Kâmildir o insan ki yaşar hâtıralarla; Bir Her Küm Bir Bin başka kerem beklemez artık gelecekten; an doludur gözleri cânan ve baharla; aldı bilir kendini, ömründe, felekten. kerre sevip vuslata erdiyse cihanda, Ömrün iyi rüyâsına dalsın, uyusun rüh. zevk aramak kaydına düşmekle zamanda, er gün yorulup, nâfile bin yıl yaşamış Nüh. Yahya Kemal Harp ve vahşi hayvanlar Arp vaziyeti dolayısile, Pariste, hayvanat bahçelerindeki aslan, kap- | lan, yılan, pars gibi vahşi hayvanların öldürülmesine karar verik d miştir. Sebebi bu hayvanların fazla miktarda et yemeleridir. Paris hayvanat bahçelerinden birini ziyaret eden bir Fransız muharriri orada, katesler a anla! Bizim, fakat tabinter içinde, ölüm saatlerini bekliyen tıyor: Öldürülecek hayvanlar ancak vücudlarının sığabileceği ufak kafeslere alınmışlar. Aslanlar asabiyetten dört dönüyor, Hürriyetin daraltıla ne hele getirildiğine bakıp köpürüyorlar. vahşi dediğimiz hayvanlar haddizatında kötü mahlüklar değildirler, vahşi hayvanların perişan İtihaları fazla gıda almağa mecbur oldukları için, daha doğrusu aşırı yüzüm beraber, veyahu; İstidad, sarfetmek vahşi hür den kan dökerler ve bu kan dökücülük midelerinin dolmasile nihayet bulur. Hiç bir sebeb yokken veya güzel bahaneler uydurup — Açgözlülükle kötülük yapmak yalnız insanlarda inkişaf etmiş bir | ar, İ, harp zamanmda, ehemmiyetli bir insan gıdası olan eti daha tutumlu lâzım geldiğinden sulh zamanlarının eğlencesini teşkil eden bu öldürülecekler ve şüphesiz kendileri için daha iyi olacaktır. Çünkü tabir edilen aslanlar, kaplanlar hakikatte esarete tahammülü olmıyan, | hayvanlardır. Bütün hürriyet âşıkları gibi, onlar da, kalın demirli dara- tık kafesler içinde, zelil bir hayata devam etmektense ölümü tercih edecek- . Şevket Rado SD NELER ©kBVr Otomobillere maske ez dolayısile İngilterede yalnız insan- / da, eği, otomobiller dahi 1 teşrinlevvel- itibaren maske kullanmağa mecbur Utulmuştur.. Her otomobilin ön fenerleri Üzerine birer maske geçirilecektir. Maske bir madeni silindire merbut dal- madeni bir safhadan ibarettir, Silin- arkası şeffaf bir madde ile kapah- » Bunu da nim şeffaf ufki üç yarığı var- | » Bunların karşısında ga üzerleri kü- | iç açık yarık vardır. Bu maske oto- | ilin önüne kâfi derecede aydınlık neş- / rediyur. Hükümet bu otomobil maskeleri için be- herine üç şilin fiat koymuştur. Maskenin otomobile yerleştirilmesi kolaydır. Yan ta- rafa da siya verilmesine müsaiddir, Şimdiye kadar yaplan tecrübelerden alman neticelere göre makseli otamobille- rin ziyası tayyareden görülmemekte ve lâ- kin diğer otomobil ve arabalar tarafından Börülmeğe müsald bulunmaktadır. Bundan sonra bisikletler ve maske kullanacaklardır. Kadın vatman ve şoförler ve dolayısije Londra tramvay ve 0to- | Bune murlarının çoğu askere gitmiştir. Gyanin yerine kadın alınmaktadır. Bele- Verilen Yolcu nakliyat idaresi tarafından © konağı bir ilân üzerine vatman, şoför ve İ #oog vari olarak İstihdam edilmek için esini ml ebüracani ederek muame- vw kont AÜAKİ fngilir sefareti pazmport lenlmia ee miralay Sbelley salirhen Yeni |, “ÖNMÜŞ ve Harbiye Nezaretinde ii almıştır. Fakat sevsecini se Arşovada bırakmıştır. Bu ka- | & tahifye edilirk, biz rken sivil ehali. £ Kismi ile Lukuy varoşuna gitmiştir. | hş Dolmabahçe stadı dan almada E, Viyoti Viyoli tarafın- yurada kopya etmişler ve le. mez teferrüaun! tamamla- dara Bünteriimiiyyi, PLA, Vaii B. LO Kır- t iii hükümeti, İtalyanların zemleket mar, b Sagnalarını Menettiğinden mi- Üzer; Türkiyey işinin tatbikatına geçmek den müsaade e ErİMek üzere hükümetin- Mimarın get Stemiştir. İtalya hükümeti Yeli müracaatını isaf ederse B. Vi- İ Belecek ve #tadyomun ke- İ sinl de birlikte geti- Tecektir. ye renin stadın Inşasına baş- Tanacaktır. atanbulun kurtuluş yıldönü- e gelen ln a me, pp Relaletimhuza, Milet Meetiai Role. Milaycaraşala ve Parti genel Kile x, Parti idare heyeti riyi çe- Pamir ya karşılık İstanbulun bay- işti, Kitlayan teşekkür telgraflar geli kdirde u, Mahkemede barıştılar Olelde oturuş Şemail ve Ce mal ğ- haya delikanlı otelin penceresinden, ' oturan Munzmez adında bir ki Yazin Yapmağı kalkışmışlar, Muaz- Uran Şpdıklarından Nadir adındaki de- Mişlerdiz. Tak çü birden Kavga et- © kaş dün gaya e vaka kahramanı Muazzez Mae İANAhmed birinci sulh mahkeme: amade keme Altına alınmışlar ve mah- Madıp barışmıştardır. Ancak bunlardan dolayı gani ve küfretmek suçlarından Kün hapse mahküm olmuştur. , Geçen umumi harpte de yolcu nakil va- sıtalarının çokunu genç kadınlar idare et- mişti. Hemen bepsi tahsil görmüş olan bu genç kadınlar için on beş günlük bir staj tram- vay arabaları ile otobüsleri emniyet ile idareye kâfi gelmektedir. ,Kedi yavrusunu kurtarmak isterken öldü Almanların bir hava akını esnasında bu kadın sokağın ortasında şaşırmış kalmış bir sevimli kesi yavrusu görmüştür. Za- vallı hayvanı da alıp sığınağa gitmek is- temiştir. Fakat kedi yavrusunu kucağma aldığı zaman tepesinde patlayan bir bom- ba kadını yanındaki 29 adam İle beraber Mü olarak yere sermiştir. B. Naşidin refikasının çan- tasını kapan genç muhake- me ediliyor Artist M. Naşidin refikası bayan Emelin elinden, içinde 35 lirasi bulunan çantasını kapıp kaçmaktan mazmun seyyar satici 16 | yaşında Büleyman dün Sultanahmed bi- rinci sulh ceza mahkemesinde muhakeme altına alınmıştır. Maznun Süleyman mah- kemede suçunu inkâr ederek: «Ben cuma günü Mahmudpaşa civarın- dan geçerken kaldırımın kenarında 3 lira buldum. Yakalandığım zaman üzerim- de bulunan pera budur. Çanta kapma dım.» demiştir. Zabıladaki ifadesinde ise çantayı kaptı- ğını ve paraları aldıktan sonra boş çan- tayı denize attığım söylemişti. Mahkeme- de bu ifadeyi de reddetti, Davacının mah- kemeye çağırılması için muhakeme başka güne bırakıldı. Fırmlar bugünlerde yeni ekmekten çıkaracaklar Yeni çeşni üzerine bir ekmek nümüne- sinin dalmi encümen tarafından kabul edildiğini yazmıştık. Belediye, fabrikaların hazırladığı yeni dört nümuneden birini tercih ederek fırıncılara tebliğ etmiştir. Yeni çeşniye göre ekmek imaline bugün- derde başlanacaktır. Matlerde değişiklik olmıyacaktır. İstanbul viiyeti ikinci vali muavin. Miği vazifesini gören ve eski vazifesine tek- Tar nakli mevruubahs olan mülkiye mü- fettişlerinden B. Rauf dünkü trenle An- karaya gitmiştir. k Kasımpaşada Camiikebir mahallesin- de Kasap sokağında 34 numaralı evde oty- ran seyyar satıcı İdris, kardeşi Ali, karım Rabiada dün akşam zehirlenme alâimi görülmüş ve Beyoğlu yatını. muşlardır. Bunların kalaysız kapta pişip. dikleri phvdan zehirlendikleri anlaşılmış- tar. Tedavi ediliyorlar, binek arabalari da | | çes SAP ve SAMA Bi RK Er RAL İK iD “Erkete,, ve “Öreka,,!- Bir vapur nasıl torpillenir? - Filoya meydan okuyan taka - “Gerede,, horozları nasıl öterler? İlk bombardımandan sonra İdi, bir sabah kulağıma sokaktan doğru çığ- bğa benziyen sesler, telâşlı gidip ge- Jişler aksetil; fırladım, pencereden uzandım, halkın, çoluk çocuk, nefes nefese ve kafile kafile yokuşlara tır- mandığını, soluk soluğa dağ yolunu tuttuğunu gördüm; şehir boşalıyor- du ve her sesin üstünde şu kelime çın- hyor, şu kelime yükseliyordu: — Erkete! Erkete! Arşimed'in hamamdan çırılçıplak fırlayıp sokaklarda bağırdığı meşhur, «Örekalı sını aşağı yukarı andıran bir kelime amma bunun mânası ne? Onunki sevinçli! bir nida idi; bu, ak- sine felâketli bir şeye benziyordu. Da- ha o zaman (Nazar) şaheseri de y&- zümamış, yahut yayılmamış olduğu için de heniz feryad Ye fiğanların #hengini benimsememiş, zevkini de- nememiştik: Odalar inledi: «Leyli, Levikis dan sonradır ki bizde figan ve nida bir musiki kıymeti kazandı; ondan ev- vel sadece haykırırdık. O: Erkete! Erkete! kelimelerini bugün yazarken, tuhaf değil mi, «Leylâ! Leylâ!» Ahengile okumak, onlara bir inilti, derinlik, İ güzellik vermek arzusuna kapılıyo- rum. İstanbul çocuğu olduğum halde birçoğumuz gibi Tisan istidağsızlığı yüzünden rumcayı öğrenememiştim; halbuki Rum cemaatile, her İstan- bullu gibi sıkı temaslarım olmuştu. Evde Rüm hizmetçiler çalışırdı; 80- kakta da gene onlardan bir kısmının çalıştığı yerlerde döner, dolaşır, ge- zer, eğlenirdik, Fakat ömrüm yanla- rında, pek yakınlarında geçmekle be- rTaber, hattâ beraber haşrü neşr olma- muza, bir dam altında yatıp kalkma- | mıza rağmen dilim dillerine yatma- mıştı. Könuşmağa başladık mı, kar- $ılıklı türkçeyi katlederdik. Meselâ, biz: — Verdi bir sn sen bana... Derdik; onlar: — Getirdi, nah, ben senin susi! Derlerdi; sohbet, muhabbet ve alış veris bu minval üzere devam eder, giderdi. Biribirimize söylenecek bir. çok mühim ve uzun şeyleri küçültür, son haddine sokar, İşarete kadar in- dirir, bir kısmından da vâzgeçerdik. Daha doğrusu türkçeyi dürüst öğren- memeleri için dilimizden ne gelirse yapar, onları kendimize getireceğimi. ze kendimizi onlara benzetirdik, ayıp ederdik. Sonra da orta oyununda Rum doktor rolüne çıkanla kavuklu ve peşekârın o şekilde müsahabeleri- ne katıla katıla gülerdik, Bereket ki bügün mağazalardaki satıcı kızların | dili, ilk tahsil yüzünden hayli düz- günleşmiş; fiilleri öne, mef'ullari s0- na koymadan karşılıklı meram anla. tabiliyoruz. O Rum doktor türkçesi şimdi, yâlniz bazı muharrirlerin leh- ; eskiden tuhaflık diye yapılır- dı, zamanımızda orijinalite etiketi ta- kındı ve ancak edebi dilde tutunup kaldı! Erkete! Erkete! Meğerse ufukta Rus filosu görün- müş ve halk bu sefer müdafaa teşki- lâtından ürkerek ciddi bir bombardı- man ihtimalini düşünmüş, dağa kaç- mağa karar vermiş, «Geldi! Geldi! diye bağırışıyormuş. Kaflley& ben de katıldım, belki de en ileriye atıldım; korkumdan değil, bir an evvel yuka- rıya yetişip vakayı kaçırmamak arzu- sundan... Sinop körfezi ve limanı, küçücük koylarıma kadar şimdi Oönümdedir; güneş içinde, dalgasız, kırışıksız, sa- dece yer yer analorlu, rahat ve peşe- Midir. Torpidolâr, tentelerini bile “kal. dırmak zahmetine kâtlanmadan, ar- kalarında köpük değil, su böcekleri gibi gittikçe açılan bir müselles res. mederek yaklaşıyorlar. Güvertelerin- de bir gazino tarasasında keyif geti- ren işsiz Insanlar kadar kayıtsız za- bitler görüyorum; koltuklara wzan- mışlar, önlerinde ufacık masalar ve masalarda kadehler, şişeler, elddi bir şey yapmıyacağa benziyorlar; arala- nda konuşup gülüşüyorlar; Kıyıda sekiz, on taka ve yarı açık- ta demir atmış, milliyeti malüm olmı- yan bayraksız bir şilep durmaktadır. Bu şilep niçin gelmişti, ne getirmişti, yahut ne alacaktı ve nereye gidecek- ti, biz bilmiyorduk. Bir aralık torpido- lardan bir tanesi arkadaşlarından ây- rıldı, sahnenin ortasına gelip marife- tini göstermeden önce şöyle reverans yapan ve seyircileri süzen artist tav- rile bir döndü ve durdu, İşte o zaman acaip ve nadir bir şey gördüm, bir torpilleme manzarası: Geminin &8u | sathından denize bir şey düştü, bu ba- lik şekilli şey, sırtını meydanda bıra- | karak, yarı gömülü, orta süratle, şi- lep istikametinde kayıp gidiyordu. Bilâhından fırlamış bir iri kurşun far- zediniz ki sinema, «nu ralenti» ola. rak havadaki seyrini zaptedebilsin ve size bunu bütün teferrüatile, hede- fine çarpıncıya kadar, kusursuz, gös- terebilsin. — Torpli attı, dedim, şimdi vapu- ra saplanacak! Vapur onu tevekkül ile, kadre va- zı, bekler vaziyette, hareketsiz duru- yordu; hattâ diyebilirim ki bu bekle- Yiş bana bir isteyiş tesiri bile yaptı; <ne olsa sonu bu değil mi, bir gün ev- vel, bir gün sonra, bitsin de kurtula- yıms diyor sandım. Denizdeki çelik balık kaydı, kaydı; | artık hedefinin tam ortasına mıhlan- mak üzereydi, helecandan son safhe- $ını seçemedim; fakat vapurun sarsıl. dığını, sallandığını, sonra yerinden kalktığını, boşlukta O tutunamıyarak birden çöktüğünü, daha sonra da su- ya gömüldüğünü gördüm, Önce bir kara duman yükselmişti, bu dumanın t iki müthiş dalga havada çarpıştılar; etrafa kandil kandil, dahme dahme, aklı karalı su ve duman serpidi; şe kırtısı dağ tepesine, yanıma kadar Aâksetti. Bu acalp sağanağı başımdan iniyor sanmıştım, nefesimin duş al- tında gibi tıkandığını duymuştum. Kısa ve kolay vazifesini bitiren tor- pido geriye çekildi, alkışlamadık. O zaman öbür torpidolar takalar üstü- ne birer, ikişer havan topu attılar; hepsini delik deşik edip yarı belleri- ne kadar denize olurttular; çekip gittiler. Çok şükür, gittiklerine emin olduk- tan sonradır ki «müstahfaz» müda- faa kuvvetimiz siperlerinden başları- nı çıkardılar ve bize seslendiler: — Geçmiş olsun! Rus filosunun bu ikinci ziyaretin- den birkaç gün geçti, geçmedi, sür- günlerden bir kısmı daha affa uğradı; sayımız gittikçe azalıyordu; iki bombar- dıman daha vuku bulsa sıra bana da gelmiş olacaktı. Fakat öyle olmadı; kalanların dahile nakli lâkırdısı kuv- vet bulmağa başladı. Nitekim meşhur Sinop zindanında mevcud âdi cinayet mahkümlarının Kastamonu hapisha- nesine sevki hakkında gelen emir bu ihtimali büsbütün sağlamlamıştı. Avrlmadan evvel iki meraklı de- niz vakası daha görmeğe muvaffak oldum. Bir gün, gene filonun ziyaretimize geldiği sırada takalardan biri ellerin. den kurtulmağı tasarlamış olacaktı ki müsait bir şimal rürgârile yelken- lerini doldurdu, engine açıldı; Gerede istikametinde, köpükleri yararak, hâ- lâ hatırımdan çıkmıyan bir cesaret, bir heyecan verici güzellikle uçup gi- diyordu. Hayli uzaklaşmıştı, liman ağunda görünen hârp gemilerinden biri ilk önce önüne, sonra ardına bi- rer mermi fırlattı; taka durmadı; Üçüncü mermi tam yanına düşmüş- tü, yine yoluna devam etti. Dördün. cüsü, şüphesiz bağrında patlıyacaktı, Iki Lâz gemici yakalanıp Moskof iline esir düşmemek için denize atıldılar, O ne mislisiz bir yüzme idi, değil ufacık körfezi, koca Karadenizi aşıp geçe. ceklerine insarı bahse girebilirdi... 'Ta- ka battı, Lâzlar gözümüzden kaybol- du. Ertesi günü bunlardan birinin kasabaya dönebildiğini öğrendik; ar- kadaşı boğulmuştu. İkincisinde on yedi parçadan “mü rekkep bir büyük Rus filosunun bir kruvazörümüzle açık denizde tutuş- tuğu muharebeyi seyretmiştim. Fa kat bunun hikâyesini sonraya bıra- karak size, yukarıda ismi geçen Ge- redenin horozlarından bahsedeceğiraş harp I$fından da uzaklaşmış oluruz. Bu borozların başka hiçbir yerde ve hiçbir nevinde görülmemiş, daha vardır: O kadar uzun öterler ki niha- yet düşüp büâyilirlar. Bu itibarla on- ler eski tarikatlarda zikrede ede cez- beye tutularak kendinden geçen der- işlere benzerler. O derece müslesna bir mahlükun yurduna bu kadar ya- kın gelmişken bir tanesini görme- mek, hattâ beslememek fazla kayıt sızlık, meraksızlık olacaktı; ısmarla- dım ve getirttim. Genç bir hayvan ti renginde, çok şanjanlı tüyleri dı; sesinden evvel, başındaki parm kalınlığında, upuzun, başka borozlar- da görmediğim biçimde, küçük bir hortuma benziyen ibik dikkatime çarpmıştı. Horozculuktan ânlıyan bi- TİS bu !biğin ikinci bir hançere “ fesini gördüğünü iddiaya kalkıştı, mizde inananlar bile oldu. Yazık &i benim Geredem değil bayılacak dsre- cede, asalefsiz hir çöplük horozu ka- dar bile ötmüyordu. Nihayet haftalarca süren devamlı bir beklemeden sonra öltüğüne şahid oldum. İki ayağı üzerine kalkmış, ev- velâ, her höroz gibi tatlı, kıvrak bir sesle güzel güzel ötmeğe başlamıştı. Fakat bu ses bir türlü kesiimiyor, fabrika düdüğü ıslığına dönmüş, uzu. yor ve gittikçe harharalı, boğuk bir feryada dönüyordu. Çektiği ıztıtap da müthişti: İbik, gırtlak, yele, gözler, bütün baş kabarmış, patlıyacak de- recede hava ile dolmuş, gerilmişti. Sonunda zavallı isterik hayvan yere düşmüştü; mecalsiz, yan üstü yati- yor ve nefesle şişirilip bırakılınca 6ö- nünceye kadar düdüğü çalan çocuk oyuncağı balonlar gibi bir kenarda ölmesine devam ediyordu. Orijinal bir şeydi amıma ben usule bu derece aykırı ve illeti orijinalite- lere tahammül edemiyecek fitrette yaratılmıştım; kemen defettim. Refik Halid X Ortaköyde marangoz Ahmed #16 kat- ta çalışmakta iken yukarıdan düşen bir des mir başına isabetle ağır surette yaralamı- tar. Yaralı bayızın bir halde alınarak Bevoğ- Ju belediye hastanesine kaldırılmıştır. “4 Pungaltıda bir apartıman kapıcısı dire ile, kiracılardan Azize bir para » esinden kavga etmişler, Azize Nadirevi sapa ile dövüp yaralamıştır. A Beyoğlunda Yergi ve Gavril isimlerin- deki çocuklar oyun oynariarken Yorgi, Gavs rilin düşmesine sebep olmuş, Gevril yara- lanmıştır. # Ayvansarayda on dört yaşlarında Aâa- bit ile, Samatyada oturan Rıdvan bir © meselesinden kavga etmişler, Sabit bıçakla Rıdvanı yaralamıştır. A Dün Patihte 850, Beykozda du 400 bozuk ekmek müsadere edilmiştir. Bir günde hu kadar bozuk ekmeğin müsadere edilmesi Oekmek imalindeki kayıdsırığı ve hileyi göstermek bakımından dikkate şayandır. A Belediye tedkik şubesi mühendislerin- den B. Nevres Sinop vilâyeti nafiz mü- dürlüğüne tayin edilmiştir. 4 Karabükteki demir ve çelik fabrika- manın istihsal ettiği katranın İstanbuldaki asfnit yol inşaatında tecrübe edilmesi mü- vafık görülmüştür. A Şirketi Hayriyenin yeni tarifesinde bazı tad0ât yapılmıştır. Yeni tarife dün- den itibaren meriyet mevkiine girmiştir. * Vali konağı caddesindeki yeşli saha e Şişhane yokuşunda eski karakol binası arsasındaki Çocuk bahçelerinin toprak tesviyesi yapılmış ve bunların bahçe hali- ne konulması 29 bin liraya bir müteahhi- de ihale edilmiştir. # Bir müddet evvel Ankaraya giden petrol ve benzin şirketleri direktörleri te- maslarını bitirerek şehrimize dönmüşler- dir. Bunlardan yalnız biri Ankarada ks- larak temaslara devam edecektir. Temas. sr bittikten #onra petrol ve bensin fint- lerinin yükseltilip oyükseltilmiyeceği ö- laşılacaktır. Diğer taraftan dün Teodora namındaki vapur ile İmanımıza 970 ton petrol gel- miştir. 4 Kocamustafapaşada oturan Bülme ile Erine isminde iki kadın bir gür evvel pişirdikleri pilâvı kalaysız tyneerede bi- rakmışlardır. Dün aynı plâvı yeyince 7- hirlenmişilerdir. İkisi de baygın bir halde 'Biteki hastanesine kaldırılmıştır.