4 KUBİLÂY HAN Yazan: İskender F. Sertelli No. 26 Rahip Kroen ihtiyer çiniiden ( Yeşil mezar ) ın sırrını öğrenince, derhal ( Yaşayan ölüler ) mabedine koştu. Tiyen-Fo bu muammayı bir türlü çözemiyordu Prenses ayakta olsaydı, belki on- dan şüphelenecekti. Salinanın saray- da böyle bir cinayet işliyecek kadar gizli ellere sahip olacağını da aklın- dan bile geçirmiyordu. O halde Ayşeyi kim öldürmüştü?. İmparatoriçenin merak ve endişesi günler geçtikçe artıyordu. ... Yeşil granitler arasından saraya dönüş... Ayşenin ölümünden bir hafta son- ra... Kubilây Korada başlıyan yeni bir isyanı bastırmak için yola çıkacak Orduyu teftiş ediyordu. Hakan, bu or- dunun başına kumandan olarak Tan- gutu tayin etmişti. Tiyen-Fo hâlâ Ayşenin katilini ara- makla meşguldü. Prenses odasında dolaşıyordu. Bu müddet içinde ancak bir kere hakanı ziyarete gidebilmişti. Rahip Kroene gelince. Ronialı rahip göze görünmez bir halde yaşamaktan çok muztaripti, Pekindeki bütün sihirbazların höcre- derini dolaşıyor, onlarla (meçhul bir ruh) gibi konuşuyor ve bu suretle is- temiyerek bütün sihirbazları telâşa düşürüyordu. Cinlerden çok korkan Çinliler: * — Memleketimizde habis bir ruh dolaşıyor.... Diyerek, bu ruhun şerrinden kur- tulmak üzere mabedlere koşuyorlar« dı. Sarayın sihirbazları bile şehirde böyle bir ruhun dolaştığından haber- dar olmuşlardı. Romalı rahibin görünmez bir halde ortalıkta dolaştığı kimsenin hatırına gelmiyordu. Bu sırrı prenses Salina- dan başka bilen yoktu. Rahibin bir kaç gün görünmemesinden Kubilây güpheye düşmesin diye, Salina Kine na: — Rahip Kroen civardaki mabed- leri ziyarete gitti. demişti Hattâ Kubilâyın rahip Kroen hak- kındaki şakası bile dillerde dolaşıyor- du. Kubilây, Salinanın bu sözüne: — Sakın sinyor Kroen budist ol- masın?! Lâtifesile cevap vermişti, Bir gün rahip Kroen Çinliler mâ hallesinde dolaşırken, yüz elli yaşın. da bir sihirbaza rasladı. Bu sihirbaz küçücük evinin önün de oturmuştu.. gözleri görmüyordu. Çinli sihirbazın başı yukarda ve el- leri göğsünde.. dalgın ve mütefekkir duruyordü, Kimse ile konuşmuyordu. Rahip Kroen ihtiyar Çinlinin yanı- na sokuldu. Pek sz öğrendiği çince İle ihtiyara selâm verdi: — Ben, uzak ülkelerden seni ziya- rete geldim, Yatsul Nasılsın.. sin? İhtiyar Çinli kımıldamadan cevap verdi: — Bir derdin mi var? — Evet.. derdim büyük, Yatsu! Ka- rım bir gün «Yaşıyan ölüler» mabedi- ne gitmişti. Oradaki yeşil mezarı zi- yaret ederken, başı ucunda bulunan sütunların arasından geçmiş.. şimdi göze görünmüyor. Bunu nasıl kurtar. © malı bu derdden? — Ne mutlu ona! Ben otuz beş yıl- danberi, bu sırra mazhar olmak için Tanrıya yalvarıyorum, Karın bir te- sadüfle göze görünmez hale gelmiş.. bundan şikâyet edilir mi hiç?.. Kroen birdenbire hayrete düştü. Çinli sihirbazın otuz beş yıldanberi 'Tanrıya yalvardığı halde muvaffak olamadığı bu saadeti bir felâket gibi telâkki eden rahip, ihtiyar Çinliye ve- recek cevap bulamıyordu. Çinli ilâve etti: — Eğer erkek olsaydı kurtulması, yani eski haline dönmesi çok kolaydı. Rahip Kroen ebe sevinçle iyi mi — Erkek olsaydı nasıl kurtulurdu? — «Yeşil mezar» ın başı ucundaki sütunlardan üç kere gerisi geriye yü- rüyerek geçer ve arkasına bakmadan dönüp giderdi. — Böyle yapmakla eski haline dö- nerdi demek?! — Evet. Fakat, dediğim gibi erkek olsaydı. Kadınlar için, kurtulma sır. rını henüz keşfeden olmadı. Ve başını sallıyarak murıldandı: — Zaten oraya kadınlardan kimse- nin gittiği yoktur. Merak edip gitse- ler bile tılsımlı sütunların arasından geçmeğe cesaret edemezler, Rahip yavaşça yürüdü. İhtiyar Çinlinin oyanmdan uzak- Taştı. Çinliye karısından bahsetmek gibi bir yalanla hakikati değiştirmeğe mec- bur olan rahip şimdi sevinç ve heye- can içinde «Yaşıyan ölüler mezarlığı- mın yolunu tutmuştu. Rahip Kroen ihtiyar Çinlinin de- diği gibi yaptı. üç kere geriye doğru yürüyerek yeşil sütunların arasından geçti... arkasına bakmadan kapıya doğru koşmağa başladı. Bu sırada mezarlıktan sert bir ses yükseldi: — Ölüleri rahatsız etmeğe mi gel- din. yavaş yürümesini bilmiyor mu- sun? Mezarlık bekçisi, rahibin koştuğu- nu görünce bağırmıştı. Kroen sevindi.. kalbini tutarak bir duvara yaslandı. hizli hızlı soludu. Rahip Kroen eski haline avdet et- tiğini görünce o kadar sevinmiş ve bu sevinçle o kadar muvazenesini kaybetmişti ki... Bir müddet gözleri- ni mezarlara dikti. şaşkın şaşkın et- rafına bakındı. Mezarlık bekçisi tekrar sesleniyor- du: — Ey zair! Çıldırdın mı.. ne oldun? Neden kendi kendine konuşuyorsun? Neden aklını kaybetmiş felâkcizede- ler gibi, sendeliyorsun? Burada ara- dığın bir ölü varsa, bana söyle sana bulayım onu! Rahip cevap vermedi İtidalini toplamağa çalışarak, me- zarlıktan çıktı. Onu artık herkes görüyordu. Yol- da gidenlerle gözgöze geldikçe: — Acaba beni görüyorlar mı? Endişesile yolcuya çarpıyor. Ve yolcunun kendisine sert bakış- larından, kendisinin göründüğünü anlıyordu. Bir aralık yol kenarında duran bir Çinliye selâm verdi: — Saraya hangi yoldan gidilir, Yatsu? Diye sordu. Çinli tevazula cevap verdi: — Şu yandan gidersen daha çabuk varırsın saraya! Rahip Çinliye teşekkür ederek ay- rıldı.. yoluna devamı etti. Kroen cinler ve periler âleminden insanlar dünyasına döndüğüne sevi» niyordu. Ve: — Eer şeyi, herkesi görüp te gö- Tünmemek kadar büyük bir felâket yoktur! diyordu. ... Rahip Kroen Pekin sarayma döner dönmez prenses Salinanın odasına gitti. Salina rahibi görünce şaşırdı. — Yüzünüzü görmiyeli tam bir hafta oldu. Nasıl oldu da kurtuldu- nüz bu derdden? Diye sordu. Rahip başından geçen- leri anlattı. Kroen sarsya girerken meydanda büyük bir asker kalabalığı görmüştü, Salina: — Kora prensliğine &efer var. Dedi. Kora prensi o sırada Kubilây Yiana karşı baş kaldırmıştı. Bu hâdisenin de sarayda çok garib akisleri vardı: Hatırlardadır ki, Kubi- Ayın ihtiyar veziri Semga bahadır, hakana bir gece (Kora) adlı cariyesi- ni vaadetmişti, (Arkası var) | İ nako (405) 23,30 Keman ve piyano. Yİ 81 Nisan 937 Çarşamba İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30 Pifklia Türk musikisi. 12,50 Havadis. 13,08 Muhtelif plâie neşriyatı, 14,00 Son. Akşam neşriyatı: 17 İnlnlâp ders- leri Üniversiteden naklen Yusuf Ke- mal Tengirşenk tarafından, 18,30 Plâkla dans musikisi, 19 Çocuk Esir- geme kurumu namına konferans, Dr. Ali Rifat tarafından, 19,90 Mandolin orkestrası: Berk ve arkadaşları, 20 Nezihe ve. arkadaşları tarafından Türk musikisi ve haik şarkıları, 20,30 Ömer Riza tarafından arapça söylev, 20,45 Bimen Şen ve arkadaşları tarü- fından Türk musikisi ve halk şarkıla- rı: Saat ayarı, 21,15 Orkesira, 22,15 Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı, 22,30 plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23 Son. Ecnebi istasyonların bu akşamki en Müntehap Programi Milâno (368) saat 22 Toska operası. Romada Kırali operadan nakil. Te- nor: «Benjamino Giglis. Tuluz (387) 20,15 (Strauss) un «bir vals rüyası» operasından müntehap parçalar. Mo- nako (405) 20 Mozart festivali. Viya- na (507) 20,30 Kilise musikisi (Stra- | ss) un si bemol majör. Oslo (1154) 21 Yaylı sazlar orkestrası, Strasburg (349) 21,30 Senfonik konser. Kolonya (456) 21,45 Yaylı sazlar orkestrası. Berlin (357) 22 Senfonik konser, Var- şova (1339) 22 Piyano konseri. Piya- nist «Carlo Zecchi tarafından. Me- Prag (410) 23,35 Stravinsky: «Konser» iki piyano için. Settens (443) 2255 | Amerikan dansları. Dans Musikisi Varşova (1339) saat 23.30 - Londra (kısa dalga) 18,30 - 0,35 22 Nisan 937 Perşembe İstanbul — Öğle neşriyatı: 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05, Beyoğlu Halkevi gösterit kolu tarafından bir temsil, 14: Son. Akşam neşriyatı: 18,30 Plâkla dans musikisi. 19 Çocuk Esirgeme kurumu namına konferans. Doktor İhsan Hil- mi tarafından. 0 Konferans! Dök- tor İbrahim Zati: (Mekteb hıfzıssık- hası). 20 Sadi ve arkadaşları tarafın- dan Türk musikisi ve Halk şarkıları. 2030 Ömer Rıza tarafından Arabca | söylev. 20,40 Safiye ve arkadaşları ta- “İ rafından Türk musikisi ve Halk şarkı- ları: Saat &yarı. 21,15 Orkestra: Ajans ve borsa haberleri ve ertesi gü- nün programı. 22,30. Plâkla sololar, opera ve operet parçaları, 23 Son, Istanbul 20 Nisan 1937 (AKŞAM KAPANIŞ FİATLERİ) Esham ve Tahvilât İst, dahili 99,— İş, B, Hamiline 9,90! Kuponsuz 1933 » Mücsls 77—| istikraz © © 95,—İT.C. Merker Ünitürk | 20,35,—| Bankası (| 93,50) » 1 19,77,50) Anadolu his. 23,75) » İM 19,67,50İ Telefon © © 6,25 Mümessil 1. 44,80) Terkos 1125 » ON 39,90) Çimento © 14410 >» İttihat değir. 11,10 İş Bankası o 9.80) Şark o» o 1— Para (Çek fiatleri Paris 17,67,—) Prağ 22,66,15 Londra 622,75| Berlin 196,62 Nev York. 79,05.—| Madrit; 13,16,75 Mütno 150175) Belgrad 34,44,40 Atina, 677560) zayi 4,1590 Cenevre (— 3,46,14 N yk Pengo 3,98,25 Brükssl © 4,6884 Amsterdam 1, Bükreş — 107,58.75 Solya Moskova 24,07,25 #air Abdülhak “Hâmidin hati- rasını taziz için Evimizin Cağeloğlunda- ki merkez salonunda 21/4/937 çarşam- ba günü ukşamı saat (21,30) da yapılar cak toplantının programı aşağıya çıka- rılmıştır: | - Söz söyliyecek olanlar: Agih Sırı Levend, Dr. Sadi, Nizamet- tn Nazif, Şüküfe Nihal, Halit B, 2 - Eser- lerinden bazı parçaları okuyacak “olan- lar: Sevim Levend. Bedriye Yeğinsay, Naki Tezel, Agâh Sır Levend. 3 « Eş- perden bir perdeyi temsil edecek olan- lar: Dr. Celâl Tahsin Boran, Sevim Le- vend. Bu toplantı için davetiye yoktur. Herkes gelebilir. Bu toplantı ayni 20, manda İstanbul radyosu ile de neşredi-. lecektir, «Sevgilim, Sabah postasile bü mektubu aldı- ğın zaman, ihtimalki saat on buçuk olacaktır, belki de on bire çeyrek ka- ia. Bahçede, güzel kamış bi keyifli keyifli uzanmış olaca Kolundaki saate bakacaksın Vakit gelmiş» diyeceksin. Yerinden kalkarak beni karşılamak için istas- yona gideceksin. Fakat, nafile, zahmet etme, Rahat rahat yat. Boş yere kımıldama yerin- den, Sabah treninde beni bulamıya- caksın. Görüyorsun ya, bir kaç satır içinde saın büyük bir Haber veriyo- TUM! Sen beni erkenden kalkacak, çan- tamı hazırlıyacak ve hemen yola çı- kacak zannediyordun. Çünkü ne 2a- man bir şey istemişsen beni arzunu yerine getirmek için hazır bülmuş- tun. Halbuki işte ilk defa olarak bir ha- layık efendisine itaatsizlik “gdecek: Senin nüfuz ve kudretine karşı pek nadir olarak ufak bir itaatsizlik gös- terdiğim zamanlar bunu büyük bir kapris telâkki ederek bana kadınla” Tın garabetlerinden bahsederdin. Aca- ba şimdi ne diyeceksin? Üç ay evvel bir iş bahanesile seya- hate çıktığın ve yanımda bulunmamı pek lüzumsuz addettiğin zaman, emi- nim ki çok uzun bir zaman için ayrı kalacağımızı zannediyordun. Belki de arkandan benim neler ne olacağımı hiç düşünmemiştin bi- le. Yaptığın bu «kaçamak» ümid etti- ğin kadar uzun sürmedi. Senin şu siş seyahatiz nin gözleri mavi midir, yeşil midir, bilmiyorum. Fakat mu- hakkak ki seni çabuk bıktırdı. Artık ondan hoşlanmıyorsun ki tekrar yü- züme gülüyorsun. Senin bu seyahatinden evvel az mi kavgalar etmiştik? Hep ayni kavga- lar, ayni lüzumsuz ve mânasız ş8y- ler... Sen Ferdiyi kıskanıyorsun. Çünkü ona çok gülüyormuşum, onunla çok konuşuyormuşum. Hamiyi de kıska- niyorsun. Çünkü ona hemen hiç lâ- kırdı söylemiyormuşum. Bu bir gös- terişten ibaretmiş. İşin içinde anlaşıl- maz bir nokta varmış... Halbuki sen hiç izahat vermeden, birdenbire, seyahate çıktın. Ben, ap- tal gibi, arkandan göz yaşları dök- tüm, azaplar çektim. Hasta oldum. O kadar fena fena şeyler düşündüm Ki sokakta tramvay arabalarının te- kerleklerine âdeta derin bir incizab ile bakmağa. başladım. Kendimi on- ların altına etsam çektiğim azaptan hemen kurtulacağımı düşünüyordum. Sen o sıralarda keyif ediyordun. Beni böyle birdenbire terketme; timalki dâhiyane bir buluş eyliyordun. Bana gerçekten iyi bir ders vermiştin, değil mi? Böyle şey- lere inanbilmek için insan erkek ol- malı! Seven bir kadına ders verile- mez. Olsa olsa ona artık sevmemek imkânı temin edilir. “ Sonra, *lk davetin, küçük bir işare- tin üzerine heme Koşup kollarının arasına atılacağına ihlimal verdin. Belki yüzüncü defa gene galib gele- cektin. Lütfen beni göğsüne bastırı- yormuş gibi davvanacak, başımı tu- tup göğsüne dayıyacaktın. Dudakla- rında müslehzi bir tebessüm dolasa- caktı: — Böyle bir kadın sevilir mi hiç? diye soracaktın. Yüksek ökçeleri de dahil olmak üzere boyu ancak bir metre elli! Doğru, Senin omuzuna kadar zor geliyorum. Beyazıd kules! kadar yük- sek boylu değilim. Bunu her vakit ba- şıma kakmaktan ne zevk alırdın, bil- mem, Fakat kısa boylu oltaanın faydası- nı unutuyor musun? Hani bir gün, hatırlıyorsun ya? O Kadar sevdiğin bir cıgara tablası vardı. Duvara çarp- mıştı da nasıl parça parça olmuştu. Ya benim boyum ökçelerim de dahil olduğu halde bir metre elli santimetre olmasaydı bu tabla şakağıma çarpa- cak değil miydi? Affet beni, dedin. Ben de affettim. Bununla iş bitti mi zannedersin? Bil miyor musun ki kadınlar, eğer se- verlerse, her vakit affederler, fakat hiç bir zaman unutmazlar? z Sen gtizel bahgende Tahat rahat «O! hayatın zevkini büşka şeyde bulamaz- sın. Sana hayatı zindan haline sokar müstebid kadından kurtulduğundan dolayı keyiflen. Tekrar o eski cshen- nem hayatının içine düşüp te ne ya- pacaksın? Mesud olmadığın bir haya- ta tekrar başlamakta ne ınâna var? Beni nelerle itham ettiğini unutu- yor musun? Senin lâkırdılarını tek- rar ederek bunları söyleyim: Senin hayatını berbad ediyordum, seni da- imi bir azab içinde yaşatıyordum. Bir günlük rahat yüzü görmeğe hasret kalmıştır. İşte şimdi güneşli ve çiçek- li güzel bahçende yalnız duracaksın. O kadar hasretle tahayyül ettiğin yalnızlık ve rahatlık hulyası hakikat hâline geldi. Bundan zevk al. Belki günün birinde rahat ve sükünun aşk yerini tutumıyscağını arlarsın! Unuttun mu: Bütün ömürlerince başbaşa sevişerek yaşamaktan insan- Jar nasıl bikmazlar! derdin. Beni pek iyi tanıdığını zannediyor» dun. Sensiz yaşıyamıyacağıma gayet emindin, Hattâ şimdi bile şu satırları Okurken: İki gün sürecek bir kapris! diye düşündüğüne eminim. Biraz 15- rar etsen gene koşup kollarına atıla- .cağımı hulya edeceksin. Hattâ ediyor- sun, azizim. Bir kadına meydan oku- mâmalı ve onu sorı dereceye getirme- melidir. Hele bir kadına sevdiği er- kek olmadan da yaşamak kabil ola- cağını tecrübe imkânını hiç verme- melidir. ? ', Sevişirken vakit çabuk geçer, der- ler, Fakat vakit te aşkı geçiriyor. Ben de artık göklerin mavi olduğunu, ha- vanın ılık, hayatın güzel olduğunu tekrar farketmeğe başladım. İşte bütün bu sebeplerden dolayı- dır ki bugün on biri on dört geçe tre- ninde beni bulamıyacaksın. Artık bu kadar şeyler yazdıktan sonra mektu- bumu buselerle bitiremem. Sadece — imza atacağım: Handan. Hamiş — Şimdi, birdenbire, içimde başka bir kapris hissediyorum. Bir kadının zihninde bir saniye sonra do- Zacak fikri kim tahmin edebilir? Sen ne olür ne olmaz, gene on biri on dört geçe trenine beni karşılamağa İstes- yona gel. Eğer'o trenle gelemezsem belki saat beşi yirmi dört geçe trenin- den çıkarım. Hikâyeci m. Ticaret ve zahire borsası 20 Nisan flat ve muameleleri 1 — İthalât: Buğday 240, çavdar 30, arpa135, kepek 35, beyaz peynir 8.142, un 38 1/2, yulaf 56 1/2, bul ger 15 1/2, kaşyemi 25, K. ceviz 8 3/4, iç ceviz İ, pamuk 19 1/2, ya- pak 5 Z. yağ 24, kaşar 3 1/4 ton. İhracat: Arpa 200, razmol 371 1/2, üftik 10 ten, afyon 80 kile oğan Buğdah Mk kilosu 6 kuruş 14 paradan 6 kuruş 19 paraya kadar, buğ- day sert kilosu 6 kuruş 10 paradan 6 kuruş 15 paraya kadar, arpa Anadol kilosu 4 kuruş 13 paradan 4 kuruş 20 paraya kadar, misir san kilosu 4 ku- ruş 39 paradan, peynir beyaz tam yağlı kilosu 26 kuruş 18 paradan” 42 kuruş 20 paraya kadar, peynir beyaz yarım yağlı kilosu 17 kurun 25 para dan, peynir kaşar kilosu 52 kuruş 20 paradan, tiftik deri kilosu 101 kuruş- tan, tiftik san kilosu 96 kuruştan 109 kuruşa kadar, yapak Anadol kırkım ki- losu 50 kuruştan 55 kuruşa kadar, ketenyağı kilosu » kuruştan 58 ku- ruşa kadar. 3 — Telgraflar: 19/4/937 Londra: Mısır Lâplata nisan tahmili korteri 27 Şi. Ki. 3 Kr. 86 Sa," Lon- dra: keten T. Lâplata nisan O tahmili tonu 13 Ster Ki 7Kr. 96 S5, An vers: Arpa Lehistan nisan, mayıs tah- eml 100 kilosu 135 B. Frank Ki, 5 Kr. 75 Sa, Liverpul: mayıs tah- mili 100 Hibresi 9 Şi 4 8 Pe Ki, 6 Kr. 42 Sa, Şikago: Buğday Hartvin- ter mayıs tahmili buşeli, 133 5/8 sent Ki. 6 Kr. 20 Sa,, Vinipek: Buğday Ma- nitoba mayıs arş buşeli “136 1/2 “sent Ki 6 Kr. 34 fındık Giresun del tahini 100 su 172 R. Mark Ki 67 Kr, 44 Hamburg: İç fındı mil 100 kilosu 172 44 Sa,