Yi Kârunusan! 1998 Bir anda Nakleden: Nü Bayan Refla, oğluna; — Demek kati karar verdiniz. Pet tev, Kuzenimle mutlaka bu otomobil geğintisini yapacaksınız? — Evet, anneceğim. Alman çifliğine, kadar gidip geleceğiz. — Amma, bütün gün kar yağdı, oğlum. & Merak etme, Biz dikkatli gideriâ. Hem sabahtanberi karlar eridi. Değil mi Vahid? Delikanlı teyzesine: — Üzülme sakın... Ben dikatli dav- ranırım, O kadar yavaş gideceğiz ki, ' adetâ otomobil değil, araba gibi, Hattâ öküz arabası gibi, Bayan Refla, hemşiresi bayan-Ati- fet'den Imdad bekledi: — Söylesene, kârdeşim. Gece Yakti, bu çocukların. gezintisi sağma . deği mİ? Oğlunu da yeğenini de tanırsın. İkisi de dikkatsız gençlerdir. Hem Maslak yolunda her zaman Kaza olu- yor. Gece yarısı bu gezintiyi yapmak, doğrusu, delilik. — Ne yapalım, Refla'cığım? Unut- ma ki, oğullarımız yirmi beşer yaşın- dadır. Hem onları, çocukluklarından beri, her arzularını yapmağa alıştırdık. Ben kendi hesabıma sözümü dinletmek- ten çoktandır vaz geçtim. Refia, içini çekti. — Pek âlâ öyleyse... İstediklerini yap sınlar, Fakat Pertev, bana söz ver. Azami bir buçukta geri dönmüş bulü- nacaksınız. Ben çay hazırlatırım. Hep birden içip yatanız. Pertev de, Vahid de yeminlerle va- dettiler. Her Ikisi de, annelerinin boyunları- na Sarılıp kadınları öptüler ve telâşla çıktılar. On dakika sonra, dışarda otomobis lin motör humurtusu işitildi, Kadınlar, köşkün büyük sülonunda başbaşa kaldılar. Sobada, odunlar, alev saçörak ya nıyordu. Refia ile Atıfet biribirlerine son de- Tece benziyorlardı. İkisinin de Kır saç- ları ayni şekilde taranmış, ikisinin de elbisesi ayni biçimde. Fakat Refia'nın yüzünde, gözlerinde daha ziyade ke- der alâimi görülüyor. Birkaç senedir kadıncağız" müthiş bir romatizmanın iztirabı yüzünden ancak birinin yardımile kımıldanabi- liyordu. Tesadüfen hemşiresi de bu son günlerde ayağını incittiği için yerinde oturmağı mahkümdu. Atıfet: — Hakkın varmış, kardeşim... Kı- mıldamamak çok güç! Yalnız sekiz gündenberidir ki, bu iş başıma geldi. Halbuki artık sabrım tükenmeğe baş- ladı. Hayatlarının bu garip . benzeyişine gülümsediler, Zaten bütün ömürlerin- de bu böyle olmuştu: Ayni günde ikisi de iki erkek kar- deşle evlenmiş, ayni sene ikisi de to- Sun gibi birer oğlan doğurmuş; ve fe- cil, ayni senede gene her ikisi de dul kalmıştı. Velhasıl hayatın en küçük hâdisele- rine kadar, kader onlara ayni sevinci, Ayni kederi taksim ederdi. Bir ter: ayni sıkleti taşıyan ik! kefesi gibiydiler, İşte bütün bu sebepler yüzündendir ki, biribirlerine daha bağlıydılar ve pek çok sevişirlerdi. Bütün hayat- ları bir arada cereyan etmişti. Yekdi- ğerlerinden ayrı yaşamak akılların- dan bile geçmezdi. Zaten her ikisi de, ancak aralarında konuşmaktan zevk duyarlardı. Bütün muhavereleri de çıl- gınlar gibi sevdikleri oğulları üzerine Adi. Refia sordu: — İçinde helecan var mı? — Vahid ne zaman yanımda olma» sa daima yüreğim endişededir. Bu ak- şam da aynen öyle — Ben her zamankinden fazla me- Tak ediyorum. Böyle karli kış gecele- rinde hâdiseler daha - harikulâdeleşi- yor intiba verir. Olan iş ya çok iyi; ya çok fenadır... Fakat bu âkşam içim- de müthiş bir korku var. Sobada bir odun, yanarak devrildi. Bu ufak patırtı iki kadını da irkilt- ti. Biribirlerine baktıkları zaman ikisi Vâ NUVEL düşman kesildiler... AKŞAM kızken, sonra yeni evliyken kocalarile başbaşa güle oyniya yaşadıkları saat- leri andılar. Nihayet annelik seneleri. Fakat, bütün bu hatıralar, onları büsbütün meyus ediyordu. Ve gözleri, karşılarındaki küçük masada duran saatin ibrelerinden ayrılmıyordu. Refia; — Daha beş dakikamiz kaldı! - de- di. Hemşiresi: — Canım... Yolda bir ahbaba rasla- xo1ş olabilirler. Biraz gecikmeleri de gayri tabi! değildir. — Evet amma. saatinde gelecekle- rife dair bize yemin ettiler, — Aman! Gençlerin vadine güve- »ilir mi? Eminim ki, ne Pertev, ne de Vahid, bizim şu anda telâş içinde ol- duğumuzu düşünmüzler bile! Refia bağırdı: — Gördün mü? Demek sen de me- Tak içindesin?.. Buna emindim Za- ten... ? — Yok canım... Fakat insan... Gayri ihtiyari binbir şey düşünüyor. — Ne gibi şöyler?. — Söylesene yahu... — Aklından geçen kaza ihtimali, değil mi?, Bayan Atıfet: «— Hayır!» diyemedi. Zira, içini fena fena hisler kemirme- ğe başlamıştı. Gazetelerde. rasladığı, kitaplarda okuduğu kaza tafsliğtin hatırlıyordu. İşte böyle neşeyle çıkmış nice insanlar, beklenilmyien bir felâ- ketin karşısında kalmışlardı. Bu bayaller, hakikat olmuş gibi onu ürkütüyordu, Bir buçuk olmuştu. Bayan Refia, mırıldandı: — İşte tam sast... Hülâ gelmediler. Muhakkak birşey oldu. — Ne yapsak?. — Bahçıvanı yollasak. . — Öyle amma, hangi yoldan gele- cekleri ne malüm? Mehmed ağa bir taraftan gider, çocuklar öte taraftan gelirler. Gülümsemeğe çalışarak, bayan Re- fia ilâve etti: — Aman, deliyiz. Beyhude yere ken- dimizi telâşa veriyoruz. Birkaç daki- ka sonra inşallah gelirler, — Nin Afet, yerinden kalkmak ister gibi bir hareket yapmıştı. Hemşiresi. telâş- la sordu: — Ne? Ne var?. — Hiç... Hiç... Bir patırtı işitmiş gi- bi oldum da... Sustülar, Sinirleri gerilmiş; dürt kulak kesil- mişler, etrafı dinliyorlardı. Atıfet: «— Hizmetçiler yatıyor, değil mi? — Evet. Yalnız Hatice bizi bekliyor. miyorlardı. Fakat dakikalari kalben gayri ihtiyari hesaplıyorlardı. Her ge- çen saniye, onlar için bitmez tüken- mez bir iztıraptı. Saat iki olmuştu... Refia, ağlamağa başladı. Hemşiresi onü teselli etmek istedi. Lâkin dayanamıyarak nihayet kendi de hıçkırmağa koyuldu. Ve birdenbire bahçe kapısı tarafın» dan bir patırtı koptu: Seslenmeler, feryadlar. Mehmed ağanın koştuğunu, yeni gelenleri karşıladığını işittiler, 'Telâşlı bir muhavere oldu, Bahçıvan acı bir feryad kopardı. Refia, kekeliyerek: — Yarabbi... Muhakkak... Bir kaza var... Eminim... A ne felâket... Allahım... Allahim... yerimden 'kalkabilsem... Koşabilseri... Hemşiresi: — Evet... -dedi- Kalkabilsek... “ Ayak sesleri eve doğru yaklaşıyor- 'du. Koşuşmalar oluyordu. Sofa kapısı * açıldı. Mehmed ağa, çılgınlar gibi içe- riye girdi. Beti benzi uçmuşlu. Arkasında köylü kılıklı biri, üstüba- şı kanlar içinde duruyordu. Refia, Ani surette soğukkanlılığını toplyarak: — Söylesenize. yahu... Ne öldu? Ne oldu?.. Mehmed ağa, kekelid: — Kaza, — Ne?. Otomobil mi? — Evet, Devrilmiş. Köylü kılıklı, tekrarladı: — Devrilmiş... Şuracıkta, yakında... Bir duvar da yıkmışlar. — Peki peki... Amma:.. Onlar nasıl?.. Yaşıyorlar mı? Sağmı?.. — Hayır... Evet... Daha doğrusu bi- ri yaşıyor... Hafifçe yaralı... Atıma bi- necek... Yavaş yavaş gelecek. — Öteki?.. Öteki?.. — Şey... Öteki... Öldü. — Fakat ölen hangisi?.. — Canım... Ne bileyim ben?., Yal- mız bir tanesinin yaşayıp ötekinin de öldüğünü biliyorum... Bana dedi ki: «Koş köşke anneme haber ver, şimdi geliyorum...» Bahçıvan, Köytüyü hışımla kolun- dan tutarak: — Budala... İsmini sorsaydın ya... Haydi gel, karşılamağa gidelim... “Telâşla çıktılar. İki hemşire, karşı karşıya yalnız kalmışlardı. Bu hal çok fecidi, doğru- sul Her ikisinin kalbini coşturan bü- yük bir ümid her ikisini de çıldırtan feci bir korku. Vahid mi? Pertev mi?. Delikanlıların isimleri, zihinlerinde dolaşıyordu: Acaba hangisi yaşıyor? Acaba bu kadınlardan hangisi pe- restiş ettiği oğluna kavuşacaktı?. Hangisi ebedi mateme ve göz yaşına mahküm anne olacaktı?, Refia. için için: — Yaşıyan Pertev, Pertev'dir! « di- yordu. Ve hemşiresi, Vahid'in daha bece- Menemen ovası Sahife 9 deniz halini aldı Gediz ve Menderes nehirleri İzmir (Akşam) — Sürekli yağ- murjardan Gediz, Büyük ve Küçük Menderes nehirleri taşmış, civardaki Mezrı eraziyi hayli zarara sokmuş» | tur, Zaten devam edegelen yağmur- İ ların mâhsulâta fayda yerine zarar vereceği anlaşılmıştı. Manisa ovasından Menemen oya sına geçen ve Foça civarında denize dökülen Gediz nehrinin suları fazla yağmurdan ve dağlardaki karların erimesinden dört metre kadar yük- salmiş, yatağı zaten kumlarla dolu olduğundan etrafa taşmış, geniş ova” ç yı bir deniz haline getirmiştir. Bu yüzden İzmir - men » Manisa arasında münakalâf güçlükle temin edilebilmiştir. Manisanın Veziroğlu, Eski ve Yeni” Harinandali oköyleri, Tepeadalar, ve Köprütmarları kö“ milen su altında kalmıştır. Köprütmarında şoför Mehmedin bağ kulesinde bir facianın önüne güçlükle geçilebilmiştir. Şoför Meh- med ve ailesi halkı, bağ kulesinde oturuyorlardı. Gece Gediz suları ta- şarak bağı kaplayınca evin de alt kısmına, dolmuş, evde bulunanlar ki- remitliğe çıkmak suretile hayatları- nı kurtarmışlardır. Vali B. doktor Lütfi Kırdarın em- rile harekete geçen jandarmalar, muhtelif kollardan çalışarak su ba- san terazide kalanları kurtarmakla meşgul olmuşlar, şoför Mehmedin beş kişilik ailesi halkı sandalla bağ evinin Kiremitliğinden alınıp kurta rıldıktan az sonra sular kiremitliği de örtmüşlerdir. Şoför Mehmedie karısı ve üç Çço- cuğundan ibaret ev halkı, şimdi Ma- nisada hastanede bulunmaktadırlar, Çakalazmağı tımarında da bağ damında sulara mahsur kalan” bir bağcı ölümle başbaşa kalmış iken ge- pe Jandarmalar tarafından kurta Su basan erazi civarında oturan köyler halkı telâş ve endişe içindedir. Bergama kazasında Bergamanın Bakır çayı da taşmış, sular Bergama şosesi “üzerindeki bü- yük köprüyü bir metre yükseklikte aşmıştir. Bu yüzden Menemen « Ber- gama münakalâtı muvakkaten #ek- teye uğrümıştır. Köprü civarındaki şose, çamur tabakasile örtülmüştür. Yük ve yolcu taşiyan bazı kamıyon- lar, çamura saplanmış, güçlükle kur- tarılarak geri dönmüşlerdir. Torbalı kazasında Küçük Menderesin taşması yü- zünden Cellâd gölünün kurutulma sı münasebelile Tire - Torbalı yolu civarmda vaktile açılan ihtiyat ka- nal suların hücumile müteaddit yer- lerinden yarılmıştır. Bu kanal, za- ten seylâbü mâni olmak için yapıl- mıştı. Yapılmamış olsaydı Torbalı Menemen ve Mene- | ve Bakırçay eyi nehrinin taşması üzerine deniz halini alan Menemen ovası civarında oturan köyler halkı, gene büyük tehlikelerle karşılaşacaklardı. 'Tirenin Rahmanlar köprüsü tuğ- bu köprü üzerinden ağır yük geçiril- mesi yasak edilmiştir. Ödemiş - Ada- gide şosesinde de bir yarık busule gelmiştir. İki gün yağmur düşmemesi üzeri- ne nehirlerdeki sular azalmağa baş- lamıştır. Fakat bugün gene yağmur başlamıştır. İziir - İstanbul şehir- lerarası telefonu da işlememektedir. la fırlatmağa başlamış ve bürdakiler bu vaziyet karşısında zabitanın mi- dahalesini istemişlerdir. Nihayet Edvard pölisler'tardfından yakalanarak karakola gölürülmüş ve icabeden evrak hazırlandıktan sonra mahkemeye sevkedilmiştir. mv mke rikli; daha çevik olduğunu * düşüni yordu. İçlerinden, biribirlerine karşı, ca- navar gibi yavaş yavaş büyüyen bir kinin kabardığını hissediyorlardı. San: Ki çocuktan beri, yıllardanberi yek- diğerinden nefret eder gibiydiler. Ar. sun, bundan böyle, biran beraber ya- şayamıyacaklardı. Betleri, benizleri uçmuş, bütün vü- cudleri titriyor, bir kelime bile konuş- muyorlardı. Gene bahçede ayak sesleri işitildi. İk! kadin da büyük bir azımla, içlerin- den: — İşte geliyor. Odur, oğlumdur... Atından iniyor, içeriye giriyor! - di. yordu. Sokak kapısından itibaren bir fer- yad koptu: — Anne... Anne... İkisi de yerinden fırladılar, Bayan Refia, kendini ezen, mahve- den romatizma sancılarını biran için unutmuştu. — Anne! Annel.. Heyecanları o kadar büyüktü ki, bu sesin kime sid olduğunu bir türlü an- | lyamıyorlardı, Vahid mi? Pertev mi?, Aman Allahım... Bu cehennemi ızti- rap?. Ayak seşleri yaklaştı. Kapının tok- | mağı çevrildi. tık iyice biliyorlardı ki, ne olursa ol | Pertev, içeriye atıldi. Refia, sevinçle bağırdı: — Sen... Sen... Perteveiğim.... Sen... Yaşıyor musun?. Hemşiresi, başını İki eli içine almış, hıçkırıyordu. Birharika olarak, Refia Ağsından en ufak bir inilti dahi işi- tilmedi. Pertev, çılgın gibi eğildi. İhtiyar ka- dını kollarile sardı. Onu baygın sana» rak, ayıltmağa uğraşıyordu. Lâkin ar nesi ölmüştü. Yanında teyzesi hıçkıra hıçkıra ağ- yordu: — Oğlum... Oğlum... Teyze, yeğen biribirlerine sarıldı lar. p Nakleden: (Vâ-Nü)