İmdad trenile giden erzak! felâkeizedelere dağıyor (Baştarafı 1 inci sahifede) Killerini hamil tren Karagöl istasyo- nuna 300 metre mesafede tipi müna- sebetile tavakkufa mecbur olmuştur. Erzincanda açıkta kalan halkın, bin kişinin Sıvas merkezinde bin ki- şinin de Kayserinin Talas nahiyesin- de iskânları mümkün olacağı anla. şılmıştır, İleride yapılacak tetkikat ü- zerine bu tertibatın tatbikine geçi- lecektir. Yiyecek tevziine başlandı Erzincan 30 (A.A.) — Dördüncü umumi müfettişi hamil yardım kata- rı 29/12/930 gecesi saat 22 de Erzin- cana gelebilmiştir. Temizleme ve yar- dım işleri bu sabah 30/12/939 da baş- Yamıştır. Bu katardaki külüyetli mal- zemeden halka yiyecek tevziine dün geceden itibaren başlanmıştır. Erzin- can halkı bugün sakin ve yapılan yar- dımdan memnundurlağ. 5 Erzincan 30 (A.A) — Bugüne ka- dar Erzincandan hareket ettirilen iki yaralı treninde 215 yaralı vardır. Ankara 30 (A.A.) — Bu sabah alı- nan haberlere göre, Erzincandan bi- rinci tertip yaralı kafilesi Divriğe gel“ «miştir. Sivas yolunun henüz açılmamış ol- ması dolayısile bu kafile vahametleri “derecesine göre Malatya, Elazığ ve Diyarbakır hastahanelerine yatırı mak üzere yollarına devam ettirilmiş ve ara İstasyonlarında icabeden İaşe ve sıhhi tertibat alınmıştır, Yol açıl. dığı takdirde ikinci kafile Sivasa nak. ledilecek bu mümkün olmazsa yine cenup istikametine gönderilecektir. Erzincan 30 (A.A.) — Erzincandan gönderilen sıhhi imdat ekipleri Er- zincana gelmiş ve derhal işe başla. muşlardır. Erzurum 30 (A.A.) — Tunçeli istas- yonunda kalan iki imdadı sıhhi ekipi- ni ve ekiplere gönderilen yiyecek mad-| — delerini bu istasyondan alıp Erzinca- na götürmek ve bundan sonra da Er- zincan valisi emrinde çalışmak üzere erzakla gönderilen 18 kamyon, Aşka- le kazası ilerisinde karlara saplana- rak kalmışlar ve bu sabah karları aç- mak suretile yollarına devam etmiş- lerdir, Samsundaki zelzele tafsilâtı Samsun 27 (Hususi müuhabirimizden) — Dün gece saat ikiyi dört geçe iki dakika devam eden çok şiddetli bir zelzele olmuştur. Dokuz ev dört mi- nare yıkılmış yüzlerce ev çatlamıştır. Bir kişi ölmüş üç kişi yaralanmıştır. “Zelzele daha şiddetli olarak Amasya Turhal, Zile, Tokat ve Çarşambada hissedilmiştir. Çarşambadan telefon. Ja alınan malümata göre, 15 ölü, se- kiz ağır olmak üzere 50 yaralı var. dır. Fakat insanca zaylatın ve hasa- ratın daha fazla olduğu kamyonlar- le gelen yolculardan ; öğrenilmiştir. Çarşambadan kamyonlarla Oburaya yaralı gelmektedir. Bugün Çarşamba treni işliyeme- miş, Kirazlığa kadar giderek geri dön- Fransa ile Ingilerenin yardımları (Baştarajı 1 inci sahifede) Bulgaristan 2 milyon leva tahsis etti Sofya 30 (A.A.) — Bulgar hüküme- ti, Türkiyedeki son zelzelede felâkete uğrıyan halka yardım olmak üzere en kısa bir zamanda inşaat levazımı ve gıda mâddeleri mübayaa edilerek gönderilmek üzere iki milyon levalık bir tahsisat kabul etmiştir. İngiliz kralile B. Chamber- lainin taziyet telgrafları Londra 30 (A.A.) — Gazeteler, Tür- kiyede büyük felâketleri mucip olan zelzele üzerine İngiltere kralının Tür- kiye Reisicümhuru İsmet İnönü'ye gönderdiği telgrafı neşrediyorlar. İn- giltere kralının gönderdiği telgraf şu- dur: «Türk milletine bu kadar acı ve bu kadar elem veren müthiş zelzele ha- berini duyunca ferkalâde müteessir oldüm. Bu hususta milletimin Türk milleti hakkında duyduğu derin mu- habbet hislerini kabul buyurmanızı rica ederim.» Diğer taraftan Chamberlain de Tür- kiye Başvekili Dr. Refik Saydam'a şu telgrafı göndermiştir: «Türkiyede büyük felâket doğuran zelzele haberi beni dehşet içinde bi- raktı. Türk milletini ve bilhassa felâ- kete uğrıyanlar için duyduğum derin muhabbeti ekselânsınıza ârzederim.» Yunanistan bir heyeti sıhhiye göndermek istiyor Atina 30 — Yunan Kılızhaç cemi- yeti, Türkiye Kızılay cemiyetine bir telgraf göndererek felâket mıntaka- sına doktor ve hastabakıcılardan mü- rekkep bir heyeti sıhhiye gönderme- ğe hazır olduğunu bildirmiştir. Yu- TEE EKEV müştür. Dikbıyık istasyonuna yakın bir yerde şose çatlamış tren hattı menfezlerinden biri bozulmuş, bir ey hat üzerine yıkılmıştır, 25 ev, hükümet konağı ve polis da- iresi kâmilen yıkılmıştır. Halk gece- yi sokaklarda geçirmiştir. Şiddetli rüzgârlar esmektedir. Tokata gönderilen malzeme Tokat 30 (A.A.) — Dün saat 20,30 da Kayseriden hareket eden trenle memur refakatinde ve Erzincan vali- liği emrine, mübayaa suretile, pastır- ma, şeker, pirinç, bulgur, fasulye, sü- cuk, pekmez, çay, tuz, yağ, peynir, zeytin, tahin helvası, ekmek, limon, kuruüzüm gibi gıda maddeleri ve sa- bun, don, gömlek gibi eşya gönderil. miştir, Mahruti çadır ve battaniye de gönderilmiştir. Bunlardan başka, hergün ayni saatteki trenle ekmek ve lüzumu ka- dar yiyecek gönderme tertibatı alın- mıştır. Erzincan valiliğince cinsleri işaret edilecek erzak bu tertipler ara» sına dahil edilecektir. Erzurum 30 (A.A) — Erzurumda hazırlanan ve kolordu tarafından da gönderilen ekmekler Tunçeli istasyo- nuna yollanmıştır. “Tuzak içinde Tuzak yarin No, 23 Ağa, pencereden bakıyordu. Bah- çeye giren, keçi sakalı bir adamı « gösterdi. Bu Hacı Sermed kâhyaydı. Tatlı sözlü, güler yüzlü olmasına Tâğren, ahlâkça müthiş bir yılandı. - — Elimde olsa, yapmaz mıyım?... "Amma, ben de emir kuluyum... « di- yordu. © —— Hulâsa, hiç yumuşamadan, yanaş- © madân gitti. Birkaç gün içinde z8- Nakleden : (Vâ - Nü) mezada çıkarılacak; üstelik elinde avucunda beş parası kalmıyacaktı. 'Tam mânasile iflâs edecekti. Ne tek koyun, ne bek inek, ne de bir dönüm tarla, hattâ oturdukları ev... İşte aile bu felâket ortasında kıv- ranırken, Şehap ağanın oğlu Behaâed- din mektepten geldi. Tatilden isti- fade için dönmüştü. Meseleyi öğre- nince gençliğinin verdiği coşkun. lukla; — Ben işi düzeltirim! - diye ortaya çıktı. Fakat delikanlı için, bu, güç bir iş- ti. Parası yoktu. Hattâ yol parası bi- le... 8 Nereye gidebilirdi? Nasıl gidebilir. di? Bir sözdür ortaya atmıştı amma, ne yapabilirdi? Yegâne ümidi, Kudret beyi bulmak; ona rica etmekti. Konlon bey ailesinin altın babası olduğunu duymuştu; ya- rım asırdan beri çifiçilikte namuskâ- rahe kendisine de servet te- min eden bir aileyi böyle ansızın ve nan Başvekili, hükümet namına tah- sis ettiği on bin liradan başka felâket- zedelere yardım için halk arasında da iane defterleri açılmasını emretmiştir, Amerikan sıhhiye Ankara 30 (A A.) — V Birleşik Ame- rika devletlerinin Ankara büyük elçi- liği Başvekil Dr. Refik Saydam'a mü- racaatla İstanbuldaki Amerlakn has- tanesi başhekimi Dr, Shepheard «Şe- parte İle iki Türk doktorunun ve mu- avin müstahdiminin felâketzede mın», takalarda çalışmağa talip ve âmede oldukları bildirilmiştir. Doktor Refik Saydam Birleşik Ame- rika devletleri büyük elçisinin ve Ame- rikan hastanesinin bu dostane ve in- sani alâkasından dolayı teşekkürleri- ni ifade etmiş ve buyün hareket edecek 300 yataklı çadırlı hastaneyi mütea- kiben gönderilecek olan yüzer yataklı iki seyyar hastahaneden birine doktor Shepheard «Şepart>, heyetini memur edeceğini bildirmiştir. Fransız ve Mısır Başvekille- rinin taziyetleri Ankara 30 — Zelzele felâketi müna- sebetile İngiliz Başvekili B. Chamber- lain'dan Fransız Başvekili B, Daladier* den Mısır Başvekili Ali Mahir paşa- dan Başvekli doktor Refik Saydam'a birer taziyet telgrafı gelmiştir. Mısırdaki İngiliz kuvvetleri- nin teberrüü Kahire 30 (A A) — Mısırdaki İngi- liz kuvvetleri kumandanı general Wilson Anadoluya 20 büyük askeri çadır ile İngiliz askerlerinin verdiği 100 İngiliz lirasını göndermiştir, General Wilson, Türkiye felâketze. delerine daha geniş bir yardımda bü- lunmak üzere Prens Mehmet Ali flş teşriki mesai etmektedir. Fransa ve İngilterenin yardımı Londra 30 — Fransız Bâşvekili B. Daladier, Anadolu ofelâketzedelerine yardım için 25,000 İngiliz lirasile $ milyon Fransız franginın İngiliz ve Fransız hükümetleri namına Türkiye ye gönderileceğini tebliğ etmiştir. Vaşington 30 (A.A) Kızılhaçı Türkiyedeki zelzele felâket- zedelerine telgrafla on bin dolar gön- dermiştir. «Jugoslavenska Sloga» klübünden: Dost ve müttefik bütün Türk müiletinin duçar olduğu çok acı felâket dolayısile «Jugoslavenska Bloga» Yugoslav klübünde yapılması mükarrer bulunan yılbaşı reve- yonunun iptal edildiği ilân olunur. Moda Deniz klübünden Vatanımızın bir parçasınmi uğradığı fe- lâketin istıraplarına iştirak duygusu ile, swvelce klöbümür tarafından Yılbaşı ge- cesi için âzalarımıza mahsus olarak tertip edilen senelik balomuzun bu duygudan do- layı tehir edildiği ilân olunur. Genç talebe, bu düşüncedeydi. Ahva- Mi anlatarak, rica ederek, insanlık da- marlarına hitap ederek, ana babasını koruyacağını sanıyordu. — «Kudret Konlon bey gençtir; beni iyi karşılar. İyi bir haberle mem- iekele dönerim!» diye düşünüyordu. Bahaeddin'in memlekette dostları vardı. En zenginlerinden birinin evi- ne gitdi; ona meseleyi anlatarak birkaç lira ödünç aldı, Bu para ile yola çık- tı. Fakat gidip konuşmak, haberi alıp dönmek parasi tıpatıp sayıldı. Zavallı çocuk! Başına gelecekleri bilmiyordu. İstanbulda, muallimenin aşkile meşgul olan Kudret, onu gün- lerle kabul etmedi. Kapıdan, uşakları, hademeleri: — Bey, meşguldür! Bugün olmaz, yarın gel! - diye onu atlattı, atlattı; durdu. Fakat ertesi ve daha ertesi günler- de ayni cevaplar: — Bey sizi gene kabul edemiyecek, Yahut: — Bey çıktı, Yahut: — Beyefendi rahatsız... Avdet için parasını yiyordu. Nasıl dönecekti? Bir sabah, cebinde ancak yarım liralık pembe bir kâğıd para amm e İSLÂM d TARİHİNDE Türk kahramanları Tefrika No. 16 Yazan: İskender Fahreddin Tarık şehri terkederken Selmana: «Kızıl rahibi bulunca hapset, onu Şama göndereceğim» emrini verdi İki saat kadar istirahat ettikten ve ye- mek yedkiten sonra, Tarık o gün hemen hü- cuma geçilmesini emretmişti, Selmanın as- kerlerile Tarıkın getirdiği kuvvetler birle- #crek, derhal hücuma geçtiler. Düşmanın kaleden attığı oklar, kayalara çarpıp terx yüzüne dönen rüzgârlar gibi, ha» vada uçuyordu. Mücahidler karâ bulut gi- bi, kaleyi bir anda sarmışlar ve yüksek du- varlara tırmanarak, birçok burçları ilk ham- lede ele geşirmişlerdi. 'Tarık, önde ilerileyen ve biraz sonra yük- sek duvarların üstüne çıkmağa çalışan bir kadın gördü. Selmana sordu: — Bu dişi kaplanın ne işi var burada? — O, Şanidan buraya bizimle beraber gel- di. Erkekler gibi merdce dövüşmesini bilir. Şimdiye kadar birçok savaşlarda muvaffak “dn. Hiç kimse onun sırtını yere getireme- amk, Fatmayı görünce tanıdı: — Ben onu Fernandonun şatosuna gön- dermiştim. Fatma cesur bir kadındı Ma biraz sera şehir içinde görü yararlığından dolayı onu taltif etmeliyim, dedi Ve atını kale kapısına doğru sürdü. Artık kalenin surları tâmamlile mücahid- lerin eline geçmişti. Düşman kaleden ok ata- miyordu. Kale müdafileri, kabuğunun içine saklanan bir takım böcekler gibi, kale için- de sinmişlerdi. Akşam üstü. Tarık, baltacılarına kale ka- pısının derhal kırılmasını eraret$i, Baltacılar kapıyı zorlamağa, bir taraftan da kapının yanındaki duvarları yıkmağa başladılar. Bu iş çok uzun sürmedi. Tarik, akşam ezanı okunurken, kınlan kapıdan şehre girdi. Düşman, müslümanların şehri içerden ve dışardan sardığını görünce şaşırmıştı. Yerliler, mücahidlerin kılıçlarını kınlas rından sıyırdıklarını gürünee: — Bizi kesmeyiniz. müslüman olacağız. Diye yalvariyorlardı. Yerli zabitlerden biri; — Bundan sonra Kıştale hükümeti yok. kral yok. Pektonun orduları yok. Yalnız aye "yar. Endülüs hükümeti var. Diye bağırarak, mücahidlerin atlarının bastığı yere alnını ve yüzünü sürüyordu. Tarık, düşman askerini bir hamlede ki- lıçtan geçirdikten sonra, yat namazını gehrin ortasındaki büyük meydanda cema- aile kıldı. Ve şehre alli saat zarfında hâ- kim oldu. z Selmanı çok uğraştıran İşbiliye kalesinin gehirle birlikte bu kadar çabuk ellerine dü- #eceğini kim tahmin ederdi? Büyük meydanda » Numazdan sonra - Meşaleler yanmış, mücahidlerin şen sesle- ri ayyuka yükselmeğe başlamıştı. Gece yarısı, Selman, Tarıka anlatıyor: - Gazanızı tebrik ederim. Dünyayı hay» İ retten hayrete düşüren şanlı saferlerinize göğüs kabartıcı bir sahife daha ilâve etti- nie. Burada çok kalacak mısınız? — Hayır, şehri sana teslim edip, İspan- pi Derede peşini kovalamağa gidece- “Bu prensleri de İşbiliye gibi kolayca ele geçireceğinizden emin misiniz? — Belli olmaz. Onları yakalıyamazsam, ailelerini, çocuklarını esir almağa çalışa- cağım. Kralın seraskeri Don Petroyu da unut» MAYIDIZ, — Onu nerden hatırladın? — Beni burada aylarca meşgul eden onun adamlarıdır. Bilhassa papas Fernan- do. — O şeytan rahip hâlâ yaşıyor mu? Ben onun öldüğünü duymuştum. — Yalandır. Pekâlâ biliyorsunz ki, siz buradan ayrılmadan, biz onun şatosunu yakmıştık. Fernando gizli yoldan İşbiliye- meşhur avukatı ille görmek azmini uşağa anlattı, Nihayet, adam: — Girin bakalım... riyetinde kaldı. Bahaeddin, kalbi döldı. Oh... Çok şükür... * » demek mecbu- çarparak, içeri — Odada daha ilk adımını atar atmaz büyük bir inkisarla karşılaştı. Kolon bey zade Kudret beyin gayet yüksek, | gayet mütekebbir ihtişamını görmüş- j tü. Buna rağmen yürüdü. Müracaatçıları bir nazırdan azla müşkülütla kabul eden bu genç ada- mın önünde durdu ve selâm verdi. İşte bu sirada, en ufak tafsilâtı bi- le Bahaeddinin zihninden aslâ silin. miyecek olan bir sahne cereyan etti. Avukat, mükellef bir yazıhanenin önünde oturmuştu. Galiba metresine yahut da müstakbel zevcesine uzun bir mektup yazıyordu. Zihni cidden meşgule benziyordu. Mekteplinin kendisine yâklaşlığını sezince şöyle Lenezzülen başını azıcık çevirdi. Dudaklarında, rahatsız edil- diği için canının sıkıldığını gösteren bir işmizâz hasıl oldu. Fakat azıcık ta insaflı olmalı. Bahaeddinin şekil ve şemaili itimad telkin edebilecek cinsten değildi, ye kaçmıştı. — Demek o kara cübbeli şeytan hâlâ bus rada yaşıyor ha?!... — Evet. Burad yaşadığı muhakkak, Pa» kat, şehrin neresinde saklandığını bilmi- yoruz, gece yarısını çok mişti, Mücahidler hâlâ gülüp siniri v8 uyumuyorlardı. İşbiliye kadınları mücahidlere yiyecek sm tiriyor, hizmetlerinde bulunuyordu. Gizli erenk ambarlarını birer birer açi yorlar, mücahidlere ikram ediyorlardı. Yerliler canlarını kurtarmak için herşe- * ye katlanıyorlar. Hattâ derhal müslüman * olmağa bile razı oluyorldardı. y* Tarı, Fernandonun şehir içinde İyles' aranmasını şiddetle emretmişti. O gece şeh- Ti sabaha kadar aradılar, Fernandoyu bu- Mamadılar, Kil rahip meydanda yoktu. Onu kime sordularsa — Görmedik.. cerabını aldilar. İapanyol papası acaba dağa mi kaçmıştı? Tarık şehirde iki gün kaldı. Bu müddet zarfında Fernandoyu bula- mamışlardı. Üçüncü gün. Bu büyük kahraman, öğle- den sonra ordusunu alarak, şehri Selmana teslim etmiş ve: — Kın rahibi bulunca hapset! ma göndereceğim. Diyerek İşbiliyeden ayrılmıştı. Selman, Tarık şehri terkederken sordu: — Serasker Petronun kızı Mâryanayı na yapacağız? — Onu da halifeye hediye ederiz. Yakın da Cezayir denizcilerinden bir kısmını memâ leketlerine göndermek niyetindeyim. Bu arada halifeye göndereceğim hediyeler de var. Maryanayı da onlarla birlikte yola çi- karınız. O gün, Maryananın Şama gönderilmesi kararlaştırılmıştı, Onu Şa- Maryana kaçıyor mu? İşbiliyede yeni Arap idaresi teessüz ettik- ten sonra, Yerlilerden birçoğu -Kılıştan kur- tulmak için- müslüman olmağa başlamıştı. Muryana bu vaziyeti görünce kaçmaktan başın kurtuluş yolu olmadığını anladı. Pa- kat, nereye kaçacaktı? Her tarafla Arap mücahidleri dolaşıyordu. Maryana o günlerde babasının da öldü- günü ve kardeşlerinin kılıçtan geçirildi. gini duymuştu. O, müslümanlardan öç al- mak istiyordu. Bütün ümidi, vet mağında çeriren rahipte idi Pirnandanun dağa kaçtığı muhakkaktı, Maryana da dağa kaşmağa ve rahibi bul, ımağa karar mermiyi bir Kü Maryana işbiliy: ir kür evde si gok kadınlarla beraber hapsedilmişti, O evden kolayca kaçabileceğini ei Bir gece nasılsa eline bir hatiçer geçirdi. yavaşça kapıya indi, Kapının önünde bir, Arap nöbetçisi dolaşıyordu. Ortalık o kadar karanlıktı Kİ. gözgözü görmüyordu. Sokakta kimseler yoktu, Di- Ber mahpuslar uykuya dalmışlardı Maryana yavaşça kapıyı açtı- nöbetçinin ensesine elindeki hançeri sapladı. Nöbetçi nefes almadan yere düştü. Ve Maryana ba 1939. süretle evden kaçtı. O, dağa giden gizli yol- - ları biliyordu. Derhal başını örterek şehir kenarına çıktı. Büyük bir taşın altına gir- di. Burada sindi. Sababa kadar taşın oyu- Eu içinde yattı. Sabahleyin ortalık ağarma- ga başlayınca gözlerini açti. Gizli yolu bul- du ve buradan yola düzüldü. Kayalık sirt- ları tarmanarak şehirden tamamile uzak- laştı Orsa ki, Tank, işbiliyeden ayrılırken, bu dağın gizli yollarının plânlarını elde ede- rek Selmana vermiş ve dağı İŞgal etmeşi- ni de gizlice emretmişti, Zâvallığık, ufak telekti; cılızdı ve çirkindi. Dar ve köşeli yüzünde zekâ, âzim ve sebât parlıyorsa da, bunları sezmek için iyi bakmak Jâzımdı, İnce dudaklarından belki de hâlnliğe çev- rilebilecek bir irade kudreti seziliyor- du. Kolon bey zade kaşlarını çatmıştı. Bu halinde şu mana vardı: , — Ne söyliyeceksen çabuk söyle... işim var...» Delikanlı, sesi titreyerek: — Beyefendi! - dedi, « Zatıâlinizi ziyaretiimdeki sebep çok mühimdir... Bir çok seferdir rahatsız ediyordum... Adam, gözlerini kaleminden ayır- maksızın: B — Ne zaman geldiniz? — Bu soh hafta içinde her gün... — Ne münasebet? — Efendim, ben Akçaşehirle Düz- ce arasındaki Üççinar köyünden geli- yorum: — Ha... Anladım... E?... Benim de orada arazim var... Başıma İşler açi- yorsunuz... Mahkeme masrafları, İc- ra masrafları... Bir sürü güçlükler... Üstelik te vergi... Tediyatınız muntar zam değil... — Beyefendi, elli seneden beri e dadım, ecdadınıza dalma muntazam surette para vermiştir. — Ecdadınız mu? (Arkası var) Pe