Çalınan armudlar Mecdi Zum Kenarına ToMânını ordu, Bu bir ide bir bahçedeki geniş oturmuş, elindeki lek iie dikkatle ir kit hide, pek erareniz yapılıyordu. Meş- Sesinin İş- itti. Dönüp baktı, öte tarafı va Ordu, ından kendisi- lari «kırk Gört, kirk diyordu. Tâkin Meh- genç kız gibi giyiniyor. rengine boyalı idi. Çiçeği rengine bö- erin Yüzünde derin. bahçesine bin lika bek; âlâ yirmi nda, 1 hariç» VAZEEçmiş € çıkmazdı. azla neşeli bir Yaşının çılgın. değildi. On; ( €$rebli bi ii Söyleniyyeğ bi bir kadın olduğu P sabah Yeh vi eğ Bene itina ile bo- i& İri Çiçekli Sabah ai mk Orsunuz... meni Sevap verdi; e Üstad pi, t Meraklı bir ki Seta), a T Polis hafiyesinin İri kurnazlıkla ya- ” ie öyle ustalıkla An Şu kahkaha kopardı; şi Yeriniz 5 Mafiyesinin adre. ed eca edi Sordu: —v — a SPücüktınız | a mandanberi bizim DİE iliş, SED adama karşı bü. m, Gisteriyrdn. Teli VEüliyeti s,,. Mayatında bütün | ER boş Yom, man Okumaktı Bilha; ğer uA piç an okumak... Bunun Pare #den ba sılgınlığı ile in İyi dağı Vaziyete Duş) Önünde pi ular. Bu a İrez daha Yor, Mecdi ğe Mehli yanya- ika yânya: iki dalma oturuyorlardı. âi YE rd erek Ahmed mu, * Yürünüyg Aheg cdi tat, bir uykı Bibi; uykudan SUNUZ? Pek dal Mehlika arasıra geceleri Ahmed Mecdinin kendi bahçe duvarının et- rafında dolaştığını görüyordu. Genç adamın kendisinin bahçesi etrafın- da fırdönmesine bir türlü mâna ve- remiyordu, Mehlika arasıra Ahmed Mecdiye: — Daha yatmadınız mı? Galiba zihninizi pek ziyade meşgul eden bâ- m şeyler var... gibi mânalı sözler söylüyordu. — Ahmed Mecdi bu gibi sözlere: — Evet... diyordu. Zihnimi çok meşgul eden bazı şeyler var... Mehlika Ahmed Mecdinin bu sözle- rinden, sonra bir takım hallerinden bazı mânealar çıkarıyordu. Genç adamın polis hafiyeliğine başladığının beşinci gecesi idi. Bah- çedeki sık yapraklı çardağın içinden etrafı gözlüyordu. Bir aralık komşusu Mehlikanın bahçesinde bir karalı gözüne Jlişti. Bütün dikkatini topla- dı. Büyük bir helecan içinde kar- şiki bahçeye bakmağa başladı. Ya- Tulmıyordu. Mehlikanm bahçesinde bir gölge dolaşıyordu. Karalti bir ağaçtan öteki ağaca gidip geliyordu. Ahmed Mecdi kendi kendine: «İşte nihayet armud hırsızını yakaladım!? diyordu. Bir anda karar verdi. Kendi bahçe- sile, Mehlikanın bahçesi arasındaki âlçak duvarı sessizce aşacaktı. Öteki tarafa geçip armud hırsızını yakalı- yacaktı. Lâkin birdenbire aklına bir ihtimal geldi. Ya hırsızda silâh var- sa... Ya birdenbire kendisine ateş edecek olursa... O zaman ne yapar- dı? Ahmed Mecdide küçük bir silâh bile yoktu. Fakat eve gidip bir silâh alıncaya kadar belki de hırsız kaça- caktı. Ahmed Mecdi kendi kendine: «Adam sende... dedi, silâhsız gide- rim. Ne olur? Hem bu suretle mace- ranın heyecanı daha ziyadeleşir!..» Bu kararı verdikten sonra otlar arasında sürüne sürüne ilerledi. Al- çak bahçe duvarının yamna geldi. Sessizce, fakat büyük bir çeviklikle bahçe duvarını bir saniyede aştı. Şimdi oMehlikanın bahçesinde idi. Yavaş yavaş, iri gövdeli ağaçları ken- disine siper ederek ilerliyordu. Biraz evvel gördüğü gölge ilerisinde İdi. Ahmed Mecdi dikkat edince bunun bir kadın gölgesi olduğunu anladı. Demek armud hırsızı bir kadındı. Ses çıkarmamak için büyük bir itina ile ilerliyerek gölgenin yanına kadar sokuldu. Bir anda tanımadığı ârmud hırsızını kolundan yakaladı. Tam bu sırada: — Ay ne kadar korktum!.. Mecdi sensin değil mi? diye bir çığlık kop- tu, Bu Mehlika idi. Genç adam şa- şırmıştı. Mehlika: — Mecdi, dedi, bu ne çılgınlık böy- le... Zaten son zamanlarda senin ha- inden bir çok şeyler anlıyordum. Fakat bana karşı duyduğun hislerin böyle bir çılgınlık haline gireceğini düşünmemiştim bile... Lâkin bün- dan çok memnunum... Seni yaramaz seni... Haydi içeri girelim de âna buzlu limonata ikram edeyim... Be- nim de zaten bu gece canım pek sı- kılıyordu. Biraz hâva almak için bahçeye çıkmıştım... İyi Xi geldin Mecdiciğim... Mehlika böyle söyliyerek hâlâ ken- dizme aptal aptal bakan Ahmed Mecdinin koluna girdi... Hikmet Feridun Es Taşra gozete bayilerinin nazarı dikkatine Bazı taşra bayilerinden aldığı- mız mektuplardan «AKŞAMsı mutlaka şu veya bu mutavassıt- lardan tedarik etmek hususunda kendilerini mecbur addettikleri anlaşılmaktadır. Bu zehab hakikate uygun de- ildir. Binaenaleyh taşra bayile- rinden arzu edenler her zaman #AKŞAM; idarehanesine müra- caatla doğrudan doğruya mua- meleye girişebilirler. Bu hususta «AKŞAM> idaresine mektup ya- zarak bayi şartlarını öğrenebik- Mirler, LE) Türkiye Rağyodifüzyon Postalari DALGA UZUNLUĞU 1699 m. 183 T.A NG 174m. 715195 YAP SiTöm. PAZARTESİ 12/6/4939 1240 Program. 1235 Türk müziği - PL 13 Memleket saat ayarı, ajans ve metoo- Toloji haberleri, 13,15 - 14 (Karışık prog- Fam - PU). 19 Program. 19,05 Müzik (Bir uvertür - Pİ) 1915 Türk müziği (Fasi heyeti). 20 memleket saat ayarı, ajans ve meteoro- loji haberleri, 20415 Neşeli plâklar -R. 2020 Türk müziği (Kadın küme okuyu- cuları) | — Kürdilihicazkâr peşrevi. 2 — Arif beyin - Kürdülihicazkâz şarkısı - Kanlar döküyor. $ — Arif beyin - Kürdi- lhicazkâr şarkısı - Ben de acnp uşşaka, eziyci mi çoğaldı. 4 — Arif beyin - Küzdi- İihicazkâr şarkısı - Gurup etli güneş. 5 — Kemençe taksimi, 6 — Divan - Ok gibi huplar beni yaydan yabana attılar, 7 — Rıfat beyin - Kürdilihicezkâr şarkı sı - Bu şeb ricayi dil oldu. 8 — Rahmi be- yin - Kürdilhicazkâr şarkısı < Mahmuru gevkim ruhum pür ahsen. 9 — Kürdilihi- cazkâr saz semaisi, 21 Konuşma (Doklorun saati). 21,15 Müzik (Büyük bir virlüozun plâkları). 2145 musiki konuşması OVUN musikilere dair 14 konuşma - Halil Bedii Yönetgen). 22 Müzik (Küçük orkestra - Şef: Nesip Aşkin) 1 — Gustav Lindner » Bagatelle (Fantezi). 2 — Beethoven - Menuet (Bol major). 3 — J. Brahms - Macar dansları No. 5-6. 4 — Techaikowsky - Gültesiz şarkı. 5 — J. Sirauzs - Ritter pasman (Komik operasının balesi. 6 — Rio Gebharrdt - Noktürno (Ninni) Ciemens Sehmalstleh - Kupidon ve 6 kı #mlk aşk hikâyesi, A) Yaklaşma. B) Aşk vals, C) Başbaşa. D) Gezinti, E) Kavga- cilık ve barışma. 23 Son ajans haberleri, #irast, esham tahvilât, kambiyo - nukut borsası (fiat). 23,20 Müzik (Cazbanâ - Pİ) 2055 - 4 Yarınki program. Avrupa istasyonları Saat 20de Melnik 20,15 hafif musika — Athlone 20 radyo orkestrası — Bükreş 20,10 hafif muzika — Hilversum Il 20,55 orkestra — Londra 20,50 hafif muzika. Saat ?ide Rerlin ve Königsberg 21,18 opera ve operet havaları — Breslav 21,15 karışık muzika — Frankfurt ve Stuttgart 2115 karışık muzika — Kolonya 2130 askeri muzika — Münih 21,15 dans — Viyana 21,15 karışık muzika — Paris 2115 Yu- nanca neşriyat — Peşte 2130 R. Sizaus konseri — Bükreş 2130 piyano — Florans 2130 hafif musika — Greneble 7130 - 330- konser — Lüle ve Limoges 2130 - 2330 orkestra — Londra 7115 Vagner'in Biegfried operas — Nis 2140 - 2330 kon- İ ser — Paris P.'T. T. 2130 hafif murika — Sotters 21,10 orkestra. Sat de Hamburg 22 R. Straus eserleri — Ko- lonya 2330 hafif muzika — Münih 2235 viyolonsel — Melnik 2230 salon muzika- # — Prag 22,10 karışık muzika — Belgrad 230 salon muzikası — Hiüversum Ti 22.20 konser — Londra 2230 serenad wu- zika — Milâno 22 Mozart'ın «Tiyatro DI- “rektörün opera komiği — M. Ceneri 2245 hafif müzika — Paris P. T:'r. 22 salon Mmuzikası — Roma 2245 caz muzikası — Toulouse 22,30 marşlar, Sant ?öde Berlin, Frankfurt, Königehere, Leipzig, Münih, Ştuttgarl ve Viyana 23,30 - 1 ba- fit muzika — Breslav 2330 - 1 konser — Kolonya 7355 - 1 dans Melnik 7800 dans — Peşte 28 cazband — Bükreş 23,15 Rumen orkestrası — Roma 23,15 piyano — Stokholm 23,15 orkesira, Saat 24 den sonra Peşte 24 çingene çalgısı — Florans 24 dans — Hüversum II 2410 hafif muzi- ka — Londra 2405 dans — Milâno ve Ro- ma 4 dans — Berlin, Oraz ve Ştutigart 1 - 4 gece muzikası Verem mücadele cemiyeti- nin yeni bir yardım usulü istanbul verem mücadele cemiytinden: Eyüp dispanserimize” müracaat eden has- talardan fakir ve beslenmiye muhtaç olan veremlilerin hayır sevenlerin bima- yesine verilmesi gibi cemiyetimiz tarafın- dan memleketimizde tatbikine başlarılan yeni bir vardım vsulünün rağbete maz- har olacağı pek kısa bir zaman içinde on fakir veremlinin himaye edilmiş olmasın- dan anlaşılıyor. Ayda on lira gibi zenginlerimiz ve ha- yır sevenlerimiz için bir kıymeti olmiyan, fakat fakir bir veremli için pek büyük değeri bulunan iaşe parasının bir yurd- daş, bir aileyi kurlarmak mümkün olabi- leceğini sayın zenginlerimizin nazarı dik- katine koymayı yurd borcu addetmekteyiz. BAT 433 833 425 1204 16,14 İdarebane: Babsâli civarı Acımusluk sokak No. 13 'Tefrika No, 91 Cenaze kaldırıldıktan sonra, ân yı, gene bir didinme, bir uğraşmadır aldı, artık telâş ve aceleye de hiç lü- zum yoktu amma, onun kulağına lâf girmiyordü. İş inada binmiş gibi tar- lada da her zamankinden fazla çalı- ğI kendimi bir sallandırıversem!» di ye söyleniyordu. ; Amma yapabilir miydi hiçi Uyuyan yavrucaklarına, asıl kendinin olan bu has, temiz evlâdlarına bakıyor ve ko- hu komşunun gelip de ölüsünü eltiye- şıyor, ve oğlu, yardım olsun diye, onun rek, canına neden kıydığını anlamama» başladığı bir işi tutmak istedi mi ha- şin sert bir sesle: — Çekil oradan. Bi- rak beni, geberesiye çalışayım birak! diye bağırıyor, sonra da ,usul usul; — Ninenin acısı beni berbad etti. Onu bu kadar arıyacağımı hiç um. mazdım... Ah © fırtına günü ah... Gü- neş çekilir çekilmez üşümesin diye he- men eve koşsaydım,, belki de böyle ol ymuyacaktı... İşte bunları kuta kura kendimi yiyip bitiriyorum!... diyordu. Bütün köyü, «kaynanam için yanıp ağlıyorum» diye kandırmıştı. Hattâ birçokları, onun bu kadar üzülüp dö- vünmesine parmak ısırarak: — Doğrusu ya bulunmaz bir gelin- miş... Koca karı için amma da gözya- şı döküyor! diyorlardı. Yüzüne karşı da, güya teselli olsun diye: — Bu kadar üzülme, kendini bitir. me a canım. Yaşıyacağı kadar yaşa» mıştı zaten... Daha dilimiz söylemez, bacaklarımız yürüme nedir bilmezken, alnımıza yazılan birşey için bu kadar tasa çekilir mi, Kocan, iki oğlun sağ ya... Haydi aklını başına topla â kar- deş! diyorlardı. Halbuki, asıl korku ve kederini gir- Uyebilmesine yardım eden bu bahane, ana için bir nimet olmuştu. Böyle her dakika, her saniye ürkmesi, kendi ken- dini yemesi için de elbette bir bild'ği düşündüğü vardı. Tarlada çalışırken, eli biraz boş kalır kalmaz hemen ev- hamlanmağa başlar, © fırtına günün- denberi içine giren korku ile benliğini yoklar dururdu. İlk günlerde, başına o kadar derd ve iş çikmasına sevinmişti, hattâ ihti- yar ninenin ölümüne de memmun ol. muş ve kendi kendine acı acı: «— Korktuklarımın başıma gelme- sini görmektense, iyi ki zavallı göçüp gitti!. diye düşünmüştü. Aradan bir ay geçti ve kadın bu <e- fer, sahiden korktu. İki, sonra da üç ay geçti. Harman zamanı geldi çattı. Mahsul dövüldü ve günlük işin, didin- menin arasında İçin için korktuğu, dü- şündüğü bir şey «gerçek» oldu. Artık şüphesi filân da kalmamıştı. Onun gibi bir kadın, iki erkek evlâd anası, bütün köyün, weteği belinde gözü yer- des diye parmakla göstererek saydığı ev bark sahibi bir kadın... Başına böy- le bir belâyı sarmıştı işte... Zavalh, o menhus fırtına gününe ve içini birden sarıveren çılgınlığa lânet etmeğe baş» ladı. Varlığını kemiren o bir tek emel ve isteğin verdiği isimsiz bir bekleyiş- le dopdolu, ateş gibi yanarak açılan vütudüne, bu suçlu anın bir meyva bırakacağını da elbette, kuruyası ka- fasına getirmeli değil miydi! Adamda güçlü kuvvetli, dinç bir erkekti. Baş- ka türlü olabileceğini nasıl umabil. mişti ki? Ne garip bir analıktı bu! Yavruları, yanıbaşında, mışıl mışıl uuyurlarken, gecenin sessizliğinde, bü- yük bir yeis ve şaşkınlıkla her ilerle- yiş anı sayılan ne korkunç bir gebelik- 4... Kadın çektiği bulantıları, baş dön- #pelerini belli etmemek için nasıl di- Şini sıkacağını bilemiyordu... İşin tu- bafı, böyle bir günah ve suçun mah- sulü olmıyan öteki çocuklarında hiç bir rahatsızlık çekmemişken, şimdi ağ- ana bir lokma bir şey korkomaz, he- men yüreği kalkıyordu. Sanki içinde- ki bu tohum, tıpkı kötü, zararlı bir ot gibi sala saldıra kökleniyor ve vücü- dünü hırpalıyarak Bü- tün bunları da hiç belli etmemek Jâ- zumdı işte, Ard arda günler geçiyordu... Gene bir geceydi. Ana duyduğu sıkıntı ve rahatsızlıktan yatağına bile uzana- madan, oturmuş inliyor, kendi kendi- ne; — Ah yarabbi, şu içimdekinden bir kurtulabilsem... Gene eskisi gibi ol- sam... Birşeyler istemezdim!» diyordu. Bazen gözünü bir delilik bürüyor «boy- muma bir ip geçirip, şu demirden aşa. larına razı olamıyordu. Demek ki, ça- re yoktu, yaşamak lâzımdı. Bir yandan da, bütün bu ıztıraba ve kâhya olacak herife karşı duyduğu hınca rağmen, gene de canı adamı çekiyordu. Bu şe- hirlinin, onun bilgisiz varlığı üzerin. de bıraktığı tesir ve cazibeden bir tür- lü kurtulamiyordu. Bu adama kapılı- verdiğine pişman oluyor, karşı koya- madığına gerçekten utanıyor, eza riu- yuyor, amma genede gece gündüz onu düşünerek içini çekmekten ken. dini alamıyordu. Yalnız, bereket ver. sin, görülmek korkusile, gidip adara âramağa kalkışacak kadar işi azıtmı- yor, kendiliğinden dönmesini bek'i- yordu. Onun peşi sıra koşacak olursa, önüne çıkana kendini peşkeş çeken orta malı kötü karların derekesine Güşeceğini sanıyordu. Erkeğe gelince, işin garibi, hevesi geçmiş, kadını, bir daha canı çekmez olmuştu. Koca yazda bir kere bile kö- ye uğramadı, ancak harman Sonun- da, işinin zorile çıktı geldi. Gene tâ ük zamanlardaki gibi varı yoğu tutturan, sert asık suratlı adam olmuştu. Hiç de öyle bol keseden kendi payından, hakkından vaz geçmedi, hattâ fazla sile aldı, Toy çocuk şaşırarak: — Ne yaptık da bu adamı darittık, Geçen yaz ne kadar iyiliği tutmuştu. Ha, söylesene ana, ne oldu buna, 4€- di. Ana da kaşlarını çatarak: — Ne bileyim ben, Diye omuz silkti amma, kâhyanın, dönüp onun yüzüne bile bakmak istemediğini görünce, işi anladı, Adam, barman sonu yaptıkları şen- Mik ve ziyafet gününde de başın çevi- rip şöyle bir göz ucu ile olsun ona baka madı. Halbuki kadıncağız temiz temiz yıkanmış, saçlarını taramış yağlamış, derli toplu bir şalvar giymiş, sırtına temizcecik bir yelek geçirmiş, ayakla- rma da, kaynanasının cenaze günü için bir acele dikip hazırladığı «yer. yüzündeki biricik» çoraplarile çank- Jarını takmıştı. Böylece giyimli kuşamlı, yanakisrı utançtan, bir de hâlâ gönlünden çikip gilmiyen zavallı ufacık bir ümidden pembe pembe kızararak, gözleri o müt- biş gizli korkusunun verdiği ateşe pınl pırnl yanarak vardı, şenlik yaptık. Jarı yere gitti ve kâhyanın gözü önün- de o yandan bu yana koşarak sofra is« lerine bakmağa başladı. Yanındakiler- le, yüksek sesle konuşuyor, gürültü et- meğe neşeli gözükmeğe çabalıyordu. Onu her vakıt, erkekler arasında iken sessiz sadasız görmeğe alışmış olduk- larından, böyle al al yanaklarla, pır pırıl gözlerle konuşup gülmesine her- kes şaşıyordu. Amma bütün bu yapmacıklara rağ- men de, adam ona aldırış etmedi. Ye ni yapılmış pirinç şarabını içti ve di- Mini şapırdatarak çifçilere doğru, yük- sek sesle: — Pek güzelmiş! doldurup bir iki desti verirseniz bundan, doğrusu yn, mazlanmam... Ağını da sıkıca çamu»- len kapatın... 'Tadı bozulmasın, dedi, Anayı hiç görmüyor gibi idi; kadın önünden, yanından geçtikçe de, sanki hiç tanımadığı bir köylü kartı imiş gibi, ehemmiyet vermiyen bakışlarla şöyle görmeden bakarcasına bir göz veu atıyor ve başını çevirmiyordu. | Artık adam onu istemezse, rahaf bir nefes alacağını sanan ve buna inanan kadıncağız, nedense şimdi böyle bir ihtimale dayanamıyordu. Öğleden sonra, şenlik ve ziyafetin tang ortalarına gelinmişken o koşa koşa evi- ne gitti, saklı durdukları yerden, «liş- ri titreye titreye, adamın vermiş oldu. ğu mücevherleri çıkardı. Senelerden. beri, delikleri kapanmasın diye kvls- ğında takılı duran incecik tel parçala. rım çıkardı küpeleri taktı, (Arkası var) i i