Genç adam sigarasını yaktı. Dumanları halka halka etrafa savurduklan sonra &f- döndü: Amçamı öyle yumuşatiım, Öyle yumuşat- tım ki sormayınız. Görseniz tünımazsı- niz. O aksi, sert tavırları tümamile giti. Bana eskisi gibi bağırıp çağırmıyor. Bam- başka bir'adam oldu. Arkadaşları Haliğin şörlerine inanmadi- BE Haydi canım sende, dediler, o sana göz açtırmayan nobran Ihtiyar birdenbire değişir mi hiç?... Amcam halini bilir- siniz. Zaten ona geni «Biber Nuri» derlermiş.. Alle meseleleri konuşu- lurken en ziyade kullandığı bir kelime var: Distpiin!... Amcam evde en küçük hafifliği bile af- fedemez, bunu aile uygun bul- peni, “küçük yapmı danberi amcamın elinde üğüm.ü bilir. siniz. Onu hem ser: hem de kendisin den ödüm patlar. Sonra amcam zengin ve eli açik Mr adamdır. “Yengemden ve ben- den başka da dünyada kimsesi yoktur. Ha- ni yengem de al ü yana amcamdan aşağı değildir ya... > £on günlerde bizim “oturan Muaz- ez isminde genç bir dul kadinla seyişiyor- dum, Fakat amcam bana fırsat verir mi hiç? Vakitli vakitsiz sokağa çıkmağa kalksam hemen; ii — Otur, oturduğun yerde bakalım., So- kak sokak dolaşacağın yerde ciddi bir ki- tap oku. diye çıkışırdı. Eve'biraz geç ge- iecek olsam artık kıyametlef kopardı, İşte vaziyet böyle iken geçenlerde bir gün evde canim sıkıldı. Sokağa sakımışordum. Çünkü amcamın eve dönme zamanı İdi, Canımın gıkıntısımı gidermek için evdeki kütüpha- neye girdim. Kitaplar urasında eski bir ro- man gözüme ilişti, Aldım, Okumağu baş- Yadım. Eskilikten sahifeteri sararmış olan bu kitabı okurken birğey pek ziyade mera- kıma dokundu. Her sahifede bir iki keli- menin altı çizilmişti. Ayrca altları çizi olan her kelimeye bifef numara konmuş- tu. Kendi kendime düşünmeğe başladım. Acaba bu kelimelerin altları neden çizii- miş ve niçin numaralanmıştı. Bazı kimse- Jerin âdetidir. Okuduklart kitapların hoş- Jarına giden güzel cümlelerin aklarını çi- Zerler. Fakat kelimelerin altları niçin çi- zilir ve bunlara nedeh hümara konulur?. Şimdi elimdeki bu eski roma bana son de- pece esrarengiz birşey gibi geliyordu. Küçük- | Yüktenberi bilmece halletmeğe, cinayet r0- anlarının daha İlk anhifelerinde katili keşletmeğe pek merakım vardı. Bunun için amcamın şu eski kitabındaki sırrı öğren- meğe karar vermiştim. Aklıma okuduğum. bazı casusluk hikâyeleri, çasısların biribir- Jerile garip muhabere usulleri geldi. Bak- tm romanın ik sahifesinde'yalnız iki ke- | Umenin altı çizilmiş ve mümaralanmıştı. Bü Iki kelimeden Ibri sahifenin üçüncü sa- tırında idi, Ötekisi an altıncı satırında... Elime bir kâğıt aldım. Bir numaralı kelime ile iki numaralıyı yanyaha yazınca gözler rim hayretle açıldı: «Sevgili Neriman»... Tu- | haf şey... Bu bir aşk mektubunun başlan- gıcını ne kadar da andırıyordu. Hemen kitabın öteki sahifelerindeki alt- Jarı çizili kelimeleri üzerlerindeki numara- Jarın sırasile yanyana yazdım. Ortaya mü- kemmel bir aşk mektubu çıktı. Romandaki altı çizili en #on kelime de 4Cemale di. Bu da amçamın ismiydi, O zaman anladım ki, amcam kimbilir Kaç sene evvel sevdiği bir kadınla garip bir mektuplaşma usulü keşfetmişti, Herhalde amcamın vaktile sevdiği bu Neriman ismin- deki kadın onların evlerine gidip geliyordu ve amcamdan okumak İçin arasıra roman istiyordu. Amcam da ona verdiği romanlar» daki kelimelerin altlarını tıpkı bir mektu- pa yazar gibi birer birer çizmiş, numarala- Maşlı. Bu kelimeleri yanyana getirince am- Artık Acaip mektubunda Hürriyet tepesinden, bir araba sefasından, Kâğıthaneden uzun uzun bahsediyordu. Demek bana göz açtırmıyan, en küçük hafifikleri bile alle disiplinine aykırı bulan amcam vaktile neler yapmıştı neler... O gü- nü kitabı yerine bıraktım. Amcam eve gel- mişti, Bir aralık bütün cesaretimi elime ala- rak ona sordum; — Amca... Vaktile sizin eve gelip giden Neriman adında bir kadın var mıydı? Amcam şaşırdı. Kıpkırmızı oldu, yengeme yan gözle bakarak: — Evet... dedi, vardı... Niçin sordun?... — Hiç... Böyle bir isim aklımda kalmış da. Aradan biraz geçti, Gene amcama dön- düm. Içindeki kelimelerin altları çizili olan romandan -- Ne güzel roman. dedim, yengeme ver- senize Okusun... Amcam gözlerimin içine dikkatli dikkatli baxıyor, yüzümden birşeyler keşfetmeğe ça- Mişiyordu. Fakat zavallı fena halde bozul- muşta, Ben cesareti büsbütün ele alarak: — Amca. dedim, eskiden Hürriyet tepesi, Küğıthane âlemleri, araba sefaları pek şal- rane olurmuş değil mi?.. O evvelâ bana terslenecek oldu. Lâkin zannederim yengemi — şüphelendirmemek Açla bundan vaz geçti. Nihayet ben artık büyük sırrını bildiğimi amcama iyice hissettirmek için; — Amca... dedim.. Garip bir mektuplaş- ma “usülü varmış... Meseli mecmunlarda, kitaplardaki kelimelerin altlarını çizerler- miş. Sonra bunlar yanyana getirilince mektup meydana çıkarmış. Bu usulü ca- suslar kullanırlarmış... Ameam renkten renge giriyordu, Bana: — Saşmalamağı başladın. Galiba evde canın sıkılıyor senin... Haydi çık biraz gez, dolaş... Hattâ istersen Beyoğluna kadar uzan... Paran yoksa vereyim... dedi. İşte o gün bugündür amcamla aramız pek iyi... Şeker gibi bir adam oldu. Arasıra biraz aksiliğe başlasa hemen kelimelerin altları çizili romandan bahsediyorum: — Ne güzel roman... Şunu yengeme veri- niz de o da okusun... diyorum. Hemen yel-, kenleri suya İndiriyor, yumuşuyor... Hikmet Feridun Es Abone ücretleri Türkiye Mop Kuruş (o 2700 kuruş 7 >» 1450 ww >» 509 150 » — o Porta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler; Seneliği 3800, altı aylığı 1900, Ecnebi larımız: Başa uharrir: — Yazı işleri: 29765 İdare: 20681 — Müdür: 20497 Safer 25 — Kasım 149 8. İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yata E 9,10 1102 S4i 918 1200 1 Va. 355 539 1217 1554 1837 20.10 İdarehare: Babıdl! civarı Acımusluk sorak No. 13 Eminönü Halkevinden: Cağnaloğlundaki salonumuzda: 1 — 4/4/940 perşembe günü sant (18) de bay Şemseddin Talp tarafın- dan (Alpaslan ve Romen Diyojen) mevzu- IM. bir konferans verilecektir. Davetiye yoktur. 2 —5/4/940 cuma günü saat (18) de Tür- kiye Banat Mektepleri mezunları cemiye- tinin seri konferanslarından dokuzuncusu Muallim bay Sırrı Dökümter tarafından verilecektir. Mevzuu (Alternatif ceryanda takat emsali «kosinüs fis nin yükseltilmesi için çareler ve buna alt hesaplar) dır. Da- vetiye yoktar. Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No. 115 — Balıkçı kadının kendi annesi olmadığını bilmiyor da onun için böyle canla başla uğraşıyor galiba? Kız, haşmetle başını kaldırdı: — Biliyor... » dedi. — E, öyleyse? — Bir çocuğun hakiki annesi ona bakan, onu büyütendir. Pervin hanım da berim arkadaşım Şermine tam mânasile emek vermiş, annelik ete miştir, Şermin çok namuslu, iyi bir kızdır. Onu ömrünün sonuna kadar bırakamaz. Kardeşi olan Mürüvveti de ömrünün sonuna kadar himaye edecektir. Yahut bu kız büyüyüp de artık muavenete muhlaç olmayıncaya İztırabir devam etti; — Zavalı Şermin!... Başka ailesi yok ki... İşte bu balıkçı kadını İle ba- likçi Kızını kendinin ailesi bildi... Şermin, kollarında, bacaklarındıj, beyninde kuvvet oldukça bu alil ka- dınla küçük çocuğu terketmiyecek, onlara bakacak, onları besliyecek- tir... Amma ne bulursa?... Bir lok- Nakieden : (Vâ - Nü) Bu sözleri ne muhteşem bir vâkar- la söylemişti. Erkek, muhatabını daha büyük bir dikkatle süzdü. Sesini yavaşlatarak: — Acaba dostunuz Şermin hanım, öteki annesinden, hakiki annesinden nefret mi ediyor?... Bu hissiyatını öğrenebildiniz mi? — Şermin çok iztırablar çekmiştir, Gi Hayatta şimdi de birçok müş- — Şermin çok defa, düşünmüştür: Her ne vaziyette olursa olsun, insa nın, doğurduğu bir çocuğu bırakma sı cinayettir. Böyle bir şeye ancak AKŞAM Burdurda nafia imar, maarif İşleri Vali B. Sadri Aka Ankarada temaslarda bulundu si B, Sadri Aka temaslarını bitirmiş ve Bur- dura dönmüştür. B. Sadri Burdur rilâyeti- nin mafia, imar ve maarif işleri hakkında Akşama şu izahatı ermiştir: — Geçen sene olduğu gibi bu sene de ha- sirandan sonra vilâyet dahilindeki bütün nafıa faaliyetini yollar üzerinde teksif ede- ceğiz. Kâfi miktarda demir temin edebildi- ğimiz takdirde mevcud ahşap köprü ve menfezleri betonarmeye tahvil etmek nafia programımızın başında gelmektedir. Bu maksadla vilâyetin yeni sene bütçesinden mühim tahsisat ayırdık. Burdurun Iktisadi kalkınması ve diğer ba- kımlardan büyük bir ebemimyeti haiz olan Burdur - Antalya yolunun bitirilmesini ehemmiyetle takip ediyoruz. Burdur - Ka- rahisar ve İsparta - Burdur yoları üzerin- de de ehemmiyetle çalışılıyor. İsparta - Burdur ş0sesi üzerinde bulunan mühim bir köprünün betonarmeye tahvili, Tefenni ka- zazile Burdur vilâyeti arasındaki Egniş $0- sesinin esaslı surette tamiri, başarılan na- fın İşlerimiz arasında bulunuyor. Armudlu nahiyesinde 350 talebe alabile- cek büyüklükte yeni bir yatılı mektep yap- tık. Önümüzdeki ders se itibaren tedrisata başlıyacak olan bu mektebe yüz yatılı ve iki yüz elli nihari talebe alınacak tır, Beldnü ve Yazılar köylerinde de beş m- nıflı ve tam teşkilâtlı ik! yeni mektep Yap- tırılmaktadır. Tefenni kazasında yeni bir hükümet ko- nağı Inşa edilmektedir. Gene bu kazada in- şasına başlanan parti binasının inşaatı pek yakında ikmal edilecektir. Yeşilova kazasın- da yapılan öyni hükümet konağına ilâve- ten bir kaymakam evi de yapılmak üzere- dir. Bucak kazasında da yeni bir hükümet konağı yapılması mukarrerdir. Vilâyet merkezindeki hükümet konağı da esaslı bir sureğte tamir etdirilmektedir. Mev- cud Halkevi ve parti bihaları genişletilecek- tr. Vilâyet merkezindeki elektrik şirketinin belediyece satın alımmasi şehrin tenvirat İş- lerinin intizama girmesini temin etmiştir. Bucak ve Tefenni kazalarında yapılan elek- irik tesisatı muntazaman işlemekte ve hal“ kın hergün artan rağbetini kazanmaktadır. Yeşilova kazasında da elektrik tosisatı ya- pılmas İmkânları araştırılmaktadır. Okul kitaplarının fiati arttırılmıyacak Ankara 3 (Telefonla) — Hükümet harp vaziyeti dolayısile kâğıd fiatle- rinin bir misli arlmış olmasına ve daha ân artmak istidadını gösterme. sine rağmen, önümüzdeki ders yi- lında ucuz devlet kitabı prensibine sadık kalarak okul kitaplarının fiat- lerimi oartlırmamak 'kararındadır. Kâğıd fiatlerinin artmasından hasıl olacak flat farkı devlet bütçesine ko- nulacak tahsisatla karşılanacaktır. Bu farkın yüz bin lirayı geçeceği tah- min olunmuyor. Yapılan hesaplara göre 1940 - 1941 ders yılında bastırılacak ders kitapla- rı için 1250 ton bn kâğıda 1 ihtiyaç vardır. İzmir fuarında kültür paviyonu Ankara 3 (Akşam) — İzmir fua- rında inşa edilmiş olan kültür pavi- yonunun noksan kalan dahili kısım- larını tamamlamak için fuar komi- tesine, dört bin liralık bir yardım ya- pılması Maarif Vekâletince kararlaş- mıştır. hayattaysa bile onları yüzüzeg” tirmemek daha muvafıktır, Bir müddet. sustular, Avukat: «— Acaba bu kız kimdir?» diye dü- şünüyordu. Bir şüphe... Âdetâ bir kanaat: «— Aradığımız kız bu olmasın?... Muhakkak budur!> Şimdi daha dikkatle bakıyordu: «— Benziyor...» Hatıralarını büsbütün topluyordu: «— Annesi... Tıpkı 0... Onun göz- leri, onun cildi, hep 0... Fakat, tabia- tile, daha genci...» Yüksek sesle dedi ki: geldiniz... Yani, sizin değil, dostunu- zun annesinden bahsediyorum... O dostunuz ki... Kaç zamandır peşin- deyiz: ariyoruz, arıyoruz, izini bir türlü bulamıyoruz... Mevzuu bahso- lan anne, sizin söylediğiniz gibi öyle fena bir kadın değildir. Onu mazur 4 Nisan 1940 — TÜRKÂN HÂTUN 'Tefrika No, 27 Yazan: İSKENDER FAHREDDİN Halife, kızını, en büyük düşmanının oğlunu sevdiğini duyunca, Halifenin kızı kiminle evlenmek istiyor? Halife Nüsireddinin küçük kıs Riha- ne (1) on dokuz Eleni basmış, evlenme çağını çoktan geşi Araplar iklim mami kızlarını on iki yaşında evlendirmeğe başlardı. Bir kız on beş on altı yaşına geldiği zaman tamam evlenme çağına girmiş, hatti geçmiş sayı- Mardi, Ribane çok güzel bir kızdı. O güne kadar Bağdadda kendisini birçok kimseler iste mişse de, Rihane bu taliplerin hepsini reğ- “detmişti. Halifenin küçük kısı neden evlenmiyor» du? Rihanenin yaşı ileriledikçe herkes bu me- sele ile alâkadar olmağa başlamıştı. 'Nâsireddin küçük kızını çok severdi, Bir gün münecelmlerinden birime, kızının »i- çin elenmek istemediğini sordu, Münec- cim, Rihanenin yıldızını bularak, halifeye şu cevabi verdi: «— Kızınızın kısmeti çok uzaklarda. Hat-! tâ, bu erkek size düşman bir millete men- suptura Nâsıreddinin canı sıkılmıştı, Acaba Riha- ne, varacağı “rkeği tanıyor mıydı? Bunu an- lamak Hizımdı. Halife, kızını sıkıştırdı; fa- kat, müsbet bir netice alamadı. Münccci- me: — Bu işi sön yapabilirsin! dedi - Eğer Rihane bu adami fanıyorsa, onun kim ol- duğunu öğrenmeğe çalış! Müneccim, Rihanenin odasına gitti: — Baban beni gönderdi, seni bu yıl evlen- dirmeğe karar verdi. Kiminle evlenmek is- #iyorsan, bana söyle... sana yardım cdece- gim! dedi Rihane birdenbire ağlamağa başladı — Ben, şehzade Gıyaseddine âşık oldum! Halbuki o babamın, babam da önün düş- manıdır, Müngecim başi, Gtyasedâini duyunca şa- gırmıştı. — Kızım, dedi, onun babasi ördüslle bo- raber Bağdad üzerine yürüyor. Nerdeyse şehrin kapılarına dayanacak, Böyle bir ada- min oğluna baban seni verebilir mi? Ribane hıçkırarak ağlıyordu. — Ben de vermiyeceğini bildiğim İçin, başka bir erkekle evlenmiyorum. Ve buba- ma da bugüne kadar birşey söylemedim. Dedi, münecçimin ellerine sarıldı: — Sen de birşey söyleme! Babam bunu duyarsa, bir daha belki de yüzümü görmek istemez. Ne yapayım? Bunu Bemerkandlı bir kadın benim aklıma soktü.: Bana Giya- seğdini o kadar medhetti ki. ona âşik olmaktan kendimi menedemedim. Şimdi, yalnız onu seviyorum. Hayalimde yalnız © erkek yaşıyor. — Merak etme, Rihane! Babana birşey söylemiyeceğim. Bu sır aramizda kalacak. Fakat beni biraz daha aydmlat- Gıyased- din çok mu güzel bir erkekmiş? — Evet. Çok güzel, çok yakışıklı, merd, ces$ur, merhametli bir erkek... — Bunları sana o söyliyen Semerkandi kadın. şimdi nerede? — Geçen yıl Mekkeye gitti, — Gıyaseddini gözile görmüş mü? Evet, Görmese, söyler miydi? Çok iyi tanıyor onu, Bana: Size Gıyastan daha lâ- yık bir koca bulunmaz! dedi. Onu o derece seviyorum... Dalma onunla beraber yaşıyor gibiyim. Ben Giyaseddinden ayrılamam. Müneccim başı, Rihaneye nasihat etti. Bu işin husulüne imkân olmadığını söple- di. — Giyaseddin evlidir. Seni görüp sevmiş olsa bile, bu izdivaca babası razı olmaz. Gel, bu sevdadan vaz geç, kımın! Sana talip olanlar arasından birini seç.. Bu yu dü- gün yapalım. Bağdad şenlensin. Gönlümüz ferahlansın, — Babam israr ederse, istediği adamla evlsnmeğe razı olurum. Onu, böyle tehlik- gildi... Gayet tanınmış, âdeta meşhur bir insanla evliydi... Şâyet kendisin- den gayri moşru bir hareket sâdir olacağını bilse, bu adam her şeyi mahvetmeğe kadirdi. . Kız, sapsarı kesilerek: — Ah... « dedi. — Evet, öyle kızım... Anneniz, yük- sek sosyeteden bir kadındır... Koca sı da öyle... İçtimai mevki sahibi, Zengin, herkesin hürmetini kazan- —?... — Sizin doğmanız üzerine, Şermin, silkinerek: — Mevzu bahis kız ben değilim... Ben onun arkadaşıyım! - diye keke- ledi. — Öyle olsun... Dostunuz olan kü- çük hanım, bir hata neticesi dünya- ya geldi... Annesinin kocası kızdı... Annenizi çok fenâ vaziyette bıraktı, — Benim annem değil... - diye Şer. min ısrar etti, — Öyle olsun... Hanımefendi ço- cuğu kocasına kaptırdı. O da başka ellere tevdi etti... Neticede, yavruca- ğızın izi kayboldu... Kocası iyi kalbii bir insan olduğu için şimdi çocuğu | annesine iâde etmek istiyorsa da | bunda muvaffak olamıyor. Annesi, evlâdmı pek çok seviyor; kolları açıl- mış, onu bekliyor... Şayet sizce mim- künan bü bümüil hanıma hakan wa zındana attırmıştı H bir zamanda müşkül vaziyete düşürmek istemem. Fakat, emin olunuz ki, beni ala cak erkek, med olmıyacaktır. Çünkü ben, Gıyaseddinden başka bir erkeği sevemem. * Müneccim başi, halifeye Rihanenin söy- Jediklerini birer birer anlattı: — Kızınızın sırrını keşfettim. Rihane, Gi“ yasedâini seviyormuş. Fakat, onunla ev- İenmek imkânı olmadığını anlamış. Sizin tensip edeceğiniz erkekle evlenecöğlni söy- Jedi. Nâsıreddin, müneerimin sözlerini hayret- Je dinliyordu. Giyasın adını duyunca — Benim kanımdan böyle bir evlâd ge- lemez. Gözüm görmesin melüneyi... Diye bağırdı ve kızının zindana atılma» sını emretti. Rihaneyi o gün karanlık bir bodruma at- tılar, Halifenin kızını, maiyet gabitlerinden bir- çoğu seviyordu. Rihane zindana düşünce, bütün zabitler telâş ve heyecan içinde, Ri- baneye hizmet etmek istemişlerdi. Halife bunu önceden tahmin ederek, Ri- hanenin kapısına iki cellâd dikmişti. Zin- danın önünden geçenler cellâdiarı görünce ters yüzüne dönüp gidiyor ve Rihaneyi 6 mek, ona yardım etmek mümkün olamıyor- du. Harzemlilerin ber gün biraz daha Bağ- dada yaklaştığı haberi geldikçe, halifenin hiddeti büsbütün artıyor: — Bu kız beni öldürecek, diyordu, düşma- nımın oğlunu sevmekte İsrar elmesinin mâ- nasını bir türlü anlıyamıyorum. Yılanlar içimi sarmış da haberim yok. Müncccim başi bir gün halifeye, Rihane hakkında şunları söyledi: — Kızınızın masum olduğuna İn; Çünkü, bu gece bütün yıldızlar karardı. Yal nız onun yıldı bir meşale gibi yanıyordu. Rihanenin talihine baktım: Başında «8 harfi olan bir erkekle evleneceğini öğren- dim. Halbuki Harzem şebzadesinin isminin baş harfi «Gu dir, Arık marak ve telâşa Jü- zum yok, Rihanenin, Gıyaseddine olan sev- gisi, yağı bitmiş bir meşale gibi gün geç- tikçe sönüp gidesek, Kulunuz ona bu cezayı kâfi görüyorum. Rihaneyi affediniz Nâsireddin, müneccifnin sözlerini dikte 16 dinlemekle beraber, kızını bir türlü af- fedemiyordu. — Onu zindandan çıkarsam da, Giyased- dinin aşkını unutmıyacak. O iblisin ateşi bir kere girmiş onun içine. O haide Kihaneyi Buharaya göndere- dim. Nüsireddiri kızdı Benimle eğleniyor musun? Ben, Bü- haraya ancak Rihanenin başımı gönderes bilirim. Kesik başını. — Kızımıza günah olur, Siz evlddlarınıza karşı bu derece meriametsiz davranırsanız, günün birinde yabancılardan ufak bir yar- 4 dım ve bağlılık eseri "göremezsiniz. Ben yabancılardan yardım beklemi- yorum. İstersen sen de yardım etme bü- na! Bon tek başıma altan Mehmedin dusunu geri çevirmeğe muvaffak olacağım- dan eminim. (Arkası var) (1) Rihane adını, halife Nâsıreddin xa- manma kadar, müslümanlardan hiç kimse kullanmamıştı. Çünkü, Ribane, hazreti Muhammedin odalık cariyelirinden birinin adı idi. Rihane, Beni Kureyza kabilesinden en sonra müslüman olan Sem'un bin Kas- samenin kızı İdi, bir muharebede müslü- manlara esir düşerek hazreti Muhammede hediye edilmişti, Peygamber kendisile ev- lenmek ve onu da diğer zeverleri sırasına koymak istemişse de, Kihane bu teklifi ka- bul etmemiş ve bir esire olarak ölünceye ka- dar kendilerine hizmet etmek arzusunda bulunduğunu söylemişti. O hâdiseden son- ra (Rihane) meşhur oldu ve bu ad müstü- man aileleri arasında da kullanılmağa bay- landı. riniz, gelsin bu mütehassir kucağa atılsın... Büyük bir refah, büyük bir rahat kendisini bekliyor... Bakın tekrar söylüyorum: Annesinin de bü balığının da veziyetleri çok müsaid- dir. Başka evlâdları yoklur. Arkas Gaşınız pek mesud olacak. — Demek annesinin babası da... — Namus meselesine pek ehemmi- yet veren bir zattır. Fakat bu doğu- şun esrârmı kimse öğrenemedi. 'En sadık ve ketum hizmetçiler müstes- na!... Onun için, nilenin sırrı dalma gizli kalacaktır. İhtiyar avukatın sözlerinden her cümle, kızcağızın kalbi üzerine eri- muş kurşur. gibi damlıyordu. — Namus... - diye kekeledi. - Nas musa çok ehemmiyet veren bir aile olduğu anlaşılıyor bunların... — Peki amma, bu kız, onlara lâyık değil öyleyse... — Niçin? — Zira hayatında sefalete uğradı biçare... Müşkülâtla uzun zaman pençeleşti, durdu. Sonradan yaptığı hareketler belki lekedir... İstemezler onu... Ve acı bir istihza ile devam etti: — Hem «bulunmuş bir çocuks ol mak... Hem de lekeli olmak... Kabul edilmez belki.., mm an