8 KAnunu Kânunvevvel İN AKŞAM © Yirminci asrın en büyük maceralar geçiren kadını Bir zamanlar saraylarda yaşarken i j Geçenlerde Parisin kenar mahalle- lerinde, ikametgâh vazifesini gören seyyar bir arabada bir cinayet vuku buldu, Bu cinayet, yirmi sene evvel, Pransada büyük bir şöhret kazanmış, Zamanın zenginlerini, nüfuzlu adam- larmı, küçük bir tebessümüne ve ilti- İatına nail olmat için önüne diz çök“ dürtmüş, son zamanlarda da derin bir sefalete düşmüş büyük bir atristin hatırlanmasına bir vesile teşkil etti, Bundan yirmi sene evvel, sanal ve ti Yatro âleminde parlamış bu yıldızın Adı Lucy de Matha'dır. Lucy de Matha, vaktile Paris bele- diyesinde mühim bir mevki işgal et- Miş bir memurun kızıydı. Genç kız, ı Tahibeler manastırında okuyordu. He» Büz on altı yaşında iken mektepte ves Tilen bir temsilde oynadığı rol, tema- " Şa sanatine olan büyük istidad ve ka- biliyetini meyadana çıkardı. Lucy ay 3 nİ zamanda son derece güzel bir kızd Karşısındakileri çıldırtacak kadar , #ehhar yeşil gözleri vardı, sesi de fev- kalâde tatlı ve cazib idi. Temsilde bu- Yunanlar, daha o zaman genç kızm büyük bir artist olacağına inan getir. Mişlerdi, . İlk aşkı , ) Lucy, 1901 senesinde, tiyatro sana- İ İlne atılmak için manastırı terketti i ve sahneye atıldı. Lucy, tiyatroda bü Yük bir sanat ve Kabiliyet ile üzerine âldıği sevda rollerini, kendi hayatın- da da tatbik etmiş, ilk olarak genç bir hâkimi çıldırasıya sevmiştir. Fakat , hâkimin, bir müddet sonra kendisini ı terketti Bu talihsiz aşk ve sevda 3-4 sene » genç kızın sahne hayatından çekilme» 5 #ine sebep oldu. Artık Pariste herkes 4 bu genç ve sehhar artisti unutmuştu. # Kabare artisti oluyor 1904 senesinde Çuartler Latin kâ- barelerinde bir yıldız parlayıverdi, Bu Yıldız, kabarelerde azamet ve haşme- tine mebni, «İmparatoriçe» finvani. Je anılıyordu. Bu yıldız, Lucy de Matha idi. Parisin zenginleri, dünya- nın muhtelif memleketlerinden eğ- lenmek için Parise gelen seyyahlar, bu genç ve güzel kadının iltifatına ; Mail olmak için avuç dolusu altınlar p Sarfediyorlardı. Oluk gibi akan altın- y lar, genç artistin avuçlarında kar gi- » bi eriyorlardı. : Arkasında çılgın gibi koşan peres- 8 tişkârlarının haddi hesabı yoktu. Lu- d €y'nin doğuşunun yirminci yıldönü- Münde, iki genç âşığı, kıskançlık yü- ünden düello ettiler. Düellodan bir« kaç gün sonra genç artist, çerefing > Maey'nlin 25 sene evvelki resmi Lucy de Matha tertib edilen bir ziyafete davet edil mişti, Ziyafette bulunan iki genç, ta- vır ve hareketlerile kendisini kızdır- mışlardı. Genç artist onları tahkir etti. Bu sırada masanın üzerinden fır- latılan bir bıçak, bu Iki gençten biri- nin yüzüne saplanarak yüzünden ya ralamıştı. Bıçağı kim atmıştı? Belli değildi. Bu hadise, adli takibata sebebiyet vermemiş, fakat, peşinden koşan er- keklerden bir kısmını kendisinden 50- Zutmuş, Lucy de bir tiyatro heyetile beraber Kanadaya gitmişti. Kanadada... Lucy, Kanadada büyük bir muvaf- fakiyet kazandı. Ayni zamanda üç tiyatroda temsiller veriyordu. Kazan- a, şöhreti yerinde idi. O sıralarda 22 yaşına basmış olan genç artist, tiyat- rodan bıkmağa başladı ve müzik hol- lere atıldı. Kanadadan Nevyorka giderek ora müzik hollerinde de bir müddet oy- madıktan sonra 1910 senesinde Pari- se dönmüş, meşhur Folis - Bergöres tiyatrosuna angaje (edilmişti. Genç Artist, Pariste muvaffakiyetten muvaf- fakıyete koşuyordu. Muhteşem bir konakta oturuyordu. Geliri yerinde di. En çılgın kaprislerini tatmin için avuç dolusu paralar sarfeden sayısız perestişkârları vardı. Fakat bu zevk ve ihtişam arasında, Lucy'nin mace- ralara susayan ateşli ruhu, bu refah- tan da bıktı. 1917 senesinde Brezilya- dan dönerken bindiği vapur, bir Al- man tahtelbahiri tarafından Portekiz sahilleri civarında torpillendi, Lucy vakıa boğulmaktan kurtuldu, fakat Brezilyadaki turnesinden dönerken beraberinde getirmekte bulunduğu birkaç milyon frak değerindeki kıy- metli mücevherleri Atlantik Okyanu- sunun dibine gömüldü. Harpten sonra Harbi umumi sonu, Luöy'ninen büyük ikbal devresini teşkil eder. Har- | bin senelerce süren ıztırab ve mahru- miyetlerinden Kurtulan Paris çılgına | benziyordu. Herkes zevke ve eğlence- şimdi küçük bir arabada yatıp kalkıyor! daki şatosunda verdiği suareler, Pa- risin en zengin tabakasını teşkil edi- yordu. Fakat Lucy, artık yaşlanmağa baş- lamıştı. Bir artist için idbar devri, yaşlılıkla başlar. 1925 senesinde artist artık kırkına yaklaşmış, o füsunkâr güzelliği yavaş yavaş sönmeğe başla mıştı. Gençliği zamanında para art- tırmağı düşünmemiş olan Lücy, ar- tık eski perestişkârlarının birer baha» ne İle seyrekleştiğini görüyordu. Bu felâket başlangıcı yetişmiyormuş gi- bi, Lucy, genç bir aktörü çıldırasıya sevdi, elindeki son varını da onun uğ- runa sarfetti. Aktör, metresinin pa- Taları tükendikten sonra, Lucy'yi ter- ketti, Lucy,*bu vaziyetten çıldırmışa dönmüştü. Âşığına, kendisini terket- memesi için yalvardı, yakardı, fakat bir netice alamayınca, el çanlasından roveiverini çekerek üzerine ateş etti ve hafifçe yaraladı. Saraydan arabaya!.. Üç ay hapis cezasına mahküm edi- len ve cezası tecil edilen artist, artık idbar uçurumuna yuvarlanmış, eski Yazan: Arif C. Denker Ikl araba hazırlandı, ESRARENGİZ KERVAN Sahife * 'Tefrika No. 28 kefile bunlara binerek yola çıktı — Herhalde kımıldıyamıyacak bir hâle gelmişti. Ondan sonra ne olduğu- nu bilmiyorum. cevabını verdi. Olga uşağını yukarıdan aşağıya bir kere süzdükten sonra: — Sonyanın intikamı çabuk alındı; hem de iki katlı! dedi. — O Çinlinin takibatından artık kurtulmuş oluyoruz. Buna rağmen, vakit kaybetmeden yola çıkar ve hu- dudu aşarsak fena olmaz. Arabaları hazırlattım. Yalnız eşyanın yüklen- mesi kaldı. Olga: — Ya Sonyayı ne yapacağız? Onu burada bırakacağımı mı zannediyor- sun? diye sordu. — Tabii onu da beraber alacağız. Andrey bunu söylerken ürkerek ölü Bonyanın yattığı yere doğru baktı. Olga sandıklardan birisinin üzerine Oturdu. Bir sigara yaktı, düşünceli bir tavırla sigaranın dumanlarını sa- vurmağa başladı. Olga bu vaziyette şunları düşünü- yordu: «Ah-Sing bizden ne istiyordu? Çu- mu ne maksatla odamıza göndermiş- td? O bizimle beraber çalıştığı için âleyhimizde kullanabileceği bir şeyi aratlırmış olmasına imkân yoktur. Her ne kadar bu dahi muhtemel olsa! Fakat, Ah-Sing yanımızda yazılı bir kâğıd bulundurmadığımın bilecek kadar bizi tanırdı. Yazılı diyince Ah- medin verdiği almanca mektup aklı- ma geliyor. Acaba Ah-Sinğ o mektup- tan haberdar mıydı? Nereden haber alabilirdi? Çum evrakı tavandaki ya- rıktan görmüş olsa bile o kâğıdların ne olduğunu anlıyamazdı. Öyle ama neden Ahmed Abudun yakalanması icab etti? Herhalde gene o kervanla ve kervana ait evrakla alâkadar ola- cak! Garbi Türkistana götürülmek üzere yolda bulunan silâhlarla Ah- Singin Moskovaya satmak istediği si- Jâhlar bir! Haydi bu böyle, fakat Sonyayı ne- den öldürdüler? Çum, biz bir aralık garşıya çıktığımız zaman odamiza girmiş ve saklanmış olacak. Sonya minderin üzerinde yatıyordu. He- rif ihtimal ki birdenbire üzeri- ne saldırarak bıçağile boğazını kesti, Sonra birdenbire benim geldiğimi gö- rünce sandığın arkasına gizlendi. Her ne hal ise, bakalım Ahmed Abudla konuştuktan sonra bilmediğim cihet- leri ondan öğrenmeğe muvaffak olü- rum» Olga bunları düşündükten sonra kalktı, kararsız bir insan gibi odanın içinde sandıkların arasında dolaştı. Bir aralık ölü Sonyanm yattığı min- dere yaklaştı. Kendi kendine: — Ah-Sing Moskovaya telgraf çek- tirmek için Sonyayı Vilermnyiye gön- dermek istemişti. Şimdi ben Vlernyiye giderek Sonyanın ölümünü Moskova- ya bildireceğim, Fakat hayır, Viemyi- ye gidemem. Kaşgara gidip oradaki İn- giliz casusile meşgul olmalıyım. Rapo- rumu Kaşgardaki Rus konsolosuna da tevdi edebilirim. Fakat evvelâ Ah- med Abudla buluşmak lâzım. Bu sırada Andreyi odadan içeriye girdi. servet ve ihtişamından eser kalma- mış, ev kirasını ödeyemez olmuş ve sonunda Paris haricinde, seyar bir araba Kiralıyarak orada yaşamağa başlamıştı. Fakat talihsz artist, burada da Ta- hat yüzü görmemiş, mütemadiyen 0- rada yaşıyan serserilerin para taleple- rine maruz kalmıştır. Bu serseriler- den biri, ihtiyar artistin seyyar araba kapısını zorla kırmağa uğraşırken, sabık artist tarafından atılan üç kur- şunla omuzundan ve göğsünden ağır surette yaralanmıştı. Zabıta memur. ları, derhal artisti tevkif etmişler, fa- kat müdafaai nefis için silâh kullan. mağa mecbur olduğunu tesbit ettik- leri cihetle sonradan kendisini serbes bırakmışlardır. Bu hadisenin iyiliği şu olmuştur: Olga ona: — Bak arabalar hazır mı? Güneş doğarken hareket edelim, Evvelâ, şe- hirden uzaklaşıncıya kadar Viernyi istikametinde gideceğiz. Ondan sonra 'Vassili ile kararlaştırılan yere, dedi. Andrey odadan çıktı.. Biraz sonra iki yük arabacısile geri geldi. Arâba- cılar eşyayı taşımağa başladılar. Ya- rım saat sonra oda boşsldı. Yalnız Sonyanın nâşı minderin üstünde kal- dı. Ölü, miderin üzerine yayılı olan halının üzerinde yatıyordu. Olga uşa- ğına: — Git yük arabasını o suretle tan- zim et ki Sonyayı boydanboya araba» nın uzunluğuna yatırabilelim, emrini verdi, Andrey bu emri yerine getirmek için çıktı. Olga elini ölü arkadaşının Lucy'nin tercümei halini bu hadise münasebetile okuyan bir tiyatro di- yektörü, zavallıyı angaje etmiştir. Lü- ey, şimdi okuduğu şarkılarla haygtını ye atılmıştı. Laey'nin Nöyyi civarın. | Kazanıyor. soğük alnına götürdü. Her ne kadar iki kız bir zamandanberi bir arada çalışırlarsa da aralarında hakiki bir dostluk teessüs edememişti. İki kız “biribirini tamamlıyorlardı.. Maktul kızın süküneti, tecessüs iyeti v mükemmel hafızası Olganın kolay ihata kudretine, durbinliğine ve kes kin zekâsına inzimam ediyordu. Fa- kat Sonyanın basit düşünceli olması, her şeyi talihe ve tesadüfe bırakmağa meyletmesi ve gündelik hayatın hâ- diseleri haricinde kalan. vakalarla alâkadar görünmemesi, karşısına çı kan bütün şeylerle ve meselelörle meşgul olmayı seven ve geniş malü- mat sahibi olan Olga ile aralarında samimi bir rabıta teessüs etmesine mâni oluyordu. Onun için Sonyanın Ani ölümü Olgayı yakından alâkadar etmekle beraber Azarbaycanlı Türk kızının şahsi hissiyatı bu hâdiseden o kadar müteessir olmadı, Olga şimdi ölünün önünde duru- yor, ve onu nasıl handan dışarıya çi- karabileceğini düşünürken Sonyanın siyah saçlarile oynuyordu. Bir müd- det düşündükten sonra ölünün üze- rindeki şeyleri çıkarmağa karar verdi. Bu şeyler ölünün korsasında saklı duran kıymetli bir iki yüzükten ve kösteğile beraber bir saatten ibaretti. Olga bunları, para çantasını, şifre defterini yavaş yavaş ölünün ceple- rinden çıkarıp aldı. Sonunda ölünün fildişi gibi bir renk alan soğuk aini- nı yavaşça öperek arkadaşile vedalaş- tı, kollarını kaldırıp biribirine Kavuş- turdu. Bir müddet daha ölü arkada- şına baktıktan sonra üzerinde yattığı halının iki tarafını kavuşturarak ölü- yü örttü. Halının üzerine akmış olan kan kuruduğundan, bir tarafı kaska- tı olmuştu. Olga orasını elile düzelt- meğe mecbur oldu. Ondan sonra kalı- nın İki ucunu kaldırarak katladı. Bu aralık Andrey oda; gaya her şeyin hazır olduğı ledikten sonra sarıl duran ölüye bak- tı. Olga ona: — Biraz ip getir de ölünün örtüsü- nü bağla. Fakat Sonyanın hayatta iken sana daima iyi muamele ettiğini hatırla da ipi sakın çok sıkma! dedi. Rus şapkasını çıkardı. İpleri halı- nın altından geçirdi. Ölü hemşerisi- nin «tabutunu» muhtelif yerlerinden düğümledi, ölüyü son uykusundan uyandırmak istemiyormuş gibi bir dikkat ve itina ile düğümledi, Bu iş de bittikten sonra Andrey gi- dip arabacıyı çağırdı. Onunla beraber «tabut» u iki tarafından tuttular, aşa- ğıya indirdiler ve boydanboya uraba- nın içine yatırdılar. Hanın geniş ka- pisi açıldı. Araba dışarıya çıktı. Ara- bacı mevkiinde oturan Andreyin ağ- zındaki pipodan çıkan tütünün sert kokulu dumani arabanın içini, istilâ etti. Malçık Olganın ayaklarının dibine kıvrılarak oturdu. Arkadan yük ara- baları da gürültüler çıkararak hare- kete geçti ve seyahat arabasını taki- be başladı. Kafile garbe, Rus hudu- duna döğru yollandı. Mongolların hanı, Kulca şehri, Ah-Siig geride kaldı. Olga biraz sonra ölü arkadaşının yanına uzandı. Bozuk yollarda ara- ba bir taraftan öbür Larafa sallan yordu. Perdelerin arasından nüfuz eden sabah güneşi arada sırada Son- yanın sarılı olduğu halı üzerinde par- lak ensiz şeridler hasıl ederek birden- bire kayboluyordu. Olga gene düşünceye daldı; İşte bir hâdise daha yaşadım, on- dan sonra bir daha, bir üçüncüsü da- ha, taki...» Bu aralık kızın gözleri kapandı, birdenbire uykuya daldı. Öyle bir uy- ku ki onu ancak açık havada yaşanan bir hayat, sahipsiz, âmirsiz geçirilen bir ömür, &mansız ve ağır yükler tah- mil etmekle beraber başka bir zevkle değişilemiyecek kadar yüksek hâzlar yaratan azadeserlik bahşedebilir, Üç araba atların tırız yürüyüşile şehirden uzaklaştıktan sonra iki ta- rafına kavak ağaçları dizili dümdüz bir şose üzerinde yol almağa başladı. Etraftaki bağlar, bahçeler metruk bir halde idi. Çünkü baharın bu mevsi-