9 Haziran 1937 Her Akşam Bir Hikâye sakin Fazilet gayetle çalışarak: — İki gözüm Mürüvvet, dedi. Ben a&r- tık onunla konuşamam. Onun için, rica ederim, benim yerime Azmiye sen söyle. Artık aramızda her şey bit- görünmeğe Mürüvvet müstehziysne gülümsedi; — Peki şekerim, söylerim. Kararın kat! midir? — Elbette! — Öyle ise ona senin bir günde, derhal mağlüb edilecek kızlardan ol- madığını anlatırım. — Çok iyi. Hem kendisini hiç sev- miyorum, hattâ ondan nefret ediyo- Tum. Bunları da Mlâve etmeyi unut- ma. — Demek onu o kadar çirkin bulu- yorsun. — Çirkin mi? Hayır. Bunu nasıl düşünebilirsin? Güzel endamı, geniş omuzları... — Ama bu güzellik sırf maddi bir gey. Maneviyatına, ruhuna gelince... Çok fena ruhlu olduğunu anladım. karaktersiz, değersiz bir adam. — Öyle ama dün gece öpüyordun onu, Fazilet yumruklarını sıktı, — İşte beni şimdi çıldırtan da bu, ya! dedi. Bir delikanlı birdenbire ya- nıma geldi. Kendisini şöyle uzaktan tanıyordum. Beni bir kere dansa ça- — Bir değil üç kere, — İKi kere, — Peki, #ki buçuk olsun haydi. — Sonra da biraz bahçede gezelim — Sen de gittin fakat. — Evet, budala gibi. Fakat içerisi çok sıcaktı. Bahçe pek güzeldi. Bu güzellik bana puslayı şeşırttı, Kolu- nu belime doladı. Ses çıkarmadım. Sonra bir sırahın üzerine oturduk. Bana karşı hissettiği büyük aşktan bahsetmeğe başladı o Ben de budala gibi, ona karşı kalbimde bir aşk oldu- ğunu söyledim... — O da seni öptü, değil mi? — Hem de çok çok ve ateşli ateşli. Evlenmeden bahsedeöek kadar işi He- ri götürdük. — Tebrik ederim, seni. vakit kaybetmemek derler. — Hayır, Mürüvvetçiğim, buna çıl- gınlık derler. Çok şükü: ki bu hal ben- de bir iki sant sürdü. Şimdi kendime geldim. O beyefendi benim aptal bir kız olmadığımı, her lâkırdıya inanamıya- cağımı artık anlamalı, Ben ihtiyatlı, aklı başında bir kızım. — Demek onu bir daha hiç görmek istemiyorsun? — Buna mâni olamam. Bana karşı kalbinde bir his besliyorsa ona da ka- rışamam, Yalnız, beni bir yerde gö- Türse rahat bıraksın, işte bu kadar. Mürüvvet başile tasdik işareti yaptı: — Peki ama, ona birdenbire neden böyle bir nefret hissettiğini, bunun sebeplerini izah etmek lâzım, Söyle- diklerinin hepsini orun tekrar edeyim mi? Buna hiç — Tabii, — Olur, Ben de tamamen senin fik- Tindeyim. Onun pek fena ahlâklı, berbad bir genç olduğunu biliyorum. Fazilet çanı sıkılmış gibi durdu. -— Mürüvvet, dedi, sen de her şeyi mübalâğa edersin. — Ben sana yaptığı harekete bakâ- rak hükmediyorum. Kibar bir adam pek az tanıdığı bir kıza karsı böyle bir muamele yapmaz da... — Azminin âdeti, bayağı bir genç olduğunu iddia edemezsin. İhtimal- ki garib bir haleti ruhiye onu gece Öyle davranmağa sevketmişlir. Zaten biraz sonra beni dünyada her şeyin fevkinde tuttuğunu, o kadar çok sev- diğini de ilâve etti. — Öyle ama, senin dediğin gibi, bu yüzsüz adam seni haberin olmadan öptü. - Nasıl? Ben böyle bir şey söyle- âlm mi? Ben bahçeye onunla bera- ber kendiliğimden çıktım. — Bir genç kızı birdenbire öperek onun emniyetini stimal ederse bundan &di bir genç olur mu? —Neder söylüyorsun, Mürüvvet! Baş- ka hiç bir erkek Azmi kadar dürüst olamazdı. Çoktanberi beni sevdiğini, fakat bunu söylemeğe bir türlü fırsat bularnığdığını söyledikten sonra öptü beni. Arkasından da hemen evlenmek teklifinde bulundu. — Şüphesiz senin paralı bir kız ol duğunu düşünerek... — Asmi böyle bir âdilik yapamaz. | Beş param bile olmazsa beni alır. Bu- | na eminim. — Boş lâkırdı. Hem nesine tama edilecek, Âdi bir mühendis, — Evet, şimdilik öyle. Fakat öyle projeleri var ki. Bunları icra edince gayet meşhur ve zengin bir adam olacak. — Peki, başka ne meziyeti var? — Allah için, Azmi her cihette mümtaz bir adamdır. Güzel sanatlar- dan anlar, musikiden, spordan anlar, çok okur, hattâ felsefe kitapları bile okur. Bir adam daha ne yapsın? — Fakat iyi bir koca olup olmiya- cağı meçhul, — Amma tuhafsın Mürüvvet! Neden Iyi bir koca olmasın? Ben onunla pek Alâ yaşanabileceğine eminim. Karısı pek mesud olacaktır. — Yal! Öyle mi? O halde neden ona varmak istemiyorsun? Fazilet gözlerini açtı. v — Neden mi varmıyorum? Ben böy- le bir şey söylemedim ki. > — Nasıl söylemedin? Bir zâaf da- kikasına mağlüb olarak söz verdiğini söylemedin mi? — Aman Mürüvvet, Bugün ne garib- sin sen. Âdeta bizim eylenmemiz! İste- miyorsun diyeceğim. Onu o kadar f6- nâ gösteriyorsun ki. Seni temin ede- rim ki hiç bir fena huyu yoktur. Sa- na söyleyim mi? Ben ondan başka bir nişanlıya tahammül edemem, Mürüvvet ayağa kalktı. Dudakların- da gene müstehzi bir tebessüm dola- pyordu, — Yavrum, dedi, Ben gitsem de Azmi fle doğrudan doğruya sen ko- nuşsan olmaz mı? Fazilet dostunun boynuna sarıldı. — Ah Mürüvvetçiğim, sen ne iyi hal- den anlarsın... Çabuk ol bari. Şimdi nerede ise Azmi gelir. Hikâyeci / Bu akşam ) Nöbetçi eczaneler Şişli: Maçka, Taksim:İstiklâl cad- desinde K. Rebul, Kurtuluş cad- desinde A. Galapulo, Beyoğlu: Gü- latasaray Posta sokağında Gar- vih, Galata: Topçular caddesi de Hidayet, Kasımpaşa: Müey- ved, Hasköy Nesim Aseo, Eminö- nü; Salih Necati, Heybeliada; To- madis, Büyükada: Merkez, Fatih: Saraçhanede İbrahim Halil, Ka- ragümrük: AH Kemal, Bakırköy: Merket, Sariyer: Nuri, Tarabya Yeniköy, Emirgân, Rumelihisa- rındakt eczaneler, Aksaray: Cer- rahpaşada Şeref, Beşiklaş: Nail, Kadıköy: Söğüdiüçeşmede Hulü- si Osman, İskele caddesinde Saa- det, Üsküdar: İttihad, Fener: Ba- latta Hüsameddin, Beyazıd: Asa- doryan, Küçükpazar: Necati, Sa- matya: Çula, Alemdar Cağaloğ- lunda (Abdülkadir, Şehremini: Topkaşıda Nazım. 150 > Posta Ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, alt: aylığı 1000, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır Rebiulevvel 29 — Ruzu Hızır 35 & İmsak Güneş Öğln İkindi Akpa Yat 1 BAD 4di 834 100 202 0 429120 1613 1939 214) İdarehane: Babrâli civarı Acımusluk So. No, 13 AKŞAM 9 Haziran 937 Çarşamba İstanbul :— Öğle neşriyatı: Baat 12,80 Plâkla 'Türk musikisi, 1250 Havadis, 13,05 Muhtelif Plâk neşriyatı. 14 son. Akşam neşriyatı — 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Mandolin orkes- trası, Berk ve arkadaşları, 20: Nezi- he ve arkadaşları tarafından Türk Rize tarafından arapça söylev, 20,45; Bimen Şen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Sa- at âyarı), 21,18: Orkestra, 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı, 2230: Plfikla sololar, opera ve operet parçaları, 23: Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntehap programı Milâno (368) saat 22.35 Senfonik konser, Prag (470) 20,30 Yanacek: «Küçük bir tilkinin hikâyesi> opera. Sottens (443) 21 Konser. Berlin (356) 21,10 Konser. Berlin (356) 22 Listz festivali. Varşova (1339) 22 Piyano (Chopin) Peşte (540) 23 Keman kon- seri. Peşte (540) 0,10 Tzigan orkestra- si. Dans musikisi Monako (405) saat 23,20, Breslav (316) 23.30, Marsilya (400) 24, Lon- dra (kisa dalga) 14,45 - 18,30 - 21,50 22 10 Haziran 937 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 18: Beyoğlu Halkevi gösterit kolu ta- rafından bir temsil, 14: San. İstanbul 8 Haziran 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât İst. dahili o 95,— (İş. B. Hamiline 9,80 Kuponsuz 1933 » Müessis 77,— istikrazı 95, |T.C. Merkez Ünitürk | 18,85,—| Bankası 88,— » NM 18,62,50| Anadolu his, 24,— » İl 18,35,—| Telefon 6,30 Mümessil | 44,40) Terkos 10,— ». MN 40,5) Çimento 13,35 » İttihat değir. 10,— İş Bankası (o 9,80) Şark o» 0,80 Para (Çek fiatleri) Paris 17,65,—) Prağ 22,69,50 Londra o 624.—| Berlin 197,35 Nev York 78,82,— Madrid. 14,02,25 Milâno 15,02,25| Belgrad o 84,61,50 Atina o 8758,— : 41762 Cenevre 346,17! Zleti ee Brüksel 469—| Pengo 3,99,83 Amsterdam 1,43,75| Bükreş ( 107,69,25 Sofya oo 64,10,25İ Moskova 23,97;25 İSTANBUL TİCARET ve ZAHİRE BORSASI 8/6/937 FİATLER CİNSİ Aşağı o Yuka Kr, Pa, Kr. Pa. eğ ğe — Buğday yumuşak «9 6124 » sert 537 6 7 Arpa 3 Çavdar 416 4174 Misir sarı 427 430 Kuşyemi de 9.15 Peynir beyaz 27 5 2810 » kaşar 423 — 46 — Afyon ince 530 — 580 — İç fındık 2— —— E ——— —————— Buğday * 210'Ton Masir 6 » Fasülye 3» Peynir 19 » Kaşar 7. Zeytin yağı 27 » İç fındık iğ e ceviz. 5 Tiftik 3 Yapak - ———ğ—ğ—ğ—ğ—ğ—ğ—ğ—ğjğj— GİDEN Yapak 6 Ton DIŞ FİATLER Buğday: Liverpul 5.96 Kr. > # Şikago 495 > » 1 Vinipek 3,30 » Arpa Anvers 490 > M ndra 3.78 » Keten T. : Londra 8,07 » Fındık G. : Hamburg 94,34 > Fındık 1. : Hamburg 94,54 > KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 75 Şansı, çekik uzun kaşları ve büyülü bakışlarile her erkeği kendine çeken musikisi ye halk şarkıları, 20,40: Öner(İmmparatoriçeyi o gün her zamankinden daha güzel ve sevimli bulmuştu Genç kızın yüzünü görmek arzusu onu yolundan alıkomuştu.. servetinin hesabını bilmiyecek kadar zengin o- lan müslüman tüccarı kimdi? Şansi: zin adı nedir? Diyerek yere oturdu. Genç kadının peçesinin altından güldüğü seziliyordu. — Babamın adını söylersem, beni ve onu belki tanırsınız! Dedi.. sustu. Şansi ısrarla sordu: — Sizi her halde tanımak istiyo- Tum! Benden çekinmeyiniz! Kimin kr zısınız? — Siz kimsiniz? Biraz da kendi- nizden babsediniz! Bana bir bardak $u veren insanı tanımak isterim. — Adım Şansi. Hakanın sir kâtibi- — O halde Pekinin en çok sır tutan insanlarından biri olmalısınız. Kubi- lây han elbette boş yere sizi intibab etmemiştir! — Belki böyledir. Fakat, ben hiç te hakanın zannettiği kadar ketum bir insan değilim. — İnsan kendini başkaları kadar tanıyamaz. Kubilây hanın sizi sir kâ- tipliğine seçerken yanıldığını sanmı- yorum. Çoktariberi hakanın yanında mısınız? — Beş yıl oluyor.. — Bir insanın #ğzını denemek için, beş yıl az zaman değil, — Kubilây han bir insandan elli yıl sonra da şüphelenebilir, — Hakanın bütün esrarını misiniz? — Bir çoğunu bilirim, — Herhalde bilmediğiniz bir şey varsa, o da imparatoriçe Tiyen-Fonun ölümüdür. — Bilâkis.. o hâdiseyi hakandan daha iyi bühim, Çünkü Tiyen-Fo idam edildiği zaman Kubilây han Pe- kinde değildi. — Tiyen-Fonun yaşadığını söylü- yorlar.. doğru mu acaba? — Ölülerin dirildiğine inanıyorsa- nız, doğru olabilir, — Herkes böyle söylüyor. — Tiyen-Fo yaşıyor mu diyorlar? — Evet, İdam edilmemiş. ELA saray kapısında teşhir edilen bilir — O baş, Tiyen-Foya benziyen bir başka kadının başı imiş diyorlar! — Hepsi yalan.. hepsi uydurma. Tiyen-Fo idam edilirken, ben hâkim- lerle birlikte cellâdın önünde duru- yordum. — Yanılmış olduğunuzu sanıyo- Tum. Çünkü ben, Tiyen-Fonun yerine İdam edilen kadınm babasile görüş- tüm, O bana: «Benim Kızımı saraya mensup bir adam iğfal etti. onu Ku- bilây hana haber vereceğim.. bu adam Tiyen-Foyu sevdiği için ölümden kurtardı, diyeceğim» dedi. — Gerçek siz böyle bir kimse ile ta- nıştınız mı? — Evet, Babam da tanır onu, Saf bir köylüdür. Hattâ kızının idam edildiği gün, saray kapısına astınlan kesik başı önünde ağlarken, babam onu görmüş. niçin ağladığını sormuş. Köylü, babama: «Bir adam, kızının ölümü karşısında ağlamaz da ne ya- par?» diye cevap vermiş. Ve sonra birden ortadan kaybolmus.. Şansinin rengi birdenbire sapsarı olmuştu. Müslüman kadını peçesini açma- dan sözüne devam etti: — Siz, Tiyen-Foyu seven ve kurta- ran adamı tanimiyor musunuz? Şansi bir ağacın gövdesine dayan- âı.. korkak bir sesle cevap-verdi: — Hayır. Ben Tiyen-Fonun kurtul- duğuna inananlardan değilim ki, böyle bir adamı tanımış olayım — Siz çok yalancı bir erkeğe benzi- yorsunüz! Şansi hiddetlendi: — Bana hakaret ettiğinizin farkın- da mısınız? — Şüphesiz.. bilerek ve düşünerek söylüyorum, Siz çok hilekâr bir adams sanız! İ Yüzü kapalı kadın yerden kalktı. Başka bir şey söylemeden sokağa doğru yürümeğe başladı. : Şansi elile işaret ederek: — Durunuz, dedi, vakit geç oldu. nereye gidiyorsunuz? Kadın bir kelime ile cevap verdi; ” — Evime. N Ve hizli hizli koşarak bahçede çıktı. > Şansi: — Sizi annemle tanıştırmak ister Diye bağırdı. kadın bu sözleri işite memiş gibi “davranarak uzaklaştı. gözden kayboldu. ” .. Tiyen - Fo'nun mektubu. Şansi saraydaki dairesinde otürü- Uzun saçlı bir Çinli o gün Şansiye bir mektup getirmişti. Mektupta kısaca şunler yazılıydı: «Seni bugün muhakkak görmek is- tiyorum. Sakın gelmemezlik etmel Çünkü, geçenlerde sokakta seninle tesadüfen ; tanışmış olan bir müslü- man kadını bana mühira bir mesele- den bahsetti. Eğer bugün gelmezsen, bu kadın yarın Kubilâya gidip bü- tün bildiklerini arlatacakmış. akşam üstü ortalık karardıktan sonra seni bekliyeceğim!» Tiyen-Fo Bu mektubu getiren Çinli birdon- bire savuşup gözden kaybolmuştu. Şansi, Tiyen-Fodan gelen mektubu bir kaç kere okudu. O, Tiyen-Foya gitmemeğe ve onu bir daha görmeme- ğe azmetmişti. Halbuki, mektupta bahsedilen: müslüman kadını çok şeyler biliyordu.. ve onun için çok tehlikeli bir şahsiyet olabilirdi. 'Tiyen-Fonun idam hâdisesinin iç yüzünü Kubilâya duyurmamak Jâ- zımdı. Kubilây bu intrikalı işlerde Şansinin parmağı olduğunu öğrene- cek olursa, onu bir gün bile sarayda tutmadıktan başka, bu yüzden ceza» landırması da muhtemeldi, Tiyen-Foya son defa olarak gitmek mecburiyetinde kalan Şansi o gün akşamı güç buldu. sular kararınca atına bindi.. kimseye bir şey söyle- meden saraydan çikip gitti. Şansi yolda giderken şöyle düşüyü- yordu: — Tiyen-Fo beni bu kadınla tehdid edecek Olursa, çifçinin evinde Tiyen- Foyu öldürmekten başka kurtuluş yolu yoktur. O yaşadıkça, günün bi- rinde bu sır meydana çıkacak. arada benim başım yanacak. Zaten herkes TTiyen-Foyu öldü biliyor. Onu ne yas pip yapmalı, öldürmeliyim., Şansi, Tiyen-Fonun gizlendiği köye yardığı zaman ortalık iyice kararmış- tı. ' Tiyen-Fo uzaktan at sesini düyün« ca sevindi, Şansi çifçinin evi önünde atından indi.. Kapıyı vurmağa lüzum kalmadan sabık imperatoriçe kapıda görün- müştü, — Şansi, geleceğini ummuyordum, Mektubumu aldın değil mi? Diyerek, Kubiliyn kâtibini kaps dan karşıladı. e Şansi, Tiyen-Foyu selâmladı: — Aldım imparatoriçem! 5 Ve içeriye girerken, ilk söz olarak — Beni tehdid eden müslüman ka- dını da burada mu? Diye sordu. Tiyen-Fa çok neşeli görünüyordu. Şansi ile son görüştükleri zaman, 'Tiyen-Fo bu genç erkeğin aşkına nef» : ret ve hiddetle mukabele ederken Şâns sinin bir çocuk gibi boynunu büküp gittiğini hatırlamıştı. Yi 'Tiyen-Fo: — Seni tehdideden kadını biras sonra göreceksin! Dedi.. yürüdüler. Küçük bir odada konuşmağa başladılar. (Arkası var)