O günü Vedadin beraber bir sürü anşık sokaklara giriyor, çıkıyor, bir türlü aradığımız adresi e iz de sinirden çıldıracaktık. yet o derece yorulduk ki araştırma» rimıza on beş yirmi dakika kadar bir la verip bir kahveye oturduk. Arkadaşım: — Galiba... dedi, bize verilen bu ad- Tes yanlış... Yoksa şimdiye kadar çoktan kurduk... Ben; >— Herhalde öyle ol .. diye & Sevi yle olacak.. diye cevap Vedad güldü: — Bazan yanlış bir adres insanın ha- Yatında ne mühim bir rol oynuyor bi- iyor musun? Bak kahvelerimizi için “eye yi sana bir hikâye anlatayım önle... «Kahveci birer bar ile beraber, köpüklü kahvelerimizi önümüze getirip Masaya koymuştu. Vedad hikâyesini an- İatmağa başladı; — Bundan üç sene evveline kodar nim katiyen evlenmek niyetinde ol- madığımı hepiniz bilirdiniz değil mi? Hakikaten tam manasile inatçı bir be- kârdim. Eğlenceye, sefahate, son dere © <ede düşkündüm. O zamanlar benim İçin hayatın manası kadın maceralar Peşinde koşmaktan ibaretti. Hiç unutmam, 937 senesinin son gü- mü idi, Sene başı gecesini mümkün ol- duğu kadar coşgun geçirmek için bir ta- m programlar tasarlıyordum. Bir aralık kendi kendime: «Bu gece ylâya gitsem Ne kadar şaşırır... Kim bilir ne kadar çılgıncasına da eğle- Biriz...» dedim, Leylâ tanıdığım kadınların en zirzo- Pu, en delibaş olanı idi. Son derece eğ- İence düşkünü idi. Kendisi hakkında ya- pılan dedikodulara aldırış bile etmezdi. Lâkin birkaç zamandanberi kendisini görmemiştim. En son, ona Tünelde ras- İaraiştam. O zaman bana yeni bir apar- tünana taşındığını söylemiş, adresini verdikten sonra: — Muhakkak beklerim, Hainlik et- « Gel... Yapayalnızım. Ne güzel eğ- leniriz... diye sıkı sıkı tenbih etmişti. İşte o yılbaşı gecesi Leylâya gitme- ğe karar verince onun yeni evinin ad- Yesini nereye koyduğumu O düşünmeğe başladım. Birdenbire aklıma geldi Ad- resi yazıhanemin alt gözünde olacaktı. Hemen kalktım. Yazıhanenin alt gözünü Araştırmağa başladım. Buradaki bir sü- vü kâğıt içinde bir türlü Leylânın adre- sini bulinak kabil olamıyordu. Nihayet elime küçük bir kâğıt geçti, Bu kâğitta bir adres vardı. Lâkin kimin adresi ol duğunu yazmıyordu. Kâğıda bir kere daha göz gezdirdik- ten sonrr kendi kendime: — Bu adres mutlaka Leylânındır. Za- ten Leylâ da hatırladığıma göre yeni Apartımanını bana kâğıtta yazılan semt- te tarif etmişti. diyordum. O gece saat sekize doğru evden çık- tam, Herhalde Leylâ beni görünce pek Başıracaktı. Bir aralık aklıma bir takım ihtimaller geldi, Belki de Leylâ bu ge- €eyi benim tanımadığım o arkadaşlarile &eçinmeğe karar vermişti. Benim ansı- xn ear onların programlarını altüst i Fakat bunları düşündükten sonra ken- kendime: *Adam sende... dedim, Leylâ yaban- © değil ki... Hem eminim ki o herkes #iyade senebaşını benimle geçirmek İster.» Elimdeki kâğıtta adresi Yazılı olan Yere gelmiştim. Kapısını çaldım. kahkaha işitiliyordu. yere ba Leylânın misafirleri var.» Kapı açılmca hayretler içinde kaldım, Kiminle eya biliyor musun?..| : “Hangi dağda kurt öldü Vedad?... Aman ne iyi ettin de senebaşını bizim- İe beraber geçirmeğe geldin... , Bunu söyledikten sonra içeriye anne- — Anne. Anne... Bak kim gelmiş!... Koş.. Halam odadalardan birinden çık- ta, Beni görünce boynuma sarıldı: — Vay vefasız çocuk vay... Demek nihayet bizi hatırladın ha.. Peki bu apartımanı nasil buldun... Sen burayı bi- liyor mu idin? Halamın kızı hemen ilâve etti; — Anne., Köprü üstünde rasgelmiş de adresi vermiştik ya O zaman işi anladım, Ben yazıhane- nin gözünde Leylânın adresini ararken halamın adresini bulmuştum. Bana: — Naml oldu böyle? Sen yılbaşı ge- cesinde bizi nasıl hatırladın?. diyorlar- dı. Tabil işin doğrusunu söyliyemezdim, Güldüm cevap verdim: — Bu sene başım da halamda geçire- yim.. dedim. Buraya geldim... Lâkin yaptığım bu yanlışlık için ken- di kendime kızmıştım. Kim bilir ne ber- bad, ne sıkıntılı bir yılbaşı gecesi geçi- recektim. Salona girdim, Halamın kız Neclâ beni arkadaşlarını takdim etti. Onlarda gayet neşeli, bir gençlik hava- sı vardı. Neclâyı çoktanberi görmemiş- tim, O da fevkalâde değişmiş güzelleş- mmişti. Vakıa Neclâ halama «Ânner derdi. Fakat halam onun hakiki annesi değildi. Neclâ halamın çok sevdiği, ölen bir ar- kadaşının kızı idi, Annesinin ölümün- den sonra halam Neclâyı büyük bir şef- kat içinde büyütmüştü, Herkes onların bakiki enne kız olmadıklarını unutmuş” tu bile. eğlenceler O gece gayet masumane arasında tatlı, neşeli saatler geçirerek yeni seneye girdik. Çocukluğumdanberi bu kadar temiz bir yılbaşı gecesi geçirdiğimi bilmiyor. | dum. Ne iyi olmuştu da yanlış bir adres bu gece beni buarya getirmişti. Birer çocuk neşesile büyük bir masanın etra- faa toplanmış, üzerinde «bir koy>, «iki al», «birer koyunuz, «hepsini al» gibi kelimeler yanlı sar küçük bir demiri çevirerek topu topu yirmişer paramna oyun ©; Masanın üzerinde yir- mişer paralar çokça toplandığı bir za- manda birisine «hepsini al gelince kah- kahadan ev sarsılıyordu. Bundan sonra hepimize tombalâ kâ- ğıtları dağıtıldı. Hararetli bir tombala oyunu başladı. Neclâ yanımda oturmuş- tu, Bir taraftan oyun oynarken bir taraf- tan da dikkatle ona bakıyordum. Ne ka- dar güzelleşmişti. Canlı, neşe, hayat do- lu bir kız olmuştu. Halam beni o geceden sonra üç gün evinden bırakmadı. Neclâ bana büyük bir alâka gösteri yor, sabahları kahvaltımı bile hususi bir itina ile hazırlıyordu. İşte yanlış bir adres yüzünden yılbaşı gecesi hal e gelmem hayatımda mühim bir değişikliğe sebep oldu. Ben, inatçı bekâr diye tanılan adam bir ay sonra Neclâ ile evleniyordum. Hikmet Feridun Es Tuzak içinde Tuzak 'Tefrika No. 4$ Nakleden : (V& « Nü) Haydi... Gayret... Anlat baka- Ne oldu?... - diye sordu. — Öyle bir facin ki, söylemeğe di- Yarmıyor... Fakat Madem ki söz anlatayım... Evet, tahmini- BİZ gibi izdivacımızın ilk devresine lik eden bit macera, O zamandan dah beri bu sır, beni boğuyor, öldürüyor!, Yacımızdan evvelki devirleri ha trlar mısınız? - Nikâh din kla olduğumu E zorlukla razı 8i2e hatırlatayım. —— Evet... Hattâ bu yüzden hayli düşmüştüm. — Bunun esaslı sebebleri yardı, ha» Mim efendi, ER Emi birini mi seviyordun? yir, fakat sevlliyordum. Bana kalben bu Pedbanıt Ve, bildiğimiz macerayı, “başından kadar intizamla anlattıktan #onra, kolu kanadı kırılmış bir şe sustu, İztirap ifade eden yü- Avuşları ile sakladı, Derken la. Um etmek Yere derece bağlanan bir erkeği çin anlattım?... Israrlarımza rağmen düşünceli düşünceli iki yana sailar- ken, ansızın boğuk bir feryadını zor- la zaptetti. Korsanoğlu Burhan, eşikte duru- yordu. Hidayet: — O... « diye haykırdı ve elini ih- 2 — Alafranga değil 4 — Yay - 'Terri hububattan biridir. 8 — Tamiş eden - Ukraynanın başları- gisi, 8 — Sonuna çA» gelire taamhane olur, 7 — Nota - Biranın iyisi. 8 — Talk et - Tuzak - Eşeğin pâpuçu. 9 — Tenavdl ot - Bağışlama - Tersi arkadaştır, 10 — Nota, - Sizden bizden başka herkes, »- Aba, Cesare, 7 - Dar, İtimat, 8 - Ak, Ey, A > Mimi, DU 10 — Ra, Leke. Yukandan aşağıya: 1 — Abalındam, 2 - Diyarbakır, 3 - lar, Z6, 4 - Bak, Em, 5 - Ellinciyii, Ze,'1 - Kırlasi, 8 - Ay, Amade, 8 - 10 - Am, Aletile, De Tavukları çok yumurtlatmak için ne yedirmeli?> Ne zaman civciv çıkarmalı? Tavukçulukta muvafiakiyetin um? Tavukçuluktan nasi para kazamılır? Nasil tavukçuluk yapılmalıdır? ESKİ HARFLERLE Mufassal yeni tavukçuluk Koçi beslemek usulü Av ve salon köpekleri Satış yeri: İKBAL kitabevi BB SR OB R BS Tefrika No. 32 İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları Yazan: İskender Fahreddin Maryana fena bir tuzağa düşmüştü, o Haccacın ne kadar zalim ve gadar bir adam olduğunu henüz öğrenmemişti — Evet, Çok soymşiti... Fakat, elini elime iel GAR EAA MN Ae al ye aysmadın mı? — Hayıs... — Selim burada, evlidir. Lübnanın en ŞU. — Ben Selimin bekâr olduğunu sanıyor- dum, Meğer o da eyli imiş. Diye mırıldandı. Haccac: -— Şam delikanlıları yirmi yaşma gelme- den evlenirler. Dedi, hattâ, yaşları biraz Merleyince birkaç kadın gslırlar, Bir kadın sız olmak Üzere otuz dört karım var, Ve iri uzun dişlerini göstererek sırıtfı; Ellerini biribirine vurdu. Cüce salondan içeri girdi. Haocas: — Zarayı getir. Diye bağırdı. Biraz #onra uzun boylu, genç ve gözel bir kadın salona girdi... Haccacı selâmlyarak ayakta durdu. anladım. Ve eliyle bir kadeh şarap doldurup rakka- seye uzattı” — Haydi, iç bakalım! Zara şarap içerken, Haccac Maryanaya döndü: — Ben çok yer dolaştım. Bunun kadar gü- Zel oynayan kadın görmedim. Kendisi Bağ- dadlıdır. Onu Bağdad seferinde valinin koy- mundan çıkarıp almıştım. Maryana kendini tutamadı.. Bordu: Sr Bu kadın da zevceleriniz arasında mi- — Hayır. Bu, sayısı yüz ca- riyelerimden biridir. pen Maryana vücudunda hafif bir ürperme duydu. Fazla birşey söyliyemedi. raktıktan sonra, ortaya çıktı. Haocacın çok | sevdiği (Lübnan şarkısı)nı okumağa başla- dı: (Ben şarabı çok severim. Bütün ömrüm şarap içmekle geçâr, Şarap içtiğim zaman, herkesi kendim gi- bi neşeli görürüm. Şarap içince, damarlarım tutuşur.. Odam- dn yalnız kaldığım zaman bile, omuzları- ma binbir güzel kadın kolunun dolandığı- ni hissederim, İçtiğini şarabı Lübnanın en güzel kızları, bağlardan üzüm tophyarak ve onları ken- di ellerile akarak yaparlar. Bu şarabın her katresinde, binbir Lüb- nan dilberinin neşesi ve sıcak nefesi var dır) Vezirin rakkasesi birdenbire sustu. Vo koşarak Hacoscın dizinin dibinde eğildi: — Haydi, siz de içiniz seyyid! Zara şarap kadehni elile doldururak Hac- caca uzattı. Vezirin rakkasasi çok şehvetli bir kadın- dı. Maryanayı Haccacın yanında görünee kıskanmıştı. Haccas şarap kadehini aldı. Maryanaya uzallı, Zara birdenbire yerinden kulkarak rak» setmeğe başladı. Zuma, Haccacdan çök kote kardı... Haccnc onu İki kere kamçı ile döv- müştü, Vezirin rakkasesi Kıskançlığını sezdirme- meğe çalışıyordu ve bu mazzatla -efendisi- ni kızdırmamak için- raksetmeyi tersih ci» miti. Haccac, rakkasenin gözleri döndüğünü bissettnemiş değildi, fakat o, kadınların birihirini Makanmalarından da hoşlanır. dı. . Zaraya: — Nasıl... İspanyol dilberini beğendin mi? Diye sormaktan bile çekinmemşiti. Haccacın kimşçden korkusu yoktu. O, Emeviye hükümetinin en debdebeli, on parlak günleri içinde, hususi hayatını hiç kimsenin hatfâ halifenin bile müdahalesi» ne tahammül edemiyecek kadar hür yaşı- yordu. Zara sadece: — Çok güzel... Demekle iktifa etmiş, dönmeğe başla- miş. Haccao, Zaranın raksından çok zevk dü- yar: — Beni yalnız senin oyunların hıza gö“ ların den bir bağa atü an O, Haccacın ne kadar zalim ve gad- Gar ir adam oluğunu bana öğrenme” e aryanaya, halifenin sarayında car. yelerden biri: — Halifeyo sadakat gösterirsen sarayda rahat edersin! Demişti, Maryana, Haccasın dizinin dibinde otu- rurken, bu sözleri hatırladı. Fakat, Haccaca, başkasına karşı sandet göstermekten da- ha tehlikeli birşey yoktu... Maryana bunu düşünemerişti. — Ben halifenin gözdesiyim.. uzatmayın! peni Haccac, kolunu İspanyol dilberinin. uzuna dolamak İstedi.. Maryana vezi- in iz ti ve yanından çekilmek İste- Banâ el — Beni birakıtız... Beni saraya halifenin yanına gönderiniz! Diye yalvardı. Haccacın birdenbire dişleri gicindamıfa başlamıştı. O, bir kere suratını astığı z4- man, artık onun yüzünü Kimse güldüremeze di, Zara, vezirin hiddetlendiğini sezdi.. Bir kadeh şarap doldurarak Haccaca uzattı: — Acemi güvereinler, avcıların eline Müş. İükleri zaman, fazla çırpınmakin avenm elinden kolayca kurtulacağını sanırlar, Diye urıldandı, Haccar, Zaranın uzattığı şarap kadehini yere fırlattı. Ve hiddetle ellerini biribirine Vurarak bağırdı; - Kamçıyı getirin benim... Vezirin cücesi süratle koşarak, yan oda» nın duvarında asılı duran kamçıyı getirdi, Zara bir kenara sinmişti. Vezir ona; - Çık. git- demeden, gidemezdi, Belli ki, dayak sahnesini ona da göstermek istiyordu. (Arkası var) gençliklerini muhafaza edebilmiş- Jerdi, Karısının şeylandan kaçar gibi uzaklaşmasını görmüştü. Iztıraplı bir nazarla genç kadını teşyi etti. Kuş, uçmuştu. İhtiyar kadın bu kötü vaziyeti ön- lemek için: — Safageldiniz... - dedi. - İstan- bula yeni mi geldiniz? Şimdi. — Tabii, hanımefendi. — Zavallı Hidayetcik, çok garip... Fevkalâde iztırab çekiyor... Siz tam gireceğiniz sırada o da gitmeğe ha sırlanıyordu, Sanırım geldiğinizi gör. memiştir. Döneceğinizden de haberi yoktu... Malümat vermiş miydiniz? — Hayır... — Öyleyse nereden öğrensin? Kaptan sussu. Bir müddet sonra: — Buralarda ne var ne yok, ha- nımefendi? - diye sordu. — Bin bir şey. — Ne meselâ? — Evvelâ şu... Bakınız. 'Burhanla Halide Vildan, kışlık bah. çenin içinde birkaç adım yürümüşler- di. Az ötelerinde, geniş yapraklı bir ağacın altında Belkis ile Mısırlı, Pol ve Virjini tavrile duruyorlardı. Tam mânesile sevişen İnsanlar oldukları- nı anlamak için fazla dikkate de ha- Zara şarp kadehini masanın üstüne bi- nuz! -diyordu. - Beni güzel Bosforda, güzel Marmarada alıkoyan sizsiniz. — Sühi bey... — Bunları sizden niçin saklama 4?... Uzun zamandanberi her şeyi biliyorsunuz. — Rica ederim. — Pekâlâ, pekâlâ... İtiraf edilecek öyle şeyler var ki, insan susamıyor... — Benim ölümümü istemezsiniş sanırım. — Allah esirgesin! — Mesud bir tesadüf oldu... Tesa» düfe inanır mısınız, Belkis hanım?... Evet, mesud bir tesadüfen sonr birbirimize yaklaştık... O andan iti baren sizi her yerde arıyorum: Bah- çede, sokakta, Beyoğlu caddesinde, toplantılarında.