5 Ekim 1939 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6

5 Ekim 1939 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ge ey Evden çıktığım zaman hava biraz bulut- ba idi. Aldırış etmedim. Pardlesümü alma- dım, Zaten şemsiye taşımak da Âdelim de- Bildir. Tramvay İstasyonuna doğru yürü- yordum. Hafif harıf yağmur çiselemeğe bağ- İadı. Kendi kendime: «Eyvahlar olsun ısla- nacağım!» diyordum. “Tam bu esnada karşıki kaldırımdan şem- siyeli bir adamın geçtiğini gördüm. Dikkat edince bunun bizim Necdet olduğunu an- ladım, Yağmur da birdenbire şiddetlermiş- Wi. Necdetin geniş şemsiyesi şimdi gözüme seyyar bir saadet yuvam gibi görüüüşor- uğurlu olduğunu anlatırım... Benim de zaten pek acele bir işim yok- tu. Üstelik Necdetin şemsiyesi o derece ge- nişti ki, ıslanmıyorduk da.. Bunun için arkadaşımla beraber Taksime kadar pekâlâ gidrberirdik... Bunun için Necdete! — Peki... dedim, seninle Taksime kadar gelirim. Anlat bükalım, şu şemsiyenin uğu- imi... Güzel gözlerile yüzüme baktı; — Nasıl olur bilmem izi... dedi, Hemen ilâve ettim: — Şemsiyem o kadar geniş ki ikimiz Altına siğimabiliriz... e “ — Sizi rahatsız etmiş olmıysım?.. ded Bu söz artik teklifimi kabul ettiğine bir Hemen; — Ne münasebet efendim? diyerek şem- #iyami onun başının üzerine tuttum. Artık yanyana, İki tarafımızdan gelen yağmur- dan islanmamak için biribirmize son dere- €e sokulmuş olduğumuz halde ilerliyorduk. Onun gayet güzel bir kokusu da vardı. Ey- velâ aramızda gayri tabii bir süküt oldu. Bundan sonra yavaş yavaş konuşmağa baş- ladık. Tahmin ettiğim gibi evinden pek ha- gırlıksiz çıkmıştı. İnce sesile: — Subahleyin hava o kadar güzeldi ki, yağmur yağacağı hiç aklıma gelmedi. Bu- nur için ince bir elbise ile çızmakta hiç biz 1 mahzur görmedim!... , “Bu esnsda bir pastahenenin önünden ge- çiyorduk. İçerisi bana son derece cazip gö- ründü. Gayet tenha idi, Burada haşbaşa, Tefrika No. 90 SEVİLEN i i i i i il l ri | i ğ i ; li | | Ni duğunu da gözden kaçırmadım, Uzun zamandanberi karşılaşmağı te- e gayet sakin dakikalar geçizebilirdik. Ona: — Galiba biraz ıstandınz. Soğuk simaya- sınız. Eğer emrederseniz şuraya girelim sıcak birer çay içelim... dedim. Yan gözle pastaneye göyle bir baktı. Bun- dan sonra: — Sir bilirsiniz... dedi. Hemen girdik. Pastahanede bir buçuk saat kadar otur- duk. Dışarıya çıktığımız zaman pek samimi olmuştuk. İşte hayatımın en güzel kadınını bu suretle, bu şemsiyenin uğuru sayesin- de tanıdım. Necdet suslu: — Canim... dedi, bu şemsiyenin uğuru sayesinde kazandığım âşıkane muvaffakı- yetlerin hangi birini anlatayım bilmem ki. Ayni usulle yağmurlu günlerde tamam dört gevç kadm tanıdım. Çoktanberi şemsiye- mün uğrundan İstifade etmemiştim. Bugün gene ondan bir şeyler bekliyorum... — Haydi bükalım amma benim pek ak- Necdet tuhaf tuhaf yüzüme baktı: — Yoksa sen şemsiyemin uğruna itimad etmiyor musun? dedi. Bonra da mağrur bir tarırla ilâve etti: — Benü sana İsbata her zaman hazırım! Tam bu sırada önümüzde uzun boylu, eb” Ni canlı bir kadın belirdi. Yağmur oldukça hızlı yağdığı için önümüzdeki kadın çabuk yürüyordu. Necdet, — Tecrübesi bedava... dedi, gimdi görür- sün.. Böyle söyliyerek İlerimizde yürüyen İri yarı kadının yanına yuklaştı Ona birşeyler söyiemeğe başladı. Bir arulık de: — Rica ederim... Islanıyorsunuz. Buyru- nuz şu şemsiyeyi... diyerek elindeki şemsi- yoyl kadına uzattı, İri yarı kadın şemsiyeyi hızla aldı ve onu Necdetin ras gele ötesine bersine indirme» ge başladı. O kadar şiddetli vuruyordu ki, şemsiye Necdet şemsiyenin parçaları karşısında: — Vah vah... diyordu, alelide bir şemsi- ye olsaydı o Kadar öcımazdım. Fakat aksi gibi uğurlu şemsiye idi de.. yarık oldu. Eve de ne cevap vereceğim bilmem ki. Hikmet Feridun Es nının 3 üncü katında 20 numaraya nakle- dildiği muhterem âzamıza bildirilir. Yeni sene takvimi Uzun seneler Türk matbustına hizmet ederek bu gün çalışamıyacak derecede İh- diyar, hasta ve malâl kalan matbaa işçileri menfaatine er sene olduğu gibi bu sene de çok zarif bir şekilde duvar takvimi neş- Tedilmiştir. Resmi ve hnsusi müesseselere ihtiyaçları için tercihan bu takvimlerden satın almalarını tavsiye ederiz. 4 Beyoğlu Halkevinder: İstanbulun kur- tuluşu münnsebettle (6/10/p38 emma günü saat 18 de evimisin Topebaşındaki merkez binasında bir toplantı yapılacaktır. 1 — İstiklâl marşı: (Er korosu tarafın- dan), 3— Siiyler: (Ev reisi Ekrem Tur ta- rafından), 3 — Konser: (Ev triyosu tara- fından) Arzu edenlerin teşrifterini rilen ede- Tiz. Gece maçları Havaların bozukluğu dolayısile bir müd- det teshhüre uğrıyan gece maçlarına dün akşamdan itibaren Lekrar buşlarımışlar. İlk müsabakayı dün gece Galatasaray ile Beyoğlu spor takımları yapmıştır. Bu gece saat dokuzda Fenerbahçe ile Şişli takımla- rı karşılaşacak ve bu maçın Hasılabı Çocuk Esirgeme kurumuna terkedileceklir. Bu maçtan evvel saat sekizde Şişli tekaüdleri ile matbuat takımı karşılaşacaktır. ADIN K Nakleden : (Wâ - Nü) biliyorum, beyim: Bayram ağanın köpeklerle sizl paralatmak istemesi- ni... Doktor Kadri Ahmedin size — Şaşılacak şey... Fakat bundan Profesyonel pehlivan Manisalı Halil, amatör teş- kilâtın müsabakalarına nasıl iştirak eder? Cumartesi ve pazar günleri Ankarada yapılan Türkiye serbes güreş birincilikle- rine işlirak eden İstanbul güreş kafilesi dün şehrimize malara profesyonel pehliyanlardan Mani salt Halilin iştirak citiğini haber verdiler ki, bu hidiseyi hayretle karşılamaktan kon- dimizi alamadık, Manistda şapılan mıntaka birincilikleri- me girerek kazanan Halil Ankarada "Türki- ye serbes güreş birinciliklerine 81 kiloda İzmir namına iştirak etıniş ve profesyonel güreş tarzına hiç uymıyan bu müsabakala- rın ilk karşılaşmasında Çorumlu bir pehli- vana tuşla yenildiği için Ikinci müsebaka- ya gelmemiş. Geçen sene yapılan Türkiye profesyonel güreş birineliği müsabakalarında ikinci olarak ortaya konan para mükâfatını alan ve bu mevsim zarfında buri i tarafından sırf para kazanmak gayesile ve Jen müsabakalara girerek güreşler yapan Manisalı Halilin amatör teşkilâtımızın mü- sakalarına sokulması cidden hayretle kar- şılanacak bir hâdisedir. O Manisalı Halil ki daha göçen hafta Bulgar pehliram ile yaptığı müsabakadan sonru Habeş Kasım Tafariye meydan oku- yarak derecede profesyonelleşmiştir. Alâ- Xadarlar tarafından profesyonel pehliyan- ların amatör teşkilâtla da müsabakalara iş- irak edebileceği hakkında bir kararı var- sa diyeceğimiz yoktur. Fakat böyle bir karardan haberimiz o)- madığıma ve bu gibi kararların beynelmi- iel federasyonların nizamatına âykırı ol- duğu ciheti» verilemiyeceğine göre alâka- darların bizi tenvir etmeleri lâzımdır. Balkan atletizm müsabakaları Takımımız son tasnifte dördüncü oldu Atina 4 (AA> — Balkan atletizm mü- sabakalarına devam edilmektedir. Atina stadında yapılmakla ölan dekstlon müsa- bakalarının ilk günü neticesi şudur: Le- katsaz, Yunan, 7950 pavan Niklo, Yuğos- Jav, 3179 puvan, Klinas, Yugoslar, -105 pu- van. Pannellenik kulübünün atletizm saha- sında yapılan çekiç atma müsabakası neti. cesl: Btepenik, Yugoslav,49 metre 55, Colts, Yugoslav, 47 metre 09 Biro. Rumen, 46 met- re 96, Bugüne kadar umumi tasmif: 1— Yuna- nistan 28, 2— Yugaslavya 20, 3— Roman- ya 19, 4— Türkiye 14, Balkan atletizm kongresi toplandı Atina 4 (A.A) — Balkan stletizm kongre- si, dün ilk içtimamı yapmış ve Kiorp Bal- kan oyunlarının organizasyonuna Türkiye yi memur etmiştir. Bu sabah, Balkan atletizm ekipleri aza- sı, Atina valisi Nazır Kuorias tarafından kabul edilmiş, öğle üzeri de ekip şefleri Başvekil Melaksas'n takdim olunmuştur. Öğleden sonra Atina stadında dekatlon müsabakalarına devam edilecek. bilâhare delegeler şerefine Kifissia'da bir kabul res- mi yapılacak ye akgam da Alina valisi bü- yük bir ziyafet verecektir. — Kahvede hazır yalnızız, kimse bizi görmeden, sizi alâkadar edecek vesikayı göstereyim. Malüm yâ: Bi- zim köylerde kâğıd nadir bir şeydir. Halbuki, ocak tutuşrmak, paket yap- mak gibi işler için lâzım olur. Bun- dan on sekiz sene eyveldi... — On sekiz sene!... — Evet, tam sizin vakaların cere- yan ettiği sene... — 'Her şeyi biliyorsunuz. — Hemen hemen her şeyi... Evet, tam on sekiz sene evveidi... Bizim doktor Kadri Ahmed, o sıralarda han- daki odasından ayrılmış, bir ev tut muştu. İşte şu tarafta gördüğünüz ev... Bir gün, önünden geçiyordum. Çöp tenekesini devrilmiş gördüm. Kö- kâğıdlar dikkatimi celbetti. Buruş- turulmuş, atılmıştı. Ben de ocağımı yakmağa gidiyordum. Bunlar alıp açtım... Sizinle Necile hanımın ara- sındaki muhabereye tanilük ediyordu. Cemil: — Ah, keşke saklasaydınız... - dedi, — Sakladım, beyim... Merak ek meyin... — bunları bana salar mısis nız? Kaç para İsterseniz veririm. — Beyelendi! Kendimiz zengin de- ğüsek de gönlümüz ganidir... Böyle şeyleri para ile satan insan değilim... LEYLÂ ie MECNUN Tefrika No, 81 Yazan: İskender Fahreddin Çoban Taşbilekten bahsedince, Seyid Ahmet birdenbire şaşırdı, benzi balmumu gibi sapsarı oldu — Herkesin bildiği gibi, — Evet. Onu hâlâ seviyorum, Zehra! Onu ölünceye kadar değil, öldükten sonra da seveceğim. Zehra şiddet göstermenin yeri olmadığı » ni anlamıştı, Sükünetie konuşmayi tercih edörek sordu: — Çok mu güze??... — Yalnız güzel değil, Bevimli,, cana ya- Kır. Benim canıma yakın. Evet, benim ca- nımın içinde yaşıyor 0. Can ayağa kalktı; pencerenin önünde durdu: — $eyh Mehdi inadeılık yapmasaydı da kızını barın verseydi, şimdi onunla burada. bir kafeste iki kuş yaşar gibi, her zaman başbaşa kalacaktık. 'Talih bana bu saade- ti çok gördü, Zehra! Ben ölünceye katar tarap çekmeğe, İnlemeğe ve ağlamağa mahkümum. Benim göz yaşımı hiç kimse dindiremez. Istıraplarım gün geçtikçe ar- tıpor, Ağlamaktan gözlerim şişiyor. Bu san- suz hıçkırıklar bir gün beni boğacak. Ağlamağa başladı. (Canin yelesi mindorin üzerinde duru- yordu, Zehra büyülü mendili (Can'ın yele. #ikin cebine koymak fırsatını bulmuştu. O, bu işi o kadar kolay yapmıştı Ki. (Can) hâlâ ağlıyordu, Hem de bir çocuk gibi, hıç- kırarak ve içini çekerek... Zehra ayağa kalktı, bir elini (Canın omü zuna koydu: — Onun başkasile evlendiğini söylüyor» lar, Can bey! Sevgili Leylânız şimdi başka - sinin koynunda yalıyor. O sizi çoktan unut- muş$ur. Siz de onu unutsanız ve unutmak için benimle erlenseniz we iyi olur! — Leylâ yüz erkeğin koynuna alılsa .g0- ne beni düşünür, ve beni unutmaz. Ben onun kalbini, kendi kalbim kadar lanirim, Zehra! Ben Leylâyı görmedin. O bana ka- vuşmak için yurdunu, anasını babasını terkederek dağa geldi. (Yıkikkale)de bir hafta başbaşa kaldık. Ez Demek dağda yaşamağa da ram ol- — Evet, Yersiz, yurdsuz... Dağların koy- nunda benimle beraber yağamağa TRzıydı. Bu fedakârlığı gösterdi. Pim halde neden ayrıldınz birlbiriniz- — Zorla, kuvvetle ayırdılar. Babasınm cengâverleri etrafımızı sardı, Döğüştük Hattâ bu döğüşte bir de kurban verdim. (Zambo) adi: kölemi yaraladılar, Öldürdü- ler, Bileklerim zayıfı, Kalenin içinde er- kok olarak benden başka kimse kalınamış- tı, Mağlüp oldum. Ve sevgilimi zorla elim- den alıp götürdüler, — O hâdiseden Sonra Ley'âyı tekrar gör- mek fırsatını bulamadınız mi? — Hayır, Güzlerim yolda... Her dakika onu bekliyorum. Bir gün karşıma çıkacak, boynuma sarılacak diye kendimi arutuyo- ruz, Sizi unutmadığını ve kocasını sevme- diğini nerden biliyorsumuz? Bana mektup gönderdi. Kocası Ömeri hâlâ yanma sokmuyor ve kapısında bir köle gtbi kullanıyormuş. — O da sizi bekliyor demek?.. — Evet. Oda bir gün bana kavuşaca- Bundan emindir. — O halde suçlarınız ağarıncaya, beliniz #ki büklüm oluncaya kadar biribirinizi bek- lemeğe mahkümsunuz demektir! Çünkü, ne onu babası size gönderecek.. ne de siz onu tekrar elde etmek Çırsatını bulacaksı- nız! Bu sarayda sizin peşinisi koyalıyan gözcülerin sayısını biliyor musumuz? (Cen) başını pencereye dayadı: — Biliyorum, Zehra! Hepsini biliyorum. herşeyi biliyorum. Beni ne kadar sıksalar, tarassud etseler boştur. Ben saçlarım kırla- şuways kadar, havasız ve güneşsiz bir zin- dan da yatsam gene ondan vaz geçemem. Onun hayali dalma gözümün önündedir. Göstereyim, bakın... İçeri gitti. Bir dolap açtı. Oradan çıkardığı kâğıdları Cemile uzattı. — Size bunlar için ne kadar ie şekkür etsem azdır... Vay sahtekâr! İşte yazılarımızı, imzalarımızı taklid ettiğinin isbatı... Hat tecrübesini bu kâğıtlarda yapmış... Demek bütün bunları çocukların parasına konmak . — Çocukların parasına mı? Yoksa Buna dair de bana bir yol gösterebi- Mir misiniz? — Onların izini, bilse bilse, doktor Kadri Ahmed bilecektir, Yahud Bay- ram ağa... — O nerede? Kahveci güldü: — «iti an, çomağı hazırla!» diye bir söz vardır. İşte, yokuşun başından gö- ründü. O da bu tarafa doğru geliyor... Haydi Bekir, bu vesikaları cebine koy... — Doktorun adresini elde edebil sem. — Ondan daha kolay ne var? Tele- fon defterine bakınız... Böyle şeyleri siz şehirlilere biz-köylüler öğretecek değiliz, t Beni, ölünceye kadar yer altındaki taş oda» larda hapsetseler, onu gene göreceğim. Ben Leylâyı gözlerimi kapadığım zaman daha Ayi görüyorum. Gözlerim kör olursa, beynim- Je; beynim dursa, kalbimle görürüm, Zeh- ra! Ben onu kanımda, canımda, hasılı bü- tün varlığımda hissediyorum. Zehra dışarda ayak sesleri duydu. (Canlın yanında fazla kalmanın fayda- siz olduğunu anladı. — Bu akşam bahçeye çikimz, Can beyi dedi. Kuşlarınız sizi bekliyor. Biraz hava (Can) cevap vermedi, Zetra odadan çıktı. Bir çobanın sözleri Taşbilek (Matikümlar kuyusuna gider- ken; yolda ihtiyar bir çobana rasladığını unutmadınız, deği mi? İşte bu ihtiyar çoban günün biride Taş- bileğin ortadan kaybolduğunu duyunca — Muhakkak ki, bu ünlü kahraman da tuzukla kuyuya düşürüldü. Böyle olmasay- dı, şimdiye kadar İzi bulunurdu. Diyerek, bu düşüncesini kabile reisine bildirmeğe karar vermişti. Ihtiyar çobanın oğlu da (Mahkümlar kum yusumda İnlediği için bağrı yanıktı. Bir gün sürüsünden ayrıldı; reisin sarayma koştu, Kapıda Seyid Ahmedie karşılaştı. Ço- banın canını yakan bu adam değil miydi? Zavallı Yaman'ı suçsuz olarak (Mahküm- lar kuyusu)nda inleten Seyid Ahmed ister- se neler yapmazdı? Çosan, Seyld Ahmedle 'karşılaştığından memnun değildi. Ahmed Çoanı derhal ta- nıdı: —— Nereye gidiyorsun.. burada işin we? Diye sorüu. Çoban birdenbire korktu ve kendi kendine; — Taşbileğin nerde olduğunu söylersem, Seyid Ahmed belki memnur olur, Düşüncesile yanma sokuldu; — Taşbileğin izini bulduğumu söylemek için gelmiştim. Dedi. Seyid Ahmed birdenbire şaşırdı. Benzi balmumu gibi sapsarı oldu. Çoban önü sevindi sanıyordu. Bayid Ahmed: . — Ne diyorsun, baba? dedi - “Taşbileğin iri mi buldun? — Evet, Seyid! Ben onu (Mahkümlar kuyusuna giderken görmüştüm. Mutlaka orada haşma bir felâket gelmiştir. İçim di- yor ki, yurdumuzun bu iğilmez başı orada ızlırap çekiyor, Onu gidip kurtarınız! Seyid Ahmed itidalini muhafazaya çalı- garak çobania konuşmağa başladı: — O, şehirde (Can) beyin muhafızı idi. Uzaklara gitmez, surlardan dışarıya çik- mazdı, Bu işte bir yanlışlık olsa gerek, Taş- bilek Ur surlarından ayrılamaz. Çoban büyük bir safiyetle sözüne devam b: — Siz, benim oğlumu da (Mahkümlar kuyusuna attırdınız, Seyid! Fakat, ben hakikati söylüyorum, belki günün birinde bu yararlığımın karşılığını görürüm diye müteselli oluyorum. Bu yaştan sonra aizi aldatmak, &ize yalan söylemek aklımdan geçmez. Kederli, yüreği yanık bir baba- yım. Sözlerime inanınır.. 'Taşbilek (Muh- kümlar kuyusu) yolunu tutmuştu, Onu gs- ce yarısına kadar yol üslünde sürülerimie beraber bekledim. dönmedi. Seyid Ahmed, çobanı avlamak istiyordu, Yavaşça kolundan çekti vo: — Gel, seni reise gölüreyim, ona da bu hakikati anlat! Dedi, çobanı kendi evine gölürdü. Adam- larına gizlice emirler verdi, zavallı ihtiyarı Yazla söylelimeden bir bodruma alıp hap- setler. (Arkası var) Cemil yokuşa doğru baktı, İri yarı bir adam geliyordu. On sekiz sene ev- vel Bayram ağayı tanıyanlar göne onu seçmekte güçlük çekmezlerdi. Yalnız biraz cüssesi ağırlaşmış, yürüyüşüne bir hantallık. ârız olmuştu. Azıcık da «— Namus! Bre namus!» diyen hal vardı, Esasen buraya da bir namus meşp- lesinden dolayı geliyordu. Çifliğin if- fet ve ismeti kendinden sorulur fik- rindeydi. Halbuki dün akşam fena hal- de pirelenmişti. Ne demek? Damad bey yokken hanım yalnızken ne de- meğe yabanın bir sırığı gelsin de uzun uzadıya çiflikte kalsın? Hem de başbaşa oturmuşlar... Mü- nasebeti var mi? Bu adam Necile ha- nımın biraderi değil, birader zadesi değil... Avukat da, doktor da değil... Bayram ağanın Kafası bu hâli bir türlü hazmedemiyordu. İstanbulun hayatında gerçi son çey- rek asırda hayli tebeddüller olmuştu amma, Mihrinur hanımefendinin ve- fatından sonra eski âdetler bu köşkte değişmediği için, modemliği görme miş, tanımamışlı, Veleyki hanımın marifetleri olsun, bunlara aklı ermes- di. iz (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: