İki genç kadın birinci e kom- partimanda yanyana oturuyorlar ve konuşuyorlardı. Karşılarında biraz müstehzi simalı bir erkek dikkatli dikkatli gazetesini okuyordu. Nezihe — Benim kocam da ayni fikirde... Rica ederim, bir portakal buyurmaz mısınız? Ha, ne diyordum? O da ayni fikirde. Senede hiç olmaz- #a karı koca iki hafta kadar biribir- lerinden uzaklaşmalı, her biri canının istediği tarafa gezmeğe gitmeli, di- yor. Doğru değil mi? Gülşen — Elbette. Biraz ayrılık herhalde iyi olur... Şu çikolata pek nefis... Buyurur musunuz? Nezihe — Hayır, teşekkür ederim. Zaten biraz aşağı tarafım kalınca... “Aman, sizin bu Triol şapkanız ne ya- Kisiyor... Sakaklarınıza doğru inen şu bakır rengi gibi parlar saç lüleleri gerçekten pek heğ... Gülşen — Sahi mi? Ben de sizin dudaklarınıza bayılıyorum. Gayet gü- zel çizmişsiniz... Ne renk... Sizin bo- yanızın lezzeti ne?. Nezihe — Muz... Gülşen — En çok sevdiğim yemiş muzdur. Biz ikimiz her hususta o ka- dar biribirimize (benziyoruz ki... 'Aramızdaki fark yalnız isimlerimiz- le... Bir başka fark daha var. Siz ben- den çok güzelsiniz. Hele profiliniz... Emsalsiz. Nezihe — Pek mübalâğa ediyorsu- nuz. Ya sizin bu esrarlı gölgeleric do- lu gözleriniz? Cildiniz o kadar nazik ki... Yüzünüzün beyziliği çok nadir görülür bir güzellik. Gülşen — Size öyle görünüyor. Ger- çek, biribirimizle ne kadar iyi anlaşı- yoruz. Allah bizi dost olmak için ya- ratmış. Nezihe — Şimdi ..yni şeyi ben size söyliyecektim. Benden çok yaşıyacak- #ınız. Ankarada artık biribirimizden hiç ayrılmaz. Ne iyi vakit geçireceğiz. Gülşen — Düşündükçe şimdiden zevkini duyuyorum. Biraz çikolata buyursanıza... Nezihe — Siz de bir portakal daha buyurunuz! Sizinle şu tesadüften © kadar bahtiyarım ki... Sizin gibi sem- patik bir kadının refakatini nasıl mükemmel bir erkek Olursa olsun, onun refakatine tercih ederim. Gülşen — Şi i ben de ayni şeyi söyliyecektim. Erkekler şimdi bilmem pek ukalâlaştılar. Âdeta kaba oldular diyeceğim... Nezihe — Evet, pek can sıkıyorlar. Hiç nezaket bilmiyorlar. Geyet sathi Gülşen — Pek doğru söylediniz. İnanılır şey değil bu. Kendilerinde bir incelik, bir zarafet yok hiç. Nezihe — Saygı, hürmet bilmiyor- lar... Yalnız... Gülşen — Bayağılıktan başka bir gey bildikleri yok. Nezihe — Onlarla hiç meşgul ol- mamak daha iyi. İptiğe ne kader iyi görünseler sonra mutlaka bir suku- tu hayale sebep yorlar. Ben âdeta erkekten kaçarım. Gülşen — Ben de hiç bir erkekle teklifsiz olmayı sevmem... Ben... Bu sırada tren bir tünele girmişti, Muhsvere kesildi. İnsanlar biribirle- rinin yüzünü görmeyince konuşma” dan hoşlanmazlar. Bir kaç saniye geçti. Bir gazetenin hışırtısı işitildi. Birisi sanki oturduğu yerden birdenbire ileriye doğru kal- kıyor gibiydi. Arkasından bir buse sesi, bunu müteakıb bir ikinci buse tesi daha. İki hafif korku feryadı: Tünel bir türlü bitmez gibi görünü- yordu. Karanlıkta zaman ne kadar geç geçiyor! Pencereden ilk aydınlıklar içeri iği zaman, kompartimandaki er- rahat rahat gazetesini açıyordu. Nezihe, gözleri kapalı, bir köşeye da- yanıyordu. Gülşen, başı arkaya doğ- fu atılmış, tavana bakıyordu. İki genç kâdın şimdi bir kelime bi- le teati etmiyorlar, biribirlerine bak- mıyorlar, trenin hareketile sarsılarak susuyorlardı. Yalnız zihinleri işliyordu. Nezihe düşünüyordu: <İnsan rasgeldiği birine inanma- malı. Ne kadınlara kaldık, Yarabbi! Şu Gülşen ismi ne biçimsiz, ne eski bir şey. Ya ldkırdı söyleyişi. Hep yap- Macık, hep gösteriş, Ne görse hayran kalıyor, methediyor. Ben hiç bir er- Kekle teklifsiz va sevmem diyor bir de. Sonra da ilk tünele girer gir- mez kendisinin öpülmesine ses çıkar- muyor. Bari kılığını biraz düzeltse... Saçlarının lüleleri perişan bir hale . Yeşil şapkası da başından ık gibi. Gazete okuyan adamın artık gözleri açılmış olacaktır. Fakat, kimbilir, belki de hayır. Çünkü er- kekler kördürler. Benden hoşlandığı muhakkak ama... Benim yanımda bu kadına ehemmiyet vermesi şaşıla- cak şey. Halbuki bu kadına zevki olan bir erkek başını çevirip te bakar mı hiçi> Gülşen düşünüyordu: — İnsan nasıl olur d& Nezihe ismi- nİ taşir anlamıyorum. Bu kadar ba- yağı bir ad... Ya o söylediği boş, tet- siz lAkırdılar, Basma kalıp cümleler bellemiş. Onları tesbih gibi sıraya diziyor. Kendisile bir iki likırdı eder etmez ne olduğunu zaten o anlamış- tım. Tahminimde aldanmamışım. Ne diyordu, ne diyordu? Ben erkeklerden kaçarım fdeta diyordu. Ama karan- lk olur olmaz gazete okuyan bir er- keğin kendisini öpmesine müsaade etti. Halbuki o adam benden gözleri- nl ayırmıyor. Bu kadar yüzsüzlüklen sonra, dudaklarının boyasını bile ta- zelemiyor.» ... Müstehzi ifadeli erkek şimdi hafif Hafif gülümsüyordu. Karşısındaki ka- dınların gevezeliklerine dâhiyane bir buluş ile nihayet vermeğe muvaffak olmuştu. Tünele girdikleri zaman kendi elini şapır şupur öpmüş, sonra rahat rahat gazetesini okumak imkâ- nim bulmuştu. Mikâyeci Bu akşam Nöbetçi eczaneler Şişli: Asım, Taksim: Kürkçüyan, Piruzağada Ertuğrul, Kalyoncu- kullukta Zajiropulos, Beyoğlu: İs- t#iklâl caddesinde Galatasaray, Tünelde Mütkoviç, Galata: Okçu- musa cadesinde Yeniyol, Fındık- kda Mustafa Nail, Kasımpaşa: Vasıf, Hasköy: Halicioğlunda Bar- Dut, Eminönü: Salih Necati, Hey- beliada: Tomadisş, Büyükada: Merkez, Fatih: Veznecilerde versite, Karagümrük: Gündoğdu, AH Kemal, Bakırköy: Merkez, Ak- saray: Cerrahpaşada Şerej, Beşik- taş: Nail, Kadıköy: Söğüllüçeşme- de Hülüsi Osman, İskele cadde- sinde Saadet, Üsküdar: İttihed, Pener: Balatta Hüsameddin, Kü- çilkpazar: Necati, Samatya; Çula, Alemdar: Ali Rıza, Şehremini: Topkapıda Nazım, Sarıyer: Nuri, Tarabyc, Yeniköy, Emirgân - ve Rumelihisarındaki eczaneler. irkiye o Eenebi SENELİK 1400 kuruş 2700 kuruş SAYLIK 160 » 1450 » SAYLIK (o 400 » 800 > 1AYLIK “MM 3 > Posta ittihadıma dahil olmıyan ecnebi memleketler: Seneliği 3600, altı aylığı 1900, üç aylığı 1000 kuruştur. Adres tebdili için yirmi beş kuruşluk pul göndermek lâzımdır Rebiulevvel 17 — Ruzu Hızır 23 & İmsak Güneş Öğle İkindi Akşam Yatı L 649 S02 40 BR 1200 17 Ye 220 ASSAN Aİ 1830 212p Eskişehirde AKŞAM neşriyatı «Ses - Işık» müessesesinde satı- «Akşam; güzetesine abone olarılara hususi tenzilât yapılır. 28 Mayıs 937 Cuma İstanbul: Öğle neşriyatı — 12,80 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 19,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. İ Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi, 19 Radyo fonik komedi (Ka- dın İsterse) 20 Türk musiki heyeti, 40,30 Ömer Rıza tarafından Arabca söylev. 20,45 Vedin Rıza ve arkadaş- ları tarafından Türk musikisi ve Halk çarkıları (Saat Ayarı) 21,15 Orkes- tra: 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi günün programi, 22,30 Plâk- la sololar, opera. ve operet parçaları. 23 Son. 29 Mayıs 937 Cumartesi İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30 Plâkla Türk musikisi. 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. Akşam neşriyanı: Saat 18,30 Plâkla dans musikisi. 19,30 Bayan Kızılay tarafından Türkçe tangolar. 20 Fasıl Saz heyeti, 20,30 Ömer Rıza tarafın- dan arabca söylev. 20,45 Fasıl Saz heyeti (Saat ayarı). 21,15 Orkestra, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve er- tesi günün proğramı. 220 Plâkla sololar, Opera ve Operet parçaları. 23 Son. İstanbul 27 Mayıs 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât Ist. dahili o 95,—Jİş.B.Hamiline 9,80 Kuponsuz 1933 » Müessis 77,— istikrazı 95,—İT.C. Merkez Ünitürk | 18,45,—| Bankası 88,— » Tl 18,10,—|Anadolu his. 23,85 » MI 18,—,—) Telefon 6,30 Mümessil 1 © 44,10) Terkos 10,50 » MN 4005) Çimento (oo 13,70 » htihat değir. 10,— İş Bankası (o 9,80) Şark Ox o 1— Para (Çek fiatleri) Paris oo 17,66,25) Prağ 22,64,83 Londra 626,—| Berlin 1,96,60 Nev York 78,97,50| Madrid © 13,6580 Milâno © 15.——İ Belgrad 84,34,50 Atma #7) ze isimi | Cenevre (o 3,45,25 P : İ Brüksel (© 4,67,57) *eng9 98,36 Amsterdam 143,57) Bükreş (o 107,50,75 | Solya (| 63,89,75İ Moskova 23,02,25 | İSTANBUL TİCARET ve ZAHİRE BORSASI 27/5/937 FİATLER amam CİNSİ Aşağı Yukan Kr.Pa. Kr.Pa m Buğday yumuşak 6 O10 © 15 Arpa 4 ez Çavdar , 4 İS Zİ Misir ;, — — — Kuşyemi 10 0 — — Susam 16. 20 — — Tiftik oğlak | 125 — — — Tifük mal 107 2 — — Tiftik deri 100 — — — Yün tabak ss. — — — Peynir 25 —w27 20 — m m ——— GELEN m ——— — — Buğday 960 Ton Çavdar 15 » Misir 235 > Un 106 » Peynir 21 » Kaçar M4» Zeytinyağı Ji“ Pamukyağı 75 Pamuk s2 > Tiftik 9> m ——— GİDEN —————— ————— Rezmel (6 ; Tiftik 08 y Susam 6 » DIŞ FİATLER Buğday Liverpul 6.57 K, Buğday Şikago 5,54 y Buğday Vinipek 5.58 » Arpa Anvers 4,85 » Mısır Londra 3.83 » Keten T. Londra 8,13 » Fındık 6. Hambur 91,66 » Fındık K. Hamburg 93,66 > Yazan: İskender F. Sertelli Zından kapısında görünen iki gölge, Tiyen - Fonun yanına yaklaştı: - her şey hazırdır, İmparatoriçem! kaçabiliriz... «— Tiyen-Fo, Kora prensile evleni- yormuş!» «— Tangut başvezir oluyormuş!» Bu üç haberden birinin bile tahak- kuk etmesi, büyük Moğol imparator- luğunu kökünden yıkabilirdi. Hâkimler her şeyden önce Tiyen-Fo- a sorguya çekmeğe lüzum görmüş- yi mahkemesi yedi âza, bir re- isten ibaretti. Tiyen-Fonun muhake- mesi çok heyecanlı olmuştu. Tiyen-Fo hâkim huzuruna getiril- diği zaman, saray erkânı dinleyici sı- fatile salona dolmuştu. hâkim, Mo- gol bilginleri arasında adsleti e te nınmıştı, Tiyen-Fo mahkemeye niçin getiril- diğini hâlâ bilmiyordu. Sabık imparstoriçenin yüzü kor- kudan bakır gibi sararmıştı. Hâkim yüksek sesle sordu: — Kora prensini tanıyor musun? — Evet., tanırım, Yeğenimdir. — Kendisile mektuplaşıyor musün? — Hayır... — Yalan söylüyorsun! — Yalan söylediğini nereden anla- dınız? Hükim mektubu gösterdi: — İşte bir vesika, Tangut hakikati bütün çıplaklığile anlatıyor. — Yalan! Uydurma bir mektupla beni tekrar mahküm etmek istiyor- sunuz! — Böyle bir niyetimiz yok. Hakikat meydanda; Sen Kora prensile evlen- mek istiyormuşsun? — Bir kadın, yeğeni ile evlenebilir mi? Zabitlerden biri şahid sıfatile söz alar: Amca çocukları biribirile evlene- bilirler, dedi, Çinlilerde bu eski bir &dettir. Kora prensile Tiyen-Fo kar- deş çocuklarıdır. Evlenmelerinde bir mâni yoktur. Hâkim sorgusuna devam etti; — Tekrar imparatoriçe olmak hul- yasile Tanguta da başvezirlik vazdet- mişsin! Onun, Koradaki ordu ile bir- Jikte Koralılara mağlüb oluşunun se- bebi anlaşılıyor.. Tangutu da bu su- Tetle avladın, değil mi? — Tangut, benden ziyade Kubilâ- yın adamıdır ve onun sadık kuman- danlarından biridir. zindana atılan bir kadının peşinden gidecek kadar budala bir adam mı sanıyorsunuz onu?,. — O halde neden mağlüb oldu?. Ve kora prensile niçin Kubilây han aleyhinde birleşme teşebbüsünde bu- Tunuyor? — Bunların hepsi yalandır.. uydur- madır.. — Ya bu mektup?.. — Hepsi yalan dedim ya.. 'Tangutun arkadaşları hâkim huzu- Tunda yemin ettikten sonra, ellerini göğüslerine koyarak: — Biz onun el yazısını tanırız, de- diler, bu Tangutun mektubudur. onun el yazısıdır. Tiyen-Fo mektubun istiyordu... Merak ve heyecan İçinde çırpını- yordu. 'Hâkim Tangutun mektubunu oku- mağa başladı. Tiyen-Fo mektubu dinlerken gözle- rinin içi gülüyordu.. belliydi ki sabık imparatoriçenin bütün hulyaları ta- hakkuk arifesinde bulunuyordu, Hâkim mektubu bitirdikten sonra, dinleyicilere şöyle bir göz gezdirdi. mektupta bahsedilen fikir ve teşeb- büsler hiç kimsenin o hoşuna gitme- mişti. Gökçin gibi âdil ve iyiliği sever bir imparatoriçe varken, Tiyen-Fo gibi dessas bir kadının tekrar salta- nata geçmesi ihtimali herkeste derin bir teessür ve endişe uyandırmıştı. Hâkim bu teessür ve endişeyi bü- tün dinleyicilerin yüzünde okuyordu. 'Tiyen-Foya döndü; — Kora prensini tahrik eden sen değil misin? Kora isyanının mahiye- tini şimdi kolayca anlıyorum... Muhakeme derini bir sessizlik için- de geçiyordu. Tiyen:Fo herşeyi inkâr okunmasını ediyordu. Onun Kors prensini tahrik ettiğine dair elde bir vesika yoktu. Ortada du- ran yalnız Tangutun mektubuydu. Fa« kat, hâkimler müttefikan Tiyen-Fo- nun bu işte müşevvik olarak suçlu ol- duğuna karar vermişler ve o hayat- ta bulundukça Moğol tahtının daima müfsidlerin tahrikâtına hedef olaca- ğını anlamışlardı. Mahkeme âzaları Tiyen-Fonun ida- mını istiyorlardı. Tiyen-Fo bu taleb karşısında sen- deledi.. baygınlıklar geçirdi.. ve karar ertesi gür ilân edilmek üzere, muha- kemeye nihayet verildi, Ertesi sabah, Çinliler, saray kapı- sındaki #hakan buyruğur (yerinde, Gökçin tarafından tasdik iş olan şu kararı heyretle okudular: «Kuhilây hanın eski zevcesi Ti- yen-Fonun, imparatorluğu yık- mak için Kora prensile gizlice meydana çıktığından, kendisi mahkemece idama mah- küm edilmiştir.» Gökçin ... Yer altından gelen sesler... Zindan kapısı önünde iki nöbetçi bekliyordu. Mahkemenin idam kararı üç gün evvel Tiyen-Foya bildirilmişti. Nöbetçiler yavaş yavaş konuşuyor- dardı: — Şanşi (Kubilâyın kâtibi) idam hükmünü ökurken, Tiyen-Fo hiç sar- sılmadı.. dikkat ettin mi? — Gözümü gözüne dikmiş bakr- yordum. “ Mahkemenin kararını bir massl dinler gibi dinliyordu. — İdam edileceğini ummuyor Mu acaba?.. — Koradaki prensine güvenmiyor ya... — Gerçek,'bütün idam mahkümla- rı böyledir. Ölecekleri dakikaya kadar kurtulacaklarını sanırlar.. son daki- kalorı bile ümidle geçer. — 'Tiyen-Fo yaman kadınmış!.. — Gökçin ondan yaman çıktı. Mo- ğol tahtını yıkmak istiyen bir Çinli kadını tam vaktinde yere vurdu. — İdam edilmeden bir şey söyle nemez.. belki affeder, Gökçin mi affedecek? Ben onu küçüklüğündenberi bilirim. kinci, inatçı bir kadındır o. Hem kendi vic- danından korkar. Hem de Cengizin yasasından.. — Yiyen-Fo, Kubilây han Japon- yadanı gelmeden id&ım edilir mi der- sin?.. — Şüphesiz... İki Moğol askeri zindan kapısında konuşurken, birdenbire garib, boğuk — O ne?!.. Bir inilti var, — Korkunç bir ses. — Hem de yeraltından geliyor. Nöbetçilerden biri fazlaca korktu? — Bu saray kurulurken, buralarda cinler dolaşırmış.. besbelli gene dolaş» mağa başladılar. — Bu, bir insan sesine benziyor. — Cinlerin sesi de tıpkı insan sesi ne benzer... Yere iğildiler.. kulak verdiler. a«— Hazır ol.. geliyoruz!!!» Nöbetçiler, yerden akseden bu üç kelimeyi bir kaç defa işittiler.. bu se fer ikisi de korkmağa, titremeğe büş- Jamıştı. 'Nöbetçilerden biriz — Ben gidip saray muhafızma bi Tüyemeği, Bir mermer direğin. dibin- de düşüp kaldı. Geride kalan nöbetçi zindan kapısından uzaklaşarak, vah- şi hayvanların bulunduğu kafeslere kadar Zindanın kapısında iki gölge dur- du. İnsan kılığında iki gölge. ve uzaktan bu gölgeleri gören zindan nöbetçisi korku ve heyecan içinde kendi kendine mırıldandı: