ki ki EN 4 İmdi | VE Tetvmsi TEORAA“ MK NE, ZE RE A a RL, YER Attbotast Ratertii Vt?trenBaBb vak EAYTTTR? Necmi ile Hayriye evleneli yedi se- | i ğu. ak başlamıştı. Bir r evlileri iki kısma ayırır «Yeni ewliler>, «etki evliler»... PDnisr da kedilerini bu ikinci smf- Ban «eski evliler» den &. Hattâ bir gün Necmi: — Evliler için en samimi yaşamak Ağrı ayrı odalarda yatmakmış... İn- glizlerin çoğu böyle yaparmış... Diyerek yalak oğalarını ayırmıştı. İşte tam bu esnada Necmi çok sevdiği amcasından bir mektup si- 4. Amcası mektubunda diyordu ki: «Gelecek çarşamba yengemle €v- lendiğimizin tamam kırkıncı senesi- pi kutlayacağız. Birarada kırk se- Mp... Yani yarım asırdan 10 sene #ksik. Bizim için pek tarihi olan bu gönde sevdiklerimizi etrafımızda gör- Mek istiyoruz. Seni ve gelinimi ne kadar sevdiğimi bilirsin. Bunun için çarşaniba gününden evvel «sizi ara- Mmzde görmek istiyoruz...» Necminin amcası Bursada oturu- O günü eve gidince Necmi ina: — Bursaşa gidiyoruz... dedi. Amcamla yengem evlenmelerinin kır- kancı yüdönümünde bulunmak Üzere bizi Bursaya çağırıyorlar... Hem kaç #ene var ki burnumuzun ucunda Oturduğu halde amcamı görmedin. Hayriye: — Peki, dedi, gidelim... Ertesi günü hazırlandılar, Bursa- ya hareket ettiler, Necminin amcasi- İs yengesi onları Mudanyağan kar- #üadilar. Amca pek şakacı tabiatli Mi. Onlara: — Eey çapkınlar hey... dedi, kim bilir ne heyecanlı bir deniz gezinti- Mi yaptınız. Hele, başbaşa denizi sey- retmeler, dâha kim bilir neler de Necmi güldü: »— Amcacığım... Biz artık eski- Mik... Eski evlilerden olduk... dedi. Necmiyi elinde büyüten amca ona Mir baba tavrile çıkıştı» — Sus bakayım külhari... Bir de- Ba ağzından böyle Yâflar çıktığını İuymayayım... Sönra ağzına biber koyarım, siz kim, eskimek kim... Dünkü çocuklar... Hele durun baka- siz daha dün evlenâiniz... Eski- te ne demek? Bak bize tam kırk Mane oldu, hâlâ eskimek nedir aklı- "Amca bunu söyliyerek Necminin Yengesinin koluna girdi: — Değil mi, Nadideciğim, daha Mün evlenmiş gibi değil miyiz... Biz #eaki evliz değiliz değil mi karıcığım?, Bayan Nadide kocasının gözleri- Din içine bakarak: — Öyle Fikret... Sanki daha dün #wlenmiş gibiyiz... Kırk she nasil Beçti, farkında bile değilim... Biz ye- Mİ evliyiz. Mudanyadan Bursaya giderlerken Necmi ile Hayriye bu kırk senelik #yeni evlilere» bakıyorlar, onları ted- Kik ediyorlardı. Hakiksten kirk se Melik evli değil, birbirlerile sevişen İri genç nişanlı gibi konuşuyorlardı. Sonra o kadar ibtiyarlamamışlardı he. Çok genç kalmışlardı. Hattâ i bir aralık: — Amca, dedi, İkiniz de ne kadar Benç kalmışsınız... — Ben şimdi tam 60 yaşındayı, Madideyi aldığım zaman yirmi ya- Bndn idim. Nadide de o zaman 18 Yaşında olduğuna nazaran şimdi el- M sekizinde... Fakat o en aşağı 10 Yaş genç gösteriyor. 48 - 60 yaşın an fazla göstermiyor... Ben de 55 » 06 yaşında kadar gösteriyorum değil Bi?.. 'Tam birbirimize dengiz işte... size ne diyorum ben? Biz Benç evliyiz... Genç evli... İhtiyarla- Mamamızın bir sebebi de bu 40 se- i müz geyet munta» ünü çarşamba idi, Necmi Wo Hayriye yol yorgunu oldukları için geç kalkmışlardı. Necmi pen- Beresini açtığı zaman amcasile yen- Besini bahçedeki büyük kestane ağa- Mnın altına kurdukları masada valtı ederlerken gördü. Necmi bir aralık karısına seslendi: — Hayriye, Hayriye... Gel bak... ağdediyorlar- / Hayriye pencerenin kenarına koş Necmi yengesini işaret ederek ka- Tısma: — Yengeme bak, yengeme bek... Şimdi elindeki küçük francalaya Te gel sürecek ve amcamın ağzıma ve yecek... Demin de iile onun ağzına reçelli ekmek verirken gördüm... Hakikaten Necminin dediği doğru 4di. Nadide elindeki trancala parçasına! biraz veçel sürdü. Ondan sonra amcasının ağzına doğru uzattı, Fa- kat amca bu reçelli francalayı isk Tacağı esnada Nadide elini çekti. Bu suretle kocasına küçük bir cilve yapmıştı. Sonra gülerek reçeli eks meği bir daha uzattı. Bu sefer amc& atik davrandı. Ağgile reçelli ekmeği kaptı. Fakat bu.esmada hızla ekme Bi kaparken Nadidenin parmağını da sırmıştı. Nadide bir genç kızın tat şımarıkdığile kocasına: — Yamyam... dedi. Amca şimdi oturduğu yerden fir — Vah karıcığım... Parmgağının | ucu acıdı mı?.. diyerek Nadidenin parmaklarının uçlarını birer birer öpüyordu. j Necmi karısına; — Vallahi adamakıllı sevi: dedi. Hayriye güldü: — Öyle... Bahçeye indikleri zaman amc meşhur neşeli kalikahalarile: — Külheniler... deği, evliler böyle geç kalkaria: Necmi bu sefer amcasına «biz es- | ki evliyiz.» diyemedi lara yer verdiler, Amca: — Ehihh. diyordu, kırk sene ev- vel bugün... Tuhaf değil mi bu sir Sofrada on- bah yatağımdan kalkınca ayni beye | canı duydum. Güvey gireceğim gü- | nün sabahı duyduğum heyecanı his- settim. O günü amca ile nlşanlı gibi birbirleri binden ayrılmadılar. Akşam yemeği çok neşeli geçti Amca: — 40 dakika gibi geçen 40 mesud senenin şerefine içiyorum... diye ka- dehini kaldırdı. Hep birden içtiler, Yemekten sonra amca: — Ben karımla dans edeceğim... İ Haydi bakalım sen de karinı dansa kaldır... dlyerek Taöyoyu #çli... Necmi ile Hayriye belki 8 - 4 se- nedenberi beraber dans etmemişler- &l. Amca ile yenge dense ksikmea onlar da oynamağa başladılar, Bir aralık kırk senelik genç evli- ler yavaşça balkona çikıvermişlerdi, Necmi balkon kapısının önünden geçerken gözleri onlara ilişti. Derhal 'Hayriyeye koştu: — Hayriye... Hayriye... Gel... Sez-| dirmeden baikona bek Hayriye balkon kapısına yaklaştı. | Kuk senelik yeni ışlardı. aruçları Nadidenin €lie: ret içinde idi, Başlarını birbirile daya- mışlar, mehlabı seyrediyorlardı Neden sonra amca balkondan lendi: — Çocuklar... Balkona gelsenize... Onlar balkona çikınez — Biz bu balkon safasi ne yaparız böyle bir fırsalın bulup balkona çıkmış yanyana oturmuştuk. Ertesi günü Necmi ile Hayriye İs- | tanbula döneceklerdi. İkisi de ken- dilerinde . bir değişiklik bisseğiyor- du. 40 sendik evliler Adeta onlari mi karısının ellerini avuçlarının içi- ne aldı. Onz: — Kancığım... dedi, amcamia yengemi gördün mü?, Kırk sene ok duğu halde... Hayriye gülümsedi: tabli dünkü | Evlendiğimiz gece de | Necmi? Sevişerek beraber ihtiyarla- mak... — Biz de öyle olacağız yarrum... Hem biz kendimize niçin <eski evlis diyoruz... Hayriye omuzlarını kaldırdı: — Bilmem ki... Genç kadın sonra: — Ea bak sklımda iken söyliye- yim Necmi... dedi... Ben odamda yalnız yatmağa korkuyorum. Hele fırtınalı gecelerde ... Necmi avuçlarındaki eli sıktı; — Peki karıcığım... Gene eskisi gibi yaparız. Odamızı birleştiririz. (Bir yıldır) — Amma ne güzel şey değil mi ' senelik balosu Bu martın 12 nci cumartesi günü akşamı, Tekatliyan salonlernde. Esir- geme Derneğinin senelik belosı par- lak bir geklide verilmek üzere bütün tertibat şimdiden alinmıştır. Bu ba- kya şehrimizin en nezih ve münev- | ver tabakası iştirik “edecektir. Ko- tiyyonlar pek güzeldir. 3 Varidatın yüzde beşi veremle mü- eadele cemiyetine alt olacaktır. Biletler bir liraya, yemek karları iki Tiradır. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskür * Gazi caddesinde ksim; Niğameddin, Tarlata- Abdullah, Beyoğlu; Ki , Galata; Topçu Mer gece açık eczaneler: Tarssya, Yeniköy »Emirgân, Rumelihisarı, Or- taküy, Arnavutköy, * Bebek, Beykoz, Paşabahçe ve Anaduluhisarındaki ©0- zaneler her gece açıktır. ecnebi memleketler: Seneliği 4800, alta aylığı 1900, üç kuruştuk. pul Zilhicce 28 — Ruzukasan 142 Oğin Demli Akon Yakı 430 438 1200 130 1227 1544 1758 1920 İdarehane: Babiâli civarı Acımaslık So. No, 5 Iş bulmak için Uzun uzun düşünecek yerde AKŞAM gazetesine bir KUÇUK LAN koydarunuz. 3 defası 100 kuruş i zle, grip romatizma ve bütün ağrılarınızı derhal yi eyer are | rami ısunyor'w Tarihi KAPTAN PAŞA GELİYOR Deniz Romanı Yazan: İskender F, Sertelli mumun Tefrika No. 153 Sinan hiddetinden çıldıracaktı. Kendisini niçin aramadıklarını bir türlü anlamıyordu — Hayırlı bir haber mi var, Doğan? zin denizcileri meydanda yük. Hüsrev reis gülümsedi: — Panayırda sızıp kalmışlardır. Eime geçerlerse, alacakları olsun. — Yerli kayikçilar, gece yarım Fi- Mipin limana geldiğini ve küçük gök- *irmenin tayfalarını esir ıp gö türdüğürü söylüyorlar, Bu haber Hüsrev reisi şaşırttı. — Ne diyorsun.. Korkunç Filip ge- ce yansı mu gelmiş limana? — Evet. Bize gece yansı haber verdiler. Sahile koştuk. yelkerliye gittik. Gemide kimseler yoktu. Hüsrev reisin çehresi birdenbire balmumu gibi sarardı; — Biz, nasıl oldu da görmedik Fi- | ipin gediğini?... Doğan reis vaziyeti anlayınca çok müteessir olmuştu: — Çektiride kim vardı? diye sor- du. Hüsrev reis; — Sinan vardı. Faket, ne yamık. evdeki hesap çarşıya uymadı. Denizi saran sis, bizi aldattı. Ve donanmaya derhal hareket | emrini verdi, Türk donanması şimdi Sinanı kur- İ dönemki 0 e açıyordu. Zavallı Siran, bir sis tabakasının yaptığı rauziplik yüzünden Korkunç | Filipin kucağına düşmüştü. Hüsrev reis hiddetinden .dudakla- — Keşki “böy İ Te başvunmasaydım... Diye dövünüyordu. Denizi kaplıyan sis Kefalonya sa“ hilinin cenubundan geldiği için, adanın arkasındaki donanma, Filipin geldiğin: görememişti. Filip sislen islilade ederek engin- | Jere doğru açılmıştı. Berekt versin ki, Korkunç Filipin düşmanı olan yerli kayıkçılardan bi- ri, türklere bu azilı korsan gemisi- nin hangi istikamete doğru gittiğini söylemişti. "Türk donanması batıya doğru dü- men kırarak Kefalonyadan ayrıldı. Zavallı Sinan, korkunç Filip'in eline düşünce.. Korsan gemisi sisleri geride bıra- karak limandan açilirken, Sinanın gözleri denizdeki Türk kadırgalarını araşlırıyordu. Dakikalar saatlere kalboldukça 8i- manın endişesi ari u. Adanın arkasını sis kaplamıştı: Fakat, Si nan bunu nereden bilsindi? Kefalonya artık görünmüyordu. Enginlere açılmışlardı. Korsan gemisini ne çeviren vardı, ne de karşılıyan. Sinan hiğdetinden çıldıracakti, (Kare Mihal) gibi az bir kor sanı kolayca avlıyan Türk Kartalı Şimdi ne kadar - sessiz ve gürültü Süz olarak - hasmının elime düşmüş tü. - Hüsrev reis neden onu arama Mıştı?. Yoksa Sinanı çekemedikleri mi ona bu oyunu oynamışlardı? Sinan bu muammayı bir fürlü halleğemiyordu. (Pip) tereddüt içindeidi Baş #orsa ambardaki o kürekçileri müte- madiyen kamçılıyordu. Korsan ge- misi havayı da bulmuştu. Hem kü- rek, hem ds yelkenlerin yardımile yıldırım gibi, dalgaları yararak gidi- yordu. Bir aralık güvertenin baş tarafın- dan korkunç bir ses yükseldi: — Arkadan bir gölge geliyor. Ga- ba bizi koyalıyorlar! Sinan bu sese sevindi. için — Bizimkiler geliyor demek... Biraz sonra baş taraftan yükselen bu ses neşe ye emniyet ifade eden bir ahenkle tekrar Sinanın kulakia- rında çınladı: — Bir bulutmuş.. şimdi kayboldu. Türkler artık bizi bulamazlar, Sinan “lşlerini gicırdatarak ho- murdanıyordu: — Me talibli heritmiş but ne tilihsiz bir adammışım... Ve ben * Sabaha karşı Sinanı sancak di- Teğinin dibine bağlamışlardı. Denizi kaplıyan esmer gölgeler ya- vaş yavaş sıyrılıyordn. Korkunç Pilip iri' dişlerini uzala- rak güldü: — Kara Mihal budalanın biri idi. Onu kolayca ele geçirdin amma ben her ökseye basmam. Kurduğunuz tuzağa düşmeden nasil yakamı &i- yırdığımı - gördün ya! Şimdi söyle bakalım: Amiralınız nevcde idi? Ve neden senin imdadına yetişmedi? Siran gözlerini yere indirdi: — Hangi e&miraldean bahsediyor- sun? — Hüsrev relsten., Ve yumruklarını sıkarak güldü: — Ben, Çanakkaleden © Akdenize çikan donanmanın başında kimin bulunduğunu senden İyi biliyorum! — Benim haberim yek ... — Türk donanmasının Kefalonya- ya geleceğini duydun.. onlarla te- mas etmek için oraya koştun, değil mi? Filip, bereket versin ki, Sinanın donanma ile geldiğinin farkında de- gödir, O, Binanın, küçük bir yelkenli De korsanlığa çıktığını sanıyordu Sinan, tehlikeyi görünce, vaziyeti- ni kurtarmak istedi ve Hüsrev rcise atıp tutmağa başladı: — Hüsrev reisle benim aram açık- tır. Ben buraya panayır için gelmiş- tim. —Benim her yı! panayıra geldiği mi bilmiyor muydun? — Biliyordum. Fakat, benim gibi bir korsanı, bir başka korsanın ya- kalayıp götüreceğini . aklımdan bile geçirmemiştim. «Korsan, korsanı ko- ruris, «korsan, korsana yol ve kola; Mk gösterir; gibi süzlere Akdenizde eskidenberi riayet edilirdi. — Sen hâlâ bu kafada mısın? — Bu kafada olmasıydım Akde- nizde dolaşmaz, Cezâir sularına gi- derdim Filip, Sinamn kendi başına kor- sanlik yaptığına imanmıyordu. — Sen geçen seler de büyle yal raz başıma dolaşırdın bu sularda. O zaman da kaplan paşaya isyan ettiğini söylerlerdi. Fakat, Kara Mi- hali yakalaymcna İstanbula götür- dün. Şüphesiz ki, padişah ta, kap- tan paşa da seni derha; affettiler, Bana verölğin öğütleri sen tutmus olsaydın, sözlerine inanırdım, Zavallı Kara Mihal... Onu bir gece kahbe- ece bastırdın, eğlenirken, elini kolu- nu bağlayıp - hem de ün adam- Jarile beraber - İstanbula götürdün! Bu yaptıklarım korsanlığa yakışır mıydı? Şimdi benden ne yüzle ve ne hakla merhamet umuyorsun? Sinan birdenbire gözlerini açarak bağırdı: — Ben kimseden merhamet dilen- miyorum. Padişaha bile boyun eğ- miyen benim gibi bir denizcinin kim- seğen korkusu yoktur, Bumunun delikleri demirvi körü- ğü gibi açılıp kapanıyordu. Kolları serbes olsa, Filipin üzerine atılıp, hasmını dişlerite didikliyecekti, — Elini, ayağını bağladığın bir: adama, istediğini yapabilirsin! Yai- nız şunu bil ki, ben İstanbulun da, Hüsrev 'relsin de ebedi düşmanıyım. (Arkası var) EM MER MAN RIŞEMAMMAMENRMEEZN MEY İ