyük bir nehir olur - A Yukarıdan aşağı: 1 — Duyuyorum. z — Hükümdar hazretleri 3 — Dinine sadık kimse, 4 — Kuklanın komiği - Mükemmel, 5 — Tüberkülozlu bakire, & — Hamiz - Sonuna «T. gelime âbide olur, 7 — Pişmemiş « Tersi alacaklılar demek- ür. 8 — Tekerlekli nakil vasıtası, 9 — Devşirme - Tersi bir sayıdır. 10 — Bir çift - Bir nevi bakır kap, Geçen bulmacamızın halli Soldan sağa: 1 — Faaliyeti, 2 — Aslan, Salt, 3 — Salibiahme, 4 — Urani, 5 — Lar, Kritik, 6 — Yaş, Le, 7 — Atiyeveren, 8 — Diyar, Sada, 9 — İkez, Maved, 10 — Kanığısida, Yukarıdan aşağı: alara a YA kür, 5 — Rev, Mı, 7 — Esami, Esas, 8 — Tah, Teravi, 9 — Llanni, Eded, 10 — İte, Kanada, Bu gece nöbetçi eczaneler Beyoğlu o mıntakasında; Merkerde (Dellâsurla), (Vingopulor, Taksimde (imoner), (Ertuğrul), Şişlide (Maç- ka), (Kurtuluş), Galatada Odustafa Nail), Kasımpaşada (Müeyyed), Has- köyde (Halıcıoğlu), Eminönü muntaka- sında: Merkezde (Beşir Kemal), Kü- çükpazarda (Bensason), Alemdarda (Esad), Kumkapıda (Asadar), Fatih muntakasında: Şehzadebaşında (İb- rahim Haki), Şhremininde (Nâzım), Karagümrükte (Arif), Fenerde (Hü- samddin), Samatyada (Erofilos), Ak- sarayda (Ziya Nuri), o Üsküdarda (Ömer Kenan), Beşiktaşta (Süleyman Recep), Kadıköyde (Büyük Ecmane), (Yeldeğirmeni) , Sarıyerde (Nur), Bü- yükadada (Halk), Heybelide (Tanaş), Eyüpte (Arif) eczaneleri, KO AEP “2 Bebek 66- muvakkaten buraya konulmuştu. Şer- min, gözlerini babasına kefenlik eden mayi sulara çevirdi. Tam busirada odaya hizmetçi girdi: — Halide Vildan hanımefendi «ye- mekten evvel biraz gezelim mi?» diye soruyor. — Hay hay... Geliyorum... Hidayet kızına döndü: — Sen de gelir misin? — Hayır... Burada kalacağım... Müsaade öderseniz... — Aman göne mi kara düşüncele- rine dalacaksın... Biraz oyalansan... Şermin: — Rica ederim... - diye yalvardı. Anne, kızının başını avuçları içine aldı. Muhabbet ve şefkatle öptü. Son- râ Şermini yalnız bırakarak çıktı. Şermin bir müddet, balkonun par- maklığına dayanarak durdu. Bütün mazi gözlerinin önünden geçti: i « — Ba evde, bu ailenin ortasında ben neyim? - diyo düşündü. - Gayri meşmi bir şekilde doğmuş, başa belâ kesilmiş ve atılmış bir çocuk... Sonra” merhamet yüzünden beni almışlar... Anneme karşı istediği kadar muhab- bet beslesin ve bu yüzden beni vâris tayin etsin, Bürhan kaptanın benden nefret etmemesine imkân var mıdır?» Bir an balkona çıktılar, Cesed işte | (o Hüzün içinde kendi odasına geçti. TÜRKÂN HÂTUN 'Tefrika No. 82 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN N Ölüler arasından bir baş uzayıdı: «Burada konuşmanın ne Faydası var? Yardım etmek istersen git İmadı kurtar Buharada on binden fazla İranlı vard. Gıyas bu tehlikeyi görünce korktu, Kendi- sini ötedenberi himaye eden prens Kasım- dan zaten şüphesi vardı. Fakat; — Kasım, Fars iline gidamez. Prens Saad ile arası açıktır. O nasil olsa, her za- man benim elimdedir. Derdi. Gıyas, kâtibinden bu malümatı alınca, kendisine şu talimatı verdi: — Her gün çarşıya gidip, aleyhimde tu- sak hazırlıyan bu adamlarla gık sık tomas edeceksin ve onların Buharada neler yap- mak isldiğini bana bildireceksin? Nurullah her gün çarşıya taşınmağa, Fars tacirlerile sıkı fıkı konuşmağa, dost olmağa başlamıştı. Nurullahın dostluğun- dan hiç kimse şüphe etmiyordu. Çünkü Nurullah öğedenberi, umumi yerlerde dai- ma prens Gıyaseddin aleyhinde atıp buf- makla tanınmıştı. Bir gün Nurullahın ya- nına çarşıda Farslı bir tacir sokuldu: — Hâlâ bu abdal şehzadenin malyetin- de çalışıyor musun? Diye sordu. Nurullah teessürle başmı saladı: — Çalışmayıp ia ne yapayım? Kâtip- Yikten başka elimden bir iş gelmer. Sa- raydan uzaklaşırsam, aç kalırım diye-kar- kuyorum. — Budala.. Senin kolunda altın bilezi- gin var.. Hangi valinin, hangi prensin yanma gitsen İş bulursun! Böyle sersem, pinti bir adamın yanında ömür goçirme- nin si var mi? Hem o artık son gün“ rini yaşıyor. — Öleçeğini nereden biliyorsun? Hasta» ğı falan yok.. demir gibi sağlam, — O, başıma gelecek felâketi Bilmez. Birdenbire tekerlenip gidecek. O zaman son de #okakla kalacaksın! Yahut onun adamlarile "beraber geberip gideceksin! — O halde ne yapmalı? — Sen de onu devirmek istiyenler tarafı- na geç! Hiç ölmazsa ölüm tehlikesinden yakanı siyirmiş olursun! — Giyaseddinin mutlaka öleceğinden emin misiniz? — Emin olmasak, sana bunu söyler mi- yiz... Yakında, hem de çök yakında gebe- Tecek. Ve Buharz artık onun esaretinden kurtulacak. Paralıların idaresine geşe- eek. Pars kahramanlarına yardım edersen, sen de Saad'ın fedaileri arasına geçer ve istikbalini bu suretle temin etmiş olursun! Gıyasın kâtibi Nurullah, ihtilâle hazır. lanan Fars facirlerine söz verdi: — Ben de sisinle beraber çalışacağım. Bana itimad ediniz! Maralah. Owyaseddine ihânet ml cdi- oksa. ihtilâlcilerin içine - ie plânlarını Side eken İçin mi bu süğü vermişti? Bunu anlamak güç bir işti. Muhakkak olan birşey vardı: Buharayı içinden vurmak istiyorlardı, Şe- hirde müthiş bir kaynaşma vardı Fukat, ilkbahar yaklaşıyordu... Semerkandde da» ha mühim ve heyecanlı hadiseler geçtiği için, biz şimdi oraya gidiyoruz. Giyased- din, düşmanlarile Buharada uğraşa dursun, Dördüncü kısım Sultan Mehmed, arasında... üler İlkbahar. Dağlardan kar kalkmadan ve nehirler kar sularile taşmadan, Sultan Mehmed or- dusunun başına geçerek yola çıkmıştı. Türkün hatun, ordu Semerkandden ay- rılırken, şehrin dış varoşlarına kadar gel- di; oğlunu uğurladı: Bu, annesirinkinin yanındaydı. His ,dayet hanım bir an bile evlâdından ayrılmamak istediği için evin terlibi- ni ona göre yapmıştı. Pencereden baktı: Halide hanımla annesi, arabayla gezmeğe gidiyorlar. Kadın pencerede gülümsiyen kızını gördü. Gönlü re hatladı. Halbuki hata ediyordu. Şu anda Şerminin dimağından en müthiş facialar, en kötü tasavyurlar geçmekteydi. Şermin, içini çekti. Bir yazı masası başına geçti. Kalem kâğıt alıp mek- tup yazmağa başladı. Evvelâ alnıni $0l avucuna dayadı, Uzun bir düşünceye daldı. Sonra sür- atle şu satırları karaladı: Anneciğim? Verdiğim kararı tatbik ettiğim için Züm bu uçsuz bucaksız mavi deniz beni sinesine çekiyor. Sizi seviyorum. Allah buna şahittir, Eskiden ne ka- dar nefret ettimse, şimdi o kadar an- — Yollarda sıkışırsan ve Moğolların bü- yük kuvvetlerile karşılaşırsan, hiç kork- ma. cenge tutuş ve hemen bana bir ha- ber gönder. sana yardıma gelirim, deği, Sultan Mehmedin maiyetinde çok değerli kumandanlar vardı; Özcan, İmad ve Mal- mad Safevi, Özcanla, İmad başlıbaşına birer kolun kumandanlarıydı. Mahmud, sultan Meh- medin merkez fırkasının başında bulunu- yordu, Sultan Mehmed üç kola birden ku- mânda ediyordu. Semerkanddan hepsi birden hareket etmişlerdi. Fakat, sultan Mehmed yolda giderken, İmad'ı piştar ko- Tu gibi öne sürmüştü. İmad (Kaymış) ve (Kaylı) rmaklarına doğru ilerilemişti. Merkez ve Özcan orduları arkadan geli- yordu. Sultan Mehmed bu İki ırmak arasına gelince, ölülerie dolu bir cenk meydanma raaladı. Yerde yatanlar srasında İmad'ın fırkasına mensup adamlar da vardı. Yer- den, yaralı bir Merkit askeri başını kal- dirdı; — İmad, Moğollarla cenge tutuştu.. Mo- ğollar galebe çalarak, meydanı birakip gittiler, dedi. Sultan Mehmed şağirdi: — Moğollar galebe çaldıysa, İmad'ın fır- kasını esir alıp beri tarafa doğru sark- iması lâzımdı. İmad öyle kolay kolay mağ- lüp olacak bir yiğit değildir. Diyerek atından indi, diğer yaralıları dö- Taştı. Bunlar arusında ölmemiş pek az İnsan vardı... Onlar da can çekişiyorlardı... Yaralarından fazla kan akmış, susuzluk- tan dudukları patlamıştı. Sultan Mehmed bunlardan birinin ya- na sokuldu. Hararetten kurumuş dü- na su akıttı. ve sordu Kimlerle döğüştünüz? — Moğollacla.. — Onlar bizimkilerden kalabalık mıydı? — Hayır, Paka?, bir gece baskınına uğ- radık, Perişan olduk. bu meydanda mı gecelemişti? — Evet Sultan Mehmed yumruklarını sıkarak bağırdı: — Şuradaki dağ yamaçları dururken, insan böyle meydanda konaklar mı? As- kerimi boş yere kırdırmış. Ben saten Mp- Bolların gece baskınlarında çok mahir ol- duklarını duymuştum, Ölüler arasından bir baş uzandı: — Burada konuşmanın ne faydası var? Yardim etmek istersen, git.. İmadı kurtar, Bu sözleri söyliyen adam iki yerinden ya- ralıydı... Başı yerde ve göğsü başka oesed- lerin alında bulunuyordu. Sultan Meh- medi tanımamıştı. Zaten gözleri bile açık değildi. Sultan Mehmed, bu adamın ya- mına sokuldu, ağs'na su akıltı, biraz da- ba izahat almak istedi. Fakat, yaralı a5- ker suyu içince göğsünü gişirdi, geniş bir nefes aldı ve derhal can verdi. Sultan Mehmed çok müteessir olmuştu. Cenk meydanında kanlı bir döğüş olduğu muhakkak, Sultan Mehmed bu döğüşün tafsllâtını almadan ayrılmak istemiyordu. Fakat, ölüler arasında, söz söylemeğe mo- cali olau başka bir yaralı bulamadı Ce- sedlerin üzerinden atlıyarak, takrar yola çıktı. Atina bindi: — Moğolları kovalıyacağız. İmad bo- Zulmuş olsaydı, onun erlerinden bir çok larını burada ölü ve Yahub yaralı bala- caktık. Ha'bukl, yaralıların çoğu Merkit kabilesine mensuptur. Demek ki, Merkit- ler de Moğoilara karşı gelmişler. burada bizimkiler bir baskına uğramışlar.. İmad, © oğolların peşini birakmıyor. Onları ko- valıyor demektir Ve ordusunu uldi, iki irmak boyundan Meriledi. Moğol ordusunun gittiği istika- meti takip ederek, üç gün gitti ve nihayet dördüncü günün sabahı Moğol ordusuna ulaştı. (Arkası var) Fakat ruhumun vaziyetini de göz önünde - bulundurmalısınız. Mânen öyle hastalanmışım ki bit türlü iyile- şemiyorum Günler geçtikçe azabım artıyor. İlk zamanlarda beni bulma- nızdan ve şefkatinizle ihata etmeniz. den hasıl olan şaşkınlık içindeydim. O kötü maziyi unutabileceğimi sanı- yordum. Lâkin sonraları bütün fena- lıklar birden hatıramda nüksediver- di. İçinde bulunduğum bu muhite kendimi lâyık göremiyorum. Zevciniz, beni eylâdlığa kabul etti. Düşmanının evlâdı olmama rağmen bu büyüklüğü gösterdi. Lâkin ben böyle bir vaziyete nasıl kail olabilir- dim? Esasen o da, her his durulduk- tan sonra, kendini dinliyecek ve yu vasına beni kabul etilğinden dolayı utanacaktır. Ben kimim? Mazimi unutabildiği- mi mi sanıyorsunuz? Dostlarınız ara- sında elbette benim kim olduğumu tahmin edenler bulunacaktır ve bun- lar sırrımızı muhafaza etmek için sus- Şimdiki misafirleriniz arasında bu lunan Molla bey bile benim kim oldü- İk aza mele ENE (Arkasi var)