Bahife 4 AKŞAM Atatürkün siyasi ahlâk felsefesi “Bütün insanlığın varlığını kendi şahsiyetlerinde gören adamlar bedbahttırlar,, Geçen sene eski Romanyâ Harici- ye Nâzırı B, Vik- tor Antonesku ile fikası 17 mart ak- şamı Halciye Ve- kilinin, köşkünde- deki oziyafetinde bulunup Ankara- palas oteline dön- dükleri sırada ote- lin bir salonunda istirahat etmekte olan Atatürk ta O zaman bu rağ- layış Atatürkü- müzün umumi bir hasbihal yapma- larına vesile ver- mişti, Bütün dünya nın bugünkü ve yarınki idare ve siyaset adamları için çok değerli bir ders, çok yük- sek bir siyaset ve siyasi ahlâk felsefesi teşkil ederi bu kiymetli hasbibale Atatürk şu cüm- lelerle başlamıştı: l «Her gün kudreti daha artan bir Romanyayı bütün kalbimizle isteriz. Dostluğumuz © kadar sıkı ve emin- dir ki, Romanya daha kuvveili ol- dukça biz de kendimizi daha kuvvetli addederiz, Sizi tanıdığıma çok memnunum. Milletleri muahedelerden ziyade his- ler bağlar. Romanya kalbimizde kar- deşçe yer tutmuştur. Ruhlarımızın yakınlığı, birleşikliği için kadehimi kaldırıyorum. Milletler gam ve keder bilmemeli- dir. Şeflerin vazifesi, hayalı neşe ve şevkle karşılamak hususunda mik letlerine yol göstermektir. Vaktile kitablar karıştırdım. Ha- yat hakkında filozofların ne dedikle. Tini anlamak istedim, Bir kısmı her şeyi kara görüyordu: «Mademki hiçiz ve sıfıra varacağız, dünyadaki mu- vakkat ömür esnasında neşe ve saa- dete yer bulunmaz» diyorlardı. Başka kitablar okudum, bunları daha akıllı adamlar yazmışlardı. Di- yorlardı ki: Mademki sonu nasıl ol. sa sıfırdır, bari yaşadığımız müddet- çe şen ve şâtır olalım.» Ben kendi karakterim itibariyle ikinci hayat telâkkisini tercih ediyo - rum. fakat şu kayıdlar içinde: Bütün insanlığın varlığını kendi şahıslarında gören adamlar bedbaht- tırlar. Besbelli ki o adam ferd sıfa- tiyle mahvolacaktır. Her hangi bir şahsın, yaşadıkça memmun ve mesud olması için lâzım gelen şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecek- ler için çalışmaktır. Makul bir adam, ancak bu suretle hareket edebilir. Hayatla tam zevk ve saadet, ancak gelecek nesillerin şerefi, varlığı, saa- deti için çalışmakta bulunabilir. Bir insan böyle hareket ederken, «benden sonra gelecekler acaba böy- | le bir ruhla çalıştığımı farkedecekler mi?» diye bile düşünmemelidir. Hat- tâ en mesud olanlar, hizmetlerinin bütün nesillere meçhul kalmasını tercih edecek karakterde bulunan- lardır. Herkesin kendine göre bir zevki var. Kimi bahçe ile meşgul olmak, güzel çiçekler yetiştirmek ister. Bazı insanlar da adam yetiştirmekten hoşlanır. Bahçesinde çiçek yetiştiren adam bir şey bekler mi? Adam yetiştiren adam da çiçek yetiştirendeki hislerle hareket edebilmelidir. Ancak bu tarsda düşünen ve çalışan adamlar- dır ki memleketlerine ve milletlerine ve bunlarin istikbaline faydalı ola- bilirler. Bir adam ki memleketin ve mille- tin saadetini düşünür, o adamn kıymeti birinci derecededir. Esas kıy- meti kendine veren ve mensub ol- duğu millet ve memleketi ancak şah- siyeti ile kaim gören adamlar, mil letlerinin saadetine hizmet etmiş sa- yılmaz. Ancak kendilerinden sonra- kileri düşünebilenler, milletlerini ya- şamak ve İlerlemek imkânlarına nail ederler, Kendi gidince terakki ve hareket durur zannetmek bir gaf- lettir. Şimdiye kadar bahsettiğim nokta- lar ayrı ayrı cemiyetlere aiddir. Fa- kat bugün bütün dünya milletleri aşağı yukarı akraba olmuşlardır ve olmakla omeşguldürler. Bu itibarla insan mensub olduğu milletin varlı- ğını ve saadetini düşündüğü kadar bütün cihan milletlerinin huzur ve refahını düşünmeli ve kendi milleti- nin sandetine ne kadar kıymet veri- yorsa bütün dünya millelerinin saa- detine hâdim olmağa elinden geldi- ği kadar çalışmalıdır. Bütün akılı adamlar takdir eder- ler kİ zu vadide çalışmakla hiç bir şey kaybedilmez. Çünkü dünya mil letlerinin saadetine çalışmak, diğer bir yolda kendi huzur ve saadetini temine çalışmak demektir. Dünya- da ve dünya milletleri arasında sü- kün, vuzuh ve iyi geçim olmazsa, bir millet knedisi için ne yaparsa yap- sın huzurdan mahrumdur. Onun için ben sevdiklerime şunu tavsiye ede- rim: Milletleri sevk ve idare eden adam- lar, tabii evvelâ kendi milletinin mevcudiyet ve saadetinin âmili ol- mak isterler. Fakat ayni zamanda bü- tün milletler için ayni şeyi istemek lâzımdır. Bütün dünya hâdiseleri bize bunu açıktan açığa isbat eder. En uzakta zannetiğimiz bir hâdisenin bize bir gün temas etmiyeceğini bilemeyiz. Bunun için beşeriyetin hepsini bir vücud ve bir milleti bunun bir uzvu addetmek icabeder. Bir vücudün parmağının ucundaki acıdan diğer bütün âza müteessir olur. Türkiye, Romanya ve diğer dostla- rı kuvvetlidirler. Hiç bir taraftan bize gelecek bir şey beklemem. Bekle- meğe de lüzum yoktur. İşte bu sü- künet içinde bütün dünyayı mütalâa etmek fırsatı bizdedir: «Dünyanın filân yerinde bir rahatsızlık varsa ba- na me?» dememeliyiz. Böyle bir ra- hatsızlık varsa tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla alâkadar olmalı- yız. Hâdise ne kadar uzak olursa ol sun bu esasdan şaşmamak lâzımdır. İşte bu düşünüş, insanları, milletle- ri ve hükümetleri hodbinlikten kur tarnr. Hodbinlik şahsi olsun, milli olsun daima fena telâkki edilmelidir. | O halde konuştuklarımızdan şu neticeyi çıkaracağım: Tabii olarak Sahan için bütün lâzım gelen geyleri düşüneceğiz ve icabını yapa- çağır. Fakat bundan sonra bütün dünya ile alâkadar olacağız. Kısa bir misal: Ben askerim. Umu- mi harbde bir ordunun başında idim, Türkiyede diğer ordular ve on- Jarım kumandanları vardı. Ben yal nız kendi ordumla değil, öteki ordu- larla da meşgul oluyordum. Bir gün Ermurum cebhesindeki hareketlere aid bir mesele üzerinde durduğum Sırada yaverim dedi ki: — Niçin size aid olmayan mesele lerle de uğraşıyorsunuz? Cevab verdim: — Ren bütün orduların vaziyeti- ni iyice bilmezsem kendi ordumu nasil sevk ve idare edeceğimi tayin edemem. Bir devlet ve milleti idare vaziye- tinde bulunanların dalma gözönün- de tutmaları lâzım gelen mesele bü- dur. Bu münasebetle muhterem misa- firimize şunu diyeceğim: Ben düşün- düklerimi sevdiklerime olduğu gibi söylerim. Ayni zamanda lüzumlu ol- mayan bir sırrı kalbimde taşımak İk- tidarında olmayan bir adamım. Çün- kü ben bir halk adamıyım. Ben dü şündüklerimi daima halkın huzu- Tunda söylemeliyim. Yanlışım varsa halk tekzib eder. Fakat şimdiye ka- dar bu açık konuşmada halkın beni | tekzib ettiğini görmedim. » Matem | merasimi Pazartesi günü şehrimizde nerelerde merasim yapılacak Atatürkün pi pazartesi günü Anka- İ rada yapılacak cenaze töreni münase- betile memleketin her tarafında ol- duğu gibi şehrimizde de matem te- zahürleri yapılacağını yazmıştık. Tören, biri sabahleyin saat 11,45 de Halkevlerinde, diğeri de öğleden son- ra saat 14de olmak üzere iki kısım- dan ibaret olacaktır. Halkevlerinde yapılacak törenlerde Atatürkün gençliğe hitabesi okuna- cak, bundan sonra da söylevler söy- lenecektir. Öğleden sonra yapılacak törenler, programa göre, Atatürk anıtının bulunduğu yerlerde icra edi- leceğinden şehrimizde yapılacak te- zahüratın yerleri tesbit edilmiştir. Şehrimizde yapılacak törenler Tak- simde Cümhuriyet âbidesinde, S&- rayburnunda Atatürk heykelinin önünde yapılacaktır. Bundan başka Rami, Beykoz, Kar- tal, Maltepe, Pendik, Çatalca ve Si- livride de Atatürkün anıtı bulunan yerlerde tezahürat yapılacaktır, Anıt bulunmuyan yerlerde de Atatürkün fotografları önünde merasim yapıla” caktır. Âbideler önünde yapılacak merasi- me saat 14 de daşlanacaktır. Âbide etrafında altı meşale yanacaktır. Be- lediye, parti mümessillerinden birer kişinin söyliyeceği unutklardan son- ra halktan bir kişi de bir nutuk söy- liyecektir. Merasime saat 16 da verilecek bir işaret üzerine üç dakika sürecek bir süküttan sonra nihayet verilecektir. Boluda matem ve teessür Bolu 18 (A.A.) — Büyük kurtar cımız Atatürk'ün vefatı haberini alan Bolu ve mülhakalı bir haftadır be- şikten mezara kadar umumi matem içindedir. Herkes birbirine küskün gibi gözyaşı dökmekten ağızları bi- çâk açmıyor. Kereste fabrıkları, dük- kânlar kapalı, radyolu yerler, Hal kevleri halkla dolu. Hep radyonun neşriyatı tek nefes halinde dinleni- yor. Pazara odun ve eşya salmak için gelen köylül; «Bu ne İstersin? diye, fiat soranlara; «Ne verirsen ver elendi acımı var, acım» diye gözleri yaşarıyor. Cenaze merasimine iştirak için partiden, belediyeden, halktan mü- messiller seçildi. Bolu büyük bir mi- tipge hazırlanıyor. | 19 Teyrinlsani 1988. ATATÜRK Bir ödevdir sana yâs.. Derdini döksün kalemim, Bu satırlarda akar, gözyaşı olmuş, elemim. Sanırım bastasıyım mateminin kaç senedir; Yok; bu müddet gene azdır, seneler sanki nedir: Hasretin, hançer olup, bağrıma ömrümce girer, Acının hükmü bu âlemde asırlarca sürer. Tutmamıştım babam ölmüştü de matem bu kadar; Etti dünyaya vedaın bana bir ülkeyi dar: Varlığım sanki kapanmış gibidir dört duvara, Dört yanım kapkara, ben canlı gömüldüm mezara. Nice gündenberidir yakmada derdin içimi; Atam!... En sonra ölüp yangına verdin içimi: Matemin tütmede üstünde tutuşmuş derimin. Tadı yok, lezzeti yok senden uzak günlerimin. Göçtüğün âleme varmak bana en mutlu hedef, Bulayım, can ve gönülden, sana hizmetle şeref. Durayım, kul gibi, her lâhza huzurunda divan, Bakayım tertemiz olsun gene göklerde yuvan. Gördüğüm hizmeti emrinde beğenmezsen eğer, Bu mukaddes işi sen, lütfederek, Fatih'e ver: Hiç kalır zevki onun aldığı malüm zaferin, Ne saadet.. diye, Fatih olur elbet neferin. Bir ayak öpmeğe İskender” i ağlar buluruz, Kapının bekçisi halinde durur şimdi Yavuz. Bunu dünya bile tasdik ediyor: Yoktur eşin; Ölüşüin sönmesidir ülkede aynen güneşin, Tıpkı bir zelzeleden beldelerin batmasıdır. Yatışın can vererek Tanrıların yatmasıdır. Anarım sen yaşıyorken o güzel, mutlu günü: O mübarek eli lütfen bana öptürdi ü Teni, baktım ki, senin kalbine benzer: Yumuşak, Rengi, her sahada kirlenmemiş, alnın gibi ak, Onu ömpek bana olmuştu bu dünyaya bedel, Yeniden yaptı bütün yurdumu ziraki bu el. Nasıl olmaz bu terakki, bu hüner âleme sır: Sığdı bir hamlede on beş yıla on beş bin asır. Denemez hasta adam, dev gibi gittik ileri, O mukaddes elinin Türkiyedir şaheseri. mağ Atatürk öldü... Atatürk öldü... Böyle peygambere elbette Yakar kalbleri sönmez bir alev.. Fakat bitmedi asla bu ödev: ulus ümmet olur, Bize gösterdiği yoldan yürümek hürmet olur. Olalım, on yedi milyon, bu büyük yasta metin, Kalalım, andı tutup, bekçisi Cümhuriyetin. NECDET RÜŞTÜ Hindistanda teessür Atatürkün vefatı haberi üzerine Hind Meclisi müzakereyi tatil etti Meclis Reisi Atatürkün büyüklüğünden ve dünya politikasına hâkim nüfuzundan bahsetti, âzâdan biri Urdu lisanında yazdığı manzumeleri okudu Tayms gazetesinin Delhi muhabiri bildiriyor: Atatürkün vefatı haberi Hind teşrii meclisinde büyük bir te- essür uyandırmıştır, Meclise verilen bir takrirde Büyük Lidere bir hür- met ve tâzim eseri olmak üzere mü- zakerenin tatili teklif edilmiştir. Tak- rir ittifakla kabul edilmiştir. Takrir sahibi kongre partisi lideri Bhulabhai Desai idi. Takrir, meclisin diğer parti liderleri tarafından tas- vib edilmiştir. Meclis reisi Sir Abdür- | rahim, meclisin normal hallerde €c- nebi devlet relslerile alâkadar olmadı- Emi, fakat Atatürkün zamanımızın cihan politikasında bâkim nüfuzu olan bir şahsiyet olduğunu ve Asyalı- ların büyük bir kısmının hayatına yaptığı tesirin emsalsiz bulunduğunu söylemiştir. Mecliste Atatürk için yapılan te- zahürat arasında meclis azasından biri tarafından Urdu lisanında sureti mahsusada yazılmış manzumeler de okunmuştur, Letonyanın teessürü Dün Letonya cümhuriyetinin istik- İ iâlimi ilân etitğinin senci devriyesi | idi. Letonya bu sene yirminci senci | devriyesini tesit etmekte olduğu hal- | de Ulu Şef Atatürkün ufulü dolayı- i sile general konsolosluk her hangi bir kabul resmi yapmamıştır, Ankarada yapılacak cenaze mera- simine iştirak etmek üzere general konsolos A. Kacens dün Ankaraya har reket etmiştir. Rigada münteşir en büyük gazete olan Zinas ismindeki gazetenin garbi Avrupa muhabiri olan Arenstams Zaunakas da Ankâ- raya gitmek üzere şeh tir. Türkiye Çocuk E yoksul çocukların ih sm sarfedii mek üzere Brezliya kahve Türk anonim #irketi tarafından kurumumuza teberrÜ olunan 150 Türk liradan delayı sonsuf İ teşekkürlerimizi !bilg ederiz.