ANL Cazband çılgın bir rumba çalıyor. | Ortada başi dumanlı gençler, renkli Projektörlerin ışıkları altında dans ediyorlar. Masalarda burun buruna fısıltı halinde konuşan çiftler var. Bar bu gece her zamankinden daha kalâ- balık. Sante baktım. Tamam gecenin ya- rımı... Uykum gelmişti Kalkıp eve gitmek istiyordum. Garsonu çağırıp hesap puslasını istedim. Bu garsonu senelerdenberi tanırdım, İsmi Yani idi. ElVi beş yaşlarında kadar bir adamdı. Hesap puslasındaki rakam- Yarı cemederken aramızdaki bunca senelik tanışıklığa güvenerek bana: — Bu gece erken kaçıyorsunuz... dedi, Cevap verdim: — Ne yapayım... Uykum geldi. Gi- dip yatayım bari... — Yaninin gözleri parladı: — Çok iyi edersiniz, dedi, mesud Mmsansınız doğrusu... Gece uykusu çok başka şeydir. Gündüz uykusuna ben- zemez. Yaninin hayatını ötedenberi merak eder dururdum. Sordum: — Kaç senelik garsonsun Yani... — Tam 35 senelik. Yirmi yaşında bu işe başladım. Aradan otuz beş s8- ne geçti. Babam da garsondu. Ben bu mesleği çok severim ama ne yalan söyliyeyim bıktım artık... Düşünün bir kere 35 senedir gece uykusu yok... Sabaha kadar bir patırdı, bir gürültü, bir kıyamettir gidiyor. Hani hariçte küçük bir iş bulsam artık bu meslek- te durmam. Hele gece uykusuzluğun- dan pek bıktım. 35 senelik bar gar- sonluğunda gürültüden kafam şişti. Biraz kafamı dinlemek en büyük eme- Him... Bu geceden sonra aradan bir kaç Ay geçti. Baktım, bir aralık 35 sene- lik garson ortadan kayboldu. Kendi kendime: «Yani halinden şikâyet edi- yordu. Belki kendisine yeni bir iş bul- muştur.v dedim. Bir gün başka bir garsonu yanıma çağırarak sordum: — Kuzum Yani ne oldu? Bir hafta- danberi ortalıkta görünmüyor. Garson güldü: — Yaninin başına devlet kuşu kon- du, dedi. Amerikadaki bir akrabası ölmüş. Sekiz, dokuz bin lira mirasa kondu. Garsonluktan çekildi. Fakat biz garsonla böyle konuşur. ken gözlerimiz kapıya ilişti. Yani bar- dan içeri yiriyordu. Fakat bu gefer üstünde eskimiş garson smokini yok- tu. Gayet iyi dikilmiş bir elbise vardı. Garsonların hayretli bakışları önün- de Yani ileriledi. Tam yanımdaki ma-' saya oturdu. Ezbere bildiği fiat lisle. #İni açtı. Şöyle bir göz gezdirdikten sonra biraz ötede duran eski arkadaş. larından birini sert bir sesle çağırdı: — Garson!.. Yaninin çağırdığı garsön hayretler İçinde ileriledi, Yani senelerdenberi garson olarak çalıştığı bu bara bu gece müşteri olarak geliyordu. in Yaninin emirlerini dinle- mek üzere masanın yanına e li gelmişti, — Bir viski... dedi. Onun bu hali o kadar merakıma dokunmüuştu ki dayanamadım. Zaten masalarımız da yanyana olduğu için: — Hayır ola... dedim. Gene kürkçü dükkânına düştün... Hani gece Uykus suzluktan, bardaki sabaha kadar sü- ren gürültülü hayattan şikâyetçi idin... Buraya tekrar nasıl geldin? Yani gülümsedi: — Evet ama... Bu sefer müşteri ola- Tak geldim. — Müşteri, garson... İkisi için de gece uykusuzluğu yok mu? İkisi için de sabaha kadar ayni gürültülü ha- Yani iskemlesini yanıma çekti: — Vanahi efendim... dedi, bir kere de senelerdenberi hizmet ettiğim yere kont gibi gideyim dedim. Onun için bu akşam buraya geldim. Yani o gece sabaha kadar barda kaldı. En güzel kadınları masasma çağırdı. Onlara viskiler ısmarladı. Bil. hassa bu kadınlarla ayni masada ke. yif çatmaktan pek hoşlandığı belli idi. Hattâ bir aralık bana: — Ehbh... dedi, ne yapalım. Ben ancak onlara hizmet etmek için bu kâdınlarm yanlarına yaklaşırdim. Şimdi de onlarla biraz keyi? çatayım... Yahu cazband da ne güzel çalıyors i Bi a muş. Eskiden gârsonken bu cazbandı vazife icabı dinler dururdum. Hal bu ki şimdi keyif için dinliyorum. Sa- hiden cazband güzelmiş... Yani yanındaki kadınlardan birini dansa kaldırdı. sabaha kadar içtiler, dans ettiler. Eğlendiler. Ertesi gece, daha ertesi gece, on- dan sonraki gece Yani hep barda idi. Hiç bir akşam bara gelmemezlik et- miyordu. Hep ayni saatte barın kapı- sından içeriye giriyor, sabaha Karşı tıpkı garsonluk zamanında olduğu gibi ve ayni vakitte evine dönüyordu. Zenginlik hayatı ile garsonluk ha- yatı arasında hemen hemen hiç bir değişiklik olmamış gibiydi. 35 sene süren garsonluk hayatında olduğu gibi her akşam bara devam ediyor, ay- ni saatte geliyor, ayni saatte gidiyor- du. Gene onun için ayni gece uyku- suzluğu, sabaha kadar devam eden ayni gürültülü hayat... Yalnız arada küçük bir fark vardı. Bu barda garsonken müşteri olmuş- tu. Uzak akrabadan gelen miras onu sadece garsonluktan, müşteriliğe at- latmıştı. Bir gece yanyana oturuyorduk. Ona: — Yani, dedim, bu ne hal? Hani «Ah geceleri rahat rahat uyusam... Bu gürültülü hayattan kurtulsam!» der, dururdun... Sanki bam teline basmışım gibi derd yandı; — 35 senelik bar garsonluğuna, gece garsonluğuna alışan benim gibi bir adam kolay kolay huylarını değiş» tiremiyor ki... Mirasa konduktan son» ra çok sevinmiştim. — Oh diyordum, artık geceleri iste- diğim gibi uyuyabilirim. Sabaha ka- dar o gürültülü bar hayatından kur- tuldum. N İlk göce erkenden yatağıma girdim. Keyfime hiç diyecek yoktu. Fakat 35 senedenberi bu saatte yatağa girme- ğe alışmamıştım. Saatlerce yatağın içinde oradan oraya dönüyor, bir tür- lü uyuyamıyordum. Uykusuz bir adam için bir yatağın ne cehennem azabı verdiğini bilirsiniz. Gece yansından bir iki saat sonraya kadar gözlerime uyku girmedi. Nihayet dayanamadım. Yataktan fırladım. Pencerenin yanın- da bir iskemleye olurdum. Dışarıyı seyre daldım. Sonra 35 sene geceleri barda büyük bir gürültüye alışmış- tım. Şimdi 35 sene sonra bu benim | gürültüsüz ilk gecemdi. Gürültüye o | derece alışmıştım ki sessizlikten Ta- hatsız oluyordum. Tanıdığım akıllı bir müşteri anlatmıştı. İnsanlar gü- rültüye son derece alışırlarmış. Bir müşterim evine bir saat almış. Bir asma saat... Yatak odasına asmış. As- ma saat o kadar gürültü ile işlermiş ki bunun «tık tak» Jarından müşterim ilk geceler hiç uyuyamamış. Sonra bu saatin gürültüsüne o kadar alışmış ki #ormâ... Eğer uykusu arasmda saat durur, «tık tak» Jar kesilirse hemen uyanırmış. Ben de öyle oldum. 35 senedir alış- tığım gürültü birdenbire kesilince şa- şırıp kalmıştım. Ertesi gece, daha er- tesi gece, ondan sonraki geceler hep i böyle geçti. Baktım ki olacak gibi de- gil... Bir hafta sonra kendimi gene bu- raya altım. Şimdi her gece geliyorum. Yani iki sene muntazaman bu hâ- yatı sürdü. Hiç bir iş tutmadı. Çünkü geceleri sabaha kadar barda idi. Gün- düzleri garsonluk zamanında olduğu gibi akşama kadar uyuyordu. İki sene içinde elindeki bir kaç bin lirayı bitir- di. Parasız kalınca iki sene müşteri olarak devam ettiği bara garson ola- rak girdi. Çünkü kendisi çok iyi gar- sondur. Şimdi arasıra barda benim hesabi. . mı getirirken, gene şikâyet ediyor: — Ah ah... Bu gürültülü hayat... Dışarıda bir küçük iş bulsam bir sa- niye durmam... Hikmet Feridun Es YURDDAŞ Karadeniz kıyıları dünyanm en güzel fındıklarını yetiştiriyor. İnsan vücudünün en kuvvetli kömürü fındıktır. Ulusal ekonomi ve Arttırma kurumu İ çıkmağa imöcbür olsun. Kozcunun yuka- «Bridge Magazine» den İzale oyunu Briçte izale oyunundan maksad, mu- basımlardan birinin elindeki bir veya iki rengi izale edip eli ona vermek ve kendi aleyhine kâğ çıkmağa iebar etmektir, izale oyununa maruz kalan muhasım, e) tuttuğu zaman ya koşunun furşetine gelmeğe veya bir elden kesip diğer elden kâğd kaçmak fırsatını vermeğe mecbur Kalır. aD973 yv1323 “RE 441095 YARvıe e Wo ” vVDT4 #pvwa | “ w 49873 .83 c aRD6Z3 AARVI08 v5 “452 aVv14 “ k Deklârasyon Cenub Oo Garb o Şimal oOŞark 1'ü .” ga .w e Pas Pas Kontr Pas Pas Pas Garb anın aş ve ruasini sidı, arks- smdan a damını geldi. Kozu yerin ruasile tuttu. İki el koz çektikten sonra sinek valesini oynadı. Şark dam ile tuttu, kupanın danını geldi. Kuzcu kesti, Bun- dan sonra bir sinek oynıyarak pas yaptı. Pas geçmedi. Neticede kupadan iki ve | #inekten ilki leve vererek bir İçeri girâl, Sinek run ve damının şark adüşmüş | olması hakikate kozcu için bir sul talih- | dir, bunu kabul ederiz. Bunusla beraber | kâğıdların bu düşüşüne rafimen oyunu çi- karmak kabil idi, Takib edilecek oyun tarzı şu olmal idi: Üçüncü leveyi, yerin karo ruasile tut- tuktan sonra conub İki ci koy çeker, mu- hasım taraftaki korlar düşer. Müteaki- ben karo asını oynar, Üçüncü karoyu ye- re kestirir. Yerden kupa sekirlisini oy- nar, elinden keser, #inek velesini oynar pas yapar. El şarka geçer. Şarkın elinde yalnız sinek ve karo kalmıştır. Karo gö- İirme kozcu #linden sinek kaçar, yerden keser, Sinek gelirsi e kalan Jeveler kozcunundur, oyunu Tir. Oyunun tarzı basit olmakla beraber bir çok oyuncular bunun farkına varmaylar, içeri girerler. Mesele sinek oynamadan evvel yerdeki kupa ve karoları izale et- mektir, Bundan başka cenub elindeki karoları izale |oedebilir. Fakat oşarklaki Oku- paları da izale etmelidir ki şark sinekle 6) tuttuğu zaman kendi sleyhine kâğıd nda İzah otiiğimiz tarada oyunu çıkara- manasının sebebi sinek çıkmadan evvel üçüncü kupayı ve üçüncü karoyu oyna- una ARAKAN, Di ö ka oynuyor. Üç el kups ii İrini şark ve garb kazandı, üçüncüşü cenub kesti, Kozcu bu iki ku- padan başka bir karo, eğer pas geçmezse bir sinek daha vermeğe mahküm oldu- gunu görmektedir. Bu vaziyette her şey- den evvel yapılacak İş tehlikeli pastan sarfı nazar etmektir. Muhasim taraftaki kazları aldıktan sonra kozcu as, rua ve boş karosunun oynamalıdır. Üçüncü ka- royu şark veyn garb kazansın ehemmi- yeti yoktur. Çünkü tleveyi hangi taraf alırsa alsın çıkncağı kâğıd kendi aleyhi- ne, kozcunun lehinedir. Eğer sinek ge- lirse furşetine karşıdır. Başka bir kâğıd ” gelirse elinden sinek boşunu kaçar, yer- den keser. Böyle vaziyetlere briç oyununda sık sik tesadüf olunur. Binaenaleyh bu gibi ah- valde izale oyununu tatbik etmiyerek Jü- yumsuz bir pas öle içeri giren oyün- cuların bu hataları hiç bir zaman affedi- dilemez. Bu ikinci misalimizde de ce- nub elinden ve yerden karoları izale etmeden- evvel #İnek oynar ve pas geçs metâs şark ve garb oyunu Kurlarır. Yer değiştirecek kiracılara tavsiye! Akşam'ın KÜÇÜK İLÂNLA. RP'nı dikkatle okursanız kendi- nize en elverişli yurdu yorulma Gan bulabilirsiniz, * MİSİL a | Tanm daha çok uzaması Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Tefrika NO. 91. ymıdi Sarayın önünde binlerce insan toplanmıştı. Aryüsü o gün idam edeceklerdi — Periklis kapıyı kilitlemiş, haş- metmaâp! Zorladım. fakat açama» dım. Kapıdan içeri seslendim: «İm- parator hazretleri seni bekliyor, Ha- rikliya!» dedim. Bana derhal; «Kapı- yı açınız, geleyim..» diye cevap verdi, — Periklis nerede şimdi? — Oadasında aradım, bulamadım, hâşmetmağp! İmparator kapı nöbetçilerinden bi- rine şu emri verdi: — Perikisi hemen bulup buraya getir! Haremağası ile nöbetçi imparato- Tun yanından çıktılar, İmparator Mihail Bizansta en çok hiç bir kadın yenemez!» diyen bir erkekti. Onu kadınla avlamak istiyenler az değdi, Avlonya metropoliti, Venedik elçisi ve daha saraya hülül etmk is- kalbine güvenen ve: «Beni tiyn bir çok yabancı dvletler elçileri kendisine bir cariye takdim ederek kendisini avlamağa çalışmanuşlar mıydi? Fakat imparator Mihat, bunların hiç birine kendini kaptır- mamış, dizginlerini her hangi bir kadının eline vermemek kudrtini göstermişti. Harikliyaya gelince, burada iş de- Bişiyordu. Rum dilberi elçinin hafiyesi veya âleti değildi. O imparatorun sarayına dokuz yaşın- da gelmiş, sekiz yıl sarayda terbiye görmüş, sarayda büyümüştü. Harik- liya imparutora fenalık yapamazdı. Mihail bundan emindi. Böyle olunca, Harikliyayı impara- torun dairesine almakta da bir mah- zur yoktu. Bu kadar zeki v güzel bir kadını, Bizansın en çirkin bir erkeği olan Periklisin koynunda bırakmak nasıl olurdu? İmparator onun yerine Periklise bir başka cariye ile bir miktar mü- cevher hediye ederse, şüphe yok ki, ma- beyincisinin gönlünü de yapmış ola- caktı, ... «En kestirme yol, Aryüs'ün başını koparmaktır!» Bizans muhasarası uzadıkça, yer- iler sızlanmağa, halkın ıztırabı ve şikâyetleri artmağa başlamıştı, O gün bütün kumandanlar saray- da toplarımışlardı. İmparator kumandanlara sordu: — Muhusaranın daha fazla uzaya- cağını umüyör musunuz? Generallerden biri: — Uzaması muhtemeldir, dedi, fa- kat Aryüsü geri çevirirseniz, muhasa- Çünkü bu adam burada içyüzümüzü yakından gördü, Gidince herşeyi an- latacak., ve korsanlar Bizans kapıla- rından kolay kolay çekilip gitmiye- cekler, Kumandanlardan biri de son söz olarak; — Aryüsün kafasım koparalım, sspanla surlardan korsan gemilerine atahım.. hiç birşeyden korkumuz ol- madığını, muhasaranın uzamasından da çekinmediğimizi korsanlara anla- talım, Diye bağırdı, İmparator Mihail fikrini açıkça söylemedi. — Onu geri göndermemekle de maksadımıza erişmiş olabiliriz. Dedi, bu hususta düşünmek için heyetten mühlet istedi. Kumandan- ların hemen hepsi de Aryüsün başi- nı koparıp korsanlara atmak husu- sunda ittifak etmişlerdi. O gün sarayda toplanan askeri he- yet geç vakıt, dağıldı. Herkes Aryüsün idamını bekliyordu. Halk arasında da; — Bu hafiyenin kafasını kopar- malı, Diyenlerin sayısı artıyordu. Aryüsün kafasını koparmak... Aryüs, Harikliyanın kalbinde ya- şadıkça, bunu yapmak o kadar kolay olmıyacak gibi görünüyordu. * Periklis, Mihailin sarayında dönen bütün entrikaları herkesten iyi bilen ve herşeyi vaktinde haber alan zeki, kurnaz bir adamdı. Saraydaki cüce- yabancı bir »kündür. ler, haremağaları ve diğer saray men- suplarının hemâön hemen yüzde dok- sanı Periklişe bağlı gibiydi, Sarayda dı, Herşeyi ona haber verirlerdi. Hat- lar bile Periklise olup bitenleri haber ö Sömlelerindeni biri, o gün Periklisin kulağına şu sözleri fısıldamak fırsatını buldu: « — Gözünü aç, Periklis! İmpara- tor ,Harikliyayı senin elinden ala cak!,..> Maamafih o, daha önceden ihtiyatlı davranmış, Harikliyanın kapısma ki- Mt vurmayı ihmal etmemişti, Harikliya, Periklisin malı sayılırdı. Onun üzerinde her türlü tasarruf hakkına malikti, Hattâ onu öldürse bile, İmparator kendisine; «Niçin öl- dürdün?» diye soramazdı. O, kendi- sine ihenet eden iki cariyeyi kamçı ile gebertmişti ve imparatora südece: — Sarayda fenalık yapmağa, orta- lığı karıştırmağa başladı. Selâmetiniz için öldürdüm! Deyip geçmişti. O, her hadiseden yakasını kolayca siyirmanın yolunu da bilirdi. Periklis bu haberi alınca, ilk işi Harikliyayı saraydan uzaklaştırmayı düşünmek oldu. Onu Romanos Portas civarındaki akrabasından birinin evine göndere- cekti. Fakat, bunu yapmak ta kolay değildi. O şimdi Harikliyayı herkes- ten kıskanıyor ve çılgınca seviyordu. Harikliya artık sevilmeşni bildiği kadar sevmesini de öğrenmişti, Periklis ona son günlerde: — Çok güzelleşmişsin sen, Harik- Hiyal Dediği zamân, Rum dilberi efendi- sine: — Güzelleştiğimi yeni mi görü- yorsunuz? Diye cevap vermişti, Harikliya ayni zamanda çok uysal, çok iyi huylu bir kızdı. Onu herkes se- verdi. Rum dilberinin uzun boyu, sehhar gözleri, çok mânalı bakışları vardı. Veliahd Andronik onu bir ak- şam saraym bahçesinde bir tavuş kuşunu kovalarken görmüş: — İşte bir melek... Onu ben şimdi- ye kadar nasıl oldu da göremedim. Diyerek genç kadının peşine düş- müştü, Periklis, Harikliyayı prens Andro- niğin elinden kolayca kurtarabilirdi. Fakat, imparatorun tasallulundan nasıl koruyabilecekti? Mihail: — Onu sana ben vermiştim, şimdi geri alıyorum, Sana bir başkasını ve reyim. Diyecek olursa, imparatora ne ce Yap verecekti? miyordu: Harikliyayı Romanos Por- tastaki akarabasının evine mi gön- derecekti? Yoksa sarayda mı saklı- yacaklı? İmparatorun mabeyincisi, sevgili- sini gözünün önünden de ayırmak istemiyordu. Onun hasretine nasıl dayanacaktı? O, Harikliyanın sesini duymadan uyuyamıyordu. ... Aryüs idam n edilir ken... O sırada Bizansta mahsur kalmış olan Venedik elçisi Kolloçino sarayâ koşarak: — Ne yapıyorsunuz? dedi. Bir Ve- nedikli asılzadenin başını kolay ko- lay koparabileceğinizi mi sanıyorsu- nuz? İmparator, Venedik elçisini kabul etmedi. — Ona söyleyiniz.. Aryüsün yurdü- ma ihaneti sabit olmuştur, Askeri mahkemem kendisini idama mah- küm etti, Dedi. Periklis imparatorun ceyahi- nı Venedik ciçisine bildirdi. O gün Akropolis sahasmı binlerce insan kaplamıştı, Zabitler, askerler, gönül lü muharipler Aryüsün başını gör mek istivorlardı, (Arkas var) onun duymadığı gizli birşey olamaz. | tâ imparatorun dairesindeki kadım- Periklis bunu duyunca hiddetlendi,* Periklis bir türlü son kararını vere- v | | ! | | İl 'g