eml ile beraber Eminânünden Sirkeci- aki ilerlerken bizim Şevkiye ras gel- Ayak ğ bir aralık Sevki işi Abtriniz var mı? dedi. Fuad evlen- a aamdaki arkadaşım Nazmi biraz fag- meraklı bir adamdır. Herşeyi merak dah, Eirtey duysa, bu mesrie etrafında t irade malümat almak Için sorup 50- Kururdu. Öyle kendizme L Ya, 1, er8eyi merak edi Muh ie Nazmi de bunlardan biri ve in Puzdın evlendiğini duy P #orup soruşturmağa başladı: , Bâri Puadın aldığı kız zengin mi? dak bükşi Mlikem İle kimsesi Sy <Ya Kiden, otuz senedenber Hunan bir amcası NM Söz izerine m olsun, ol- bu kızın hemen hemen orada bus minin gözleri açıldı ; Alnerikada amcası mı var?.. Roman- larda day hikâyelerde, sinemalarda Amerika- hramanları An birdenbire zengin uz sönedenberi Amerikada bU- a herhalde zengin bir adam lerine güldük. Fakat ha- denilince bir- n insanlar ge- en arkadaşımız duk kadaki ne haber?.. Dü- bediyesi olarak X Bünderdi bakalım?. Vad bu sözlere dudak büküyor: ye Ne çeki birader? Ne çeki?.. diyordu, Ya mt görüyorsunuz Allah aşkına ele; Haydi haydi uzun etme. Amerikadaki Ming, Vİ Közlerini kapıyacak olsa yeryü- Mdr yeğine varisi sizsiniz. Bir rmüddet sonra Puadın yeni bir oto- EODİL aldığımı işitir. Bu artık aramızda “abtitüin bir alay mevzuu oldu. Onun 0t0- Mobilini her gören soruyordu: Ne 0 Fund?. Otomobili Amerikadaki câ m1 gönderdi?... Yoksa parasını yolladı dü buradan mı aldin?.. Fuad buna daima ayni cevabı veriyordu: rig, Serdi paramla aldım yahu... Bu Ame- kâdaki amca da başımıza yeni çıktı canım. ertes yüzünü görmediğim bu adamdan liyor Pakat hakikaten Puadın hali görülerek #vdi. Zavallı yeni bir elbise giyse sağdan #oldan hemen başlıyorlardı: — Oh oh maşallah, maşallah!.. Görü- Yok.. Allah versin. güle güle giy bira- - Ben yeni elbise yaptırmayıp da biz mi eaptıracağıa?. Malüm ya Amerikadaki am- Pünd evine yeni bir radyo alsa derhal de- dlkodu başiıyord — Vay.. ne I radyo yahu... Mutlaka Amerikadaki amcanın hediyesi olacak”. Bir mecliste otururken Fuad yeni bir iş Projesinden bahsetse de meselâ: din Param «isa şöyle bir iş yapardım! ii > olsa hemen arkadaşları gtılıyo: 5 n sen de mi para düşünüyorsun & er... Ainreikadaki amcaya bir mektup Yazsana Bu «Amerikadaki amca» sörü biçare Fu- Adi deli edecekti, Herkesin ağzında bu var- di... Zavaji: biraz parasızlıktan şikâyet etse — Şaka mi ediyorsun Allah aşkına?.. di- Yorlardı.. Amerikadaki amca ne güne du- Füyor yahu?... Biraz dişini sik bekle. Ame» Tikadaki amca da dünyaya kazık çakacak deki ya! Bir gün gözlerini kapıyacak oluf- Sa artık sen ondan ötesini düşün. Fund bütün bu sözlerden o derece bik- kınlık getirmişti ki önüne gelene rica edi- Yordu: > Kuzum, Allah aşkına artık bana Ame- aki smcadan bahsetmeriniz... Sinirle- Miyotum yahu... Bu söz üzerine karşısındakiler gülüyor: — Canım bunda kizu âniri Tefrika No. 96 üzeri öteder beriden konuşurken | 04... Yalnır vaktile Ame- | kaç bin liratık bir | | var bilmem Kr... Keşki bizm de Areri zengin birer amcamız alsa da herkes | ER Fuadın çok kızdığını gördüğümüz için artık Amerikadaki amcadan bahset- memeğe karar vermiştik... Aradan epeyce bir zaman geçti. Bir gün Fuad telâş içinde a geldi > Karımın amcası İstanbula geliyor — Amerikadaki amen mı? Haydi gönü aydın!, dedim. Benimle beraber herkes Amerikadaki âm- cayı merak ediyordu. Nihayet on beş gün İ sonra Amerikadak! amca grid. Fakat ben İ Fundı görüp de kendisinden malümat ala» i mamıştım. Amcanın İstanbula geldiğinin haftası idi, Funda köprü üzerinde ras geldin İ © — Nihayet Amerikadaki amca gelmiş ha. Artık şöyle n en güzel yerinde bir apartman yaptırmağı başlarsın sanı- nm. Fuad bu sözlerime bayağı kırdı — Ne münasebet? dedi Öyle ya... Amerikadan gelen amcanın herhalde cepleri boş değildir değil mi? — Rüya mı görüyorsun birader?. Rüya mu? Bizim amcanın sırtında paltosu bile yok, Ona bir palto yaptıracağız. Doğrusu Fuadın bu sözlerine birdenbire inanamamıştım İ rikalı amcanın zenginliğinden o derece bah- sedilmişti ki. bu rivayetlere farkında ol- mıyarak ben bile inanmıştım. İşin garibi bı kadaki amcamın beş parasız geldiğine imas- mıyordu. Fuadların evine yerleşmişti. Bi- çare Fuadoik ona cep harçlığı veriyor, üs- tünü başını bile kendisi yaptırıyordu. Buna rağmen herkes ona: Eeeee, diyordu, Amerikadan gelen am- ca yanına yerleşti ha. artık gün senin, dün- ya senin!... Yaşadın vallahi. Adam ne ka- dar mutfak masrafı veriyor bakalım? Bu sözler artık Puadı çıldırtacaktı. Bir gün bana uzun uzun derd yandı — Birader. dedi, sorma... Romanlarda. bi- kâyelerde sefahet düşkünü birçok gençler zengin smcalarına mektuplar yazarak ve bir sürü yalanlar kıvırsrak para çekeler ya... Benimki de bunun aksi.. Bizim amca biraz eğlence, sefahat düşkündür. Birader, benden para çekmek için hergün ne yalan- lar uydurmuyor sorma, Hergün bir vesile buluyor, hergün birşev icad ediyor. Fakat bütün bunları kim dinler? Herkes Fuada: — Ecer amcandan para çekmek için ne yalanlar kıviriyorsun bakatım?.. Diye so- ruyordu. Bir gün Fuadı telâş içinde Beyoğlundan geçerken gördüm. Sordu! — Bu ne telâş Fund?.. — Bizim bayanın amcası Yefat etti... Üç gün oluyor. Birader gayet kisa bir zaman İçinde nerelere borç yapmamış ki.. Dün- lan nası Fuadla konuşurken yanımıza bir ar- Xadaş yaklaştı, Fuadın elimi sıkarken: — Puadeiğun.. Amerikadan gelen amez vefat etmiş ha. dedi. N Biraz sonra da ilâve etti: — Miras çok büyük mü?... Hikmet Feridun Es Hareket mecmuası Bu yıl intişara başlayan Hareket mecmuası üç aylık tatilden sonra 15/10/939 dan itibâren meşriyatına devam edeceğini haber aldık Fikir ve sanat sahasında kiymetli tahlilleri, içtimai ve felsefi tenkidleri ihtiva eden Hareket mecmuasını mü- nevverlerimize tavsiye ederiz. C.H. P. Taksim 5. Ocağı riyasetinden: Ocağımızın senelik kongresi bugün saat 19 da Ocak binasında yapılacağındın Ocakta mukayyed bütün âzaların teşrifleri rica olunu! SEVİLEN KADIN TA Öyleyse? —— Şayet aklımdan kötü bir fikir Beçirdimse, kendi nefsime karşı da büyük bir hakaret etmiş olayım. Yak a funu söylemek istiyorum: SİZİ se- Yorum!... Siz nasıl bir istinadgâh& Muhsatçsanz ben de muhtacım. Bir- tu, zin olalım! Yanımızda bir dos- dp Olduğunu, sizi daima düşün- Günü, mesleği müsaade edince $i- selâmete çıkarmak istediğini ha- “ Yermek istiyorum. O zâman evle- DİTİZ ve siz bana seadet verirsiniz. elimden geldiği kadra sizl “Yar etmeğe çalışınm Rağıp bey! Bu sizin için bir fe- rliktır. Kabul edemem. — Rica ederim, Suzan — Reddetmek vazifemdir nde * ediyorsu» iğ Aman yarabbi! O nasıl söz? - di- ği, eta haykırdı. - Yalnız bu söyle- Du Sözler kâfi... Onlar için sizi hayabınece severim. Nakleden Vâ -N' Bu, bir itiraftı. İçten gelen mukavemet edilmez bir hamle ile, delikanlı, genç kız: ku- cakladı. Kalbinin üzerine bastırdı. Sevenlerin sevilenlere her yerde ve her zaman söyledikleri tatlı sözleri kulağına mırıldandı: Sen benimsin... Ben yalnız seni sevdim ve ebediyen seveceğim! Artık Iki taze ruh birbirlerile kay- naşmışlı. Bunlar, ömürleri uzunlu gunca birbirlerinden ayrılmıyacak in- sanlardı. “ * Doktor Kadri Ahmed cenâplarının İkamet buyurdukları ve saadetli ha- yallarını sürdükleri apartıman dai- resi henüz kapalıydı. Buna rağmen saat dokuzu geçiyordu. Süzi'nin ve Vehbi'nin evindeki eğ- lenceler tarzındaki sefahetler sık sik tekrarlanıyordu. İki Aşık şimdilik pek iyi geçiniyorlardı. Dansözün evinde Vehbi De arkadaşları Mihrinur ha- nımdan kalma bol serveti savurup duruyorlardı. İstanbulun en sefihane nkü şimdiye kadar Ame- | gibi hiç kimse Ameri- Türkiye Radyodifüzyon Pastaları Dalga uzunluğu Türkiye Radyosu 1048 m. 182Xc/s 120. TAG 1974m. 15195 Kc/s 20 Kw. Ankara Radyamı T.A.P.3170m 485 Ke/. MEG TÜRKİYE SAATİLE ÇARŞAMBA 11/10/99 14,30 Program ve memleket saat ayar 1235 Ajans ve meteroloji haberleri, 1280 Türk müziği (PL), 1830-14 Müzik OKüçük orkestra - Şef Necip Aşkın), i- Franz Le- har: «Tarla kuşunun öttüğü yer> isimli ope- retten potpuri, 2- Ferelre: Ay-Ay-Ay, 3- Gangiberger: Küçük toplantı (Revü - en- termezzosu), 4- Bizet Arleziyen, Swit No, 1 a- Prâluda, b- Menuetto, c- Adagiette, d- Carillon, $- Mleheli; İspanyol seranadı, 6- İ Tsehalkowsky: Romana, 7- Czemik: Rakse- den kalbler. 18 Program, 1805 Memleket saat ayari, ajans ve meteoroloji haberleri, 18,25 Türk müziği (Pası) heyeti). 19,25 Konuşma (Dış politika hâdiseler!), 19,40 Türk müziği (Ka- ik program), 20,20 Temsil, 20,50 Konuş- ma (Haftalık posta kutusu), 21.10 Mü (Riyasetleümhur bandosu: Şef İhsan Kün- çer), 1- Von F, Gortnupf: Marş, 2- Wald- teufol Prölude du «Döluger 5- O. Bizet; Carmen, 22 Ajans, ziraat, ssham - tahvilât, kambiyo » | nukut baraası (fiat) 22,20 Serbes saat, 2230 Müzik (Cazbend - PL), 2325 - 2330 Ye rinki program. ve kapanış BULMACAMIZ 1 — Garson dö büro - Olabilir. 2 — Pransanın merkezi, 3 — Meylet - Kardeşler. 4 — Bir erkek ismi - Kuvvetli arzu. 5 — Sinirli - Bir azamız. & — Hubup'eden - Vilâyet, 7 — Son muharebeye sebep gösterilen #er- bes şehir - Sonuna «De gelirse kul olur. 8 — Bir madı 9 — Tersi bir erkek ismidir - Kiraya ver- me 10 — Yalvarma - Kalın büyük sigara. Yukarıdan aşağı: 1 — Şarkılı tiyatro - Müteallik. 2 — Kafkaayanın bir tarafı ahalişinden, 3 — İstida - başıma «İs gelirse meticelen- dirme demektir. 4 — Marangorun ellâ yaptığı bez, 8 — Sahib - Ad. & — Sünni deği - Hodbin. 7 — Yüksek sesle okuma - Başma «İs ge- Mrse sedeften çıkan kıymetli maddedir. 8 — Haller - Örümceğin kurduğu tuzak, 9 — Varidat - Tersi Arapça demektir. 10 — Süslü - Erkek. Geçen bulmacamızın halli 1 -—- Yapıustası, 2 — Avânta, 3 — Nal, Axadas, 4 — Kralnamına, 5 — Eyva, Liç, 6 — Sark, Raks, 7 — İmalat, Ora, 8 — Ca, Adisaat, 9 — İlik, Sac, 10 — Bayağıca. Yukarıdan aşağı: 1 — Yankesici, 2 — Avaryamal, 3 — Pa- lavra, ib, 4 — In, Lâklâka, 5 — Utan, Ad, 6 — Sakal, Tisa, 7 — Amir, Bağ, 8 — Ardıç- ağacı 9 — An, Kru, 10 — Iksa, Satma, hayatını yaşıyorlardı. Doktorun mahud gece dinlediği hi- kâyelerden doğan Endişesi artık kal mamıştı. 4 Adam sen de... Bunlar eski ma- ceralar! Vehbinin hakkı var!» deyip kendi kendini teselli ediyordu. Ve sonra şöyle düşünüyordu: «— Süzi, Vehbinin üvey kızıdır. Onunla bile bile münasebet tesis et- mesinin ceza kanununda sarih mağ- desi var, Fakat nereden meydana çi- kacak? Hem keyfi bilir, kendi düşün- sün!» Asıl mesele «nereden meydana çi kacak?» tesellisindeydi. Doktor bu sırrın gizli kalacağına kani olduktan sonra endişelerini uyutmağa muvaf- tak oldu. Sant dokuz buçuk sularında, kafa- 8 dün geceki ziyafetten hâlâ du- manlı, mahmur mahmur uyandı. Ko- Junu uzattı, zile bastı. Otuz yaşlarında kadar bir eşikte belirdi. Perdeleri, pancurları açkı. — Hava nasıl? — Pek iyi efendim. — Gâzetemi getir... Mektup varsa kahvaltı tepsimle beraber onu da getir... Ben okuyuncaya kader şöyle — Başüstüne! Hizmetçi emirleri yerine getirdi. #spana (Vals), 3- Massenet; Ouver» | ture âu .Roi de Lahore: 4- Saint - Saens: | LEYLÂ ie MECNUN TTefrika No. 87 Yazan: İskender Fahreddin İçim onun öldüğüne inanmıyor, fakat siz onu zorla öldürmek, toprak altına göndermek istiyorsunuz (Can)ın ölüm haberi o gün yurdun her köşesine yayılmıştı. (Can)ın arkasından ç0- cuklar bile ağlıyordu. Akşam Üstü güneş batarken, mezarlıktan Mansurdan başka kimse kalmamıştı. Mansur bu tehlikeli işi tek başına nasıl becerebildiğine kendi de şaşıyordu. Herkes dağıldıktan sonra, mosarlığı de- rin ve korkunç bir sessizlik kaplamıştı. Bu- tıdan esen hafif bir rüzgâr serveri kımıl- datmağa başlamıştı Mezarlar arasında başlıyan hışırtılar Mansuru ürkütmüştü. Or- talığı karanlık sarıncaya kadar beklemek Mizımdi. (Canim &adık kölesi bir aralık tabutun yanına sokuldu. — Şimd! mezarınızın başında bulunuyor- sunuz, velinimetim! Herkes dağıldı. Tabutun kapağını açayım mi? Yoksa biraz daha bek- Myellm mi? Mansur cevap alamadı. ve vücudünde hafif bir ürperme duydu. Acaba (Can) bey sahiden mi ölmüştü)! "ALTINCI KISIM Leylâ, Mecnun'un öld duyunca.. O akşam UP şehrinden kalkan bir yolen kafilesi çöle doğru gidiyordu. Hava çok si- caktı. Kafile gece yürümeyi tercih etmiş ve ilk konak yeri olan Şeyh Mehdinin za- Yiyesine gece yarısına doğru varmıştı. Yolewlar buraya varır varmaz önüne ge- lene (Can) beyin ölümünden bâhsetmişler- di. Bu kara haber, her zaman ve her yerde olduğu gibi, Arap zaviyesine de çarçabuk yayıldı ve ertesi sabah Leylâya: — Can bey ölmüş. Haberini vermekte gecikmediler. Leylk o gün odasında bir kuşa yem ver- mekle meşguldü. Bu bir kara kuştu. Zaviye» de dolaşan bir çobanın elinde görmüşler, Leylâya hediye etmişlerdi. Leylâ kuşları çok severdi; tıpkı (Can) bey gibi. Zaten ikisi- nin zevkleri, mizaçları biribirine o kadağ uygundu Kİ... Birinin sevdiğini öteki de sever, birinin öteki de hoşlarnmazdı. Leylâya: — Mecnun ölmüş.. onu mezara gömmüş- der, Dedikleri zaman, mecnunun sevgilisi hiç de kederlenmemiş, daha doğrusu bu habe- Te Inanmamıştı. Çünkü, zaviyenin maruf shirbazlarından biri Leylâya: «— Mecnun öldüğü zaman, sen ateşler içinde yanacaksın! Büyük ıstırap duyarak Ley! man, Mecnunun da bu ıstırabı hissedeceğini Leylâ hizmetçisine: — Bunu söyliyen kimdir? Diye sordu. Leylânın hizmetçisi çarmdan yeni gelmişti; Ur'dan gelen bir yolcu kafilesinden duydum. — Yalandır, uydurmadır... İnanmam. — Ben de inanmadım. Fakat, herkes ay- ni şeyden bahsediyor. Bütün yolcuların ağız birliği yapmasına inikin var midir? — Yalandır dedim ya. (Can) bey ölseydi, ben de ateşler içinde yanarak derhal ölüm döşeğine düşerdim. — Deveciler de söyledi. Tabutu görmüş- ler. mezarlıkta bin bir kişi varmış, Kabile resi oğlunun arkasından çok ağlamış, Leylâ bunları duyunca sendeledi. -— Acaba sihirbaz beni aldattı mı Leylânın kara Kuşu birdenbire gak diye bağırdı. İşte, kuşum da hi ölmedi diyo) — Bu pulsuz zarf nereden? — Ah efendim, dün gece vermeği unuttum. — Sen saten her şeyi unulursun, dangalak! Kim getirdi?... — Şofördü getiren, efendim... — Ver bakalım Doktor zarfı yırttı. Mektup gayet kısaydı. Efendim, Dostlarımdan biri sizi görerek an- cak sizin bildiğiniz bir meseleye dair malümat almamı söyledi, Bu dostum Mısırda ikamet etmektedir. Kendini alâkadar eden mevzu bakkında bam şeyler öğrenmeğe fevkalâde ehemmi- yet veriyor. Bizzat evinize gelecek- tim, Fakat rahatsızlandım. Yarın saat on da arabamı göndere ceğim. Şayet lütfen evime kadar gahmet buyurursanız hem doktor ol- manız dolayısile kendimi muayene ettirmek, hem de bahsi geçen mesele bakında fikrinizi sormak bahtiyarlı. Kıma nail olacağım. Ayni zamanda size bir dostluk ha- tırası takdim etmek istiyorum. Ba mimasebetle hürmetlerimi arzeyle- rim, efendim €. Aciba KAğıdın altında adresi de yazılıydı. Doktor bu mektubu sağa sola çe- virdi. Zarfın üzerindeki isme baktı, Ve kuşun kanadlarını okşamağa başla dı: — Sen sörle benim kara kuşum. (Cam) bey ölmedi, değil mi? Kara kuş tekrar; — Ganak... Diye bağırarak çırpındı. Leylâ küşile konuşurken, şeyh Mehdi odas dan içeri girdi: — Ne yapıyorsun orada, Leylâ? > Kara kuşumla konuşuyorum, babe (Can) bey ölmüş dediler.. halbuki kara kü- şum ölmediğini söylüyor. Şeyh Mehdi güldü; - Ur'dan gelen bütün yolcu kafilesi (Can)ın öldüğünü ve cenaze töreninde b Yunduklarını söylüyorlar. Tanrı rahmetini esirgemesin ordan. iyi bir çocuktu. Leyik hırçın bir sesle haykırdı: — Yalan baba, yalan, hepsi yalan söy yor.. berkes yalan söylüyor, (Cani ölmemliş- tir. O yaşıyor. — A kızım, senin kara kuşuna mı iga- nalım. yoksa Ur'dan gelen yolculara mı? Bu haberi bir kişi getirmiş olsaydı, ben de şüpheye düşerdim. Fakat, bütün yolcular söylüyor. Hem de âcınarak, yanarak. Kara kuş sedirin başında duruyordu. Bir- denbire çırpmarak, Kabile şeyhi ile istihza — gibi, gagasını sallıyarak, tekrar bağır. — Ganak.. Gaaak.. Leyli kuşunu kucakladı: — Tanrı bu kuşla buna ilham etti. İçim- de bir sevinç vâr. Kulağımda: «O ya; merak etme's diyen bir sesin “çınla duyuyorum. — Ben de onun öldüğüne bir » a #eviniyoruim, kızım! Onun varlığı, seni kor- kunç bir huzursuzluk içinde yaşatıyordu. O ölmeklie, sen, yeniden dünyaya gelmiş o)- dür! Artık kocana iltifat edeceksin. onu, bir uşak çağırır gibi çağırmıyacaksın, de- 2 mi? Leylâ ne de olsa, dünyadan uzak yaşıyan ve hergün mahdud insanlarla temas eden bir kızdı, sinirlerinin mukavemeti kalma- muştı. Böyle bir kara haber -şaka bile oi- sa - âsabını bozmağa ve hele Leylâ gibi duy- gulu bir kızı çileden çıkarmağa yetmez miy- a» Leylâ birdenbire kendini sedirin üstüne alarak hüngür hüngür ağlamağa başla: $. Bu mrada kızının hıçkırıklarını duyan am da odaya koşmuştu. — İçim, onun öldüğüne inanmıyor, Pa- Xat. onu $iz zorla öldürmek, toprak altına göndermek ve onun ölümile başkasının yü- zünü güldürmek İstiyorsunuz! Diye söyleniyordu. Leylânın annesi, kızı- mın başını omuzuna dayadı: — BÂâlâ o mendebur adamı unutmadın mi, Leylâ? Bak, Ömer bugün sana neler getirmiş!.. Şam işi bir altın bilezik. Hama dokuması bir kırmızı secende.. hele şu na- kışı halhallara bak. Şeyhin karısı kucağındaki hediyeleri 8e- dirin üzerine döktü. — Seni Ömer kadar hiç bir erkek sev- mez, yavrum! (Can) bey sana hediye ola rak bir çöp bile göndermemiştir. Kuru ku- Tuya sevmekten ye çıkar? Ömerciğini müyor musun. hergün sana hiç kimsede olmıyan eşsiz hediyeler taşıyor. Onun bu fedakârlığını neden tekdir etmiyor ve gür. mek istemiyorsun? Leylâ başını yumruklamağa başladı Allah rizası için beni yalnız bırak, ân- ne! Beni derdlerimle başbaşa birak! Ömer de, hediyeleri de yerin dibine batsir Hiddetle yerinden kalktı. İpekli k Jarı, altın bilezikleri sedirin üstünden alıp kapıya fırlattı Şeyhin kanımı birdenbire şaşalamıştı. — Bu kız günler geçtikçe sakinlege De gitlikçe deliriyor. gittikçe aklını key- bediyor. Allah acısın kızım sana! Diyerek kapıya doğru yürüdü. (Arkası var) Hayır, işin içinde yanlışlık yoktu. Bu mektup kendisine yazılmıştı! Fakat Aciba kim olabilir? İşte onu kestie- miyordu. Yoksa Cemil Hüsnünün bir ahbatı mı? Bu şüpbe birdenbire zihninde be- lirdi. Aciba her kimse Mısırdân geli- yordu. Beriki de oradaydı. Her ne olursa olsun gidecekti, öğ- renecekti. Hayatta mahvettiği adam- lardan birinin haberini almak onu alâkadar ediyordu. Gerindi; kalktı. Hizmetçisim — İstemez, İstemez... oğmak lâzım değil! - dedi Kahvaltısını iştina ile atıştırama- dı. Zira dün geceki içkilerden ve bu sabahki haberden midesi bozulmuş- tu. Yalnız bir limonlu çay içli. Sön- ra süratle giyindi. Ayağında getrler, şişman karnında fantezi yelek, ipek gömleğinde zarif bir boyunbağı, pek rastaydı hâspam. Pencerenin önün. de oturup kendisini almak üzere kk min geleceğini beklemeğe başladı. 'Bu çıtkırıldım ihtiyarın eski bir sulistimalci, bir dalavereci, bir yan- gıncı, bir katil, hem de çifte cinâyet işlemiş bir ketil olduğunu isbat ek mek için bin bir şahid lâzımdı. (Arkası var) Bu sabah