3 Temmuz 1938 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7

3 Temmuz 1938 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Temmuz 1938 Bir asır ihmal edilen şehir dört sene içinde ihya edildi Türkiye ve Yunanistan müşterek hududla bir nillet sayılır. Bu iki milleti ihya eden şeflerimiz ,)izden Istanbul ile Atinanın güzelliklerini dünyaya “teşhir etmemizi istiyorlar. Onların arzularını elbette ki yerine getireceğiz ,, | gen bir tepenin üstüne kurulmuş oi p Atihanın çok eski bir mazisi ii Daha milâddan önce karada # denizde mühim rol oynamış olan bir asırdanberi Yunanista- erkezidir. Bir rlik mazi- bir asırlık hükümi merkezi ol- sila, Tağmen Atina bakımsız bıra- miğ, yolları, lâğımları i p; yazık hinterlândı ile tarihi de- lerf olan “şehirleri birbirine mamaşti, ral Othon Atinayı hükümet, mer- i yaptığı zaman şehrin sekiz bin SU, ÜÇ yüz hanesi vardı Bugün on 2 yüz bin nüfuslu, 38 senede: hareket de yol 120 kilomet. rte hinter- ri havagazı tesi- yapılmış, tarihi âbidelerin yeni- ihyasma lanmıştır, #unanistandaki ümran hareketle- gin başlıca yapıcılarından biri de tahi Nazırı bay K. Kolzlastır. elnmiş, i n timsali- gk Ni ggay Kotzias, İstanbul hemşerisi tile Atinada bulunduğumuz sıra- a bize, yapılan işleri yerinde in- tti, belediye ve vilâyetin fanliyeti kında birer birer izahat verdi, r noksandır ve neler tamamlan tır, anlattı ve bir kotra gezinti- «Akşam» a beysnatta buluh- nezaketini de gösterdi. ireden kırk m adar uzakta, şirin Muhiddin Ü; “ “içimiz Ruşen E. Ünaydın, Celâl Bayar adâya çıktılar. Pay- İt Nazile bir masanın başında İ bitirdik- . icarete alı- politika zevkin- 3 kurtaramayıp gazeteciliğe başlı- , kısa bir zamanda Atinahlara N dini candan sevdirip belediye ri- tine -intihab edilen ve buğün taht Nazırı olan bay Kotzias, du- arr dan hiç eksik etmediği te Me gözlerinden Mütemadiyen kıran zekâ kıvılcımları ile anlat. 8 başladı: ' m Ben Yapmak istediklerimi de- # yapabildiğimi yaparım. Gökyü- Ge uçmam, verde yürürüm; he- n kolaydır, fakat iktisadi Ki me çeker, yeryüzüne » "a azizim, para öyle bir Soönrz memleketinde fakat kendini R. Kotzias, B. Muhiddin Üstündağa Atina yollarında izahat verirken miknatistir ki insanı hayal âlemin. ! de dolaştırmıyor. Arşimet: «Bana bir istinad noktası veriniz dünyayı kal- dırayımz demiş. Ben de diyorum ki: «Bana para veriniz dünyayı «it üst edeyims, — Ekselâns, dedim, burada da be- | lediyelerin ezeli derdile karşılaşıyo- rum: Parasızlık... — Evet parasızlık.- Dört sene ev vel belediye riyaseline geldiğim za- man kasada 17,000 drahmi, muhtelif eşhasa da 130 milyon borç buldum. Derhal belediyenin kapılarını herkese kapadım. Bir program çizdim. Yapa- cağım işlerin hangi tarihlerde başarı- lacağını tayin etmedim, ancak işleri bölgelere ayırdım. Arkadaşlarımı seç tim. 50 mühendis buldum. Belediye demek iş demektir, bu işler de mühen- disle görülür. İnsan kendini sevdirmek, tanıtmak, popüler olmak için göze görünen işleri ele almalıdır. Ben de evvelâ yolları ele aldım, 120 kilomet- re asfalt yaptım, davayı kazandım. Değerli nazır bü davayı hakikaten kazanmıştır. Atina yol ve temizlik bakımından -sözün bütün mânasile Avrupal bir şehir .manzarası gös- termektedir. Sonra çocukları tuttum. Aileye ço- cuktan girilir. . Aileyi kazanmak için çocuğu kazanmak gerektir. Çocuk denen şeytanı kazandın mıydı, ajle- yi kazanırsın, çünkü çocuk durup dinlenmeden senden bahseder. Sana karşı olan muhabbetini aileye aşılar. 10 çocuk bahçesi, 12 yıkanma havuzu yaptım. 15 bahçe, 8 havuz daha ya- pacağım. Üç sene içinde 40 milyon d&rahmi sarfederek 10 stadyom, 1 pist, 1 ring, 3 plâj, 1 atış mahalli yapılacak. ; heler, , tandaş ve hemşerilerin Pena a e ie RM MR e Atina paytaht nâzırı ile mülâkat — Peki ekselâns ya para?... Para yok diyordunuz... K. Kotzâis geniş geniş gülüyor: — Mini bankanın müşterisi oldum. Direktörü dostum Drosopulos yavaş | 7 yavaş her istediğimi veriyor. Borçla- ! Diyorum... ni — Ödeme sırası nee?... Ödiyebildiğimi ödiyeceğim, zen- gin vatandaşlar da yardım edecek, üst yanını da devlet öldiyecek... Yapılacak daha çok işlerimiz var. Bügün an- cak dediğim gibi halkın gözle görüp el ile tutacağı işleri yaplık. Her kış Atinayı sel basardı, şehrin göbeğin- | den geçen dereleri kapadım. Bundan | soyra da göze görünmiyecek, fakat bir şehre elzem olan işleri başaraca- ğım. Kanalizasyon, belediye hastane- | st, mezbaha, hâl yapacağım, itfaiye- yi ıslah edeceğim. Atinada henüz sade yağ, ekmek meselesi halledilmiş gibi görünmü- yor, Bizim francalalar ayarında ek- mek olmadığı gibi, beyaz ekmeğe de irmik karışıtırıyor! Ancak süt işi yoluna girmişe benziyor. Payıtaht Na- zırına dedim ki: — Büyük bir süt fbrikanız var... Bay Kotzias yüzünü ekşitti; — Bence süt meselesi henüz hal ledilmiş değildir. Günde 12 bin kilo Pastörize süt dağıtan hususi bir fabrika var amma sözün tanı mâna- sile işe yarayıyor. Fabrika yök- ken Atinada su sarfiyatı pek çoktu Bu fabrika kurulduktan sonra su sarfiyatı biraz azaldı... — Halkın belediyeye büyük yardı- ma dokunduğunu söylüyorlar? — Evet, bizde halk şehre çok mü- him şeyler teberrü etmiştir. Bay Singru, kendi ismini taşıyan asfalt bulvarı yaptı. 'Averof stadyomu, Za- pa. büyük parkı; daimi sergi binası- nı hediye etti. Bir vatandaş 60 milyon vererek konservatuvar binasını yap- mamızı vasiyet etti, Varnaki lisesi, Politeknik mektebi, bir çok hasta- enslitüler, kütübhaneler va- hediyesidir. Yakında bir de kaldırım kanunu çr- karıyoruz, her şehirli, kendine düşen hisse mikdarında kaldırım yapacak, bu suretle Atinanın iç mâhajleleri kaldırımsızlıktan kurtulacaktır, ? Paytaht Nazırı bundan sonra dedi ki: «Şimdi de eski bir gazetesi gibi ben sizi sorguya çekeceğim. Siz ba- na intibalarınızi anlatır mısımz?...3 Pireye ayakbastığımız andan iti- baren gerek Atina ve civarında, gö rek gezdiğimiz bütün vilâyetlerde, kaza ve nahiyelerde gördüğümüz sa- mimi dostluk (tezahürlerini anlat- *». (Devamı 9 uncu sahifede) nr eğdi Selâmi Sedes — mazi İ nu işten anl Yazan: Sermed Muhtar Alus NAN - Sahife 7. Tefrika No. 108 MOLLA — Teşekkür ederim; tütün içmiyo- ! rum!, — O halde bir kahvet., O da mutadım değil! £ efendiler tutturmuşlardı: — Cıgara içmezsin, kahve içmez- sin; yemez içmezlerden misin a nü- | rum? Nihayet Nanemolla miş, cevakı alrnıştı: — Yarın, yarım olmazsa öbür gün buradan sevkiyat var; erken gel!.. İrfan hiç bir zaman bu kadar şen olamamıştı. Ne Gedikpaşa tiyatrosu- nun baş locasında Küçük Karakaşya- na buketler yolladığı zaman... Ne Cam- kecaları boylayıp ona raslıyacağını mwduğu saatler... Ne de Bulgurluda- kı köy düğününde, son sözü alacağı 1alkalar... Zincirkırana telgraf çekti N bırsızlıkla cevab beklediğini unutmuş- tu bile. Yarın öbür gün gidecek demek; hâ- zırlığı yapmalı, tedarik edilecekleri etmeli, Beyazıddaki sıra kahvelerin birine oturdu. Çay getirlti Kalemi kâğıdı eline aldı, Neler lâzım, kaydediyordu: Elbise.... Fincancılar yokuşundaki askeri terzilerden birine gayet acele diktirmeli mi yoksa bunu kabul et- mezler, beylikten mi irler?., Elbise kelimesinin yanına işareti koydu. Bu- " birine sormalı. a uygun, vurmuya- yapmıyacak. bir postal. Yatak, yorgan. Gönüllü nefer yatak götü; mü?.. Kalınca bir battaniye veya velense., Herhalde bu da olmaz; hem sırtlayıp hamallık ım edecek?., Kalın, kukületeli bir yağmurluk kâfi. Maamafih bunun yanınada bir işaret, lâzım; bunu da daniğmeli.. Sonra ayık, bir iki kat çamaşır ko- muradına er- Sağlam cak, nasır A eği de olur. Ora- ların Balkan, soğuk memleketler ok duğunu da unutma.. Görüyorsunuz ya, Nanemolla bâş- ka bir şey düşünmüyor. Aklında hep harbe gidiş hazırlıkları. Pek bilmiyor- du, bunu da anlamak lâzımdı ama bir iki günlük olsun yiyecek götürmek te icab ediyor galiba. İki okka ekmekle, katık olarak baş- ka şeyin lüzumu yok, beş altı kutu sardalye ile 20, 30 tane çiroz... Malüm a her şeyden çok sevdiği balık.. O kadar zihni meşgul ki önündeki çaydan bir yutum ya almış, ya alma- mış; çay soğumuş. İkincisini getirt- meden parasını bıraktı. Elbise ve yağ- murluk meselesini anlamağa can atı- yor. Âdeta koşarcasına kahvedön çıktı, Tramvay yoluna geldi. Orada ne işi var, tramvaya mu binecek? Ayakları yok mu?. Fuadpaşa caddesinden Filcancılar yokuşuna döndü, Terzi dükkânlarının önünde durup durup sırmalı, pınl pınl düğmeli zabit elbiselerine bak- mada, İçinde kuvvetli bir ümid: — Günün birinde belki bunlardan birini giymiş olarak İstanbula döne- rim! Canını hiç esirgemiyeceğine, bi cesaretler göstereceğine ve müküfatı- D) da alacağına emin... Sirkeciye geldi. O gün sevkiyat yök; anlamak istediği cihetleri soracak kimseyi bulamadı, Zincirkırana çek- tiği telgraf hatırına geldi. Gündüzleri €vde durmadığı için (telgrafı sakla- yın, ben uğrayıp alırım) demişti. Salkımsöğüddeki büyük telgrafha- neye gitti. Akâdan cevab gelmişti «Alay beyi Rıza bey Rumeli bâre- kâtı harbiyesine iştirak etmek üzere beş gün mukaddem Selâniğe müte- veccihen buradan azimet eylemiştir.» İrfan öyle büyük bir sevinç içinde ki. Bu haber onu bir kat daha gayret- lendirmişti. Artık İstanbul ona o de- rece dar geliyor ki sıkıntıdan bunala- cak. Akâda sürgünken bile bu halde değildi. Yarını, öbür günü iple çekiyordu. Ah biran evvel vapura binse, er mey- danıma Kavuşsa Nimeti Molla, hoşunduyu çekip (ey heriggle, alacağın olsun benden!) de- mişti ya... İrfan o gün rüşdüne hük- , Mü;alip, paraları.dağrebine koyup Şeyhislâm kapısından çikar çıkmaz, Göbekli saka! falına meğe başlamışt Şaşacak şey, sıska oğlan Kabadayı lardan, belâlılardan olmuş ha!. Nite- kim ispat ta etti, Koca kapı halkının arasında Edirnelinin pastırmasını da vara vara düşün- | çıkardı... Melüh Eşrefçiğe son derece düşman. Bunu de gizlemiyor, bağıra bağıra söylüyor. (Beni candan ede- cekti) diye küfürleri yağdırıyo Habisin yüreğinde bu hir ken Pembecağız tehlikede demek... İster misin tenha bir yerde yakalayıp, ya- hud peşini takib edip maazahah., Nanemollanın. Şeyhislâm kapısına geldiğini Eşrefe hiç açmamak niyetin- deydi. Fakat ortada tehlikenin dolâs- tığını düşündükçe kuruntuyu arttır. dı. Bu fikrinden vazgeçti. Böyle şeyleri gizlemek olmaz. Bu- nunla beraber öfkelendirip neşesini kaçırmak, korkutup yüreğini oynat- mak ta caiz değil., Münasib şekilde idarei lisan ederek çıllatmalı. Alın cak tedbiri beraber kararlaşlırmalı. Tecavüz ve sâvletine vüklt bırakma- dan, ondan evvel ona haddini bildir- meli, Molla bey o gün her vakitkinden erken daireden çikip evine dönmüş, mutadı veçhile hemen sarığı cübbeyi alıp, takkeyi ve geceliği giyip el vur- muştu: - Yahu!.. Vaktı kerahet hulül et- medi ama bunun saati, dakikası hak- kında nassı kati yok a, getirin şu tep- siyi! celi ve meraklılığını belli ef- memek için pek neşeli görünmeğe çi- Uşıyor, Mızıkalı Mehmed Şah bey gibi her lâfın arkasından bir kahkaha so» vuruyordu. Bir iki tekten sonra şöyle tutltur- du: — Veminelgaraib, bugün Babi me- şibatte, zahir! tiyatoralardaki komed- yalar gibi katılacak dereceler muzhik, belini cemiyeti beşerivemizdeki ferd» ler meyanında ne bedtinetler bulun- duğuna dal, feciülmanzar bir vakaya müsadif olduk... Ve ârkasım getirerek Abdülmen- nan paşazade nam Solucan oğlanın tımarhane kaçkınları gibi gelişini, va- sisi Kasım efendiyi. sille tokat yere serişini, Eylam reisi efendi hazretle- rinin odasına dalıp (buradaki para larımı isterini) diye tebelleş oluşunu, efendii müşârünileyhin (rüşdün s2- bit olmadan arzunu is'at edemeyiz) cevabı üzerine adamcağızın yakası- na yapışışını, biçartenin belâyı berta- raf etmek için yol gösterip rüşdünü isbat ettirişini... anlattı. Kendinden ve araya girmişliğinden hiç bahis yok, Eşref hakkındaki sör- leri ve küfürleri de saklıyor. Zâten müteessir genç; rütbe ve mevkiinden olmuş, dilhun. Avavai kelb için de mi rencide olsun? (Solucan oğlan) kelimelerini duyar duymaz Eşrefin hiddetten rengi at- muşta: — O sıska sıpa, o uyuz köpek İstan bula gelmiş ha!.. Kafasını yumrukluyordu! — Kabahat kimsede değil bende, bu aptal kafamda. O gün Bulgur'uda te- mizleyiverecektik mundarı, İnsaf da- marım tuttu da mâni oldum, Olamaz olaydım. Kumpası kurmağa başlamışlardı... Eşref, Nanemöllanın Şeyhislâim kapı- sındaki kabadayılığına, Sille tokatia adam yere serdiğine, reis meyis har- retlerinin yakasına yapıştığına inana- miyordu Biz yosma gibi gözlerini süze süze, edalı edalı; —ilâhi dayı beyciğim, diyordu, - mollaya ötedenberi büyle hitab eder- di - sen de bu sözleri dinledin, inandın ba?.. Adam dövmek kim, o kim?., Ko- Juhu kaldırırken cansızlıktan yere yuvarlanır 0... Pireyi deve yapmışlar; bir kaç bunağa biraz alıp tuttiseo kadardır işte... Göbekli, cevabda: — Vukuu melhuz ihtimalâtı derpiş ve ne yolda mukabeleyi tesmmül ile icab eden tedabir! ittihaz elmek şart- tir. Mütalean ve noktai nazarın sera- pa doğru olmakla beraber müteyakkız bulunalım. Faydası müteyakkin ve zararı mütebgid hususatı ittihaz et- mek şarttır, i v (Arkası var) ©

Bu sayıdan diğer sayfalar: