HER AKŞAM BİR. HİKÂYE Dalgin dalgın, etraftaki camekânlara ba- ka baka yürürken birisi omuzuma çarptı, geçli. Bu saygısız yahud dikkatsis insanı görmek için başımı çevirdim. Baktım, bi- zim Fehmi... Lâkin zavallı arkadaşımın ha- linde güze çarpan bir ferkalâdelik vardı. Kaşları çatılmıştı, Pek &lnirli bir halde ol üründen anlaşılıyordu. Beni gör- rkasından seslendim. Durdu: nan, dedi, sana ras gelişim ne kadağ Derdim! dökmek için taştan insan um, Öyle sinirliyim ki sorma... — Şimdi birdenbire anlatamam... z sinirim geçsin.. Asâbım yatışı nra arkadaşım nı bir otomobili durdurdu. Birlikt, Şehir dışına kadar uzandık, Kırlarda bahar elle tutulacak kadar kuvvetli bir şekilde dini hissettiriyordu. Otomobilin açık ca- ik, hane kokan bir rmuştı. Bipör sigara yaktık. Ar- tık arkadaşın eski sinirli halinden eser kal- mamıştı. Hatti şimdi komik birşey hatırla- imsemeğe bağlamıştı. Neden — Biliyor musun, dedi, meşhur bir ata- lar sözü vargır: «Alı yerde kalmaz: derler... Hakikateri doğrü imiş... İnsan iyilik de, fe- nalık da yapsa hayatte bunların herhalde kazşılığını görüyor. Tevekkelli: «Eden bu- İur, yapan çeker» dememişler... Işe ben *â çocukluğumda yaptığım bir münasebet- sizliğin acisini buğün çektim... Bak anlata- yım da dinle... Lâkin evvelâ şuraya otura- hm. Otomobilimiz bir kır kahvesi ö Muştu. Birlikte indik. Bir masay Soğuz gazozlarımızı Jçerken mağa başladı — Pek küçüktüm. Uzaktan tanıdıkları- nsan arasında «Leylâ abla. dediğim bir genç kadın vardı. Şimdi «Leylâ ablayı dü- şündüğüm zaman gözlerimin önünde uzun boylu servi endamlı, ir! siyah gözlü bir ka- nünde du oturdu! mi anlat- dının hayali canlanıyor. Çok gülerdi. Tatlı | bir kahkahası vardı, Küçükken ondan bah. sedilirken «Ne güzel kadın!, denildiğini çole işitmiştim. Leylâ abla'ile İslanbul civar; daki sayfiyelerden bitinde geniş bir balı Ççenin içinde karşılıklı iki köşkte oturur- duk. Leyli abla gayel çocuk tabiatli bir ka dındı. Civardaki bütün çocuklarla bilhassa benimle pek ahbaptı. Mep beraber oynardık. | Onun köşkünün önünde cirld atardık Lâkin Leylâ bir aralık İbrahim adında genç bir adamin nişanlanınca artık bizi male başladı. Eskisi gibi bahçede çocuklar- Ia oynamıyordu. Lâklır ben gene onun köş- künden çıkmiıyordum. Nişanlısı sık sık Leylâ ablanın ziy geliyordu. Şimdi aklımla owlarin İ ye seviştiklerini anlıyordum. Bası çocuklar kuşların yuvalarını bozmak, karıncaları öldürmek gibi şeylerden, zulüm ekten hoşlanırlar. Ben de bu iki nişan- hyı rahatsiz etmeğe, tedirgin etmeğe bayı- Hıyordum. Genç nişanlı ne *aman Leylâ ab- lanın evine gelse ben de arkasından dam- diyordum. sında, yere çömeliyor, güya oyuncaklarla meşgul oluyordum. Lâkin ak- Bn fikrim hep onlarda Idi, Nişanlılar be- ki kendileri ile meşgul olduğumu pek iyi 5, Hele adam bana son derece kızıyor du. Bulsa beni bir kaşık suda boğar- dı. Hakikaten onlara fenn halde b Banki vazifem imiş gibi ikisine de rdum. Şöyle biraz $ te bulunsalar heru özlerimi üzerie rine dikiyordum, O zamanlar İbrahim bey lı beni birkaç kere: a vereyim de git kendine çi- vden uzaklaştırmağa Kaj-! bunlara kim ayi salondan dışarıya Kalkıyor Tuzak cimiz 'Tetrika No, 173 — Buyuru! ziniz mi var? — Sizi almağa geldim. — Nereye gideceğiz? — İskeleye... Lütfen bana refakat edeceksiniz, — Maalmemnuniye, — Anlatacaklarım var. — Ya... Buyurun ...Fakat yemek yediniz mi? - Kasabada yeriz... O zamana ka- dar da öğle olur zaten . Çiflik sahibi saatine baktı; — Dokuzu on geçiyor. Kâptan.., «dedi Küçük hizmetçi, bir sofra hazırlar makla meşguldü. Bahriyeli; — İştahanızın yerinde olduğu an- Yaşılıyor! - dedi. — Efendim, tabii... Sabahleyin gü- neş doğmadan kalkiyorum... Bu zâ- man& Kadar dağ bayır dolaşınca, el Oturun... Delikanlı, yüzünden asla tehsssü- münü kaybetmeden (konuşuyordu. Kanuşurken üyni zamanda alıştır. makla meşguldü. em. | Beş dakika içinde | ! — Leyli... Hani sen bana bazı kitaplar verecektin. Haydi kütüphaneye gidelim... di- yordu. O zaman Ikisi birden bana kaçamak fakat heyocanlı birer bakış attıktan sonra salondan dışarıya çıkıyorlardı, Bazen kere kapının önünde bana tenbih ettikleri olu- yordu: — Sen burada otur oyna emi?... de arkalarından. lara rahat vermedim. Nihayet evlendiler. Ben küç deki bu yaptığım münass- betsizliği unutmuş gitmiştim. Buzün yeni den batırladı Nimetle nişanlarıdığımı biliyorsun. Bun- ların komşularının küçük bir kızı var, Adı da Lemah... Ne zaman nişanlımın evine sr. 1 bu küçük yumuren im yaptığım gibi bu yumuru ok da iki- gün gene onların muzda oturuyor. Nimele yaraşça fısıldadım. Onu gösterdim. Nişanlım: Ne yapayım, dedi, annesi çok iyi ar- kadaşımdır, Çocuk bir kere buraya alışmış. Ne yapayım?.. Hınzır yumurcağa o derece diş biliyor- in aralık nişanlım birgey için di- diretinse büsbütün çimdik attım, Sen misin bunu yapan? Avaz avaz ağlamağa başlamaz mi? Susturmâk imicâmı yoktu. Rezil olacaktım, Cebimden bir lira çıkardım. — A! bunu... Kendine bebek alırsın. de- dim. Ağlarken gözlerini uğuşturduğu ellerini göyle bir tarafa çekti, Yan gözle paraya buk- tı — Ben bir liralık bebeği ne yapayım?.. Dedikten sonra #skisinden daha yüksek ses- le bağırıp ağlamağa başladı. Hemen bir 1i- ra daha çıkardım. — İşte sana iki lim. İstediğin gibi bie bebek alı. dedim. Gene gözlerini uğuştara- | rak paraya şöyle bir bukla; — O da az!.. diyerek sesini yükseltti. Ni- bayet beşinci lirada önü susturmak mümkün oldu. Fakat paraları alp cebine indirdikten sonra: — Ben şimdi almam... Sen gidince bebeği alırım!... Demez mi? Hemen dışarıya fırladım. Görüyorsun ya azizim... «Ah yerde kalmaz. öözü doğru imiş.. Bugün vaktile rahatsiz etliğim ni- şanlıların ahina uğradım... Hikmet Feridun Fs AKŞAM Abone ücretleri Türkiye Ecnebi 140) Kuruş 2700 kuruş 750 » 40 » M0 » 0 » 19 » —. SENELİK 6 AYLIK 3 AYLIK 1 AYLIK Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, oyuğu 1209, üç aylığı 1000 kuruştur. Telefonlarımız: Başmuharrir: 20565 — Yazı işleri: 20763 — İdare: 20681 — Müdür: 20497 Rebidlâhır " — hzır Li | 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yats? ” . 8517. 438 8371 1205 159 1212 1611 1904 21 saci * Babıli etrarı Acunusluk sokak No. 13 ANKARA RADYOSU 1 haziran cumartesi 1340 Program ve haberler, 1350 Türk müziği, 1430 Riyaseticimhur orkestrası, 1530 Alafranga plâk, 15 Program, 180$ Alafranga plâk, 18.30 Caz orkestrası, 19 Ko- nuşma, 19.15 Türk müziği, 1945 Haberler, 2040 Günün meseleleri (Konuşma), 2050 Türk müzigi, 2120 Küçük orkestra, 2220 Serbes saat, 22.0 Ajans ve borsa haberleri, 2250 Alafranga plâk. BULMACAMIZ gerer Soldan sağa: 1 — Ruzuşeb. 3 — Lâmba askıları, 3 — Yağlı değil - Alafranga bir dans. 4 — Basına «Ye geliras bir Arap memle- keti olur - Yağmur gibi düşe. — haşere öldürücü bir ilâç mars kaşıdır - Geminin takip edeceği yol 5 — Bir cins makina yağı - Köpek yay- tu3u, 7 — Dizili. 8 — Farlasile 9 — Sarf ıstılahlarından - Asri sürme, 10 — Cemi edatı - Oda, Yukarıdan aşağı 1 — Çok lâtif. 2 — Emirler - Pikir. 3 — Oynak sevgili, 4 — Alaturka saat, 5 — Sonuna «E. gelirse tekrar demektir - Bayram 5 — Başına «G. gelirse bir çiçektir - Ot- lak. 7 — Bir kâdin İsmi “ Gümüş. 8 — Avrupada bir sınıf süvari âskeri - Rü- muzla anlatma, 9 — Avrupada eski bir millet efradı. 10 — Tersi kanı kalmamış - Bir göz rengi. Geçen bulmacamızın balli Soldan sağa: 1 — Haritakabı, 2 — Aşikârolur, 3 — Bi- yakısana, 4 — Ekabirtren, 5 — Şase, Işi, 6 — İney. Akaş, 7 — Setliç, 8 — Tetebbülle, 9 — Adem, Dil, 10 — Nane, Krema. Yukarıdan aşağı: 1 — Habeşistan, 2 -—. Aşıkanöcda, 3 — me, 5 — Taki, İb, Kostik, 8 — Alarga- iş, Lim, 10 «- Beyoğlu kazasında merkezde: ker), Taksimde: (Limoner), Şişlidi (Margileciyan!, Galatada: (Doğruyol), (Sporidis), Kasımpaşada: (o (Turan), Haâköyde: (Hasköy), Eminönü mınta- kasında merkezde: (Minasyan), Küçük. pazarda: (Hikmet), Alemdârda: (Sır- ri Rasim), Kumkapıda: (Haydar), Pa- th muıntakasında: Şehzadebaşında: (Ürüversite), Şehremininde: (Hamdi), Karagümrükle: (Kemal), Fenerde: (Hüsameddin) rahor taşta: (Süleyman Recep), Kadıköyde; (Sıhhat), (Muhtar), Sarı- yerde: (Nuri), Büyükadada (Şinasi Ri- 7a), Heybelide: (EHaik), Eyüpte; (Hik- met) cezaneleri, (Ortaköy, Arnavutköy ve Bebek ec- Tetrika No. 79 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Prens Saad'a olan kinimi unutamam, elime geçse kafasını koparır ve cesedini köpeklerin ağzına atarım — Senden büyük birşey istemiyorum, Nü- Tucihan! Giyasın canını Cehenneme gün» der... Ondan ötesini bana bırak. Ben, o öl- düğü gün asilerin taşına geçer, sarayı ba- sarım. Sultan Mehmed Buharaya gelinceye kadar, biz şehrin vâroşlarını ve bütün ka” arı tutarız. Onun Askeri içeriye giremez. — Ya muhasara ederse?... muhasaraya da vakti yok- hş boylarında onu bekliyor. Sultan Mehmedin derdi büyüktür, burası eskldenberi bizim liler bu güzel şehri 20r- la elimizden aldılar, — Prens Sand buna ras oluyor mu? — Sen söz verirsen, onu irza ekmek çok kolaydır. Fars prensliğinin hududlarının büyümesini kim istemez? Taş atıp da kolu yorulacak değil ya. Bu İşte muvaffak ola- azsam, zarar görecek benim. U gene Fazâ linde sallanat sürecek... Nürucihan, prens Kasımın teklifine bir- denbira peki diyemezdi. Şelzade Gıyased- dini öldürmek kolay bir iş değildi. Yakala- nırsa, onun etini lokma lokma parçalarlar- dı. Harzemlilerin intikamı pek müthişti. Maamafih, Kasımın söylediği geyler de Nü- rucihanın mili duygularını okşamıştı. O, #zeldenberi Harzemlilere düşmandı. Fakat, bu düşmanlığını o güne kadar hiç kimseye gezdirmemişti. Şimdi, türbenin önünde bir tahtın yık: şı ve bir diğer tahtın kuruluşu konuşu yordu. Kurnaz bir tilki le şeytanın pazar- Liğa girişmesi çok meraklı bir sahna idi. Nü- rucihan, Gıyasa kıymağa cesaret edemediği Için, Kasıma bir türlü söz veremiyozdu. — Bunu bir müddet düşünmeğe mecbu- rum, Kasım! dedi - Ben Giyasın sarayma yeni geldim. Sarayda çok sıkı bir inzibat var. Söylediklerini yapmak kolay değil Prens Kasım, Nürucihanın ellerine sarıl- Md: — Beni reddetme - ey güzeller güzelit Şimdiye kadar sen ne istedin de olmadı? (Özcan) gibi korkunç bir canavarın eline düşmüşken (Karakale)den kimseye sezdir- meden ve görünmeden kaçmanın yolunu buldun! Buhara sarayında her istediğini kolayon yapabilirsin! Zira, sarayın da — şehit gibi — on İki kapısı var.. Zemin katları gizli yollarla çevrilmiştir. Sana kim yardım etmez, Nürucihan? Senin ufak bir tebessümüne, herkes, düşünmeden canını bile feda eder. Gıyası öldürmekle katiyen güçlük çekmiyeceksin. O iki kadeh müsel- les içince kendini kaybeder. İçkiye taham- mülü yoktur. Sarhoş olduktan sonra, bir damla zehir onun canını derhal cehenne- me gönderir. Bu İşin bittiğini bana penci- reden bir ışıkla işaret vererek bil in! İşte o kadar. Nüzucihan fazla konuşamadı... Geriye çö- küldi. Yanındaki cariyeler Nürucikanın' bu Kadar uzun dum eğişine hayret etmişlerdi. Gıyasın güzel gözdesi o gün sataya dön- düğü zaman çok heyecanlıydı. O, prens Sa- adı hâlâ seviyordu. Ona kavuşmak, onun karısı olmak için ne mümkünse yapâcaktı. Fakat, o Gıyast öldürünce, Buharadan Fars iline nasıl gideceğini düşünüyordu. Nüruci- han, prens Kasimin da ne müthiş bir tilki olduğunu bilenlerdendi. Buharada böyle bir isyan çıkar ve Kasım vaziyete hâkim olur- Sa, Nürucihan acaba önün elliden kolay kolay kurtulabilecek miydi? ül «Fars beyi, en bü düşmanımdır..» Bir gün, Nürucihan, şehzade Giyaseddin- le konuşurken, Buharuda geçen bir hâdi- seyi bahane ederek sordu - Buharada çok Farslı var mi? — Evet. Halkın altıda birini onlar teşkil | ediyor. Fakat ben bu adamların şehir için- | de bu kadar artmasından memnun deği- Hm. — Za ri Var mm? Elbette var. Herşeyden Ünce , değil Tuzak Nakleden : (V4 - NüJ delikanlı karnını doyurdu. Sonra i tozlu elbiselerini çıkarıp hini hacette i komşunun evinde yemek yiyebilecek muntazam, fakat gene daği bir kılığa bü lü, İki ahbap arabaya bindiler Hayret ettiler. Ragıp, yolu gayet iyi biliyordu: — Bu gidişle hiç - durmazsak üç saatte varırız! «dedi. İ Esisen kaptanın da düşüncelerini anlatmak İçin üç saatlik bir zamana ihtiyacı vardı. Yavaş yavaş mevzua geliyordu. Ancak bir kilometre kadar uzaklaş- muşlardı ki, Burhan şöyle dedi: — Siz benim namuskâr bin insan İ GM şüphe etmezsiniz, değil — Şayet aklımdan böyle bir şüphe geçseydi, pek orijinal bir insan olur. dum. Çünkü diğer hemcinslerimden rak size söyliyeceklerim var... Bunu vazife biliyorum. — Allah alem... Merak ettim. — İzah edeyim... Dostumuzsunuz, | — Size körşi olan muhabbetimi tarketmişsinizdir. — Bunu şimdiye kadar bana pek çok defalar isbat etmişsinizdir... — Pederinizle çocukluk arkada. şıydım... Aile iz arasında nesiller. denberi samimiyet vardır... Biribiri- mizin daima yardımına koştuk... Ne- sillendenberi... İkimiz de buraların e rafıyız. — Biliyorum, kaptan. — Binaenaleyh sizi sık sık evimde görmekle ne derece bahtiyar olduğu- mu anlarsınız... Fakat bu samimiyet sizin için bir tehlike teşkil edebilir, Delikanlı, hayretle: — Tehlike mi? Şimdi anlıyacaksınız.. Sizi masun bir halde bulundurmak için bazı şeyler söylemeliyim. —? — Farkettim &i, azizim, bizi ziyâ- retinizde beraber getirdiğimiz küçük hanımla alâkadan oluyorsunuz... Yü- ni kızımla, Ragıbın yüzü sarardı. Âni bir en- dişe ile kalbi burkuldu. Bir hareketle döndü. > Kaptan onu durdurdu. — Yok, hayır... İtiraz etmeyin... Bu sempatinizden dolayı ben de çok memnunum... Şayet İsterseniz kızımı size veririm.. Keşke onu sevseniz Size karşı devin bir hürmelim var. | dır... 'Tereddütle; Yalnız, şunu söylemek istiyorum ki, Sizinle Şermin arasında izdivaç imkânsızdır. Ragıb titrediğini belli etmedi. Lâ- kin renginin tekrar değiştiğini gizliye- medi, Kaptan: | — Şermin harikulâde bir kızdır. Siz de gençsiniz. Sizi bir incizabın biribiri- l nize sürüklemesi kadar tabil hiç birşey | tasavvur olunamaz, Belki elinizde ol- madan sürüklenecektiniz. İşte bunun içindir ki, sizi görmek, size kızımın hi- kâyesini anlatmak istedim. Bunun üzerine, aranızda geçilmez bir uçurum mevcud olduğunu öğreneceksiniz. Çiflik sahibinin heyecanda olduğu- nu hissediyordu. Doğan bir hissin ya inkişafına mani olup şu adamı bed- baht etmemek, yahud da onu inkişaf ettirip iki tarafı da saadete kavuştur- mak lâzımdı. Ruhi ameliyatı yapma- nın sırası gelmişti, İçinden dedi ki: « — Şerminin güzelliği ve zekâsı rolünü gösterecektir. O, muhakkak kendini sevdirecektir.» İ Ragıb dudaklarını ısırıyordu, Üç | haftadanberi Korsankaleye yaptığı | | tin tlearetini elde ettiler. Bizimkiler uşak lar efendi gibi yaşıyorlar. Servet, par ticaret, hatgü arazinin büyük bir kısmı on” ların elinde — Yerliler neden çalışmıyorlar. onlar gibi 2: simuyorlar? — Burun birçok sebepleri vardır, Züh“ reciğim! Sen kadınsın. Böyle işlere aklın ermez... Biz Buhu xa aldı Galip mi r, girdikleri msmleketlerde fazla çalışmak istemezler. Gururlan bun& manidir. Biz de böyle yaptık. Buharays girdiğimiz gündenber! başkalarını çalıştırığ onların sırtından geçiniyoruz. Halbuki, on- lar bizden fazla çalışıyo: Elbette kas zançları da bizimkilerden dı işan İnsanları örnek alas de çalışması lâzım gelmef Neden — Bunu bön kimseye zadım. Bü“ yük babam Melekşah halkı kamçı ile, pa ile çalıştırırmış.. Bunu ben de yapmak İstedim, babama şikâyet ettiler. tim... Herkesi kendi haline bıraktım. Fas kat, bu gidişin sonunu beğenmiyorum. Memleketin sahipleri ıstırap ve yoks içinde inliyorlar... Yabancılar refah ve sa- adet içinde yaşıyorlar. — Bence Farshları takdir etmek lâzım- dır. Çalışkan insanları Allah da sever, — Iyi amma, Fars beyi benim en büyük düşmanımdır, Ben Farsliları takdir etsem bile, prens Saad'a olan kinimi unutamam. Elimden gelse onun kafasını koparır ve ce“ sedini sokak köpeklerinin ağzına atarım. — Aranız neden açık. Sınırları biribirine çok yakın iki komşunun aralarının açılma” sına sebep nedir? - Bunu bir kelime ile ani nak çok güğ“ tür. Prens Sand, Harzemlilere düşmandır. Babamla iki kere anlaştı; sözünde durma» dı, bizi en zayıf zama, da vurmak İste di. Gerçi babam onu her İki seferinde de mağlüp etliyae de, ne yazık ki, ele göçire- medi. İlk seferinde bir delikte kısdırmıştı O zaman babam onu gebertseydi, bugün Fars beyliği ortadan kalkmış olacaktı. He- rif, babamdan kumas çıktı, aldattı. İki ka- leyi vererek canını kurtardı. Nürüclhan, Giyasın Parslılara karşı sön“ meş bir kin beslediğini anlayınca sözü de- Biştirmek İstedi. Zira, bu tehlikeli mevzu üzerinde fazla konuşmak, kendisine karşi Gıyasta şüpheler uyandırabilirdi. 3 Nürücihan, Gıyasın hiç de göründüğü kadar sakin bir adam olmadığını anlamıştı. Prens Kasıma verdiği sözü yerine getirme hin de kolay olmıyasağını sezmişti. Kumandanları, beyleri imha etanek &0- laydır amma, bir milleti ortadan kaldır- mak çok güç bir iştir, şehzadem! Cengiz had da bu sevdaya düşmüş diyorlar. Ben emi- nim ki, onun da sonu yoktur. O da girişti- gi savaştan muzaffer dönmiyecektir, Cengiz hanın karısı gibi konuşuyorsun, Zühre! Demek &i, bu işlere senin de aklın eriyor! — Madem ki, görüm görüyor, kulağım işi“ tiyor, düşünebiliyorum, neden aklım er- mesin? Cengiz hanın (Kaymiş) ırmağında bir ordusu kışladığını duydum. Semerkand- dan gelirken, köylülerin memurlarımızdan şikâyet etliğini gördüm. Bunlar beni elbet- We düşündürdü. Doğru, Görmemek için kör, duymamak İçin sağır olmalıydın! Hakkın var, Demek, yollarda köylülerimiz memurlardan şikâ- yes ediyordu. Demek, Cengirin ordusu (Kays Muş) ırmağına gelmiş Benim hâlâ birşey- den haberim yok. Acaba bunları babam duydu mu? — Hiç merak et yin, şehzadem! Ordu- yu hazırlamış, ilkbaharı bekliyormuş. Bu- raya gelirken, Semerkand varoşlarında bine lerce asker gördüm. Sultan Mehmedin uyu” muadığını, gaca gündüz Memi karşı ted- Bir almazla Yolda bir çoban bize, Semer ve Cengizin ordula; ardi buluşuyor, k muşuyordu. Bâzen de birlik iniyorlar, bir kan; apeye Bürüşüyorlardı. Şerminin sadeliği, samimiliği — niçin kakikati söylememeli: — g zelliği de rolünü oynamıştı. Ragıb, bu kızla alâkadar olduğu kadar hiç & kadınla şimdiys kadâr fikren meşgul olmamıştı, Onun için, kalbi çarparak, komşu- sunun söyliyeceklerini bekledi. Bu anlatma uzun sürdü. Kaptan he men bütün yol imtidadınca konuştu. Hiç bir tafsilâtı gizlemedi. Yalnız, bü- tün bu işlerde kendini kabahatli, an- ne kızi haklı gösteriyordu, Korsankay3 vakasından, Süha meselesine kadar herşey artık Ragılın malümu idi. Bunları hikâye ettikten sonra, Kap- tan, sırrın muhafazasını İstemeği le düşünmedi. Zira komşusunun ne de rece terbiyeli olduğunu biliyordu. Bur- han, naklettiği macerayı bitirince va- zifesini yapmış insanlar gibi, geniş bir soluk aldı. Arkaya yaslandı Ragıb da içini çekti Düşünceye dak dı, Bir müddet sustular. (Arkası var)