AŞK ve CİNAYET N Eyi UVE Li ızımı kurtarmak için yaptım... Defterime bu satırları yazarken, iyi- l *e zihnimi topladım, En ufak bir ya- lan, en ufak bir noksan olmamasını #tiyorum. Belki bu beyaz kâğıdın üze- Fine derdimi dökersem vicdanım bir- 42 olsun rahatlar! Nasıl başlıyayım? İlk önce yaşımı haber vereyim: Kırk | indeyim, Fakat eski zamanın kırk İ... Şimdi o yaşta olup da pek genç miş arkadaşlarım var... Ben çok- Man tazelik iddialarımdan vaz geçtim. Vaktile annemin yaptığı gibi... An- Memin annesi de belki otuzundayken im bugünkü teslimiyetimi göster- miştir, Ben, hayatın bana vereceği her sa- irmiştim, Artık sakin bir ürmekten başka kaygum kal- şti. Hiç bir zaman bedbaht ol- Madım. Para sıkıntısı çekmedim. Ço- Cukluktan bolluk içinde büyü- düm bir genç kızdım. z sip gördüğü bir İz- ocayı beğeniyor- Annem, bütün ahbaplarına — Damadımda tekmil meziyetler *veud.. - diye medhederdi, Yalnız hepsinin derdi şu idi: Zevcim beni hepsinden ayırıp baş- ka memlekete götürecekti.... İzmir ci- Varında çifliği vardı. Üzüldüğümü gören annem beni te- seli için: — Insan sevişirse, bir yerde sikii Maz! - diyordu. Ben de coşkunlukla; — Evet... Sevişirse... Her halde de- ... - demiştim, Büyük annem homurdandı: — Fazla coşkunluk iyi değildir. Coşkunluk! İşte, bu, benim en büyük zaafımdı. İçimde datma ka kabaran, Sa- kinleşmek nedi en bir his var- di. lr Kocamsa tamamen âksine... Sakin, çalışkan, hiç bir şeyi ifrata vardırmı- Yan bir adam... Bilhassa son derece hisabi... Ben uzun uzun otomobil gezmeleri , Yapmak, davetler, ziyafetler tertible- Mek isterdim... O, dalma bunlara mü- hİ olurdu... Küçüktenberi herşeye inkiyad et- meğe alıştığım için sözünü dinlerdim. Ömrüm, çifliğin sakin bahçesinde ge- çerdi, Derken kızım Mihri dünyaya geldi. Onu büyütmekle meşgul oldum, Fakat kocam yavrumu kendime hasretmeme mâni oluyordu. “Sen onu şımartırsın. İstediğim gi- bi terbiye edemezsin!» diyordu. İşte, böylece, yegâne zevkimden de Mahrum kaldım. Sonra zevcim bana ihanete başladı. Ona da ses çıkarmadan katlandım. Mukabele etmek aklımdan bile geşme- “di. Bütün aşkımı, muhabbetimi ben- den kaçınlıp mürebbiyelere tevdi edi- len biricik yavruma vermiştim, Seneler, böylece geçti, Kızım büyümüştü. Kocam onu İs- tanbula, mektebe yolladı. Evimizden Ayrılmaması için, çok yalvardım; «Hu- $ust tahsil ettirelim!» diye çok ağla- dum, fakat göz yaşlarım para etmedi. Mektebin son sınıfında iken, baba- &i ölünce evlâdımı hemen yanıma ge- tirttim, O artık, on yedisinde güzel bir kızdı, Çiflikte kalmanın da mâna- Ml yoktu, Eski adamlarımızdan birini kâhya tayin ederek İstanbula geldik. taşında bir ev satin aldım. Ba- bamdan ve kocamdan kalan iradım- la rahat rahat yaşamağa başladık. Mihri yeni neslin kızlarındandı. Ta- ile kocasını da kendi seçti, Dama- da tıpkı merhum kocam gibi, cld- di, çalışkan... Mühendis... Bir erkekten beklenen bütün fazi- €r kendisinde mevcut... Fakat bu- Tağmen, bilmem nedense, o gece sa- Daha kadar, gözüme uyku girmedi. , *— Mükemmel... Mükemmel... Tıp- k Tahmetii gibi...» diye söylenip du- Tüyordum, Düğünlerinden bir ay sonra kızım bana, sakin bir sesle: |, O Şok mesudum! - diyordu. | Nakleden: (va-Nü) | İki günde bir ziyaretime gelirdi. Aramızda öyle kuvvetli bir bağ vardı ki, sanki anne kız değil de arkadaştık. Biribirimizden hiç bir derdimizi sak- lamazdık. Mihri gebe kalınca onun da bir kiz çocuğu olmasını Allahtan - temenni | ettim, Zira, kız evlâdın bir anneyi ne kadar mesud edebileceğini şahsi tec- | rübemle öğrenmiştim. Duam kabul oldu. Sarı saçlı, mavi gözlü bir bebek dünyaya geldi. Benim hayatım gibi ayni nakarat, 3 onların evlerinde başlamıştı. Mihri iyi severdi. Kocası hasisli, Ben, üzülme- sin diye, kendisine, elimden geldiği kadar yardım ediyordum. Zira, kızı- mu çok severim, müthiş surette seve- rim.. Torunum olduktan sonra sıksık onlara gidiyordum, Bir gün bermutad evlâdımın evine uğradığımda Mihri- Din sokağa çıktığını haber aldım. Bu hal hayretimi mucib oldu: Zira dalma beni beklerdi. Akşam üstü gayet geç geldi. Beni görünce: — Vah anneciğim! Seni beklettim... İşlerim vardı. - diye mazeretler beyan etti. Ve ondan sonra ekseriya Mihriyi evde bulamaz oldum. «Çay, davet, ar- kadaşlarım; diye müphey izahat ve- gözlerim karardı. Sofraya bile oturup yemek yiyeme- dim, Aman yarabb! Mihri nasıl ağlıyor- du? İki gözü iki çeşme!... Seyahate çıkacakmışlar da iki ây onu göremiye- cekmiş diye çırpınıp durüyordu. Ve mektuplarını adresime yollaması için benden müsaade istedi. — Kuzum, anneciğim... Bana bu iyiliği yap!... O, senin adresine yollar. Sen de bir zarfın içine koyar, bana gönderirsin. Kocam senin el yazını görünce asla şüphelenmez. Nefretle irkildim, Böyle bir şeyi ben nasıl kabul eder- dim? Deli miydi bu Kız? Fakat lâkayıd kalırsam onu tehli- keye atmış oluyordum. Zira belli ki gözü kararmış, her şeyi yapacaktı. Sabaha kadar kararsızlık İçin, randımı. Ertesi günü Mihri gelince, | gayrı ihtiyari, onu öperek: € — Peki... . dedim, - Kabul ediyo- rum, ğarcasına öptü, öptü... Sonra telefo- na sarılarak, o meçhul adama, İzni- mi müjdeledi. ; Kocasile beraber sayahate gitti- ler. Mektuplar geliyor, ve ben munta- saman yolluyrdum. : Kızımın cevabları da bana geliyor ve bunları da gene bir adrese gönde- Acaba bu adam kimdi? Nasıldı? “ Avdetleri yaklaşınca kalbimi müt- hiş bi rendişe kap- ladı. Vicdan aza- bile o kıvramyor- dum. Kızım bir tehlikeye o atılmış- tı ve ben kendisi- ni kurtarmak için hiç birşey yapma- mıştım, Onu bu aşkına karşı hasıl müdafaa (oetme. diydim? — Vazifem neyi oemrediyor- du? Bu yabancı er- kek kızımın hâya- #ından oçıkmalı, ayrılmelıydı. Ve nihayet işte, dün- kü hâdise cereyan etti: * ” Dün sabah Mih- Mihri, saadet içinde: «Annem razı oluyor, mektupları yiğen mektup al onun adresine yolla, sevgilim!» dedi. riyordü. mi aki eski samimiyetin bozul- mak üzere olduğunu hissederek son derece üzülüyordum. Başka bir gün Mihri telâşla bana geldi. Beti benzi uçmuştu. Ağlıyarak kollarımın arasına atıldı. Endişeyle sordum: — Nen var? Hasta mısın? — Hayır, N — Bedbaht mısın? — Yöbdeni Bilâkis... Yani demek istiyorum ki... Bir şey eri Gözyaşları dindikten sonra krar tekrar boynuma sarılarak: ii — Anneciğim... Seninle va dar samimi konuşmadığından dolayı beni affet... N Söylediği bütün cümleler rsi kalmadı. İşittiklerim beni © ye şaşırtmıştı ki bir an deliye dön msi Yalnız şunu anlamıştım: Kızımın dostu var. , — Eski zihniyetim, eski aliyi e türlü bunu kabu! edemiyordu. ; .—— Sus! Sus! - diyordum. vii O ise, bana büyük coşkunluklarla: — Oh, eksik olma, anneciğim... ie na içimi döktüm... - diye cevap veri: yordu. i - Kızımı deli olmuş sandığımdan faz Ja paylamadım Teselli edeyim diye üm, okşadım, i ei bir haleti ruhiye içindeydim? Ne düşünüyordum? Ne ie dum?,.. Tahlilinden âelzim.... Op ikten sonra dalgın dalgın: z a «— Kızım benim... Bu işi yapsın!... Kızmı?...> diye mınldandım; sonra . dım. «Perşembeye geliyoruz! diyordu... i Ve ilâve ediyordu: «Öğle yemeğin- de sanki sende olacağım. Fakat ha- kikatte ancak akşam üstü sana uğ- rıyabilirim, anneciğim! » Yok, mâni olmazsam bu iş müt- hiş surette alev alacaktı. Mecnun gi- bi odanın içinde dolaştım. nihayet karar verdim. Tayyörümü giydim. Başıma koyu renk bir şapka geçirdim. Hazırlan- dıktan sonra sokağa çıktım. Güzle- rim yaşlarla doluydu. Ben Mihriyi kurtarmağa mecbu- rum... Bakayım bu delikanlı neredey- miş?.. Beyoğlunda. (***) sokağın- da. Tramvaya obindim.. Hedefime mümkün mertebe geç gilmek istedi- ğim için otomobile binmekten ka- çınmıştım. Çantamda tabanca vardı. Fakat ben dalma tabanca kullanırım. Çifliktenberi âdetim... Şimdi de yalnz yaşıyan ve ismi zengin çikmış bir kadınım.. * ” Bazı yollara saplım.. Bir apartı- manın kapısını çaldım... — Feyzi Rıza bey siz misiniz? Bu, genç, güzel, çok güzel bir de- Ilkanlıydı. ” Hayretle bana baktı. Ben kekeliyerek: — Beyefendi... Geldim... Çünkü.., Şu tarafa buyurun... Kapıyı kapadım... İç odalara geç- Deliler gibi boynuma atıldı; beni bo- Boğazım daralıyordu, Ağzımdan kelimeler | çıkmıyordu Karşımdaki erkek gençlik devrimdeki idealimdi. Şaşırdım; beynim döndü. Hayır, hayır... Daha doğrusu asıl kızımi da dü- şündüm ve kendi kendime: «— Bu erkek onun hoşuna gidi- yor... Nasıl ki benim de hoşuma gi- debilirdi... Eğer herif ısrar ederse ko- casını da terk eder, çocuğunu da bi- rakır, mahvu perişan olur...» Birdenbire vazifemi anladım... Ve gayri ihtiyari, çantamı uçarak... San- ki bir mendil alır gibi... tabancamı çıkardım ve ateş ettim... İlk kurşunda yere düştü, Kaçtım... Ne evde beni gören oldu, ne civar- da.. Bu sabah, gazeteler «Feyzi Rıza- nın katli diye uzun uzun yazıyor ve hiç bir iz bulunmadığını da kay- dediyor.. Nereden bulacaklar?... Kimin Mına gelecek?... ük- . ” Kimbilir bir gün ben öldükten sonra bu defter birinin eline geçe- cekti... Belki içlerinden şöyle düşü- neceklerdi: «— Kendi yaşıyamadığı aşk haya- tını kızı yaşıyor diye kıskanmış ve bu cinayeti irtikâb etmiş...» Hayır, hayır!... Emin olun ki ha- yır... Doğruyu söylüyorum: Sırf kı zımı kurtarmak için bunu yaptım... Nankleden: (Vâ - Nü) BULMACAMIZ gmğkr va z 2 — Tavla zarlarının ikisi de iki - Valide. 3 — Ecdad 4 — İsmi işaret » Eski kumaş ölçüsü. 5 — Bir nevi ayakkabı - Cenub vilâyet- Jerimizden biri, 6 — Bir nevi pasta - Mükemmel - Çok deği), 7 — Susuzluk - Dokuma iğnesi - Banı dişlere verilen isim, 8 — Ahmak. 9 —Katre - Yere basan âzamız 10 — Emre uymak - Engel Yukarıdan aşağı: 1 — Ayni ismi taşıyanlar - “Sonuna «F» konursa bir cir$ vapür kömü- rü olur. 2 — Nem - Bir hayvan. 3 — Dövme kumaş - Sevme 4 — Ayaklarile Jcrayı sanat eyliyen ar- tist - Tersi Avrupada bir sıradağ- lar olur. $ — Aranmaktan emir - Aylık gelir. 6 — Bir cins balık 7 — Su ile muhat kara parçası - Tersi #şya olur. 8 — Gemici yatağı - Hayret edatı, 9 — Boy deği! - Ekalli, 10 — Bir meyva - Sonuna «Ke konursa nevale olur - Beyan edatı. Geçen bulmacamızın balli: 1 — Alışveriş, 2 —- Ka, indeli, 3 — 14, Na, Ama, 4 — Tek, Nam, 5 — Sariz, Re, # — Uçan, Akl, 7 — Hamal, Bek, 8—'T.N. Sovan, 9 — Ata, Karaca, 10 — Baca, Terek. Yukardan aşağı: 1 — Akilmuhtar, 2 —Lâle, Çanta, 3 — Aksam, Ac, 4 — Şi, “Aras, 6 — Vantrilok, 6 — Eda, Vat,7 — Re, Kabare, 8 — İlân, Kenar, 9 — Şimarik, 10 — Amel, Bak. Sahife 11 (Mae Vest “Erkek, tabitin şaheseridir,, diyor (Baş tarafı yedinci sahifede) mek ister, otururum, tek başıma pey- hir ekmek yerim. Akşama mürekkeb balığı um İster, Hemen buldurtu- rum, irim, yerim... Fa a mum ekşi ve mide bozucu şeylere ba- yılım, Meselâ turşu benim midemin sevgilisidir. “Turşusuz yemeğe olura- mam... Ekşi eriğe bayılırım. Yemek yerine oturup bir kâse erik yediğimi bilirim, Biraz pis boğazım, Midemi de sık sık bozârıhi... Fâkat dikkat ediniz, Ekşi ve mide bozucu Şeyler gibi bü- tün zevkler ve eğlenceler de insana ne derece dokunur. Dünyada pek az zevk, vardır ki insana zaran olmaz. İçki, aşk ve saire. Bütün zevklerin insana, derece derece zararı vardır. Fakat bunlara insan seve seve dayanır de- , gil mi?.. Ben ölürken bile eğlence içinde, zevk içinde ölmek isterim. Eğlenceyi, zevki sön derece severim doğrusu... Hele atın çok kısa olduğunu dü- şündükçe eğlenceye, zevke karşı meys lim büsbütün artıyor... Tuhaftır eğ- Jendikçe de, vaktimi hoş geçirdikçe de kendimi daha genç hissediyorum, Kaç kere sevmiş? O kadar samimi, o kadar açık konu- şuyor ki ona insanm daha mahrem Sualler soracağı geliyor. Meselâ bir aralık: — Kaç kere sevdiniz? Suali ağsım- dan çıktı. Ben bunu sorarken o bardağını kal- dırmış viskisini içiyordu. Fakat sua- Mimi işitir işitmez sanki viski boğazın- da kalmış gibi bardağı telâşla dudak» Jarından çekti: — Az daha boğazımda kalıyordu, beni boğacaktımz.. Canım ben kaç kere sevdiğimin sayısını nereden bi- leyim... Sevdim işte, namütenahi sev- dim... Fakat Nevyorktada Mae West'le uzun uzadıya könuşmanın imkânı yoktu. Mütemadiyen fotograf, defter ve saire İmzalatanlardan illâllah... Bundan ben sıkıldığım halde Mae West sıkılmıyordu. Hele delikanlılar öteberi imzalatır- ken her birine: — A... Bu sarışın güzel bir delikan- h... Bunun defterini imzalıyalım... di- ye iltifatlar savuruyordu. Bardan çıkarken: — Kapıya kadar geliniz de bana karşı gösterilen rağbeti görünüz.. dedi, O çıkarken ben de kapıya kadar geldim. Hâkikâten İnternational ca- sinonun önü müthiş bir kalabalıkla dolmuştu. Polisler halkı güç zaptedi- yorlardı. Erkekler Mae West'i gayet samimi bir tarzda bağıra bağıra çağı- rıyorlar ve yırtınırcasına alkışlıyor. lardi; — Yaşa... — Güle güle... Talihin açık olsun... Hikmet Feridun Es Bu âkşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Kurtuluş caddesinde Necdet Ekrem, Taksim: .Nizameddin, Beyoğ- lu: Kanzuk, Yenişehirde Baronakyan, Bastanbaşında İtimad, Galeta; İs- met, Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy! Ha- heloğlunda Barbut, Emininü; Hüsnü Onar, Fatih: Saraçhanede İbrahim Hali!, Karagümrük: Ali Kemal, Ba- kırköy: İstanbul, Sarıyer: Nuri, Ak- saray: Cerrahpaşada Şeref, Beşiktaş: Emilyadi, Süleyman Receb, Fener! Kumkapı: Asadoryan, Küçükpazar; Bensason, Samatya: Kocamustafapa- da Rıdvan, Alemadr: Cağaloğlunda Abdülkadir, Şehremini: Topkapıda Nâzım, Kadıköy: Söğütlüçeşmede Hu- 1üsi Osman, Üsküdar: İskele başın- da Merkez, Heybeliada: Tomas, Bü- yükada: Halk, Mer gece açık eczaneler; Baş, diş, nezle, grip. romatizma, nevralji, kirıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. ME MA Gn pa p 3 İcabında günde 3 kaşe alınabilir,