26 Temmuz 1937 Tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11

26 Temmuz 1937 tarihli Akşam Gazetesi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

nü te- wi ev- acı dlo alı. ş | EEŞFERE Dalgın bir adamın zihni bazan in- sana pek fena şakalar (yapar. İşte şimdi de Hasan Hulüsi, yeis ve endişe içinde, ne yapacağını bilmez bir halde odanın içinde dolaşıyor ve bir sahneyi hayalinde gayet vazih bir surette tekrar görüyordu. Otelin yazı salonnunda idi. İşte ma- sanın üzerinde yazı lümbası yanıyor- du. Masanın köşesinde cıgara tablası ve üzerinde yanar sigara. Tam bu si- rada otelin garsonu geliyor ve tele- fonda kendisini istediklerini söylü- yor. O zaman, Hasan Hulüsi kapıcıya vereceği iki mektubu alıyor ve bunla- rı zarfa korken yanılıyor. Karısı Lâ- mianın mektubunu Zarifenin zarfı na, Zarifenin mektubunu da Lümia- nın zarfına koyuyor. Şimdi iki mek- tup ve iki zarf kati bir berraklık ile gözlerinin önünde. Yaptığı hatâyı çok yakın bir şahid gibi gözlerile görürce- sine hiç şüphe kalmıyacak surette gihninde canlandırıyor. Şimdi ne yapmalı? Olan oldu. Mek- tupları postadan istemek imkânsız. O mektuplar şimdi Viyanayı İstanbu- ia bağlıyan demiryolu üzerinde S1Ç- rıya sıçrıya İstanbula doğru koşuyor- Jar! İki gün sonra İstanbulda karısının sevgili Zarife diye başlıyan bir mek- tup alacağını düşündükçe saçlarının dimdik kesildiğini, vücudünde bir ür- perme dolaştığını hissediyordu. Zariteye mektupta neler yazdığını, mektubun nasıl bittiğini bir türlü ha- tırlıyamıyordu. Duyduğu heyecan ve korku zihnini perişan etmişti. Şimdi İstanbula dönüyordu. Hudüt- tan içeri girince karısile ne yapacağı- nı pek endişe ile düşünmeğe başladı. Yüreği çarpıyor, soğuk terler dökü- yordu. İstanbula 102 kilometre kala, Zarifeye yazmış olduğu kısa mektubu hatırlamağa muvaffak oldu. Bunda pek taşkın bir şey yoktu. Yalnız «sev- gili Zarife» yi ve mektubun pek sami mi tarzınıizah edebilmek lâzımdı. Biraz düşündü: Zarife pek âlâ, kendisinin daktilosu olabilirdi. Kadın- lar daima daktilo kızları istihfaf eder- ler. (92 nci kilometre) Hem zaten daktilolarla patronlarm ahbaplığı tabii işlerden, sosyal anane- lerden gibi telâkki edilmeğe başlan- mış değil miydi (33 üncü kilometre). İşte bu mülâhazalariz Hasan Hu- Tüsi Sirkecide trenden oldukça müste- Tih bir halde indi. Evde karısını da ga- yet sakin görüyordu. Hattâ pek fazla sakindi. İlk dakikada bu sükünet Ha- san Hulüsiyi hayretlere garkettikten sonra, biraz geçince bir hayal sukutu verdi, Öğleden sonra, bu süküneti düşün- dü. Şüphelenmeğe başladı. Daha va- kit geçince, endişesi arttı. İhtimal ki Lâmia bir intikam düşünüyor, gizli bir plân hazırlıyordu. Akşam, yemekte, Hasan Hulüsi lâ- kırdıyı mevzuun etrafında dolaştırıp duruyordu. Lâmla güzel, soğuk kan- h, hissiyatından hiç renk vermiyordu. Ertesi günü, Hasan Hulüsinin üzün- tüsü ve merakı daha artmıştı. Daya- namadı: — Bugün Zarife beni öyle kızdırdı ki... dedi, On dört pulu yanlış yapış- tarmış. slm ii Lâmia hiç alâkadar olur gibi gö- Tünmeden cevap verdi: — Olur 2... “Hasan Hulüsi izahat verdi: — Zarife benim daktilomdur. Lâmia eğlenir gibi: — Zarif bir ismi var, dedi. Artık bu kadarı fazla idi. Hasan Hu- Jüsi karısının bu itidali demi karşısın- da gülünç bir mevkie düştüğünü his- ediyordu. Bu vaziyet onu bütün bü- tün sinirlendirdi. Karısının kendisine bir sürpriz hazırladığı muhakkaktı. Yakat o Lâmianın sükütuna aldanmı- yacaktı. Akşam, yemekte dört beş kere Zari- fenin ismini zikretti. Fakat Lâmia hiç bir teessür eseri göstermiyordu. Ertesi sabah, Hasan Hulüsinin tek- Tar merak ve endişe içinde bir gün ge- girmeğe tahammülü kalmamış oldu- ğu için, karısile açık görüşmeyi ter- cih etti: — Beni dinle, Lâmla, dedi. Sana yemin ederim ki Zarife benim dakti lomdur, ge kadın kahvaltı ediyordu. Bu Mikırdıyı işitmekten gayet hayrete düşmüş gibi görünüyordu. Ah ne kur- naz, ne komedyacı bir kadın! Fakat Hasan Hulüsi kararını ver i — Yetişir artık Lâmia, dedi. O mek- tup Zarifeye gidecekti. Yanlışlıkla se- nin zarfına koydum. Fakat şüphe edersen günahıma girersin. Zarife be- nim daktilomdur. Zavallı, miskin bir kızcağız. Haline acıdım. Talihsiz bir biçare. Çok iyi kalbi de var; çalışkan. Onun için kendisine sevgili Zarife di- ye hitab ediyorum. Gönlünü almak için. Hem hastadır da... İhliyar bir annesi var. Ona bakıyor, Fatihte otu- ruyor. Eski Deve hanının altında bir mahallede... Hasan Hulüsi sözüne devam edeme- di. Çünkü oda kapısı açılmıştı. Ne münasebetsiz bir zamanda! Tam bir cephe hücumu yaparak muvaffakıye- ti kazandığı sırada lâkırdısı yarıda ka- hverdi, İçeriye ihtiyar hizmetçi Fatma gir- mişti. Hasan Hulüsinin yol çantasın- dan çıkan esvaplarını şüpürüp temiz- demiş, onları getiriyordu. Esvabı bir iskemlenin üzerine koyduktan sonra: — Şu iki mektubu cebinizde bul dum, dedi. Unutmuş olacaksınız. Hasan Hulüsi zarfları görünce, sap- sarı kesildi. Lâmfa elini uzatarak mek- tupları kocasından evvel yakaladı. Hasan Hulüsi kopacak fırtına kar- şısında bütün kuvvetini toplamağa çalışıyordu. Manmafih içinden de ken- disini teselli ediyordu: — Artık bir ehemmiyeti kalmadı ki, diyordu. Çünkü Lâmiaya işi an- lattım... Zavallı, çirkin, fıkara bir kız... İhtiyar bir annesi var. Fatihte, Deve hanı tarafında oturuyor... Halbuki Lâmia zarfın üzerinde Maç- kada Üçyıldız sokağında lüks bir apar- tımanın birinci katında Zarife hanı- mefendi adresini okuyordu. Hikâyeci Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Pangaltıda Narçileciyan, Tak- sim: Limonciyan, Beyoğlu; İstiklâl caddesinde Dellâsuda, Galata: Kara“ küşde Hüseyin Hüsnü, Kasımpaşa: Müeyyed, Hasköy: Nisim Aseo, Emin- Heybellada: To- Merkez, Patih: e, Karagümrük: Ali Kemal, Bakırköy: Merkez, Sarı- yer: Nuri "Tarabya, Yeniköy, Emirgân, Rumelihisarındaki eczaneler, Aksa- Tay: Cerrahpaşada Şeref, Beşiktaş: Nal, Kadıköy; Söğütlüçeşmede Hu- 1üsl Osman, İskele caddesinde Saadet, Üsküdar: İttihad, Fenar: Balatta Hü- #ameddin, Beyazıd: Asadoryan, Kü- çükpazar; Necati, Samatya: Çula, Alemdar: Ali Kıza, Şehremini: Top- Buğday kızılca Arpa Çavdar Yulaf Yapak Trakya Yapak İzmit Keçi kıl yermi Liverpul Buğday: Şikago Buğday: Vinipek Arpa: Anvers Misir: Londra, Eskişehirde AKŞAM neşriyatı «Ses - Işık» müessesesinde satı- hır. «Akşam» gazetesine abone olanlara hususl tenzilât yapılır. 1933 istikraz (o 95 huriyet Merkez Ünitürk I Oo 1525! Bankas » O OME0; Anadolu His, 2420) > 1455) Telefon 1— Mümessil I 3880) "Terkos 750 . Ji 4080) Gimente 3 » m İttihad değir. 1049 | İş Bankas PM) menleri #7 Temmuz 987 Salı İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâk- la Türk musikisi, 1250: Havadis, 130$* Muhteh? plâk neşriyatı BON. Akşam neşriy musikisi, 1530: Kı Kevi Bosyal Yardım şubes İhsan Şükrü (Sporun terbiye ve karakter Üzerinde tesiri), 20: Nuri Hali irikile Türk musiki heyeti, 20,30: Ömer Rıza ta- rafmdan arabca söyler, 2045: Vedia Rı- za ve arkadaşları tarafından Türk musi- kisi ve halk şarkıları, (Saat ayarı), 2115: Radyo Fohik Dram (VERTER), 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 2230: Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23: BON. Ecnebi istasyonların en müntebap programı Milâno (368) saat 22: La Bohöme ©pe- Fası, Viyana (507) 20,25: Konser, Kolom- ya (456) 21,10: Orkeslra, Marsilya (400) 2130: Senfonik konser, Oslo (1154) 2030: Konser (keman ve piyano), Peşle (540) 2240: Dohnany festivali. Dans musikisi Frankfurt (251) saat 21, Breslav (316) 2330 Londra (Kısa dalga) 2340. 28 Temmuz 917 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 12.0; Havadis, 13,05: Muh- telif plük neşriyatı, 14: SON. 1830: Plâkla dans musikisi, 19350: Konferans: Beyoğlu Hal- kevi namına Nizameddin Nazif (Sulhün mübeşşiri Türkiye), 20: Nezihe ve arka- daşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030; Ömer Rıra tarafından arabca söyler, 2045: Bimen Şen ve arka- daştarı tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat syarı), 21,15: ORKESTRA: 2215: Alans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 2230: Piâk'a sololer, opera ve aperet parçaları, 23: SON. BORSA 26 Temmuz 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) ESHAM ve TAHVİLÂT İstikrazı dahili (#4, Türkiye Cum- (o89İ Akşam neşriyatı: » hamiline 990! gark değir- 000 > Müessis ©T7İ menleri Para (Çek fintleri) Paris 1,1230) Sofya 84020 Londra 60) Prag 2881 Nev York — TEXTİDİ yizala ye Milâno 10,000 | lari ; Belgrad o 344850 Alina 80/480İ zo (ri Cenevre 344) Pengo 400.a0 Brüksel © © 46935) Bükreş 1085075 Amsterdam © 143,101 Moskova 2040 Başı ağrıdan çatlıyacak gibi NEVROZİN En şiddetli baş ve diş ağrılarını dindirir NEVROZİN Bütün ağrı, sızı ve sancıları keser NEVROZİN Nezle, grip ve ro- matizmaya karşı çok müessirdir. Tiyen -Fonun Terlandan sadakat yemini! istemesinin elbette bir sebebi Terlan gözlerini açınca imparatoriçenin cücesile karşılaştı. — Ah, dedi, sakın benim buraya geldiğimi kimse görmesin, Size gizli bir mektup getirdim. Terlan yerinden fırladı... Cariyenin yanıma koştu... Ve kapıyı sıkıca kapadı: — Nereden geliyorsun. kimi arı- yorsun? Cariye elini koynuna götürdü; — İmparatoriçenin dairesinden... Sizi görmeğe geldim. Terlan, cariyenin Gökçin hatun tarafından geldiğini sanmışlı. — Gülçin hakkında sevindirici bir haber mi getirdin? Diye sordu. İmparatoriçenin cariyesi koynun- dan bir mektup çıkârdı: — Tiyen-Fo bunu size gönderdi... kekin istiyor. ei Tiyen-Fonun adını duyun- ca titremeğe başladı. Mektubu aldı. — Cevap acele mi? — Evet. Hemen okuyun ve cevap verin! Terlan tereddüdle mektubu okudu: «İmparatoriçe Tiyen - Foya ebediyen sadık kalmağa ye- min ederim.» Terlan bu satırları birkaç kere Okudu. — Bir şey anlıyamadım. Diye murıldandı. Cariye gülümsedi: — Mektubun cevbı da içindedir... Ayrıca bir şey yazmağa lüzum yok. Bu mektubu imzalarsanız, Gülçin idamdan kurtulacak... — Demek imparatoriçenin bana teklif ettiği af şartı bu imiş?... — Evet. Çok kısa, çok kolay... He- men altına bir imza koyunuz... İş- te o kadar. Prenses derhal idamdan kurtulacak. Terlan hayretler içinde, ne yapa- şaşırmıştı. — İmparatoriçenin benim sadaka- timden şüphesi mi var? Diye söylendi. Cariyenin yüzündeki tebessümden bir anda eser kalmadı: — Bunu imzalamazsanız çok pişman olacaksınız! Bir daha bu fır- KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli satı ele geçiremezsiniz! . Bir imzaya mukabil, sevgiliniz idamdan kurtula- cak... “Siz de bunu istemiyor muydı- nız? Terlan fazla tereddüde lüzum gör- medi. Mektupta fazla düşündürücü bir “taahhüd yoktu. — Ben zaten impâratoriçelere ve imparatora karşı, hassa kumandanı olduğum gün «sadakat yemini: ver- dim. Bunu bir daha tekrarlamış ol- maktan ne çıkar?! Diyerek mektubun altıma imzasını koydu. İmparatoriçenin cariyesi mektubu tekrar aldı, koynuna koydu ve başka bir şey konuşmadan kapıyı açtı, d- şarıya çıktı. Terlan cariyeye bir şeyler söyle- mek istemişti. Nedense ağzını aça- madı. Başında birdenbire büyülen- miş bir insan sersemliği vardı. Kalbi koparcasına çarpıyor, dizlerinin üs- tünde duramıyordu. Terlan yatağının kenarına uzandı. — Bu ne garip kadın! Benim sada- katime neden lüzum görmüş. Ben kendisini iki gün önce çiçek bahçesin- de bir hayli üzdüğüm halde, bugün benden böyle bir mektup istemesi, kim bilir nasıl bir tuzağın haberci- sidir, Tiyen-Fo elbette bu mektubu benden boşuna almadı, Acaba benim kendisine sadakatimi temin ederek, bu suretle Gülçini idamdan kurtar- mak mı istiyor? Her halde bu işte bir hile olsa gerek, Bakalım yarın neler olacak!... Ertesi sabah... Harem cücelerin- den biri Koşarak “Terlanın odasına geldi, Terlan yeni uyanmıştı. Cüceyi gö- rünce yatağından firladı; — Güneş mi tutuldu, cücem? No. 123 vardı. Gökten yıldırım mı düştü? Böyle gün doğmadan ne haberler getirdin? Cücenin yüzü gülüyordu. — Bir kara haber getirdiğimi sa- mıyorsun amma... Hiç te öyle değil Hele bir gözlerimin içine bak! Terlân hayret ve heyecanını gizli yemedi: — Yoksa prenses Gülçini babası af mi etti? Diye sordu. a Cüce: . — Hayır, dedi, benim Gülçinden haberim yok. Hem ben bir idam mah“ kümu hakkında size ne söyliyebili- rim? Terlan bağırdı: — Gülçin idama mahküm “da mu? — Evet. Mahkeme bu akşam — kararını verği, — Ya babası?... O ne diyor? — Hiç... Ne diyecek?! Hükmü im- za edecekmiş. Fakat, ben sana bun- dan bahsetmeğe Terlan hiddetle cücenin göğsün. den itti, — Haydi, defol karşımdan. Artık baska bir şey dinliyemem.. Gülçinin idamına mahkeme karar verdi de- mek? Cüce tekrar gülmeğe başladı: — Bu sabah imparatoriçe Tiyen « Fo çiçek bahçesine çıkacak, oradâ sizinle görüşmek istiyor. Cüce başka bir şey söylemedi. $ Ve kapıdan çıkarken ilâve etti: — Bir saat sonra... Anladın m? Sakın unutup ta imparatoriçeyi bek- letmeyin! Kendisine verdiğiniz sa- dakat yemini sizi cin gibi çarpar da, neye uğradığınız bilemezsiniz! “ «Seni seviyorum, Terlan! Haydi beni kucakla!..» O akşam mahkeme Gülçinin ida- O nuna karar vermiş ve bu kararını hakara arzetmişti, Bir baba, kızını - ne kadar sevme- se de - kendi elile idam hükmünü na- sıl imzalayabilirdi? Bütün saray erkânı bu endişeyi birbirine soruyordu: «— Hakan, kızını muhakkak affe- cektir.» «— Kubilây bu hükmü geri çevi- rirse, bundan sonra başkalarının idam hükümlerini de geri çevirebilir. Hal- buki o şimdiye kadar hiç kimseyi af- Yetmedi.» Saray halkı heyecan içinde büca- layıp dururken, Tiyen - Fo, hakanı kışkırtmaktan da geri kalmıyordu: ig — Hakanım, bir hükümdar, kızi- o nın idam hükmünü kolay kolay im- o zalıyamaz - diyordu - fakat, bu kız, babasının hayatına kasdeder ve te- şebbüsü mahkemece sabit olursa, a zaman böyle bir kız elbette affedile- mez. Mahkeme, Gülçini Şi-Yamanın ka tili olarak tesbit etmekle beraber, ay- rıca babasına sulkasd tertibi gibi ider mı icap ettiren bir ikinci suçlada itham etmiş ve iki cürmün cezası da idam olduğundan, Gülçinin affına imkân kalmamıştı. Acaba Tiyen - Fo Terlana ne söyle yecekti? Terlan bahçede dolaştı. Havuzlan tartlar, şimşir yoları, ağaç altları: ni birer birer aradı, Tiyen-Fo meydanda yoktu. Hassa kumandanı çok muztaripti. -- İmparatoriçe gelmezse... G idam edilirse... kendine söylenirken, bir Çin salkımı- nın altından yürüyen Tiyen - Foyu gördü. ; — İmparatoriçem!,,

Bu sayıdan diğer sayfalar: