(se) süreniz Köşeyi döndüm. Biri arkamdan i çağırıyordu. Dönüp baktım. Bir ocak süpürücüsü... Gülerek banâ elile işaret ediyordu. Tuhafıma gitti. Bu ocak süptrücüsü beni nereden ta» Müyabilirdi.? Sonra beni tanısa bile ismimle, bu kadar samimi bir tarzda ne diye çağırıyordu? Ocak süpürücüsü gülerek: — Yahu... dedi, beni tanımadın Ma Bu ses bana hiç te yabancı gelmi. Yordu. Sordum: , — Kimsin sen? — Canım... Ben Mecdi... Mecdi Yahu... Tanımadın mı?, Fena halde şaşırmıştım: — Mecdi!. Sen ha?,, Peki amma bu kılık, kıyafet te nedir? Ocak sü- ii emiza mesleği de nereden ? — Ah kardeşim... Sorma... Hiç #orma... Hayatta insanın başına öy- İe şeyler geliyor ki tasavvur edemez- sin, bak anlatayım. Bundan üç ay evveldi. Bir gün Sua- diyeden Bostancıya doğru yürüyor- dum, Hava bulutlu... Önümde de ge- Yet güzel vücudlü bir kadın ilerli- Yor. Bir aralık hafif hafif başlıyan Yağmur, birdenbire şiddetlendi. Et Tafta sığınacak yer de.yoktu. Bu s- Yada gözüme büyük bir ağaç ilişti. adımlarımı sıklaştırdım. Bu #ğacın altına sığındım. Gözlerim biraz ilerideki güzel vü- âltında ne yapacağını şaşırmış gibi bir vaziyette idi. Etrafına şöyle bir . Onun da gözüne benim bu- ağaç ilişmişti. Görünürde bu ağaçtan başka sığınacak yer de Yoktu. Genç kadm hemen döndü. Geldi. benim buulnduğum ağacın altına si- Ona bir kaç söz söylemek ihtiya- Chi hissettim. Fakat aklıma hiç bir EY gelmiyordu. Nihayet lâf olsun İşte tam bu esnada karşıdan bir ©tomobil göründü. Ben bu otomobili tanıdım. Çünkü her zaman #yri otomobile binerdim. Biraz son- otomobil bizim bulunduğumuz önünde durdu. gayet iyi ta- şoför Remzi bana; — Götüreyim efendim... dedi, Ben şoföre döndüm: >— Remzi... dedim, bayanı köşkü- ME götür. Ben nihayet yağmurda da bekiiyebilirim. Bu sırada genç kadın bana döndü: — Aman efendim, dedi, bu yağ- Murun altında beklenilmez. Bu fev- Kalde bir vaka... Böyle hadiselerde İhsan işi oluruna bağlamalı... Siz “€ buyurunuz. Şoför ikimizi de evle- birakır, Ben de zaten buun bekliyordum. emen genç kadının arkasından Womobile girdim. © | Yanyana oturuyor, öteden beridet | konuşuyorduk. O günü onu köşkü- | M€ bıraktıktan sonra eve döndüm. i öğrenmiştim, Zehra idi. Ar- tk bundan sonra Zehraya rasgel- Mek ihtimali onin her yere gidiyor- Sık sık ta onunla karşılşıyor- Adamakılı ahbab olmuştuk. Hayatında hiç bir erkek yoktu. Ben- © Sen de hoşlandığı muhakkaktı. Fa Kat çak merhametsiz bir kadındı. Be- | Mnle piâjlarda, her yerde gezip to- #üyor, fakat bir kere olsun evime Belip şöyle başbaşa bir çay içmeğe Yazı olmuyordu. Ben bunu teklif edince Zehra: > Ne? diyordu, imkânı mı var? Bir bekârın evine nasıl gelebilirim. — Öyleyse ben size geleyim... “ Ne münasebet? Bir kere tey- evde... e bu teyze... Ah bu teyze.. Ni içi bir gün haber aldım ki teyzesi Rün için İzmirdeki kızına, misa- ei gitmiş... İşte artık ortadan Mahzur da kalkmıştı. Fakat Zeh- 7, ra gene merhametsizlik ediyordu. Dünyada kendi köşkünde, yahut be- nim evimde şöyle başbaşa bir çay içmemize Tazı olmuyordu. Nihayet bir gün bana: — Yarın... dedi, bir ocak süpürü- cüsü bulup bizim köşkün ocaklarını temizleteceğim... Hemen aklıma ş€y- tanca birfikir geldi. Ertesi günü, yani bu sabah hemen kendimi bir ocak süpürücüsü kıyafetine soktum. Yüzümü gözümü biraz isle boyadım. Elime iki de kocaman ocak süpürge- si aldım. Tam Zehranım köşkünün önüne gelince bağırmağa başladım: — Ocaklar temizleriz. Ocak süpü- Yüzümü gözümü öyle karaya bo- yamıştım ki bu halle beni Zehra ilk bakışta dünyada tanıyamazdı. Nitekim biraz sönrü pencereden onun Sesİ: — Ocak süpürücüsü... Ocak süpü- rücüsü!.. diye bağırdı. Heyecan içinde durdum. Şimdi Zehraya yapacağım sürprizi düşün- dükçe kahkahalarla gülmemek için kendimi zor zaptediyordum. Nihayet içeri girdim. Zehra mer. divenin üst tarafında bana emirler veriyordu: — Bacaları temizliyeceksin amma gayet dikkatli... Anladın mı? Cevab verdim: — Anladım efendim... 'Tam Zehraya kendimi tamtaca- ğım sırada sevgilim içeriye seslendi: — Teyzel.. Gelsene... Şaşırmış kalmıştım. Demek Zeh- ranın teyzesi İzmirdeki kızından dün- müştü ha... Biraz sonra teyze karşıma dikildi. Ve bana yalancı ocakçıya, bütün bacaları akşama kadar temizletti. Halbuki benim niyetim bu kıyafet- le Zehranın evine girmek, orada bir kaç güzel saat geçirmekti. Halbuki teyzenin verdiği emirler yüzünden anamdan emdiğim süt burnumdan geldi. Üstelik mutfağn alçak baca- sından aşağıya düştüm. Bacağım da incindi. Görüyorsun ya sevgiliye ai yapmak için başıma gelen- Bir şey değil mahallenin öteki komşuları d& «ocak süpürücü gel bizim bacaları da temizle..» diye pe- şime düştüler. Ellerinden zor kur- tuldum., Hikmet Feridun Es Zafer bayramı Şişi Halkevinden: Zafer bayramı münasebetile 30 Ağustos 1933 salı günü Halkevimizde saat 15 den 17 ye kadar boks müsabakaları yapılacak ve gece saat 21 den itibaren bir çaylı dans verilecektir. Davetiyeler Halkevinde dağıtılmaktadır. | mmm yamyam Eminönü Halkevinden: 30 Ağustor zafer bayramı şerefine O gün sat (17) de Evimizin Cağaloğlun- daki binası salonunda aşağıdaki program gibi tören yapılacaktır. Yer darlığından dolayı hazırlanan davetiyeleri arzu eden- ler her gün Ev bürosundan alabilirler. 1 — İstiklâl marşı: Ev orkestrası tara- fından, 2 — Konferans: Evimiz üyelerin- den Naki Tezel tarafından, 3 — Kanser: Evimiz orkestram tarafından. Boldan sağa: 1 — Asker değil 2 — Memuriyetten çıkarılan, 3 — Yağmur - Mesken, 4 — İnce kum - Varidat. 5 —Ön değil arka değil - Sinemala- rın en yukarıdaki balkonu, 6 —ier - 7 — Üstü örtülü uzun geçid. 8 — Başına «gs konursa karışık olur < Desize, 9 — İse muhaffefi - Açık elin baş parmak ucundan serçe parmak ucuna kadar olan mesafe, 10 — Japon parasi - On birden sonra, Yukarıdan aşağı: 1 — Çesur delikanlı, 2 — Tedricen, 3 — 1âüf - Orta okuldan sonra. 4 — Başına «Y» konursa sevimsiz bir hayva nolur - İnsanların en son elbisesi, 5 — Napolyon. 6 — Olmaktan emir - Birdenbire - Tersi yayla atılır. 1 — Âşikâr - Köy oteli. 8 — Düzelten - Büyük. 9 — Nobranlık, 10 — Sağlam - Emsali. Geçen bulmacamızın halli; Soldan safa: 1 — Yüzensekiz, 2 — Emeliolan, 3 — Vasfetme, 4 — İzan, Um, El, 5 — Bel, Na, 6 — İk, Sant, 7 — Nacak, Kok, 8 — Âlem, Pit, 9 — Kavata, Ane, 10 — İnayeten. Yukarıdan aşağı; 1 — Yedibiniki, 3 — Üm, Zekâ, An, 3 — Zezul, Cava, 4 — Olan, ie Alay, Nis, Iskete, Sofu, Mat, 7 — Elemnak, 3 — Zeval, Cava, 4 — Olan, Alay, 5 — Elân, Tek, Bu akşam Nöbetçi eczaneler köy: Halıcıoğlunda Barbut, Eminönü: Hüsnü Onar,'Fatih: Saraçhancde İb- rahim Hali, Karagümrük: Mehmed Fuad, Bakırköy İstanbul, Saryer: Nu- ri, Aksaray: Yenikapıda Sarım, Be- şiktaş: Süleyman Receb, Fener: Emil- yadi, Kumkapı: Cemil, Küçükpazar: Bonsason, Samatya: Yedikulede Teo- filos, Alemdar; Cağaloğlunda Abdül- Şehremini: Ahmed Hamdi, Yeldeğirmeninde Münderecatımızın çokluğu do- laysile ( Dişi Korsan ) tefri- kamız bugün dercedilmedi. Oku- Baş, Diş, Nezle, Grip Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. PAN AAA İcabında günde 3 kaşe alınabilir. MANA AAA BAŞ Diş, Nezle Nevralji ve bütün ağnlara karşı Tefrika SARAY ve BABIÂLİNİN İÇ YÜZÜ Yazan: SÜLEYMAN KÂNİ İRTEM — Tercüme, iktibas hakkı mahfuzdur No, 194 4 Milli meclis Ahmed Muhtar paşanın Abdülhamidin hal'i teklifini alkışlarla kabul etti Âzadan bazıları bu tesirin ulema, eşraf ve ahali tarafından, bazıları ise cemiyet heyeti merkeziyeleri tarafın. dan yapılması münasip olacağı reyin» de bulunuyorlardı. Bir kısım âza da her iki cihetten müracaat vaki olma» sını tercih eyliyorlardı. Nihayet ulc« ma ile eşraf ve ahali tarafından mü- racaat edilmesi ekseriyetle tensib edildi. Bu yolda bir müracaatte bulunuls ması için vilâyetlere merkezi umumi ce mi tebligat yapılmalı idi? Yoksa bu cihet ahalinin arzusuna mı terke» © dilmeli idi? Bu nokta mühim ve ça tallı bir mesele halini aldı. Mi Kosovadan merkezi umumiye gelen dört âza içlimalara gündüzleri biraz devam etmekte idiler, Pizrenden ge. len murahhas İstanbula gitmişti; di. gerleri merkezi umuminin mühim iş- lerine vâkıf değildiler. Ama bazı hu- suslarda müşkülât ikamdan hali kal. muyorlardı. Kosova murahhasları bu maddede bir çok itirazlarda bulun. dular, Bugünlerde Debre mutasarrıflığın. dan infisal eden miralay Sadık bey Manastır heyeti merkeziyesince mer» kezi umumiye murahhas olarak gön- derilmişti, Müzakerede o da hazır bu- lunuyor, fakat ağız açmıyordu. (Sadık bey âzadan yüzbaşı Süley- man Fehmi beye kendisinin Selâniğe böyle murahhas olarak gönderilmesi sırf Manastırdan uzaklaştırılmak mak- sadına mübteni olduğunu söylemişti; Sadık bey Selânikte ancak bir kaç gün kalmış, sonra İstanbula hareket eylemiştir.) Bu mecliste merkezi umumi âzasın- dan başka Selânikten davet edilen bazı zevat, bilhassa Selânik müftüsü Ahmed Efendi ile ulemadan bir kaçı da hazırdılar. Epey münakaşadan son- ra merkezi uumuminin ihsas tarikile heyeti merkeziyelere tebligatta bulun- masına ve âzadan üçünün keyfiyeti makine başında telgrafla heyeti mer- keziyelere anlatmalarına gene ekseri- yetle karar verildi. Bu karar verildikten sonra Kosova murahhaslarından Salih bey şehadet parmağını kaldırarak: — Kosova bunu hâzmetmez! Diye bir itirazda daha bulundu. Hal' için Kosovadan müracaat olun- mazsa ileride Kosova ahalisinin istib- dad tarafları oldukları söyleneceği Kosova murahhaslarına ; anlatılarak oraya tesir eylemesi rica olundu ise de berikiler buna yanaşmadılar. Kosova- nın maksadı istihsale mâni olâmıya- cağı mubakkak görüldüğünden niha- yet o vilâyete tebliğ yapılmamasına muvafakat edildi. Ancak Kosova vilâ- yetine mülhak Köprülü, Koçana, İştip, Radovişte kazaları heyeti merkeziye- leri 3i marttanberi Selânik vilâyet heyeti merkeziyesine merbut addedil- miş olduklarından bu dört kaza hak- kında Selânik kazalarından ayrı mua- mele yapılmasına lüzum görülmedi. İttihad ve Terakki cemiyeti merkez- lerinden Abdülhamidin hali için ef- kârı umumiyenin hazırlandığına dair merkezi umumiye müracaatler tevali ediyordu. Merkezi umumi de İstan- bulda askeri harekât ve icraatın nâzı- mı olanların bu mühim mesele hak- kında fikirlerini anlamağa ihtiyaç gö- rTüyordu. Bunun için Hareket ordusu erkânından bir kaç kişi ile telgrâf ma- kinesi başında muhabere edilmesine karar verildi, Merkezi umumiden kaymakam Ab- dülkerim, kolağası Rasim, yüzbaşı Sü- leyman Fehmi beyler erkânıharbiye reisi Ali paşayı makine başına davet ettiler. Ali paşa ile Abdülkerim bey arasında cereyan eden muhabere ile Hareket ordusu kumandan ve erkânı. nın bu mesele hakkında ne düşündük- lerini anlamak kabil olamayınca mer- kezi umumi hali yakından tedkik ey- liyerek hal' noktasına efkârı imale ve celb etmek, efkârı umumiyenin meye lânını anlalarak Hareket ordusu er- kânını teşci eylemek üzere âzasından kolağası Rasim ve Müftüzade İhsan Namık beyleri hemen İstanbula gön- dermeğe karar verdi, Bunu ikinci bir ihtilâf takib etti; | © Bombardımandan sonra Taksim kışlası Bu iki murahhas nisanın 13 - yirmi altıncı pazartesi günü trenle İstan- bula hareket ettiler. Halbuki bugün artık İstanbuldaki İttihad ve Terakki erkânı ile Hareket ordusu kumandanı Abdülhamidin hal'inde anlaşmış bulunuyorlardı. 27 nisan 1909 salı günü sabah saat onda İstanbulda toplanan milli mec- lis hafi bir celsede pek mühim bir ka- rar ittihaz edecekti: Bu içtimada ikin- ci Sultan Abdülhamidin vaziyeti ta- karrür edecekti. Yalnız mebusan ve âyan hale karar verilince müşkülâta tesadüf olunmamak için Yıldızdaki Asi askerler le Abdülhamid tevabii- nin teslim olduklarının ve saltanat makamı kurbünden kâmilen uzak- laştırılmış bulunduklarının haberine muntazırdılar, Meclisi miniye âyan reisi Said paşa rlyaset ediyordu. İçti- mada mebuslardan 2401, âyandan 34 ü hüzırdı. Celsenin küşadında Mah- müd Şevket paşanın Yıldızın alındı- gına ve endişeyi mucib bir hal kalma» dığına dair telgrafnamesi okundu; bunun üzerine bir çok hatibler söz is- tediler, Bazı vilâyetlerden Abdülhamidin saltanatta bekası artık istenilmediği- ne dair telgrafnameler gelmişti. Bun- lar da kiraat edildi. Bundan sonra müzakere tabiatile hal' meselesine va- Tacaktı, Bu yolda ilk sözü söyliyen âyandan Gazi Ahmed Muhtar paşa oldu ve hedefe kestirmeden gitti: — Bugün Allah milli mem'ise mü- him bir vazife tevdi etmiştir. Millet telâş içinde bizden bu vazifenin ifa- $ını bekliyor. Hepimiz kalblerimizde kararımızı vermişizdir. Sözü uzatma- ğa hacet yaktur, Yalnız size iki nok- tayı arzedeceğim. Evvelâ devleti aliye- de bu gibi ahvalde bazan itlâf dahi vukubulmuştur, Lâkin kana bulaş- mak milletin şanına, nezahetine ya- kışmaz. Bundan tevakki olunmasını şiddetle iltizam eylerim. Saniyen böyle vaziyetlerde fetvaya müracaat olunmak âdettir. Bugün dahi meselenin şar'işeriften istifta olunmasını teklif eylerim. 'Bu iki teklif alkışla kabul olundu. Artık kimsenin fazla söz söylemesine hacet kalmadı. Fetva işile meşgul ol- mak üzere Ahmed Muhtar paşa, me- bus Mustafa Asım efendi, mebusan rels vekili 'Talât bey ile âyandan Ma. nastırlı İsmail Hakkı efendiden mü- rekkeb bir heyet teşkil edildi. Bu he. yet meşihat dairesine giderek şeyhis- lâm Ziyaeddin ve fetva emini Nuri efendilerle görüştü; her ikisini alarak meclise avdet etti. İrtica vakası Üzeri- ne Abdülhamidin İstanbulda Tevfik paşaya teşkil ettirdiği kabinenin meş» Tu ve meşruti olmadığı, tanınmıyacağı Rumeli vilâyeterinden telgraflarla bil. dirilmişti. Hele Manastırda mahalli bir hükümet bile kurulmuştu! Hareket ordusu kumanda heyeti ise Tevfik paşa hükümetile münasebete girdiği gibi şimdi milli meclis o «gay. rimeşru ve bayrimeşruti. hükümette dahil şeyhislâmdan padişahın haline dair fetva alacaktı! (Arkası var)