Her Akşam Bir ane Ben geceleyin İstanbul sokakların- da dolaşmayı severim. Beyoğlu cadde- sinde değil, Tenha taraflarda. İstan- bulun asıl güzelliğini bu sakin saat- Jerde görmeli. Muhtelif semtlere gi- derim. Hepsinin kendisine hâs bir ca- zibesi, bir beşkalığı vardır. Bir akşam, Tozkoparan tarafından Halici seyrediyordum. Güzel bir de mehtap vardı. Ben bu güzelliğin te- maşesile meşgul iken koluma bir ka- dın girdi. Bana fena bir fransızca İle; — Affedersiniz diyordu. Bunu sokak kadınlarından zannet- tim. Baridane çekildim. Kadın: — Otelimi bulamıyorum, dedi. Dikkat edince, onun yabancı bir kadın olduğunu, ilk tahminde aldan- dığımı anlamıştım. — Olelinizin adını biliyor musu- müz? diye sordum. — Hayır, Bu sabah bir kafile ile Vi- yanadan geldik. Bütün gün İstanbu- Tu gezdik. Bu gece otelden âdeta kaç- tım. Kendi başıma İstanbulu gece vakti gezmek istiyorum. Şu güzel- Yiğe bakınız. Bü görülmezse İstanbul anlaşılmış olur mu? Genç kadın beni kaçırmaktan ve bu taraflarda bütün bütün yalnız kalmaktan korkuyormuş gibi koluma yapışmıştı. — Caddeye çıkalım da belki oteli- Bizi buluruz, dedim. 'Bir iki otel gösterdim. Hiç biri onun aradığı otel değildi. Genç kadın pek hoşuma gilmişti. Onun yanında güzelliklere başka bir ruh geliyordu, — Sizi güzel bir yere, Taşlığa gö- türeyim, dedim. Fakat çok uzaktır. — Ne zararı var artık? Sabahleyin oteli bulmak belki daha kolay olur, demez mi? Elele tutuştuk, Taşlığa kadar yü- rüdük. Gördüğü manzaranın hayra- ni kaldı: — Bu kadar güzelliği ömrümde tahayyül edemezdim, diyordu. Biraz sonra, yorulduğundan bahsetti. — Otelinizi aramağa tekrar başlı- yalım mı? — Hayır. Oturalım şurada. "Taşların üzerinde oturulmaz ya! — Daha iyisi, dedim, benim apartı- mana gidelim. Fakat beşinci kata ka- dar çıkacaksınır. Ama pişman olmaz- siniz, Fevkelâde bir manzara vardır. Razı oldu ve apartımana geldik. Her şeyi pek beyendi. Ben de kendi- sini pek beğenmiştim. Çok gençti. Kendisini bir genç kız zannediyor- dum. — Evliyim, dedi. Kocam, işlerini bitirdikten sonra, beni sevdiğini ha- tırlar. Zengindir, bunu da benim sa- sdetimi temin için kâfi görür. — Servet saadet değilse de herhal- de saadetin en esaslı parçasıdır. — Hâta ediyorsunuz. Servet her şeyi berbad eder, Bilseniz sizin şu kü- çük yuvanizi görmek beni ne kadar mütehassis etti. Burada insan düşü- nebilir, kendi ruhile başbaşa yaşıya- bilir. Burada sevişilir. — Evet ama, seven bir kadın bül malı. — Beklersiniz, — O zaman bu odaların içinde ne- fes almak kabil olamaz. Bakınız si- zinle burada ne cazib bir aşk hayatı sürülür. Siz, esrar ile örtülü bir ya- bancı kadın... — Ya bu esrar perdesi kalkarsa? — O zaman da biribirini tanımak zevki kalır. Ellerimi uzattım. Küçük elini avu- cuma bıraktı. Onu göğsüme bastır- mâk istedim. — Hayır... diye uzaklaştı. Ellerini yüzüne kapadı. — Evimde küçük bir çocuğum var, İki yaşında. Hayatımın yegâne güzel şeyi odur. Sonra onu öperken yüzüm kızaracak. Odanın içini bir süküt kapladı. Ben ne yapacağımı şaşırmıştım. Yavaşça pencereye doğru yaklaştım ve camı açtım. Yıldızlar solmağa baslamış- Jardı. Pembemsi bir aydınlık güneşin tulü edeceğini müjdeliyordu. Genç kadın denizi, göğü dalgın dal- gın seyrettikten sonra: — Artık ben gidiyorum, dedi. Bir taksi çağır. Hayır, bana refakat et- menize hacet yok. Ben yalnız gide- rim. Otelimin adını biliyorum. İptida san& bunu unuttum dedim. Yanımda , Yalan serme d dakika birine ihtiyacım vardı. Seni rasgele seçtim. Bu gece sen benim için ras- gele bir adamdın. Benim için bir iki dakikalık bir aşkı temsil ettin, Şimdi, doğan güneşle her şey uçup gidiyor. — Fakat benim içimde bir şey ke lıyor, — Bende de kalıyor, Aşktan vazge- — Bendeki gittikçe uzıyan intizar. Telefonla bir taksi çağırdıktan son- Ta garib genç kadının yanına gittim: — İsmin ne? — Lela. Doğmuş ve birdenbire nihayete er- miş bir şeyin hatırasını beraber gö- türmek istiyen küçük bir çocuk gibi kollarını boynuma doladı. Sordum: — Bana hiç yalan söylemedin ya, Lella? — Hayır, bak. Beni tarasaya götürdü, Şafak ile beraber İstanbul uyanıyordu. Pembe ve mavi renklere boyanmış görünü- yordu. — Bu saatte Insan yalan söyliye- mez, dedi, Kapıdan çıktı ve gitti, Onu arka- sından seyrettim. Elimi boşluklara uzatarak doğan güne gülümsedim, Yalanı imkânsız hale soksk o muh- teşem ve ulvi dakikanm uçup gitme- sine mâni olmak isterdim. Fakat gü- nün aydınlığı artıyor ve evim tekrar yalnızlık içinde hüzün ve melâl ile dolüyordu. Hiküyeci İBORSA| İstanbul 5 Haziran 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât İst. dahi -95,—Jİş. B. Hamiline 9,80 Kuponsuz 1933 » Müessis 77,— İstikrazı 95, |T.C. Merkez Ünitürk 1 19,—,—| Bankası 88,50 » HM 18,75,.—| Anadolu his. 723,585 » İl 1865,—) Telefon 6,S0 Mümessil | 44,20) Terkos 10,50| » NM 40,—) Çimento 13,50; »> NM İtihat değir. 10,25 İş Bankası © 9,80) Şark O» 0,80 Para (Çek fiatleri) N Paris o 17,77,25) Prağ 22,66,50 Londra | 624,—| Berlin 197,— Nev York 78,80,—| Madrid o 15,945 Milâno © 15,00,32İ Belgrad 84,61,50 Atina 8758—İ ziy 4,16,63 Brüksel | 4,69,—| Pero 999 Amsterdam 1,43,60| Bükreş ( 107,69,25 Solya oo 64,10,75| Moskova 23,98,25 ISTANBUL TİCARET ve ZAHİRE BORSASI 5/6/9317 FİATLER CİNSİ “Ayağı o Yukan Kr. Pa. Kr.Pa. ——— ————— — Buğday yumuşak 610 632 Buğday sert 6 123 —— Arpa “ıı —— Çavdar 418 —— Keten tohumu 10 3, — Tiftik deri 12020: — GELEN m—————— Buğday 737 Ton Çavdar 45 >» Arpa 5 Tiftik 87 >» B. Peynir 26 » Kaşar 8 » Un ' 2 > Pamuk 314» Yapak 5 > Fasulye 124 >» DIŞ FİATLER 6,16 5,18 5,52 4,92 Mısır: Londra 3,77, Keten tohumu: Londra 8,16 Fındık G.: Hamburg 94,76 Fındık 1: Hamburg 94,76 Eskişehirde AKŞAM neşriyatı «Ses - Işık» müessesesinde satı- ır. «Akşam; gazetesine abone olanlara hususi tenzilât yapılır. 6 Haziran 937 Pazar İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30: Plâkla Türk musikisi, 12,50: Havadis, 13: Beyoğlu Halkevi gösterit kolu ta- rafından bir temsil, 14: Son. Akşam neşriyatı — 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Konferans: Or- du saylavı Selim Sırrı Tarcan tarafın- dan (İngiliz terbiyesi), 20: Müzey- yen ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 2030: Ömer Rıza tarafından arabca söylev, 2045: Muzaffer ve arkadaşları tara- fından 'Türk musikis ive halk şarkı- ları (Saat ayarı), 21,15: ORKESTRA: 22,15: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programı, 22,30: Plâk- la sololar, opera ve operet parçaları, 23: SON. Ecnebi istasyonların bu akşamki en müntehap programı Viyana (506,8) saat 9,45 Haydn: Messa Brevis, Viyana (506,8) 1145 Boridin - Beethoven, Budapeşte (550) 19,25 Chopin - Schubert - Veber - Bel- Mini piyano musikisi, Kopenhag 20,00 Buxtehude, Das jungste Gericht, Saarbruch (240) 20,00 Dört millet operası. Hilversum (301) 21,05, Han- del, Beethoven piyano konseri. Berlin (85) 21,15 Lortzingin eserlerinden. Varşova (1339) 22,00 Mozartın opera- larından. Dans musikisi Brüksel (484) 23-24, Hilversun (301) 22,50, Budapeşte (550) 23,15, Belgrad (437) 22,50, Roma (421) 23,50. 7 Haziran 937 Pazartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: Saat 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif Plâk neşriyatı. 14 son. Akşam neşriyatı — 18,30: Plâkla dans musikisi, 19,30: Afrika avı ha- araları: Said Selâhaddin Cihanoğlu tarafından, 20: Rifat ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, 20,30: Ömer Riza tarafın- dan, arapça söylev, 20,45: Safiye ve arkadaşları tarafından Türk musiki- si ve halk şarkıları, (Sant âyarı), 21,15: Orkestra, 22,15: Afans ve bor- sa haberleri ve ertesi günün proğra- mı, 22,30: Plâkla sollar, operr ve ©- peret parçaları, 23: San. Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Halâskârgazi caddesinde Halk, Taksim: Nizameddin, Tar- labaşında Nihad, Beyoğlu: Kan- zuk, Dairede: Güneş, Galala; Top- cular caddesinde Sporidis, Kasım- Paşa Vasıf, Hasköy: Halıcıoğlun- da Barbut, Eminönü: Mehmed Kânm, Heybeliada: Halk, Büyük- da: Halk, Fatih: Şehzadbaşındu A3af, Karagümrük: Mehmed Fu- Gd, Bakırköy: Merkez, Sariyer: Nuri, Tarabya: Yeniköy, Emir- gün, Rumelihisarındaki eczaneler, Aksaray: Yenikapıda Sarim, Be- şikfaş: Nail, Kadıköy: İskele cad- desinde Sotiryadis, Yeldeğirme- ninde Üçler, Üsküdar; Selimiye, Fener: Balaita Merkez, Beyami: Cemil, Küçükpezür: Yorgi, Sa- maiya: Çula, Alemdar: Ankara caddesinde Eşref Neşet, Şehremi- ni: Ahmed Hamdi, 7150 » » 80 » 1450 » 150 » —.> Posta ittihadına dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç ayığı 1000 1000 kuruştur. Rebiulevvel 26 — Ruzu Hızır 32 & İmsak Güneş Öğin İkindi Akşam Yas E'634 BSI 45 835 1200 201 Va 2i2 aa diz daiz İsg 2s İdarehane: Babıâli civarı Acımuslak So. No, 13 O zalen bütün Moğolistanda yurd- severliğile tanınmış bir adamdı. Ku- bilAyın ona çok itimadı vardı. Hattâ İ onu mahkemeye reis bile yapmak is- temişse de yaşının diğer bükimlere nisbeten küçük oluşu buna mâni ol- muştu. Tekinboğa.. 'Bu adı yalnız Pekinde değil, bütün Moğolistanda tanımıyan yoktu. Kubilây: — Sarayda şüphelendiğin bu giz- Mel, kimin elidir? Diye sordu. Hâkim başını salladı: — Hiç kimseden şüphem yok. Bir kişiyi: «İşte budur!» diye göstere- mem. Fakat, herkesten şüpheleniyo- rum. — Gökçinin bu meselede bitaraf kaldığından emin misin? -— Eminim.. Eğer idamında istical göstermeseydi, daha çok emin ola- caktım, — Pekinde bu işle alâkadar olan kimseleri nasıl meydana çıkarabili- riz? 4 — Şehirdeki ellerden önce, sarayda çalışan gizli elleri meydana çıkarmak gerek. Bunun için de her şeyden önce yapılacak bir iş var. — Nedir 0? — Prens Cin-Kini Pekine çağır- mak ve kendisinden Korada olup bi- ten işler hakkında izahat almak. — Cin-Kini Koradan ayırırsam, Kora prensi isyan sahasını genişlet- mez mi? — Ne zararı var? Muvakkat bir za- man için istediği meydanda varsin | at koştursun. Fakat, bu suretle içi- | mizdeki düşmanları öğrenmiş olursu- nuz! İ “. iki ay sonra Tekinboğa, Pekin sokaklarında neler gördü? Kubilây, Tekinboğayı sarayda, Ko- ra İsyanının müsebbiplerini meyda- na çıkarmağa memur etmişti, Hâkimin bu işle meşgul olduğunu hakandan başka bilen yoktu. 'Tekinboğa el altından soruşturma» lara başlamıştı. Kubilây bir taraftan da Cin-Kini Pekine çağırmış bulunuyordu. Aradan iki ay geçmişti. O günlerde Cin-Kinin Koradan Pe- kine gelmesi bekleniyordu. Yerliler Cin-Kinin Pekine geleceği- ni duyunca: — Kubilây oğlunu evlendirecek.. Diyerek sevinmişlerdi. Hakanın oğlunu evlendirmesi Çin- Wer için büyük bir eğlence sayılır. Herkes günlerce, haftalarca neşe ve zevk içinde vakit geçirirdi. Kubilâyın oğlunu ne maksatla Pe- kine davet ettiğini kimse bilmiyordu. Kubilây Cin-Kine gönderdiği bir buyrukta; «Yerine Akboğayı bırak. hemen —J | Pekine gel!» Demişti. Orduyu Aivoğüyn teslim etmek Cin-Kin için güç bir iş olacak- tı, Fakat, Cin-Kin her şeyden önce babasını sayar ve onun buyruklarını harfi harfine tatbik ederdi. Kubilâ- yın dediğini yaparak, Koradaki Mo- gol ordusunu Akboğaya teslim edip yola çıkmıştı. ... 'Tekinboğa hâkim kıyafetini bırakıp yerli bir tacir kılığına girmiş, Pekin çarşısını ve sokaklarını dolaşmağa başlamıştı. 'Tekinboğanın çok kuvvetli görüşle- ri vardı. Onun mshkemede olduğu kadar hayatta de Ueriyi çok iyi gören ve karşısındakinin düşüncelerini - kafasının içinde imiş gibi - çarça- buk keşfeden meziyetleri vardı. Çarşıda dolaşırken temas ettiği tüccarlara kendisinin inci topladığını söylerdi. Bir gün yerlilerden birine sordu: — Çok inci satın almek niyetinde- yim.. fakat, alacağım incileri şehir- den uzaklara götürmek için yollar. KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli Tekinboğa, Pekin sokaklarında dolaşır- ken bir deliye rasladı. “Tiyen-Fo hortlamış. onu bugün yanım- dan geçerken gördüml!, diye bağırıyordu No. 72 Genç bir kadın: dan emin değilim. Acaba Kora yolu tehlikeli midir? Yerli tücrar, Tekinboğaya mal sa- tabilmek Kastile ortalığı süt limanlık gibi göstererek: — Hiç bir tehlike yoktur, dedi, Pe- kin surlârından Korays kadar bütün incilerinizi başınızda açık olarak bile götüzebilirsiniz! 'Tekinböğa bu adamın bir çok şey- ler bildiğini tahmin ederek dükkânın- da oturdu; ' — Ben Köra yolunda Kora! Kubilâyın , askerlerini (o çevir duydum, Askerleri çeviren Koralılar a beni kazığa kaksalar yeridir. Çünkü ben Kora zenginlerine inci satmağa gideceğim, Dedi. Dükkân sahibi Tekinboğayı tanımamakla beraber, ona acımış ola- cak ki, biraz sonra tavnnı ve sesinin tonunu değiştirerek şu cevabı verdi: — İnel topladığımza göre bu işle çoktanberi uğraştığınız anlaşılıyor, Mademki Koraya inci götürmek pis yetindesiniz.. eğer âcele etmezseniz, i hiç olmazsa Cin-Kinin gelmesini bek- lerseniz fena yapmazsınız! — Cin-Kin gelirse ne olacak? — Onun kKazasızca Pekine gelme- si, yolların açık ve tehlikesiz olduğu- nu gösterir. O zaman emniyetle yola çıkabilirsiniz! | Tekinboğa tüccan söyletmek için o dükkândaki bütün incileri - almak maksadile - önüne indirtmişti Konuşmayı derinleştirmişlerdi. Tekinboğa sordu: — Sen nerdisin? — Atalarım Koralı imiş.. bın Pe- kinde doğdun. — O halde sen de Koralısın demek- tir! Kora prensine mânen olsun yar- dım edip, elbirliğile ona istiklâl ka- zandırmağa çalışmalısınız! İnci taciri içini çekerek, Tekinbo- gaya açılmağa ve derd yanmağa büş- Tadı: — Memleketimizi Moğolların istilâ ettiği gündenberi hür yaşamanın ne büyük bir saadet olduğunu enladım, Bunu yslnız ben değil, bütün Çinli- ler de anladılar, Fakat, Kubilây han ve ordusu O kadar kuvvetli ki. ona karşı ancak Kora gibi uzak bir yer- den baş kaldırmak mümkün olabili- yor. 5 ; — Kora pwensinin Moğol boyundu- Tuğundan kurtulacağını umuyor mü- o sun? — Pekinde bulunan Koralılar hep bu umgu ile yaşarlar. Kora prensi yabana atılacak bir adam değildir. Cin-Kinin oradan ayrılması Koralıla- o rı kimbilir ne kadar çok sevindirmiş Ş tir. p — Demk Cin-Kin otları yıldırmış. öyle mi? / — Şüphe yok. Cin-Kin de babası gi- bi sert ve harpte çok insafsızca döğü- şür. i — Döğüşmede insaf aranır mı? EBi- bette hasmını yenmeğe çalışacak. — Fakat, hasmı ondan kuvvetlidir. Ve Kora pretsinin arkasında milyon- larca Köoralı vardır.. £ — Cin-Kin yola çıkarken yerine (Akboğa) yı bırakmış diyorlar.. o na“ sıl bir adam?.. — Cin-Kin Koralıları daha çok tit- retmiştir. Akboğa onun yerini tufa- maz. Wiği — Pekinde ne kâdür Koralı var? — Beş bine yakın. - — Ne yaparlar bu adamlar büras da? — Hepsi de benim gibi meşguldürler.. — Kora hakkında hepiniz eyni ük Kü ile Mi yaşarsınız? i — Şüphe yok. a — Cin-Kinin buraya bir kazaya uğramadan geleceğini umuyor mu- sun? — Arkadaşlarım ummuyorlar. Çüns kü yollarda pusu kurmuş sayısız fe- dai Koralılar var.. ig — Ya sen?.. ticaretle (Arkası var)