— Hah buldum... dedi, buldum... Şimdi o deminki apartımanın altın- dan üçüncü dairesine bak. Dürbünü bana uzattı. Baktım. Ga- İ yet şişman bir kadın. Sırtına bir ma- yo giymiş jimnastik yapiyor. Yere ya- tayor, ayağa kalkıyor, sağa dönüyor, sola dönüyor, belini kıvırıyor... Ayni dairenin mutfağında da kadının aksi- ne son derece zayıf bir adam İş gö- rüyor... Arkadaşım yanımda izahat verm8- ğe başladı: — Efendim, bu kadıncağız son de- rece şişmandır. Zayıflamak için jim- nastik yapıyor... Bir «insan çirozü» kadar zayıf biçare kocası da mutfak- ta iş görür durur... Ehhh. Ne yapar- sın?.. Kadıncağız Jimnastikle meş- — Fuad birdenbire: — Dur... Dur... dedi, bakalım bi- zim ciddi âlem ne âlemde?.. Dürbünü şu penbe aparlınan beşinci katına çevir... Arkadaşımın dediğini yaptım. göz- lüklü bir adam, karşıki apartımanın büyük bir odasında bir takım küçük çocuklarla zıp zıp oynuyor... Bir ara- lık odaya kadın girdi, Gözlüklü ada- ma sert sert birşeyler söyledi. Zavallı erkek ıp zıpları bırakarak köşedeki bir yazı masasının başına oturdu. Bir kitap açtı. Fakat kadın odadan çıkar çıkmaz, gözlüklü zat hemen yerin- den fırladı. Yine çocuklarla 7'p zıp oynamağ abaşladı. O günü Fuadın dürbünü İle etraf- ta neler, ne aşk maceraları, ne kav- galar, ne meraklı sahneler seyrettik. "| Ben arkadaşımın apartımanından ay- rılirken: — Nasıl? dedi... Mükemmel bir eğ- lence değil mi? Hem de beş parasız... Olup olacağı bir dürbün... Akıllı olan benim gibi eğlenir... Düşün amma bir kere... Ben dürbünle etrafı seyrede- rek gönül eğlendiriyorum... Halbuki kendilerini .seyrelliğim zavallıların bundan hiç haberleri yok.. Aradan biray geçmişti Şakir isminde bir âestum beni kendi apartımanına davet etmişti. Şakir Fuadın aparlımanınm arkasın- da oturuyordu, O günü benden başka birkaç davetli daha vardı. Zayıf, uzun boylu, güzelce bir kızı bana takdim ettiler: — Fuadın nişanlısı... dediler. Fuadın nişanlısı bayan Sabiha gül- dü: — Fuad da şu karşıki apartıman- da oturuyor değil mi? dedi, benim bü- raya geldiğimden onun haberi yok... Giderken belki kendisine uğrarım... Fakat o bugün bir iş için Adaya gi- decekti. Bu sırada masanın üstünde bir dürbün gözüme ilişti. Bununla açık pencereden etrafı seyretmeğe başla- dık, Yine pek eğlenceli sahneler gö- rüyorduk. Ben etrafı seyretmekten yoruldum. Dürbünü bir tarafa bırak- tım. Bu sefer Sabiha: — Aman bu güzel bir eğlence... diyerek benim bıraktığım dürbünü aldı. Tekrar gözlerine götürdü. Biraz sonra genç kız kend! kendine: — Vay hain, vay, rezil,.. diye söy- leniyordu. Sabiha sapsarı kesilerek dürbünü bir köşeye fırlattı. Çıktı. Gitti. Bu genç kıza ne olmuştu? dür- bün gözünde iken genç kızı böyle fe- na halde kızdıran şey me olabilirdi? O zaman aklıma geldi. Sabiba dür- bünle Fuadın apartımanının pence- relerine bakıyordu. Hemen dürbünü aldım. Vay, vay, vay... Fuadın evinin İçi tabak gibi görünüyordu. Fuad şiş- man fakat genç bir kadının dizleri dibine olurmuş, onun ellerini avuç- ları içine almıştı, O zaman Sabihanın neden kızdığını anladım. Bir hafta sonra Fuada rastladım. Sordum: — Nişanlın ne âlemde? — Bırak Allah aşkına... Ayrıldık. Birader, evlenmeden evvel son bir kâçainak yapayim dedim, Eve bir ka- dın misafiri davet ettim, Sabiha Ci vardakl bir apartımanda imiş... Gön- lünü eğlendirmek için eline bir dür- bün almış, etrafı seyre başlamış. Bir âralık dürbünü benim apartmana çevirmiş. Ben de perdeleri kapatmağı unutmuşum. Beni kadın misafirimle beraber görmüs... Düşün birader... Dürbünle etrafı seyrederek eğlenilir bumu. se VAY O, 14 Temmuz 938 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 1305; Plük- Ja Türk musikisi, 1330: Muhtelil plâk neşriyatı, 14: SON. Akşam neşriyatı: Eminönü Halkevi namına: Sami Karayel (Fatih'den bugüne kadar İstanbulda #por), 19,15: Nihal Asım ve arkadaşları tarafından Türk musikisi (Uşşak, Hüz- zam ve halk şarkıları), 1955: Borsa ha- berleri, 20: Saat ayan: Grinviç rasat- hanesinden naklen, 3002: Şehir bando- Su: Cemli Dölener idaresinde; 1 - Dihtre und Baver - uvertör - Suppe, 2 - Bale elpsiyen - süvit 1.2.3 4 - Luljini, 3 — La polma - Serenad, 4 - Viner Bowbon - Vals - Siravs, 5 - Graf Zeplin - Marş - Tayfe, 20,45: Hava raporu, 2048: Ömer Rıza Doğrul tarafından arabca söylev, 21: Sant ayan; Bedriyr Tüzün: Şan - Btüdyo orkestrası refakatile, 2130: Tah- sin Karakuş ve arkadaşları tarafından “Türk muşikisi (Sultani yeğâh faslı), 22,10: Müzik ve varyete; Tepebaşı Belediye 2250: Son haberler ve er- tesi günün programı, 23: Saat ayan: SON, Ankara — Öğle neşriyatı: 1230: Karı- azam 1830: Konferans; neşriyatı, 1250: Plâkla Türk mu- iye halk şarkıları, 1315: Ajans ha- 21: Şen plâkları, sı (Amstör Cemile), 2115: Stüdyo salon orkestrası: 1 - Lulgi- 2 - Willy Engel - ni: For d'Andalusla, 4 - İtslo Brancueci: Adicu D'Amour, 5 - Drigo: Suite du Ballet Les Millions d'Arlöğuin No. 3 Röconcili- ation, 22: Ajans haberleri, 72,15: Son ve istiklâl marşı. Avrupa istasyonları Saat 20 de Berin 20,10 orkestra — Breslav 2040 dans — Devisehi, 8. 20,10 orkestra Hambg. Münih ve Danzig 20,10 muzi- kalı piyes — Könligsberg 20,16 «Kara Or- man Kirazı. opere: — Leipzig 20,10 dans — Saarbr. 2010 piyano — Viyana 20,10 Viyanadan İstanbula, şarkılı piyes — Athlone 20 orkestra: — Budap. 1945 ten- | beri gigen muzikası — Bükreş 20.15 piya- İ mo — Droltviç 202) orkestra — Londra 20 muzika — Milâno 2030 dans — Prag 90,25 fanfar — Reval 20 hafif murika — Riga 2005 halk > musikası Sofya 19,45 tenberi «Rigoletto. Verdi operası — Yowse 20,15 hafif murika — Varşova 2030 muzika, Saat 21 de Berlin 21 skordeon ve şarkı — Brtslav 91 dansa devam —Devtsehi, 8. 2115 as- keri muzika Frankft, 21 dans İ Hambg, Danzig ve Münih 21 mmuzikalı piyes devam — Kolonya 21 orkestra — Königsberg 21 operete devim — İsipzig 21 dansa devam — Stuttr. 21 dans — Athlone 21 hafif muzlka — Bâri 2115 Yu- manca neşriyat! — Belgrad 271 keman — Brno 21 Dvorak eserleri — Budap. 2125 «Cosi fan tulle. Morart operası (piik- kestra — Midland 21 orkestra — M. Ceneri 2149 - 2345 «Andrce Chenier. operan — Oslo 21,40 orkestra — Rad. Paris 2130 keman — Rennes 71,30 konder -—- Riga 2115 hafif muzika — Sofya 2135 operaya devam — Strasbg. 2130 - 7330 orkestra — Rad. Toulouse 21.10 hafif musika, Baal de Alman istasyonları Leipzigden naklen 92 de orkestra le büyük bestekârların dans havaları — Beriin 2230 plâk meşri- yatı — Breslav 2230 eğlence ve dans — Prankft. 2230 dansa devam Hamg. 9230 valsler — Kolonya 2230 konsere devamı — Könligebe. 2230 piyano — Biuttg. 2230 salon muzlkası — Rerom. 2230 dans — Brüksel 1 22 orkestra — Budap. 22 operaya devam — Budap. 22,15 çigan muzikası — Bükreş 22,15 kon- ser — Droitviç 22 piyano — Helsingi. 22,10 muzika — Hilvers. I 22,10 hafif mu- zika — Lille ve Limoges 22 operaya de- yanı — Londra 22 konser — Milâno 22 senfon, konser — Midland 22 konser — M. Ceneri 22 operaya devam Prag #1 2230 orkestra -- Brasislava 22 keman — Sofya 22,40 hafif muzika — Rad. Toulouse 22 hafif musikaya devam — Varşova 22,10 ğopen konseri, Saat 23 de Broslav ve Berlin 2330 eğlence ve dans — Diğer Alman istasyonları Visana- Gan naklen 2330 şenfon. konser — Brük- sel 23,10 cazband — Budap. 23 operaya Lüksembg. 2305 konser konsere devam — M. Ceneri 23 operaya devam — Stokholm 23,15 dans — Rae. Toulouse 2345 hafif muzika — Varşovr 23 salon muzlkası, Saat 24 den itibaren Alman istasyonları 1,e kadar evvelki programlarına devam — Budap, 2410 cazband Droltviç 2415 dans Kopenhag 24 - LI5 dans Milâno 24 dans Paris P.T.T. ve Rad Pa- riş 24 dans — Frankit, Berlin ve Slulig. 1 -4 Wildechütz» opera komiği — Diğer Alman istasyonları Münihden naklen 1 de gece muzikası 2-4 gece konseri. ns Jarının hususi hayatına bumunu sok- mak... Ne ayip!... Şu İnsanlar tuhaf mahlüklar vesselâm... İ Tarihi DİŞİ KORSAN Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli sahife 9 Tefrikr No, 59 Fernando İspanyadan sevgilisile birlikte kaçmıştı. Maryana, rakibesi İzminiyi denize attırmak istiyordu! Maryana, üç aydanberi gemide bu- lunan Rum dilberini - bilhassa son günlerde - kıskanmağa başlamıştı. Maryana yirmi bes yaşlarında, uzun boylu esmer güzeli... İzmini ise henüz on sekizini bile doldurmamış, pembe beyaz vücudü, kumral saçla- rı ve masumane bâkışlarile güzellik- te Maryanayı aratmıyacak kadar ca- zibeli bir kızdı. Maryana İspanyada hastalıklı bir prensin karısı iken, Fernando ile se- vişmiş ve Fernando İspanyayı terk ederek onunla birlikte kaçmıştı. Maryana o sabah Femandoyu çok neşeli gördü. Ve ilk defa olarak İz- mini hakkında bir kaç söz söylemek fırsatını buldu: — Hayır. Fakat, sen söylemiştin de. — Ne demiştim ben? — Onu Romalı bir kardinale he- diye edeceğini söylemiştin! Fernando güldü: — Lâtife ettiğimi hatırlıyorum. Çünkü kardinaller kadın yüzüne bakmaz ve onlarla temas etmezler. — O halde..? — Hiç merak etme, Maryana! Ben onu sana cariye olarak aldım. İzmi- ni güzel rakıslar yapıyor... Bu akşam Santos körlezine uğrıyacağız. ve orada gemiyi meşalelerle donalip eğ- leneceğiz. — Arab korsanını ne zamana ka- dar kovahıyacaksınız? — Tuluncaya kadar.. — Şu halde Santos körfezinde ne işimiz var? Yolumuza devem ede- lima, gün dolaşıp ta Saide raslıyamazsak, yalnız geceyi orada geçireceğiz. Adamlarımın da bizim gibi istirahate ve eğlenmeğe ihtiyacı var. Maryana fazla bir şey söylemek- ten çekindi. O, Fernandoyu sevdiği kadar, Femandonun da kendisini çok sevdiğinden emindi. Bu emniyetle yaşamak ve aralarındaki rabılayı kır- mamak istedi. Maryana soğukkanlı ve zeki bir kadındı. Kendi kendine: — İzminiyi gemiden atlalmuk güç bir iş değil ya, dedi, Fernando ona daha fazla düşkünlük gösterecek olursa, gemicilerden birile Rum dil berini denize attırmaktan daha ko- lay ne var?! * Femando, geminin sinde duruyordu. Bir aralık yanında olurun Don Petroya döndü - bu adam kendisi gi- bi İspanyol asilzadelerindön birinin oğlu İdi. Kraliçenin bir emrini din- lemediği için hapse atılmıştı, Ve Fer- Dando İspanyayı terk ederken, Pet- royu hapishaneden kaçırdığı için, Petro kendisine hayatını borçluydu. Dikkatle yüzüne baklı: — Yurdunu ve aileni özledin mi? — Hayır. Bundan sonya, benim va- tanım: Sizin gezdiğiniz denizlerdir. Aileme gelince, bana ufak bir yar- dımı bile dokunmıyan o bedbahtları aklımdan bile geçirmiyorum. Hep- sini, her şeyi unuttum. — Sevgili karını da unuttun mu? Petro başını önüne eğdi. Elini çapanın zincirine doladı: — Onu da unutmağa çalışıyorum.. — Karın çok güzel miydi, Petro? Petronun gözleri sulandı: — Güzeldi... Çok güzeldi... — Bundan başka bir meziyeti muydu? — Olmasaydı, şimdiye kadar çok- tan unutmuştum onu. Bana çok sadıktı.. fedakârdı.. temiz yürekli bir kadındı 0. — Sen hapishanede iken affın için kraliçeye yalvardı mı? — Onu da yapmış... Fakat, kraliçe reddetmiş. baş küpeşte- Femando, arkadaşını oazabdan kurtarmak için derhal şöyle bir ya: Jan uydurdu: — Şimdiye. kadar senden sakle- mıştım, Petrol Fakat, bugün sırası geldi... Bir hakikati söylemeğe mee- burum. Sen hapishaneye (girdikteri sonra, karın Kraliçenin maiyetindeki hassa zabitlerinden birile sevişmeğe başladı. Böyle bir kadını hâlâ sevdi- ğine şaşıyorum..! Pelronun gözleri birdenbire döndü: — Sen gördün mü onu hassa zabi- tile?... gi — Evet, Hem de bir kere değil, Bir Kaç kere... : Petro, Fernadonun kollarına sarı)- dı: i — Beni büyük bir işkenceden ve iztırabdan kartardın, asaletmeab! Bundan sonra emin ol ki, huzur ve sükün içinde yaşıyacağım. şte şimdi kalbimin boşaldığım duyuyorum. Te- şekkür ederim size... Fernando clile uzaklarda uçuşan iri kanatlı martileri göstererek, yük- sek sesle: — Petro! - diye bağırdı - şu kuşları görüyor musun? İşte biz. Akdeniz! saran deniz kartalları arasında - s8 ninle elele verirsek - yenilmez bir kuvvet gibi, üzüntüsüz olarak, hür ve mesud yaşarız. Zengin oluruz. Hele Şu Arab korsânını yakalamağa mu- vaffak olursak, bütün Arabistan sa hillerini de kolayca vurmak imkânı- nı buluruz. — Said, Atablar arasında çok nü- fuzlu bir adammış diyorlar. — İyi ya. Böyle bir adam esir alınca, yıldızımız daha çok parlıyas cak. Ben gemimizin, yani kendi âle- mimizin birktalı olacağım... Sen de benim muavirim olacaksın! Petro gülerek cevab verdi: — Yüz kişilik tebaası olan bir kva Saidi ele geçirirsek, bütün Arabistan sahilleri bizim ola- cak. z “ Maryana, Rum dilberini kıskanıyor Santos körfezine. gelmişlerdi. O gün, sabahtan akşama kadar, cenub istikametinde giderek, engin- lerde ve sahillerde Saidi aradılar. bu- lamadılar. Fermando — Geceyi burada geçirelim. ya- rın tekrar ayni istikameti takib ede- rek yolumuza devam ederiz. Dedi. Fernando, Saidin peşini bırakmak istemiyordu. — Buralarda ; bulamazsak, - Arab sularına kadar gideriz. Kozmo, Arab korsanının nereye gideceğini biliyor. Diye müteselli oluyordu. Femando nun gemisi Santos kör- fezinde demirlemişti. Sahile ikönce Petro indi. Yeriilerden biri Petroya sordu: —— Kimdir bu gemideki talihli..? Petro yerlinin ağzını elile kapattı: — Sus! Asaletmeabın adı senin gibi bayağı mahlükların ağzında do- ' Adamcağız birdenbire şaşaladı. O, Venediğin en meşhur şövüiye- leri ve Romanın en tanınmış kardi- nalleri Santosa uğradıkları zaman bile bu kadar mağrur insanlaria karşılaşmamıştı. K Petro, biraz ötede dolaşan yerlile- re: — İyi şarâbınız var mı? Diye soruyordu. Yeniler ilkönce vurguna uğrıya- caklarını tahmin ederek: — Bizim gibi fakir kimselerde şa- rab değil, içecek su bile bulunmaz. Dediler. Fakat, Fernando adalılar rm. parasız sarab vermiyeceklerini bildiği için, Petroya, alacağı şerabın parasını peşin vermişti, Petro paraları gösterdi. Me br pi e Z A ui Se g e“