4 Teşrinisani 1938 Oturmuşlar, tatlı tatlı Mehmedi dinliyorlardı. Çünkü Mehmedin hikâ. yeleri boldur. Gayetle tatlı anlatır. Mehmed gene son derece tatlı bir hikâyeye başlamıştı: — Geçen yaz değil, daha evvelki yaz çitlembik gibi ufak tefek, fakat gayet güzel bir kadınla tanıştım. İsmi Hati- ce-iği#Bir gün: — Beni Adaya götür... diye rica et- ti. Kalktık, beraber Ada vapuruna bin- dik, Vapur Sarayburnunu dönüyor- du, tatlı tatlı konuşuyoruz. Hatice son derece hiddetli bir ağabeysi oldu- Zundan bahsediyor: -— Hani bizi böyle görse mahvolduk gitti... diyordu. © Ben de böyle hiddetli, şiddetli ak- rabası olan kadınlarla gezip tozmağı hiç sevmem... Onun için Hatice bana hiddetli ağabeysinden bahsederken ter döküyordum. Maamafih ben de fena bir niyetle Hatlee ile gezip tozmuyo- rum ya. O zamanlar onunla evlenmek niyetindeyim. Biz Hatice İle böyle konuşurken bir- denbire ensemde şiddetle şakladı. Eyvahlar olsun... Vaziyet ber- bad... Korka korka başımı çevirdim. Arkamızda uzun boylu bir genç adam duruyordu. Haticede hayretler içinde dönmüş ona bakıyor: — Bu ne rezalet? diye birdenbire kim? diyordu. ç Demek bu enseme tokat &lan Hati- cenin ağsbeysi filân değildi ha... Bir- denbire bana müthiş bir cesaret geldi. O halde bu münasebetsiz kimdi?... — Bu ne rezalet? diye şiddetle sya- ayağa kalktım. Enseme tokat atan genç korku Için. de yüzüme bakıyor, kekeliyordu: — Vallahi... Af... Afedersiniz... Sizi çok samimi bir arkadaşıma ttim, Arkadan tıpkı ona benziyorsunüz. Ben- zetlim efendim. Af buyurunuz. Af bu- yurunuz... Hiddetim biraz yatışmıştı. Karşım- daki gencin o derece perişan bir hali vardı ki, ona fazla bağırıp çağırmak istemi; — Peki amma birader... dedim, in- san birisini arkadaşına da benzetse ensesine hem de bu kadar şiddetle to- kat atar mı?... — Ah efendim... Sizi arkadaşım sa- nınca bir şaka yapmak istedim de... — Canım bbyle herkesin içinde en. seye tokat atılarak şaka olur mu? — Biz böyle şakalaşırız da... Tekrar affınızı rica ederim... — Peki... Ne yapalım... Oldu bir iğvs. Genç adam yanımdan uzaklaştı. Fakat ensemdeki tokat acısı hâlâ de. vam ediyordu, Kendi kendime: — Yahu, dünyada ne dalgın adam. lar var... Diyorum, insan bir yabancı çok samimi bir arkadaşına benzetir mi?.. Fakat etrafa da rezil olmuştuk. Her. kes bize bakıyordu. Bir aralık gözüm enseme tokat atan gence ilişti. Arka. daşlarının yanına dönmüştü. Biçare hâlâ eski perişan halini muhafaza edi, yordu. Arkadaşları da etrafında gülü- yorlar. Enseme tokat atan genç bana baktıkça renkten renge giriyordu. Ar- tık ona hiç hiddetim kalmamıştı. Hat- tA zavallılığını gördükçe ona aciyor. dum. Kimbilir biçare çocuk ne kadar utanmıştı. Ne derece mahcup olmuş. tu. Biz Heybeliadaya çıkacaktık. Yeri- mizden kalktık. Enseme tokat atan gencin yanından geçiyordum. Yüzüne baktım. O derece perişan bir halde idi ki, fena halde acıdım. Ona; — Canım, dedim, o kadar üzülme. yiniz... Böyle şeyler olur. Olağan şey- ler bunlar... dedim. Ne yapayım, ben dehşetli yufka yürekli bir adamım... Heybeliadaya çıktık. Eğlendik, ara- dan birkaç hafta geçti. Ben bu hâdi- seyi tamamile unutmuştum. Bir gün tramvayla Beyoğluna çıkı- yordum. Bir de baktım. Arkamda bir şakırtı koptu. Bir kavga başlangıcı... Şişman bir adam eli ensesinde: — Bu ne rezalet?.. Enseme ne diye tokat attınız? Siz utanmıyor musu- Muz?.. diye bağırıp çağırıyordu. Ne gö. Teyim? Böyle bağıran adamın karşı- &nda benim Adaya giderken enseme tokat atan adam yok mu?.. Bu işe hay. retler içinde kalmıştım. Ayni adem tramvaydaki şişman yolcunun da en- sesine tokat atmıştı. , Sahanlıkta adam akıl bir kavga Uyordu. Ş nan ad ı bidd bir tokat | de idi, Onun ensesine tokat atan genç ise; — Vallahi efendim... Affedersiniz, benzettim efendim... Sizi bir arkada- şıma benzettim... Bir yanlışlık oldu... Şişman adam: — Canım böyle yanlışlık olur mu? İnsan birini arkadaşına benzetse bile onun ensesine Lokat atar mı? Genç adam: — Vallahi efendim sizi arkadaşım zannedince bir şaka yapmak istedim de... Af buyurunuz... Ne ise mesele kapandı. Fakat ben bu bâdiseye şaşıp kalmıştım. Bir aralık tramvaya bir arkadaşım bindi. Hâdiseyi ona anlattım. Arka» ; daşım kahkahalarla gülmeğe başladı: — Ayni adam senin de ensene tokat attı öyle mi?.. — Attı birader... Üstelik bu tokat hâdisesinden sonra gittim de kendisi. ni: «Üzülmeyiniz... Hayatta böyle şey» ler olur.» diye de teselli ettim, Arkadaşım anlattı: — Birader hayatta çok muzip insan. Jar vardır. Fakat bu adamda muziplik âdeta bir hastalık haline girmiştir. O hep böyle yapar. Birisinin ensesine tokat atar. Sonra da: — Affedersiniz, sizi arkadaşıma ben- zettim... Diye af diler. Bu meşhur muzipler- dendir. O günü arkadaşımdan ayrıldım. Lâ- kin Ada yolunda, enseme yediğim bu tokatın şiddetini bir türlü unutamı- | yordum. Aradan bir sene geçti. Geçen yaz bir kır kahvesinde oturuyordum. | Gözüme biraz ilerideki masada bir çift| ilişti. Genç bir adam, güzel bir kadın. Genç adami gözüm ısırıyordu. Biraz bafızamı zorlayınca onu tanıdım. En- seme tokat atan genç... Bir aralık muzip delikanlı oturduğu masadan kalktı, Benim etrafımda do- laşmağa başladı. O zaman anladım ki, delikanlı gene beni birisine, bir ar. | kadaşına benzetmeğe kalkacaktı. Çün. kü etrafımda pek dönüp dolaşıyor. İçimde bir muziplik uyandı. Kendi kendime: — O beni benzetmeden evvel ben onu bir arkadaşıma benzeteyim... de- dim. Genç adam şimdi yerine, masasına oturmuştu. Yanındaki kadınla konu- şuyordu. Kalktım. Ona yaklaştım. Ensesini biraz eğmişti. Elimi kaldırdım. Bütün kuvvetimle ensesine bir tokat aşket- tim, Genç adam şiddetle döndü. O za- man kendisile yüz yüze geldik. O be- ni görünce tepem attı. Şaşırdım. Çün- kü karşımdaki adam çok benzemesine rağmen Ada yolunda benim enseme tokat atan genç değildi. Sevgilisinin yanında ensesine oşamar attığım adam; “| — Bu ne rezalet? diye bağırınca ben kekelemeğe başladım: — Şey... Şey efendim... Zatıâlinizi birisine benzettim de... Af buyuru- nUZ... Bu hâdiseden kurtuluncaya kadar akira karayı seçtim. Az daha adümdan dehşetli bir dayak yiyecektim... Yahu dünyada ne adamlar var)... Hikmet Feridun Es Apartıman sahipleir Boş dairelerinize hemen iyi kiracı bulmak için «Akşamşin KÜÇÜK İLÂNLARI'ndan İsti. mirde İkinci Beyler sokak 52 nu- mâarada Hamdi Bekir Gürsoylar mağazasıdır. * ANKARA KADYOSU DALGA UZUNLUĞU 1630 m. Oo 183 Kes. 120 Ew. T.A.P. 1974 m. 15106 Kes 20 Kw. TAÇ 3iTom. #65 Kes 20 Kw. TÜRKİYK SAATİLE CUMA: 4/11/938 Saat: 1230 Müzik (Türkçe eserler). 13 Baat ayarı ve haberler. 13,10 Konuşma (Moda hakkında). 14,25 - 14 Müzik (Kü- gük orkestra - eski operetler). İ Romantik üvertur (Keler Bla) La Mille de Mm. Angot operetinden parçalar. (Ch. Lecop). DI Bajardere operetinden. Potpourl Gömmerih Kalman), 1830 Müzik (Neşeli - PID). 19,15 Saat ayarı ve haberler. 1925 Müzik (Deniz tür» küleri). 1940 Konuşma. 1950 Müzik (Dağ türküleri). 20 Müzik (Riyaseticümhur fi- Iarmönik orkestrası şef: Praetorlus). Ekmon - üyertür (Beethoven). Senfoni (Cözar Franek). Capriççis espagn (Rims- ki Korsakow), 31 Arapça söyler. 21,10 Müzik (Şan kon- seri), Lieder (Solist Nurullah Şevket). 2130 Konuşma (Koca Sinanın bir kaç eseri önünde). Yazan ve söyliyen (Ekrem Reşit). 2145 Müzik Sinanın duyduğu nağ- meler: Seyit Nuh İtri). 7205 Sinanın duy- duğu şiirlerden. 24,10 Müzik (17 nci asir). 22,45 Bir operanın tamamı, 23,45 - 24 San haberler ve yarınki program. Avrupa programları Saat 20 de Berlin 20 - 20,45 plâk neşriyatı — Ham- burg 20 - 2030 plâkla keman soloları — Könligsberg 20,15 - 2040 piyanolu Trio — Münih 20,20 plâkin meşhur solistler — Stuttgart 20 eski Alman eserleri inefos Suzları, gitara ve şarkı) — Viyana 20-2030 hafif musik! — Budapeşte (Wagner) in (CWalkiri) öperasi — Bükreş 2035 bir ope- ra — Florans 20/20 koro — Milâno 2040 konser, — Roma 2030 karışık konser — Bofya 20 halk şarkıları ve 2030 şarkı — Nis ve Stratzburg 2030 orkestra tarafın- dan müntehab parçalar Londra (Reg) 205 (Glosunow) un dördüncü senfonisi — Varşova 20 - 2140 karışık Kanser, Saat 21 de İ Berlin 2140 (Beethoven) nin eserleri: | (Operalarından parçalar, keman Romansı ve beşinel senfonisi — Breslav ve Viyana 2110 Viyana musikisi — Danzig 2110 ban- do muzikası — Deutsehlands. 21,30 Lolhar) m (Romfo ve Juliette? operası — Ham- burg ve Lalpzig 2110 (Tschalkowsky) nin eserleri: (Operalarından, senfonilerinden, keman kı rlosundan parçalar) — Münih 2110 keman, şarkı ve piyano konseri — Bari 21,15 Yunanca neşriyat — Bero- münster 2130 (Niels) nin (Die Lustigen Weiber von Windsor) operası — Buda- Peşle: (Wagner) in operasına devam Budapeşte TI 21,25 plâk neşriyatı — Bük- reş: Operaya devam — Florans 2110 kon- ser — Sofya 21 keman ve piyano konseri ve 2135 konser — Towlouse 21 filim musi- kisi ve şarkı — Varşova 21,40 e kadar ka- rışık musikiye devam. | Sant 22 de Berlin: (Beethoven) konserine devam — Breslav ve Viyana: Viyana musikisine devam — Deutsckland.: Opcraya devam — Eamburg ve Lelpaig: (Tschslkowsky) nin eserlerine edvamı — Stuttgart 22 senfonik könser — Budapeşte: iwagner) İn operr- sına devam — Beromünster: Operaya de- vam — Bükreş: Operaya devam — Flo- rans 2245 - 2330 plâk neşriyatı — Roma 2230 senfonik konser (Bralıms vesgipe) — Stokholm 7230 şen program — Nis ve Biratzburg 2220 - 140 (Gluck) wn (Al eeste) operası — Marsilya ve Paris P'T'T, 2220 - 2430 (Pawrö) nin eserleri — Var- şova 22,15 - 2330 senfonik konser Sant 21 de Dutsehlands, 2330 - 2345 küçük gece konseri: (Plüt harpi — Diğer Alman #stasronları Lelpzigden naklen 2330 -1 karışık könser Atholn 2330 - 2430 şen program Belgrad 23,15 - 2345 piâk | beşriyatı — Budapeşte! (Wâgner) in ope- Taşına devam ve 23,40 çingene orkestrası — Bükreş; Opetaya devam — Florans: Plğk | neşriyatına devam ve 2330 - 1 dani Londra (Reg) 23 askeri musiki ve 2930 dans — Lüksemburg 20,10 oda musikisi — Roma: Senfonik konsere dram — Sofya 23 - 2330 dans — Stokholm 23,15 - 24 as- ker! musiki — Varşova: Senfonik konsere devam ve 2340 plâk neşriyatı — Nis ve Stratzburg (Giuek) un operasına devam — Marsilya ve Paris P. T. T.: (Faurö) nin eserlerine devam. Sant 74 den İtibaren Deutsehlanda, 24 - 2440 Şimal musi- kisi — Diğer Alman istasyonları Lelpzig- den naklen programa devam — Buda- peşte 24,10 plâk neşriyatı — Droitwiclı 24 şarkı, piyano ve orkestra konseri — Hii- | versum I 2410 - 105 klâşik konser - Lüksemburg 2430 (Wagner) in esrlerin- den parçalar — Milâno 24 dans — Londra (Reg.) 24,25 - 1,25 dans — Nis ve S'ra'z- burg: (Gluck) un operasına Gevam — Berlin ve Prag 1 - 4 gece müsikisi — Frankfurt ve Stuttgart 1 - 3 gece musi- kisi, i RADYOLIN ile SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan; İskender F. Sertelli Tefrika No. 165, Anadoludan gelecek bir türk kabilesinin de prens Vasilyosa yardım edeceği söyleniyordu Meyhaneci titremeğe başladı: — Vasilyosa siz iyilik yaptınız, ona hayatını bağışladınız. Eğer bu fikir. le yola çıkmışsa, çıldırmış demektir. — Ben de bu fikirdeyim amma. Çıldırmış bir adam, bir orduyu pe şine takıp yola çıkabilir mi? Meyhaneci her şeyi biliyor gibiydi. Fakat, reisten korktuğu için, bir şey ! bilmiyor tavrını takınmış görünü- yordu. Biraz ileriden gelen bir ba- akça: — Karovalı! dedi. Reise, Vasilyo- sun gönderdiği haberi söyledin mi? Selim balıkçının yakasına sarıldı: — Hakikatı söyle bakayım. Karo- valı benden saklıyor. Vasilyos bizi doğramağa geliyormuş, öyle mi? Balıkçı bildiklerini saklamağa lü- zum görmedi: — Bunu bilmiyen kimse yoktur, dedi, üç gün sonra prens Vasilyos or- dusile Anadolu kıyısına inecek ve bütün sahli kuşalacakmış. Selim, sahilde karşılaştığı meyha- neti Karovalının yüzüne bakarak balıkçıya sordu: — Vasilyosun yanında kaç kişi var- mış? — Bunu kimse bilmiyor, aslanım! «<Ordumla geliyorum!» diye haber gönderdi amma, öyle bir çılgının pe- şine kaç kişi takıldığını herkes gibi ben de anlamak İstiyorum. Karovalı meyhanesinin kapısını açtı: — Hele geliniz bakalım, yiğitler! Size birer şarap ikram edeyim de, et- raftan gelecek küylüleri çevirip anla- nız şimdi bu işin içyüzünü. Selim ve on beş kişiden ibaret olan palalı muhafızları meyhaneye girdi- ler. Selim anlatmağa başladı: — Vasilyos bizi doğramağa geliyor- muş, diyorlar. Bu haberin esasını an- Jamak istiyorum, Karovalı! Onun serbes bırakılmasına en çok ben se- beb olmuştum. Vasilyosun bize nasil kılıç sallıyacağım görmek isterim. Karovslmin dilinin altında bir şeyler gizli gibiydi. Herşeyi bilen, fa- kat gizliyen bir insan tavrile konuşu- i£ yordu: — Vasilyostan korkulur mu hiç? Onun başını burada ben bile - tek başıma - ezebilirin. O Anadoluda Selçuk Türklerine güveniyor. Vasil- yosun, Selçuk beylerinden İbrahim beyle dostluğu vardır. Eğer İbrahim bey ona yardım ederse, o zaman işi- niz yamandır. — İbrahimin adamları çok mu? — O yirmi bin kişi ile bir kaç ke. re İzniğe akın etmek İstedi de Mihail onun akınlarından ancak haraç ve- rerek kurtuldu. — Peki amma, Vâsilyos gibi bir mecnuna İbrahimin yardım edeceği- ni umuyor musun? — Bu Iş belli olmaz. Vasilyos İbra- him beye kim bilir neler vadetmiş- tir. — Selimin kafasındaki plânları altüst eden bu haberler acaba doğru muy- du? Yoksa, meyhaneci Karuyalı, Arap korsanının gözünü mü korkutmak istiyordu. Selim bunu denemek istedi; — Selçuk beyi, Vasilyosa yirmi bin erle yardım ederse, biz de bütün Ara- bistandaki eli silâh tutarları buraya getiririz. Yalnız ben, kırk bin kişilik üç kabileye hükmediyorum. Kafam kızarsa, Anadolunun göbeğine kadar giderim. Karovah bunları duyunca, şarap kadehine sarıldı; — Haydı içelim, aslanlar! sonra çobanlar geçecek buradan. Va- silyos hakkında onlardan istediğinizi öğrenebilirsiniz! Selim, meyhanecinin birdenbire yumuşamasına hayret etti, İçmeğe başlamışlardı. Aradan çok geçmeden, yangın ha- rabelerinin arasından koyun sürüle- rinin geçtiğini gördüler. Selim Karvan bu haberin “doğru n dönmi- Biraz yecektyi. Çollanlardan esaslı birşey öğrenemezse, içredkei köylere kadar uzanmak niyetinde idi, Selim mağrur bir korsandı. Ona o güne kadar hiç kimse (senin kalanı koparacağım!) dememiş, diyememişti. Selim, Vasii- yas gibi bir mecnunun savurduğu tehdidi bir türlü hazmedemiyordu. Koyun sürüleri meyhanein önün- den geçerken, Selim uzsktan gelen çobanı gördü, Bunlar etraftaki yalın ve otlak köylerden geliyordu. Karo- vah, çobanı çağırdı: — Uğurlar olsun, yoldaş! Bir şarap içmez misin? Çobarım sevimli çehresi vardı.. gü- Tümsedi; — Param yok. — Olduğu zaman verirsin. Hele yaklaş biraz kapıya, Çoban sevinçle meyhanenin önünde durdu. — Bugün şarâp içeceğimi, dün ge- ce rüyamada görmüştüm. Rüyam tez çıktı. Haydı ver bakalım. Selim çobanın yanma doğru yü- rüdü; — Nereden geliyorsun bu sürü- Jerle?... — Şuradaki köylerden — Ne vâr,'ne yok oralarda? Çoban, meyhanenin içindeki palalı Arap korsanlarını görünce korktu: — Ben sizi gitti samoyrdum. Hâlâ gitmediniz demek?... — Bizim gitiğimizi sana kim söy- Jedi? — Prens Vasilyostan duymuştum. Selim, meyhaneciye döndü: — Çobana benden de bir şarap ver, Karovah! Tekrar konuşmağa başladılar? — Prens Vasilyosu nerede gördün sen? — Sarantos ormanında. (Şimdiki Merdivenköyü civarı). — Vasilyos şimdi orada mı: — Evet. Ormanda çadır kurmuş oturuyor. — Başında çok kalabalık var mı? — İlk günlerde iki bin kişi kadar vardı. Fakat, Vasilyosun aklı başında bir adam olmadığını anlıyanlar, ya- vaş yavaş dağıldılar. — Ya şimdi?... — İki yüz kişi-kadar atlısı var. Ya- rın öbür gün bunlar da dağılacaklar, Çünkü, prens orman civarında adam- larına yiyecek bulamıyor. Selim, çobamı: uyanık bir adam olduğunu görünse: — Vasilyosu bizim üzerimize kış- kırtan kimdir acaba? diye sordu, Çoban: — Siz duymadınız mı? deği. Seki- zinci Mihail Bosfordan bir adamını yüzerek bu Larafa göndermişti. Bu adam Vasliyosla buluştuğu zaman ben de o civardaki otlakta sürülerim- le beraber dolaşıyordum. Selim birdenbire fena halde hid- detlendi: — Bizim güözcüler nasıl olduda görmediler, karşıdan karşıya geçen bu adamı? — Gece geçmiş. Hem sizin gemile- riniz Boğaiçinde durmuyor ki... — Peki, sonra ne oldu? — İmparator, yeğenine güya şu bâberi göndermiş; «Arapları Anadolu kıyısına. çıkarmamak için, orada bir ordu düzüp sahile İnersen, yarın Bİ- zans tahtının varisi sen olacaksın!> İşte prens Vasilyos bu hülya ile pe- şine bir çok insan takarak hazırlandı, Fakat, ormandan sahile inmeğe bir türlü cesaret edemiyor. — Baska bir beklediği kuvvet mi var? — Ansdoludaki Türk kabilelerin- den birile uzlaşmış diyorlar amma. Bu lâfa da kimse inanmıyor. Şimdi- ye kadar iç Anadoludan bir kişi bile gelmedi. — Demek ki imparator, oğlu «Andronik» i saltanat hakkından mahrum bırakıyor. Sen buna inanr yor musun? A e EŞ