GEDE SAYIKLIMATT- yz 'Tren köyler, tarlalar arasından bü- tün hızile geçip gidiyordu. Ayni kom- partımanda iki kişi idiler. Naci ile genç bir kadın... Bu uzun seyahatte Naci karşısındaki genç kadınla ahbap olmak için neler yapmamıştı. Fakat uzun boylu, iri ye- gü gözlü, kumral saçlı kadın hiç o ta- raflı olmamıştı. Nacinin söz açmak, ahbaplığı ilerletmek için giriştiği te. | Ben daima sayıklarım Hele şimdi pek gebbüsler hep boşa gitmişti. Halbuki Nacinin kadın maceralarında, muvaâf- fakıyeti pak meşhurdu. Bunun için trende karşısında oturan bu genç k&- dının kendisine karşı bu derece lâka- yıd kalmasına hayret ediyordu. Nihayet genç adamın gözlerinde bir ışık parladı. Genç kâdıne hislerini söy- lemek için gayet güzel bir vasıta bul- muştu. Yeşli gözlü kadın karşısındaki kana- pede ayak ayak üstüne atmış, elinde- ki küçük bir kitabı bütün dikkatile okuyordu. Bu kitap bir polis romanı tdi. Naci başını oturduğu kanapenin ar. kasma dayadı. Güya uykusu gelmiş gibi bir vaziyet aldı. Yalancıktan es- nedi, Gözlerini yavaş yavaş kapadı. Bundan sonra da derin bir uykuya dalmış gibi bir vaziyet ald Lâkin arasıra bir gözünü hafifçe aralıklıya- Tük genç kadına bakıyordu. Güzel yol arkadaşı şimdi kendisinin derin bir uykuya daldığına emin oldu- ğu için daha serbes oturuyordu. Etek- leri biraz daha yukarı kalkmıştı. Genç kadın arasıra karşısında mışıl mışıl uyur gibi yapan Naciye bakarak gülümsüyordu. Herhalde delikanlının Uyuyuşunu komik bulmuş olacaktı. Biraz sonra Naci yalancıktan sayık- lamağa başladı. “dınla ahbap olmak istiyordu. Adetim vardır. Uykumda sayıklarım. Sizi rahatsız etmiş olmıyayım efen- dim? Genç kadın ciddi bir tavırla: — Yoo... dedi, neden rahatsız ola. cağım... Ben kitabimi okuyordum. Siz hiç sayıklamadınız... Naci şaşkın şaşkın sordu: — Hiç m! sayıklamadım? Nasıl olur? güzel bir rüya görmüştüm. Genç ka- dın sözü kapatmak istiyormuş gibi: — Vallahi bilmem... dedi, bu sefer sayıklamadınız. Bundan sonra sustu. Gene kitabına daldı. Naci kendi kendine: «Eyvah, dedi, bu teşebbüsümüz de boşuna git- ti» * Fâkat Naci gene üml dini kesmedi. Bir fırsatını bulup mutlaka genç ka- Onun okuduğu roman artık son sahifelerine yaklaşmıştı. Nacinin de ümidi bunda idi. Roman bittikten sonra genç kadı. nın canı sıkılacak, kendislle mutlaka konuşmağa mecbur olacaktı. Fakat romanı bittikten sonra genç kadin başını kanapenin kenarına da- yadı. Gözlerini kapadı. Şimdi uyumak sırasi ona gelmişti. Biraz sonra genç kadın derin bir uykuya daldı. Naci onu karşıdan tatlı tatlı seyrediyordu. Fakat bir aralık genç kadının du- dakları kıpradı. Tuhaf şey... Güzel yol | cu sayıklıyordu. Genç kadın uyurken mınldanmağa İ başladı: | — Aman yarabbi... Ne Sulu, ne yılışs İ kan bir adamla seyahat ediyorum... Bu bir kadın için ne azaptır... Naci doğrulmuş, merakla onu din- Miyordu. Genç kadın devam etti: — Kendisine hiç yüz vermediğim — Trende karşımda bir genç kadın | halde benimle ahbap olmak için neler oturuyor!.. Bunun üzerine yeşil gözlü &adın €lindeki romanı kapıyarak hayretler içinde karşısındaki adama bakmağ& yapmadı, neler... Dünyada en sinir. lendiğim insanlar işte böyle yılışık ta- biatlı erkeklerdir... Bari bundan son- ra haddini bilse de beni rahatsız etme- başladı. Naci sayıklamasına devam | 8e.. ediyordu: — Ne güzel, ne iri yeşil gözleri var... Tıpkı bir deniz gibi... Bu gözler bana ne çılgınlıklar yaptırmaz ki... Genç kadın hayretler içinde idi. Bu kadar muntazam cümlelerle sayıklı- yan bir adamı ilk defa görüyordu. Şim- di bütün dikkatini toplamış, baştan aşağı kulak kesilmiş bu sayıklamaları dinliyordu. Naci bir iki saniye dur. duktan sonra, gözleri kapalı sözlerine devam etti: — Ah, ah... Bu güzel yol arkadaşım istemiş olsaydı onunla aşkın sömala- rına yükselirdik, Ona kalbimdeki coş. kun hisleri anlatırdım. Küçücük ayak- Yarının dibine oturur ona kalbimin ma, salımı söylerdim... Şimdi genç kadın gülüyordu. Naci- nin yaptıgı hileyi anlamıştı. Bu ka- dına lâf atmanın şimdiye kadar görül- memiş bir şekli idi. Naci arasıra gene gözlerinden birini gayet hafif bir suretet aralıklıyarak sözlerinin genç kadın üzerindeki te- sirini görmeğe çalışıyordu. Yol arka- daşının yüzünde öyle büyük bir hid- det ifadesi yoktu. Bunun için sayıkla- malarını daha ateşli bir şekle sokmak- hiç bir mahzur görmedi. — O bilse, bilse... Kendisini tren- de lik defa gördüğüm zaman kalbimin bir çıra gibi birdenbire alevlendiğini, birdenbire yandığım bir bilse... Ben bu yol arkadaşımı gönlümün bütün giddetile seviyorum... Naci bu suretle sözde sayıklıyormuş gibi yaparak karşısındaki kadına ne diller dökmedi, ne diller... Artık sözlerinin onun üzerinde bü- yük bir tesir yaptığına kani idi. O ka- dür yaldızlı kelimeler, hayal ve şiir do- Ta cümleler sarfetmişti ki, muhakkak genç kadının alâkasmı kendi üzerine toplamış olacaktı. Sonra bir erkeğin rüyada gayri şuuri olarak sarfettiği cümleler herhalde daha kıymetli adde- dilecekti. Bunların yalan olmasına im- kân yoktu. Bir insan uyanık iken ya- lan söyliyebilir amma rüyada da ya- lan söylenmez ya... Mutlaka genç ka- dın Nacinin kendisine hakiki bir aşk- la, hakiki bir rabıta ile bağlı olduğu- nâ inanmıştı. Bunun için Naci artık 'uyanmağa karar verdi, Yavaş, yavaş, sanki hakiki bir uyku- dan uyanıyormuş gibi gözlerini açtı. Doğruldu. — Uyumuşum, dedi, derin bir uyku- ya dalmışım... Fakat benim kötü bir —————&——————— o. İstiklâl Lisesi Mezunları Cemiye- İki saat sonra genç kadın uyanmiış- ti. Yemek için lokanta vagonuna gi- derlerken Naciye sordu: — Uyurken belki sayıklamışımdır. Sizi rahatsız ettim mi? Naci: — Hayır... dedi, hiç sayıklamadı. Hikmet Feridun Es. MErERENENAN, Devlet Demiryolları Avrupa hattı (Baş tarafı 6 ne sahifede) rın Alman, Macar ve İtalyan şimendi- fer hududlarına kadar teşmilinde pren-| sip noktasından mütabakat hasıl ol- | muştur. Ücret tarifesinin önümüzdeki devrede meriyet mevkiine geçirilece- gini ümid etmekteyiz. Yeni yapılacak tarife tasavvurları- | na gelince, yukarda izah edildiği gibi | devlet demiryolları memleketin müns, kalât ihtiyaçlarını adım adım takib ederek lüzüm ve ihtiyaç halinde ica- beden tarife tedbirlerini derhal almak. tadır. Şurası da ilâve edilebilir ki Av. İ rupa hattımız gerek katettiği mınta- kanım husi eti ve gerekse bağlı bu- Yunduğu beynelmilel nakliyat münase. betleri itibarile ana hatlarımızla tarife noktasından kısa bir zamanda mut- lak bir intibaka müsait bulunmamaks| tadır. Bu itibarla, kendisine taallük eden mübayaa kanununda tarifelerin za- man İle mukayyet olmaksızın tedricen intibak ettirileceği sarahaten ifade edilmiştir. Kaldı ki, Trakyanın iktisadi haya- tile alâkalı bulunan bilümum yolculuk münasebetleri ve başlıca ticaret mad- delerinin ücret tarifeleri bugünkü şart- | lara tevfik edilmiştir. 'Tam bir intibak için mevzuata te- mas eden ve kismen harici münase- betlerde alâkalı bulunan bazı hüküm. lerin her iki tarafa da seyyanen teşmi- li icab etmektedir. Bu vaziyetin de Sirkeci ile Haydar. paşa arasında tesisi mukarrer feribot hizmetinin faaliyete geçirilmesinden sonra temin edileceği tahmin edilir. tinden : | ve Bordo 2030 konser Cemiyetimizin senelik (kongresi 8/1/9309 pazar günü saat 14 te Emin- önü Halkevi salonunda yapılacağın- dan âzaların gölmeşini rica ederiz. 1639 m. 183 Kos 19/74 m. 15195 Kes, 3170 m. 0465 Kes ANKARA RADYOSU TÜRKİYE SAATİLE Çarşamba 4/1/9859 1230: Müsik (bir konserto - Pi), 13: Saat, ajans haberleri ve Meteor - Anka- za, 1310: Türk müziği (halk türküle- 71 - PD, 1345 — M: Müzik hafif parçalar, 1830: Türk müzifi (şarkılar ve saz eser- leri) Okuyan: (Sudi Hoşses), Çalanlar: (Vesihe, Fahire Fersan, Refik Fersan), 1 - Ferahnâk peşrevi (Zeki Mehmed ağa), 2 - Eviç beste halkali zülfü siyahın (Rayf Yekta), 3 - Şarkı - gez, dolaş - (Zeki Arif), 4 - Şarkı - ey benim mestane göz- Jüm (İsmaji Dede), 5 - Şarkı - sevdim bir goncal râna (İsmali Dede), 6 - Şar- kı - lerzan ediyor (Lemi), 7 - Eviç 8. se- malsi (Sedad Öztoprak), 19: Konuşma, 19, Saat, ajans, meteoroloji ve ziraat ası haberleri, 1980: Türk müyi- #i - (hicaz fazlı) Baz heyeti: Tahsin Ka- rskuş, Hakkı Derman, Eşref Kadri, Ha- san Gür, Basri Üfler, Hamdi Tokay, 2030: Konuşma (Miduh santi), 20,45: Mü- zik (küçük orkestra) 1 - Şen kardeş (R. Voisled), 2 - Bleji (Çaykovski), 3 - Bab- W - Orfeo (Rossü, 4 - Hofbal dan (7. Tanver), 6 - Şampanya - galop (Lümbh, 21,20: Saat, esl it, kambiyo $ Temsil - Ve: Eye, Çevire, rejakattle takdimi) id), 2320: Mü şik (eğlenceli pi klar), 2345 - ME 5 &jans haberleri ve yarınki prog Avrupa İstasyonları; Saat 20 de Berlin 19 danberi hafif muzika — Dan- “e 20 pik — “rankfurt 20 plâk — Hamburg 2) msrşlar — Lalpzig 20 marş- lar — Münih 2015 hafif muzika na 2035 konser — Bari 20,40 hafif m ka — 200 Veber'in «Froisehütze operası 4 20,15 konser Grenoble Kowno 2030 konser — Londra 20 orkestra — Milâno 2030 konser — Rad. Paris 20,15 viyolon- sel — Sofya 2030 Verdi'nin Rigolette operası — Varşova 20 karışık muzika Saat 2i de Berlin 21.10 hafif muzika, 2140 senfon. konser — Deutsehi 5. 20,10 famnfar Peankft, 21,15 orkestra — Hambg. 21,10 dans — Kolonya 21,10 askeri muzika — Königsberg 21,10 konser — Lelpzig 2110 dans — Ştuttg. 2110 dans — Viyana 21 Konsere devam — Athlone 21,15 hafif mü- zika — Budap.II 21,06 orkestra — Bük- reş 21,15 konser — Droitviç 21 piyano konseri — Helsingfors 2130 dansı — Ko- ponhag 21 opera muzikası — Kovno 2050 konser — Tiksemburg 2140 baf!f muzi- ka — Milâno 21,15 salon muzfkası Oslo TAĞ KAP, 120 K 20 Ew. 20 Kw. 21 piyano ve orkestra — Sofya 21 opera- | ya devam muzlka, - Rad. Toulouse 2115 karışık Saat 22de Athlone 2240 orkestra — Brüksel TI 22 - 24 operet — Bükreş 22,15 Çaykovski | (ptâklar — Droltviç 22,15 orkestra — Flo- rans 22,10 orkesira — Orenoble 2230 - 2430 konser — Kopenhag 220 orkestra — Lille ve Limoges 22,30 opera — MI. Ceneri 2230 harf muzika — peni 22 orkestra — - Rennes 2230 - 22 Bellini. pin «Somnambulen operası operaya devam — Stokhalm 22 o re ve Nis 2930 konser. Saat 23 de Breslav ve Berlin 2320 - 1 dans muzikn — Königsberg 2340 - 1 hafif m ve dan anklen 2330 -1 Viyana. muzikası Budap. 2345 cazband Bükreş 23,15 dans — Hüvers 1 23.45 piyano — Kopen- hag 2320 Beethoven konseri 23 hafif muzlka — Milâno 23,15 kası — Midland 23,15 hafıf Oslo 23,15 keman, 2345 dans — optraya devam — Sofya 23 dans — Stak- holm 23,15 dans — Vilnn 23 asri salon mnzikssi, Saat 21 den sonra Berlin ve Breslav 21 dans ve muzika- ya devam -- Diğer Alman istasyonları 16 kadar Viyanadan naklen Viyana muzi- İ kasına devam — Droitviç-24,25 hafif mu- zika, | dans — Hüvers. I 24,40 hafif mu- zika — Kopenhag 2410 - 130 dans Londra 2425 - 130 dans — Lüksemburg 2405 Bach muzikası, 2425 - 130 dans — Roma 24 operaya devam — Breslav, Vi: na ve Kolonya 1 - 4 gece musikası — Ştuttg. ve Frank!t. 1 - 3 gece konseri. AKŞAM R 12417 241 1736 O©#t 129 va. 540 7201218 1440 138 1653 1829 N > İ hasmımın alnma nişan al. TARİHİ Yazan: İSKENDER FP. SERTELLİ ROMAN 'Tefrika No. 18 —-4 Bir sabah, Bozkurların ortasında, iki kaya arasında bir çocuk sesi duyuldu.. Akay o gece Irgay'ı doğurmuştu — Dağlarda ayılar dalma çift ge- zerler. Biri ölürse, öteki eşini arar. Demişti. Ölen ayı erkekti. Akay: — Bunun eşi yok mudur? Diye sordu, Sarı Çakal: — Onu da pusuya düşüreceğim, dedi, bunun dişi bir eşi vardır. O, koku ile burasını arayıp bulur. Bu- gün tetik durmalıyız. Ben postu yü- zerken, sen de hem ateş yak, hem de etrafa bak! Akay, inin ağzında atoş yaktı. Sarı 'Çakal ayının postunu yüzdü.. Budlarım çıkardı. bir parçasını ateşte kızartmağa başladı. Akay sordu: — Bu postu nasıl kurutacağız? — Bunun kolayı var, Gece bir İ kayanın üstüne sereceğim. Bir kaç gün böylece kalırsa, güneş görmüş gibi suyunu çeker; ve kurur. O gün ayının ateşte kızarmış bu- dundan yediler. Karınlarinı doyur- dular. Dağların kralı eşini aramağa çıkmış!... Akşam üstü.. Akay kendi kendine düşünüyor: — Günün birinde buradan kur- tulmağa muvaffak olursam, Suboya ayı eti yediğimi anlatacağım. Çocu- Bunı erkek doğarsa, cesur olacak. Fa- kat, buradan nasıl kurtulmalı? Ar- kamzıdan geçen bir yol acaba ne- reye gidiyor? . Sarı Çakal uyurken, atına binip kaçsam, Sarı Uygurların ülkesine ulaşabilir miyim? Akay inin ağzında bir gürültü duydu. Sarı Çakal, ayının yenilebilecek et- lerini kesip kazıklara (geçiriyordu. O, bu etleri soğukta kurutup saklıya- caktı. Bu sırada dışarıdan akseden bir homurtu Akayın yüreğini oynatmıştı. Sarı Çakal bağırıyordu: — Akay... Dağların kralı eşini arâ- mağa çıkmış. Burada onunla boğu- şuyoruz. Haydi, çabuk ol. yayımı ger ve bu sübah benim yaptığım gibi bir okla onu yere devir..! Akay inin ağzına koştu. ş Sarı Çakalın bir ayı ile boğuştuğunu gördü. Şaşırdı. Güçlükle döndü. duran yayı aldı. Gerdi. Ok torbasından bir ok aldı, Tekrar inin ağzına döndü. Şimdi kurtulmak için bir fırsat, vardı: Ayıya atacağı oku Sarı Çaka. lin alnına yapıştıracak olursa, Meşum Kartalın bir anda yere detrilmesi muhakkaktı. Fakat, ayının elinden nasıl kurtulacaktı? r Acaba, Akay, ikinci bir okla ayıyı da yere devirmek fırsatını bulabile- cek miydi? Sarı Çakal” bir aralık yere yuvar. landı, Ve ölen ayının eşi, in ağzında du- rân kadını gördü. Gözlerimi ona çevirdi, «Kocamı sen mi aldın elimden?» der gibi, mânalı bakışlarile Akay süzdü. Sonra tekrar hasmına sarıldı. Sarı Çakal kolay kolay yenilir bix adam değildi. Gür sesile haykırdı: — Ne duruyorsun, Akay? Bu cana- var beni bir daha yere devirirse, üs- tüme çıkar ve yerden kalkamam. O zaman sen de, ben de mahvoluruz. duvarda dayalı nın elinden nasıl kurtulup kaça- caktı? — Seni kurtaracağım, Sarı Çakal... Diyerek, olanca kuvvetile oka sa- rldı. Meşum Kartalı yere deviren ayı- nın birdenbire göğsü si kana bo- yanmıştı.. demir gibi sağlam pençe- leri pestil gibi bir anda pörsüyüp yere sarktı. “ Gözlerini Akaya dikti. homurdandı.. fekal, yere düşmedi Sarı Çakal bu vaziyetten istifade ederek derhâl yerden fırlayıp mıştı. — Aman Akay... Diye bağırdı. attı. İkinci ok, (8yinın sol gözüne sâp- Yanmıştı. İşte burok, düşmanı bir anda yere devirmiştii Ayı henüz ölmüş değil di. Fakat tamamile kuvvetten düş- müş, bir.paçavra parçası gibi taşla- rın üstüne serilmişti. Sarı Çakal, inin ağzina Akayın alnından öptü, — Beni ölümden kurtardın. Bun- dan sonrâ sana hiç bir fenalık ya- pamam! Dedi. Hatiçerini çekti. bir gün evwei ayın eşine nasıl saplamışsa, hançeri bu ayının da gırtlağına “sap- ladı. Ve sevinçle: — Gök'Tanrı bize iki post gön- derdi. Bunun budu ötekinden daha körpedir. Yiyeceğimiz bol. fırtına Jar yatışıp oftalık sakinleşinceye ka- dar, yiyecek aramadan yan gelir ya- tarız. Dedi. Ve ayının kanı soğumadan derisini yüzmeğe başladı. «Dağların Kralıs nı yenen Sarı Ça- kal Akayâ kuvvetini bir kere daha göstermişti. Mağrurdu: — Beni kimse yenemez. Diyordu. Gerçek Sarı Uygur İlin de onu ne İnsan oğullarından, nede vahşi hayvanlardan hiç biri yeneme- işti, Böyle âzılı bir canavarı, zayıf vü- cudü ve cılız kollarile Akay gibi ince bir kız nasıl yenebilecekti? Bir ok daha ye- Akay bir ok daha koştu. Kayaların arasında doğan Çocuk... Bir sabah, Sarı Çakal gözlerini açtığı zaman, ince bir sçs isitti. Ba. şını çevirdi. Akayın koynunda yeni doğmuş bir çocuk gördü. Akay © gece - Sarı Çakal derin uy- kuda iken - kolayca doğurmuştu. Sarı Çakal sevindi ve yattığı yer- den fırlayıp kalktı: — Irgay... (17 Diye bağırdı. Akay bu çocuğu, yattıkları inin içinde iki iğri kayanın ında do- ğurmuştu. O günden sonra çocuğun âdi Xrgây kalmıştı. Akay da çocuğunu bu adla çağırıyordu. Akâyın doğurduğu çocuk erkekti, Nurtopu gibi, sevimli ve gürbüz bir çocuktu bu, Sarı Çakal onu kendi çocuğu süs myor ve Akaya: — Bu çocuk bana benxzeseydi, çok çirkin olacaktı. onu sevmiyecektin! İyi ki sana benzemiş. Diyordu. Oysa ki, Irgay, Sarı beyin oğlunun burnundan düşmüştü. Suboya o ka- der çok benziyordu. Irgayn sağ kolunun üstünde bak- Ja tanesi kadar siyah bir işaret var- dı. Akay bu işareti Sübonun kolun- dada görmüşlü. O, çocuğunun ko- kei em pa Tundaki bu işaretle, her zaman, onun v Subonun çocuğu olduğunu isbat edebilirdi, Akay bu işareti gördükten son- ra, ayı İninde. sarayda yaşıyormuş gibi, endişesiz yaşıyordu. Elbette gü- nün bimidi Uygur iline dönecek ve Suboya çocuğunu gösterecekti. Subo . aradan bu kadar uzun bir zaman geçtikten sonra - hâlâ bekâr yordu? (Arkası var) 11) Uygurca;. İğri kaya demektir.