Ahmed Müfidle Naci ayni yerde isirdı, Ahmed Müfid vaktin- evvel ihtiyarlamış, ellisinde ta- Mmamile çökmüştü. Naci onun şefi idi, Genç şef uzun senelerden beri arka- daş oldukları için Ahmed Müfide bir &mir muamelesi etmezdi. Onlar daima iki samimi arkadaştılar. Odanın bir köşesinde şirketin en ça- ışkan memuru daktilo bayan oAyşe- nin makinesinin tıkırdıları işitilirdi. Ayşe dünyasından bezmiş bir kızdı. daime sefer tasile yemeği- . ni getirir, saat on ikiye doğru seler- taslarını odacıya verir, yemeğini ısıt» tarırdı. Ahmed Müfid vaktinden evvel çök- müş olmasına rağmen eğlenceye çok düşkündü. Genç şef ne gözlüklü dak- tiloya işittirmemek için gayet yavaş bir sesle bir gece evvel geçirdiği ka- Yatı anlatırdı. Zaman zaman odaya Eiren çaycı Hmontu çayları masaları- Ba getirdiği vakit konuşmalarını ke- #erlerdi. Çaycının hususi hayatlarna &id şeyleri işitmemesine dikkat eder- derdi, O akşam genç şef kendisine yapılan Yeni zammın şerefine Alimed Müfide: — Haydi, dedi, sana bu gece İçire- Yim. Ahmed Müfid: , — Hay babanın canına rahmet. diyerek bunu büyük bir memnuniyet- le karşıladı. İşten beraber çıktılar, Temiz bir bi- Tahânenin köşesindeki masaya otur- dular, Buzlu rakilar geldi. Şişeler üst Üste boşalırken bir yandan işlerine, ye Mİ zamlara dair konuşuyorlardı. Bir aralık Naci; — Biliyor musun Müfid... Deği, bi- Rim daktiloya, bayan Ays yorum. Kızcağız dünyasına küsmüş. ye şunu sen kayırdı da bu işe sok- Ahmed Müfid bir baba tavrile: — Ya... dedi, amcasını tanırım. Za- fena vaziyette... Ayşeyi bu işe #ökmasaydım halleri haraptı. — Hem ne ciddi, ne namuslu kız. İyi bir ev kadın olabilir. — Öyledir. Tam manâsile bir «pa- kidamen; dir Daktiloya dair konuşmaları bu ka- darla kaldı. Fakat Ahmed Mürld üçün- CÜ şişeden sonra adamakıllı sarhoş Olmuştu. Ahmed Müfld böyle dehşelii Mürette sarhoş olduktan sonra katiyyen De yaptığını bilmezdi. Gece yarısına Naciden ayrıldığı zaman başı- nın içinde, kafasını bir burgu gibi Oyan bir fikir vardı. Naci bu gece bu kadar israrla niçin daktilodan bahsetmişti. Sonra bayan Ayşe için: «İyi bir ey Kadır; olabilir, demişti. Bunu ne maksatla söylemişti? Muhakkak genç Yet bayan Ayşe ile evlenmek İstiyor- du. Öyle ya Naci kendisinin Ayşeler- le olan samimiyetini biliyordu. Ahmed Mürid Ayşeye bunca iyilikler etmişti. Naci acaba kendisine: «Müfidelğim, Ayşenin akrabası sayılırsın. Onun Amcasını da tâ çocukluktan beri tanı- 1. Şu kızı bana iste...» mi diye- Cekti de cesaret edemedi. Evet, evet, herhalde böyle olacaktı. Ahmed Müfld ispirtodan fena halde dönen başile artık iyiden iyiye buna kani olmuştu. Naci herhalde Ayşe ile €vlenmek niyetinde idi. Sağa sola yal- Palarken gülümsedi: — Şuna güzel bir sürpriz yapayım, bu geceden tezi yok, gidip Ayşe- Yİ Naciye isterim. Ayşe benim de kı- Mm, küçük kardeşim sayılır. Vay kül- Naci yay... Maaşına zam yapıldı ei hemen evlenmeğe kalktı, Tevekkel- beni > rakıya davet etmedi. İçinde iş varmış. niyeti Meseleyi bana çıtlatmıştı. © Hemen bir taksl çevirdi, şoföre: — Çek Beşiktaşa, .. dedi. Ayşe Beşiktaşta oturuyordu. Ah- med Müfid düşünüyordu. Bu gece Ay- m e İster de, muvafakat ceva- öleli Naci ne kadar memnun Beşiktaştaki küçük evin kapısı ge- Ce yarısı acı acı çalındı. Ayşe ile am- , oturduğu Barı- Yer vapurunu kaçırdıkça oni, Yalısına misarir gelir, << Ece Ayşe İle amcası: — Buyrunuz... İyi ki şu vapuru Misafir odasında Ayşe, amcası, Ah- med Müfid oturuyorlardı. Birdenbire Ahmed Müfid sert, aksi bir baba tav- rile Ayşeye: — Haydi bakalım, dedi, sen dışa” riya çık... Ayşe şaşırmıştı. Ahmed Müfidin şa- ka yaptığını sanıyor, gülüyordu. Fa- kat Ahmed Müfid bu sefer daha sert Ayşeye çıkıştı: ez iii — Ne duruyorsun?.. Çık, çık baka- Yam. Biz bazı mühim ve mahrem şey- ler konuşacağız. Senin bulunman doğru değil... - Ayşe şaşkın odadan çıktı. Ahmed 'Müfidin amcasile mahrem konuşaca- ğı şey ne olabilirdi? Ahmed Müfid odada amca ile yal- nız kalınca sözlerine temkinli bir eda vermeğe çalışarak: — Ayşenin istikbalinden bahsetmek istiyorum, dedi, Bizim Naciyi bilirsin. Çocuğup istikbali parlaktır. Yeni de zam gördü. Vergi mergi kesildikten sonra şöyle böyle oğlanın eline epeyc3 bir para geçiyor.. eh nemelâzım.. rüst çocuktur doğrusu... Gel Ayşe ile şu çocuğun çöplerini çatalım. Biliyor- sun ki, yi ben işe soktum. Ben himaye ettim. Onu ben evlendirece- Zim... Bu gece Ayşeyi Naciye istemeğe geldim. Amca hayretler içinde kaldı: — Fakat, dedi, kız istemek için ga- Tİp bir zaman seçmişsiniz. Bunun gün | düzü yok mu?.. Ahmed. Müfid atıldı; — Haaa... Bak onu da sana izah edeyim... Bu gece Ahmed Müfid sırf bunun için bana içirdi. Ayşenin şere- fine içtik... Naci bana fikrini açınca ! ben de dayanamadım. Demir sıcakken döğülür, ben de Ayşenin bir babası sa- yılınm.. dedim hemen buraya geldim. Ayşeyi istiyorum. İyi etmedim mi?. Amca bu işl biraz tuhaf bulmakla | beraber sevindi. Çünkü Ayşeye bu ko- ca kıtlığında İyi bir kısmet çıkacağı: Dı hiç ummuyordu. — Bir kere de Ayşeye soratım... İ Dedi, Ayşeyi içeriye çağırdılar. Ona işi izah ettiler. Ayşe fena halde sıkıldı; — Lâkin böyle damdan düşer gibi... Gecenin bu saatinde,.. diyordu. | Ahmed Müfld; — Sen onu bunu birak da ceyap ver.. bu işe evet mi diyorsun? Yoksa hayır mı?.. Ayşe gözlerini yere indirdi; Evet.. amma bir kere de bay Na. ci gelip Amcamı görsün. Ahmed Müfid: — O yarın olur... dedi. Gelir, sizi görür... Ahmed Müfidin artık ayakta dura- cak, oturacak hali kalmamıştı. Ken. disini hemen yatırdılar. Ertesi sabah Ahmed Müfd geceki | yaptığı münasebetsizliği amcadan öğ. | renince çılgıns döndü. Lâkin amcaya hiç renk vermedi amma ne yapaca- ğını da şaşırmıştı. Şimdi ne halt ede. cekti? Nacinin bundan haberi bile yok- tu. Diğer taraftan amca ile Ayşe işe kati olup bitmiş nazarlle bakmağa başlamıştı, Ahmed Müfid deli olacak- tı. Pirincin taşını nasıl ayıklıyacağını bir türlü kestiremiyordu. Beşiktaştaki evden çıkarken amca; »- Bugün herhalde Naci ile görü- şelim... diye tenbih etti. Lâkin Ahmed Müfid Nacinin karşısına çıkmağa ce- saret edemiyordu. O günü işe gitmedi, Sokaklarda dolaştı, Akşam üstü Galatada Naci ile bu- run buruna gelmezler mi?.. Ahmed Müfid fena halde bozulmuştu. Naci: — Yahu neredeydin?, dedi.. Gel bir az şurada oturalım... Ahmed Mürfldâ kaçmak için bahane arıyordu. Lâkin Naci bırakmadı, O- turdular. Genç şef: — Bugün, dedi, Ayşe son derece şık bir halde işe geldi. Bana karşı mua- melesi gayet değişmişti. Anlıyamadım gitti. Ahmed Müfid, bayılacaktı, kıpkırmız zı kesilmişti. Bahsi değiştirmek iste- di, Fakat Naci: — Bana bak Müfld, dedi, maaşıma zam oldu. Şöyle sakin bir yuva kur- mak İstiyorum, Ayşe gayet iyi bir ev kadını olabilir... Ben bu işleri bilmem,, sen şu Ayşeyi bana istesene... Ne der- çırdınız da bir gece olsun bize misafir oldunuz... diye onu yukarı aldılar. i Ke A ag EŞ RE Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Haliskârgazi caddesinde Halk. Taksim: Nizameddin, Tarlabaşında” Nihad, Beyoğlu Kanzuk, Dairede Gü- neş, Galata: Topçular caddesinde Spo- ridis, Kasımpaşa: Vesif, Hasköy: Ha- hetoğlunda Barbut, Eminönü: Beşir Kemal, Heybeliada: Halk, Büyükada: Halk, Fatih: Hamdi, Karagümrük” Ahmed Suad, Bakırköy: Hüâl, Barı“ yer: Osman, Tarabya: Yeniköy, Emir- gün, Rumelihisarındaki eczaneler, AX- saray: Etem Pertev, Beşiktaş: Süley- mah Recep, Kadiköy: Pazaryolunda Rifat Muhtar, Modada Alâeddin. Üs- Küdar: İmrahor, Fener: Emtiyadi, Be- yazıt: Kumkapıda Belkis, Küçükpe- zar: Hasan Hülüsi, Samatya: Koca- mustafapaşada Ridvan, Alemdar: Dİ- vanyolunda Esad, Şehremini: Topka- Dida Nazım, sizi günlerce iztirap çekmekten kurtarır. En şiddetli baş, diş, adale ağrı- larını, üşütmekten mütevellit bü- tün sancı ve sızıları keser, Nezleye romatizmaya. kırıklığa karşı çok müessirdir. Mideyi bozmaz, kalbi ve böbrek- leri yormaz. İcabında günde 3 kaşe alınabi- lir. Bir tek tüp sizin bu neticeyi almanıza kâfi gelecektir. Bugün ilk iş olarak bir RADYOLİN alınız ve bitinceye kadar günde üç defa kullanınız. Bu müddetin 50- nunda dişlerinizin evvelkinden çok daha parlak, çok daha beyaz ve çok daha temiz olduğunu görecek- siniz. RADYOLİN ile muhakkak sabah. akşam ve her yemekten sonra yahut hiç de- ğilse günde üç defa fırçalamek şartile. sin? Ben Ayşe ile evlenmeğe karar verdim... Ahmed Müfid yerinden fırladı. Na- cinin boynuna sarıldı. — Ah kardeşim. Naciciğim.. ne isa» betli bir karar vermişsin ciğerimin kö- şesi... Gel seni öpeyim, tebrik ede- rim, Ne memnunum, ne memnunum... Benim kadar bundan kimse memnun olamsz.. diyerek Nacinin boynuna sa- rıldı. Naci arkadaşının bu kadar sevin- mesine hayret etmişti, İçinden: — Şu Ahmed Müfid beni ne kadar seviyor.. saadetimin karşısında ne ka- dar sevindi... diyordu. — (Bır yıldız) KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli Dağın tepesindeki ki bir çinli göründü va No. 149 ayanın ârkasından zkana: “Peygam- berimiz sizi kabul edecek, dedi, fakat, kılıcınızı kapıda bırakmak şartıylet!...,, Yeni Şi - Ho peygamberi, vaktile dağlılara şöyle bir öğüt vermişti: <İlk insanlar dağlarda yaşarlardı. O zaman birbirini vurmasını, yalan söylemesini, birbirlerini aldatmasını bilmezlerdi. Şehirler kurulduktan ve insanlar dağlardan ovalara in- dikten sonra kan dökmek, başkasının malını çalmak ve kızını, hayvanım kaçırmak gibi vakalar çoğaldı. m“ Beni tanımak istiyen ve öğütlerimi işitenler tekrar dağlara çıkarak ka- yaları delsinler. Evlerini dağlarda kursunlar ve yeni yuvalarında yaşa- | sınlar. Bu suretle hem bana, hem de ulu mabuda yaklaşmış olurlarIa İşte Şi - Holuları yayladan dağlara çıkaran bu öğütler, onların ahlâk üzerinde de müsbet tesirler bırakmış- tı. Bu suretle in gibi kovuklarda ya- şıyan dağlılar hem birbirlerinin yu- valarını, ailelerini ve hususiyetlerini görmezler, hem de birbirinden tama- men âyrı olarak, büyük bir eniniyet içinde yaşarlardı. Şi - Ho peygamberi tebaasına ken- disini ayni zamanda da bir hüküm- dar gibi tanılımıştı. Herkes ona vergi verir, zahire taşırdı. Dağlılar yaylalardaki alâkalarını tamamile kesmemişlerdi. Koyun sürü- leri, inekleri, atları, ağılları yaylada bulunur ve bunlara nöbetle bekçilik yapan dağlılar bulunurdu. Ziraats de ehemmiyet verirlerdi. Bir yıllık er- zaklarını dağlardaki yuvalarına ta- şırlardı. Dağlarda av hayvanları çok olduğundan, yiyecek için sıkıntı çek- mezlerdi. Özkanın çe$irdiği Çinli, Moğolleri tepeye kadar götürmüştü. Moğollar burada atlarından indi- ler.. ve genişçe bir meydanda büyük bir kayanın önünde durdular. Büyük kayanın dibinde, başının saçları yerde sürünen iki şişman Çin- Mi duruyordu. Bunların ellerinde ucu sivri - kargı ya benzer- demirler vardı. Belli ki, bu adamlar yeni peygam- berin nöbetçileriydi. Özkan adamlarile beraber nöbetçi- lerin yanına sokuldu: — Dağların hâkimi Şi-Ho peygam- berini görmek istiyoruz. Dedi. Kayanın arkasından küçük boylu bir Çinli göründü ve elile biraz bek- Jemelerini işaret ederek çarçabuk göz- den kayboldu. Kapıdaki nöbetçiler ellerindeki kar gılari çaprazlama biribirine uzatarak, içeriye girmenin yasak olduğunu an- Jatmışlardı. Özkan ve arkadaşları ayakta duru- yorlardı. Çinli cücenin dönmesi çok sürme- di. — Şi-Ho sizi kabul edecek, dedi, fa- kat, bir şartia... Özkan çok yumuşak davranıyordu. Gülerek sordu: — Nedir şartınız?, Cüce gözlerini yere indirdi: — Kalıçlarınızı kapıda birakacak- sıniz!. Özkan birden, beynine yıldırım çarp miş gibi sendeledi. — Ben, kellemi veririm, kılıcı ver- mem!, Diye bağırdı. Ayakta duran Moğollar da ayni sö- zü yüksek sesle tekrarladılar: — Biz, kellemizi veririz, kılıcımızı vermeyiz. . Cüce tekrar içeriye girdi, Kayanın arkasında kayboldu. Özkan, söylenen sözlerin peygam- bere ğini sanıyor ve biraz daha beklemek istiyordu. Fakat, bir- 'denbire büyük kayanın dibinde duran nöbetçilerin de gözden kaybolduğu- nu gördü. Moğollar kayanın dibine koşuştu- lar, O ne?!, Kayanın Iki yanındaki delikler, bis rer taşla çarçabuk kapanıvermişti. j iğne e Tir Özkan hayretini gizliyemeğdi: — Bu nasıl peygamber?! Diye bağırdı. Artık Şi-Ho'nun yanına giden bü- tün yollar kapanmıştı. Şimdi meydanda koskocaman bir kaya parçasından başka birşey kal- mamıştı. Moğol askerlerinden biri: — Bu adam peygamber değil, çok kurnaz ve şeytan bir sihirbaz... Diye söyleniyördu. Özkan dağın tepesinde ne yapaca- ğını şaşırmıştı. İş tekrar, birlikte getirdikleri Çin- iyi sikıştırmağa kalmıştı. Özkan, kamıçısını salladı: — Hayüi iyle bakalım. Peygam- beri görmek için ne yapalım?, Çinli gözlerini açtı: -—- Şi-Ho silâhlı insanları yanına kabul etmez, Onu görmek için kılıcı- nızı kapıda bırakmalısınız!, ii — Moğol askerlerinin kılıcı edinden ancak öldükten sonra alınır. Sen Mo- golları tanımıyor musun?. — O halde dağların peygamberini burada yüz yıl bekleseniz, göremez- siniz, — Burada karargâh kurup bekliye- ceğim. Elbette dışarıya çıkmak lüzu- munu duyacaklar. Onlat yeraltındâ yıllık erzakile büttin ihtiyaçlarını temin etmişlerdir. Şi-Ho'nun sarayında bütün adamla- rını besliyecek erzak dölu ambarlar Jar vardır. — Hangi saraydan bahsediyorsun?. — Bu gördüğünüz büyük taş, pey- gamberimizin oturduğu sarayın kapı" sidir. Onun arkasından kırk ayak merdivenle zemine inilir. Orada di gın muhtelif cephelerine bakan yüz- lerce odalar vardır. Şİ-Ho orada hiz- metçileri, catyeleri ve müşavirlerile birlikte yaşar. Özkan bu sözleri dinlerken, dağla- rın peyganiberin! Kubilâya götürmek şöyle dursun, onu kolay kolay göre- miyeceğini de anlamıştı. — Peki, dedi, şimdi ne yapacağız? Ben onu görmeden geri dönemem. Ha- kanımdan böyle emir aldım, “ Özkan, dağların peygamberi ile karşı karşıya.. Örkan, Çinliye son sözünü söyle- mişti: «— Peygamberi görmeden dönmi- yeceğim!.> Çinli büyük kayanın dibine sokul- du. Anlaşılmaz bir dille bir takım şey- ler söyledi. Ağzını kayaya dayadı. Bağırdı. Bekledi. "Tekrar bağırdı. Biraz daha bekledi. Ve başını Moğollara dönerek; — Peygamberimiz sizi bekliyor am- ma, kılıcınızı kapı nöbetçisine bırak- manızi emrediyor. Bu, sizin kılıcınız- dan korktuğu için değil... Sadece bir Adet olduğundan, buna riayet etme- nizi istiyor. Peygamberimiz eğer ister» 8e, sizi, belinizdeki güvendiğiniz kılıç- la birlikte ve bir anda mahvedebiliri Bunu kabul ederseniz, şimdi kapı açı- lacak ve saraydan içeriye gireceksi- hiz! Özkan arkadaşlarile konuştu. Ve bu meselenin merdlikle alâkası olmadi ğından, kılıcını kapıda bırakarak sa- Taya girmeğe karar verdi, Çinli tekrar ağzını kayaya dayadı. Özkanın bütün şartları kabul eti- gini, bağırarak söyledi. Çok sürmedi. Bu esrar beldesinin her köşesinden korkunç uğultular işitildi. Kapı vazifesini gören büyük kayâ parçası yavaş yaYaş bir yana çekildi, kapi açıldı. # 'Nöbetçiler, kargılarını kaldırarak, Özkana ve Özkanla birlikte içeriye girmek isteyen arkadaşına yol verdi- ler : (4rkası var), Üy: e ri