Telefon çalıyordu. Şaziye sigarasını tablanın kenarına koydu. Oturduğu divandan kalkarak telefonu açtı. Te- Jefonda kendisine «allo..» diyen kalın erkek sesini tanımıştı: Selim... — Allo Selim... Söyle canım... — Şaziyeciğim... Bu gece kotra ile | mehtabda dolaşacağız değil mi?.. Meh-; tabın en güzel zamanı... İstersen sa- baha kadar adanın etrafında dolaşı- Tiz. Beni daha şimdiden sevinç aldı. Kimbilir ne güzel bir gece geçirece- Şaziye güzel, kırmızı dudaklarını telefona yaklaştırarak: — Peki Selim... dedi. Ben sâat do- kuzda hazırlanır, seni beklerim olmaz mi? — Gece yarısı kotrada kamımız Acikır. Bunun için ben biraz sandviç, meyva filan alacağım... Başka istedi- Kin bir şey var mi Şaziyeciğim.. — Mersi Selim, başka bir şey iste- Mmem.. Saat tam dokuzda seni bekli- yorum. Telefonun öteki tarafından Selim Şaziyeye ağzım şapırdatarak bir öpü- cük gönderdi. Şaziye telefonu kapat- tiktan sonra tekrar biraz evvel otur- duğu divana döndü. Tablanın kena- Yında bıraktığı sigarası hemen hemen Sonuna kadar kül kesilmişti. Karşı- daki duvarda gözlerinin içi gülen se- Yimli bir genç kız resmi asılı idi. Bu Tesim Şaziyeye o kadar benziyordu Şaziye bir sigara daha yakarak o Eece yapacakları mehtab gezintisini tatl tatlı düşünmeğe başladı. Bir ara- ik gözü karşısındaki şık küçük tak- ime ilişti, 20 ağustos... Takvime bakan gözleri uzun uzun daldı. Demek bir hafta sonra 27 ağus- tosta tam kırk iki yaşına basıyordu. 42 sene... Vakıâ Şaziye yaşından çok daha genç gösteren bir kadındı. Kırk İki yaşına girmek üzere olmasına rağ- Men hiç kimse onu otuz beşinden faz- İR tahmin etmezdi. Fakat şu şık, Jâ- | kin hain takvim ona uzaktan avaz Avaz bağırıyor gibi idi: «42 yaşındasın ahlhıyor musun... Tam 42 yaşına giri- Yorsun... Duvardaki genç kız resmine .. Kocaman kızın var.» Şaziye vadam sen de...» der gibi omuz- kaldırdı. Kendi kendine şöyle ii. İnsanların yaşları nüfus le değil, çehreleri, vücudleri- 1€ Ölçülür. Bir insanın yüzü ve vücu- dü kaç yaşında gösteriyorsa o kadar Genç veya o kadar yaşlıdır... Kendisi de en fazla otuz beşinde gösteriyordu. & Selimi gözünün önüne getirdi isinden epey gençti. çok gençken evlenmişti. Kı- 2 Selmanın annesi olduğu zaman ta- pal 20 yaşında idi. Kocasile ancak Sene yaşamıştı. Kocası öldükten Sonra hayatta kızı Selma ile yapayal- tı, Bereket versin ki Şaziye- €Ppeyce parası vardı. Kocasının Ölümünden * sonra bütün Rayatını, Muhabbetini kısı Selmaya vermişti. çok iyi yetiştirmiş, büyütmüştü. için babasızlığını hisseltirmemek Kalbinin bütün pencertlerini bü- dünya zevklerine, eğlencelerine, maceraya karşı sıkı sıkı kapat- Dy Kendi genç ve çok güzel oldu- halde «Selma üzülür, Selmaya kar- Yazifelerimi ihmal ederim.» diye AYatının &on yirmi senesini aşka, Meğtcana git şeyden u çir- Mişti, her şeyden uzak geçir. gâyet Selma koskocaman bir kız vi ne, evlendi. Sevdiği kızı iber Adanaya gidince Şa- Sie kendisini büsbütün yalnız hisset- min kocasının Adanada ge- “43 ürazisi vardı. Yeni evliler orada ia Mmecburdular, öne BE €smalarda Şaziyenin karşı- büyük lim çıktı. Selim kendisinden adi bu güzel kadını çok sevi- Mayatında, iye, şimdiye kadar Selimin M geçen genç kadınlardan, Benç Kozlardanı hiç birine Benzemiyor- ye m olgun ve sürükleyici bir ven €vvelâ Selime çok mükave- tikleri Lâkin Selma da Adanaya ağ sonra o kadar kimsesiz kal- Uzattı. nihayet o da Selime elini Şimdi günleri ne k 1 adar güzel geçi- Yer Ara yukarı her cile Mini aile Di geceler Selimin kotra- Oluyordu abda gezintiler yaptıkları Tindan ai, Selimin en büyük arzula- biri de Şaziye iie başbaşa bir EDEN seyahale çıkmaktı. Belki yakında bu- nu da yapacaklardı. İ Şaziye bunları düşünürken birden- | bire kalktı, Küçük takvimi tersine İ çevirdi. 42 yaşına girdiğini yüzüne bağıran bu küçük, hain takvimi gör- mek istemiyordu. Güzel kadın radyo- yu açtı. Uzaklardan, bilmediği, gör- mediği memleketlerin birinden kalın bir erkek sesi; «Hayat kırkından sonra başlar Diye güzel bir şarkı söylüyordu. Şa- siye sigarasının dumanlarını halka halka ağzından çıkararak tekrarladı: — Hayat kırkından sonra başlar... Ne güzel şarkı, ne güzel cümle.. Ha- yat kırkından sonra başlar... Tam bu esnada hizmetçi: — Size bir telgraf!.. diye odaya gir di. Şaziye heyecanla telgrafı aldı ve hemen imzaya baktı. Adanadaki da- madındandı... Okudu: «Dün gece bir kızımız dünyaya gel- di. Selmanın sıhhati gayet yerinde- dir, Büyük anne oldunuz. Şimdi bir torun sahibisiniz. Sizi tebrik ederiz. Merak etmiyesiniz diye size Selmanın bâmileliğinden bahsetmemiştik. Bu güzel bir sürpriz oldu. Ellerinizden öperiz..» Artık râdyodaki «Hayat kırkından sonra başlar...» şarkısını işitmiyordu. Yalnız kulaklarında bir uğultu vardı. Kalın bir ses sanki mütemadiyen ay- ni cümleleri kulağına mırıldanıyordu: — Büyük anne oldun... Büyük an- ne... Büyük anne. Şimdi senin bir torunun var... Sen torun sahibisin... Torun sahibi... Tuhaf şey... Bunu hiç beklemiyor- du. Selma mektuplarında yakında hiç bahsetmemişti. deli başlılığı olurdu. anne Selmanın böyle Yalnız son mektuplarında yakında | annesine bir sürpriz dem vuruyordu... Şaziye kendi kendine: — Büyük anne... diyordu, ancak otuz beşinde gösteren bir büyük an- ne... Torun sahibi... Fakat o ne duruyordu. İçinde kızı- ni ve torununu görmek için önüne geçilmez bir arzu uyandı. Haydarpa- şa garına telefon ederek Adana treni- nin hareket saatini öğrendi. Sonra oturdu. Selime şu mektubu yazdı: «Selim, Sana bu satırları yazarken artık ben bambaşka bir kadınım. Eski Şaziye değilim. Bir gün içinde, küçük bir tel- graf beni tamamile değiştirdi, ihtiyar- Jattı, Bu telgraf beni bir büyük anne yaptı. Torun sahibi yaptı. Adanadan aldığım bir telgrafta kızımın doğur- duğunu, benim büyük anne, torun ss- hibi olduğumu öğrendim... Düşün Se- lim artık ben büyük anneyim, torun sahibiyim... Ne bileyim? Bana bir büyük anne- nin, torun sahibi bir kadının biz genç yapacağından adamın kotrasında mehtab gezintileri | yapması, aşk saatleri geçirmesi pek | komik geliyor. Torun sahibi bir kadı- nın, bir büyük annenin 18 yaşındaki bir genç kız gibi aşk heyecanları ge- çirmesi pek tuhafıma gidiyor. Bence bir büyük anne için en yakı- şan yer mehtablı bir gecede bir kot- rada âşıkının yanı değil, torununun beşikinin kenarıdır, Sonra sana bir şey itiraf edeceğim. Belki herkes gibi sen de beni 35 - 36 yaşında tahmin edersin. Fakat ben bir hafta sonra tam 42 yaşına giriyorum Bütün gençlik senelerimi kızımın geçirdim. Çünkü o zamanlar yalnız Selma için yaşıyordum. Tam yalnız kendim için yaşıyacağım sırada bir telgraf bana: «Dur bakalım, dedi, se- nin yalnız kendin için yaşamağa hak- kın yok... Şimdi sen torun sahibisin... Bunun için Selmanın telgrafını &lir almaz bügün Adanaya hareket etme- ğe karar verdim. Bu akşamki trenle gidiyorum. Sen daha çok gençsin. Önünde çok güzel günler var. Beni unutabilirsin. Bana gelince bundan sonraki senele- rimi kızımın yanında, torunuma yün- den hırkalar, entariler örmekle geçi- reteğim ve heyecansiz, 865sİZ bir ha- yat içinde saçlarımın tamamile âğar- masını bekliyeceğim. Uzaklarda bir büyük annenin toruna yün örerken seni düşündüğünü arasıra hatırlama- ni rica ederim. Allaha ısmarladık...» Mektubu zarfa koyduktan sonra uğrunda aşktan, heyecandan uzak | 13 Mart 938 Pazar İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 1250: Havadis, 13,05: Plâkla 'Türk musikisi, 1320: Muhtelif plâk neşriyatı, 14: SON. Akşam : 1880: Piâkin dans Trans: Prof. Salih i), 20: Müzeyyen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030: Hava raporu, 2033: Ömer Rızu tarafından arabca söylev, 20,45: Muzaffer İlker rkadaşları tara- fından “Türk musikisi halk şarkıları, (Saat ayarı), 21,15: Cemal Kâmil ve ar- kadaşları tarafmdan Türk musikisi ve halk şarkıları, 2150: ORKESTRA: 1 - Ofenbah: Lö Mariyaj o lantern, 2 - Çı | kovski: Büvit Türik, 3 - Tosti: Melodi, | 4 - Larsi: Evey de suts, 2245: Ajans ha- berleri, 23, Plâkla sololar, opera ve ope ret parçaları, 23,20: Son haberler ve er. tesi günün programı, 2330: SON, Ankara — Öğle neşriyatı; 1230: Muh- telif plâk neşriyatı, 1250: Plâk: “Türk musikisi ve halk şarkıları, 13,15: Debili ve harici baberler. Akşam neşriyatı: 1830: Plâk neşriyatı, 1845: Çocuklar için: Radyo fonik temsil, 19.15: Türk musikisi ve halk şarkıları (Makbule Çakar ve arkadaşları), 20: Saat ayarı ve arapça naşriyat, 20,15: Türk mu- sikisi ve halk şarkıları (Hikmet Rıza ve arkadaşları), 21: Edebi konuşma; Beh- çet Kemhl Çağlar, 2115: Stüdyo ealon Orkestrası: 1 - Valdemar: İeh hab, 2 — Der Pireç: Rudolf, $ - Haz: Mein Wien, 4 - Miselli: Rosen, 22: Ajans haberleri, 22.15: Yarınki program, N Avrupa istasyonları Saat 28de Berlin 2025 de Alman operalarından parçalar — Kolonya 20,10 da piyano kon- Seri — Königeberg 2010 da «Tristan ve İzoldes operas Stuttgart 2030 da «Bealrin operası — Viyana 2040 da çe- | şitli muzika — Radio Paris 2030 da vi- yolonsel konseri — National 2030 da ha- Lüksemburg 2030 da or- Beromünster 20 de Prag 2010 da fanfar muzlkası — Peşte 20 de radyo orkestrası. Saat 21 de DeutachJands. 21 de Vagner'in opera- larından parçalar — Berlin 21 de askeri muzika — Breslav 2185 de Bethoven'in Krolka'sı — Frankfurt 2105 de çeşiti konser — Hamburg 21 de çeşitli konser — Kolonya 21 de çeşitli muzika — Münih 3i de radyo orkestrası — Towlouse P.T.T. Rad. Toulouse filim. ve operet havaları 2116 da Viyolonsel konseri, ! Saat 22 de Viyana 2275de piyano ve orkestra — | Deutsehland. 2215 de büyük radyo ar- muzikası — Florans 22, zikam — Hüversum 2210 da çeşitli mu- sika — Bükreş 24 de operete devam — Beromünster 2205 de dans musikas — | Peşte 2240 da çigan muzikası, Saat 21 de Viyana 2335 de dans muzikası Berlin 2330 da gece muzikası — Breslav 2330 da hafif muzika — Deutschlandsen- der'den naklen diğer Alman istasyonları 2330 da gece muzikası — Brüksel 23 de Paris P.T.T. 23de «Peer Günts e devam — Toulouse P.T.T. 2) de operaya devam — Rad. Toulouse marşlar, valsler manik ve gitar — Lüksemburg 23 de or- kestra konseri — Hüversum 2325 de ha- fil ruzika — Bükreş 23 de operele de- vam — Peşte 2340'da askeri muzika, Saat 24 den itibaren İ © Alman istasyonları 24 de gece mu- zikasına devam — Brüksel ide caz- bant — Lyon P.T.T. -1 de “dans muzi- kası — Paris P. T.'T. Lde dans muzika- #1 — Rad. Paris 1 de orkestra muzikası — Rad. Toulouse 2415 de konser, 1,15 de İ marşlar, 135 de gece muzikası — Lon- dra 24,15 de piyano konseri — Müğno 24,15 de dans müzikası — Bükreş 24 de gece konseri — Peşte 24 de askeri muzi- kaya devam — Frankfurt ve Stuligart | 1 den 3 e kadar gece konseri 1 Mart 938 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Pldkla Türk musikisi, 1250: Havadir, 13,08: Piâkla Türk kisi, 1330: Muhtejif plâk neşriyat SON İ © Akşam neşriyat: 1830: Plâkla dans İ musikisi, 19,15: Çocuklara masal: Bayan Nine, 19,55: Borsa haberleri, 20: Rıfat ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030: Havasraporu, 2033: Ömer Rıza tarafından arabca söyler, 2045: Belma ve arkadaşları tarafından Türk müsikisi ve halk şarkıları, (Saat ayarı), 21415: Fasıl Saz Heyeti: İbrahim ve arkadaşları tarafından, 2150: Radyo Ponik temsil: Stüdyo Orlestrasi refaka- ile (Karmen), 2245: Ajans haberleri, 73: Pilkla sololar, opera ve operet parça- ları, 2320: Bon haberler ve ertesi günün İ programı, 2330: SON. hizmetçisine verdi: — Bunu derhal bay Selime gönder... Ben bu akşam hemen Adanaya gide- ceğim... Diyerek hazırlanmağa başladı. Bir Yazan: İskender F. Sertelli Doğan, (Dur!) işaretin Kılıç Ali paşa bu eski düşmanı ile deniz üstünde karşılaşacağını hiç te ummuyordu. Veneyro, İstanbuldan (ayrılırken, "Türk denizcilerine ne oyunlar Oyna muşta! Sinyor Veneyro bir devlet mümes- silinden ziyade dağlarda eşkıyalık yapan bir çete reisine benziyordu. İs- tanbulda bulunduğu müddetçe çe- virmediği dolap ve entrika kalma- mıştı. En sonunda da Türk Tersane- dinde çalışan ecnebi işçilerden ikisi- ni para ile kandırarak, gemilerimize karşı müthiş bir sülkasd hazırla- mıştı.. « OVeneyronun satın aldığı işçiler iki Ulah mühendisi idi. Bunlardan biri paşa gemisinin kızağa çekildiği sıra- da kaburgasını delip ince bir ya- ma İle kapamış ve üstünü Kalafat- lamıştı. Bir diğeri de çifte ambarlı yeni kadırgaların ikisinde gene öy- Je birer delik açmıştı. Donanma *hazırlanıp sefere çıka- cağı zaman, Sarayburuna kadar güç gelebilmiş, her üçünün de de- likleri açılarak, teknelerin içine su dolmağa başlamıştı. Denizeller müthiş bir telâş ve he- yecan içinde, birdenbire ne yapacak- larını 5 “Tekneler su ile doluyordu. © Sarayburnundan (o bin müşkülâtla tekrar oHalice dönmüş- lerdi. Biraz daha açılmış olsalar. dı - bilhassa paşa gemisi - deliği bü- yük olduğundan, muhakkak bata- caktı. Gemileri batmak tehlikesinden kurtardılar amma.. donanma da 86- İ dere çıkamadı. on beş gün geri kal- dı. Deniz mevsimi zaten geçiyordu. Donanmanın tekrar söfere çıkışın- fak olmuş ve sinyor Veneyro bu sü- retle Türk donanmasının içine ka- dar elini uzatmış bulunuyordu. Bu hadiseyi her ne kadar örtbas etmeğe çalıştırlarsa da, Sırbistana | kaçan Ulah işçi Avrupada bir hayli muşta. Papa Greguvar bile Ulah işçinin alıp tutmalarına inanarak - Türk do- nanmasının uzun müddet Akdenize çıkmıyacağı kanaatile - ortalığı tek- rar türkler aleyhinde kışkırtmağa başlamıştı. : Bereket versin ki, Türk donanma- sı on beş gün içinde hazırlığını ta- mâmlayıp Çanakkaleden Akdenize çıkmağa muvaffak olmuştu. Ulah işçisi Avrupada tahrikât ya- parken ve on üçüncü Gregüvar Va- tikanda yeni fesad ocağının başında tatlı hulyalarla yaşarken, Türk do- nanması Akdenizde dolaşıyordu. İşte sinyor Veneyro böyle entri- kacı, zeki, şeytan, ve ortalığı karış- tırmaktan, türklere karşı atıp tut. maktan zevk duyan bir adamdı. Kılıç Ali paşa böyle adamdan el bette öç alacaktı. Onu avucunun içine düşürüp «bir kerecik olsun yü- züne tükürmek; fırsatını bulursa, yeni bir kale fethetmiş kadar sevinç duyacaktı. E Gerçek, Veneyro, çetin bir kaleyi fethetmekten daha güç elde edile cek bir adamdı. Veneyroya ilk önce: — Dur! İşareti verdiler. Veneyro durmadı. Karanlıklara doğru kayıp gidiyor- du. Paşa gemisinden bir gülle atıldı ve tekrar (dur!) işareti verildi. aralık ters çevirdiği takvime gözü iliş- ti. Gülerek onu tekrar eski haline döndürdü. Artık 42 yaşından kork- muyordu. Büyük anne idi... (Bir yıldız) Veneyroya vız geliyordu bunlar... O gittikçe kararan ufka doğru dü- KAPTAN PAŞA GELİYOR Tarihi Deniz Romanı —— Terika No. 167 i dinlemedi ve sinyor Veneryo'nun yelkenlisine birkaç gülle savurdu... Veneyroyu değil; birbirlerini bile gö” remiyordu... ” Kılıç Ali paşa dört seri yollu ka- dırga ile Veneyronun pesine takıldı, — Seksenlik iki ihtiyar hamleleri. Veneyro ufka doğru dümen kirin ca, abloka hatlı geniş bir sahada hareketsiz kalmış ve bütün gemiler paşa gemisini takibe başlamıştı. Kılıç Ali paşa: — Onu diri olârak yakalıyalım... Diyordu. Mahmud reis bir kaç gül- le daha fikrinde idi. — Bu er kaçmayı, döğüşme- den düha İyi bilirler, devletlim! Onu kaçırmıyalım.: — , Dedi, , Seksenlik iki iktiyar denizci şimdi paşa gemisinin yartıcı birer kartal le koşuyor, sağa sola emirler $ bağırıyorlardı. Kılıç Ali paşa âcaba, Akdenizin bu eski kurdunu sağ Olarak ele geçirebi- lecek miydi? Bunu hiç kimse bilemezdi. Aralarında uzun mesafeler vardı. Yağmurun başlâması dâ Veneyro- nun kurtulmasına yardım edecek gi- bi görünüyordu. Yelkenler ıslanmış, suya düşmüş pestile dönmüştü. Kadırgalar kürek- lerle ilerliyordu. * Mahmud reis dayanamadı n : — Paşam, dedi, hasmınızı bu gi- dişle kaçıracaksımız.. biraz daha yol alırsa, atacağımız gülleler de suya Kılıç Ali paşa, Mehmud reise cevab vermedi. Kaptan paşanın elbette dü- şündüğü ve bildiği bir şey vardı. Bütün reisler bu vaziyet karşısın- da fena halde sinirlenmeğe başla- — O ne?! Kim atıyor bu güllele- r?... Diye haykırdı. 'Epice ilerlemiş olan bir kadırga- nın yağmur altında ancak gölgesi gö- Tünebiliyordu. Mahmud reis elini alnına götürdü. Etrafa dikkatle baktı: — Eğer yanılmıyorsam, ileride gi- den bu gölge, Doğan reisin kadırgâ- adir, — Doğen'reisin kadırgası mı de- din? 7 — Ta kendisi, devletlim! Doğan sabredemedi. * Nihayet gülleleri sa- vurmağa başladı, Kılıç Ali paşa bu hadiseye fena halde kızmıştı, — Bu ne küstahlık, bu ne rezalet!... Ben ateş emrini . vermeden, Doğan nasıl gülle atabilir? — O, sinyor Veneyroyu çok iyi ta- nır da, Eğer onun peşine düşüp gül- le atmazsa, Venedik korsanını yaka- lamak güçleşir. — Neden güçleşiyormuş? Bizim el- lerimiz armud toplamıyor ya... Ateş etmek icab ederse, ben ateş emrini vermekte hiç bir zaman gecikmem. Paşa gemisinden Doğana iki fişek- le (dur!) emri verilmişti. Bu kadırganın Doğana ait olup olmadığı da kati olarak bilinmiyor- du. Bunu Mahmud reis tahminen söylemişti. Yağmur altında ilerliyen kadırga bir hayli yol almıştı. Atılan fişeklere hiç bir cevap ala- madılar.