wel zaman içinde İkinci Vilhelm çelme ata- rak imrahorunu düşürdü! “ Size biraderin ( Abdülhamidin ) hususi sigarala- rından birer İkinci Vilhelm'in ziyareti üzerine Beyrutta donanma, havai fişekler sa- bahlara kadar devam etti, şehrin or- kestrası ve askeri bandosu çaldı, Er- tesi sabah sanat dokuzda ((Hahenzo- ler) yatında bulunmak üzere evleri- mize gittik. Pederim (Beyrut valisi) liman dairesinde geceyi geçirdi. Va- purdan ayrıldıktan sonra yarım suat kadar Beyrut Almanya başkosolosu profesör Dr. (Şnayder) le konuş Ertesi sabah on buçukta impara- torla imparatoriçe vapurdan çıkacak- lar Alman mektebine gideceklerdi. Oradan da kışlaya gelerek düveli ecne- biye konsoloslarını ve memleketin €ş- rafını ve rüesayı ruhaniyeyi kabul edeceklerdi. Alessabah ben vapura git- tiğim zaman herkes ve her şey hazır dı, Saat onda imparator yatından san. dala bindi. Kruvazörlerinin “etrafını dolaşarak askerine selâm verdi, gene yatına geldi; imparatoriçeyi aldı, rıh- tıma çıktı, Burada pederim ve mih- mandar paşalar, baron Mareşal, Kamphofner paşa, prens Bülov, mev- ki kumandanı mirliva İsmet paşa, (ve ilh.) kendisini istikbal ettiler ve hazır bulunan arabalara doğru yürüt. tüler, İmparatoriçe açık mavi renkte bir tayör giyinmişti. ve şapkasını ha fif bir tül İle örtmüştü. İmparator as- keri ceketini lâbis idi. Fakat arkasın. da ipekli bir beyaz meşlâh yardı. Ne yaptık yaptık, kendisini ata bindirt- medik ve arabalarla Alman mektebi- ne gittik. Yollar fevkalâde kalabalıktı, Arap» ların malüm olan feryadları gökleri çınlatıyordu. Mektepte imparatoriçe- nin şerefine bir ufak temsil verdiler, Cebel Lübnanın umuru ecnebiye mü- dürü İskender Tüveyni beyin kızı da Almanca bir şeyler ve bir güzel şiir söyledi. İmparator müteheyyiç bir ta- yırla mektebi dolaştı ve müdürlerile uzun uzadıya konuştu. Evet, Beyrut- ta imparator müteheyyiç idi. Bunun sebebini, yani Fransızlara mütemayil olan Suriyenin kendisine bir sul mua- melede bulunup mulunmıyacağından mütevellid tereddüdle hasıl olan bu teheyyücü bilâhare öğrenmiştik. Maa- mafih daima bol bol gülüyordu. Yol- larda gördüğü nümayişlerden, hüsnü kabulden dolayı da ne kadar mem. nun ve mütehassis olduğunu sakla. , madı: (Ümidimin çok fevkinde gör. düğümüz tezahürattan dolay: Beyrut halkına teşekkür ve selâm aderim) de- meyi unutmadı ve bu söziei tekrar etti durdu. Kışla ve mevkii imparatarım çok hoşuna gitmişti. Temizliğin: ve salon- larını o kadar beğenmişti Ki: (Bu gü xel salona bir yağlı boya resmimi gön- dereyim de bir hatıra kalsın) demişti Ye Suriyeden avdetinden birkaç ay sonra Alman bahriye talebesinin mek. tep gemisi olan (Şarlot) vapurile mü- bir yağlı boya tablo gönder- miş ve tablo merasimi mahsusa İle duvara talik edilmişti. Kışlada düveli ecnebiye şehbender- lerini kabul ettiği zaman, llsanını İyi bilen ve iyi söyliyen bir Fransız gibi talâkat ve sühuletle fransızca Konu. #uyordu. Sefir payelilerinden kont dö Sersey - Comte de Cercey (Fransız osu) impratorla yarım saat konuştu. İmparator, çok şiş. Dan ve çok spritüel nüktedan ve fera. *etli olan bu zattan çok hoşlanmıştı. (a Martin) in seyahatnamesinden, Şürlerinden bir hayli parçaları konso okuyordu ve Fransız edasile şa kalaşıyordu. ada resminin hitamından sonra Prator, impratoriçeden o müsande m meydanındaki nişan- itti, nişan talimleri yaptı ve Yaptırdı, Diğer konsoloslar gittikleri pm Sie kont de Cercey yanında idi. Sa. Ta ge Eelmişti. Öğle yemeğine vapu- da öndük. Ancak bu defa imparator DE yaptı yaptı, beyaz atına bindi Bini tane ikrâm edeyim , iki dsğil ha... ,, ve Imparatoriçenin arabasının önün- de yürüdü. Yolun en az darından ve en kısasından geçtiğimiz için rahatça 1i- mana vasıl olduk. Misafirlerimizi va- pura (Hohenzolern'e) götürdük. İm- paratoriçe arabada muttasıl konuşu- yor ve konuşurken sağa sola selâm ve- riyordu, Öğle yemeğinde bizleri vapurda alı. koydular, Sofra çok kalabalıktı. İm- paratorun sağında baron Mareşal, im- paratoriçenin sağında pederim Bey- rut valisi, solunda Şakir pasa yer al- dılar, Öğle yemeği saat iki buçukta bitti, İmpsratorun sol kolu düz, yani mafsalaız olduğu için çatalı ayni za- manda bıçaktı. Ve bir elile tuttuğu bu çatal - bıçakla tavuğu ve etleri o Ka- dar sühuletle kesip ayırıyordu ki, bu ameliyat görülmeğe şayndı Sofrada çok neşeli yemek yiyordu. Lâkırdı arasında (o İmparatoriçeye pek sevimli bulduğu Fransız konsolo- su İle neler konuştuğunu anlattı; cehren (La Martin) in şiirlerinden sevdiklerini birer parça okudu, İmpa- ratoriçe sofrayı terkettikten sonra da artık sigara içebiliriz. Size biraderin (Sultan Hamid) hususi sigaraların. dan birer tane İkram edeyim dedi ve (iki değil ha) demeyi unutmadı. Si- gara ve kahvelerden sonra bize müsa- ade etliler, Vaupuru bıraktık ve saat | beşte şehir ve civarında yapılacak ge- zintiye kadar serbes kaldık, Ben dam. donörlerle şehrin çarşısını gezdim, ön- Jara birçok şeyler alırken refakat edi- yordum. (Şunu da unutmadan söliye- yim ki, impartorun tek köllle Mav- zer tüfeklerini kullanışı şayanı hay- retti ve nişan atışı pek mükemmeldi)! Saat beş buçukta imparato: yalnız- ca şehri ve civarını gezmeğe çıktığı vakit gene binlerce halk güzergâhın. da tezahüratta bulundu. Bağırdılar, çağırdılar, el çırplılar. Misafirleri ha. raretle alkışladılar. Doğruca Beyrut Millet bahçesine gidildi ve orada birer çay içildi. İmparator dalma mütehar- rik ve herkesin yanında dolaşıyordu. | Bilhassa imrahoru general ile fava şakalaşıyordu. Bir aralık adamcağıze bir çelme attı, düşürdü. Derhai kol na girdi, kaldırdı, Mendilini çıkardı, üstünü temizledi ve çizmelerini sildi. Ve mendilini silkti. Bana hitaben, kahkahalarla gülerek (Tenez jeune homme, gardez ce soüvenir) diyerek mendili bana verdi, Imrahor ihtiyar, yaşlı başlı bir zattı. O da imparatorun bu şakasına güldü amma, o yaşta teh- likeli bir oyun atlatmıştı!!! Bahçeden saat yediye doğru çık- tak ve şehrin haricine çıktık. Lübnan erazisine girdik. Oranın meşhur Rüs- tem paşa bahçesini gördük, gösterdik. Ve Beyrut şimendifer istasyonu tari- kile Ilmana, yani vapura gelecektik. İmparator gene inad etti. Alına bin- mişti, Pederimi Millet bahçesinden ayırarak; (Siz galiba hoşlanmiyorsu- nuz, lütfen imparatoriçeye gidin, biz geliyoruz) demişti. İlmparatorla im- paratoriçeyi gezdiren arablar baba oğul bizim hususi arabalarımızdı. İm- paratorun hususi atları da bizim evin ahırında duruyordu. Binaenaleyh şe- hir ve civarını gezdikten sonra İstas- yon tarikile limana - yani yata . dö- herken imparator bifdenbire durdu. Ve Abdullah paaşya bir şeyler söyle- meğe başladı. Almanca konuştuğu için bir şey anlamamıştım. Fake: Abdul lah paşa imprator sizin eve gitmek is- tiyor der demez, kemali teşekküle: Emrederlerse pederime haber versyim, dedim, Biz önde, onlar arkada koşuyorduk. Semih Mumlaz $. Askeri ve iktisadi tad. kiklerin vardıkları netice (Baştarafı 7 inci sahifede) te ikişer saat ara İle, sonraları biraz daha uzun fasılalarla, üç gün devam eden bir bombardımana başladı. Tay- yareler 4500-6000 metreden uçuyor ve bombalarını şehrin üstüne, hedef tef- rik etmeksizin, taramile rasgele salı- yorlardı. Bu taarruzda, tahtelarz demriyolu melcelerine nüfuz etmek üzere, yarım tonluk büyük bombalar, binaları da- mından zemin katına kadar delip geç- tlkten sonra en aşağıda patlıyarak bütün binayı kökünden yıkan tavikli bombalar, demet halinde atılan ufak ihtiraklı bombalar; ve bilhassa, parça- lanma sahası alçakta bulunan ve ufki dağılma mıntakası çok geniş olup ka- Jabalık sokaklara atılmak üzere yapıl- mış olan, ince cidarlı, yeni tip bombâ- lar kullanılmıştı. New-York Times gazetesinin mü- hâbiri Herbert L, Matthews'in anlat- tığına göre, bu taarruz «şimdiye ka dar hiç bir modern şehrin tarihinde görülmemiş derecede bir vahşet ve gaddarlık nümunesi» olmuştu. Nüfu- su, mültecilerle beraber, hemen iki milyonu bulduğu halde, bu şehirin hâ- vaya karşı müdafaası o kadar zayıftı ki, mütearrızlar gündüz ve hattâ ser- besce bombardımana gelebiliyorlardı. Fakat, netice ne oldu? 1300 kişi öldü. Elektrik istasyonu faaliyetine devam etti; otomobil, otobüs ve tramvaylar gene işlediler, sinemalar, tiyatrolar s6- anslarına devam ettiler ve kâfi dere. cede de müdavim buldular. Londrada çıkan Times gazetesi muhabirinin dediği gibi «1936 ikinci teşrininde Mad. ridde atılan bombalar, halka nasıl bo- yun eğdirememişse buradaki halka da bir tesir yapamamıştır. Eğer gizli bir tesiri olmuşsa bile bu belli edilmemiş- tir. Herhalde, mağrur ve cesur bir millet üzerinde bu gibi vahşi muame- lelerle kati bir netice alınamıyacağı an- laşilıyor... Halk ıztırap ve korku için- de yaşıyor, fakat panik yapmıyor.» Barselona halkına da, yalnız kayıd- sız, tefriksiz bir bombardımanla baş eğdirmek mümkün olamadı, Şehri zap- tetmek için, kâra kuvvetlerinin bir sene daha muharebe ederek, toprak- ları karış karış kazanması lâzım gel. mişti, Madridi de, iki buçuk'sene mu- hasaradan sonra alabilmişlerdi. Lon- dra yahud Paris, Liverpol yahud Lion, Giasgow yahut Marsilya bundan az mi dayanacaklar? Londra ile Paris, ilk ba-| kışta, daha büyük ve bombardıman- dan çok daha fazla müteessir olacak birer hedef gibi görünürse de; haber almamadan birdenbire denizden iâar- ruza maruz, VE gerek avları, gerek tayyare dafi silâhları bakımından mü- dafaası çok zayıf bulunan Barselona. yan nazaran namütenahi derecede mü- kemmel müdafaalı şehirlerdir, Her iki- sinin de, çok uzaklarda haber alma pos- taları vardır. Parisinki Fransız hudud- larında, Londranın ki, Belçika ve Fele- menk sahillerinde ve bütün İngiltere sahillerinde bulunan bu dinleme ve haber verme postaları ve bunların bağ- li oldukları mükemmel haber alıma şe- bekesi saysinde, düşman bombardıman tayyareleri daha çok uzaklarda iken, av tayyareleri derhâl harekete geçin, bombardıman taarruzunu önliyebilir- ler, Bu av kuvvetleri, bilhassa İngiliz jav tayyareleri derhal harekete geçip, relli tipleri olan, Hurricane, Spitfire ve Deflant gibi tayyârelerden müte- şekkildir. Bundan başka, her iki şehirde de, tesadüfen yaklaşabilmiş bombardıman tayyarelerini tevkif etmek üzere, ba- lon manjaları vardır. Ayrıca, yeraltın- da yollar ve sığınaklar; çocukların ve ihtiyarların şehirden süratle çikarıl ması için, mükemmel plânlar hazırlan. mıştır. Kudretli tayyare defi topları da yerleştirilmiştir. Büyük harpten- beri, defi toplarının ne derece tekem- mül ettiğini; o zaman beş tayyareden bir tanesi defi topile düşürülmüş ol. duğu halde, İspanya harbinde, beş tayyareden dördünün bu silâbla düşü. rülmüş olması isbat etmektedir. Diğer taraftan, gerek Paris, gerek Londra halkı, 1933 eylülünde geçirdik. leri büyük korkudan biri, bu gibi kor. Apartıman sahipleri Boş dairelerinize hemen iyi kiracı bulmak için «Akşame ın isti KÜÇÜK İLÂNLARI'ndan fade ediniz. kulu vaziyetlere karşı artık manen de hazırlanmış buluruyorlar, Nihayet şunu da nazarı itibare almak icap eder ki Almanya ve İtalya için, hem Lon- dra ve Paris, günlerce arka arkaya bombardıman etmek, hem de gerek i-| Di çi 5 Zonguldak (Akşam) — Köycülük işlerine büyük ehemmiyet veren Halkevi bu sefer de Türkali köyüne bir gezinti tertip etmiştir. Hazırlık- lara bir hafta evvel başlanmıştı, Her akşam Halkevi hoparlörü bu gezinti hakkında tafsilât veriyordu. Seyahat (Sosyete Şilep) in tahsis İ ettiği Krom vapurile yapıldı. Başta Zonguldak valisi B. Halid Aksoy ol- mak üzere bine yakın Halkevi âzası, memurlar ve aileleri, Şehir bandosu- nun çaldığı milli havalar arasında bayraklarla süslenmiş vapura girdi- ler. Saat 9,30 da, limandan hareket eden Krom vapuru, Türkali sahille- rinde halkın coşkun alkışları ve sevgi tezahüratile karşılandı. Halkevi âzaları sandal ve motör- lerle sahile çıktılar. Köy halkile be- raber bayraklarla donanan köy mey- danına gidildi. İstiklâl Marşile Şe- ref direğine bayrak çekildi. Burada Halkevi başkam Ahmed Gürel, bir Zonguldak Halkevinin Türkali köyüne yaptığı bir gezinti Şehirli ile köylünün candan temasına vesile oldu | nutuk söyliyerek bu gezintinin ga- | yesini izah etti, Köylünün köye ald dileklerinin memnuniyetle dinlene ceğini söyledi. Bundan sonra Parti kaza idare heyeti reisi avukat 'Tevfik Bilgin, köylü ile bir hasbihal yap- mıştır. Ufak bir fasıladan sonra hazırla- nan yemekler köylüye dağıtılarak hep beraber, neşe içinde yemek yen- intibalar; ortada Halkevi Başkanı nutuk söylüyor di. Yemeği mütenkip Halkevi doktor- larından Memleket hastanesi dahili- ye mütehassıs Nimet Nedim, âimele birliği doktorlarından Hakkı Tursun, Belediye ebesi Necmiye Alpay tara- fından 390 hastaya bakıldı, Kinin ve sair ilâçlar. dağıtıldı; ayrıca muhtaç ailelere tuz; sabun, çocuklara kitap ve gâzete verildi. Yer yer kümelenmiş vatandaşlarla muhtelif mevzular üzerinde konu- şuldu. Bu arada bandonun çaldığı havalarla milli oyunlar oynand Nafia fen memuru Etem, ziraat müdürü Hüseyin, nüfus müdürü İh- san, tapu sicil muhafızı Remzi, hu- susi idare fidanlık memuru Emin, kültür müfettişi İbrahim, Halkevi dershaneleri ve kurslar şubesi baş- kanı Sedad Ataman, kendi ihtisasia. rı dahilinde ve halkın anlıyacağı bir lisanla öğüdler verdiler. Sorulan sualleri izah ettiler, Böylece türlü tedkik ve temasla. ra vesile olan bu gezi akşama kadar ayni samimi hava içinde devam etti, Geç vakit köylü ile vedalaşılarak ge ne Krom vapuru, motör ve kayıklar- la Halkevi âzaları Türkali köyünden ayrılırken sahilden: «Yaşayın, varo- lun, gene gelin» sesleri yükseliyordu. Halkla yapılan temasların neticesi , Halkevi oObaşkanlığına (o verilmiştir. Kaydedilen dileklerin yerine getiril mesine çalışılacaktır. BP A A A giltere, erek Fransanın demiryolu merkezlerini, deniz üslerini, kuvvei muharrike istasyonlarını, tayyare mey- 'danlarımı, fabrikejarını ve saire.. ve sa- iresini,.. Bombardıman etmek; ve gene ayni zamanda, Lehlere, Ruslara, Ru- menlere ve ihtimal Türklere, Yugos- lavlara ve Çeklere karşı harekât yap- mak üzere, binlerce ve binlerce tayya- re göndermek İmkânı yoktur. Çünkü her yeri ayni zamanda bombardıman etmek mümkün değildir ve eğer Ak manya ile İtalya, bu derece geniş bir taarruzi harekete teşebbüs edecek ©- Yurlarsa, hemen iki hafta içinde elle- rinde hava kuvveti diye birşey kalmaz. 1918 de İngiltere ve Fransa, harp cephesinde daimi olarak 5000 tayya- re bulundurabilmek için, heraybiro kadar daha tayyare imal etmek mec- buriyetinde bulunuyordu. Alman'a ve İtalyada mevcud 7000-8000 tayyare« ye mukabil ayda ancak bine yakın bir istihsal yapılabilmektedir ki; bu mik- tarda bir ikmal ile, totaliter devletle rin, mevcuda İlâve etmelerinden sarfı- nazar, olanı muhafaza ve İdame ede bilecekleri şüphelidir. *44 Gelecek makalede, «Alman ve İtak yan kara kuvvetlerinin karşılaşacağı maniler» tetkik edilecektir,