HER AKŞAM BİR HİKÂYE Kimet «Kiralık apartıman» İevbasını gö- rünee durdu, Apartımanın her katına birer birer baktı, İçinden: «Buranın her katın- dan deniz görünür. Manzarası güzeldir. Boş daireyi bir gezeyim.» dedi. Zaten ne za- mandanberi evden taşınmağa karar ver- mişlerdi. Nünasip bir yer arıyorlardi. Ni- met apartımana yaklaştı. Kapıcıyı çağır- mak için gile bastı, Lâkin tam bu esnada kapıcı elinde bir tekim ye ia mağ a: ilerden aşağı indi. eri İş ki- acıların vE a DERİLİ almak içim çarşıya gidiyordu. Nİmet ona sordu: — Boş daire hangi katla? — Üçüncü katta efendim. — Denla görür mü? — Deniz derya ayaklarının altındadıf #fendim.. Manzarası, çok güzeldir. Dört odasi vardır. Herşeyi tamamdır. Hem de ucuza verecekler... Zaten Nimet de böyle bir yer arıyordu. Kapıcıya sordu: — Şimdi gezebilir miyim?.. Eli kolu dolu olan'Kapıcı biran tereddüd ettikten sonra: — Tabii... Tabii... dedi, var... Kapıyı çalın, sizi & Üç numaralı daire... Nimet yukarı çıktı, Pembe bir gül yapma Bını andıran tırnaklı parmaklarından Dirt Bi üç bumaralı dairenin #iline bastı. Kapı açıldığı zaman Nimet genç bir adamla kar- gilaştı. Erkek, sanki hiç beklemediği bir in- sanla karşılaşmış gibi şaşkin şaşkın ona bekiyordu. Nimet onun bu haline hayret ete mekle beraber sordu: — Affedersiniz, kiralık daire budur değil mi?.. Gezmek istiyorum da... Genç adam gene ayni şaşkın bakışlarla kekeledi: — Kiralık dalre mi? Kiralık daire değil mi efendim?, Evet... Burası. Demek gezmek Btiyordunuz... Peki.. Buyurunuz. Nimet o zaman bu genç adamın evde yal- Biz olmak ihtimalini düşündü. Evi gezip gez memek hususunda tereddüde düştü, deli- kanıya: — Sizi rahatsız etmiyeyi efendim, dedi, Erkek cevap verdi: — Rica ederim efendim, ne rahalazlığı valcak.. Zaten buraya kadar apartımanı gezmek için teşrif etmemişimiydiniz?.. Evet, apartmanı gezmek için buraya ka- dar çıkmıştı. Şimdi gezmeden çıkar gider- se pek tuhaf birşey olacaktı. Sonra belki de erkek evde yalnız değildi. Hem yalnız olsa bile onu yemiyecekti ya... Nimet böyle dü- Şündü ve apartımanı gezmek için içeri gir- di, Lâkin genç adamım şaşkınlığı daha faz- Ja ziyadeleğmişti. Sanki büyük bir kaba- onun bu haline hiç mâna veremiyordu. Lâ- kin ev hakikaten çok güzeldi. Nimetin pek hoşuna gitmişti. Genç adam bir aralık: — Efendim, burasi güzel bir apartıman- dır.. Fakat ben bir tek kişi olduğum için büyük geliyor... dedi. O zaman Nimet delikanlının bekâr yaşa- dığını anladı, Lâkin genç adam o derece Şaşkın, o kadar sıkılgan bir halde idi ki, Gia bakarken Nimetin güleceği geliyordu. Delikanlı bir salanun önünde durdu: — Efendim burası da bitişik odanın gi fidir. Yalnız deniz tarafına bakar. Gör. mek ister miziniz?.. dedi. Adamsın halinde sariki: «Rica ederim, ora- ya girmeyiniz. gibi bir mina vardı. Lâkin Nimetin muzipliği üstünde idi. De- Hikanlının halindeki şaşkınlık, sonra bu salonu göstermek istememesi ona âdeta merak olmuştu. — Evin manzarasmı İyice görmek isti. yorum. Müsaade ederseniz oraya da bir ba- kayım,. içinde adam rirler efendim. Delikanlı Adeta afatlaşmış bir tavırla — Bu salonu da mı görmek istiyorsunuz. Fakat bilmem ki?.. Maamafilı buyurunuz. diyerek küçük salonun kapısını açtı O saman Nimet burada küğük, iki kişilik bir sofra kurulu olduğunu gördü. Masa çi- çekler içinde idi. Sofrada bir şişe şarap vardı. Yemek ve içki için iki kişlik takım konulmuştu. O zaman Nimet gehç adamın bir kadın misafirini beklediğini'anladı. Herhalde de- Apartman gezerken Jikanlı bu çiçekli sofrada beklediği kadınla başbaşa yemek yiyecekti, Şimdi Nimet de- likanlının kendisine kapıyı açtığı zaman © kadar şaşırmasının sebebini anlamıştı. Her halde genç adam bekledipi kadın geldi zan- ni ile kapıyı açmış, izin onun yerine Ni- meti görünce Artık banyo erinin kadar her tarafa bakan Nimet apartımanın kaça kiraya ve- rileceğini sordu, Delikanlının söylediği fi- alı pek ucuz bulmuştu. Biran evvej burayı tutmağa karar verdi. Böyle konuşa konu- $a anireye kadar geldiler. Tam bu esnnda içeride bir saatin çaldığını işittiler, Genç adam bir kere de kendi saatine baktıktan sonra büsbütün telâşlandı. Nimet İçinden; <Belki de tam şimdi sevgilisi gelmek üze- Te... Meselâ kadın beni burada görmüş, fe- na bir fikre saplanıp kıskanmış!,..» diyordu. Sonra işin en garip tarafı Nimet bu tanı- madığı erkeğin beklediği kadını Adeta me- rak ediyordu. Çiçekli sofrada yemek yiyo- cek kadını görmek istiyordu. Bugün adam akılı müziylik damarları tutmuştu. Genç udam biran evvel onu savmak iste diği halde Nimet ardı arkası gelmiyen su- allere başlamıştı; — Siz ne zaman çıkacaksınız? — Ay başında efendim... — Apartımanı tulmak için kiminle gö- rüşmek lâzım.. — Karsköyde er sahibinin vekili olan arakatla... — Her zaman bulabilir miyim? İşte tam bu esnada kapı çalındı. Delikan- İı heyecah içinde atıldı. Kapıyı açtı. İçeri- ye bir genç kadın süzüldü. Gelen kadın ev- velâ Nimeti görmemişti. Erkeğe: Es) Bonjur şekerim .. Seni beklettim mi?... Lâkin Nimet hayretler içinde kalmıştı. Çünkü içeriye giren kadın o günü izinli olan hizmetçisi Aytendi. Ayten şaşılacak, tanılmıyacak derecode şık giyinmişti. Hat- İâ boynunda da Nimetin birkaç ay evvel Kaybolan ince eşarpı vardı. Maamafih Nimet hizmetçisinden o dere- ce memnundu ki Aytenin yüzüme bakmadı. Onu tanımamazlıktan gelerek çıktı, gitdi, Hikmet Feridun Es İSÇİ YURDDAŞ! Frenginin tedavisi Beş gün zarfında iyileştiren Nevyorktan bildiriliyor: Nevyorkta hıfzıssıha toplanan 200 fında, hastalığı başkalarına bulaştırmak” tan âzade kalmaktadır. Tedavi doğru- dan doğruya damarlara şırınga edilen arsenik hamızile yapılmaktadır. Bu ye- ni ilâçla tedavi edilen hastaların yüzde seksen beşi beş gün zarfında, diğerleri bir müddet sonra iyi olmuşlardır. : Bu yeni keşif doktor Erlih tarafından İzenginin tedavisi için keşfedilen 606 ş- rıngasından sonra bu sahada yapılan en mühim keşif olarak telâkki edilmektedir. Bir handa üç oda çöktü Beyandda İmam Alemi hanmin ti, 12, 13 numaralı odaları dün âni olarak çök- müştür. Hanın 13 numaralı odasında bulu- nan Vahram isminde biri, enkâz arasında sıkışarak bacaklarından yaralanmış ve po- Ns tarafından hastaneye kaldırılmıştır. Tuzak içinde Tuzak Tefrika No. 132 Nakleden ; (Vâ - NüJ Zalen bütün müâmele tamamlan- mıştı. Bu itibarlı allenin işinde bir noksan olmaması için hususi bir dik kat sarfolunmuştu. O kadar çok da- vetli vardı ki, salonlar halkı almak için küçük geliyordu. Evlenme memuru," Belkise hitap etti: — Belkıs Bini » Kendinize zevç olarak Sühi beyi Kabul ediyor musu- nuz? Kız: — Evet... - dedi. Fakat sesi öyle titriyordu ki... O an içinde bütün ailenin kalbinde bir bissikeblelvuku hasıl oldu. Annesi, kendi bu eövet; i söyle diği zaman bile bu derece büyük bir heyecana düşmediğini hatırladı. Bu soluk benizden, bu tatlı mevcudiyet- ten bir an gözlerini ayırmıyordu. Nâasıl?... Yavrucak demek kendin. den kopacak artık; bambaska bir âleme girecek,.. Yüreği sızlıyordu. Molla bey de kızı gibi heyecan için- deydi Her nedense bu merasim ona bir takım kötü hisler ilham ediyordu. | Şayet deselerdi ki: i ge — emilen | | «— Torununun saadetini temin için servetinin dörtte üçünü hemen feda edeceksin!» Bu teklifi derhal ka- bul ederdi, Bizzat Kudret boy de, kalbinde müthiş bir sıkıntı duyuyordu. Bunun sebebini kendi kendine izah edemi- yordu, Belki de izah ediyordu. Zira, merasim esnasında, geniş pencereler» den giren güneş damadının yüzüne aksediyordu. Kudrel ona bakıyor, ba- kıyordu ki: «— Bu gözler... Bu gözler... - di. yordu. - Evvelce bu gözleri nerede görmüştüm...» Ve eski metresi aklına geliyordu... Anne yaptığı ve ölümüne sebep oldu- gu kadın... Lâkin ok yayından fırlamıştı. Böy- le bir benzeyiş yüzünden İzdivaca mânl olamazdı ya... İş işten geçmişti. Delikanlı da, kız da kendilerine so- rulan suallere: — Evet! - cevabini vermişlerdi. Ve evlendirme memuru, izdivacın akdolunduğunu söylemişti. Deftere imzalar atılmıştı. Her iş bitmişti. Sü- ha ile Belkis artık karı koca idiler, | | Km ğe İzmir piyasası Üzüm, incir, pamuk ihracat vaziyeti İzmir (Akşam) — 10 nisana kadar İzmir limanından dış Zile. 53000 küsür ton kuru üzüm ihraç edilmiştir. Bunun 36,000 tonu İngiltereye, müte- bakisi, diğer ecnebi memleketlere ihraç olunmuştur. Rekolte 70,000 tondur. giltere iaşe nezareti ve ihhalât mües- seseleri, şimdiye kadar İzmir piyasasın- dan 40,000 ton üzüm satın almışlardır. Bunun 36,000 tonu sevkedilmiştir. Mü- tebaki 4000 ton tarım satış kooperatif- leri birliği tarafından yakında sevk ve unacaktır. Piyasada 7 - 8 bin ton stoku kalmıştır. Satış ve ihra- catı » Almanya ile aktedilmiş olan beş buçuk milyon liralık anlaşmaya gö- re Almanlar 400 bin liralık kuru üzüm satın alacaklardır. İncir: Limanımızdan 10 nisana kadar dış memleketlere 28,000 ton incir ihraç edilmiştir. Rekolte 40,000 tondur, Bu yıl incir piyasasında satışlar yavaş de- vam etmiş, bu yüzden mahsulün mühim- Ge kısmı hurda haline gelmiştir. Alıman- ya ile aramızda mevcud 5,5 milyon lli- ralık anlaşma dairesinde Almanyaya 300 bin Hiralık hurda ve 100 bin liralik incir satılacaktır, Diğer memleketlere de in- cir ihracatı devam etmektedir. Mart 940 ayında Fransaya mühim mikdarda incir sevkediliniştir. Pamuk: Bu seneki pamuk rekoltesi 78,000 balyedir. Romanyaya 14,000 balye, İtalyaya 1,500 balye ihraç edil- miş, yerli fabrikatörlerimiz de ihtiyaç- ları için 27,000 balye satın dır. Stokun pamuklu ithali mukabilinde İtal yaya ihracı için müzakerelere yakında Ankarada başlanacaktır. Ayrıca Maca- ristana pamuk satmak için de teşebbüs- lerde bulunulmuştur. Hırsız çocuk Fatma adında bir kadın Beyazıddan ge- çerken Osman Nuri adında on dört yaşında bir çocuk yanına sokularak kendisinden 0 civarda bir adresi sormuştur. Bu suretle kadını işgal eden Osman Nuri birdenbire Fatmanın elinden çantasını kapıp kaçmağa başlamıştır. Fatmanın bağırması üzerine Osman Nuri kaçarken yakalanarak adliye» Osman Nuri gizli olarak sorguya çekilmiş ve tevkif edilerek tevkifhaneye gönderilmiş- tir, Parmaklarını makineye kaptırdı in ei retile yaralanmış, hastaneye kaldırılmıştır. Çocuk bayramı Halkevinden: Şişli ve Nişantaşı civa- yardıma Şişli rindaki ilkokullara devam eden muhtaç çocuklardan 400 tanesine her gün sıcak yemek vermekte olan Şişli Halkeri sosyal yardım kolu 23 Nisan çocuk bayra- mı münasebetile bu 400 çocuk için yekünu 1600 parçaya baliğ olan elbise, manto, gö- Büslük, çorap ve ayakkabı yaptırmıştır. 4000 liraya yakın bir masrafla vücude getirilen bu eşyanın bayram günü çocuklara dağıtı- lacağı haber alınmıştır. Bundan” başka Beyoğlu ve Şişli Çocuk Rsirgeme kurumları müştereken 23 Nisan salı günü saat 14 den itibaren Maksim sa- lonunda bir çocuk balosu da hazırlamışlar. Baloda çocukları eğlendirmek için kara- göz, hokkabaz ve elektrikli kukla, temsiller, ritmik danalar hazırlandığı gibi baloya iş- tirak eden çocukların hepsine parasız büfe açılacaktır. Balonun en cazip kısmı (Gür- büz çocuk) müsabakası olacaktır. Şimdiden birçok aileler müracaate başlamışlardır. Bir köşede, Baha, “için için mem- nun oluyordu. Dünkü ziyafette oldu- ğu gibi bugün de ona zerrece dikkat eden yoktu. Küçücük vücudile, bir duvara dayanmış; ortalığı seyredi- yordu. Nasıl kimse ona ehemmiyet vermiyorsa o da başkalarına aldırış etmiyordu. Bir dikkat ettiği varsa meşhur aâdilyeci Kudret beyefendi İdi, Onun mağrur yüzünü süzüyordu. Fakat demindenberi bu çehrede bir endişe hasıl olduğunu görmüştü. Memur, Kolonbeyzadeye bir kalem uzattı: — Buyurun... İmzalayın. BAba, imzaladı. Diğer şahidler de onu takip ettiler, Sahte profesör, bir trenin raydan çi- karak uçuruma yuvarlanışını seyre- den bir iblis halile bu manzaraya için için kahkahalar atıyordu. Arada sırada gözü duvardaki saa- te ilişiyordu. — Acaba Şermin merasime tam vaktinde gelebilecek mi? - diye düşü- nüyordu. Gerçi o, hesabını iyi hesaplamıştı. Fakat bazan birkaç dakika gecikme yüzünden muharebelerin kaybedildi- Tefrika No. 40 Dağ yolunu güçlükle tırmanan yardımcı yiğitler nihay valide sultanın bulunduğu tepeye varmışlardı Aslan bey merd, cesur bir adamdı. Ordu, Semerkandın «Taşkend kapısısndan çıkar- ken (Şahzinde) dedikleri türbenin önünde durmuş ve Türkün batun bu türbeye adak- lar adayarak Ya Kasım! Sen lütfet... Beni ba 3- förden mağlüp olarak çevirme! Diye yalvarmmıştı. Bu sırada Aslan bey tübenin «Hacet penceresi. önünde duru- yordu. Türkün hatuna: - Müsterih oi, nım! Siz de bu azim ve İrade vurken, küçücük bir kaleyi değil, isterseniz bütün Moğolistanı fethedersiniz! Diye cevap vermişti. Türkân hatun, As lan beyi görünce: — Burada senin ne işin var? Diye sordu. Aslan bey: — Sizinle birlikle Farslılarla cenk etme- ge gidiyorum, sultanım! Demişti, Türkân hatun, Aslan beyin omu- sunu okşıyarak kendisine iltifat etmişti, Valide sultan, birdenbire As'an beyi kar- şasında görünce, şaşırdı? — Seni, dağa çıkan fedai aslanlarım ara- sında göreceğimi ummuyordum, dedi, niçin karargiâhta kalımadın? Buralar ölüm yata- ğıdır. Kızını görmeden ölürsen, çok acırım sana! Aslan bez: — Gözümde birşey yok, sultanım! Yalnız sizi düşünüyorum. Sizin muvuffak olmanı. 21 İstiyorum. Şu (Saad) hainini ele geçirmek için canımı fedaya razıyım. Dedi. Bundan sonra, zabitler ve gözcü- ler sabaha Kadar kalenin dağ kapısı etra- fında dolaşarak, girecekleri yolları geceden hazıriadılar. “Turkan hatun yarı geceden sonra uyuma- dı. Güneş doğuncaya kadar ağaç dibinde oturdu ve çakalların uğultusunu dinledi. «Özcan geliyor!..» Karırgikta kalan kumandanlar o gece geç vakte kadar konuştular. Türkün hatu- na acımayan kimse yoktu. Kaleye değ ka- pisindan girmeğe imkân görmiyen kuman- | danlardan biri; — Bu, kadın işi değildir. Valide sultan buraya ecelini aramağa gelmiş, Diyordu. Harsem askerleri kalenin ancak | fazla kuvvetle zapledilebileceğini ileri sü- rüyorlardı, Zaten sultan Mehmed de yak- tile buraya on beşbin kişi ile gelmişti. O sabah karargâhta birdenbire neşeli ses- ler yükseldi, — Özcan geliyor.. Özcan geliyor... Askerler Öccan çok severlerdi. Özcan ya- mındaki kırk elli muhafizile Gözü dumana katarak Harzem karargâhına varmıştı, Kumandanlar Özcanım geldiğini duyun- ca kalktılar. > Onu buraya kim çağırdı? Bir küçük dönmen kalesini zaptetmeğe bu kadar Xu- mandan yetmez mi? Diye söylenmeğe başladılar. Özcan, karargühta Türkân hatunu arıyora du. Zabitlerden birine sordu: — Valide sultan nerede? — Kumandanlarımız buradadır, Onü ne yapacaksın? — Oğulundan haber getirdim. Kendisini mutlaka görmek isterim. -— Sultan Mehmed Semerkanda geldi mi? — Eyet... Geldi ve beni Tüfkân hatuna yardımcı gönderdi. Zabit güldü: — O halde şuradaki ağaçlardan pirinin dibine çadırını kursunlar. Herhalde yorgun» sundur. Kumandanlar heniz kalkmadılar. Hele biraz otur, istiraka: et, Kotuşmak İçin önümüzde uzun günler ve geceler var. Özcan şaşaladı: — Ben buraya istiraha$ etmeğe, dinlen- meğe gelmedim. Düşmanla oçarpışacağım. Türkün sultana yardım edeceğim. Harzem şah böyle emrefti. Zabitlerden biri, Özcana şu cevabi ver- di: Şimdi Krea bomba patlıyacak; düşmanı ile etrafındakiler hep bir. likte berhava olacaktı. Dişsiz ağzile sinsi sinsi gülüyordu. Sonsuz bir neşe, bu soluk yanaklara biraz kırmızılık bile veriyordu. Bu esnada, şekerler dağıtılıyordu. Herkes otomobillere doğru yürüdü. Büyük bir otelin lokantasında ziyafet vardı. Belkısın annesi, kalşini üzen endişenin bübsütün arttığını hissetti, Hidayet hanım da merasime işti- rak edenler arasındaydı. Fakat Bur- han kaptanın ortalıkta henüz belir- memesi heyecanımı uyandırıyordu. Kocasının kızım getirmeğe gittiğini #iliyordu. Kocasını sabahleyin niçin iyice istintak ederek ondan her şeyi öğrenmemişti? Bundan dolayı kendi kendine okızıyordu. Avukat Ramiz Rıfkı beyin yazıhnesinde gördüğü siyahlar giymiş güzel kızı düşünüyor- du. #— Onu kollarımın arasına almak istediğim zaman ne sebeple benden kaçtı? Benden nefret mi ediyor?» di- ye düşünüyordu. Her halde bu kızın kendi evlâdı ol- duğunu hissediyordu. Acaba vaktile gi görülmüştür. Bununla beraber en | terk ettiğinden dolayı yavrusu onu mühim inesele hâlledilmişti, Balık | asla affetmiyecek miydi? ağlara düşmüş bulunuyordu. Kendi endişesile kendi de alay etti: — Geç kalırsa da ne çıkar? Ayıldıktan sonra Ramiz Rıfkı beyi nafile yere uzun uzadıya istintak et- mişti, Avukat ona Kati bir şey söyle- TÜRKÂN HÂTUN İ | Yazan: İSKENDER FAHREDDİN i — Valide sultan ordudan beşyüz fadal sl! çerek kalenin arkasındaki duğu çıktı ve VE gece dağda kaldı... Karargiha dönmedi. — Onu neden dağda yalnız bırniktnıs? — Kendisi böyle istedi, Ecelini arıyan Böl yun, sürüden ayrılırsa, onu kurd ağzında, kurtarmak kabil olur mu? 4 Örcan hiddetinden çıldıracaktı. Ona Bö tün zabitler -ağız birliği gibi ami âi cevap veriyorlardı. 'an, güneş bİFi yükselince adamlarını topladı: ğ — Buradaki erlerin kanları uyuşmuş. WE ide sultan gibi ihtiyar bir kadın, kıhei kınından sıyırıp düşmanla çarpışmağa tiği Kalde, kahramanlığı kimseye vermeyi? Du yiğitler serin ağaç gölgeleri altında ” rul horul uyuyorlar, .iaydi gockler, 1 dinize güveniyorsanız, kılıçlarını çok peşimden geliniz. İhtiyar bir kadın daki dövüşürken. biz erler, burada elleri böği Kl ve hareketsiz durabilir miyiz? l Özcan, karşısındaki zabiti göğsünden 1e#; yere düşürdü ve dağ yolunu tuttu, 1 Kumandanlar hâlâ çadırlarından çıkıs”) mışlardı. Biraz sonra meseleyi anlad da, Özsan adamlarile beraber dağ aşmış bulunuyordu. Huttâ Özcanın den utanan askerlerden Üçyüz kişi kad da kendisine takılıp dağa çıkmıştı, ( Özcan o kadar heyccanlı, o derece a bir gençti ki. Onun etrafında bulun ri haröketsiz ve uyuşuk kalmasına İm yoktu. Dağ yolunu güçlükle tırmanan yiğitler, nihayet valide sultanım bulundu tepeye varmışlardı. Türkân hatuna: Oğulmuşun oğlu geldi. Dedikleri zaman, ihtiyar kadının gözl sulanmıştı. Türkân hatun Özcanı görünce: — Seni Allah mi gönderdi, oğul? dedi? 3 Tam vaktinde geldin. Yarımdaki erler kadan kale burçlarını sardılar. Da yolun”) dan kaleye girmek istiyorum. Bu gece s5 baha kadar uyku girmedi gözüme. Bu zaptedemezsem, kederimden burada Öl kalacağım. Ri Özer bu süzierden çok inüteessir olmüğ”! $u. Harsem ordusunda bunca değerli KüŞİ mandan dururken, Türgân hatunun uykusuz geçirerek, kaleye hücuma hazırla”) ması hiç bir milletin tarihinde görülmeni bir hâdise idi. Özcan: — Behi sultan Mehmed gönderdi, pe Size yardıma geldim. Yanınızda kanmdi? ateş fışkıran erler varken, sizin kale üs rine yürümenize razı değilim. Siz bu tep de oturunuz ve âslanlarinızın kaleye dırışlarını uzaktan seyrediniz. i Özcan, valide sultanın elini öptü, Dus ni aldı: İ — Ben size bugün kale kapılarının anı! farlarını teslim etmeğe çalışacağım, sult nım! Siz müsterih olunuz. Özcan bir avuç fedainin başına g“ç Kendi muhafızlarile birlikte, kalenin burçlarına hücuma başladı. a ... Özcan'a yol veren kızlar Türkân hatun bulunduğu tepede kalamadı. Yiğillerin Farslılarla cenge tuştuğunu görünce yayını gerdi, teped kayanga inerek, atvri bir taşı siper Kalenin bruçlarından ok yağdıran düşm müdatilerine ok atmağa başladı. Türkâ? hatunun düşmanla cenkleştiğini gören © ler birdenbire öyle bir coştular, öyle gi yana geldiler ki daha ilk hücumdü Kale & pisının Üstüne çıkmağa muvaffak olduldf; Öycan, diğer cephedeki kumandanlara ö baber göndererek, burçlara yaklaşmaları” ve hücum çemberini sıklaştırmalarını dirdi, Maamafih, Özcanın ve Türkân hat) hun hücümlürı Parslıları şaşırtmıştı, O lar dağ kapısından o kadar emindiler ki-? Bir aralık surların Üstünden gür bir duyuldu: CArkası 4 memiş; o da, kendi ayağile gelen b kızı kaçırdıkları için eseflenmiş. vi kin: — Ümidiniz kırılmasın hanımefe di... Muhakkak onu bulacağız!... » mişti, a Annenin kalbinde evlâdile bul! mak ümidi çok kuvvetliydi. Fakat buluş zamanının. yaklaştığını hisse” tikçe heyecanı da artıyordu. Bu düşünceler içinde, kalabalığa K rışıp otel salonuna gitti. Tuvaletleri mücevherlerini biribirlerine mek İstiyen kadınlar ve şık giyinmit erkekler dans ediyorlar, müzik . tavanları yerinden oynatıyordu. Gelinle güvey bir müddet ortada9 kayboldular. Genç kız, beyaz elbisf” sini otelin bir odasında giyerek aşağ inmişti, Bütün halk onun soluk züne duvağı pek yakıştırdı. Dışarıdaki sıra sıra otomobilleri gö ven halk: j — Kim bu evlenenler?... Pek zel gin bir alleye benziyor! - iyor — Evet... Pek zengin... Kız, Muradın torunu... Ve Kudret beye, servetine, mevl ne, bankadaki parâlarına, binali | na, hanlarına, apartımanlarına dai herkes birbirine malümat veriyordül! Zenginin parası züğürdün çene yoruyordu. östef | a r) (Arkası