Rüştü ile beraber Taksime doğru İlerliyorduk. Bir aralık Rüştü: — Haydi, dedi, Arifin apartımanı- na uğrıyalım.. Ben de zafen Arifi görmek istiyor» dum, On dakika sonra Arifin apartı- manmın bitip tükenmek bilmiyen merdivenlerini tırmanıyorduk. Niha- yet arkadaşımızın oturduğu en üst kata çıktık. Arif bizi: — Vefasızlar... Hiç beni arayıp sor Mmazsiniz değil mi?.. diyerek içeri al- dı. Biraz hoş beşten Sonra Arif: — Mutfakuta biraz işim var... dedi, gelin, hem benim nasıl iş gördüğümü görürsünüz, hem de bu arada konuşu- Tuz, Hep birlikte mutfağa geçtik. Arif bekârdı, kendi işini, kendi görürdü. — Mutfakta biraz işim var. dedi, dolusu kayısı gördük. Aarif gülüm- seyerek; — Komposto yapıyorum... dedi. Sonra da yüzümüze mânalı mânalı bakarak ilâve etti: — Hem de ne kompostosu yapıyo- Tüm biliyor musunuz? «Aşk kompos- tosun... Şaşırmıştık. Rüştü, Arifle alay etti: — Hiç bu isimde komposto olduğu- Mu da duymadım. Vakıâ kayısı kom- i Postosu, elma kompostosu, Şefteli kompostosu, portakal Kompostosu, armut kompostosu, ayva kompostosu, © Vİşme kompostosu yapıldığını gördüm. Fakat saşk kompostosu» nu da senden İşitiyorum... Arif çök bilmiş bir adam tevrile: — «Aşk kompostosu» kompostola- mn en mühimmidir azizim... Anlata- yım da dinleyiniz... Hele sen oradan Şu şeker kâğıdını bana uzat bakalım... Şeker kâğıdını Arife uzattık. O bir Yandan işine devam ederken, bir yan- dan da bize anlatıyordu: Hele komposto pişirmekte - kendimi » methetmek gibi olmasın ama « üsta- dim, | | Pir müddet evvel bu spartımana taşındım, Buranın merdiveni biraz | fazla ama manzarası filân güzeldir. | Üstelik en üst katta oturduğum için | damdaki taraça da bana aittir. Geçenlerde canım vişne komposto- | su istedi. Şirketten dönüşte bir kile Yişne aldım. Pişirdim Fakat benim | büz dolabım filân yoktur. Bunun için kompostoyu küçük cam kâselere bo- | Şalttım. Soğusun diye bu kâselerden birini de yukarıki taraçaya koydum. Maksadım komposto soğuduktan son- Tâ yemeğe oturmaktı. O zamaria ka- dar da vakit geçirmek için gazetemi aldım, Taraçadaki koltuğuma yerleş- tim. Benim taraçamla bitişik apartı- Yanın balkonu yanyanadır. Arada ki- #acık bir duvar vardır. Biraz sonra da ya.. Komposto kâsesini buraya. koymuştum... Çünkü bura” $l rüzgâra karşıdır. Komposto soğut- Mak için en iyi yerdir. Bir aralık gözüm bitişik balkona Mişti. Vay efendim vay... Yemyeşil İİ, uzun boylu, gayet güzel bir S€nç kadın... O da bana baktı. Biraz Sonra gözleri duvarın üzerindeki kom- Posto kâsesine ilişti. Gülümsedi. Ben kendi kendime: «Eyvah... Ayıp oldu... Komposto kâsesini buraya koymakla mi tsizlik ettim.» diyordum. € güzel komşunun, iri yeşil göz- » Pek iştiha çekici olan komposta bir türlü ayrılamıyordu. en kadın bir bana bakıyordu, bir di kâsesine... Bu sırada arka- rımdan biri geldi. Taraçadan içe- girdim. Gelen iile ylrinz Saat kadar r konuştuk, Arkadaşım git- yo sonra hemen tekrar balkona ladım. Güzel komşum içeriye çekil- Pişti. Bir de bizim komposto kâsesine el fAnıya inmiş... Gülmçğe “m komşumun keti çok höşü- le Kömpostanun yalnız su- balk ğa onu ile tür km ra mek le Uzatmak kâfi gel icin şöyle bir el e kurdum. Biraz erek tekrar balkona çıkmıştı. Artık ben de hafif tertib gü. Mümseyordum. Yemeğimin sontsda gülümseyeşi, üzlüne* bakarak Se Sonra Kim yiyormuş? yarısına kadar içilmiş komposto kâse- sini sldım, Onun dudaklarının, güzel ağzının deydiği küçük billür küseden, büyük bir zevk içinde kompostoyu iç- meğe başladım. Ben Kompostomu içerken o artık küçük kahkahızlarımı zaptedemedi, Gülerek içeri kaçtı. İçe- ride istediği kadar gülmüş olacaktı ki tekrar dışarıya, balkona çıktı. Ben ona bir şaka yapmak istedim. Sanki benim apartımanımda, birisi varmış gibi kendi kendime içeriye, boş odalarıma doğru seslendim: — Ahmed... Komposto o kadar gü- zel, o kadar İezzetli olmuş ki... Hiç böyle nefis bir komposto içtiğimi bil- miyorum... Sanki bu billür kâseye şe- kerden iki dudak deymiş gibi bir Şey... 'Tabil içeride Ahmed isminde filân kimse yoktu. Maksadım sadece kom- şuma bir Jâtifeden ibaretti. Fakat ben bu sözü söyler söylemez balkonda- ki genç kadın bu sefer dehşetli bir kahkaha kopardı. Artık bu güzel şa- kayı her gün tekrarlamağa başladım. Komşuma ne kadar meharetli bir er- kek olduğumu göstermek için kom- postodan başka güzel güzel tatlılar yapmağa başladım. Ben sütlâç yap- makta da birinciyim ha... Geçenlerde bir sütlâç yaptım. Gene soğusun diye komşumun balkonile, taraça arasın- daki duvarın üstüne köydüm, Fakat yeşil gözlü genç kadın ben tsraçada iken duvarın üstüne koyduğum öte- beriyi yemeğe utanıyordu. Onun için gene içeri çekildim. Biraz sonra tekrar balkona döndüğüm za- man baktım, sütlâç dibine inmiş, Ge- ne güzel komşum kıskis gülüyordu. Fazli rağbel göstermesinden anla- dim ki genç kadın sütlâcı pek ziyade seviyordu. Bundan sonra bütün me- haretimi göstererek her gün sütlâç ki bana misafir gelmişti. Ben gene sütlüç pişiriyordum. Şevki taraçada güzel komşumu görünce aklı başın- dan gitmiş gibi: — Aman ne nefis kadın!.. dedi, ara- niz nasıl bakalım... Güldüm: — Pek samimiyiz, pek teklifsiziz dedim, biraz sonra aramızdaki teklif- sizliğin derecesini görürsün... Şevkiye olanı biteni anlattım. O; — Aman, dedi, çabuk ol... Sütlüc Pişir de biran evvel duvarın üstüne koy... Sütlâci pişirdim. Duvarın üstü- ne koydum, Şevkiye: — Bizim yanımızda yemeğe çekinir... Biraz içeri girelim... Dedim: Girdik. Bir müddet sonra balkona çıktığımız za- man sütlâc yarıya inmişti, Güzel kom- şum gene gülümsüyordu. Biz de bel konda s9framızı kurduk. Şevki tuttur- muştu: 2 — Aman, diyordu, şu güzel düdak- Jarın değdiği kâseden sütlâcı ben yiye- yim. Sen kendine içeriden başka bir ta- bak sütlâç getirirsin... : — Olmaz.. dedim, yağmâmı var... Bağıra bağıra konuştuğumuz için güzel komşumuz bize bakıp bakip gü- Jüyordu. Şevki: p — Beni bu zevkten malırum etne... diye bana rica ediyordu. Yavaşça Şev« kinin kulağına eğildim: — Sana o güzel dudakların değdi- $i bu kâseyi satarım. Üç lira verir mi- sin? Biraz paradan çıkacaksın amma O güzel ağzın değdiği kâseden sütlâç yi- yeceksin, Şevki bir kâse sütlâca 3 Yira- yı biraz fazla buldu. Nihavet fki buçuk )iraya sulh olduk. Şevki kâseyi evirip çeviriyor: «Acaba o güzel dudaklar kâsenin ne tarafına değdi?» diyerek sütlâcı yemeğe hazır- Janıyordu. Nihayet büyük bir zevk için- de sütlâcı yedi. Bugün de siz yemeğe kalkınız da vaziyeti görünüz. Arif kompostoyu hazırlarken biz de biraz teraçaye çıktık. Arkadaşınızın konişusu hakikaten çok güzel ka- dındı. Yanımda duran Rüştü: « Bu güzel, genç kadının dudakla- rırın değdiği kâseden yemek yemek sa- hiden bir zevktir... diyordu. Arif kompostosunu pişizdi. Güzel bir kâse içinde teraça ile balkon arasında- ki kısa duvarın üstüne koydu, Sonra da bize döndü; -— Şimdi biraz içeri çekilelim... dedi. İçeri çekildik. Fakat arkadaşımın mutfağınm yan penceresinden komşu- hun balkonile, arkadaşımın teraçasi ara- sındaki duvar görünüyordu.Ben «Acaba e ri e im ET) 6 Temmuz 938 Çarşamba — Öğle neşriyatı; 1230: Plâkla Türk musikisi 12,50: Havadis, 19,05: Plâk- Ie Türk musikisi, 1330: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON, Akşam neşriyatı: musikisi, 1850: Kadıköy Halkevi namma konferans: Iffet Halim (Kadın ve çocuk), 1920: Nezihe Uyar ve arkadaşları: Kür- dili hicazkâr, Nihavend ve Uşşak, 1955: Borsa haberleri, 20: Grinviç rasathane- sinden naklen #aal ayarı, 2042: Şehir bandosu, bay Cemli Dölener idaresinde: 1 - Anlevöman o seray: Mozart, Uver- tür, 2 - Two Siavonlo dans: Dyorak, 3 Lemilyon Darlöken: Drlgo, Serenad, 4 - Kus Nuvazet, dans arap: Çaykovsky, 5 - Şarkı nihavecd, 6 - Marş: Oladiyatörer; Jülyüş Puçik, 2045: Hava raporu, 2048: Ömer Rıza Doğrul tarafından arabca söy- lev, 21: 8, A: ORKESTRA: 1 - Verdi: La Fotza del Destino, 2 - Nedbal: Vals Trist, 3 - Artemiyef: In Dörfe potpuri, 4 - Na- şez: Şan dö suvar, 2130: Tahsin ve ar- kadaşları: Uşşak faslı, 2210: Tepebaşı bahçesinden nakil: Müzik ve varyete. 2250: Son haberler ve ertesi günün prog- Yamı, 23: Saat ayarı: SON, Avrupa istasyonları Saat 28 de Berlin ve Danzig 21 eğlence yerlerinden ve Münih 20,10 konser — Frankit,, Dan- ze, Hambg. 20,10 eğlenceli muzika — Ko- Jonya. 20,10 konsef — Königsbe. 2010 konser — Saarbr. 20,10 muzlka — Atklene 20 opera sahneleri — Büdap. )I 2040 dans — Bükreş 2015 konser — Droltviç 20.20 murika — Lüksembe. 2033 konser Milâno 2030 konser — Riga 2005 operet konseri — Sofya 1945 denberi opera — Stokholm 2050 konser Rad, Toulouse 20,40 hafif muzika ve operet muzikas - Varşova 2020 'konsr, Saat 21 de Berlin ve Danzig 21 eğlence yerlerinden nakiller — Frankirt. 21 askeri müzika Kolonya, Hambg, 21 orkestra — Königsbe. 21) konsere deyam — Leipzig 2110 plâk neşriyatı — Stütig. orkestra ve Şarkı - Viyana 21 orkestra — Athlone 21,40 flüt — Bari 21,15: Yunanca neşriyst — Brüksel 21 selon muzikası, 27140 orkestra Budap. 2130 cazband — Bükreş 2140 pi- yane — Florans 2130 senfon. konser — Grenoble 2130 senfon. konser — Hülvers, 1 2125 muzika — Kopenhag 2130 Fransız muzikası — Iyubliana 21 mandolin Lille 2130 konser — Tündra 21 piyano — Marsilya 21,30 senfon. konser — M. Ceneri 21 piyano — Oslo 21,15 orkeslen — Rad. Paris 21/30 piyano — Paris P.T.T, 2130 - 2330 senofn. muzika Prag NM 21 or- kastra — Bratislava 2120 muzika Rennes 2130 orkestra — Sofya 21 opera- ya devam — Sottens 2i hafif muzika — Sirasbg. 2130 orkestra — Rad. Toulows€ 21 hafif muzika — Varşova 21 konsere devam, 1640: Plâkla dans Sant 22 de Berlin ve Danzig 22 programa devam ve Londra 22 örkestrna — Oslo 22,15 marşlar ve danslar — Prag II 29 salon muzika- m — Roma 22 orkestra — Scottich Rey, 22 İngiliz muzikası — Sofya 2230 muzika — Böttens 22 hafif muzlka — Strasbg, 2230 - 23,30 orkestra — Rad. Toulouse 27 karışık muzlka — Varşova 22/10 Şopen'in Polo- nezleri, Saat 73 de Berlin 2330 Breslavdan nakil — Breslay 2330 dans ve eğlenceye devam — Viyana- dan naklen diğer Alman istasyottları 2330 dans ve eğlence — Droitriç 23,25 salon muzikası — Fiorans 23 dans — Kattöviç 23,05 halk muzikası — Kopenhag 2920 piyano — Lemberg 2308 muzika — Tandra 23 orkestra, 2330 dans — Lüksembg. 23.05 orkesira — Milâno 23 operaya de- vam .— Poznan 23,20 Lehar muzikası - Roma 23,10 piyano — Stokholm 2315 dans — Rad. Toulouse 23,45 hafıf muri- ka — Varşova 23 halk muzikası, Saat 21 den itibaren Alman istasyonları 1 e kadar bir sant evvelki programlarına devam Budsp. 24.10 çigan muzikası — Droltriç 2415 dans — HMilvers, I 24,10 hafif muzika — Kopenhap 74 - 130 dans — Lüksemg. 4 dans — Roma 24 dans — Rad. Toulouse 24 tangalar Stuttgart'tan naklen Denterhl, 8, Hambg. ve Frankft. 1 - 4 halk ve eğlence muzikası Münihten nöklen diğer Alman istasyonları 1 - 4 ve EŞEN İİ een saasesesesnesanssenassnan dum, Fakat tuhaf şey.. Bu esnada genç kadın içeriye çekilmişti. Bir aralık balkonda bir kedi peydalılandı. Kom- posto kâsesine yaklaştı ve kompostoyu İçmeğe başladı. Hemen Arifi yanıma çağırarak: » Bak, dedim, senin kompostoyu kira içiyor, Arif felâşla teraçaya fırladı, Bu €s- nada bitişik balkonda da hizmetçiy! andıran ihtiyar bir kadın belirdi, Arif | hiddetle Kediyi kovarken bitişik bal- kondaki ihtiyar kadın arkadaşıma: — A evlâdım, diyordu, kospostola- rını, sütlâçlarını hep bu balkonun ke- narındaki düvara koyuyorsun. Halbu- ki etrafta ne kadâr kedi varsa buraya dadanmışlar.... Hem de ne pis boğaz ke- diler! Kompostoyu bile içiyorlar. Bu yaşıma bastım komposto içen kedi gör- memiştim, Hele sütlâçlarına pek mü- sallât oldular, Sen hep artık süflâç yi- yarsun... Farkına da varmıyor musun a evlâdım... Kedi artığı da yenilir mi? — Tuhaf şey bu! Bak, sinyor ne- ler yazıyor! Gelen mektubu nöbetçiye okudu. Nöbetçi dudağını bükerek: — Bu mektubu yâzurken yü &iz sarhoştunuz, dedi, yahut ta sinyor Graçyo sarhoşlu... — Onun sarhoş olup olmadığını bilmiyorum amma, ben o zaman uy- kudan yeni uyanmıştım. Gece rü- yamda bile şarab içmemiştim. Ve başını ellerinin arasına alarak düşündü: — Bu işte bir oyun var, dedi, el- bette meydana çıkar. Tekrar cevab yazayım sinyora... Mano şöyle bir cevab yazdı: «sİlk mektubunuza da müs- bet cevab vermiştim. Yarın Emriniz üzerine yarın akşam Saidi garb kapısında serbes bırakacağım. Müfrezelerimizle kendisini o bunma ormanının medhaline kadar takib edece- Kim. Müfreze ile ben de bir. likte - sizi almağa - geleceğim. Müsterih olunuz, sinyer!» Mano Mano, yazdığı cevabı, kapıda bek- Hyen Tuvareke kendi elile yerdi, — Sinyor Graçyo nerede şimdi? — Bir şey söyliyemem. . — Yakında mı, uzakta mı? Bir ke- lime ile cevab ver. — Bilmiyorum. — Yarın &kşam üstü Saidi garb kapısında serbes bırakakacağımızı yazdım. Sinyora çok selâm, Tuvarek başka bir şey söylemedi. Mektubu koynuna o koyarak atını sürdü. Kaleden uzaklaştı, Mano 0 gece yatağına bile girme- di, «Bu işle gecikirseniz, Tuvarekler Gabesi ateşliyecekler!» Sözü o Manoyu çok düşündürü- Ya bu mektub Graçyonun eline Gabes ateşler mek! Mano artık Senatonun ithamın- dan da korkmuyordu. Ende iki mektub vardı. Graçyo, Gabes kalesi- bin mesul muhafızıydı. Böyle bir adamı esaretten kurtarmak için, bir değil, on Saidi bile feda etmekte te- reddüd etmiyecekti. Zaten hadiseyi Venediğe de bildirmişti. Graçyoyu hurma ormanının med- haline getirdikleri anlaşılıyordu. Ma- no, Saide refakat edecek askerleri seç- ti. Garb kapısına gözcüler gönderdi, Şehir içinde her türlü tertibatı aldı, Venedik Senatosunun kararile ida- ma mahküm edilen korsan Saldi serbes bırakmak ta Manonun işine gelmiyordu amma... Ne yapsın ki, bu mübadelenin ucu Gryaçyonun ba- yatına dokunuyordu. Said Tuvarek- lere teslim edilmezse, Graçyoyu iş kence ile öldüreceklerdi. Tuvarekler bunu da Manoya söylemişlerdi. Gabeste kale muhafızlığn vâzifesi- ni üzerine slân Manonun vaziyeti çok tehlikeliydi. O, Saidi Tuvareklere teslim etmezse, bu yüzden Tuvarek- lerin gazabına da uğrıyacaktı, Tu- varekler ona şöyle bir haber gönder- mişlerdi: içinde Kalacak de- , «— Graçyonun teklifini, gor- uk çıkarmadan kabul et ve Saidi hemen bize teslim et- mekte tereddüd gösterme! Bi- zi oyalamağa çalışırsın, hem Graçyonun, hem de kendi ölü- mimü tacil etmiş olursun!» İşte, Mano böyle bir tehdidie de karşılaşmıştı. p Mano ölümden çok korkardı. Beş yıldanberi Gabeste bulunuyordu. Bu müddet zarfında iki kere ölüm tehli- kesi geçirmiş, ondan sonra hayalın daha, fazla enlamıştı. O, Romah «Tijellen» in: «En büyük kahtaman, ölümü yenen adamdır!» sözünü hatırladıkça vücudünde bir ürperme DİŞİ KORSAN Tarihi Deniz Romanı Yazan: İskender F. Sertelli Mano'nun da yendiği bir şey vardı: keder. Ona vaktile sevgilisi “Neşeli ol Venediğe neşeli dön 1, demişti. Tefrika No. 47 ğ Ölümle boğuşmak... Onu yenmek... Mano bunu düşünmek bile iste- miyordu. — Eğer herkes «Tijellen» gibi kuy- vetli olsaydı, dünyada ölüm tehlike- si kalmazdı. Ve ölüm, insanlardan korkup kaçardı! Diye söylenerek, dalma neşeli gö“ rünmeğe çalışıyordu. Mano, Gabes kalesine geldiği gün- denberi bir sevgi ve bir düşünce ile yaşıyor. kendini avutuyordu. Mano- nun, Venedikten ayrılırken ön dört yaşında bıraktığı sevgili Françeska- sı şimdi on dokuz yaşına gelmiş ve güzelleşmişti. Manonun - annesi Françeskadan hoşlanmadığı için, oğluna yılda bir kere büyük paskalyada yazdığı mek- tubda, Frahçeskann büyüdükçe çir- kinleştiğinden bahsederdi. Manonun annesi oğluna başka bir kız tasarla- mıştı. Halbuki Manonun kardeşi ka- dar sevdiği bir çocukluk arkadaşı vardı... O, Manoya şöyle bir haber göndermişti; «Françeska, Venedikte par- makla gösterilmeğe başladı. İnsan onun yüzüne bakmağa kıyamıyor, Seni şimdiden teh- rik ederim, Mano! Sevgilin bşe yıldır yalmz seni düşünü- yor ve senin sevginle yaşıyor. Frahçeska, ahlâkı da kendisi gibi güzel bir kızdır. Eğer bü- tün kadınlar erkekleri bu ka- dar candan sevselerdi, insam- lar ihaneti tarımazlardı..» Mano evlenmiş mesud olmuş gibi şimdiden seviniyor ve sevildiğini dü- şündükçe Kendi kendine öğünüyor- du: — Ben de temiz yürekli, yakışıklı bir erkeğim. Cezair çöllerinde beş yıldır onun hayali, onun sevgisile yaşıyorum. a Mano «ölüm: yenecek kabiliyette | bir erkek değildi amma. onunda yendiği gücünün yettiği bir şey var- dı: Keder, O, bunun düşmanıydı. Her zaman ve her yerde neşeli bulun- mak isterdi. Ruhunda keder ve İz tıraba karşı daimi bir isyan duyar. dı. Mano, Gabes kalesinde bile ken- | di kafasına uygun arkadaşlar buki muştu. Mano ile düşüp kalkmaktan, onun neşeli Sözlerini ve şen sesini | duymaktan herkes hoşlanırdı. i Mano kendi kendine; : — Herkes kahraman olur amma, derdi, neşeli olamaz. Kederi, iztıra-. bi yenemez. 4 Gerçek o, kederi yendiği kadar İz- tırabı da yenerdi. En çok canı yan- dığı, sancılandığı zamanlarda bile Manonün yüzü güler: «Adam sen de.. şimdi geçeris derdi. Mano, Graçyonun vaziyetini | düz şünürken de bol bol gülüyor ve: | -—— Kumnadan gelince, heyecanli. macerasını dirliyeceğiz. Surların Üs- tünde meşalelerle şenlikler tertib &dip eğleneceğiz. ” Diyordu. Önün korktuğu bir e. vardı: Neşesini kaybetmek, i Sevgilisi Prançeska ona Venedik. ten gönderdiği bir mektubda: yi «— Ben, neşeli erkekten hoşlanı. rım. Sakın neşeni kaybetme!» v Diye yazmıştı. ğ Mano, kale içinde yattığı odanın duvarma' bu satırları yazmış ve her gelen dostuna okumuştu. Bir gün Graçyo ile konuşurken: ç << Bon, sekiz kelimeli bir vecize. den başka bir şeye tapmam! İ Dediğini hatırlıyordu. Gerçek bu, Manonun: «Kitabı mukaddess i Graçyonunu muavirini yerliler de çok severdi. Graçyo $ehri gezmeğö çıktığı z2man bir çok kimseler: — Nemrud geliyor..! Diyerek kaçışırlar. Fakat, Mano- Yu sokakta görünce, ona selâm ve