Birilerine bir oyun oynadım. Vakıa saçma bir oyun amma, hatırası hafıramdan asla silinmiyecek. O ssbah, Öğle zamanından biraz ervel, «Maksim'iin baraçasında oturuyordum. Benden başka müşteriler de vardı. Sol tarafımdaki masada bazı gençler ha- sır koltuklara yângelmişler, aşağı yukarı şu zeminde konuşuyorlardı: — Ya.. Böyle demek ha, Jo — Evet Alfred. — Vay gidi Gaston vay... — Vallahi Jorj.. Sana tesadüf ettiğimize Öyle memnun olduk ki, Değme gitsin. — Hanidir görüşmedikti. — Benim de sizi göreceğim geliyor. — Tabii, tabii... (Bu neviden up uzun bir muhavere.. Traş olmasın diye buraya hepsini yazmıya- yn) - — Jorj! Bizimle beraber kahvaltı eder misin? — Elbette ederim... Hem de maalmem- Büniye... Nerede? — Burada. — Pekâli, — Öğle yemeğini de bizimle yersin. — Yok, bak.. İşte ona gelemem. .— Niçin amma, ya?. Çünkü Rabbimin halk ettiği bütün Cuma günleri öğle yemeğini Alis'in erinde | yerim de ondan. İ — Alis de kim oluyormuş? — Metresim, — Güzel birşey mi bari? — Hem de nasil!... Enfes... Enfes... — Onu da buraya getir. — İmkânı yok. Mazuzdur. — O halde bir yalan uydur. Kendisine, gidemiyeceğini bildir. Arkadaşlarının Jorj diye hitap ettikleri genç biran tereddüde düşer gibi oldu. Sonra, birdenbire: «— Haydi öyle olsun!u dedi Garsonu çağırdılar. Telgraf kâğu tiler. Jorj aldı eline kalemi, Aşağıki Jarı cızırdattı. Prusya Kralı sokağında 7 numara- da matmazel Alice de Grimcheuse: Bugün gelemiyeceğim. Mühim bir işim zuhur etti, Köye gidiyorum. İs- tkbglim bu işle alâkadardır. Senden ayrı iken dünyanın gözümde zindan olduğunu tahmin edersin, İlk. Üsküdar Halkevi başkanlığından: Erzincan havalisinde vuku bulan feci xel- zeie feliketzedelerine yardım maksadile evimiz temsil Kolu 671/840 cumartesi günü akşamı saat 21 de Üsküdar Hâle tiyatrosun- | da hamlatı Milli yardım komitası Üsküdar | şubesi elile Kızılaya verilmek üzere Bay | Celâl Muhasip oğlunun (Fermanlı deli | hazretleri) isimli üç perdelik komedisini temali edecektir. Davetiyeler sözü edilen ge- ce ro gişesinde satılacaktır. : Beşiktaş askerlik şubesini: Harp sanayi sınıfına ayrılmış olan 35 doğumlu eratla şimdiye kadar askere çağ- rılmamış veya çağrıldığı halde herhangi bir sebeple geri kalmış ve şubeye gelmiyerek bakayada Kalrış diğer doğumlu erat sev edilecektir, derhal şubeye müracaatları ilân olunur. Yer değiştirecek kiracılara tavsiye! Akşam'ın KÜÇÜK İLÂNLA- RF'nı dikkatle okursanız kendi. nize en elverişli yurdu yorulma- dan bulabilirsiniz. Gayetle garip bir tesadüfün sevkile (Ya- ni, lâf mabeyinimizde göz hırsızlığından pek hoşlanırım) nazarlarım Alis'in adresi- De *lişiyordu: «Prusya kralı sokağında 7 numarada malinazel Alis de Grmeheuse O an zarfında nasıl oldu bilmem, aklıma, bir heyheydir geldi. Derhal taraşadan kalktım. Salona gir- dim. Bir kâğıd ve zarf getirttim. «Maksimse- in garsmnlarından birini çağırttım. Küğıd- ia zarfa karaladığım birkaç satır otelin ile kadının adresine yolladım. iç birşey yapmamış gibi dönüp yerime oturdum. Yanımdaki masada hahaha, hihihi ko- nuşa, eğlene dursunlar $iz hele, garsonun götürdüğü mektupta ne Yazılı olduğunu şöyle bir okuyunuz: Canımın içi Alisciğim? Eker işin yoksa, hemen kalk, «Maksim'me gel. Öğle yemeğini birkaç arkadaşla birlik- te burada yiyeceğiz. Yazımın değişmiş olduğuna hayret etme, Baş parmağımda dolama çıklı da onun için mektubu kendim yazmıyorum. Dostum Gasten'a dikte ettiriyorum. Teklit, tekellüfe hacet yok, Ne kılıkta Hs- tersen öyle değil Sana delice âşık Jorj Beklemem üzün sürmedi, Masa komşularım kafayı henüz tütsüle- mişlerdi ki, taraçaya birdenbire, gayet 7a- rif, metis, lâtif bir genç kadın girdi. ah yavrum Jorfeufum! Geçmiş ol- sun... Parmağına ne oldu? Jorjun ne salak bir hal aldığını görme- tiydiniz — Alis! Burada ne işin var? Bu söfer de kadının nasıl şaşırdığını sey- Tetmek harikulâde bir temaşaydı! Burada ne işim var ne demek?... Ben davet etmedin mi? Jorj va Alis, karşı karşıya, tam mânasile şaşkalozdular. lardı. Binaenzleyh yosmaların da Alfredlerin de, Gastanların da fena halde canları sıkıldı. Meydanda bir tek eğlenen varsa o da ben dim. Lâkin sanki hiç oralı değilmişim gibi gayetle elddiydim. Yemeğimi © günkü kadar iştihli yediği. mi hatırlamıyorum... Aman yarabbi! “Ne pandamina.... Tercüme eden: Hatice Süreyya 4 İkincikânun Perşembe Türk borcu I peşin ESHAM ve TAHVİLÂT PARA ve ÇEKLER 1 Sterlin 100 Dolar 100 Frank 100 Liret 100 İsviçre Pr. 100 Florin 109 Rayşmark 100 Belge 100 Drahmi 109 Leva 100 Çokuslovak Ke 109 Pereta 100 Zioü Tuzak içinde Tuzak Tefrika No, 28 Kızımıza gelince, âkibeti şudur: Kendisini gayet namuslu muhafızlara teslim ettim. Itimadım vardır. İyi ba- kacaklarına eminim. Sakın onun izi- ni bulmağa kalkmayınız. Bütün Tür- #iyeyi baştan aşağı arasanız yine ele geçiremezsiniz. Şermin, on yaşına kadar gayet ba- sit bir insan olarak yetiştirilecek, on yaşmdan sonra da iyi bir mektebe konulacaktır. Hayalını namusile ka- 2anacak bir seciyede terbiye Oluna- caktır. Kullandığım bir tabire dikkat edi. niz: «Hayatını kazanacak bir seciye- de» dedim. Çalışarak ekmeğini hak etmek mec buriyetinde kalacaktır. On sekiz yar gına bastığı zaman mukadderatını Kendi eline bırakacağım. Serbes ola- cak. Kendisini teslim ettiğim insan- lar, ona, kimseye güvenmemesini öğ- releveklerdir, Ona benden bühsetmi. yecekler, ona yöre davranacağım. Bu kadar malümat kâfi, Kızınıza dair şimdilik başka şeyler öğrenmeğe kalkmayınız. Müzayakada (değildir. Celâl beyin kızına ne yapmak mün künse âzamisini yapıyorum. Mi Nakleden ? (Vâ - Nü) Vaziyet bu merkezde, Allahasmar- ladık. Uzun bir seyahate çıkıyorum. Bu seyahat işini tertipledikten son- ra size bu mektubu vekili umurum olan Ramiz Rıfkı bey bütün para ih- tiyaçlarınızı tatmin edecektir, Kendi- si İstanbulun en emin şahsiyetlerin- dendir. Ne lâzım olursa istiyebiürsi. niz, Hepsini verir. Allâhaısmarladık, Hidayet, Ali hasmarladık/ Ben kendimi sağlam bir insan sa. nıyordum. Siz beni mahvettiniz. Mesuddum. Ümidsizliğin. gayyasına daldım. Seyahatlerim esnasında, yıldızlı göklerin altında, sizi düşüneceğia Lâkin muhabbetle deği, kinle, nef retle... Ebediyen Allahatsmarladık! Bürhan Hidayetten Bürhan Korsan- oğluna mektup Korsankaya, 4 Teşrinienvel Beyefendi, Şayed ölüm derecelerinde hasta ol masaydım, İstanbula gelir, ayakların Uludağda kayak yarışı Beden terbiyesi İstanbul bölgesi Dağoi- ık ajanlığından 1 — 1940 senesi ikinci kânununun 23 ün- cü günü (Bayramın üçüncü günü) Ulu- dağda İstanbul bölgesi kayakçıları arasın- da yarışlar yapılacaktır. ? — Bu yarışlar teşvik ve propaganda mahiyetinde olacığından Türk tebaası ol- mak şartile İstanbul bölgesinden her ka yakçı iştirak edebilir. 3 — Yarışlar: İniş, om ve mükavemek olarak üç türlü yapılacaktır. 4 — Bayanlar arasında da yalnız iniş ya- rişı olacaktır. 5 — Yarışlarda bifinci, ikinci ve üçüncü gelenlere sureti mahsusada getirtilen bü- yük madalyalar verilecektir. $ — Mezkür yarışlara iştirak etmek 13 ieyen bölge kayakçılarının 8/1/9040 tarih'n- den 20/1/940 tarihine kadar Uludağda ka- yak evinde bulunacak olan Dağcılık ajanı Hikmet Üstündağa müracantları, Türkiye Radyedifüzyon Postaları Dalga uzunluğu Türkiye Radyosu 1648 m. 182 Ke./s. 120 Kr Ankara Radyosu T.A.P.317 m. (405 Ke/4 20 KW. TÜRKİYE SAATİLE Ankara radyosu 317 metre kısa dalga postasile her gün yapılmakta olan ecnebi dillerde haberler neşriyatı programı: Birinci servis o İkinel servis İranca Saat 1209 Sant 170 Arapça » 1S » 1745 Elence * AB » İRAS| Fransızca » M0 » 2100 Bulgarca . M9 » İR0 CUMA 5/1/0440 1230 Program ve memleket saat ayarı. 1235 Ajans ve meteoroloji haberleri, 12,50 | Türk müziği: (PL), 1330-M Müzik: Karışık | harif müzik (PL), 18 Program ve memlek ğ Türk müziği: Çalanlar: Vecihe, Ruşen Kam. İzzettin Ökte, 1 — Okuyan: Melek Tokgüz, 1- Cevdet Çağla - Kürdüli hicazkâr şarkı; r bir gece geldi), 2- Bimen şen - Kür- dili hicaskâr şarkı: (Gün kavuştu), 3- Kür- dili hicazkâr şarkı: (Güller açmış bülbül ol- muş bikarar), 4- Sadettin Kaynak - Tür- kü: (Dağları hep kar aldı), 3 — Okuyan: Mustafa Çağlar, 1- Dode - Ferahfeza şar- kı: (El benim için seni sarmış), sarkı: (Salıp sevdalara sültün), 3 tin Ökle - Tanbur ta 4- Türkü (Sa- bah olsun ben bu ın gideyim), 5- Tür- kü: "LAli dağıdır dağların hası), 3 — R. dife Erten, 1- Hafiz Yusuf - Suzlnak şer- kı: (Nedir bu tegafül, 2- Hristo - 8 nak şarkı: (Ey nice duğlar başında), 3- Arif bey - Suzinak şarkı; (lüsnün âlem tuttu senin), 4- Ahmet Rasim - Suzinak şarkı: (Pek revadır sevdiğim ottiklerin), 5- Suzlnak saz semaisi, 19 Serbes saat, 19,10 Memleket saat ayarı, ajans haberleri, me- teoroloji haberleri, 19,25 'Türk müziği: Fa- sıl heyeti 20 Konuşma (Mi kahramanlık menkibeleri), 20,15 Temsil: Faust, Yazan: Goethe, Tercüme eden; Seniha Bedri Gök- nil, 21,15 Serbes saat, 21,15 Müsik: Riyaseti- cümhur Filârmonik orkestrası (Şef: Dr. Praetorius), 1- G, Bizet: Roma, 3 üncü or- kestea #ulti, 2- Joh. Strauss: Sphung valsı, 22,15 Memleket saat ayarı, ajans ha- berleri, ziraat, esham - tahvilât, kambiyo - nukut borsası (flat), 2235 Müzik: Oper arayaları (PL), 23 Müzik: Cazband (PL), saat aya, Muğla askerlik şubesinden almış olduğum 5/8/341 tarihli terhis vesikamı ziyaa uğrattım. Yenisini alacağımdan ei- kisinin hükmü yoktur, İst, Levazım âmirliği muhaseheciliği, mümeyyizi 319 Doğ. Burhanettin Süslü niza kapanırdım. Evet, büyük alçaklık ettim; evet, kabahatliyim, Beni ne isterseniz öyle yapınız. Hiç bir şikâyette bulunmaz yacağım. Siz benden uzaktaydınız. O adam geldi; anneliğimin oğluydı; annesi altın gibi bir insan olduğu için ve bent kurtardığı, büyüttüğü için oğlunu reddedemezdim. Fakat bu sa- tırları, kendimi temize çıkarmak mak- sadile yazmıyorum. Kabahatliyim, biliyorum... Kendi hayatımı da, sizin- kini de mahvettim. Beni kovunuz, bana işkence ediniz. İtirada bulunmak hakkını kendimde bulamıyorum... Cürüm arkadaşımın da öldürülmüş, denizin dibine atılmış olmasına karşılık yapacağım şey, ken- dişine bir fatiha okumaktan ibaret- tir. Fakat kızımın benden koparılıp alınması karşısında o üzülüyorum. Üzülmek de hafif kelime! Bunu çok müthiş bir şey telâkki ediyorum. Bana kalırsa, verdiğiniz bu şiddetli kükümden günün birinde kendiniz de pişman olacaksımz; kararınızı de- Giştireceksiniz. Beni hâlâ sevdiğinizi söylüyorsunua. | Rica ederim, bu sözüme dikkat edi. rde, Bürhan: Bundan sonra sizin ar. fik karınız değil, hizmetçiniz olterum; cariyeniz olurum; ne isterseniz o olu rum, Bütün kuvvetimle sizi sever, 5 Kânunusani 1940 İSLÂM TARİHİNDE Türk kahramanları 'Tefrika No, 20 Yazan: İskender Fahreddin Yerlilerden hiç kimse bu müthiş ve azılı rahibin müslüman- lar tarafından yakalanacağını tahmin etmiyordu Selman, bu şeytan kadının günün birl ds nasil olsa gene kaçmağa muvaffak ola cağını anlamıştı. Onu artık İspanyada bırakamazdı. Maryana geceyi İşbiliyeda geçirdi ve er- tesi gün hareket öden kafileye karışarak yola çıktı, Belmen onu yaşlı ve yaralı bir müslüman zabitine teslim etmişti Bu za- balt Tarıkın ve Selmanın mektuplarını ve ilk hediyelerini Şama götürmeğe memur edilmişti. Zaten Maryana böyle namuslu ve ağır başlı bir adamdan başkasına tes- İlm edilemezdi Selman, bu zabite: Gözünü aç, demişti. Sana teslim etti- £im kadın çok fettandır, Yolda kaçtığını duyarsam, Halifeye yazar, orada başını Yurdururum! ... Maryananın yola çıktığını duyan papas Permando, hayretinden az kaldı küçük di- Uni yutacaktı, Maryana nereye gidiyordu? O bir'daha vatanına dönmliyecek, vatanı için çalışmak fırsatını bulmıyacak mıydı? Kızıl rahip, kendisini bekliyen nöbelçi- lerden birine sordu! — Maryana uzak bir yere mi gidiyor? — Evet, çok uzaklara. Şama gidiyor. — Sama mı dedin? Ne yapacak orada? — Kumandan onu halifeye hediye gön- derdi. O zaten, ancak halifenin ağzma lâ- yık bir meyva idi. Fernando dişlerini meğe başladı: Bütün üdildlerim mahvoldu, Keşki o yakalanmasaydı. Maryana benim işime çok ya 1. Ben onunla hem Selmanı. hem de Tarıkı gebe Nöbetçi, papasın y — O kurtul m k ra yeylan! Biruz sonra bazın yurulacak. Hâlâ o kadını mi düşünüyorsun? Fernando birdenbire şaşırdı, sendeliye- rek nöbetçiye döndü: ? — Ne diyorsun? Biraz sonra başımı mı r? Kumandan emir verdi. şimdi nerdeyse borular çalınacak. (Ölüm taşı)nın önüne gideceğiz. Fakat, nasl olur? Beni Selman idam ettirebilir mi? Nöbetçi gülerek cevap verdi: Tarık giderken senin diri olarak ya- datarak göylen- kalanmanı İstemişti. Fakat, sonradan gön-! derdiği bir emirle: rulsun!) demiş, Papas, bir kayra parçasının bir anda eri- mesi gibi, sarsılmış, titremeğe başlamıştı. - Biter Tarık benimle yüzyüze gelseydi, beni katiye: m ettirn Dedi, Nöbetçi hayretle sor — Neden” Senin yanında bir yüz karası mı var? Yoksa senden mi çekinecek?.. — Hayır anıma,. benim kendisine birçok yardımlar yapabileceğimi öğrenir ve beni affederdi. Sen müslümanlara nasıl yardım ede- bilirsin? Bugüne kadar bizi dalma arka- mızdan ve içimizden vurmak isteyen sen değil miydin? Bugüne kadar olabilir, Fakat, bugün- den sonra, elinize düştüğüm için, sizin he- sabınıza çalışabilirim. Size İspanya kralını ve onun yeğenlerini diri olarak teslim ede- bilirim, Eğer Selman ve arkadaşları, benim bunları yapadilecek kudrete malik oldu- Bumu bilseler, beni idam etmezlerdi Nöbetçi düşünmeğe başladı: — Hakkın var, sinyor! Mühim şeylerden bahsediyorsun! Bunları “Tarık duysaydı, gerçek, geni serbes birakirdi. Nöbetçi bu sözleri ciddi mi söylüyordu? Yoksa papasla alay mi ediyordu? Fernando korkudan o kadar s#ersemle- miş, cesaret ve muhaketmesini 6 derece kaybetmişti ki, bunu anlamağa muvaffak olamıyordu. (Ele geçince başı vu- size bağlanırım. Ayaklarınıza kapa- nır, yalvarırım. İşlediğim kabahati- mi, ne bahasına olursa olsun ödeme. ge çalışımm. Fakat buna mukabil, kızım hakkında merhametsiz davran- mıyacağınızı bana söyleyin. Onun haberlerini olsun alayım, Siz de şah- sen kendisile mukayyid olun. Velev ki, uzaktan uzağa... Gizlice... Her hal- de vicdanınız, bir annenin bu ricast- nt reddetmeğe müsaid değildir. Büyük vicdan azaplarından, raplardan İcurtulacaksınız, Yazdığım satırları göremiyorum. Gözlerim bulanıyor. Fevkalâde zayi- fim Bürhan! İnsan sevecek olursa 4ffeder. Yavruma &ct! Bana acı! Hidayet Bürhan Korsanoğlundan Hidayete mektup Israr beyhudedir. Benim verdiğim kararlarda ne de. rece kati olduğumu bilirsin. Size yal niz bir tavsiyede bulunabilirim: Siz. den fazla ıztırdp çektiğim halde hissi- yatımı gizlemek gurur ve cesaretini gösteriyorum. Siz de beni taklid edi- niz. Allaha ısmarladık! izli. Bürhan Ertesi gün Bürhan şu telgrafı aldu Allah. aşkına gitemyiniz. İstanbula yeliyorum. Sizi görmek istiyorum, Hidayet İşte bir boru sesi... Bu, cellâda: (Hazır ol! ölüm habercisiydi, Femando boru sesini duyunca titredi. Nöbetçiye sordu: — Ne var dışarda? — Hiç. Demin dedim ya. Boru ile cellâda emir veriliyor. Hazır ol! — Haniya, biraz önce bana hak vermiş- tin?i — Ben emir kuluyum.. benim şöşlerimin ne kıymeti olabilir? Selman, İspanyayı aylardanberi kasıp kavuran ve birçok müslüman mücahidlerin kanının dökülmesine meydan veren, tüyler ürpertici işkenceler yapan «Kara cübbeli geytan»ı, Tarıktan aldığı emir üzerine idam ettirecekti. Cellâdlar hazırlanıyordu. Böyle tehlikeli bir adamin kapalı bir yer- de daha fazla kalmasına imkân yoktu. — Yarın belki kaşırmağa teşebbüs oder- ler, Zaten Maryana bile -kadın olduğu halde- iki koro kaçtı. Bu sefer onu «ide etmeseydik, çok ayıp olacaktı. Diyor ve cellâda: — Haydi, Pernandonun başını çabuk ko- par ve meydanda #eşhir et! diye emirler veriyordu. Biras sonra (Ölüm taşı) üstünde Fernan- donun başını kesen cellâd, kesik başı bir kargının ucuna takarak Jşbiliye meydanı- na getirmişti Cellâd, elindeki kargıyı yüksekçe bir ye- re dikerek; İşte, Fornandonun başı... Diye bağırdı. Meydanda toplanan yerliler hayret ve korku içinde biribirlerine bukış- tilar, Frnandoyu çok yakından tanıy: #lk başı kargının tepesinde görünce «— Zavallı papas, Mesihten hiç bir yar- dım görmeden öldü!» Diye söylenmeğe başladılar. Yerlilerden hiç kimse bu müthiş ve azılı rahibin müslümanlar tarafından yakala- nabilecei ahmir etmiyordu. O gün, İşbiliye havalisindeki müslümun ordularım uzun zamandanberi birçok 20r- luklarla karşılaştıran /ki şeririn vücudü or» tadan kalkmış. biri toprağın altına, diğe- ri de İspanyadan çok uzaklara gönderilmiş- tv. Selman, o gün, İspanyaya ayak bastığı gündenberi ilk defa geniş bir nefes alıyor- du, İşbiliye kumandanının ilk işi, şimdi, Fes nandonun idam edildiğini bütün İspanyaya yaymak, ayni zamanda da Tarıka bildir emrini veren r, ke- Kızıl Filip... Salman, mülyetindeki zabitlerden Selimi, birkaç yüz kişilik bir kuvvetle. civarda do- aşan bir haydudun peşine gündermişii Bu haydud da (Fernando)ya benziyen bir azılı pupaslan buşka bir kimse değildi. Kozl Fil İspanyada köylülere dehşet veren, herke» si yıldıran bu adam, müslüman ordusuna karşı koyarak, avenesile beraber dağlarda dolaşıyor, önüne gelen müslümanı kesip doğruyordu. Selim, bu haydudun takibine gittiği için, bir aydanberi İşbiliyede bulunmuyordu. Selim nihayet kığıl Filipi bir dağın eteğin- de kıstırmış başını koparıp İşbiliyeye dön- müştü, Selman, Selimin bu yararlığını görünce alnından öperek: — Sen de Endülüs tarihinde mühim bir yer alacaksın, Selim! Kımi Filipin başını koparmak kolay bir iş değildi. Demişti, Fernsndonun ölümünden sonra, Filipin rücudünün de orladan kalkmış olmasi Sel- man için büyük bir muvaffakiyet sayılabi- Medi. (Arkası var) 'Teşrinievvelin 9 unda sabahleyin saat yedi raddelerinde bir araba, Kor- sanoğullarının Bulgarçârşısı civarın daki evi önünde durdu. İçinden iki kadın indi. İçlerinde iricesi hayalet gibi sap- sarıydı. Merdivenleri, ancak yanındaki ka- dının koluna dayanmak sayesinde çıkabildi. Sofaya girdiği zaman az daha ba- yılacak gibiydi. Öteki kadın : — Gayret ediniz, hanımefendi! Me- tanetinizi muhafaza ediniz! - deği. İleri doğru bir kaç adım attılar. İçeriki salonda bir hizmetçi eşyaları tanzim etmekle meşguldü, Kadın, perişan bir halde: — Beyefendi nerede? - diye sordu. Hizmetçi, şaşırmış göründü. — Size haber vermediler mi, mımefendi? — Neyi? — Seyahate çıktıklarını. Tildayet, hıçkırığını Zor zaptelti. — Beyefendi, vapurile Mısıra gitti: — Ne zaman? — Dün akşam... Si; tup bıraktı, — Hani? — Odanızdadır efendim. (Arkası var) / hir için de mek/