R m 5 EŞ e ÇE Aİ AŞ rem e Bindiğim taksi kapının önünde durunca, rabıtalı bir uşak demir kanadları açtı. Ça kıllar: hışırdatarak bahçeye girdim. — Halik beyefendi evde, değil — Evet, zatillinizi bekliyor. Güçel tarhlar arasından geçim. Mer- mer bir merdivenden çıktım. Şık holden sa» Jona giroyordum ki, beyaz prostelâh hiz- metçi: — Beyefendi sizi külüphane odasında bekliyorlar! - dedi. — Peki kizyn.. Lâkin nereğedir o dedi- ğin oda?.. Bilmiyorum. — Hiç girmeğinizdi demek?.. Fareli oda hani. 2 — Nası? — Fareli. — Aman, ne İğrenç Şey. — Sakın beyefendinin yanında söyle- seyin... Pek üzülür. — Fare mi sever? Sebep? — Vallahi biz de bilmiyoruz. Mükellef bir kapı perdesi açtı. Arabesk paravanın arkasından dostum Halüku gör- düm. Sırtında ipek bir rop dö şambr var- âı. — Gece bakalım, gel. » diyordu. Kendisini kucaklamağa hazırlandım. Fa- #mi irkilerek bir adım geriledim. Bir omu- Zünd bir fnre ölekinde başka bir fare d0- Jaşıyor... Üçüncüsü de, atlas yakasının ke- narına tırmanmış, kulağını yalıyor... — Nedir bu hal?.. - diye hayretle kal- dım ve etrafıma bakındım. Kütüphane odasında muhtelif kafesler vardı, Kiminde beyaz, kiminde siyah si- Çanlur. Hele bir tanesi Kedileri İmana £e- tirecek curdon.. Be sahibi: — Meraklanmın şrisim! - diyordu. - bep- #i terbiyelidir. - Birşey yapmazlar. Biran fare olduklarını unut! Kuş telâkki ct bun- Jari, Sesleri nasl civi evi ötüşmeye ben- #er.. İstersen pek sempatik bulabilirsin. “Gayret ve hümü niyet meselei!... $ Çok rica ederim evveMi şu ortadakileri Kaftslerine 'kapot dâ içim rahatlasın. — Peki, peki... * — Küçük mahlükları avucunun içine al- â: Öptü, sevii, okşadı, Birer şeker verip günüllerini hoş ettikten sonra yuvalarına “ — Bu ne muhakibet, ne şefkat! - dedim. Orijinal bir adamdı. — Az bile söyledin: Hürmeti, mevlubiyet... «em varsa hepsini onlara medyunum.. 3ervetimi, saadetimi bu hayvanlara borç- * — Allah Allah... Lâfönten'in bir hikâyc- sinde (armin aslanı ağdan kurtardığını okumuştum. Pakat serveti nasıl kurtarabi- İiler?.. Bunlar, kemirici, ziyankür hayvan- Jardır!.. — Nasi mi kurlarırlar, uzizmn?... Dinle de bak... Seninle az tanıştık, lâkin kıza za- manda pek seviştik... Sırrımı anlstaysın.. Bir likör, bir de sigar iktam etti. Rahat koltuklara uzandık. Anlattı: - Öyle sırlar vardır ki ker tarafı an- lâtulamaz.. Benim esrarım arasında da böyle bir kısım vardır.. Mazime aid bir cürüm... Onun bir vesikam bende duruyor- du. Fakat yırtmamıştım. İşte kütüphane- min şu gizli gözünde saklıyordum. Etelime muvafak olmuştu. Kerim be- »i sevdi, «İllele diye tatsurdu. babası iti- zazlarda bulunduysa da nihayet ister is temez mecbur kaldı. Evlendik. Ben de sefa letten yakayı sıyırdım. Artık ömrümün sonuna kadar hayatımı rahal geçirecektim. Tam mânasile rantiye tarzında yaşıyacaktım. Lâkin pot kırma- diğım, ibaret etmediğim takdirde... Şayed bir ihanetimi yakalıyacak olursa karım he- nl boşayabilecekti. Nikâhımız eski nevl kı- yıldığı halde kaympederim avukat Mulla bey bumu şart olarak kaydettirmişti. Bekârhk şefsletinden kurtulunca, kususi dajreme yerleştim. Yazıhanemin bahsetti- ğim gözüne de, gizli evrakım: koydum. Karım beni avucunda simsiki tutmağa ahdeimişli. Bir hatamı yakalarsa işimin berbaâ olacağımı pek âlâ biliyordum. Fa- kai doğrusu gizli gözü keşledeceğini asla düşünememiştim. Bir gün, külüphane odama girmiş. Bir gari siseakenış. Şimdi işitsiğin cik cik ses- leri kulağına çalınmış. r Evvelâ ürkmüş. Sonra merak ederek bü- Vin çekmeleri açmış. Birşey bulamayınca araştırmalarını daha arttırmış. Hizmetçi- deri çağırmış: — Hanımcığım! Galiba bu masanın bir yerinde İsre yavralamış.. - demişler. -Üst kısmı ayaklardan syırmaları Üzerine, bizim gizli göz de meydana çıkmış... Hanım, hizmetçileri savarak ve İare yu- yasını bozarak defteri eline almış.. Oku- mağa başlamış. “Tam o sanada ber içeriye girdim. Bizim kurşuni defteri karımın elinde gö- rünce, betim bezzim attı: — Romandır 0.. Romana merak ettim... Uydurma bir eserdir... kancğımı, - diye kekeledim. Fakat o, muhabelli gözlerini bana çevir- “Demek beni bu kadar seviyorsun?... - dedi. , fareler kâğıdların yarısından ziya» desini yemiş hanzırlar... Güzelliğimi, cazibe- Mi terenuüm eden aşk sahifeleri mahvot- muş... Söyle. Daha no vardı? Neler yaz- miştın?. Bunlar roman olumuz.. İşte bi- sim ev, ben, babam, ismimizle, eismimizle tarif ediliyoruz; sonra bir famia.. Derken anhife sahife aşk cümleleri... Beni ne ka- dar sevdiğine dair cümle kırıntıları.. Ars yerini hep fareler yemiş. Boymuma sarıldı. Beni öptü, üptü... Çocu- ğumüz olmadığı için servetinin ancak bir kısmına tevarüs edecektim. — Böyle bir aşk, behemehal müküfetirm görmelidir! » dedi, Ben ber ne kadar protesto etlimee de, malını, mülkünü sağlığında üzerime yap- 11. Ve bir müddet sonra öldü. İşte zenginim... Ben farelere nasıl medyur olmam... Sa- hifeleri fevkalâde hesaplı kemirmişler.. Zehranın «Zs sini bile bırakmamışlar.. Ka- rımı serveti için istediğimi gösteren kısım- arı da Kep yoKemişer- Mete midi ve sikadan eser bırakmamışlar... Ren kendim günlerce düşünerek bu marifetimi tertip- deseydim genc dalkınlığıma gelir, bir yer unuturdum... Canım nenoşlar. Gece maçı Fenerbahçe - Şişl karşılaşıyor Şişli Çocuk Esirreme kurumu menfaati içiri tertip edilen gece maçı bu gece fant 21 de Fenerbahçe ile Şişli takımları ârasın- da “Taksim stadında yapılacaktır. Gelecek hrlta ilg maçlarının ilk oyunu- nu tekrar Galatasaray İle yapaezk olan Penerbuhçelilerin Şişli maçında lig maç- rına istirak edecek son kadrolarını tesbit edetekleri ve takımda bazı yeni oyuncular tecrübe edecekleri söylenmektedir. Haber aldığımıza göre cumartesi gecesi de Şişli ile Beyoğ'u spor arasında hususi bir maç yapılacaktır. İstanbul mıntaka reisliği Beden terbiyesi İstanbul muntaxası baş- kanı bay Fethi Başaranın velatı dolayısile, mıntaka İşlerini vekâleten futbol ajanı B. Kemsl Halim idare etmektedir. İstanbul mmtskası başkanlığına eski spozculardanı B. 'Tatp Servet, takem komi- tesi elsi avukaz Abdullah, eski asbaşkan B. Muhtar Uygurdan birisinin tayin edileceği söylenmektedir. İstanbul güreşçileri bu sabah Ankaraya gittiler Cumartesi ve pazar günleri Ankarada ya» püncak olan Türkiye serbes güreş birinei- Tiklerine iştirak edecek takımı ba sabah Arikaraya hareket etmiştir. Güreş monitorü Saim Arıkanın idaresin- de giden kafilede Çakır Ahmed, Halil, Ya- sar, Servet, Palik, Ali Ahmed, Hasan, Büyük Mustafa, Çoban Mehmed bulunmaktadır. Hakem olarak kafile ile birlikte İsmail Hak-, ki Vefa gitmektedir. Atletlerimiz yarın Atinaya hareket ediyor 'Teşrinlevwel bidayetinde Alinada yapıl- ması tekarrür eden onuncu Balkan oyun- Jarına evvelce iştirekinden az geçilen mil- li atlet takınumuızın Yunan federasyonunun müracaatı üzerine bu oyunlara gitmesine karar verildiği malümdur. Atletizm federasyonu reisi Adnan bü hu- susta icap eden muameleleri yapınak üz- re Ankaraya gitmiştir. Bu pazar günü baş- hyacak olan oyunlara yetişmek için atlet kafesinin yarn şehrimizden hareket et- mesi icap etmektedir. Matbuat takımının maçı Geçen sene yapılan bir maçın revanşı için bu gere matbunt takımı ile Şişli tekşi- üdleri arasında bususi bir müsabaka Yö- pılacaklır. Evvelce yapilan wüsetakeyı Muübuat takımı 3-1 kazandığından bu kar. şılaşmanın çok iddia'ı olacağı tahmin edi- mektedir. Bu müsabaka Şişli - Fenerbahçe rınçnden evvel sat 20 de yapılacaktır. 'Tefrika No. 74 LEYLÂ ie MECNUN KAZA sikme senn ilmi Yazan: İskender Fahreddin İhtiyar Asu başını yere eğdi, Karabulutun baldırından akan kanları çeşmeden su içer gibi emmeğe başladı Asu burada (Karabüintila dost olmuş- tu, Cellâd, ihtiyar sihirbayı (Karabulutila bir safta zincire vurmuştu. Hergün değir- men taşını çekerken yanyana düşerler ve (Karabulut) ihtiyar Asuya yardım eder, onun yükünü de kendi taşır, ona ağırlık vermezdi. şii (Karabulut) Mahkümlar kuyusuna neden atılmış? Urmaz enilliyetini çek sever bir Türklü. Biricik oğlunun da kendi soyundan bir ka- dınla evlenmesini istiyordu, Kabile veli, (Can'ın Leylâ e tanıştığı gündenberi: — Ben oğlumu bir Türk kazile evjendire- ceğim. Demişti. Urman, oğlumun Leylâ ile seviş- tiğini ilk anladığı gün, karısına: .— Onun Leylâ ile birleşmesine yardım edenleri cezalandırmakta gecikmiyeceğim, Dediğini Aygeden beşka hiç kimse bil- miyordu. Gerçi Urman - Eğer şeyh Mehdi kızını ver. miş olsaydı- oğluna almıyacak değildi. Fa- kat, o, bununla beraber ona bir başka Türk kızı daha vermeyi de kararlaştırmıştı. Ur- man, Irak seferine gitmeden birez önce şöyle bir haber almıştı: «— Karabulut, Can beyin fikrini geliyor. Lejlâ sana lâyık Bir kızdır. Sen babanı din- leme ve onunla evlen! diyor.» Demek ki, şektanberi (Can) beyin fikrini gelen ve onu Leylâ ile evlenmeğe teşvik <den (Karabulut) idi. Urman bunu aber alınca -o zaman- 0ğ- unu çağırmış: — Sen (Karabulut) De neden sık sik ko- nuşeyordun7 O, dağlarda doluşmağa alış- muş bir dövüşcüdür. Deyince (Can) bey: — Ben de dağlarda dolaşmasını seviyo- ram, bebe! O bana teselli veriyor. Ben onunla konuştuğum zaman derdlerim, 12t1- raplarım diniyur. Cevabını vermişti, O gün hava çok sıcaktı. Urman bundan sonra (Karabulutlu çö” Bırtarek: —— Sen, bugünden itibaren oğlumla ko- nuşmuyâcak ve ona arkadaşlık yapmıya- caksın! Demişti. (Karabulut) o gün reise kızmış- tı: i — Sen oğlunun başın: ateşlere yakıyor- sun! Eğer o Leylâ ile evlenmezse, dağların koynuna düşecek ve omü kaybedeceksin! İşte Urman (Karabulutdun bu cevabı üzerine: — Demek ki oğlumu kışkırtan ve dağ- Yara sürükliyen sensin! Diyerek, onu bir gece kimseye gösterme den raörlar Fuyüuyna arlirmmnan çekinmemişti, O zaman Taşbilek küçük bir ordu ile çöle gilmişti. Savaştan dönünce Kardeşini aradı. Öldüğünü söylediler. Taşs bilek kardeşini çok severdi. Öldüğünü du- riyor. Senin için yüz kişiyi birden duzdur- mazlar. — Dilim kurudu... boğazım yanıyor. — Acele etme. Ben şimdi senin Ağzını 18- latırım.. (Karabulut) baldırnı taşın kenarına çarptı... — Haydi ağsım uzat. — Nereye? — Kızıl şerbet akan şu çeşmeye. İhtiyar Arzu, delikanlının bacağından kanlar aktığını E görünce şaşırdı: — Benim için mi kanatlar bacağını? — Evet. Haydi, 'kanımı boş yere akıt- ma.. einmeğe başla! Suruzluğun çabuk ge- ger, İbiyar Asu yavaşça başını yere eğdi. (Karabulut)un baldırından ukan kanla rı, çeşmeden sü içer gibi, emmeğe başladı. «Karabulut) yüzünü buruşturdu: — Nasal. insan kanı tatlı mw? Asu imliyerek murıldandı: — Çok tath, — jk defa mi içiyorsun insan kanı?.. — Hayır. bundan kırk yıl önce Urnanın babasi bir akrep sokmuştu. O zaman da onun kanını emmiştim, — Urmanın babasını ölümden kurtaran sen misin? — Evet, Ben yetişmeseydi'm, ihtiyar reis ölecekti. « Bu hizmetinin mükâfati ne oldu? — Pir yıl sopra (Mahkümlar Kuyusuna atılmak. — Demek buraya ikinci defa geliyorsun, öyle mi? — Evet. , buraya gelenler bir daha yer- yüzüne dönmezler. Sen nasıl kurtuldun bu- rTaden? — Üç ay sonra bir tufan oldu. Kuyuya sular doldu. Ye mshkümlar tahtalara sa- rılarak suyun üstüne çıktılar, Bonra?, — Bütün memlekril su basmıştı. Tufan- dan sonra yurdun bilgirileri tir seraya top- Jandılar ve mahkümların affı için reise yal- vardılar. O zaman üç kişi affedildi. Ötekiler?. — Onlar kuyudan kurtuldular, fakat ş6- hir içindeki sularda boğuldular. — Ya 8iz7.. — Bir yüksek damm üstünde kalmıştık. Sular alçalınca yere indik. Bilginler: «On- Jarı Tanrı kurtardı!» dediler, Rels bizi tek- rar kuyuya attırmakten va? geçti. Bu su- retle ölümden ve işkenceden kurtulduk. — İnsanlar nankör olarak doğarlar, R#- isin kayatını kurtarmamış olsaydın, bu fe- Jâket başına gelmezdi. — Şimdi de öyle oldu. Birine yaptığım iyiliğin karşılığı olarak buraya atıldım. Kimdir — vw? Böylemeğe cesaretim yok.. srası gelin ce erimi. — Benden mi korkuyorsun? * — Evet. N -- Benden İenalık bekleme! Ban (dah- kümlar kuyuuluz düştüğüm güdenberi, Ayni gözde, bir de hatırat detterim var- Bir kapağı itti. İrili ufaklı, beyazlı siyah. | PARA ve ÇEKLER N vE nerdedi e nie akik Se; di. ke başımdan geçenleri oraya | İı bir sürü mahlük fırlayıp dizlerine, boy- | Londra 1 Sterlin 5.24 Diye esi Ona; — es mn halde beni gt â. ağzımı kaninla dine > Pek çok sefaletler çekmiş, cürmü | nuna, kollarına tırmandı... New-York 100 Dolar 130,3475 — Mesarini bilmiyoruz. Dağda ölmüş. | ıslatan. Beni ölümden amaci Ben de o sel ei İşlemiştim. Ah, ihtiyaç! Altmış Masanın üzerinde bir resim duruyordu. Paris 100 Frank 29715 cesedini kurdlar, dslanlar yemiş. dediler. tapkı buna benzer bir fedakârlkla Kardeği» Dari İsi vi geştümiştin. Zehra is — E'mindir bu, Halükcuğum? - diye sor-| Mine 400 Liret — “Taşbilek kardeşinin ölümüne çok ağla | ni ölümden Kurtarmıştım. nn elm Me sevdim; fakat pa- | düm, Cenevre 100 İsviçre Pr. o 207725 . İşte (Karabulutl Ur şehrinden bu — Kimden bahsediyorsun? j ettiği için, onun aş- — Merhume zovcemin... Şiiri, hele Tev- | Amsterdam 109 Florin 70.1475 suretle kaybolmuştu. — Taşbilekten.. a me zem le e me kal | fik Fikreti ya severdi... Böyle yazmış... Berlin 100 Rayşmark — Mahkümun gözleri döndü: şt. , © da bana var- Birlikte okuduk: Brüksel 100 Belga 222015 O rün hava çok sıcaktı, — O hâli yaşıyoı Mia ya m alma sağl gibi nir. «Dünyada Halijk, ebedi bir şifadır aldanmak»| Atina 100 Drahmi — İhtiyar Asu yürüyemiyotdu. — Yaşıyor. Hem de ikinel bir reis git, gti seüstekiel Karum peşişde dalaşı, | Kok, hayırı Kakpene Tamar” | Beze 200 mez İİ gekiyondar e a MM a akp emmi Ml nü âşık rolü oynadım; duvardan atlıyaz | Bayed fabketseydi tekmil bana | Madrid 100 Pezeta ğa RM maa ömer lee Kilim Zira arti Gprüöp atsin KİK eni med yerleri Tür K- İİ meilyee ân Bang e #heri bu kene m er iyord Zi mec v Mn. Ee e e onday- m Pakat he iri eüsselerde ne inee ruh- Bükreş 100 Ley — a Grek imi Mali Zen ima ç onu bulunur... Haydi defterin böyle ustaca | Belgrad 100 Dinar r i m E aygmmz e e bütün bu mah. | yenmesi tesadüf; bu mısra da tesadüf ola- | Yokobuma 160 Yen — ME Çak susadım.. bir yudum su istesem al Da aşk erimin hepsini, hepsini yazdım, | bilir miyd!?.. Btokholm 160 İsveç Fr. 313178 verirler mi? de buraya attarırdı. döktüm... (VAN) İ Moskova 100 Ruhle — Değirmen taşını yüz kişi birden çeyi- (Arkası var) Tefrika No. 83 iyorsun? amma, sakın bu Süzi bizim Necile | vet mecbur etmiyor. Süzi, bir oda kapısı açlı. — Bu daire de senin içindir. Haydi istirahat et... Seninle doslluğumuz hayatımın yegâne teseliisidir... Be- SEVİLEN KADIN Nakleden : (Wâ - Nü) hem hislerini, hem de gururunu ok- şamaktaydı. Şimdi gidecek, metresi- ke şayansın... Ancak... — Ağzının içinde bir şeyler geveli- yorsun. Ne demek istediğini anlıya- muyorum. — Süzi'nin anlattığı hikâye sizi biraz irkiltmeği mi? — Yann... — İki küçük Süzanı hatırlarsınız her hâlde... — Münasebetini bulamıyorum. — Düşünseniz e, canım... Bunlar- dan biri, Bursa civarma yollanma- mış mıydı? — Eee... — Öteki de İzmire gönderilmişti. — Canım bitir şu lâfları.. Ne de- Vehbi davrandı. Metresinin gittiği tarafa doğru yol. lanmağa hazırlandı. Doktor, bir el işaretile, onu, olduğu yere çiviledi. Sonra şöyle devam etti: — Bu kız, yani İzmire giden, ko- cası Türk, karısı Rum olan bir sileye tevdi edilmiş. İsimleri aklımdaır. Süzi'nin anlattığı hikâyeyi dinledi. niz mi? — Evet... Kulağımı dört açarak... — Bu Marika, bizim Marika ola- e Beşçınar da bizim kızın gittiği — Anadoluda bu isimde beş yüz Rum ismi de bulunmaz sanınm.., Mesele çıkarma Allahını seversen du- Tup durduğun yerde! — Benim kanaatim bu... Bu köy ve kadın bizim ötedenberi bildiğimiz köy ve kadın... — Peki bu lâfların ucu neye daya- nacak? — Sabret yahu... Ben sonradan tedkik elim: Bizim kızı alan âilenin başına tıpkı bu kızın anlattığı gibi bir macera gelmiş. Küçüklerin de bir çalgıcı grupile seyahate çıklıklarını hanımefendinin kızlarından biri ol- masın? Vehbi, acı acı gülümsemekle bera ber tehdidkâr bir hal aldı: — Aziz doktor! Şayet bu tarzda konuşmakta devam ederseniz âramız açılır, — Kendi kendime bu meseleyi uzun uzadıya mülalân ettim. Artık “hiç şüphem kalmadı. Bu kız odur. Vehbi, kaşlarım çalıp bir adım atarak: i, ne olacak? - diye sordu, Doktor da ayni suretle hareket etti. # Burun buruna geldiler, Kadri Ah- med elini eski entrikacı arkadaşının — Sizin yerinizde olsaydım bu ga- nimeti başkalarına bırakırdım. — Lâhavle... — Da özünd N köküne kıran girmedi ya... — Bu derece müstesna, bu derece hoşuma giden kadınların köküne kı- Tan girmiştir. — İntimal... Zevcenizin kızı! — Hani isbalı? Doktor, parmağını alnına dokun- durdu: — İşte isbatı burada... — Size inanmağa beni hiç bir kuv- Fakat düşünün... — Namusum üzerine, yahut na- mus namına bende ne kaldiyse onun üzerine yemin ederim ki bu kız odur. — En, haydi Allah rahatlık ver- Kadri Ahmed iki yana başım sal ladı; dudaklarımı ısırdı; kisa par- maklarile saçlarımı karıştırdı. İpek alkısını aheste aheste boynuna sar- dı. Pardesüsünü aldı. Bu mantık- tan, bu ahlâksızlıktan pek gocunmüş gibi bir hareketle çıktı. (Arkası var)