9 Nisan 1940 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5

9 Nisan 1940 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

POLİTİKA Norveç kara suları hakkında karar Yeni Avrupa harbi, iki tarafın askeri kuvvetleri arasında bir nevi müva- zene bulunduğundan, sırf bir iktisadi mücadele şeklini almaktadır. Cepheler- de iki tarafın büyük kuvvetlerinin çarpışmaları için en müsait mevsimin gel- diği bir sırada, iktisadi harp daha ziyâde şiddetlendirilmiştir. kuyvetine düyanarak diğer tarafı sıkıştırıyor. kauçuk ve pamuk menabiini elinde bulundurdu- Eundan, bunları bir silâh olarak kullanmaktadır. Bu gibi ihtiyacı olan bitaraf memleketlere ancak dolar mukabilinde bunları satmak» tadır. Bu dolarları da Amerikadan almakta olduğu esliha sarfetmektedir. Ortada hep dolar dolaştığndan ve İngiltere hükümetinin kendisi de bu para üzerine satış yaptığından, serbes piyasalarda ve meselâ Nevyorkta sterlin düşüyor. Fakat İngiltere hükümetinin kontrolu altındaki yerlerde böyle bir farka meydan verilmiyor. Almanyaya mücavir memleketlerin fazla ham maddeleri Almanyaya git- memesi için İngiltere hükümeti ierafından satm almmağa başladığı zaman mukabilinde eşya verilmediği takdirde dolar vermek icab edecektir Müca- delenin siyasete dokunmuyan ve sıri ticari ve iktisadi olan tarafı budur. Siyasi tarama gelince, İngütere, Almanyaya komşu olan memleketlerin Üzerinden ye bahusus Norveçin kara Suları gibi Almanyanın demir ve diğer yolları hukuku düvelin lfzına değilse de ruhuna dayanarak cebren kapatmağı tasmim etmiştir. Bu yüzden birçok meseleler bütün iktisadi kudret v Meselâ İngiltere kalay mühim levazım celbetti çıkacaktır. İşin Beynelmilel Divanı adalete havale edilerek hakem yelile halledilme- sine de İmkân yoktur. Çünkü İngiltere harbin bidayetinde bu müessese ile olan irtibatını kesmiştir. Amerika İse harp sahnesinden uzakta olmasına rağ- men, hakemliği kabul elmiyecektir. Çünkü harplen uzak kalmak ve tecerrüd ve infirad yolundan ayrılmamak temayülü son zamanlarda Amerikada büs- bütün kuyyetlenmiştir. Bu yüzden Amerikan vapurları harp sahnesinden uzakta ve meselâ Akdenizdeki İngiliz ve Fransız limanlarına menedilmişlerdir. İşin içine Almanya da müdahale edecek olursa vaziyet son derecede karışacaktır. Cumhuriyet gazetesinin | 7 davası dün neticelendi İntişar eden 5 yazıdan muharrirler beraet ettiler, 1 yazıdan B. Peyami Safa 20 lira hafif para cezasına, 1 yazıdanda B. Hik. met Münif 7 ay hapse mahküm oldu | Akrodit kitabı dolayısile Cumhuriyet inde intişar eden muhtelif yazı- İardan dolayı gözetenin neşriyat müdü- rü B. Hikmet Münif, muharrir B. Peyami Safa, B, Salâhaddin Güngör, B. Mekki Said. aleyhlerine açılan ve birleştirilen yedi davaya dün asliye altıncı ceza mah- bakılmış ve karar tefhim ir. karara göre mahkeme, Cumhuri- gazetesinde intişar eden («Davacı biziz» başlıklı yazıyı B. Peyami Safanın sanat eserlerini ve onların kakişafı öçin lözumlu olan hürriyet havasını masun bulundurmak endişesile yazdığı; «İlmin Mahkemesi? başlıklı fıktanın o hüsnüni- Yele muttasıf olarak kaleme alındığı ve Yazının mizahi oluşu da ithamın varid ğü ifham ettiği; B. Salâhaddin » yazısında bir sebep olmadığı; B. Yunus Nadinin Cumhuriyet gazetesinde çıkan ç olunan mana ı maksadile ilü- sarahaten Konyah İbrahim Hakkı- Yi istihdaf ettiği ne arrir Peyami Safa, Salâhaddin Güngör Mekki Said ve neşriyat müdürü B. Hik- met Münifin beraetlerine karar vermiştir. yine Cumhuriyet gazetesinde inti- far eden «İmtihan» başlıklı yazısı mah- nmere suç mahiyetinde telâkki edile tek Peyami Safa ve Hikmet Münilin, Matbiat kanununun 27 Ve 35 inci maddenin (h) fıkrasına tev- ti wn yirmişer lira hafif para cezasile tecziyelerine, Peyami Safanın eski ce- Zösnm tatbik ve infazına mahal olma- Mina, 20 lira hafif para cezasını dev- © hazinesine tediye etmesine karar ve- rilmişti dn dinci davayı teşkil eden «Afrodit gövası başlıklı yazıdan dolayı açılan dalde gelince mahkeme karanna göre Hik, Jada İstanbul müddeiumumisi rape Onatın ecnebi kelimeleri yanlış gönlüz ettiği yazılmış ve birkaç misal — m İstanbul müddeiumum e Kalaba iğı cümle kapısından dışa» bu çk prliniz» diye emir vermesinin ve land didin urnumi kahkaha ile karş- iteç öt isthfafkâr bir tavırla anlatılmak ; onmiştir. Netice itibarile yazının heye- O, umiyesinde müddeumumi Hikmet gçatn şöhret ve haysiyetile oynanmış- mah hareket ceza kanununun müe- ile karşılamadığı bir cürümdür.» yağının için <Âfrodit davası» başlıklı sıdan dolayı Hikmet Münifin ceza ka- çenunun 482 inci maddesi hükmünce KANSIZLIK alan tentenin SİROP NESCHTENS, para dava ikamesi için | nei maddesile | İki taraf da | ham maddelere ve mühimmata uğramaktan P.K. tezyidile 7 ay hapse konulmasına ve 116 | lira 60 kuruş ağır para cezası ödemesi- ne ve 76 ncı madde mucibince para © zalarının aynen infazına ve Hikmet M nifin müeccel mahkümiyetlerinin de in- fazma kabili temyiz olmak üzere ka rar verilmiştir. Gençlik mecmuası hakkında müddeiumumi ceza talep etti Haftada bir defa çıkan «Gençlik» isimli mecmuanın 35 sayılı nüshasında intişar eden bir karikatürle İstanbul müd- dekümumisi B. Hikmet Onata hakaret edildiği ileri sürülerek bu mecmuanın neşriyat müdürü B. İhsan Orhun aleyhi- ne müddeiumumilik tarafından açılan davaya dün asliye dördüncü ceza mah- | kemesinde devam edilmiştir. Bu celsede müddeiumumi iddianamesini okuyarak mecmuada neşredilen karikatürle müd- dehimumi Hikmet Onata hakaret ve hal» kin husumetine maruz bırakıldığı sabit ol- duğundan neşriyat müdürü B. İhsan Orhu- pun, matbuat kanununun 27 .0ci mad- desi delâletile ceza kanununun 273 ve 487 nci maddelerine tevfikan cezalam. dırılmasını ve maznunun sabıkası bulun- | madığının ve tahsil derecesinin de göz | önünde tutulmasını istemiştir. B. İhsan | Orhunun müdafassım hazırlaması için muhakeme başka güne bırakılmıştır. İngiliz Başvekili bugün beyanatta bulunacak Londra 8 (A A.) — Reuter ajansının ! haber verdiğine göre, Başvekil Cham- berlai karara dair yarın öğleden sonra Avam kamarasında izahat vermesi muhtemeldir. Şaki Sabo çetesi Siird civarında yakalandı Sürd 8 — (Akşam) — Siird ve ci- varında şekavette bulunan Sabo çe- tesi takip müfrezesi tarafmdan yâ- kalanmıştır. Sabo ve 13 arkadaşı ad- liyeye teslim edilmiştir. Amiral Mouren Üniversi- teyi gezdi Amiral Mouren, dün sabah Üniversiteye giderek Üniversitenin merkez binasını, ne- batat enstitüsünü ve diğer üniversite şu- belerini gezmiş, bunların pasif korunma bakımından vaziyetlerini tedkik etmiştir. Amiral, Üniversiteden sonra vilâyet sıh- biye müdürlüğüne gelerek bu binanm s- Eınağını gezmiştir. Bugün öğleden sonra | şehrimizdeki kaymukamların iştirakile vi Myette bir toplartı yapılacak, pasif ko ma tedbirleri etrafında yeni bazı karari verilecektir. Nörasteni, zafiyet ve Chlorose Zelzele mıntakalarında köylünün kalkınması Kızılayın tesis ettiği 2 numaralı yardım hastanesini Suşebrine gölür- mek vazifesi, bana oranın lüsünü tanımak, hayat şartlarını, derâlerini, mizacını ve ahlâkıyatını öğrenmek gibi kıymetli bir fırsat vermiş oldu. Sıvastan 145 kilomere kadar küçük denilebilecek bir uzaklıkta olan ka- saba bu yıl olduğu gibi, kışın şiddetli ve sürekli olduğu yıllarda, Zaradan bu tarafa olan yolun karla örtülmesi yüzünden, medeniyet merkezlerinden tamamile mücerred bir hale girer, aylarca tek münakale vasıtası attan ibaret kalır. Zira çok defa kendi bo- yundan bir iki defa aşkın olan kar yığıntılarından ancak bu mübarek hayvan, ayaklarının basabileceği dar bir yol açıp geçebilir, Bu yol dı güvenilir bir şey değildir. Çünkü bi- raz şiddetli esen bir rüzgâr, hava açık olduğu zamanlarda bile, dağların, te- pelerin yamacında, açılmış olan bu — yolu değil — izi yeniden kapatıp şehri yeniden mücerred bir vaziyete koyar. Bu yıl da gene böyle olmuştu. Za- trn zelzele mıntakasındaki şehirler- den bilhassa Suşehrinde felâketin her yerden çok tesirini göstermiş olması da ayni seheplerin neticesiydi. Zara- dan sevkedilen yüzlerce âmele ve asker kefilelerinin saflettikleri muazzam kuvvetler, bazan küçü , belki yas rım saatlik, bir fırtınanın sonunda, tamamen hedroluyor, ve yapılan iş- lere Zaradan itibaren yeniden başla- mak lâzım geliyordu. Alaçuk, Kızlar- mezari, Karabayır her zamankinden daha zalim, daha insan düşmanı ol- muştu. Dağlar tepeler, bir tek siyah lekesi olmıyan, gözün alabildiği ka- dar geniş, insan eti yiyen kocaman bir yaprak, uçurumlar canlı mahlük- ların kanına susamış, geniş ağızları» ni açı iyen gulyabaniler gibiy di, Bu izlerde kışii seyahat yapmak, bir nevi gazaya gitmek gibi bir şeydi. Zaradan, yahut Suşehrinden sabah- leyin yola çıkan yolcu akşama nereye varacağım bilmez, bu “amamile Ala- çuk dağındaki, yahut Karabayırdaki havanın ke e tabidir. Belki Şere- fiyeye ulaşabilir, belki Araplarda, ya- hut Kızıkta yatm ur kalır, bazan da bunlardan hiçbirine ebedi- yen varamaz. Suşelirinin bu hususiyeti, yalnız zelzeleden sonra değil, zelzeleden ön- ce de halkın hayatında şiddetle mü- €ssir olmuştur. Kasabanın önünde tâ uzaklardan başlayıp Kelkit çayı vadi- | sine kadar devam eden geniş bir dere- nin suladığı Cennet gibi bir ova var- dır, Fakat bu dilber ovânın da güzel, Sulü ve bereketli olmasına rağmen, dağların çıilgm hezçyanlarına muka- bil, çocukça halleri vardır. Ovadan geçen su Kelkit çayı gibi, canı iste- dikçe yatağını değiştirip ekinleri mahvetmez, fakat yazlıklar eğer tem mart ayı İçinde ekilmez, yahut yaz fazla rüzgârlı geçer, yahut güz erken gelecek olursa mahsul daha çiçekte iken kavrulup kurur, köylüyü elleri böğründe bırakır, Zaten mahsulün bol olduğu yıllarda bile, bunun hâlkın | bol bol karnını doyurmaktan fazla bir fazileti de yoktur. Çünkü buğdayın 19 kilo gelen gödeli 30 - 60 kuruş ara- sında ancak fiat bulabilir. Hayvancılıki da pek ileri değildir, Önceden de sâ- yısı pek fazla olmıyan küçük hayvan- ların birçoğu zelzelede öldüğü halde, Suşehrinde bizim bulunduğumuz Si- ralarda 25 - 30 kiloluk bir koyunun kıymeti 7 - 8 lira, kasaplarda koyun etinin kilosu de 25 - 275 kuruştu. Besili bir tavuk on beş, yirmi kuruş, bir yumurta | - 0.50 kuruş ediyordu. Bunlar haricinde köylüye kazanç ve- ren birde, bazan sekiz on saatlik yer- den getirdiği odun vardı ki bunun da yüz kilodan epey fazla gelen bir at yükünü 70 - 80 kuruşa almak ka- bil oluyordu. Köylülerle ilk temas ettiğimiz gü lerde köylüyü çok sıkıntıda görmü tabii bunu zelzele felâketine alfet- miştik. Fakat münasebetlerimiz ve tedikiklerimiz ilerleyip halkla teması- mız dü daha yakınlaşınca yanıldığı- mızı anladık ve bu $ıkıntının #elzele- den önce de mevcud olduğunu öğren dik Nadir mahsulsuzluk yılları istisna edilirse bu havalide köylü yiyecek- ten sıkıntı çekmez. O nl büyük iztırabı cografi mevkii, ve iklimin za- limliği yüzünden mahsul yük pazarlara gölüre; yerli olm dan başka herkesin toprak mahsul- lerini yetiştirmekle meşgul olmasın- dan ileri geliyordu. Mühim bir ekse- riyetile güzel, mütenasip, kumral, pembe yüzlü, yeşil, elâ ve mavi gözlü olan halk güçlü, kuvvetli sıhhatli insanlardır, Doğu Anadolusuna mah- sus zekâyı, ateşliliği, kibarlığı, İnce- liği kendisinde bol bol bulacağınız bu halk zannedildiği gibi hiç tembel de değildir. Esasen biz şahsan, bazı- larının, farzettikleri tembelliği ke- bul edenlerden değiliz. Türk, nerede kendisine, yaşayışına biraz genişlik verecek bir vasıta, bir kaynak, bir umud ışığı bulursa seve seve, ne kâ- dar uzakta bile olsa ona koşa koşa gi- diyor. Zonguldak kömürlerinde yüksek mikdarda Trabzonlu, Sıvas »- Erzurum demiryolu inşaatında da Batı Ana- dolu halkından binlercesi çalışıyor. Bize göre dava, halkımızın iş buls- mamak yüzünden heder olan ener) sini, kendisine iş bulmak suretile ka; bolmaktan kurtanp kiymetlendir- mektir. Yoksa bu halkın iş bulupda çalışmıyacağına biz inananlardan deği Cümhuriyetin memlekete getirip nuvaffakıyelle inkişaf ettirdiği sana- yileşme programı filkakika bir kısım halka iş getirmi: dan sonraki inkişafında da daha bir çoklarına iş getireceğine şüphe “yoktur. Fakat bu inkişafın, gönlümü- bir sahada tahakkukunun uru bile mümkün olmıyacağı için; bir de Anadoludaki bütün kolları toprak- tan ayırıp fabrikalara sokmak hiç bir kimsenin hatırından geçmiyeceği için bu kolların kuvvetinden daha baş- ka suretle İstifade etmek çarelerini düşünmek lâzımgeliyor. Biz bunun iki mühim tecrübesini yaptık ve muvaffak olduk: Meşrutiyetten önce ve sonra eski Trabzon vilâyetinin ehâlisinden mühim bir kısmı, hatiğ az çok fındık ve tütün yetiştiren mın- takalar da dahil olmak şartile, umu- miyetle toprak işlerini ihtiyarlarla kadınlara bırakıp, Rusyanın tâ içeri- | lerine kadar gider, çalışırlardı. Çün- kü toprakları dardı. Uzun ve pek güç çalışmaların mahsulü, köyü ge çindirmiyordu. Bugün Rizede artık adamakıllı inkişaf etmiş olan man- dalinacılık, yakında ayni inkişafı | göstermesini tatlı bir umudla bekle- diğimiz çaycılık ora halkının asırlar- danberi sürüp gelen iztirabını gözle görünür derecede hafifletti. İkinci tecrübeyi de şeker fabrikaları açmak. Ja yapmış olduk. Hiç tereddüd et- meden iddia edebiliriz ki pancarcılık yapan köylü ile, yapımıyan köylü- nün hayat seviyeleri, birincinin lehi- ne olarak, çok farklıdır. tir, programın bun- | n sonra hü- yardımın ti, çö Suşehrine, felâket kümetin ve milletin yaptığı kıymeti çok büyüktü Ki küntüler içinde yaşi altına girdi, çıplak aşağı Y yindi, açın kamı odun alevinden baş petrol lâmbasına kavuştu, önce paçavralar içinde his edemediğiniz köylüy nü dinç, güzel bir İnsan, se na yakın bir çocuk olarak gördi Fakat, hükümetin ve milletin bu şef- kati, bu kardeşlik tezahürünün dak mi bir mahiyet alması mümkün olâ- mıyacağı için, halkın içtimal şeraiti değişmediği takdirde yarın gene ni vaziyete girmeleri gayet tabiidir. Şu halde başka zelzele mıntakala rında olduğu kadar, Suşehri havati- sından başka bir tırmak zarureti vardır, # vali için bu kazanç yolu ne © Kasabalı, köylü zümrelerden ? ların bize göre bu ancak tütün ia Suşehrinin Ezbider nâl latt muk teg- übeden nmışsa da, rına göre bir iki yıl ön rübesi yapılmış ve bu umud verici neticeler bu nihayet kısmi bir & ka bir mahiyeti haiz olmadı ben bunun üzerinde durmuyorum. Fakat tütün meselesi böyle deği Tütünün bu havalid: manlara ait bir geç dır. Toprağı bol olsur idaresi zamanında bur ekilmiş, iyi mahsuller alınmış, hattâ bilenlerin rivayetine göre alınan mah Sul kalite itibarile Erbas tütünlerin- den yüksekmiş. Fakat reji meselâ iki bin kilo tütün yetiştiren bir yerden ancak 400 kilo alır, bunu da üç dör yl ambarlarında beklettikten sonra; | <Tülünleriniz fena olduğu için yak- İ tak; der, parasını vermezmiş. Bunun üzerine tütüncüler artık tütünlerinin en kötüsünü rejiye verip iyilerini ka- çakçılık suretile civar yetlerde satmağa başlamışlar. Bir müddet pa- ra kazanarak yüzleri gülmüş, fakat ne yazık ki bir müddet sonra da ka- Mitesi iyi değildir & buralarda tü- tün zirasli yapılmamasına karar vö- rilmiş. Bizim dinlediğimiz tütün hikâyesi budur, Bunun baştan aşağı doğru ok duğunu, katı; âğası olmâ- dığını iddin ede: Yalnız dinlediğ aklı başında mü ne istinaden buralarda tüt nin kabil olduğuna ve iyi Kaliti mahsul yetişeceğine biz kani olduk. Bilhassa iyi tohum vererek, bir tütün mütehassısının elile halka bu nevi ziraatin inceliklerini göstererek yapı- lan tecrübenin hayırlı neticeler vereceğine ve bir iki yıl gibi az bir zaman içinde buralarda hayırlı bir kalkınma hasıl olacağına Okuvvetk İ inanıyoruz. Ali Süha Delilbaşı Kütahya mebusu Koca Sinan ihtifali Bugün dâhi mimarın hatırası tâziz ediliyor En büyük Türk mimarı Sinanın bugün ölümünün 352 nci yıldönümü. dür. 1499 da Kayserinin Agrinas kö- yünde doğan Mimar Sinan 1588 de 98 yaşında olarak ölmüştü. Yavuz S&- lim devrini gördüğü gibi, Kanuninin uzun saltanat yıllarını idrak etmiş, sonre ikinci Selimin ve üçüncü Mura- dın devirlerine yaşamıştı. Aralarında Selimiye, Süleymaniye câmileri gibi dünyanın en muhteşem âbideleri bu- lunan 600 den fazla mimari eserile Koca Sinanın adı başlı başına bir âbi- dedir. 81 cami, 400 den fazla mescid, 55 medrese, 26 türbe, 14 imaret, 3 hastane, 8 büyük köprü, 16 kervansa- ray, 33 yapmıştır. saray, 6 mahzen, 32 hamam | Yurdumuzun her köşesini ölmes sanat eserlerile süsliyen Koca Sina- nın hatırası, ber yıl olduğu gibi bu- gün de Süleymaniyedeki mütevazı mezarı basında taziz ediliyor. Mimar Sinanın büstü Güzel Sanatlar akademisi yüksek İ mimari şubesinden M. Kemal Elâgöz tarafından mimar Sinanın bir büstü yapılmıştır. Bu muvaffakıyetli eserin, akademide tesisi tasavvur olunan mimar Sinan köşesine ) ştirilmesi muhtemeldir, Edime (Akşam) —

Bu sayıdan diğer sayfalar: