| | Sahife 10 | Edebiyat vazifesi Bu hafta öğretmen edebiyat va- zifesi olarak «çayır» mevzuunu verdi. Ben, elime kâğula kalemi al- dım ve düşündü ü ? — Ot yetişir. Şu halde çayırda yetişen otlar- dan bahsedeceğim. Ve kâğıdın başına, büyük harf- lerle esas ottur, diye m. getirmeğe hacet yok. Mosamı pen- cerenin önüne çeker, bakar, gör- düklerimi yazarım. Gözüme evvelâ çayırın rengi a | çarptı: Yeşil, Bundan sonra şeklini gördüm. Otların kimi ince, kimi uzun, kimi kısa. Şekle baktım: Otlar kâh birbir- lerinden ayrılıyorlar, kâh birbir- zin ee ; Z | lerine bitişiyorlar, demet oluyor- ar. Hareketi gördüm. Otlar, rüz- gârda dalgalanıyorlar, yatıp kal- kıyorlar. Düşündüm: Çayırda yürüyecek İ olsam, otlar ayaklarımın altında ezilecek. Yere yatanlar bir daha kalkmıyacaklar. © Kulaklarıma gelen sesler ne- dir? Böceklerin kanat sesleri. Duyduğum koku? Çayır ve top- rak kokusu. Otları bir yana bıraktım. Göz- li çite baktım. Neye yapmışlar bu : büyük yırtıcı hayvanların Kediyi bil- hassa parsa benzetirler, Kedilerin muhtelif renklileri vardır. Bu arada kara kedi meş- ettikten sonra göz- iktim ve lerimi kalemimin ucuna di! hurdur. ifemi yazdım. Tam numara İşte nasıl kedinin karası v. aldım, Çünkü y. larımı ev- | Parsin da karası vardır. Resmi- velden tesbit etmiş, plânımı yap- | mizde kapkara bir pars görüyor- mıştım. ; İlk insanlar İnsanın, çıplak vücudünü ört- mesi, giyinmesi lâzımdı. Bunun için aslanla kaplanın postuna mu- sallat oldu. Onları avladı, derile- rini yüzdü, postlarını sırtına giy- di, anla iş güçleşti. Koyunu kırktı, yünleri ditti, kumaş yaptı. Bu da yetişmedi. Sıcaktan, soğuk- tan barınmak için barakalar yap- tı. : Her gün karnını biraz daha iyi doyurmasını düşündü, Günde bir övün yemek lâzımdı. ağırlarda yemiş; dört hayvanlar yeryüzünde yi- yecek buluyorlardı. “Onların yiye- ceklerini hilkat veriyordu, Halbu- ki insanın kendine yiyecek yarat- ması şart oldu. Şu kuşu, şu ceylânı yiyebilirdi. Fakat evvelâ yakalaması lâzımdı. Gel gelelim kuşun atları var- dı, uçuyordu; ceylânın bacakları çevikti, kaçıyordu. İnsan ince bir dal kesti. Onu büktü, Yay yaptı. Ucunu sivrilt- tiği bir değneği ok diye kullandı. Kuşu, ceylâni vurdu. Zamanla çiy eti ,çiy kanı midesi teş yaktı, pişirdi. Hububatın serti, yumuşağı, boşu, dolusu eline geçti. Bunları ayırd etti, Hangilerinin daha besleyici ki İnsan, uğraşarak, didişerek var ui, Gülmeyin... Ağı — Bunda şaşacak ne var? Siz köpeğinizi gezdiriyorsunuz, ben de balığımı!, | iğ k ; Kış mevsiı e alan hirler kabarmış, şehirler su atında kalmış. Bunlar bazan hafif geçer, rüyorsunuz. Su altinda ka gan yağmurlardan Amerika nehirleri sel kişi öldü. Resim, tufandan sonra tayyareden alınmıştır. 4j e EZ il i. ” yeri su basmış, falan yerde dereler taşmış, köyler suya boğulmuş. Ne. MIŞ. da tufandan bir örnek olur. İşte resmimizde tufandan bir örnek gö- irleri oldu. Şehirleri bastı, köyleri silip süpürdü, iki yüz Baalbek harabeleri| Bu harabeler Suriyede Rayak istasyonundadır, Bir zelzelede ha- rab olmuştur. # Kral sıkıntısı im: Çözümü; —— — Tarih — 11 Nisan 1936 &ırdı ve geçen gün de sinema seyre- dildi. 5 harfli bir kelimeyim Fakat kral neşesizdi. Sordular: 4,3 üm «beyaz» 2, 1 im «beyaz» — Filmi mi beğenmediniz? dır, 5 im nidadır. 1, 2,3, 4, Sim İçini çekerek: nedir? — Hağır, dedi. 7— Sonra ilâve etti: gidi günler heyl... Eskiden parasını vererek bilet alır, istediğim si- nemaya giderdim... Nerede o günlerl,. Kral olmanın işte böyle sikıntıları vardır!.., | Eski Bilmecemizi doğru halledenler- den birinciye: Perger takımı, İkin- ciye: Zarif bir elişi. Üçüncüye: İstanbuldan Londraya bir hat, ayrıca 200 kariimize muhtelif hediyeler vereceğiz. 11 Nisan 1936 İnsanlar, ağır işlerinin yükünü öküzün kavi sırtına yükledikleri zaman çok sevinmişlerdir. Bu, in- sanların büyük zaferlerinden biri olmuştur. Fakat kolay da olmamıştır bu aa ik başlı, güçlü kuvvetlidir. Şöy- le bir başını salladı mıydı, boy- nuzlarile insan karnını deşiverir. Herhalde doğup büyüdüğü or- mandan, ağıla kolaylıkla gelme insanlar öküzleri nasıl yakala- mışlardır? Onlarla nasıl mücade- le etmişlerdir? Nasıl yakalayıp ehlileştirmişlerdir? Yalnız bugün muhakkak olan bir a o da öküz ve ineğin in- sanlara çok büyük yardımı dokun- duğudur. Dostluk < e zünde g meşhur olan kedi ile köpeğin son 2 p yaptıklı gördünüz, Fakat böyle sarmaş do- laş oturan kedi ile köpek görme- mişsinizdir. zaman masalları ardan bu zamana Eski zamanlı, kadar bu harabeleri tetkik edi rkeoloji bilginleri, bu harabele- ai rin Atina akropoluna benzediğin- de müttefiktirler, Bu harabelerde iki mabet var- ır. Büyük t: Gü ma di, Küçük mabet: Jüpiter mabedi. Resmimizde Jüpiter mabedini görüyorsu! Bu harabe diğerlerinden daha iyi muhafaza edilmiştir. Bu mabet aslında 46 sütunlu i ugün yal- nız 19 sütunu vardır, Yükseklikle- ri 52 kademdir. Mabetle kapısı bir şaheserdir. belerde, bugün hâlâ ar- te- Bu hara keoloji bilginleri tetkikat ve tebbüatta bulunmaktadırlar, 19 nisan 1800 de, Napolyon, | büyük İngiltere aktörünün halk büyük gösteri ile, Lüksenburg sa- | arasında olduğunu haber verdiler. rayından, kral oturduğu Tü- Kral arabasını durdurup, aktörle ötürüldü. i ştur, yerleşip otura- bir iki kelime kon Artık o saraya caktı, Saraya yerleştiğinin ertesi gü- nü, Bonapart malikânesini gezdi, olaştı, her yere girip çıktı, son- ra göğsünü kabartarak kâtibine edi ki: — Hey Bourrienne... İşte Tüil- löri sarayına geldik! Biraz düşündü ve ilâve etti: — Şimdi mesele burada kala- bilmektedir!.. #43 İngilterenin meşhur aktörü Gar- rik Fransada seyahat ediyordu. ir gün Versaya gitti. O sırada kral geçiyordu. Halk arasına Garrik te sokuldu. Krala ce aktörün şerefine bir ziya- aralık: Ge, fet çekiliyor... Garrik bir — Versayda nız tunç ve mermerlere dikkat etmedim!., MM aa alktı, salondan çıktı, biraz sonra geldi. Herkes yerinden fır- ladı; Kral!., Garrik, bir kaç saniye görmek- le, aynen kralın makyajını yap- mıştı, va Mozar henüz pek gençti, fakat meşhurdu. İlk defa Viyanada, im- paratorun sarayına kabul edildi. gi gün, cilâlı kelerde ayağı kaydı, düştü. Küçük bir kız elini tatta, kal dırdı, Mozar: — Bu yardımınıza mukabil ben de büyüdüğüm zaman sizinle ev- lenirim! dedi. Bunu arşiduşes Mari - Antuante, yani müstakbel Fransa kraliçesine söylemişti.